26. Bölüm

20.Bölüm-Bebek ve kadife kutu-

Yağmur Benzer
yagmurungokyuzu

15 sene önce

Gecenin karanlığında içeri süzülen ay ışığı, televizyonun ışığı ile karışırken içeride çizgi film sesi kendisini belli ediyordu.

Hazan, annesinin dizlerine başını yaslamış, gözleri ağırlaşmıştı. Annesinin eli usulca saçlarında dolaşıyor, parmak uçlarıyla sabırla örülmüş bir huzuru kızına aktarıyordu. Küçük kızın göz kapakları inatla kapanmak istese de o beklemeye niyetliydi. Babası gelecekti. Bugün inşaatta mesai yapmıştı. Ama ne önemi vardı, Hazan beklerdi onu… Uykuya yenilse bile yüreği hep kapıdaydı.

Tam da o an… Sessizliği delen bir kapı zili duyuldu. Gözlerini zorlukla aralayan küçük kız, birdenbire canlanıverdi. Ayakları çıplak halıya hafifçe vurarak koştu kapıya doğru. Kapı aralandığında karşısında tanıdık bir sıcaklık vardı: Babası. Üzerinde günün yorgunluğu, ellerinde emeğin nasırı vardı ama gözleri pırıl pırıl sevgiyle doluydu.

 

“Babacığım!” diye bağırarak adamın bacaklarına sımsıkı sarıldı Hazan. Cihan, yorgun ellerinden biriyle kızının saçlarını okşadı, sesi şefkatle doluydu:

“İçeri geç çiçeğim.”

Kız geri çekildiğinde, annesi Aysel’in de yanlarına geldiğini gördü. Aysel, kocasına ve kızına bakarken gözlerinde hem yorgun bir sevgi hem de alışkın bir mutluluk vardı. Cihan, eşine bakınca yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Aralarındaki bağ bir çift sözle değil, bir bakışla anlatılabilecek kadar derindi. Hazan, ikisine bakıp bakıp kıkırdamaya başladı. Ev sevgiyle ısınmıştı artık.

 

Cihan, ayakkabılarını çıkarıp özenle kenara yerleştirdi. Ardından dizlerinin üzerine çöküp kollarını iki yana açtı:

“Gel bakalım güzel kızım, gel…”

 

Hazan bu sefer babasının boynuna sarıldı sımsıkı. Küçük elleriyle kulağına fısıldadı:

“Çikolata aldın mı?”

Cihan gülmemek için dudaklarını dişledi.

“Aldım ama… annen duymasın bak.”

Aysel hemen kaşlarını çattı, sesi hafif alaycıydı ama içinde gerçek bir endişe vardı:

“Sanki sizi duymuyorum? Cihan, neden yine aldın? Arada sırada yesin ama çok yerse yine karnı ağrıyacak.”gözleri kederle aşağı düştü “Onun gibi olsun istemiyorum, kızımı da kaybetmek istemiyorum.”bunu sadece Cihan duymuştu,Hazan çikolata derdindeydi.

Cihan, yavaşça ayağa kalkarken kızının minik elini avucunun içine aldı.

“Güzel eşim,” dedi gülümseyerek, “özür dileriz. Söz, her gün her gün yemeyecek.”

Sonra kızına anlamlı bir bakış atıp ekledi:

“Hem sana da bir sürprizim var.”

Aysel’in gözlerinde bir merak parladı.

“Neymiş peki o sürpriz?” diye sordu.

Cihan, arkasına sakladığı elini öne doğru uzattı. Elinde bir demet papatya vardı.

“Senin kadar güzel değiller ama…” dedi yumuşak bir sesle.

Aysel’in gözleri bu sözle doldu. Sessizce adama sarıldı, başını onun göğsüne yaslayıp kokusunu içine çekti. O an geçmişin zorlu yılları, bugünün yorgunluğu ve geleceğin tüm bilinmezliği unutulmuş gibiydi. Sadece oradaydılar: birbirlerinin yanında, birbirlerine yaslanmış bir aile.

 

Hazan, karşısındaki manzaraya bakıp yeniden kıkırdadı. Küçük kalbi neşeyle dolmuştu. Annesinin gülümsemesi, babasının elleri, evin kokusu, hepsi bir araya gelmişti o an.

Ve o an, küçük bir çocuğun belleğinde unutulmaz bir mutluluk anısına dönüşmüştü.

Hazan’dan

3 hafta sonra

Bir yerde okudum.Bir kitapta veya sosyal medyada olması lazım.

Aklımda kalanlar su şekilde;

bir çocuğun üç ebeveyni varmış.Annesi, babası ve anne ve babanın ilişkisi.

 

Eğer ebeveynleri kendilerini ve birbirlerini severse o çocuğun bedenine ve ruhuna bir kelebek gibi dokunuyor.

 

Annem ve babam birbirlerini babam yaşarken çok severlerdi.Babam öldü o artık sevgisini gösteremez,belli edemezdi.

Annemde babam öldükten sonra sanki onunla birlikte sevgisini de toprağa gömdü.

Babam hakkında kötü konuştu,ona haksızlık etti,beni anlamadı…ama o benim annem,ailem.Onu affettim,kendi içimde de olsa affettim.Çünkü ailem onun gidişiyle son bulmuştu.Babamın gidişiyle parçalanan ailem annemin gidişiyle yıkılmıştı.

 

Yıkılan aslında bendim, kırık dökük olan bendim.Yanımda ki insanlar onarmaya çalışıyordu,beni tekrardan inşa etmek için bir çaba gösteriyorlar bunun farkındayım ama ben onları çok özledim…aklıma geldiklerinde burnumun ucu ilk önce sızlıyor sonra kızarıyordu, gözlerimden yaşlar da eklendiğinde derin derin düşünmeye başlıyorum.

 

Her şeyi düşünüyorum bu ilk önce onların gidişleri oluyor, Turgay, hastalığım, geleceğim olarak gidiyor ve bu uzadıkça uzuyor.Ben de düşündükçe kafamda birileriyle konuşuyorum,bazen kafamın içinde bir ses oluyor, gölgeler görüyorum hatta bir tane yaratığı da görüyorum…

Bilindiği üzere şizofrenim, belki bunu bu kadar rahat söylememe şaşıranlar oluyor ama ben kabullendim.

Kimse kolay kolay bu hâle gelmiyor, elbette bir nedeni oluyor.

Karın ağrısının bile bir nedeni var değil mi?

Bir insan kolay kolay delirmez, yaşadıklarıdır onu delirten.

 

İntihar eden birisini duyduğumuzda çok çabuk yargılarız değil mi?’Cehenneme gidecek,ne diye hayatını bitirir?’ arkasından bir sürü dolu laf edilir ama şunu demezler ‘Ne çekti de intiharı bir çare olarak gördü?’ bu soru sorulsa ve herkes yanındaki kişiyi gerçekten anlamaya çalışsa deliren de intihar eden de azalır ama biz insanoğlu bunu yapmıyoruz

 

Böyle garip bir dünyanın içerisindeyiz işte.

🍂🍂🍂

Mezarlığın içindeyim, yeniden koşuyorum.Sanki bir şey arıyormuş gibi hızla koşuyorum ayağım bir yere takıldığında yere düşüyorum.Hayır,yere değil bir mezarın üstüne düşmüşüm.Kalkmaya çalışıyorum ama olmuyor sanki bir el ayaklarımdan tutuyor gibi kıpırdamıyorum.

Bir bebek ağlama sesi duyduğumda mezarlığın taşına gözlerimi usulca değdiriyorum.Kocaman yazan BEBEK yazısı içimin bulanmasına sebep oluyor.

Bir ağlama sesi geliyor kulaklarıma,bir bebeğin ağlaması…

Ellerimi kulaklarıma götürdüğümde ses daha da çoğalıyor ve bu artık katlanılmaz bir hal olduğunda toprak beni içine çekiyor ve hapsoluyorum.

Karanlık, soğuk,izbe bir yer.

Bağırmak istiyorum olmuyor.

Dedim ya ben oraya hapsoluyorum…

 

“Hazan uyan yavrum, hadi canım.”bu ses kimindi?ben yine rüya mı görmüştüm?

Gözlerim yavaşça açılırken odanın içine süzülen güneş ışığı yüzünden kamaştı,bir süre bekleyip tekrardan açtım.

Bir rüyanın içerisinde değildim.Şuan gerçekti, gerçeklikteydim.

“Gül teyze.”dedim çenem titrerken “Güzel kızım kabus gördün herhalde bağırış sesin koridorun sonuna kadar geliyordu.”

Bakışlarımı yan tarafa çevirdiğimde Berrak’ın da uyandığını ve beni dolu

gözleriyle izlediğini fark ettim.Gülümsemeye çalışmadım çünkü böyle bir kabusu gördükten sonra gülümsemek çok ironikti

 

Kuruyan dudaklarımın üzerinden dilimi gezdirdiğimde “Kabus gördüm,bebek mezarının üstüne basıyordum”göz ucuyla Berrak’a baktım kasılmasına rağmen beni dinliyordu Gül teyzenin saçlarımı okşamasıyla anda kaldım.

“Bebek ağlaması da geldiğinde daha da çıkmaza girdim.”

Derince nefes alıp durdum “Allah hayırlara getirsin güzel kızım sen içini ferah tut.”

Başımı salladım tamam anlamında.

“Ben biraz daha yatsam iyi gelecek”

Berrak ayağa kalkıp yanıma yaklaştığında “İyi uykular ama bugün grup terapisi var eğer istersen sen de katıl?”dedi.İlaçlar ve terapilerin etkisi olucak ki yavaş yavaş iyileşiyordu.

“Sana iyi geliyor mu?”

“Ben de ilk defa gideceğim.Vakit yaklaştığında ben seni uyandırmaya gelebilirim.”

“Olur.”diye fısıldadım.

 

Gül teyzeyle beraber kol kola girdiklerinde odadan çıktılar ama kapıyı da yarım bırakmayı ihmal etmediler.

Yastığa başımı koyduğumda yorganı kendime doğru çektim ve gözlerim tekrardan uykuya daldı.

🍂🍂🍂

Yazar'dan

Turgay yalnızdı,belki bu yalnızlığı kendisi seçmişti ama Turgay yapayalnız kalmıştı.

Çocukluğunu alan kişilerden birisini öldürmek onu o anlık iyi hissettirmiş ama sonradan içinde atamadığı bir öfke yine kendisini bulmuştu.

3 haftadır kendisini sorgulama içerisindeydi,bir çıkmaza girmişti.

Pişman değildi ama mutlu da değildi.

 

Yerdeki karlar güneşin etkisiyle erimişti ama o güneşe rağmen buz gibiydi, soğuktu ve üşüyordu.Bir insanın içi üşür mü? Turgay'ın üşüyordu.

İçinden Hazan yanımda olsaydı…diye geçirdi belki de Hazan olmadığı için üşüyordu.

 

Upuzun yumuşacık saçlarının kokusunu almayı çok özlemişti, kızın gülüşüne,ses tonuna…ayrı ayrı şiir yazacak kadar hasret doluydu.

‘Olsun’ dedi kendi kendisine ‘Olsun sadece bir süre görmeyeceğim sonra benim güzeller güzelim iyileşecek ve tekrardan ona sarılacağım’ denize bakan bankta oturmuş derin derin düşünüyordu yanına birisinin oturduğunu hissetti,hatta birisi değil iki kişi oturmuştu.İki tarafa da baktığında Emre ve Sevda’nın oturduğunu gördü.

Sustu, sustular.

Bazen altını çizeceğin tek cümle susmaktır.

Turgay iç çektiğinde Sevda ve Emre de ona baktı Emre “Eğer akıllı duracağına ve bir sorun çıkarmayacağına söz verirsen görüşmeniz için izin alabilirim.”diye konuştuğunda Turgay hemencecik “Söz.”dedi.”Yeter ki yüzünü göreyim,bir kere sarılayım, sesini duyayım.Söz hiçbir sorun çıkarmıyacağım”Emre başını usulca salladı “Samimiyetine güveniyorum.”

 

Sevda “Turgay…ben Aysel ablanın kaldığı odada bir kutu gördüm.İçini falan açmadım ama onun olduğu belli çünkü ondan sonra o odada kimse kalmamıştı.O kutuyu ne yapayım?kime vereceğim?”Turgay birkaç saniye düşündü “Hazan'ın doktoru ile konuşup Hazan'a ulaştıralım derim ben.Bizim açmamız uygun olmaz.” Sevda “Doğru söylüyorsun Emre izin almak için gittiğinde ben de gideyim yanında doktoruyla konuşurum”

 

Tekrardan sessizliğe gömüldüklerinde Turgay'ın gönlü az da olsa ferahlamış gibiydi.Sevdiğini görebilecek olma ihtimali bile onu rahata erdiriyordu.

Rahatlamıştı ama o kutunun içinde ne var? diye de aklından geçirmişti.

Hazan'ı üzecek bir şey olmasın diyordu sadece.

Yakup’un yanına ise en son bir hafta önce gitmişti,ona her gün eziyet çektiriyordu tabii bunu Harun yapıyordu Turgay da bundan mutluluk duyuyordu.

Çünkü Harun Turgay’a göre daha acımasızdı, içinde merhametin tek bir kırıntısı bile bulunmuyordu.

🍂🍂🍂

Hazan kabusların içinde yeniden kaybolmuştu.

Rüyasının son bulduğu yerden tekrardan başlamıştı.Toprak onu içine çekmişti,bir mezarın içindeydi.Burası dardı sıkış sıkıştı.Nefes almakta bile güçlük çekerken bir ışık gördü oraya gitmeye çalıştığında yapamadı, bacaklarını yeniden birisi tutuyordu.

Aşağıya baktığında bacaklarının babasının tuttuğunu gördü “Babacığım neden gitmeme izin vermiyorsun?”

Cihan bir şey demedi hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı, koskoca adam Hazan'ın ayaklarının dibinde ağlıyordu.

“Baba yapma böyle.”annesinin sesi kulaklarına doldu “Kızım o bebeği bul.”

Hazan'ın içine korku çöktüğünde ağlayarak uyandı.

 

Dudakları titriyor, içli içli ağlıyordu.Rüya o kadar gerçekçi gelmişti ki sanki babası gerçekten de başkalarına sarılmıştı sanki annesi kulağının dibinde konuşuyordu.

Gerçekliği hâlâ kavrayamıyordu.

Tekrardan yatmadı.Uykusu hâlâ vardı ama tekrardan o rüyanın içinde kendisini bulmak ağır gelecekti.

 

Burnunu çekip, gözyaşlarını sildi.

Lavobaya girip yüzünü yıkadı.Aklı hâlâ rüyanın etkisiyle bulanıklaşmıştı ama aşacaktı.Bunu da aşacaktı…

İşlerini halledip tekrardan yatağına geçti.Uyumadı,Melo'nun gelmesini bekledi.

Birkaç dakika bekledikten sonra Melo’yu Berrak’ın yatağının üzerinde oturduğunu gördü.

“Melo…sana artık ne anlatacağımı bile bilmiyorum,neyi anlatacağımı bilmiyorum.”

Melo durgun sözleriyle konuştu “Ben neler yaşadığını biliyorum.Seni anlıyorum.”

 

Melo tekrardan gittiğinde Hazan'ın kafasında ki ses duyuldu.

 

‘Melo da senden sıkıldı.Turgay da gelmedi.’

 

“Turgay sorun çıkarmamak için gelmiyor.”

‘Belki de senden soğmuştur.’

Sakaklarına tekrar ve tekrar vurdu “Sus,dayanamıyorum.”

Kapının açılma sesini duyan Hazan sustu zaten ses çoktan gitmişti.

“Hazan uyandın mı?”

“Evet, yeni oluyor.”

Berrak dudağını ısırıp kendi yatağına geçip oturdu “Beş dakika sonra başlayacakmış grup seansı beraber gidelim mi?” Hazan başını olumlu anlamda salladı.

 

“Hazan şuan hiç iyi olamayacağını düşünüyor olabilirsin ama çaba gösterirsen iyi olacaksın.”

Derin bir nefes aldı kazağının kollarını kaldırdı, bileklerini kesmişti.

Hazan bunu gördüğünde bilekleri acıdı.

Berrak bu sefer kazağın boyun kısmını aşağı çekti kendisini önceden astığı için boğazında açılan yaranın lekeleri duruyordu.Hazan bu acıyı boğazında hisetti.

 

“Ben çok intihar etmeye çalıştım ama gördüğün gibi başarısız oldu.Depresyondaymışım hem de ağır depresyon.Buraya yatırıldığımda beni serumlarla ayakta tuttular çünkü ağzıma tek bir lokma koymuyor,tek damla su değmiyordu.Terapi ve ilaçların etkisiyle az da olsa düzeldim.Emin ol ben iyileşmek istemeseydim kimsenin buna gücü yetmezdi.Sen çabala ki iyileşmen de bir o kadar kolay olsun.”

Hazan derin bir nefes alıp ayağa kalktı, Berrak ona güç vermişti.Kızın eşi ve bebeğinin neden öldüğünü hâlâ bilmiyordu ama bilmesine de gerek yoktu.Birisini anlamak için yanında olman yeterliydi.

“Berrak…hadi hemen aşağı inelim.”

Berrak da ayağa kalktığında ikili merdivenlerden aşağı indiler.

Berrak seansın nerede olduğunu Gül teyzeden öğrenmişti.

 

Bahçeye çıkıp arkaya gittiler.

Evet, burasıydı.

Birkaç kişi gelmiş yere serilen renkli minderlere oturmuşlardı.

Kendileri de geçip yan yana oturdular.

Birkaç kişi de geldiğinde grup tamamlanmış ama sadece doktor gelmemişti.

Hepsi sessizlik içinde beklerken Hazan'ın gözün birisi çarptı.

Bu adam geçen masasına oturan o adamdı ama şimdi hiç öyle birisi gibi durmuyordu.Geçen gördüğü adam neşe saçan, arkadaş canlısı birisiydi ama şimdi hayata küsmüş gibiydi.

 

Hazan birkaç adım sesi işittiğinde başını kapıya çevirdi.Doktorları Gökhan gelmişti.

Hepsini başıyla selamlayıp herkesi göreceği ve onun için ayrılan mindere oturdu.

 

Boğazını temizleyip “Arkadaşlar ilk öncelikle hepinize bu seansa katıldığınız için teşekkür ederim.Sizlerle zaten ayrı ayrı tanıştık, hikayenizi biliyorum ama sadece benim tarafımdan anlaşılmak istemezsiniz değil mi?” Onaylayan mırıltılar çıktığında Gökhan konuşmasına devam etti “Grup terapisinin amacı dünyada yalnız olmadığınızı görmeniz,sizinle beraber de acı çekenlerin, sıkıntıları olanları tanımanız.”dudaklarını yaladı ve konuşmasına devam etti “İlk öncelikle kendinizi anlatmak istemezseniz bunu da anlarız ama lütfen yalan söylemeyi ki hepimiz buradan rahat bir şekilde çıkalım.”

 

Gözlerini detaylıca hepsinde gezdirdi ama Hazan'a apayrı baktı, bu kıza nedense daha da çok üzülüyor,daha da çok yardım etmek istiyordu.

Bakışlarını ondan çekip sağ yanında duran hastasına baktı.

 

“Seninle başlayalım”

Kadın birkaç saniye durup konuşmaya başladı “Ben aslında deli değilim.”bunun üzerine birkaç kişi güldü ama bir şey demediler kadın konuşmasına devam etti “Amcam tarafından tecavüze uğradıktan sonra…beni köyden bir yaşlı ile evlendirdirdiler ben de buna dayanamadım, çok ağır geldi,intihar ettim sonra adım köyde deliye çıktı bu yüzden buradayım.” Herkesin gözleri dolmuştu kadının karşısında duran adam konuştu

“Peki neden buradasın?”

Kadın durdu, düşündü “İyileşmek için çünkü biliyorum iyi bir psikolojiye sahip değilim.Dışarda olsam bana rahat vermezler.Ailem yine tepemde olurlar bu yüzden tedavime burada devam ediyorum.Tedavim bittiğinde,buradan çıktığımda başka bir şehre gideceğim,beni bulamayacakları bir yere.”Hazan'ın boğazına yumru oturduğunda gözlerini yumdu açtığında herkesin aynı durumda olduğunu fark etti.

 

Gökhan bu sefer sol tarafına döndü bu soruyu soruyu soran adamdı

“Sen anlatmak ister misin?”

Adam boğazını temizledi “Adım Gürhan hikayeme gelecek olursak…”

 

Gürhan’dan sonra üç kişi daha hikayesine anlatmıştı ve sıra o adama gelmişti

“Benim ismim Doğu bipolar bozukluğu diye bir hastalığım var.Bu genetik bir rahatsızlık aile bireylerin birinde varmış ama eskiden bu tür şeyler bilinmediği için fark edilmemiş.Ablam da bundan muzdaripti,bir gün bizden gittiğinde bana da aynı teşhis koyuldu.Çünkü ablamın cenazesinde çok normal davranıyordum.Sanki canımdan can gitmemiş gibiydi…işte böyle.”

Hazan adamı dinlediğinde onunla arkadaşlık kurmaya karar verdi,belki ona abla gibi davranırdı.

 

Bu sefer sıra Berrak’a geldi, Hazan sona kalmıştı.Berrak karınını tutup gülümsemeye çalıştı ama bu gülümseme yüzünde çok yapay durmuştu.

“Benim eşim askerdi,bir gün arabada tatil yolundayken saldırıya uğradık.Eşim yanına sadece o gün silah almamıştı.Teröristler bizi arabadan çıkartıp saldırdılar karşı koyamadı,koyamadık.İkimizi de vurmuşlar.

Bizi orada bırakıp gittiklerinden sonra o yoldan geçenler fark etmiş bizi.

Ben aynı saatte hem bebeğimin hem eşimin ölümüne sebep olmuşum.Eğer silahlarını alsaydı veya askerlerine haber etmek için telsiz alsaydı ölmeyeceklerdi…”

Berrak gözünden akan damlayı silip yüzünü kaldırdı.Herkes Vatan sağolsun der gibi bakıyordu.

Hazan ise kızın elini tutmuş destek oluyordu.

Gökhan ciddiyetini koruyarak Hazan'a döndü “Sen Hazan, sıra sen de anlatmak istersen dinleriz.”

Hazan dudaklarını ıslattı,her şeyi anlatmayacaktı.

“Bana şizofreni tanısı koyulmuştu fakat ben ölen babamı göremiyorum diye ilaçları bırakmıştım sonra tekrar başladım ama yarım yamalak içtiğim için hastalığım ilerlemiş.Benim hikâyem de kısaca bu kadar.”

 

Hazan ile son bulan terapiyi Gökhan devraldı “Evet, gördüğünüz gibi kimse sizi yargılamadı ve seansı güzel geçirdiğimizi umuyorum.” Gözleri Hazan’a istemsiz bir şekilde kaydığında hafifçe öksürdü ve dikkatini topladı.

“Haftaya yeniden toplanacağız belki o zaman daha çok şey anlatmak istersiniz.Şimdilik görüşmek üzere.”

Hepsi bu sözün üzerine dağılmıştı.

🍂🍂🍂

Gökhan, odasının kapısını ardına kadar kapattığında sırtını duvara yaslayıp derin bir nefes verdi.Bu grup terapi işini mezun olduğundan beri ilk defa gerçekleştiriyordu.Beyni yorulmuş,kalbine ağırlık çökmüştü.

Loş odanın içinde, perdenin aralığından süzülen ikindi güneşi duvarın kenarında ki bitkilerin üzerine düşmüştü. Masasının üzerindeki kitaplar, kalemler, dosyalar… Hepsine tek tek bakıp, kafasını rahatlattı.Sandalyesine geçip oturdu ve bir hastanın dosyasını açıp gelişimleri yazdı.

 

Kapı tıklatıldığında kendine gelerek doğruldu. İçeri giren Sevda ve Emre’yi görünce, dudaklarında yorgun ama içten bir tebessüm belirdi. Emre ile de çl tanışmışlardı, üçü arasında samimi bir bağ kurulmuştu.Birbirlerini bağlayan bir nokta meslekleri olsa da bazı yerlerde de iyi anlaştıklarını fark etmişlerdi.

“Hoş geldiniz! Geçin, lütfen.” dedi usulca.

 

Karşılıklı oturduklarında havada hâlâ gündüzden kalma bir yorgunluk seziliyordu, ama kelimeler çözülmeye başlayınca ortam da yavaş yavaş yumuşadı. Emre, konuya doğrudan girdi:

 

“Gökhan, eğer artık izin veriyorsan... Turgay ile Hazan görüşsünler. Emin ol, ikisi de birbirlerine iyi gelecekler.”

 

Gökhan’ın dudakları hafifçe kıvrıldı. Bu düşünce zaten birkaç gündür zihninde dönüp duruyordu.

“Ben de bunu düşünüyordum.” dedi. “Yarın görüş günü. Gelsinler ve görüşsünler. Hazan her terapide Turgay’ı özlediğini söylüyor.”

 

Sevda, odaya ilk girdiği andan beri içinde tuttuğu nefesi yeni bırakmış gibiydi. Gökhan’ın bu cevabıyla biraz daha dik oturdu. Emre'nin de omuzları hafifçe düşmüştü; belli ki o da rahatlamıştı.

 

“Sağ olasın, kardeşim.” dedi Emre.

 

Gökhan başını hafifçe eğdi. Ardından Sevda, yanında getirdiği siyah kadife kutuyu iki eliyle dikkatle masaya koydu.

 

“Gökhan, bu kutu Hazan’a annesinden kalmış. Onu ona ulaştırır mısın?”

“Bugün elinde olur.” dedi Gökhan kararlı bir sesle.

 

Teşekkürler, küçük sohbetler, birkaç hatır konuşması derken, Sevda ve Emre odadan ayrıldılar.

 

Kapı kapanır kapanmaz, Gökhan’ın bakışları siyah kutuya yöneldi. Önce sadece baktı, sonra uzun bir iç çekti. Elini uzatırken içinde garip bir his kıpırdanıyordu. O kutuda sıradan bir hatıradan fazlası vardı; bunu biliyordu, hissediyordu.

 

Parmakları yavaşça kapağa dokundu. Kadife yüzeyin altında yatan sırlar, açılmayı bekliyor gibiydi.

 

Kutu açıldığında içindeki eşyalar dikkatini çekmedi. Gözleri doğrudan, katlanmış bir kağıda takıldı. Tertemiz bir beyazlıkta, ince zarif bir yazıyla yazılmış o not… Titreyen parmaklarla aldı, açtı.

 

Gözleri satırların üstünde gezindikçe odanın içi bir anda daha da ağırlaştı. Zaman durmuş gibiydi. Sessizlik boğazına doldu, kalbi bir anlığına yerinden fırlayacak gibi çarptı. Kağıdı tutan elleri titremeye başladı, yüzü soldu.

 

Notu elinden düşürdü. Kağıt, rüzgârsız odada bile süzülerek yere indi.

 

O birkaç satır, birden çok hayatın yönünü değiştirmişti.

Ve kutuda gözüne çarpan bir resim karesi de bu yazıları daha çok açıkladı.

 

Ve Gökhan artık biliyordu.

Neden Hazan’a her baktığında içini tarif edemediği bir ağırlık duyduğunu...

Neden o kızın gözlerinde bir yabancılık değil, tuhaf bir tanıdıklık gördüğünü...

 

Odada sadece titreyen yüreği, yere düşen kağıdın fısıltısı ve yaklaşmakta olan bir fırtınanın sessizliği vardı.

Gökhan, yer yerinden oynamadan önce derin bir nefes aldı.

Çünkü hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

 

Evet, umarım bölüm eksiksiz bir şekilde yüklenir çünkü kopyalarken sorun yaşadım.

Nasılsınız çiçeklerim?🌸

Bölüm hakkında düşünceleriniz?

En sevdiğiniz cümle?

Sevmediğiniz sahne?

Beni eleştirin yahuuu.

Bölüme on üzerinden puan verir misiniz?

Birkaç önemli yerler var umarım bölümü dikkate ederek okumuşsunuzdur.

Bizimkiler 3 hafta ayrı kaldı kavuşmaları çok duygulu olucak...

Sizce Gökhan o kutunun içinde ne gördü?

Sizi çok seviyorum 🌸

Yorum ve oy atmayı unutmayınnn🌸

 

 

 

Bölüm : 19.07.2025 16:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...