@yagmurungokyuzu
|
İnsan kime şefkat duyar? Bir sokak hayvanına, çocuğa, yaşlıya, zor durumda kalan birisine şefkat besler öyle değil mi? İnsan;acıdığı kişiye şefkat duyar. Turgay,bana acıyordu çünkü ben acınası bir haldeyim. Avareyim. Kendi içimde kayboldum. Yaşayamıyorum ve oldukça yorgunum. Şefkat güzel bir duygu elbette lakin şefkatin acımasızlığı olur mu? Turgay'ın kollarının arasından çıktığımda kendimi aniden bir boşlukta hissettim. Sanki ben oraya aittim. O kollar bir dünyaydı ve oradan çekildiğimde uzay boşluğuna düştüm. Turgay'a sarılmak kalbimi bir nebze dahi olsa huzura erdirmişti. Uzun yıllar olmuştu birisine bu kadar samimice sarılmayı. Turgay kollarını sırtıma o kadar narince indirmişti ki sanki dünyada ki en değerli mücevhere dokunur gibiydi. Çatallaşmış sesimle "Teşekkür ederim. " dedim. Güven veren bir gülümseme sundu "Ne demek.Daha iyi misin?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Ne olduğunu anlatmak ister misin? " diye sordu. Sorusuyla beraber onun gözlerinin tam içine baktım. Söylemekte kararsızım çünkü onu yeni tanıyordum. Lakin gözlerine bakınca onunla uzun zamandır tanışıyormuşuz gibi hissettim. "Annem kanser ve ameliyat oldu. Yoğun bakımdan çıkması için gidip imza vermem gerekiyordu fakat ben...uyuyakalmışım. " Cümlemi bitirdiğimde gözlerim yeniden doldu. "Hazan...İlk öncelikle geçmiş olsun. Hepimiz birer insanız ve her şeye yetişemeyiz. İllaki bir şeyler yarım kalır, halledemeyiz.Ama bunları düşünüp umutsuzluğa kapılmamalıyız aksine tamamladığımız işleri düşünerek kendimizle gurur duymalıyız. " Ona adeta hayran hayran bakarken "Bilmiyorum Turgay. Yetişmeliydim.Onun yanında olmak zorundaydım. "dedim Yeşil gözleri bana değerken "Hiçbir şey için geç değil Hazan. Hayat 'Her şey bitti' dediğin an başlar. " dedi. Burukça gülümsedim "Umarım öyle olur." 1 hafta sonra Dudağımın kenarında çıkan uçuğa kremi yedirirken aynı zamanda bir diğer elimle telefon tutuyordum. "Yaklaşık bir saat sonra orada olurum Seda abla" "Tamamdır.Görüşürüz Hazan." "Görüşürüz. " dediğimde aramayı sonlandırdık. Kremin kapağını kapatıp aynaya baktım.Üzüldüğümde ve strese girdiğimde yüzümde mutlaka uçuk çıkardı ve krem sürmezsem günlerce geçmiyordu. Yüzüme bakmayı sonlandırdım ve vücuduma baktım. Beyaz gömleğimin üstüne açık kahverengi hırkamı giymiştim. Saçlarımı ise ensemden topuz yapmıştım. Makyaj yapmaya gerek duymamıştım çünkü benim çirkinliğimi o ürünler bile kapatamazdı. Çantamı alıp içine telefonumu koydum sonrasında cüzdanımı koydum. Param baya az kamıştı.Yakup'dan istemeyi aklımın bir köşesine yazdım. Yakup,hem annemin hem benim masraflarımı ödüyordu çünkü ben onun isteklerini yerine getiriyordum. Yakup, anneme olan hıncını benden çıkarıyordu. Bir sehpahada dizili olan kitaplarımın arasından okumadığım bir kitap aldım. Sabahattin Ali'nin Kuyucaklı Yusuf adlı kitabıydı. Yazar öylesine güzel ve naif yazıyordu ki kitaplar âdeta beni içine alıyordu. Sanki orada ki karakterler bendim. Örneğin;Kürk Mantolu Madonna kitabında kendimi Madonna'nın yerine koymuş, onun yerine sinirlenmiş ve ağlamıştım. Hele ki o son... Onlar asla böyle bir sonu hak etmiyorlardı. Kitabı da çantama koyup odadan çıktım. 🍂🍂🍂 Sonbahar ortalarında olduğumuz için havalar genellikle kapalı oluyordu ve bu durum beni oldukça memnun ediyordu. Ben ne çok soğuğa ne de çok sıcağa geliyordum. İlk ve sonbahar havası o kadar güzel oluyordu ki. İlkbahar mevsiminde;çiçekler açıyor, kuşlar ötüyor, güneş bulutların arasından göz kırpıyor ve bu ortam da mutlaka piknikler yapılıyordu. Sonbahar mevsiminde;yerlere kurumuş yapraklar dökülüyor, bulutlar göz yaşlarını akıtıyor, hafif esen bir rüzgar esiyor ve mutlaka kitap okunuyordu. Şimdi ise gökyüzü bir matem havasına girmişti. Nedensiz bir şekilde bu gün kalbim diğer günlere oranla daha çok ağrıyordu. İçimde kötü bir his vardı. Yağmur yavaştan atıştırmaya başlarken hastane kapısından içeri girdim. Bugün annemin yanına girmeye izin vermişlerdi çünkü annem kemoterapi alacaktı.Benim yanında olmamı istediği için bir günlüğüne kabul etmişlerdi. Kapısına gittiğimde yeniden maskemi taktım ve ellerimi dezenfekte ettim. Yüzüme sahte olmayan bir gülümseme kondurup, kapıyı açtım. "Annecim ben geldim." Annem yatağında doğrulup bana döndü. "Oy benim kızım gelmiş.hoş gelmiş." Ona uzak olan bir koltuğa oturdum."Hoş buldum annem.Nasıl oldun?Sadece telefon ile konuşunca bir şey anlamıyorum." Annem burukça gülümsedi "Telefon ile gerçekten olmuyor kızım.Soruna gelecek olursam gayet iyiyim.Yakup abin sağ olsun benim için çok uğraştı." Başımı ister istemez sallayıp, gözlerimi cama çevirdim. Yağmur hâlâ aynı hızda devam ediyordu. Bir süre sessizlik oldu. "Kızım benim sana bir şey söylemem gerekiyor." Yerimde doğrulup ona baktım,"Söyle annem." Annem derin bir nefes aldı. Söyleyeceği şeyi az çok tahmin edebiliyordum. "Kızım biliyorsun ki Yakup abin ile mantık evliliği yaptık.O bana maddi imkan sağlayacak ben de evin işlerini yapacaktım.Tabii öyle de oldu lakin kanser beni bulduğunda devam edemedik." Birkaç saniye durdu,bekledi sonra yeniden devam etti. "Yakup, geçenlerde yani ameliyat olmadan önce bana beni sevmeye başladığını söyledi."Yutkunup tekrardan konuştu. "Biliyorsun ki biz babanla çok iyi anlaştık.O vefat ettiğinde canımdan can gitti.Yasını yıllardır tutuyorum... sanırım ne diyeceğimi az çok anladın ben de saçmalamaya başlamadan söyleyeyim gitsin.Ben de Yakup'a karşı bir şeyler hissetmeye başladım." Ben bir enkaz altında kalmadım,ben o enkazın ta kendisi oldum. Göz yaşlarımı her zaman yaptığım gibi kalbime akıttım. "Benim için sorun değil anne.Sen mutlu olacaksan ben de mutlu olurum." Annemin yaşları yanaklarından akarken"Merhametli yavrum benim."demişti.İç çektiğinde kafasını cama çevirdi. Ben de ona lavaboya gideceğimi söyleyip odadan çıktım. Elimi ağrıyan kalbime bastırdım.Kendimi zar zor bahçeye atıp, arka bahçeye çıktım.Birkaç kişi vardı fakat kalabalık değildi. Başımı gökyüzüne diktim, ferahlamaya çalıştım. "Annen Yakup ile iş birliği yapıyor." Titreyen sesimle konuştum. "Hayır,annem neden böyle bir şey yapsın?" "Çünkü seni annen bile sevmiyor." Başımı iki yana salladım"Seviyor.Sadece Yakup denilen ibnenin gerçek yüzünü bilmiyor." "Belki de biliyordur?" Gözlerimi sıkı sıkı yumup sesin susmasını bekledim. Yağan yağmur bu sesi kendi sularına karıştırdığında gözlerimi geri açtım. Tam o sırada karşımda Melo belirdi. "Hazan merak etme ilaçlarını düzenli içtiğinde her şey sona erecek." Dudaklarımı yalayıp "Bitecek değil mi?" dedim. "Elbette." dediğinde gözden kayboldu. Telefonuma baktığımda ilaç saatim olduğunu fark ederek içtim. Sonrasında boş olan bir banka oturdum. Annem olanları bilmiyordu,fark etmiyordu. Annemin babamdan sonra birisini sevmesine kızamazdım lakin "Seviyorum" dediği kişi benim ölüm sebebimdi. Her gün beni diri diri toprağa gömen,ruhumun derinliklerinde yara açılmasını sağlayan, vücudumda çürükler oluşturan katilimi seviyordu. Çok istiyorum anneme olanları anlatmayı ama hastalığının tetiklenmemesi için susuyordum.Susmamda Yakup'un etkisi de vardı. Göz yaşlarım yanaklarımda kururken yanımda bir hareketlik hissettim. Kokudan onun geldiğini anladığımda gözlerimi kapatıp açtım. "Sen neden buraya geldin?" Turgay ile o günden sonra karşılaşamamıştık. Yakup'un Ankara'ya bir toplantı için gitmesi lazımdı e haliyle o da gitmişti.Dün gece gelmişlerdi ama ben Turgay'ı görmemiştim. "Yakup Bey,anneni ziyaret etmek için geldi." Dudaklarımı birbirine bastırdığımda "Peki neden yanıma geldin?" diye sordum. "Yanlız kalmaman için." Bu sefer yeniden soru yönelteceğimde o sanki aklımı okumuş gibi cevapladı. "Senin burada olduğunu sadece tahmin ettim." İçten bir şekilde gülümseyerek gözlerimi karşıya diktim. Yağmur yavaş yavaş hızlanmaya başlarken Turgay'ın bakışlarını üzerimde hissettim. "Bana acıyor musun?" "Hayır,bunu nereden çıkardın?" Dudağımı büküp "Bilmiyorum." dedim. "Hazan ben sana acımıyorum sadece sana iyi gelmek istiyorum." "Bana iyi gelemezsin,bana iyi gelmeye çalışırsan kendini yaralarsın." Başını iki yana salladı "Hazan benim de yaralarım var.Belki bir yaranın da senin tarafında açılmasını istiyorum.Belki de yaralarımızı yan yanyana olursak sararız." Gözlerimi yukarı diktim"Zaman her şeyi gösterecek Turgay." 🍂🍂🍂 Hastahane kokusu beni artık rahatsız etmeye başlarken anneme diktim gözlerimi. Şu anda kemoterapi alıyordu.Göğsü inip kalkarken rahatladım. Düzenli olarak nefesini kontrol ediyordum. Onu da kaybedemem.Beni artık fark etmese de kaybedemem. Evet, artık annem beni görmüyordu.Annem bana kör ve sağır olmuştu.Benim acı çektiğimi bir yabancı bile fark ederdi fakat annem... Her şeye alıştığım gibi buna da alışırdım. Yağmur durmuş sonrasında yine yağmaya başlamıştı.Damlalar cama çarparken odaya hoş bir ses bırakıyordu.Canım sıkılmaya başlarken yanıma aldığım kitaba başladım. 2 saat sonra Kemoterapi bitmişti fakat annem daha uyanmamıştı.Korkmamıştım çünkü bu normal bir olaydı. Kemoterapi o kadar çok etkiliydi annem hâliyle kaldıramıyordu.Hatta ilk kanserinde beni unutmuştu. 4 yıl önce Fakülteden çıkmış soluğu her zamanki gibi annemin yanında almıştım. Odada ki koltuğa oturmuş kitap okuyordu.Beni görünce ayağa kalkmış, sarılmıştık.O zamanlar sarılmamıza izin vardı.Sonra ben annemin dizine yatmıştım. Yeşil koltukta kıvrılmıştım. Uykuya geçerken saçlarımı okşuyan eller durmuştu. "Sen kimsin?neden buradasın ve benim dizlerimde yatıyorsun?" Titreyen sesimle "Anne" diyerek kalkmıştım.Gözleri bir yabancıya bakıyor gibiydi. "Anne,benim.Senin kızınım, Hazan'ım." Kaşlarını çatmış,benim gibi olanlara anlam veremeyek bağırmıştı."Benim kızım yok.Benim çocuğum yok." Sonrasında çığlık atmıştı,odaya doktorlar gelerek sakinleştirici iğne vurmuşlardı.Seda abla kemoterapi alındığı için sinir hücrelerinin zarar gördüğünü ve bazı şeyleri unutabileceğini söylemişti. Annem zaten sonrasında beni hatırlamış, kendisini suçlayarak ağlamıştı. Günümüz Ben unutulmaya alışıktım fakat annemin beni unutması evim başıma yıkılmış gibi hissettirmişti. O gün eve gittiğimde o kadar çok ağlamıştım ki.Yastığımın her iki tarafı da ıslanmıştı.
Yağmur hızlanırken annemin nefesini kontrol etmek için kalktım.Tam o esnada gözleri açıldı.Maskemi kontrol edip onun yanına gittim. "Annecim." "Kızım." "Ben hemen doktorunu çağırıyorum." Başını salladı. Ben çıkıp hemşireye durumu bildirdim o ise Emre Bey ile geleceğini söyleyip gitti.Odaya tekrar girdiğimde annem kusması için ayarlanan poşete kusuyordu. Güçsüz elleri ile tuttuğu poşeti ben tuttum. Kusması bittiğinde kendisini geriye atarak, yaslandı. "Sağ olasın güzel kızım." Poşeti çöpe atarken "Ne demek." dedim.
"Emre Bey birazdan gelecek annem." Yatağına geçip, ayaklarının ucuna oturdum. Elini elime aldım. O sırada annem göz yaşlarını döktü. Telaşla "Anne ne oldu?" dedim. "Özür dilerim kızım.Senin yanında olamıyorum." Gözlerim dolarken yaşların akmaması için direndim. "Annecim lütfen öyle deme.Senin beni düşünmen yeter." Annem burnunu çekti "İyi ki varsın kızım.Seni çok seviyorum." Kalbim titrerken "Ben de seni çok seviyorum annecim de bu nereden çıktı?" "İçimden geldi." diyip gülümsedi ve onunla sıkı sıkı sarıldık. Kapı tıktıklandı annem ile geri cekildiğimizde Emre Bey içeri geldi. "Aysel abla bu sefer kemoterapi iyi geçmiş gibi." Annem gülümsedi "Kusmam dışında diğerlerine göre daha iyi geçti." Doktor gülümseyip, annem ile kısa bir süre konuştu.Sonrasında bana döndü "Hazan Hanım alınacak ilaçlar var, bugün içerisinde alma ihtimaliniz var mı?" "Evet, alabilirim." "Lütfen benimle gelin, reçeteyi vereyim." Başımı salladım anneme "Hemen geliyorum." diyip gülümsedim ve Emre Bey ile odadan çıktık. Odasına geldiğimizde "Lütfen, oturun." diyerek sandalyeyi gösterdi.O kendi sandalyesine ben kendi sandalyeme oturdum. Adam bir süre bilgisayara baktı.Derin bir iç çektim "İlaçlar bir bahaneydi değil mi?"Kahverengi gözleri bana değdi "Maalesef bir bahaneydi." Konuşmasına devam etti. "Hazan Hanım annenizin az bir ömrü kaldı." Sizin hiç dünyanız başınıza yıkıldı mı?Benim yıkıldı hemde defalarca. "Hiç mi şansı yok."Başını iki yana salladı "Peki neden?yani ameliyatı başarılı geçmişti."dedim "Evet, ameliyat başarılı geçti fakat çok zor bir ameliyattı aynı zamanda kalbi de durunca işimiz daha da çok zorlaşmıştı.Kalbi çok zayıflamış,kalp krizi geçirme ihtimali çok yüksek aynı zamanda tümörler o kadar çok büyük ki kemoterapi bile işe yaramıyor." Sinirle soludum"Peki siz ne işe yarıyorsunuz.İşiniz insanların hayatlarını kurtarmak değil mi? annemi de kurtarın işte" Emre Bey "Acınızı anlıyorum fakat bizim de elimizden bir şey gelmiyor.Tabii ki hemen pes etmeyeceğiz Aysel abla için elimizden ne geliyorsa yapacağız." Birazda olsa sakinleşmiştim"Haklısınız.Ben de size karşı böyle bağırdım ama kusura bakmayın." "Sorun değil."Ayağa kalkıp"Her şey için teşekkürler." dedim "Rica ederim ne demek." Odadan çıktım. Bacaklarım titrerken yeniden annemin yanına gittim.Ben gittiğimde yatakta gözlerini kapatmıştı. "Annecim."diye fısıldadım. Anında gözleri açıldı"Annem." Boğazımda yumru oluşurken gülümsedim, içimde feryat figan ağlarken gülümsedim."Emre Bey ilaçları yazdı fakat ben-" "Farkındayım kızım." diyerek lafımı böldü. "Neyin farkındasın." "Öleceğimin.Hissediyorum kızım.Hani derler ya;'insan öleceğini kırk gün önceden hisseder.'diye benimkisi de o hesap. Yağmur hızlandı, şimşekler çaktı,hava gürledi. Anneme arkamı dönüp ellerimi yüzüme götürdüm. "Hayır, hayır." diye fısıldarken annemin hıçkıra hıçkıra ağlaması yağan yağmurun sesini bastırdı. Anneme dönüp baktım.Yağmurun yağışına bakarak ağlıyordu. Belki de bu son gördüğü yağmurdu.Kim bilir? Annemin yanına gittim yatağa oturmaya bile gücüm yokken onun hizasında yere oturdum.Annemin yaşlı bakışları bana döndü."Anne bak doktorun pes etmeyeceklerini söyledi.Biz de pes etmeyelim anne.Bak buraya kadar dayandık,biraz daha sabredelim.Nolur anne sana yalvarıyorum vaz geçme bu savaşı kazanalım." Annemin elleri saçlarımı buldu.Ben onu konuşacak diye zannederken sustu sadece sustu.Bir insan susarakta konuşur muydu?Annem konuşuyordu.Bana susarak sona yaklaştığımızı anlatıyordu. 🍂🍂🍂 Gecenin karanlığında şiddetle yağan yağmur göz yaşlarımı da beraberinde götürüyordu. Esen rüzgar nefesimi keserken bu nedensizce hoşuma gitti.Deniz dalgalanırken banka oturdum. Yağmur hâlâ hızla yağarken yanımda hareketlik hissettim. Toprak kokusu ile onun geldiğini anladım."Gecenin bu saatinde,benim yanımda ne işin var?" "Kuşlar senin mutsuz olduğunu söyledi."Histerikçe gülümsedim."Turgay benim annem ölecekmiş biliyor musun?" Bu sefer o süslü cümlelerini kullanarak beni teselli etmedi çünkü çok daha güzel bir de şey yaptı. Bana sarıldı. O bana sarıldı ve yağmur durdu. Dolunay'ın ışığı bize vururken Sadece "Geçecek."dedi ve ben bu yalana inandım.Ellerim onun sırtına yeni yerleşirken "Geçecek." diye fısıldadım. Ve ben şunu anladım.Şefkatin acımasızlığı yoktu.Çünkü insan değer verdiği kişiye şefkat duyar. Bana bunu Turgay öğretmişti. Ben bir şey daha anladım Turgay bana çok şeyöğretecekti. Belki aşkı belki de ölümü.
Selam kızlar (Selena girişi.) Bu bölümü yazarken ilk başlarda tıkanmış ve yazamamıştım. Ama sonralarda öyle hızlı yazdım ki bölüm bitti. Bu arada siz neden yorum yapmıyorsunuz¿? Ağlayım mı ben? Neyse bakim ben sorulara geçimm. Sizce Turgay nasıl birisi? Aysel Hanım ölecek mi ? Hazan'ın şizofreni atakları ilaçlar sayesinde azalır mı ?
2086 kelime 😸🌸
|
0% |