@yakamoz_1213
|
Bıçağının ucunu toprağa batırıp, damar otu denilen bitkinin etrafında çember çizerek kökünü dikkatlice kesti. Kökünden ayrılan bitkiyi eliyle çekip üzerindeki toprağı silkeledi ve yanına aldığı haki yeşili eski çantanın içine koydu. Elindeki, ucu toprağa bulanmış bıçağı da kargo pantolonun cebine yerleştirdikten sonra yola devam etti. Etrafını kolaçan ederek yürüyor, algıları olası tehlikelere karşı tetikte bekliyordu. Az sonra derinlerden gelen şırıltı sesi duyuldu. Nemin de artmasıyla yakınlarda, su kaynağının olduğunu anladı. Zaten çok geçmeden kendilerini bir nehrin kıyısında bulmuşlardı. Koca bir şelaleden akan çoşkun su nehri takip ederek, ormanın kıyısından geçip gidiyordu. Epeydir yürüyen genç kız ve köpeği suyun kenarında dinelmeye karar verdiler. Nedense nehri gördükleri anda yorgun olduklarını fark ettiler. Susayan köpek hiç vakit kaybetmeden nehre koşup kafasını suya gömdü ve kana kana içmeye başladı. Hemen yanına giden genç kız tek omuzuna taktığı çantayı yere bırakıp koca bir taşın üzerine oturdu ve avucunu suya daldırarak yüzüne bir kaç kere sıçrattı. Hava sıcak değildi ancak o kadar çok efor sarf etmişti ki bedeni alev alevdi. Üstelik üzerine geçirdiği kalın kumaşlı montta ona ayrıca yük oluyordu. Yüzünü yıkamanın yeterli gelmediğini fark ettiğin de soğuk havaya aldırış etmeden botlarını çıkarıp çantasının yanı bıraktı ve ayaklarını suyun içine daldırdı. Su fazla soğuktu ama bu genç kıza engel olmadı. Halinde memnun bir şekilde ellerinden destek alarak geriye uzanıp gözlerini kapadı. Yeterli sıvıyı tüketikten sonra iyice rahatlayan Alf, arka ayaklarını üzerine oturarak nehri izlemeye başladı. Hava giderek kararıyordu. Yaklaşık 3 saatir ormanda şifalı ot arıyorlardı. Buldukları yeterli olmasa da, ellerinden gelen herşeyi yapmışlardı. Özellikle de Alf. Tuhaf bir şekilde yabancıya karşı fazla iyimser davranıyordu. Genç kız bunun nedenini bir türlü anlayamamıştı. Sanki köpeği o adamla farklı bir bağ kurmuştu. Ya da olay, köpeğinin fazla merhametli olması kadar bassitti. Cevabı hiç bilmiyordu. Genç kız, ayaklarının üşümesi rahatsız edici dereceye ulaşınca gözlerini açıp doğruldu. Bakışları gökyüzünü bulduğunda de akşam vaktinin yaklaştığını görüp köpeğine,"Karanlık çökmeden eve dönmemiz gerekiyor."dedi. Alf hızla kafasını ona çevirdi. Gözleri henüz gerekli otları toplamadıklarını biraz da aramaları gerektiğini söylüyordu sessiz bir hüzünle. Genç kız bunu fark ettiğinde, "Elimizden geleni yaptık çaylak."diyerek çarelerinin kalmadığını nazik bir dille dile getirdi. İşte yine başlıyordu. Boynunu büken köpek oldukça hüzünlüydü. Genç kız şaşkınlık içinde baktı köpeğe. Bu hiç normal değildi. Gördükleri karşısında şaşkın olsa da fazla üstelemedi ve botlarını giyerek ayağa kalktı. Çantasını da sırtına geçirip gerisine geri yürümeye başladı ormana doğru. "Hadi Alf gidelim." Alf sözünü ikiletmeden gitti peşinden. Ormanın içinde bir süre ilerlediler. Genç kızın yön bulma duyusu o kadar iyidi ki, ormanı sanki ezbere biliyordu. Ancak gerçek şuydu ki daha önce buraya hiç ayak basmamıştı. Halbuki bütün yaşamı bu ormanda geçmiş biriydi o. Bütün odağını yola vermeye çalışan genç kız bir kaç adım arkasından gelen köpeğinin ağlıyormuş gibi çıkardığı sesler yüzünden, gayesine ulaşamamıştı bir türlü. O kadar uzun süre buna katlanmak zorunda kaldı ki sabrı taşmak üzereydi artık. Derin bir nefes salıp yürümeye devam etti. İllaki susacaktı. Ya da o öyle zannediyordu. Düşündüğü gibi olmadı. Köpek bir türlü susmuyor, için için ağlıyordu durmadan. Genç kız daha fazla dayanamadı ve hırsla ona dönüp, "Senin derdin ne lanet olası! Kes şu sesini artık!"diye bağırdı. Sonra birden kaskatı kesildi. Boğazı düğümlendi ve bu düğümü geçirmek için sertçe yutkundu. Şayet, köpek gözyaşı dökerek ağlıyordu şakasız. Bu genç kızı daha da şaşırtmıştı. "Söylesene onun için neden bu kadar üzülüyorsun?"diye sordu merakla. Köpek sessizce uğuldadı. Genç kız onu böyle görmekten hoşlanmamıştı. Hayır onu böyle görmek yüreğini burkmuştu. "Tamam sen kazandın."dedi pes ederek. "Biraz daha arayalım şu otlardan ama..."deyip işaret parmağını köpeğe doğru dikti ve "...eğer karanlık çöker ve eve dönüş yolunu bulamazsak o zaman sevgili yabancının ölüsünü gömmek zorunda kalacağımızı unutma."diye sertçe, uyardı. Dobra davranmaktan da asla çekinmedi. Köpek sahibinin kararından ötürü sevinmişti. Beraber yeniden şifalı ot aramak üzere rotalarını değiştirip ağaçların arasına daldılar. Yalnızlığın sükuneti, ormanı dört kolla sarmıştı. Tek bir canlı izine rastlamak mümkün değildi. Oysaki ormanlar bilindik en vahşi yaşantıya sahipti. Muhakkak bir yerler de varlığını koruyordu kuşlar, böcekler, kısacası tüm hayvanlar...Ancak o kadar zamandır tek bir canlı izine rastlamamak, onlara yalnızlık hissini vermişti. Sanki bütün hayvanlar ormanı terk etmiş, arkalarına bile bakmadan gitmişlerdi. Artık yalnız olduklarına kanaat getiren genç kız, tüfeğini boşuna kendine yük ettiğini düşündü. Ta ki yan tarafındaki ağaçların arasından gelen sesi duyana kadar. Adımları aniden durdu. Onla aynı anda duran Alf kulakları, ok gibi dikmişti havaya. Genç kız ona bakmadan sesin geldiği yöne ilerleyerek, "Sakın ses yapma."diye fısıldadı. Köpek dediğini yapıp sessizce takip etti adımlarını. Yolun kenarındaki çalılıkları geçtiklerinde kocaman bir yaban domuzu aniden önlerine atlayıp, kafasını genç kıza geçirdi. Yediği darbe ile yere serilen genç kız silindir gibi üzerinden geçen domuzun ikinci darbeyi vurmak için geri döndüğü gördüğünde hızla silahı eline alıp bir el ateş etti. Silahın çıkardığı gürültüden korkan, yaban domuzu yönünü çevirip kaçmaya başladı. Genç kız silahını doğrultu vurmak için, iki el ateş etti ard arda ancak ikisi de başarısız bir atış olmuştu. "Alf gitmesine izin vermemeliyiz!"diyerek yerden kalktı. Sahibinin komutuyla domuzun peşine takılan Alf, son sürat ilerlemeye başladı. İki hayvan da o kadar hızlı koşuyordu ki yakalamak mümkün değildi. Hızlarına yetişmekte zorluk çeken genç kız bir süre sonra onları gözden kaçırmıştı. "Alf!"diye seslendi. "Nerdesin çaylak!" Aldığı yanıt koca bir sessizlik oldu. Bir süre sonra koşmaktan yorulup yavaşladı. Onlara yetişme ümidini de kaybetmişti çoktan. Soluklanmak için durduğun da az ilerisinin bir uçurum olduğunu fark etti. Nefesinin düzene girmesiyle oraya doğru yürümeye başladı. Uçurumun kenarına geldi. Etrafa dikkatle baktı. Acaba Alf o pis hayvanın peşinden aşağı uçmuş olabilir miydi? Bu düşünce genç kızı korkutmuştu. Telaşla uçurumdan aşağı bakmaya başladı. Sis bulutlarının oluştuduğu tabaka yüzünden aşağı da neler olduğunu görünmüyordu. "Alf!"diye seslenmeye devam eden genç kız yanıt alamadığı her saniye biraz daha büyüyordu korkusu. Uçurumun çevresinde dolandı bir süre. Ne ses vardı ne seda. Alf'dan geriye tek bir iz bile yoktu. Genç kız tam ümidini yitirmek üzereydi ki ardında bir hareketlilik sezdi. "Alf!"diyerek geriye döndüğünde az önceki yaban domuzunun son sürat kendisine doğru koştuğunu gördü. Gözleri fal taşı gibi açıldı kaçmak için üzerindeki şoku atması gerekiyordu ancak bu epey zor görünüyordu. Saniyeler sonra domuz ona kafayı geçirecek uçurumdan aşağı gönderecekti eğer biraz daha olduğu yerde durmaya devam ederse. Domuz ile aralarında çok kısa bir mesafe kalmıştı. Tam korktuğu başına geleceken Alf çıka geldi. Yan taraftan hızla fırlayıp dişlerini domuzun boğazına geçirdi ve ikisi beraber toprağın üzerine doğru savruldular. Genç kız telaşla, "Çaylak!"diye bağırarak yanlarına koştu. Son anda aklına gelen silahı domuza doğrultup kalçasından yaraladı. Acı çığlığı basan yaralı hayvan can havliyle kurtardı kendini köpeğin dişlerinden ve düz istikamete koşup gözden kayboldu. Köpeğinin yanına giden genç kız, "İyi misin?"diye sordu. Akabinde bir hasar var mı diye üzerini kontrol ediyordu gözleriyle. Hiç zorlanmadan yerden kalkan köpek domuzun gittiği tarafa doğru hareketlenmişti ki genç kız, "Boşver onu, bırak gitsin."deyince durdu hemen. O tarafa doğru bakarak havlamaktan vazgeçmedi yine de. Genç kız elini başına yerleştirip, tüylerini okşayarak, "Tamam çaylak sakin ol. Haydi eve dönelim, hava kararmak üzere."dedi. Köpek sözünü ikiletmeden sakin olmayı başardı. Ardına dönüp takıldı sahibinin peşine. Uçurumun kenarından geçerek ilerledikleri sırada genç kızın bir şahinki kadar keskin gözlerine, birşey takıldı. "Alf."diyerek durdu. İşaret parmağını ileri doğrultu ve bir noktayı işaret ederek,"Orada!"dedi. Alf gösterdiği noktaya baktı. Orda her ne varsa hemen fark etmişti akıllı hayvan. Bir kere havlayıp heyecanla koşmaya başladı. Hemen ardından giden genç kız köpeğe fazla uzak değildi. Adımları son bulduğunda eğilerek aşağı doğru yöneltiler bakışlarını. Orda aşağıda ufak bir toprak parçası vardı uçuruma doğru salınan. Üzerinde kurumaya yüz tutmuş karela ağacı duruyordu. Yapraklardan arınmış kuru dalların üzerinde üç tane meyve duruyordu. Yere iyice çömelen genç kız ellerini toprağın üzerine koyarak uçuruma doğru sarkıttı kendini. Mesafenin sandığından da fazla olduğunu fark ettiğin de, çaresizce, "Onu oradan nasıl alacağız?"diye sordu. Bir olur yolu arayan köpek de aynı şeyi düşünüyor olmalıydı, etrafa olan bakışlarından da anlaşılıyordu. Yaklaşık beş dakika boyunca çare aradılar. Her ne pahasına olursa olsun o narları oradan almaları gerekiyordu. Bunca zamandır boşuna uğraşmamışlardı neticede. Şimdi çabalarının karşılı bir kaç merte kadar uzaklarındaydı. Ve bir o kadar zorluğun avuçlarında. Zaman akmaya devam etti. Genç kız kara kara düşünürken, Alf birden koşmaya başladı uçurumun diğer tarafına doğru. Genç kız ona bakıp, "Nereye gidiyorsun çaylak?"diye sordu yerinden doğrulurken. Dizleri üzerinde durduğunda eline bulaşan toprağı temizledi. Koşmaya bir son veren Alf, birden uçuruma doğru bıraktı kendini. Bunu gören genç kız korkuyla öne doğru atılıp, "Alf ne yapıyorsun?!"diye haykırdı telaşla. Ayağa kalkıp koşmaya çalışırken sendelemesiyle bir an düşecek gibi olduysa da dengesini korumayı bir şekilde başardı. Alf'in yanına kadar koştu tüm hızıyla. Köpeğin bunu neden yaptığını anlamak için aşağı baktı ve o zaman endişlenmemesi gerektiğini anladı. Alf taşlardan bir yol bulmuştu kendine. Tehlike hâlâ devam etse de o an için herşey yolunda gidiyordu. "Dikkatli ol!"diye seslendi köpeğe doğru. Ancak Alf zaten yeterince dikkatli davranıyordu. Son taşa geldiğinde toprak parçası ile arasında diğerlerine göre biraz daha uzak bir mesafe olduğu için uzun bir atlama yapması gerekmişti. Bu da genç kızın yüreğini ağzına getirmeye yetmişti. Ancak neyseki, sağ salim varmıştı gereken yere. Ayakları yeri bulmasıyla beraber etrafını toz bulutları kapladı. Burnuna kaçan toz zerreleri aksırmasına neden olsa da hedefine ulaşmanın mutluluğunu yaşıyordu akıllı hayvan. Ona bakıp hayran kalmamak elde değildi. Olması gerekenden fazla zeki ve de çevikti akıllı şey. Sahibine dönüp başardım dercesine havladı iki kere. Köpeğine gururla bakan genç kız, "Harikasın oğlum."diye taktir etti onu. Aslında beklentilerini karşıladı köpeğinin çünkü taktir edilmeyi beklediğini ve bundan çok hoşlandığını çok iyi biliyordu. Alf'a göğsünü kabarta kabarta, kuyruğunu da havaya dikerek ağacın yanına vardı. Narlardan ikisini dişleri arasına geçirdi. Ellerini dudağının iki yanına yerleştirmiş sesi daha gür çıksın diye uğraşırken, "İşte bu! Aferin sana Alf. Şimdi dikkatle yukarı doğru gel."diye seslendi köpeğine. Gözü üçüncü nar da takılı kalan köpek, onu nasıl alacağını düşünüyordu. Genç kız bunu anladı ve "Boş ver on! Hadi buraya gel!"diye seslendi bu defa. Eliyle de gel işaret yapmıştı. O narı geride bırakmaya pek razı olmasa da, başka çaresi olmadığının bilincinde arkasını döndü ve geldiği yola doğru ilerledi. Bu sefer ağzında düşürmemesi gereken narlar varken ilerlemek biraz daha zor olacaktı. Hayvancağız da bunun farkındaydı. Bir kaç metre uzağındaki taş parçasına bakıp atlamak için cesaret toplarken, yukarda kendisini izleyen genç kız aklından geçenleri anlıyordu köpeğinin. O anda çantası geldi aklına. Onu meyveleri koyması için köpeğine verse herşey daha rahat olacaktı. Aklına gelen bu fikirle, "Alf baksana..."deyip elindeki çantayı uzatarak, "...şunu al ve onları içine koy. Böyelece daha rahat hareket edebilirsin. "Dedi. Akıllı köpek bir ona bir de uçurumdan aşağıya bakıp durdu. Çanta, ya aşağı düşerse, demek istiyordu aslında. Genç kız, "Merak etme çok dikkatli hareket edeceğim."diyerek onu teskin etti. Tam da dediği gibi oldu. Çantayı yavaşça köpeğe doğru sarkıttı. Yüksekliği iyice indirgedikten sonra çantayı özenle bıraktı. Neyseki korkulan olmamıştı. Çanta artık olması gerektiği yerdeydi. Genç kız fermuarını onun için açmıştı çantanın, böylece köpeğe sadece narları içine koymak ve boynuna geçirmek kalmıştı. Öyle de yaptı. Kafasını iyice eğip, tutma işine yarayan halatı boynuna geçirdi ve sonunda geri dönmeye hazırdı. Ya da aklı hala üçüncü nardeyken bu mümkün değildi. Atlamak üzereyken, aklına gelmesiyle durdu. Neden durduğunu merak eden genç kız, "Alf yine ne oldu?"diye sordu. Ardına dönen Alf neler olduğunu fazlasıyla açık ediyordu. Yeniden ağacın yanına gidip son narı da koydu çantaya ve sonunda döndü geriye. Çanta işine epey yaramıştı. Atlamak konusuda endişleri yoktu artık. Ve hiç zorlanmadan ilk taşa sıçradı. İkinci üçüncü derken, son taştaydı artık. Rüzgar sert esmeye başladı bir anda. Dengesini kaybedecek gibi olan köpek ani bir refleks ile kendini toparladı. "Dikkat et Alf." Dizlerini yere dayamış emekler pozisyonda köpeğine bakıyordu. Koyu kahve saçları rüzgar eşliğinde sola doğru savruluyordu. Gözlerinin önüne savrulan tutamlar görüş açısını kapatırken parmakları yardımıyla çekiyordu onları geriye. Köpek sonkez ona bakıp kendini son taşa doğru fırlattı. Fakat arka iki ayağını taşa denk getirememiş poposu uçuruma doğru savrulmuştu. Bu da yetmiyormuş gibi kaya yerinden oynuyordu ve muhtemelen az sonra yerinden çıkıp uçurumdan aşağı savrulacaktı. Olanlar karşısında endişelenen genç kız, "Alf norlursun düşme!"diye yalvardı. Köpek kendini taşın üzerine çekmeye çalıştı ancak taş fazla kaygan olmalı ki bunu bir türlü başaramıyordu. Genç kız kollarını aşağı sarkıtıp, "Tutacağım seni bekle."dedi bunu demesiyle beraber fazla hareket ettiği için taşı yerinden oyanatan köpek, taşın altından kayıp gidişine şahitlik etmek zorunda kaldı. Olacakları önceden sezen genç kız, hızlı davranarak köpeğini patilerinden yakaladı ve düşmesini engelledi. Hiç zorlanmadan onu yukarı çektiğinde aksiyon dolu dakikalar sona ermişti nihayet. Kalp atışını kulaklarında hisseden genç kız yorgunca kendini geriye bırakıp kollarını iki açtı ve "Sonunda."diye sayıkladı. Evet sonunda başarmışlardı. Şimdi eve dönebilirlerdi. Bir yabancı uğruna düştükleri hal trajikomik deyiminin tam karşılığıydı kesinlikle. Acaba o bunları duysa yine de minnettar hisseder miydi? Genç kızın aklında yine deli sorular. Çok geçmeden ayağa kalktı. Köpeğinin yanına gidip elini başının üzerine koydu. "Aferin, oldukça başarılıydın. Ancak bir dahakine böyle bir çılgınlık istemiyorum." Söylediği şeyler, köpeğin bir kere havlamasına neden olmuştu. Bu onun dilinde tamam demekti. Gülümsedi genç kız. Bakışları kararmak üzere olan gökyüzüne döndüğün de, "Gitsek iyi olacak. Hava iyice karardı."dedi. Köpek yeniden evet anlamına gelen bir havlama ile karşılık verdi. Hiç şüphesiz bugün genç kızın ömründeki en adrenalin dolu ve en zor gündü. 📜
Yabancının yanına gitti. Cansız bedeni öylece yatıyordu koltuğun üzerinde. O kadar hareketsizdi ki bu genç kızın aklına ölümü düşürdü. Emin olmak için elini uzatığın da biraz soğuk da olsa vücut ısısının normal olduğunu gördü ve derin bir oh çekti. Evinden bir ölü çıkarma düşüncesi gerçekten korkunç geliyordu kulağa. Evin soğuk olması nedeniyle, genç adam da biraz üşümüşe benziyordu. Köpeğe, "Üşümüş hemen bir ateş yakmalıyız."deyip hemen işe koyuldu. Sabah dışardan getirip şöminenin yanına koyduğu kesilmiş odunları, şöminenin içine yerleştirdi ve cebinden çıkardığı kibrit kutusundan bir tane kibri alıp yaktı. Kibriti odunların altına yerleştirdiği çırpıların üzerine bıraktı ve bırakmasıyla birlikte olabilecek en büyük hızda yandı ateş. Alev alan çırpılar sayesinde yavaştan tutuşan kalın odunlar içeriyi ısıtmaya hazırdı. "İşte oldu. Haydi şimdi ilaç yapıp yabancıyı ağrılarından kurtaralım." Bunları köpeğini mutlu etmek için söylüyordu çünkü onun iyi olmasını ne kadar çok istediğini biliyordu. Hiç vakit kaybetmeden hızla kalktı şömınenın önünden. Üzerinden çıkardığı montu yerine asıp, içinde şifalı otaların bulunduğu çantayı açtı ve ada tezgahının ardına geçti. Hemen arkasından gelen köpeği ise kuyruğunu sallayıp dilini aşağı sarkıtarak yüzünde oldukça mutlu bir ifadeyle tezgahın karşısına konmuş bar sandalyelerinden birinin üzerine çıktı ve izlemeye başladı sahibini. Bir yandan yabancıyı yokluyor diğer yandan, yarası için ilaç hazırlıyordu genç kız. Ve daha da önemlisi köpeğinin yüzündeki beklenti dolu mutluluk daha da teşvik ediyordu onu bu işi yapmaya. Ögütücünün içine koyduğu damar otlarını macun kıvamına gelinceye denk karıştırdı. Ardından, özel olarak hazırladığı, bitki yağını içine koyup yeniden karıştırmaya devam etti. Bir kaç ufak malzemeden sonra krem artık hazırdı. Yarı kapatmak için yeni bir pansuman almaya ecza dolabına ilerlerken, birden yabancının aci içinde inlemesiyle durup ona baktı. Dünyaya sığdıramadığı bedenini, koltuktan esirgiyordu. Daha açık anlatılması gerekirse, uzandığı yerden bir kaç santim yükseltmişti belini sonra çok dayanamayan yorgunluk içinde kendini koltuğa geri bırakıp artan inlemeleriyle çırpınmaya başladı. Genç kız köpeğine baktı, yabancının bu hallerine şahitlik etmiş köpek gözleriyle birşey yap dercesine haykırıyordu. Hızlı hareket ederek dolaptan uzun bir parça gaz bezi alıp kremi de aldıktan sonra genç adamın baş ucuna gitti. Kirlenen bezi çıkarmak için çabalarken acı içinde kıvranan yabancı ona oldukça zorluk çıkarıyordu. Kapalı gözlerine bakıyordu durmadan. Ona kızmak istemiyordu ama iyi olmak için durması gerekiyordu. Kasten yapmadığını bilse de sabır taşı olmak için fazla insandı. Üstelik ne idiğü belirsiz biri için çabalamak da ayrıca tuhaf geliyordu kulağa. Herşeye rağmen genç adamı fazla incitmeden kirli bezden kurtuldu. Ancak henüz yeni başlıyordu ve bu süreçte yabancının ona ne zorluklar yaşatacağı belli değildi. Derin bir nefes salıp açık yaranın üzerine parmağı ile sıyırdığı macundan sürdü. Macunun serin dokusuyla hemen gevşeyen yabancı yavaşça yatıştı. Nesyeki genç kızın korktuğu olmadı ve onun sakinleşmesi ile rahat bir nefes koyverdi. Sonra devam etti işine kaldığı yerden. Macunu yaraya iyice sürmeden önce yara kokmasın ve biraz nefes alsın diye bir kaç saniye açıkta bekletti. Bu iyi hissetirmiş olmalı ki genç adamın yüz hatları yavaşça gevşedi. Ancak mikrok kapmaması için buna daha fazla devam edemezdi. Oysaki yabancı uyanık olsaydı bunu çok isterdi. Macunu yaraya iyice sürdü. Gaz bezini bağlamak üzere havalandığın da yabancının yine birşeyler sayıkladığını fark etti. O kadar derinden konuşuyordu ki ne söylediğini anlamak imkansızdı nerdeyse. Genç kız da bu sebepten üzerine düşmedi ve işini yapmaya devam etti. Gaz beziyle yarayı iyice kapattıktan sonra yabancının o huzursuz ifadesinin geri geldiğini fark etti ama umursamadı. İyileşmesi için bu gerekliydi. İşi bittiğinde diz çöktüğü yerden yanı başındaki köpeğine baktı. "İşte bu kadar çaylak."dediğin de köpek ona minnetle bakıyordu. Yine bunu garipsemden edemedi. İkinci kremi yapmak üzere yerinden kalkan genç kız yeniden mutfağın yolunu tuttu. Genç adamı asıl iyileştiecek şeyin karella olduğunu biliyordu. Çantadan aldığı meyvelerden birini göz hizasına çıkarıp baktı. Onun için gerçekten, büyük bir mücadele vermişlerdi. Umarım buna değer diye geçirdi içinden. Neticede onca şeyi bir hiç uğruna yaşmak istemezlerdi. Genç kız elindeki meyvenin, ne tür bir zenginlik olduğunu ve bir mücevher ile denk olduğunu biliyordu yine de yabancının yarası sandığından kötü ise ve bu yüzden iyi gelmez ise diye endişleri vardı. Adeta kötüyü çağıran fikirlerini bir kenra bırakıp, kremi yapmaya başladı. Çok değil yaklaşık beş dakika sonra istediği tarif hazırdı. Kremi muhafaza etmek üzere buz dolaba kaldırıp, diğer işlerini yapmaya koyuldu. İlk önce evi iyice havalandırması gerekiyordu keza içerisi oldukça kötü bir havaya sahipti. İyice harlanan ateş sayesinde içerisi yavaştan ısınmaya başlarken pencereyi açmasıyla beraber bir birine karışan soğuk ile sıcak hava serin bir havaya sebebiyet vermişti. Bu oldukça hoş hissettiriyordu. Lakin yabancının daha kötüye gitmemesi için bunun oldukça kısa sürmesi gerekmişti. Kalan işlerinin yarısında, yabancının kıvrandığını hissedip pencereyi kapattı ve işine kaldığı yerden devam etti. Tozlanan ev yabancı için hiç iyi şeyler teşkil etmiyordu. Islak bir bez ile gözle görülür bütün tozlardan kurtuldu. Bir yandan işlerini yaparken öte yandan da yabancıyı kontrol ediyordu sık sık. Olası ataklara karşı tetikte beklemekdi bunun bir diğer adı. Evin içiyle işi bittikten sonra yemek yapmaya koyuldu bu defa. Yağın ateşin üzerindeki cızırdama sesi ahşap duvarlara tünerken, sıkıca kavradığı keskin bıçağın acımadan doğradığı sebzeler kızarmak icin tavadaki yerlerini alıyordu. Koltuğun biraz ötesinde uzanmış yabancıyı izleyen Alf anlaşılan her gece olduğu gibi bu gece yemek yemek için hiç de hevesli değildi. Kapanmaması için diretdiği gözleri ihtiyarladığını hissettiriyordu genç kıza. İşin üzücü yanı da bunun berbat bir gerçek olduğuydu. Tezgâhın üzerindeki dolaptan tabak çıkarmaya çalışan genç kız yabancının sesini duyması ile durup baş ve kolunun arasındaki boşluktan ona baktı. Kafasını iki yana götürüp getirerek birşey söylüyordu. Genç kız yine; öylesine sayıklıyor diye düşünecek olmuştu ki son anda su istediğinin farkına vardı. Bunu fark eden yalnızca genç kız değildi, oturduğu yerden kafasını havaya dikmiş olan Alf az önceki yorgun halinden eser kalmamış vaziyette yabancıya bakıyordu. Tezgahın üzerindeki bardağa su dolduran genç kız yabancıya yaklaştı. Dikkatini çeken köpeği sık sık gözlerinin hedefi haline gelse de, yabancıya su vermek için buna son verdi. Bardağı dudağına yaklaştırıp dökülmemesine özen göstererek içirdi genç adama. Yeniden tezgâhın yanına gidip işin başına geçtiğin de aklı bu defa O'nun ile meşguldü. Gün boyu O'nun yanına da uğramamıştı başına ne geldiğini merak ediyordu. Güçlüydü, kolay kolay ölmezdi ama yine de yaralı olduğu düşüncesi fazla katlanılmazdı genç kız için. Yemeğini bitirdikten sonra yanına gitmesi gerektiğini hatırlattı kendine ve hızlıca işini halletmeye çalıştı. 📜
Karanlığın içinde yavaşça süzüldü. Havada tutuğu gaz lambası yolunu aydınlatırken, etrafına bakarak yürüyordu. Vahşi hayvanlar olabilirdi etraf da ya da hayvanlardan da vahşi olan insanlar. Artık olmaz demiyordu son zamanlarda rasladığı izler, her an herşeye hazırlıklı olması gerektiğini vurgulayan büyük bir uyarı olmuştu kendisine.
Yola devrilen gölgesi de en az onun kadar sessizce süzüldü ardından. Dev gibi kayaya bitişik şekilde yapılmış kulübenin kapısına yaklaştığında diğer elindeki poşeti yere bırakıp montunun cebinden çıkardığı anahtarı deliğine yerleştirdi. Bunu yapmak için yine elindeki lambadan yardım almıştı şayet karanlıkta o deliği tutturmak oldukça zordu. Anahtarı iki kere çevirip, kapıyı yavaşça araladı. Menteşelerden yükselen gıcırtı sesi gecenin içine karıştı. "Frenk."diye fısıldayarak girdi içeri. Kapıyı ardından kapayıp yeniden önüne döndüğünde, "Frenk."diye fısıldadı sessizce. Gaz lambası içeriyi hafiften aydınlatırken ahşap zemini ezerek demir parmaklıklara yaklaştı. Çubuk şeklindeki demirlerin ardında görünen büyük karartı, oldukça hareketsizdi. Üçüncü kez adını fısıldadığın da aldığı cevabın yine ve yeniden sessizlik olması hoşuna gitmedi genç kızın. Elindeki lambayı duvara sabitleyip poşeti de alarak demir parmaklığın ardına geçti. Dördüncü kez, "Frenk."diye fısıldadı. Yanı başında olduğu halde, hale hareketsiz, hâlâ tepki vermiyordu. Genç kız kaşlarını çattı. "Beni duyuyor musun?"diye sordu bu defa. Karşılık alamayınca sinirlenip, "Hadi ama beni duyduğunu biliyorum!"diye çıkıştı hala sesini alçak tutmaya özen göstererek. Yine karşılık alamaması genç kızın endişesini büyütmüştü. Elindeki poşet, yeri boylarken, parmakları demirleri kavradı hızla. "Frenk!"diye sertçe seslendi. Sesi endişesine rağmen oldukça öfkeli çıkmıştı.
"Uyuyoruz burada ufaklık. Biraz sessiz olur musun?" Nihayet, fısıldayan kalın sesi duyuldu. Bununla beraber derin nefes salan genç kız, kafasını, iki elinin arasına doğru iyice eğerek sakinleşmeye çalıştı.
"Gerçekten kafayı yedirtirsin sen insana!"diye dişlerinin arasından oldukça sert bir şekilde konuştu. Kısık gülüşü kulaklarına ulaştığın kafasını kaldırıp bir pisliğe bakar gibi bakıp, "Gülme! Sen gerçekten koca bir pisliksin!"dedi.
"Öldüğümü mü düşündün?"diye sorduğun da pişkin tavrı genç kızı daha da öfkelendirmişti.
Burnunun etrafı kırış kırış olmuştu öfkeden. Ona nefret edercesine bakarken, "Adı herif!"diye tısladı. "Senden gerçekten nefret ediyorum!"
Tısladı sessizce. Sesi çıngıraklı yılağın kuyruğundan çıkan o ince sesten de daha ürkütücü idi. "Git bunu külahıma anlat."dedi alaylı bir sesle. Gerçeklerin farkında olan biri kadar net ve bilmiş bir tavrı vardı. Zaten öyle olduğunu da inkar edecek kimse yoktu.
"Ölmeyeceğini ve dünyanın sonu gelinceye dek bir pislik olarak yaşayacağını pek tabi biliyorum!"diye onu sinirlendirmek için, kaba konuşan genç kız amacında oldukça başarısızdı. Oysaki karşısındakinin ukala bir kişilik olduğunu çok iyi biliyordu. Kendi istemediği sürece hiçbir şeye öfkelenmez, hayatı yüzündeki o hiç silinmeyen alaylı ifade ile izlerdi.
"Bak buna itiraz etmem işte."dedi alaylı sesiyle. Genç kız ona ters bir bakış gönderip başka da birşey söylemedi. Çünkü ne derse desin onu sinir edemeyeceğini çok iyi biliyordu. Kafasını usulca aşağı indirip mavi gözlerini genç kızın mavi harelerine değdirdi. Öylesine güçlü parlıyordu ki bir yıldız kadar aydınlata bilirdi etrafı. "Şu yaram da olmasa."diye yakındı. Onun yakınması bile alay barındırıyordu içinde.
Yarasını hatırlatması ile poşete getirdikleri aklına düşen genç kız yere eğilip poşeti yerden aldı. "Sana ilaç getirdim."dedi poşetin içini kurcalarken. Küçük bir kabın içine koyduğu kremi açtı. Burnundan içine derin nefes çekişini duydu. Yüksek vakum gücüne sahip bir makina gibi, adeta herşeyi içine çekecek kadar küvetliydi. Genç kız elindeki kabın oraya doğru uçmasından korktuğu için sıkıca kavradı. "İmmm."diye bir nida döküldü kalın boğazından. "Karela özü."diye fısıldadı kalın sesiyle. "Onu nereden buldun?"
"Dağın yamacından."diye basit bir cevapla geçistirdi onu. Halbuki bu kadar basit değildi o süreç. Beklemekten sulanmış kremi parmağıyla karıştırdı yeniden. Sürmek için o suyun iyice özdeşmesi gerekiyordu, malzemelerle.
"Çok yorgun görünüyorsun?" Genç kızın yüzüne bakıp tespit etikleri, aslında az önceki cevabından çok daha fazlası olduğunu anlamasına yardımcı olmuştu oldukça. "Bugün neden hiç yanıma uğramadın?"diye sordu.
Genç kız, "Şifalı ot aramaya çıktığımı zaten biliyorsun."dedi.
"Sen bunu hep yaparsın ve bildiğim kadarıyla akşam vaktinden önce evde olursun?"diye fısıldadı. Gırtlaktan çıkan sesi, arıza yapmış bir canavar makinanın egzozundan çıkan sesten daha da korkunçtu. "Kural bir; gün batımından önce evde ol yoksa kurtlar yer seni."
Genç kız kafasını yavaşça kaldırıp mavi gözlerine baktı. Yüzündeki ifadeyi fark etmesiyle sola doğru kıvrılan dudağı keyif aldığını oldukça açık ediyordu. "Şu aptal ifadeyi sil yoksa çok fena olacak!"diye kızdı genç kız.
"Anlaşılan kural biri unutmuşsun ufaklık. Büyük babanın ruhu buna çok üzülecek." Alaylı sesi gerçekten sinir bozucuydu. Genç kız ona ölümcül bakışlar gönderirken o devam etti. "Onu üzmeye sebebiyet verecek kadar önemli olanı çok merak ediyorum açıkçası." Eğer evinde yabancı bir adam barındırdığını öğrenirse, kana aç olan yanını asla susmayacağını ve onu yok edene kadar da durmayacağını çok iyi biliyordu bu yüzden konuşmaması gerekiyordu. O adamın buradaki varlığını öğrenmemesi gerekiyordu aksi takdirde olacakları düşünemiyordu bile.
Bölüm sonu...
|
0% |