Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Bölüm -Ben Hazan-

@yagmurungokyuzu

Otobüsten indiğimde soğuk hava direk yüzüme çarptı.

Yerdeki yağmur yağmasından dolayı oluşan su birinkitisine basarak her gün uğradığım yere geldim.

Hastahaneye. Annemin yanına.

Her zaman girmeme izin verilmese de ben yine de geliyordum, ondan ümidi kesmediğimi bilsin diye.

Hastahaneden içeri girdim,yürüyen merdivenden çıktım annemin kaldığı bölüme geldiğimde odasına doğru adımladım doktoru ile önceden konuştuğumuz için izin alma gereği duymamıştım.

233 numaralı odanın önünde durdum,yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. Omzuma astığım küçük,siyah çantamdan hiç kullanılmamış maskeyi çıkarttım ve yüzüme taktım daha sonra -yine çantamdan çıkarttığım-dezenfektan ile ellerimi dezenfekte ettim,kendimi tamamen hazırlamıştım. Kapıyı açtım ve camın önünde oturmuş annemin yanına adımladım her ne kadar öpmek istesem de yasaktı, en küçük bir enfeksiyon kapmasında işimiz daha da çok zorlaşacaktı.

Bu yüzden ben de sesimi yükselterek konuşmaya başladım "Ben geldim!" irkildi "Seni korkuttum mu?"

Annem yılların vermiş olduğu yorgunluk ile gülümsedi "Yok kızım korkutmadın" "Nasılsın güzeller güzeli annem" "Daha iyiyim kızım"

Kötüydü.Daha çok zayıflamış, gözleri çökmüş ve en önemlisi eski neşesi yoktu, "Tabi iyi olacaksın hele bir olma " ikimiz de küçük bir kahkaha attık. Kahkahamız hüzne karıştı.

"Sen nasılsın kızım her şey yolunda mı?"

"Yolunda her şey çok güzel gidiyor " diyerek anneme yalan söyledim.

"Güzel gitsin canım kızım"

"Yakup abin ile aranız iyi mi?"

Üvey babam.

"Onla da çok güzel aramız,gayet iyi anlaşıyoruz "

Annem güçlükle gülümsedi.

Annem.O kadar çok yorulmuştu ki gülümsemesi bile yorgundu.

Ben annemin en çok gülüşünü severdim.

Saçlarını çok severdim. O uzun saçlarını ama şimdi yoktu onlar. Kanser çoğu şeyi almıştı.

Kapı tıktıklandığında gel dedik ikimiz birden.

Kapı açıldığında annemin doktoru Sevda abla içeri girdi .Gözleri beni buldu.

"Hazan hoşgeldin" "Hoşbuldum "

"Aysel abla sen yine tek başına mı kalktın? "

Annem yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuk edasıyla başını öne eğdi.Sevda abla başını iki yana sallayarak güldü.

"Tamam siz görüştüyseniz ben bir de Hazan ile konuşmak istiyorum"

Evet bugün buraya bir bakıma bu nedenle gelmiştim.Sevda abla bugün beni aramış ve hastahaneye mutlaka gelmemi söylemişti.

"Tamam kızım "demesi ile çok kötü bir şekilde öksürmeye başladı.

Teleşlanarak "Anne" diye bir ses çıktı ince dudaklarımdan.

Sevda abla bardağa su doldurdu ve anneme yavaşça içirdi biraz daha iyi olduğunda zorlanarak konuştu "Telaşlanma kızım,ben iyiyim"

"Hep iyi ol"

"Aysel abla sen burda biraz daha dur istersen,konuşmamız bittiğinde yine geleceğiz"

Annem doktorunu"Tamam kızım " diyerek onayladı.

Sevda abla önde ben arkada odadan çıktık ve odasına doğru gittik.

Kapıdan içeri girdik,o karşılıklı olan koltuk tarzı sandalyeye oturdu ben de hemen karşısında bulunana oturdum.

Boğazını temizledi "Hazan geçen bir kaç test yaptık ve kanserin dördüncü evreye geçtiğini gördük"

"Nasıl yani ?"

"Akciğer de bulunan tümör,diğer organlara da yayılmış. Bu organlar kemik ve karaciğer;karaciğerde ki daha büyük bu yüzden kemoterapiyi daha çok arttırmalıyız.Akciğer de bulunan tümör kemoterapi sayesinde istediğimiz boyuta ulaşmış ve ameliyat edebiliriz."

Son dedikleri ile az da olsa umutlanmıştım fakat sonra ki cümleleri beni dumura uğrattı "Yanlız her ameliyatın riskli olduğunu unutmamak gerek. "

Derin bir nefes aldım.

"Yaşaması için yüzde kaç ihtimal var"

"Genelde %50 ihtimal bulunur ama Aysel ablanın tümörü diğerlerine göre daha büyük"

Başımı salladım "Hayata tutunması için %35 ihtimal var."

Yüzümü ellerim ile kapattım "Hazancım eğer ameliyat olursa ve başarılı geçerse yaşayabilir ama olmazsa en fazla bir yıl yaşar "

"Ben nasıl olur bilmiyorum ki"

"Anlayabiliyorum seni en kısa zamanda karar verelim olur mu ?"

"Tamam şey anneme siz söyler misiniz? Benim bu kadarını söyleyecek gücüm yok." Elini dizime koydu güven veren bir gülümseme sundu "Söylerim tabi ki " "Teşekkürler "

"Hazan kanser ilerlediği için en ufak bir mikrop, hastalık bulaşmasında annen daha çok acı çekecek ve zamanı daha da çok kısalacak.Demek istediğim şu ki bugünden sonra annen ile aynı odada bulunmanıza müsade edemeyeceğim.Sadece arada cam olma şartı ile konuşmanıza izin verebilirim" buruk bir şekilde gülümsedim.

Zaten doğru düzgün görüşemiyorduk"Buna da tamam"

"Her şey düzelecek güzelim sadece sabret" ayağa kalktım "Ederim,Her şey için teşekkür ederim" "Ne demek " "Ben bugün içerisinde ameliyat ile ilgili olan kararımı mesaj olarak iletirim" başını olumlu anlamda salladı.

Sevda abla ile vedalaştık.

Annemin yanına geldim.

İçeriye girdiğimde annem hâla camın önünde oturuyordu.

Ne garip değil mi? Hayatını bir hastahane odasında geçirmek.

"Annecim ben gidiyorum artık "

"Tamam kuzum benim dikkat et kendine"

Anlamıştı.

"Sen de dikkat et annecim" "Ederim" gülümsemeye çalıştı.

Anneme zaten sarılamadığım için şimdi ki durumu sorgulamamıştı.

Kapıya doğru yaklaştım ,kapının önüne geldiğimde anneme arkasından baktım.

Vücudu zayıflamış, kemoterapi yüzünden saçları döküldüğü için kesilmiş ve ruhu yorulmuş daha kırkında olan bir kadın.

Titrek bir nefes aldım ve kapıyı kapattım.

Uzun,boş ve fazlasıyla sessiz olan koridorda yürümeye başladım.

Boğazıma bir yumru takıldı,kalbimin göğüs kafesinden çıkacak kadar hızlı atmasını hissettim.Elimi kalbime götürdüm,atış hızı biraz daha indiğinde kalbim sıkıştı derin nefesler almaya başladım.

Geldiğim yoldan çıktım.

Annemin camına aşağıdan baktığımda onun da gözlerinin ben de olduğunu gördüm.

Ellerimi kaldırdım ve kalp yaptım o da güçlükle kaldırdı ve kalp yaptı.

Gülümsediğim de arkamı döndüm ve kahvenin en koyu tonunda olan gözlerimden bir yaş aktı o yaş süzüldü süzüldü ve çenemden boynuma doğru bir yol aldı.

Yavaş adımlarla yürüdüm nereye gittiğimi bilmeden.

Ben şarkıların ruhumu iyileştirdiğini düşünürüm lakin ruhum o kadar çok yara aldı ki onu iyileştirmeye şarkıların bile gücü yetmemeye başlamıştı.

Ayaklarım beni deniz kenarına getirdi etrafa göz attım.

Bankta oturmuş sevgililer,balık tutan babalar,pazardan dönen anneler, arkadaşları ile vakit geçiren genç insanlar.

Gökyüzüne baktım hafif griydi yani yağmur yağabilirdi.

Denizin dibinde olan kayalıklara oturdum derin bir nefes aldım denizin kokusu ciğerlerime karıştı.

Gözlerimi kapattım, sakınleşmeye çalıştım ama bu pek mümkün değildi.

Sahi bu durumda kim sakin kalır ki?

Annem,canımın canı,ablam,arkadaşım, kardeşim, babam,her şeyim.

Annem benim için baba bile olmuştu,eksikliğimi sevgisi ile kapatmaya çalışmıştı. Annelerin hakkı ödenmez ödenemezmiş bunu anladım ben .

Ne tuhaf bir insanın ölümü beklemesi.

Annem ölümü bekliyor, ölümü şah damarından daha yakın.

Daha çok yaşayacak şeyimiz var anne şimdi olmaz. Bu savaşı bir kere kazandın yalvarırım bir kere daha kazan.Beni sensiz,annesiz bırakma. Yaşa anne ne olur.

Ağladığımı yanaklarımın ıslanmasından anladım. Ellerim ile göz yaşlarımı sildim.Akmaya hazır olan burnumu çektiğimde etrafıma baktım sonra kahve gözlerimi masmavi ve huzur kokan denize çevirdim.

Bir yarım saat boyunca oturdum daha sonra gitmem gerek bir yer daha olduğu için ayaklandım ve buraya yakın olan durağa gittim.

Otobüsüm geldiğinde,bindim kartı bastıktan sonra arkalara doğru ilerledim. En arkada cam kenarında bir boşluk bulduğumda oraya oturdum ve geçilen yolları izlemeye başladım.

Otobüs en son ki durakta durduğunda açılan kapıdan indim.

Gözlerimi gezdirdiğim de normal olarak ağlayan insanlar gördüm.

Gireceğim yerin kapısında durdum ve omzuma taktığım şalı acemice başıma geçirdim ve kapıdan içeriye doğru ilk adımımı attım.

Sola döndüğümde biraz yürümem lazımdı.Mezara yakın çeşme olduğu için bu konu da oldukça şanslıydım.Çeşmenin yanında olan şişeye su doldurdum.

Mezarın önüne geldiğimde "Babacığım ben geldim,çiçeğin geldi" diyerek tebessüm ettim.

İle önce solmuş çiçekleri kopardım, üstünde olan taşları ayıkladım daha sonra ise şişe de olan suyu kurumuş toprağa her yere eşit gelecek şekilde döktüm.

Derin bir nefes alma ihtiyacı duydum ve babamın ölüsü ile konuşmaya başladım.

"Babacım bugünlerde pek yanıma gelmiyorsun doktorun yazdığı ilaçlar yüzünden kesin.Söz ama içmicem artık. İlaçları içince seni göremiyorum ve çok özlüyorum.Baba biliyor musun ? Ben senin kokunu unuttum neydi senin kokun.Ben seni unutmak istemiyorum baba.Ne olur gel artık "

Ağlamıyor,sitem ediyordum. Kızıp,bağırıp, çağırmak istiyordum ama o ölü bir baba olduğu için onu bile yapamıyordum

Sanki bir sır veriyormuşcasına fısıltı ile konuştum "Babam,babacım,annem de senin gibi ölecek mi? O da ölü bir anne mi olucak?o da giderse,ben yapayanlız kalıcam,Ben yanlız kalmaktan,ailesiz,kimsesiz kalmaktan korkuyorum. "

Esen hava ile birlikte yerde ki kurumuş ve aynı zamanada sararmış yapraklar uçuştu.

Ben de bu yapraklar gibiydim işte ordan oraya savrulan, herkesin üzerine basıp geçtiği bir sonbahar yaprağıydım.

Oturduğum yerden tutunup ayağa kalktım ve mezar taşında yazan babamın isminden öptüm .

Cihan Karayel.

"Babam,benim gitmem lazım." yüzüme gerçekçi bir gülümseme kondu "Seni seviyorum"

Geldiğim yolları geri döndüm tabi şişeyi çeşmenin yanına bırakmayı da unutmadım.

Mezarlık eve yakın olduğu için yürümeye karar vermiş ve eve yarım saat sonucu gelmiştim. Küçük bir villa da oturuyorduk.

Yakup yani üvey baba kişisinin eviydi ben de mecburiyetlerim olduğundan dolayı maalesef bu iğrenç evde yaşamımı sürdürüyorum,sürdürmek zorundayım.

Anahtar ile kapıyı açtığımda içeriye adımladım.

Evin rahatsız edici sessizliğiyle karşılaştım.

Zaten evde görevli hizmetçi bulundurmuyorduk.

Yakup da iş yerinde olduğu için şuanlık evde tektim,her zamanki gibi yanlızdım. Etrafımda seçili insan vardı ama yanlızdım,yapayanlızdım.

Kimse benim yaralarımı görmek istemiyordu, derdimi dinleyip derman olmaya çalışmıyorlardı. Ben kimse tarafından sevilmemiştim oysa ben güzel severim hem de çok güzel severim.

Derin bir nefes alıp sola döndüm ve karşımda bulunan merdivenlerden çıkmaya başladım. Odamın önüne geldiğimde kapıyı açıp içeriye girdim.

Üstümde bulunan kıyafetleri çıkartıp kirli sepetine attım ve üstüme bir kazak ve eşofman giydim.

Acıktığım için aşağı katta bulunan mutfağa indim hızlıca bir sandviç hazırladım mutfakta bulunan ve küçük denilecek kadar olan masanın yanında ki sandalyeye oturdum.

Hazırladığım sandviçi yerken düşüncelere daldım.

Annem de giderse ne olur ?

O da giderse benim kimim kalır ki?

Ben onsuz nasıl nefes alırım ki?

Dolan gözlerime inat ağlamadım.

Artık ağlamaya takatim kalmamıştı.

Başımı dik tutup ayağa kalktım.

Yakup eve hizmetli tutmuyor ve evin işlerini benim yapmamı istiyordu. O aşırı titiz biriydi ve evde bir toz görürse zayıf vücudumda olan morluklara yenilerini ekliyordu.Dövülmek eskisi kadar canımı acıtmıyordu fakat gururumu okşuyordu. Kim yirmi dört yaşında üvey babası tarafından şiddet görür ki?

Yutkunup daha fazla vakit kaybetmeden temizliğe başladım.

İlk önce bir kovaya su doldurmuş sonra bir vileda kovasına da su doldurmuş fakat buna çamaşır suyu da eklemiştim.Elektrik süpürgesini de ayarladığım da aşağı kattan temizliğe başladım.

Bu villa üç kattan oluşuyordu bodrum katı, şu anki bulunduğum kat ve odamın da bulunduğu kat .

Bu katta kapıdan içeri geçtiğimizde geniş bir salon bizi karşılıyordu.

Salonun sağında ise büyük sayılmayacak kadar bir mutfak vardı .Üst katta ise banyo,lavabo ve üç oda vardı.Küçük fakat lüks bir villaydı. Dışarıdan gören imrenir,bu hayatı kıskanırlardı.

İnsanlar dışa çabuk aldanırdı, o evde neyin yaşanıp neyin bittiğinden habersizce bu hayatı yaşamanın hayalini kararlardı. Ne acı değil mi ?

Ben onların hayatını kıskanırken onlarda benim hayatımı kıskanıyorlar. Hayat çok garipti.

Temizliğe bu kattan başlamaya karar vermiş ve hazırladığım kovalar ile elektrikli süpürgeyi getirmiştim.

Salona geçtim ve süpürgenin düğmesine basıp yerleri süpürmeye başladım.

Temizliğim yaklaşık 2 saat sürmüştü e haliyle hem yorulmuş hem de terlemiştim.Kendi kokumdan rahatsızlık duyduğum için banyoya girdim üstlerimi çıkartıp kirli sepetine attım,kapıyı her ihtimale karşı kilitledim tam duşa kabine gireceğim sıra da kafamda bulunan sesler patlak verdi .

"Her yerin morarmış. Çirkinsin.Ne kadar acizsin bu yaşında bir adama boyun eğiyorsun"

Dudaklarım titrerken "sus" diyebildim.

Bunlar hep babamı görmek uğruna ilaçlarımı almadığım için oluyordu.

Biraz daha dayanmalıydım,dayanmak zorundayım. Kafamı iki yana sallayıp bu sefer duşa kabine girdim ve sıcak suyu ayarladım sırtımı soğuk fayansa dayadım su tepemden akarken vücudumun rahatladığını çokça hissediyordum. Banyomu etmiş ve odamda oturuyordum. Yemeği dün geceden yapmıştım bu yüzden rahattım.

Kapının açılma sesi geldiğinde bir an vücumda oluşan morlukların sızladığını hissettim.

Gergince ayağı kalktım odamdan çıkıp merdivenlerden ağır adımlar ile inmeye başladım.

İndiğimde bana arkası dönük olan siyah paltosunu askılığa asan Yakup'u gördüm.

"Hoşgeldin" sesim oldukça ifadesizdi.

Hoşbuldum deme gereği duymadan haki renginde koltuğa doğru adımladı ve yayılarak oturdu.

"Bugün annenin yanına gitmişsin öğrendin mi ameliyat durumunu"

"Evet öğrendim "

Bana omzunun üstünden baktı "Annene bir şey demedin değil mi?"

"Demedim"

"Aferin.Dersen olacakları biliyorsun zaten" dedi ve şeytanice gülümsedi.

Ona bu konuda bir şey deme gereği duymadım.

Biliyordum olacakları.

Annemin hastahane masraflarını karşılıyordu bu yüzden hiç kimseden yardım isteyemiyordum Yakup,babamın patronuydu.

Yakup'un inşaat şirketinin birisinde babam çalışıyordu. Durumumuz iyiydi,mutluyduk,sağlıklıydık.

Ta ki o güne kadar.Babamın ölüm gününe kadar. "O küçük aklından düşüncelerini at da yemek hazırla "

Dudağımı dişleyip mutfağa geçtim ve yemeklerin altını yakıp ısınmasını sağladım.

Yemekler ısınırken ben de salonada bulunan orta sehbahayı kaldırıp masa haline getirdim. Bardak,çatal, kaşık, bıçak ve ekmeği de masanın üstüne koydum.Tabiki masanın üstüne sofra bezi örtmüştüm.

Yemekler ısındığın da önceden çıkarttığım tabaklara koydum ve salona götürdüm.

Ben bunları yaptığım sıra Yakup da üstünü değiştirmeye gitmişti.

Masa tamamen hazır olduğunda gelmişti.

Kaşlarını çattı "Sen yine mi yemiyorsun "

Beni düşündüğü falan yoktu sırf aşağılama amacıyla bu soruyu yöneltmişti."Hayır, Ben tokum"

"Annesi kılıklı.Sen de o annen gibi hastalıklısın.Bana bulaşmasa bari"

Kanser bulaşıcı değildi ki .Bir hastalıktı fakat yaşayan insana ve sevdiklerine zararı dokunurdu .

Diğer insanlar kanseri sanki bulaşıcı bir hastalık gibi algılaması çok yaralıyıcıydı.

Kaşığını aldığında pilava daldırdı aldığı pilavı ağzına götürdüğün de yavaşça çiğnedi.

Pilavı koyduğum tabağı eline alıp yere attığında yerimde sıçradım.

Başlıyordu benim kıyametim .

Bağırarak koltuktan kalktı "Bu yemeği bir gün önceden mi yaptın lan sen"

"Evet" dedim korkuyla elini kaldırıp yanağıma okkalı bir tokat geçirdiğinde kafam yana döndü.

Elleri saç diplerime gitti çekiştirdiğinde başım da aşağı doğru kayıyordu .

"Bütün gün evde ne yapıyorsun. Dışarıda nerde sürttün"

"Ne alaka" dedim saçımı daha sert çekiştirdiğinde ağzımdan acılı bir inleme firar etti fakat o bunu her zaman ki gibi umursamıyordu.

Beni yere doğru fırlattığın da karnıma ard arda tekmekler savurdu.

"Yapma artık.Söz bundan sonra asla böyle bir şey yapmayacağım "

Son bir tekme daha attığında geri çekildi yüzüme tiksinircesine bakıp dış kapıdan çıktı.

Öksürmeye başladım ciğerlerim çıkarcasına.

Öksürüğüm dindiğınde,halının üstünde sırt üstü durdum ve hıçkıra hıçkıra ağladım.

Ben Hazan babası ölmüş olan Hazan.

Ben Hazan annesi kanser olan Hazan.

Ben Hazan üvey babası tarafından şiddet gören Hazan.

Ben Hazan bedeni,ruhu ölmüş Hazan .

Ben Hazan acıları hiç geçmeyecek olan Hazan.

Ve ben Hazan sonbahar olan Hazan.

 

 

Evet!ilk bölümden merhabalar umarım bölümü beğenmişsinizdir ve iyi bir giriş olmuştur.

Hazan ben seni şimdiden o kadar çok sevdim ki güçlü kızım benim.

Oy ve yorumlarınız bekliyorum🌸

 

2206 kelime

 

Loading...
0%