
Turgay'ın çıktığı odanın önünde erkek doktor gördüm.
“Neden almadınız onu?neden izin vermediniz?”adam kaşlarını çatıp “Kurallar.”dedi ve uzaklaştı.
Gözlerimden yaşlar akarken arkasından koştum “Ne kuralı ya ne kuralı?”
Adam sakince “Görüş saatleri var.”diye konuşunca bende devreler yandı.
“Burası hapishane mi?ne görüş saati ya,bana ne zararı dokunabilir,burada onunla sarılmamızın ne zararı olabilir?”
“Bak burası bir hastane, şöyle düşün yakının ameliyat olsa hastanede görüş saatleri içerisinde gidip görebilirsin değil mi? Burası da öyle,sizin iyileşmeniz için yapıyoruz.Üstelik anladığım kadarıyla sen buraya yeni gelmişsin, hastalığın gerilerse görüş saatleri dışında da görüşebilirsiniz.”
Adamın haklılığı karşısında ne diyeceğimi bilemedim çünkü konuştukları şuan aşırı mantıklı geliyordu sadece şunu dedim “Söz mü?”bu sorum son dediğine binaendi.
Başını aşağı yukarı salladı “Söz.” Ona son defa bakıp merdivenlere doğru gittim.
Odama ulaştığımda yanımdaki kızın yatağı boştu,kendisi ortalıkta yoktu.
Kızla tanışmaya bir türlü fırsat olmuyordu.
Pencere önüne gidip dışarıya baktım yine kar yağıyordu,sakin sakin, telaşsız yağıyordu.
Birde hastane bahçesinin dışında kalan insanlara baktım.Hepsi bir yere yetişiyor, hepsinin acelesi var, koşturuyorlar.Doğa bile anı yaşarak döngüsünü devam ettirirken insanlar neden bir hengame içerisinde?
Doğa yeri geldiğinde hızlanıyor,yeri geldiğinde yavaşlıyor ama biz insanların bu acelesi neden hep var?
Bazen işe bazen okula yetişmek için bazen sevdiğiyle buluşmak,
bazense vedalara gitmek için koşar.Bu bazenler uzarda uzar.İnsan hep birşeyler için koşar ama koşarken de anın tadını kaçırır.
Belki dakikası dakikasına gitmesine gerek olmayan bir yere gidiyordur ama o zaman da yetişmesi gerekir gibi acelesi vardır.
Oysa gökyüzüne baksa mavinin doğayla buluşmasını izlese, çiçeklere baksa renklerin doğayla uyuşmasını izlese sonra düşünse,sessizlikte düşünse ve huzurun farkına varsa.Çok mu zor?
Buradan gitmek istiyorum bu yıkık dökük,delirmiş insanlarla dolu olan binadan da bu şehirden de gitmek istiyorum.
Turgay bile gelmesin istiyorum çünkü Turgay kan kokuyor,insan kanı kokuyor.Cinayet mi işledi?Turgay intikam uğruna yapardı bunu biliyorum fakat birden bire onu kan kokusuyla solumak o kokunun kendi toprak kokusunun önüne geçmesini beklemiyordum.
Onun masum olmadığını da biliyorum onun hikayede kötü adam olduğunun farkındayım lakin bu intikam uğrunda yaptıkları kokusunu da mı söndürecek.
Yanağımda kuruyan yaşlara yenisi eklenirken derin bir iç çektim buradan uzaklaştım.
İçtiğim ilaç etkisini gösteriyor olacak ki uyku vücudumu ele geçiriyordu.
Yatağa gittim,yastığı kabartım,bedenimi yatağın üstünde bırakıp derin bir uykuya geçtim.
Turgay’dan
Allah kahretsin onun yanında kan koktum, çiçek kokusunun yanına kan hiç yakışmadı.Onun yanına artık yakışmıyorum, beni kokumdan dolayı eskisi gibi sevmeyecek,benden…nefret etmez değil mi?
Yolda makas atarak giderken buz gibi surat ifadem düzelmiyordu.
Oysa Hazan yanımda olsaydı gülümserdim yüzüm gülmese içimdeki çocuk gülerdi.O yoktu Allah kahretsin yoktu.Görüşmemize de izin vermediler,ben onu kaç gün, kaç ay göremeyeceğim.
Ben onsuz ne yapacağım?
Ben ondan önce ne yapıyormuşum?
Kesinlikle ondan önce bir yaşamım yokmuş yaşam onunla başlamış yaşamım onu dokuz sene önce babasının cenazesinde gördüğüm gün başlamış.
Onun yaşamının sona erdiği gün benim doğuşum olmuş.
Eve geldiğimde kendimi banyoya attım buz gibi suyu açıp üstümde ki rahatsız edici kıyafetleri çıkartıp akan suyun altında bekledim.
Su saçlarıma oradan vücuduma akarken gözlerimin dolmasını engelleyemedim
Bana “Neden kan kokuyorsun?” demişti bu lafın altında nasıl ezilmem?
Burnumun ucu sızlarken bacaklarım titreyen gövdemi daha fazla taşıyamadı, bedenim aşağı kayarken gözlerimden yağmur bulutlarından akan yaşlar gibi yaşlar boşaldı.
Su ılık akmaya başlarken ben onun için hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Beni artık sevmeyecek diye ağladım, benden nefret edecek diye ağladım,bana bir daha toprak kokulum demeyecek diye ağladım.
🍂🍂🍂
Yazar'dan
Kan kokusu Hazan'ın burnunun ucunda hâlâ asılı kalmışken kabusları da onu rahat bırakmıyordu.
İçindeki yaratığın gitmediğini ve her geçen gün onu ele geçirdiğini hissediyordu.
Kafasındaki seslerin asla susmayacağına da emin olmuştu.
Uykusunda bile huzurlu değildi.
Burası ona iyi gelecekti,belki de gelmez kim bilir?
Ilık akan suyun altında duran Turgay suyu kapatıp kafasını fayansa yasladı.
Hazan'ı çok özlemişti, çiçek kokusu zihninin bir yerlerinde dururken kızın o korku ve şaşkınlıkla bakan kahve gözleri karşısında ona bakıyordu.
Vücudu suyun etkisinden mi bilinmez ama titremeye başladı.
Kendisine ceza olarak bunu vermişti.
Titreyerek hasta olacaktı,yetimhanede de ona kendi cezalarını verdirirlerdi.
20 yıl önce
Turgay dokuz yaşında, çelimsiz,sessiz, içine kapanık bir çocuktu.
Tacize uğradığı günden sonra daha da içine kapanmıştı.Ne gülüyor,ne arkadaş ediniyor,ne de o çok sevdiği arabalarla oynuyordu.
Vücudu dövülmekten ağrırken, yorganı başına kadar çekti.
Üşüyordu, ateşi vardı ama kimse onunla ilgilenmiyordu.
Annesinin terkettiği bir çocuğa kim bakardı ki?
Babasının terkettiği bir çocukla kim ilgilenirdi?
Gece yarısıydı ama hâlâ uyumamıştı.Ağrıları ve ateşi uyutmuyordu.Birde açlık vardı.Çocuk iki gündür ağzına bir lokma dahi sokmamıştı hastaydı yemek istemiyordu ve kimse de yemesi için ısrar etmiyordu.
Bir el onun elini tutup “Hadi yemek ye”dese o kişiyi dinleyecek ve yemeğini yiyecekti ama demiyorlardı.
Oda arkadaşı bile demiyordu.
Karnı guruldadığında kalın dudaklarını ısırdı.Küçük ellerini karnına götürüp iki büklüm durdu ama nafile,açlığı dinmiyordu.
Yorganı üstünden atıp yatakta oturdu, titriyordu, dişleri birbirine vururken kırılacağını hissetti.
Yorganı sırtına alıp odadan sessizce çıktı.
Herkes odasındaydı, kimsecikler yoktu.
Koridorlarda ayağını sürüyerek giderken merdivenlerden yavaşça indi.
Sağa döndüğünde mutfağın kapısının önüne gelmişti.Elleri kapının kulpuna uzandı ama açamadı kilitliydi, gözleri dolarken etrafa baktı.Birkaç adım ilerideki masanın üstünde anahtar duruyordu, koşa koşa gitti ve anahtarı alıp koşa koşa geldi.
Kilidi çevirip mutfağa adım attı.Korkuyla içeride yürürken masanın üstünde elma gördü onu hemen cebine koydu.
Kazana baktı ama yemek bitmişti, omzunu silkti kabullenerek tam arkasını döneceğinde omzunda bir el hissetti.
Yakup’un babası Abdullahtı.
Adam otoriter sesiyle konuştu “Burada ne işin var çocuk?”
Turgay sessizce “Acıkmıştım.”diye konuştu.
Adam elini sıklaştırıp çocuğun omzunu sıktı, Turgay gözlerini kapatıp içinden dua etmeye başladı.
Abdullah çocuğun kulağından tutup mutfaktan çıkardı.Yorgan yere düşerken Turgay elmayı cebinden düşmemesi için tutuyordu.
Adam koca gövdesiyle çocuğu taciz edildiği bodruma sürüklerken yeşil gözlerden yaşlar akıyordu bile.
“Lütfen beni dövme.”diyebildi.
Adam, Turgay'ı acımasızca yere fırlattığında öfkeyle bağırdı “P*çin oğlu hırsızlığa mı başlamış?” Turgay duvar kenarına sindiğinde “Sadece elma aldım…çok acıkmıştım.”dedi.Abdullah ağzından tükürükler saçarak “İt yemek mi vermiyoruz?Kendi cezanı kendin vereceksin bunu hak ettin.”
Çocuk korku dolu gözleriyle ateş saçarken Abdullah çocuğun yanağına sert bir tokat attı.
Turgay'ın yüzü bir boruya çarptığında kaşı patlamıştı.
“Ya bir hafta yemek yemeyecek yada bir hafta burada duracaksın.”
Ne yapacaktı?taciz edildiği odada durmak mı yoksa yemek yememek mi?
Küçük çocuk hangi cezayı seçecekti?
Çok acıkmıştı yemek yemezse öleceğini hissediyordu ama burada da duramazdı ki…fareler cirit atıyor, küf kokusu her yeri ele geçirmişti ama en önemlisi burada ruhu ölmüştü.
Cebinden elmayı çıkartıp adama uzattı “Burada kalmak istemiyorum.”
Adam yandan bir gülüş atarak “Yürü!”dedi.Minik adımlarıyla yukarı çıkan Turgay yorganını mutfağın önünden alıp odasına çıktı.
Titremesi hiç dinmemişti, yorganın altına geçip usul usul gözyaşlarını döktü ve uykuya daldı.
2 gün sonra
Minik Turgay kusuyordu ama sadece su…midesinden bir şey geçmemiş ve çok yorgun düşmüştü.
Abdullah herkese Turgay'a yemek verilmeyeceğini, yemek verene ise en ağır cezayı vereceğini söylemişti.
Bu yüzden Turgay'a üzülüp yemek vermemek için yanından geçmiyorlardı oda arkadaşı bile başka odada kalıyordu.
4 gün sonra
Çocuk su bile içemiyordu, sürekli öğürüyordu, ellerini karnına bastırıp gözlerini odada gezdirdi.
Pencerenin altında bir saksı vardı, yataktan aşağı kendisi atıp sürüne sürüne oraya gitti.
Minik ellerini toprağa daldırdı ardından o kuru toprağı ağzına götürdü.Dişleri toprağı açlıkla çiğnerken, kendinden geçiyordu.
Evet, sonunda midesine bir şey gidiyordu.
Birkaç avuç daha yediğinde bu sefer toprak karın ağrısı yapmaya başladı.
Turgay dayanamayıp oturan bedenini yere bıraktı, gözleri kararırken bayıldı.
7 gün sonra
Artık açlıktan uyuyamıyordu,uyuyamadığı için halüsinasyon görüyordu.
Yanına bir sinek bile gelmiyordu.
Toprağı yemek niyetine yiyen çocuk bir sineği bile yemeğe razıydı…
Kapının açılma sesi geldiğinde yerden kafasını kaldıramadı bile.
Abdullah’ın ayak sesleri odayı doldururken yere bir tas çorba bırakıldı o adam tarafından.
“Evet, çocuk adam ölmemişsin…oğlum sana onu yapmasaydı seni öldürmeye çalışmayacaktım ama madem bu şekilde de ölmedin o hâlde seni her gün yaşayan ölü yapacağım.Her yaşıyorum dediğinde tekrar öleceksin, öleceksin ki oğluma ilerde bulaşama.”
Abdullah'ın bilmediği bir şey vardı bu yeşil gözlü oğlan büyüdüğünde hem onun hem çok değer verdiği oğlunun azraili olacaktı.
Şimdi ki zaman
Turgay kendisine verdiği bu cezadan çok memnun kalmıştı.
Hem kan kokusundan kurtulmuş hem de Abdullah’a ve Yakup’a tekrar ve tekrar kin beslemişti.
Herkes Abdullah'ın öldüğünü sanıyordu ama o ölmemişti ve bunu sadece Harun biliyordu.
Harun bunu içindeki insanlardan birisine diyecekti ve bu tabii ki Turgay olucaktı.
🍂🍂🍂
Sevda arabanın içinden çıkıp hastaneye adım attı buraya Hazan için gelmişti,onu göremese bile doktorları ile konuşmaya karar verdi.Kardeşi gibi gördüğü kızın durumunu öğrenmek istiyordu.
Dışarıda hastalar ona tuhaf bakarken o ise kollarını önünde birleştirip kapıdan içeri girdi.
Dış kapının önünde ki güvenliğin verdiği izinle hastane içine girebiliyorlardı yoksa bu kadar rahat girmeleri mümkün olmazdı.
Hastane içinde oturan sekreter kızla konuşup Hazan'ın doktorunun odasının önüne geldi kapıyı birkaç defa tıklatıp “Gelebilirsiniz.”sesinden sonra içeri girdi.
Sevda başını dik tutarak içeri girdi, topuklu ayakkabıları içeride tok sesler çıkarırken doktor da saygı gereği ayağa kalktı.Eliyle koltuğu gösterip “Buyurun hoşgeldiniz.”dedi.Sevda koltuğa oturup çantasını yanına koydu “Hoşbuldum…ben Hazan Karayel için gelmiştim.”doktor yandan bir gülüş atıp “Buraya Hazan için gelen ikinci kişisiniz.Siz de olay çıkaramazsınız diye umuyorum.”
Sevda Turgay'ın geldiğini anlamıştı “Hayır, hayır tabii ki onun için gelmedim.Ben Hazan'ın durumunu öğrenmek için geldim…eğer izniniz olursa onu da görmek isterim.”
“Adınız neydi?”
“Sevda.”
“İlk öncelikle tanıştığımıza memnun oldum Sevda hanım.Benim ismimde Gökhan”Gökhan boğazını temizleyip konuşmasına devam etti
“Hazan buraya yeni geldi ve şuan bir hafta boyunca ilaçlarını düzenli olarak kullanmadı gerekiyor sonradan seanslara başlayacağız ve durumunun nereye gittiğini ancak o zaman anlayabilirim.”
Sevda dudaklarını yalayıp “Peki onu görebilir miyim?”dedi.Gökhan birkaç saniye durup konuştu “Bugün görüş günü değil…Sadece beş dakika.”Kadın başını sallayıp kabul etti.
İkili Hazan'ın odasına çıkarken Hazan kendisini kaybetmiş bir şekildeydi.
Yatağın üstünde sırtını duvara yaslamış kafasını arkaya vuruyordu her vuruşunda daha sert vuruyor ve “O kan kokmuyor.”diye fısıldıyordu.
Kapıyı açan Gökhan ve yanındaki Sevda Hazan'ı bu şekilde bulmayı elbette beklemiyorlardı.
Sevda endişeyle Gökhan’a baktığında adam gayet sakindi.İçeri adım attığında sevdaya “Siz burada kalın.”diye fısıldadı.
Kadın içeri attığı adımı geri çekip kapının önünde durdu.
Gökhan ise yavaş yavaş içeri girmişti.
Hazan transa girmiş şekilde kafasını vururken Gökhan ellerini duvara koyup kızı engelledi.
“O kan kokmuyor,o kan kokmuyor.”
“Hazan kim kan kokmuyor?”
“O kan kokmuyor.”
“Hazan Turgay mı kan kokmuyor?”
Kız Turgay'ın adını duyduğu an hem ağlamaya başlamış hem de “Turgay kokmuyor.”diye konuşmuştu.
Kafasını her vurmaya çalıştığında adam bunu engelliyordu.
“Bırak, bırak bunu beynime sokmam lazım, Turgay kan kokmuyor tamam mı?”
“Tamam Hazan sakinleş.”Gökhan diğer eliyle cebinden iğne çıkarıyordu “Hazan şimdi sen uykuya geçmeyeceksin ama bu seni sakinleştirecek tamam mı?”
“Turgay kan kokmuyor.”
Adam iğneyi kızın koluna sapladığında Hazan durdu başını çarpmaya çalışmadı sadece “Turgay kan kokmuyor.” dedi ve sustu.
Adam kendisini yavaş yavaş çekerken Hazan'a odaklandı.
Kızın saçı başı dağılmış, gözleri kızarmıştı, kafasını sakince yastığa bıraktığında boş gözlerle duvarı izlemeye başladı.
Gökhan odadan çıktığında Sevda’nın gözlerinin dolu dolu olduğunu farketti.
Kapıyı kapatıp kadına döndü “Sevda hanım lütfen Turgay beye iletin Hazan ile bir süre görüşmesin çünkü Hazan gayet iyiydi ama Turgay beyi gördükten sonra aynı şeyi söyleyemem.Lütfen biz izin verene kadar buraya adımını dâhi atmasın.”
Sevda “Peki.”diyerek uzaklaştı bu hastaneden çıkıp kendisini arabaya attı, kafasını direksiyona yasladığında derin derin nefesler aldı.
Kendisine geldiğinde arabayı çalıştırıp Turgay'ın evine sürdü.
🍂🍂🍂
Turgay kapısının önünde duran arabayı gördüğünde üzerine kazağını geçirdi.
Sevda arabadan inip karlara basarak kapının önüne geldi,zili çaldığında Turgay kapıyı açtı.
Sevda hiçbir şey demeden içeri geçti.
“İyi misin?”
“Ben iyiyim ama Hazan…”
“Neyi var?ne olmuş daha bugün yanına gittim ne olmuş benimle çiçeğime”
“Sen yanına girmişsin bugün seni gördükten sonra kendinde değilmiş gibi kafasını duvara çarpıyor ve ‘O kan kokmuyor, Turgay kan kokmuyor.’diyordu.Hiç iyi değildi.”
Turgay sessiz kalıp dinledi
“Doktoru Gökhan Bey…”
Turgay çıkışıp “Hay ben o doktorun.”dedi fakat Sevda onu durdurdu. “Turgay sus ve dinle.Doktoru dedi ki senin bir süre Hazan ile görüşmen yasak olacakmış,onu görmemen Hazana iyi gelecek.”Turgay dengede duramayıp birkaç adım geri gitti “Bak bu zaten Hazan kendisine gelene kadar.”
“Sevda çık!”
Kadın kaşlarını çattı “Sevda çık.”adamın siniri onu korkutmaya yetmişti.
“Sevda sana zarar vermek istemiyorum bu yüzden evimden git.”Sevda bunu anlayışla karşılayıp evden çıktı.
Turgay boynunu kütletip mutfağa gitti ilk önce tezgahta ki mutfak aletlerini yere atıp kırdı, sonra dolapları açtı.
Tabakları, bardakları, tepsileri…yere tek tek atarak kırdı “Nasıl bize engel koyarlar hangi i*ne yapar bunu? Gökhan senin de sıran gelecek senden bunun hesabını sormazsam bana da yazıklar olsun.”daha da çok sinirlenmişti çekmeceyi açıp içinden keskin bir bıçak aldı “Kan kokuyorum demek ki…kan benim vücudumu ele geçirene kadar kan akıtacağım ama ilk önce kendi kanım akacak.”Sonra bir şey oldu Harun Turgay'ın beyninden konuştu
“Abdullah yaşıyor.”
Her şey sustu, zaman durdu ve Turgay sese dikkat kesildi.
“Abdullah yaşıyor,evinin bodrumunda yaşıyor git, gör ve onu öldür.
“İyi ama ben onu öldürdüm.”
“Öyle sandın ben senin içindenim Turgay ben onu öldürmene izin vermedim.
Turgay bugün Abdullah'a zaten kin beslemişti ve şu son olanlar onu bir hayli sinirlendirmiş âdeta Harun gibi psikopatça davranmıştı.Hem Abdullah'ın hem Yakup'un işini halledecekti ama her şey zamanını bekliyordu.
Çiçeklerim 🌸
Sizinle burada buluşmayı çok seviyorum bu yüzden yorumlarınızı eksik etmeyin.
Bölüm hakkında düşünceleriniz?
Bölüme on üzerinden puan verir misiniz?
Gökhan?
Sevda?
Turgay?
Hazan?
Abdullah?
En sevdiğiniz sahne?
En sevmediğiniz yer?
Bu arada benim bu kitaptan önce yazdığım ve tamamladığım bir kurgu var.
Onu da buraya taşıyacağım, yarın ilk bölümüyle sizinle🫣
Sizi seviyorum ❤️🩹
Instagram:yagmurun_gokyuzu
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.49k Okunma |
2.69k Oy |
0 Takip |
26 Bölümlü Kitap |