Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2.Bölüm -Sevilmek-

@yagmurungokyuzu

Sevilmek ne önemli şey azizim.

İnsanların;kitapları,hayvanları, çiçekleri sevdiği dünya da sevilmeyen biri olarak yaşamını sürdürmek ne zor şey.

Tabi kimse beni sevmek zorunda değil fakat beni sevmek için bir uğraş bile vermediler.

Sadece lafta kaldı sevgileri 'Seni seviyorum'demek kolaydır fakat o sevgiyi göstermek işin zor tarafıdır.

Sen bir çiçeği de seversin ama o çiçeğe sevgini belli etmelisin.

Günü gününe sulamalı,bakımını yapmalı, konuşmalı,ona değer verdiğini belli etmelisin. Bunları yapmazsan çiçek solar,kurur,ölür.

Tıpkı benim gibi...

Yine yeni bir güne uyanmıştım.

Gece ağlayınca rahatlamış sonrasında kızarmış gözlerim ile dağılan etrafı toplamıştım.Araba sesinden Yakup'un geldiğini anlayınca da odama çekilmiştim ve tüm gece boyunca rahat bir uyku çekememiştim.

Şimdi ise sabah kahvaltı kurmak için kurduğum alarm yüzünden kalkmıştım.

Elimi yüzümü yıkayıp aşağı mutfağa indim ve buzdolabını açtım kahvaltılık malzemelerini çıkartıp tezgaha koydum sonrasında iki tane olmak üzere yumurta çıkarttım ve su koyduğum geniş cezveye yumurtaları da koydum ocağın altını yakıp cezveyi üstüne koydum.

Yumurta böyle pişerken çıkardığım kahvaltılıkları tabaklara hepsi eşit gelecek şekilde ayarladım. Hazırladığım tabakları mutfakta bulunan masaya koydum o sırada yumurtalar kaynamaya başlamıştı,içimden dakikayı sayarken telefonuma mesaj bildirimi geldi fakat tuttuğum dakikadaki sayıları karıştırmamak için bildirime bakamadım.

Yumurta Yakup'un istediği gibi pişince ocağın altını kapattım,elime bir bez alıp cezvenin kulpundan tuttum. Soğuk suyun altına tuttum çünkü soyarken elimin yanmasını istemezdim.

Yeteri kadar soğduğunu hissettiğim de cezveyi tezgaha koydum ve yumurtaları soymaya başladım.

Yaklaşık on dakika sonra kahvaltı tamamlanmıştı.Masaya eksik var mı diye baktığımda her şeyin tam oldugunu gördüm.

Portakal suyu,yumurta ve kahvaltılıklar...

Evet,masa gayet güzeldi.

Duvarda bulunan saate baktığımda Yakup'un uyanmasına on dakika kaldığını gördüm bu nedenle odama çıktım.Onu görmeye tahammülüm kalmamıştı.

Odama geldiğimde telefonuma mesaj geldiğini hatırladım.

Ekranı açtığım,mesajın Sevda abladan geldiğini gördüm.

Ah!şimdi hatırladım dün annemin ameliyatı ile ilgili fikrimi belirtecektim,son olaylardan sonra zihnimden silinmişti.Mesajın üstüne tıkladım ve okumaya başladım.

Sevda abla:Hazan'cım ameliyat ile ilgili düşünceni yazacaktın. Sanırım unuttun .

Siz:Evet,tamamen aklımdan çıkmış.Eğer annem de isterse ameliyat olsun .

Bende mesajı attığımda telefonumu kapattım ve yatağıma uzandım.

Evet,ameliyat ölme riskini çokça taşıyordu fakat kurtulma ihtimali vardı zaten ameliyat olmasa kısa süre de ölecekti.Kanser olmak elbette zordu,kanser olan bir kişinin yakını olmak da bir hayli zordu.

Toplum kanseri sadece o kişiye acı veriyor diye algılıyor fakat bu süreçte kanser hastasının yakınları da oldukça büyük yaralar alıyordu.Bu durum oldukça zordu hem kendin ayakta olmak zorundasın hem de o hastayı ayakta tutmak zorundasın.

İşte en kötüsü de bu.Kendin en dipteyken bir başkasına elini yardım amacıyla uzatmak.Oysa o dipte olan kişiye yardım etmek için elin uzatılması gerek.Bir kişi bile bana elini uzatmamıştı.

Arkadaşlarım vardı fakat çoğu beni arkamdan bıçakladı.

Dedikodumu yaptılar,dış görünüşüm yüzünden beni alay konusu ettiler. Gerçi onlara arkadaş kelimesi kullanmakta da büyük bir hata yapıyorum.

Arkadaşlık benim nezdimde şöyle;birbirlerinin her daim yanında olurlar,sırtlarını çevirmezler,insanların içinde rencide etmezler,birbirlerini koruyup kollarlar,biri düştüğünde diğeri kaldırır, başarılarıyla mutlu olurlar...

Ha birde beni terkeden bir sevgilim vardı.

Adı Alper.

Annem önceden de kanserdi ve yenmişti şimdi de kanser tekrar nuks etmişti. İlk kanser olduğunda yani dört yıl önce onunla tanışmıştık yanımda olmuştu yani ben öyle sanmışım.

Adamın amacı sadece cinsellikmiş.

4yıl önce

Anemin yanından döndüğümde Alper'in yanına gitmiştim. Beni teselli etmesine ihtiyacım vardı. Kapısının önünde durmuş mutlu mutlu zile basmıştım bir kaç dakika ardından kapı açılmış açan da Alper olmuştu . Hayır,bir kadınla basmamıştım. Ona sarıldığımda içeriye beraber geçmiş ve koltuğa oturmuştuk.

İlk önce o gününden bahsetmiş sonra ben anlatmıştım biz böyle sohbet ederken ellerini bacaklarımda hissetmiş ve kendimi geri çekmiştim.Alper çoğu kez benimle yakınlık kurmaya çalışır,ben istemezdim nedensizce bir rahatsızlık duyardım.

Böyle olmasını istemezdim ama onunla en ufak temasda irkilmeden edemiyordum.

Alper ben geri çekilince derince bir nefes verip kendisini geri çekmişti ve bana şu sözcükleri söylemişti "Hazan belki naz yapıyorsundur diye zorlamadım ama benim de bir sabrım var "

Ayağa kalkıp kaşlarımı çattım "Ne demek istiyorsun? "

o da benim gibi ayağa kalktı "Bak kızım ben senin saçma sapan aile sorunların ile uğraşamam bir ilişkiye gireceksek girelim girmeyecek de siktir git!ben senin psikoloğun değilim "

Ona hayal kırıklığı ile bakmış sonra bir tane tokat atmıştım "Yazıklar olsun demek amacın çok farklıymış " Başımı iki yana salladıktan sonra sehbahada bulunan çantamı alıp kendimi dışarı atmıştım,

Zaten iki aydır falan sevgiliydik ama yine de kalbim kırılmıştı.

Birisi tarafından sevileceğimi sanmıştım.

O günden sonra ne o bana yazmış ne ben ona yazmıştım.

Günümüz

Aklıma gelen anılarla hayal kırıklıklarının asla geçmeyeceğini anladım. Sanki hayal kırıklıkları adında bir müzem var ve oraya her gün bir yenisini ekliyordum.

Çalan zil ile yatağımdan istemeye istemeye kalktım.

Merdivenlerden inerken zilin sesi bir kez daha evde yankılandı.

Kapının önüne geldiğimde "Kimsiniz?"diyerek soru yönelttim ve delikten baktım "Kargo" kaşlarımı çattım çünkü ben asla bir sipariş vermez Yakup da eve sipariş vermezdi .Kapıyı açtım adam "Yakup Sarı 'nın evi değil mi?"dedi

Boğazımı temizledim "Evet onun evi"

"Adına sipariş verilmiş,sizin sadece kağıdı imzalamanız gerekiyor " diyerek bir tane üstünde yazılar bulunan kağıt çıkarttı sonrasında mavi tükenmez kalem."Tabi ki imzalayayım" kağıdı aldım ve duvara yasladım en aşağı da bulunan imza bölümüne imzamı attım ve adama verdim adam kağıdı dosyasına koyup yere eğildi ve fark etmediğim kutuyu kaldırdı "Kargo bu efendim" dediğinde kutuyu bana uzattı ben de aldım teşekkür ve rica faslından sonra adam kargoları dağıttığı arabaya bindiğinde uzaklaştı.

Kutuyu iki elimle tutmama rağmen baya ağırdı. Kapıyı ayağım ile itelediğimde kapandı,kutuyu zar zor mutfağa götürüp masada yenilmiş kahvaltılıklar durduğu için tezgaha bıraktım.

Yakup evde değildi,işe gitmişti.

Bu ne böyle?

Her ne kadar merak edip bakmak istesem de Yakup fark ederse iyi şeyler olmayacaktı bu nedenle bakmadım,

Kutu;uzun,dikdörtgen ve yeşil bir tondaydı.

İçine bu kadar ağır ne koyulmuş olabilirdi?hayret!

Kutunun yanlarında bir kaç kırmızılık fark ettiğimde kaşlarımı çatmadan edemedim . İçinde büyük ihtimalle kırmızı boya vardı. Elime bulaşmışmıdır diye baktım hiç bir kırmızılığa rastlamadım fakat ellerim sanki kirli gibi geldi ve yıkama ihtiyacı buldum.Ellerimi güzelce yıkayıp kuruladım ve Yakup'u aramak için odama gittim.Telefonumu burda bırakmıştım.

Rehbere girip isminin üzerine tıkladım,Bir süre çaldı tam kapatacağım esnada telefon açıldı ve o ürkütücü ses tonunu duydum "Ne var?" "Bir tane kargo geldi de onu haber etmek için aradım " bir kaç saniyelik sessizlik oldu "Tamam,sen sakın bakma ben eve gelince bakacağım" "Tamam"dediğimde telefonu kapattı.

Dün yaptığım gibi temizlik yapmış sonrasında ise yemek yapmıştım banyoya girmeye fırsat bulamadan zil sesi duyuldu.

Kapıyı açtığımda Yakup'u gördüm ve şaşırmadan edemedim çünkü eve gelme saatine daha kırk beş dakika vardı.

"O büyük gözlerini daha da açıp beni sinirlendirme "

Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutuyordum bir şey demeden kapıyı sonuna kadar açtım,içeriye girdiğinde ilk başta yukarı çıkıp odasına gitti.

Bu saatte yemek yemediği için henüz hazırlamaya başlamadım .

Salonda bulunan tekli koltuğa oturdum ve arkadan sesi duyuldu "Ne kutusu bu?" Ayağa tekrardan kalkmak zorunda kaldım,

"Bilmiyorum yeşil,dikdörtgen bir kutu"

"Getir " emir vermesi ile derin bir nefes aldım ve mutfağa gittim.Kutuda bulunan kırmızılığın daha fazla olduğunu fark ettim.

Kutuyu kaldırdığımda bir hayli ağırlaşmıştı ve boya yere damlıyordu. Yerlerin daha fazla kirlenmemesi için kutuyu geniş bir tepsiye koydum ve içeriye götürdüm.

"Sen git"

Göz devirme isteğimi bastırıp,dediğini yaptım ve merdivenlerden çıktım.Odama girdiğimde yatağın ucuna oturdum.

"Gidip senden ne sakladığına bak Hadi kızım gitsene."

Gözlerimi sıkı sıkı kapattığımda bir kaç küfür sesi işittim.

Ah!bu kafamdaki ses değildi.

Bu ses Yakup'a aitti.

Bağırması ile yerimde sıçradım.

Dış kapı gürültü ile kapatıldığında evden gittiğini anladım.

Merakım beni uyarırken ayağa kalktım ve kutuyu aşağıda bırakma ihtimalini düşünerek aşağıya gittim.

Kutuyu tabii ki bırakmamış,yanında götürmüştü.

Yanında götürdüğünü yerlerde oluşan kırmızı boyadan anladım.

Her yer kirlenmişti!

Geri gelip gelmeyeceğini kestiremiyordum bu yüzden işimi şansa bırakmayarak,yerleri silmek için mavi bir kovaya su hazırladım içine de temizlik malzemesi eklemiştim.Lekeler zor da olsa geçmiş fakat ortamda ki rahatsız edici koku geçmiyordu.

Boya kokusunu seven biriyimdir fakat bu boya kokmuyordu.

Çürük gibi bir şey kokuyordu.

Kokuyu biraz daha geçirmek istemiş bu yüzden camları açmıştım. Sonbahar mevsimi olduğundan sık sık yağmur yağıyordu. Şimdi yağmur yağmıyordu fakat yağmur yağmasından sonra oluşan toprak kokusu etrafı kaplamıştı.

Bu kokuyu bir süre daha hissetmek istemiş ve pencerenin önünde bulunan krem rengindeki sandalyeye oturmuştum.

Ayaklarımı,oturduğum sandalyenin ucuna getirmiş ve kollarım ile bacaklarımı sarmıştım.Bugün annemin yanına gidecek gücü kendimde bulamamış haliyle -çok istesem de-gitmemiştim.Özlemiştim.

Ona sarılmayı,rahatça konuşmayı çok ama çok özlemiştim.

Babam.

Ona o kadar çok hasret duyuyordum ki yine gelsin istiyordum.

Tamam,o bir ölü kabul ediyorum.

Eskiden ölüsü gelir,sadece görünürdü.Ne konuşur ne de dokunurdu sadece görünüyordu. O yetiyordu bile .

Peki,babamın kokusu neydi ?

İnsan babasının kokusunu unutur mu?Ben çok kötü bir evladım.

Babamın da mezarına gitmedim.Gücüm olmadığından değil,gitmezsem gelir diye.

Gelir misin baba?

Gel,sana çok ihtiyacım var.

Rüzgar uğultusu kulaklarımda çok güzel bir etki bırakıyordu.

En azından kafamda ki sesleri az da olsa bastırıyordu.İlaçları içtiğim süre de yine sesler vardı fakat bu kadar rahatsız edici bir boyutta değildi.

İlacı içerken babam hiç gelmiyordu ben de bırakmış, babamın yanıma gelmesini bekliyordum.İki gün sonra psikiyatrist ile randevum vardı ona tabi ki de ilaçlarımı bıraktığımı söyleyemezdim,beni hastahaneye yatırmasından korkuyordum.Hastahaneye yatarsam kim babamın mezarına gidecek?

Kim annemin yanına gidip,ona destek olucak ?

Kimse yapmazdı,bizim birbirimizden başka kimsemiz yoktu.Annem ve babam fakir aileden gelmişler.

Annem tek,babam iki kardeşmiş.

Bir tane amcam var ama amca demeye bile utanıyorum.

Kendisi karısını öldürdüğü için hapiste bulunuyordu.

İyi ki çocukları olmamıştı,olsaydı olan çocuğa olacaktı.Göz yaşlarım süzülürken aynı anda yağmur da yağmaya başlamıştı.Şimşek çakıyor,hava gürlüyor,yağmur damlaları hızlandıkça hızlanıyordu.

Üşüdüğüm için kalkıp camı kapattım tam o esnada araba sesi duyuldu.

Yakup gelmişti.

Zili çaldığında adımlarım kapıya doğru yöneldi.

Büyük bir hırsla içeri geçtiğinde bana saracağını anlamam çok da zor olmadı.

Bir başkasına sinirlenir,onlara gücü yetmediği için sinirini benden çıkartır.Büyük bir hiddetle bağırdı.

"Sen pencereyi mi açtın! "

Sesim titrerken "Evet"diyebildim .

Saçlarımdan tutup beni yerde sürüklerken acıdan ağlamaya başlamıştım bile .

"Hangi pencereyi açtın lan söyle hangisini"Ağzımı açmama izin vermeden "Demek söylemiyorsun!bak bakalım söylemeyince neler oluyor"

Beni yerlerde sürükleyerek kapının yanında bulunan pencerenin önüne getirdi arkama geçtiğinde saçımı sertçe kavradı ve alnımı pencereye çarptı.Acıyla çığlık attım.

Bir şarkı açtılar,çığlıklarımı bastırdılar.İnsanlar benim çığlıklarımı tabi ki duyuyorlardı fakat umursuyorlarmıydı?tabi ki hayır!

Bilirler kadına siddet temalı derneklere üye olmayı,iş ciddiye binince ardlarına bakmadan kaçarlar.Tekrar saçımdan sertçe kavradığında açtığım pencerenin yanında ki pencereye doğru götürdü alnımı yine pencereye çarptığında cam kırılmıştı ve kırmızılıklar anlımdan dökülüp kırılan camlara karıştı. Anlımda bulunan kanlar akarken hiç kimsenin gelmeyeceğini bilsem de "Yardım edin" dedim ağlamalarımın arasından.

Bu sefer tam açtığım camın önüne getirdi sandalyeyi ayağı ile itelediğinde,büyük bir gürültü ile yere düştü sonrasın da saçlarımı daha sıkı kavrayıp başımı daha sert bir şekilde vurdu. Beynimin sallandığını hissettim ve başım şiddetli bir şekilde ağrımaya başladı "Yapma, lütfen. Ben dayanamıyorum artık. " "Sana konuşma hakkını kim veriyor!sus o iğrenç sesini duymayayım "

Son bir cam kalmıştı fakat telefonun çalması ile beni yere savurdu. Telefonu açtı ve uzağa gidip konuşmaya başladı.

Yerde derin derin nefesler alırken anlımda ki ıslaklıktan hâla kanadığını anladım.Canım fazlası ile yanıyordu.

Aldığım nefes ciğerlerime yetmezken onun yanıma geldiğini hissettim ve aşağıdan bir bakış gönderdim.

Yüzüme eğilerek konuştu "Buraları ben gelene kadar temizle. Hele bir yer pis kalsın bu dayakların en kötüsünü atarım "

dediklerine karşı başımı alel acele salladım ve gözlerimi yere indirdim.

Bir kaç dakika sonra dış kapının sesinin duyulması ile gittiğini anladım.

Göz yaşlarım yavaşça süzülürken derin bir iç çektim ve canım çıkarcasına ağladım.

"İşte sen busun .

Hiç kimse seni sevmiyor.

Herkes seni terk edecek."

Kafamda ki sesler patlak verdiğinde yerden tutunarak kalktım.

Sarsak adamlarım ile odama çıktım.

Boydan aynanın önüne oturdum ve kanayan anlıma baktım.

Evet,en azından dikişlik bir şey yoktu.

Odamda pansuman için malzemeleri bulundururdum.

Çekmeceden onları aldığımda ilk önce yüzümü temizledim.

Artık kanamıyordu fakat etrafı morarmaya yüz tutmuştu.

Bir cam elmacık kemiğimde gözle görülür biçimde duruyordu,onu dikkatlice aldım. Sonrasında yüzümde cam olma ihtimaline karşı baktım. Telefonun ışığını yüzüme ayarladım ve -her ne kadar zor olsa da- inceledim.

Eğer küçük bir cam gözeneklerime girmiş olsa acısını herhalde hissederdim.

Oluşan yaranın mikrop kapmaması için pansuman yapmaya başladım. Canım yansa da pansuman işlemini de halletmiştim.

Küçük bir sargı ile kanamış fakat sonradan durmuş olan yarayı kapattım.

Hemen sonra salona inmiş,dağılan ve her yerde kan olan ortalığı temizlemeye başlamıştım.

Camlarda çatlak oluşsada bunu umursamadım bile.

Gözüme dışarısı çarptığında yağmurun durduğunu gördüm.

Anlaşılan İstanbul bugün benim yaşayacaklarım için ağlamıştı.

Tıpkı benim ağladığım gibi.

Akan burnumu çekip temizlediğim salona baktım.

Yere dökülen eşyalar kaldırılmış,dökülen kanlar temizlenmişti.

Bir tek burda yaşananlar geçmemişti.

Yaşanılanların izi geçmiyordu.En son dün bir sandviç yemiştim bu nedenle acıkmıştım .

Midem fazla bir şey almasa da yemek zorundaydım.

Mutfağa geçip dolabı açtım.

Dolap tıka basa dolu olsa da hiç iştahım yoktu.

Umutsuzluk ile kafamı iki yana salladım,buzdolabını örttüm. Şu anlık her yer temiz olduğu için rahat rahat takılıyordum.

Başımın ağrısı geçmiş değildi.

Çok uykum gelse de başıma bir darbe aldığımdan dolayı uyumamam lazımdı. Bende odama çıkmaya karar verdim.

Yatağa uzandım,gözlerim tavana bakıyordu. Tavan dümdüzdü fakat benim için çok şey ifade ediyordu.

Her gece bu tavana bakarak ağlamış,her gece bu tavana bakarak hayal kurmuş,her gece bu tavanla konuşmuştum.

Tavanla konuştuğumu öğrenseler herhalde bana deli derler,ben deli değilim sadece sevilmedim.

Yataktan kalkıp aynanın önüne geldim ve insanların oluşturduğu enkaza baktım.

Giydiğim kazak çok zayıf olduğum için olduğundan daha da bol duruyordu. Altıma giydiğim tayt ise oldukça biçimsizdi.

Kahverengi,dağınık saçlarım şuan bağlıydı. Saçlarım gibi kahverengi ve diğer insanlara göre büyük olan gözlerim aynaya hüzünle bakıyordu.

İnce ve kuru dudaklarım da gülümsemeye dair bir emare bulunmuyordu.Dayaklardan oluşan yaralarım vardı. Bugün ki anlımda oluşan yara,sırtımda ki kemer izleri,çekilmekten kopan saçlarım, vücudumun çoğu yerinde ki morluklar...Kemikli bir burna sahiptim.Küçük memeler,küçük bir kalça, kalın bir bel...

Güzellik algılarına asla uymuyordum.Ne saçma şeydi bu Güzellik algısı.

İnsan sevildikçe güzelleşirmiş,sevilmediğim için mi çirkindim? Arkamda bir gölge fark ettiğimde irkilmeden edemedim fakat gölge anında kayboldu.

Sevilmek tam olarak neydi ?

Annem de babam da hep bana 'seni seviyoruz kızım' derlerdi. İnsan sevdiğini terk eder mi?

Babam gitmişti,annem de gidecekti. Bunu çoktan kabullenmiştim yine de üzülmeden edemiyordum.

Bir tek onlar bana,beni sevdiklerinisöylemişlerdi.

Sevilmediğim için acı çekiyorum. Yardım edin. Sevilmediğim için deliriyorum.Yardım edin.

Sevilmediğim için ölüyorum.Yardım edin .Yalvarırım,yardım edin.

 

Huhuu.Yeni bölümdem merhabalar efendimm.

Bölümde en sevdiğiniz yer?

Sevmediğiniz yer?

2345 kelime🌸

 

Loading...
0%