Yeni Üyelik
7.
Bölüm

6. Bölüm. Ala

@yakamoz_1213

Elindeki feneri ileriye doğru tuttu. Ağaçların kalın gövdesinin ardında yalnızca karanlığın dipsiz kuyusu vardı. Yağmur başından aşağı hızla akıyor, ıslanan elbisleri üstüne yapışıyordu. Yağmur o kadar şiddetli yağıyordu ki evden çıkması henüz dakikalar bile sürmemişken, genç kız kendini ıpıslak bulmuştu. Yerde birikmiş ufak göllere bata çıka ilerledi. Yağmur sesi ayağının çıkardığı sesleri bastırıyordu. Elindeki feneri etrafa tutarak neler olduğunu anlamaya çalışıyordu ancak görünürde tek bir hareketlilik bile yoktu. Sesin geldiği yöne ilerlediğine emindi ancak ses kesileli uzun dakikalar olmuştu ve nereye gitmesi gerektiğini bilmiyordu.

 

Odunluğun kapısının önüne geldiğinde durdu. Feneri ağaçlara doğru tutmaya devam etti. Karşılaşacağı şeyin korktuğu şey olmamasını dilerken, ardından hışırtı sesleri işitti. Yaprakları dökülmüş ağaçlardan gelmediğine emindi. Odunluktan geliyor olmalıydı ses her ne ise. Ardına dönüp odunluğun kapısına doğru ilerledi. Yaklaştıkça sesin daha da artığını fark etti. İçerde birşey vardı. Kapıyı kavrayıp yavaşça araladı. İçeri girmeden önce fenerin ışığını tuttu içeriye doğru. Duvar diplerine özenle dizilmiş odunlar ve bir kaç öteberi dışında görünürde birşey yoktu. Biraz daha sokuldu içeri. Tam o sırada karanlığın içinde parlayan, bir çift kırmızı göz gördü. Şaşkınlıkla, "Alf!"diye sayıkladı.

 

"Alf mi?" Ardından gelen ses irkilmesine neden olmuş hızla ardına dönmüştü. Ardındaki yabancının koca gövdesine çarpmasıyla ile bir adım geri çekildi telaşla. Elindeki fenerin ışığının yüzüne doğru tutunca yabancı elini önüne siper ederek, "Çek şu ışığı."dedi. Genç kız feneri çekti ancak sorgu dolu bakışları bir süre daha hedef alacağa benziyordu genç adamı. Senin burada ne işin var, dercesine bakıyordu. Yabancının bunu fark etmesi uzun sürmedi. "Büyük bir tehlike ile karşı karşıya olabilirdin, bir dahakine beni beklesen iyi edersin." Genç kız hayretler içinde baka kaldı. Bir dahakine, diye bir seçenek vardı demek? Bu uzun süre burda kalacağı anlamına mı geliyordu?

 

Alf'in uğuldama sesi ikisinin bakışmalarını böldü. Genç kız ona döndüğün de Alf'in ağzında birşey tutuğunu fark etti. Ne olduğunu anlamak için gözlerini biraz daha kıstığın da böğürerek, "Alf o ne öyle ya?"diye sordu. Aslında cevap yeterince açıktı, isteğinden bağımsızca çıkmıştı soru ağzından. Aklına gelenler ile avucunun içiyle alnına bir tane şamarı geçirip Alf'a doğru ilerledi. "Ah seni nasıl unuturum Alf, özür dilerim gerçekten."deyip başındaki tüyleri okşadı. Köpeği akşam yemeğinden mahrum bıraktığı için kızmıştı kendine. Ormanda onun için de birşeyler bulabileceğine emindi ancak hiç aramamıştı bile çünkü Alf aklının ucuna bile gelmemişti. Böyle bir hataya düştüğü için kendini kötü hissediyordu. Aslında bu biraz da yalnız avlanmasından kaynaklanıyordu şayet her ava gittiğinde Alf onu asla yalnız bırakmazdı. Bugün yabancı yüzünden kendini sığınağına kapatıp inzivaya çekilmesinin yirmi dördüncü günüydü. Tam yirmi dört gündür kış uykusuna yatan bir ayıdan farksız davranıyordu.

 

Bacağının dibindeki Alf kendisine bakmak üzere kafasını çevirdiğin de kendini hızla geriye atarak kaçtı. "Ağzındaki şeyi bitirene kadar görüşmeyelim Alf lütfen."dedi iğrenir bir ifadeyle. Doğadaki bir çok hayvanın ölüsüne şahitlik etmiş hatta bizzat kendi elleriyle onları öldürüp derisini yüzmüş olsa da farelere olan hassasiyeti hepsinin ötesindeydi. O küçük kemirgenlerden nefret ediyordu. Adını anmak dahi katlanılmazken, çıplak gözlerle görmek berbat hissetiriyordu. Şimdi ise köpeğinin dudağının bir tarafından sarkan uzun kuyruk ve bir çift ufak ayaklar midesini bulandırmıştı.

 

Onları merak içinde izleyen yabancı, genç kızın uzun cümleler kurduğuna ilk defa şahitlik ederken bunun şaşkınlığı vardı üzerinde ve köpeğin ağzındaki şeyi hâlâ çözememişti. Genç kızın söyledikleri hakkındaysa da en ufak bir fikri yoktu. "Neler oluyor?"diye sorması ile Alf bakışlarını bu defa ona çevirdi. Alf'in kendisine bakması ile geriye doğru iki adım atıp onunla arasına-gerek olmamasına rağmen- olabildiğince büyük bir mesafe koydu. "Bütün o gürültünün sebebi sen miydin?"diye sordu Alf'a. Köpekten bir onay almasa da yere devrilmiş olan koca bidonlar cevabı yeterince açık ediyordu.

 

Genç kız yabancıyı baştan aşağı süzdü. Neden öyle mesafeli durduğunu sorguluyordu. Köpeğini her gördüğün de sergilediği davranışlar tuhaftı. Sebebi ne olabilirdi bilmiyordu ancak bundan hoşnut duymadığı açıktı. "Senin yaramazlığın yüzünden mi şu ıslak pantolonu giymek zorunda kaldım?"diye sordu memnuniyetsiz bir şekilde. Bütün derdi ıslak pantolonu muydu? Genç kızın su içinde kalan kıyafetlerine ne demeli o zaman? Islak pantolon yüzünden köpeğini azarlaması hoşuna gitmedi genç kızın, sonuç olarak yüzüne ters bir bakış atmaktan alamadı kendini. Genç kız evden çıkarken o da üst kata gidip pantolonunu giymiş olmalıydı. Evden çıkmadan önce pantolonunu şöminenin önünden kaptığı gibi üst kata gidişini fark etmişti ancak nedenini sorgulamaya vakit bulamamıştı. Ama şimdi anlıyordu. Üst tarafı hala çıplak olsa da pantolonunu giymeyi akıl etmişti genç adam. Yağmurda biraz daha ıslanmış, vicudundan aşağı akan sicim şeklindeki damlalar ışığın yansıması altında parlıyordu. Saçlarının perçemleri alnına yapışmıştı, ıslanmaktan.

 

Bidonları toplamaya koyulan genç kız onları eski yerine dizi. Bu sırada el fenerini daha etraflıca aydınlatması için tavana asmıştı. Hala aynı yerden etrafa bakınan yabancı, gördüklerini garipsiyormuş gibi bir hali vardı. Daha önce hiç kiler görmemiş miydi?

 

Genç kız parmaklarının ucuna tırmanmış son bidonu koymaya çalışırken, içindeki dürtü ile kafasını yabancıya çevirdi. Gözlerini bir noktaya dikmiş dikkatle bakınan yabancı genç kızın kendisine baktığını hisseti ve bakışlarını ona çevirdi. Genç kız yine sormak istediği sorular olduğunu anlamıştı zaten, ona bakma isteği de bundandı. Gözleri kesiştiğin de genç kız bir süre takılı kalsa da önüne dönüp hızla bidonu yerine koyduktan sonra kapıya doğru ilerledi. Alf bir köşede yemeğini yiyordu sessizce.

 

Genç kızın odunluktan çıkması ile genç adam ardından gitti hiç beklemeden. "Bana olan bu nefretin nerden geliyor?"diye seslendi ardından. Yağmur fazla gürültücü olunca sesini duyurmak için bağırması gerekmişti. Genç kız bir anda durduk yere gelen bu soruya kaşlarını çatarak baktı. "Benimle konuşmanı beklemiyorum senden ama en azından sorularıma cevap ver. Senden ricada falan bulunmuyorum, bu bir nevi zorundalık anlayabiliyor musun?"diye sertçe konuştu.

 

Genç kız cevap vermedi. Yağmur hâlâ yağmaya devam ediyordu onlar da ıslanmaya. O kadar çok yağmur yağıyordu ki bir hafta önce, bir sonraki sene ekeceği tahıllar için koyunların ahırından araba araba getirip evin önündeki geniş bahçeye döktüğü gübreler çamura dönmüştü. Çizmeleri de artık fayda etmiyordu kıyafetlerini korumak için. Her adımında biraz daha fazla çamura bulanıyordu paçaları. Engebeli bir patika gibiydi evinin çevresi.

 

Çıka bata ilerlerken ayaklarından birinin çamura saplandığını hissetti. Ayağını bir kaç defa çekmeye çalıştı ancak çıkaramadı. Tüm kuvvetini kullansa da anca bir adım ilerleyebilmişti lakin daha bir ayağını kurtardığına sevinememişken, şimdi de diğer ayağını kaptırmıştı çamurun güçlü kapanına. Olacak gibi değildi. Ekstra çabaya ihtiyacı vardı, keza inatçı bir canavarla savaşmaktan farksızdı bu durum. Ellerinden destek alarak çekiştirmeye başladı bu defa ama sorun şu ki hâlâ fayda etmiyordu. Başından aşağı dökülmeye devam eden yağmur ayrıca zorluk yaratıyordu. Genç adam ona ulaşmak üzereydi. Aralarında yalnızca iki adımlık mesafe vardı. Onu görmüyordu ancak sorgulayan gözlerini ense kökünde hissedebiliyordu. Neden ilerlemediğini merak ediyor olmalıydı. Genç kız gelip neler olduğunu anlamasına izin vermeden son gücüyle yüklendi adımlarına ve tam oldu derken hiç beklemediği bir anda kendini gübre çamurunun içine saplanmış bir vaziyette buldu. Bu gerçekten berbat ötesi bir durumdu. Ağlamamak için direnen genç kız, boğazının kapısına dayanan çığlık atma isteğini geri çevirdi. En baskın duygusunun öfke olduğu da inkar edilemez bir gerçekti ayrıca. Genç adam düşmesinin ardından hızlı adımlarla yanına kadar gelmişti. O da genç kız gibi çamur olmuştu ancak, kaslı bacakları saplanıp kalmasına müsade etmemişti.

 

"İyi misin?"diye sordu üzerine doğru eğilerek. Kolundan tutup kaldırmaya niyetlense de kafasını birden kendisine doğru kaldıran genç kızın çamurlu yüzüyle karşılaşınca kendisine engel olamayıp kahkayı basmıştı bir anda. Genç kız kaşlarını çatmasıyla, tıpkı çamurdan yapılmış öfkeli bir yaratığa benzemişti. O orda çamurla mücadelesinde malup ayrılmış yetmemiş saçlarına kadar çamura bulanmış yetmemiş yere kapaklanmış olmanın kahrıyla dövünürken, genç adamın utanmadan kahkaha atması sinirlerini bozmuştu. Genç kızın kendisine çok kötü baktığını fark edince, gülüşü yavaştan soldu. Yine de yüzüne bakan biri kendini zor zaptetiğini anlayabilirdi. Yanaklarının içini ısırarak, dişlerinden yardım alıyordu sadece.

 

Elini genç kıza uzattı tutması için. Kendisine güldüğü için ona hala öfkeli olan genç kız elini tutmak şöyle dursun avucuna doldurduğu, yapış yapış çamuru genç adamın suratına fırlattı. Yediği darbe ile donup kalan genç adam, olayın şokunu üzerinden attığında eliyle yüzündeki fazlalıkları aldı -kalanını yağmur temizliyordu zaten- ve öfkeli gözlerini genç kıza dikti. Genç kız ona nasıl oluyormuş dercesine bakıyordu. Korkuyor ya da çekiniyor asla denemezdi.

 

Yüzü yavaş yavaş yağmur suyuyla temizlenen genç kız, eski haline kavuşuyordu yine de onu bu gülünç duruma düşürdüğü için öfkeliydi yağmura. Yerinden kalktı ve eve doğru öfkeli adımlarla ilerledi hiç zorluk çekmeden. Öfkenin verdiği deli gücü vardı üzerinde aksi takdirde öylece yürüyüp gitmesi zordu.

 

Ardından bakan genç adam, hâlâ öfkesinin gazabı altındaydı tıpkı genç kız gibi. Ancak birşey yapmaktan kaçındı. Fevri davranan biri olmadığı buradan belliydi.

 

📜

 

 

Bir çuval samanı tutuğu gibi sırtına attı ve samanlıktan çıktı. Gece yağan yağmurla nükseden toprak kokusu dışarı çıkması ile burnuna hücum etti. Dışarda nemli ve serin bir hava vardı. Ağaçlar yapraklarını iyice dökmüş artık dallarda tek bir tanesine bile rastlamak mümkün değildi. Bu da gece yağan yağmurun sayesinde olmuştu. Bu yağmur o kadar çok şeye sebebiyet vermişti ki iyisi ile kötüsü ile anlatmakla bitmezdi.

 

Dün gecenin tesirinden çıkamayan genç kız, genç adamın kahkahasını duyuyordu hâlâ kulaklarında. Karanlığa rağmen bir yıldız gibi parlayan dişlerini anımsadıkça, aklı karışıyordu şayet ona çirkin demek mümkün değildi. Ama kahkahası hatırladıkça daha da öfkelendiği korkunç bir melodiydi artık onun için. Neden daha fazlasını yapıp onu çamura atmadım diye kızıyordu kendine. Bu düşüncelerle aklı o kadar meşguldü ki sırtındaki kilolarca ağırlığı hissetmiyordu bile, farkında değildi işin doğrusu. Bu işi bir çok kez yaptığı için alışık olsa da ağır ve samanlık arasında geçen süreç bayağı zahmetli ve de yorucu oluyor bu yüzden kendini ahırda bulana kadar alnında kovayla ter birikiyordu.

 

Ahırın kapısına geldiğin de sırtındaki çuvalı yere bıraktı ve iki taraflı kapıyı iterek açtı. Bunu yapmak için epey büyük bir güç kullanmak zorundaydı şayet han kapısına eşdeğer bir kapıydı bu kapılar. İki kanatlı kapı sonuna kadar aralandı. İçerdeki karanlık aydınlığa kavuştu dev boşluktan içeri sızan güneş ışınları sayesinde. Koğuşlarındaki hayvanlar, sahiplerini görmeleriyle ses çıkarmaya başladılar. Genç kız onlara kısa bir bakış atıp çuvalı sürükleyerek içeri taşıdı. Ahırın ortasına geldiğinde sırtını tutarak doğruldu. Bu epey zahmetli bir işti.

 

Yemek yemek için sabırsızlanan hayvanlar, bas bas bağırmaya devam ediyordu. Biraz daha beklemeye devam ederse açlıktan başının etini yiyeceklerdi. "Tamam hepiniz bu nefis kahvaltının tadına varacaksınız ama öncelikle sıranızı bekleyin."diyerek hayvanlara doğru konuştu. Hâlâ susmuyorlardı. Kafasını iki yana sallayıp büyük bir fıçının üzerinde duran demir tası alıp torbayı da kendiyle sürükleyerek ineklerin bulunduğu alana geldi. Yalnızca iki ineği vardı. Beyaz benekleri olan sarı inekler, ona iştahla bakarken, "Yemeğiniz geldi kızlar."deyip tası çuvala bandırdı ve aldığı samanı önlerine serpti. Bir kaç defa tekrarladı bunu ve sonunda ineklerin önü yeterli samanla doluydu. "Afiyet olsun kızlar."deyip onları geride bıraktı ve Tosun adını verdiği iri kıyım boğasının yanına gitti. O kadar büyüktü ki yanında ufacık kalıyordu nerdeyse. "Bugün nasılsınız beyfendi?"diye sordu. "Epey acıkmışa benziyorsunuz doğrusu."deyip samanın birazını da onun önüne serpti. Nihayet torbası azalıyordu ve ağırlığı da gidiyordu. Bu yüzden taşımak önceki gibi işkence değildi.

 

Son olarak, iki koyunun bulunduğu koğuşa gidip onlara da saman verdikten sonra boş torbayla çıktı dışarı. Henüz sırada beslemesi gereken tavuklar vardı ve onların yemleri nerdeyse bitmek üzereydi. Kasabaya inme vakti yaklaşmıştı. Ahırın arkasında kalan kümese gibi tavuklara da yemlerini verdikten sonra eve doğru yol aldı. Alf'in kulübesinin önüne geldiğin de içinde olmadığını gördü. Ellerini beline yerleştirip, "Yine nerde bu?"diye sorarak etrafa bakındı. Görünürde yoktu.

 

Eve doğru gitti. Kapıyı açtığın da yabancıyı büyük babasının potresinin önünde buldu. Geldiğini fark etmesi ile ardına dönüp baktı. Genç kız içeri ilerlemeden kapının eşiğinde, ne yaptığını sorgularcasına baktı. Genç adam, "Üzerimdeki şarlvarın sahibi buldum galiba."dedi. Cümlesi genç kızın onu baştan aşağı süzmesine neden olmuştu. Bacaklarına bir tık kısa gelen siyah şalvara geldiğin de durdu. Gülme isteği ile savaşmaya başladı o anda. Dün geceki bakışları geldi gözünün önüne ve bu defa gülme isteği engellenmez bir dereceye ulaşmıştı. Yine de bunu yapmadı yüzündeki tebessümü koşe bucak sakladı.

 

Dün gece...

 

Üstündeki ıslak kıyafelerden kurtulup duş alarak üzerine bulaşmış çamurdan da güzelce arındı ve yatak odasına girip üzerine rahat birşeyler giydi. Uyumak için yatağa girdiğin de, aklı yabancıda meşgulken uyku bir türlü ziyaret etmedi gözlerini. Ona öfkeliydi ancak içeri girip onu ardından bırakarak yukarı kaçtıktan sonra neler olduğunu merak ediyordu. Düşündüğünden değil sadece merak. Ya da bu bir kandırmaca da olabilirdi.

 

Yatakta kıvarıp durdu ancak, uzanmak bile işkence gibiydi düşünceleri bu kadar katlanılmazken. Kendini; sadece bakıp döneceğine dair teskin ederek çıktı yataktan. Gidene kadar onun himayesi altındaydı bu yüzden bir nevi sorumluydu, diye kendine seçtiği avuntu sözler belki de doğruydu. Sessiz adımlarla kapıya yanaşıp koridora çıktı. Aşağıdan ses gelmiyordu. Gelmesini de beklemiyordu. Yabancı nasıl bir vaziyette olabilir diye düşünüyordu sadece.

 

Merdivenleri inerken, şöminenin önünde duran yabancıyı görünce varlığını hissettirmeden durdu. Ne yaptığını anlamak için dikkat kesildi. Ellerini öne doğru uzatmış, ısıyı avuçlarına hapsediyordu. Arada avuşturuyor sonra buna devam ediyordu. Ne kadar ısınmaya çalışıyor gibi görünsede asıl amacının pantolonunu kurtumak olduğunu anlamıştı genç kız. Fakat pantolonun paçasından iki kova doldurmaya yetecek kadar su damlarken kuruması sabahı bulurdu.

 

İçindeki iyilik meleği yine ortaya çıkıp kullağına fısıldadı. Bunu yapmak istemiyordu ama içindeki iyilik susmuyordu işte. Ve ona iyilik yaptırana kadar da susmayacaktı. Adımları geriye doğru gitti. Genç adamı yeniden ardında bırakara üst kata çıktı. Dünya üzerinde en sevdiği kişiye birer pislikmiş gibi davranan birine iyilik yapmak istemiyordu. Odunlukta yaptığı şeyi fark etmemiş değildi. Hoşuna gitmediği de su götürmez bir gerçekti. Alf ona o kadar iyi davranıyorken onun Alf'i iğrenerek karşılaması öfkesini tetikleyen bir gerçekti. Düşüncesi bile katlanılmazdı. Genç kız gözünün önüne gelen görüntüler ve tespitleri ile daha da bileniyordu genç adama ve bu bilenti içindeki iyilik meleğinin sesini bastırıyordu.

 

"Aman banane."deyip odasına girdi ve kapıyı kapadı. Yatağa doğru ilerleken bir ses ilişti kullağına. Durdu. Bir kez daha aynı sesi duyduğun da ardına baktı omuzunun üzerinden. Yabancı üşütmüş olmalıydı. Peş peşe gelen öksürük seslerinin başka açıklaması olamazdı. O ıslak pantolonla yatmaya kalkarsa daha da çok hasta olabilirdi. Bu ihtimal genç kızı korkutmuştu. Yabancıyla ilgilenmek yaramaz bir çocukla ilgilenmekten daha zordu çünkü o dev cüsesine yön vermek imkansızdı nerdeyse. Bilinci açıkken herşey daha zor olurdu üstelik, keza bu beraberinde çok daha zorunlu ihtiyaçlar çıkarıyordu meydana. Bundan hoşlanmadı. Onun bir kez daha yatağa düşmesine daha doğrusu o koltukta mahkum kalmasına izin vermeyecekti.

 

Ardına dönüp odadan çıktı. Hemen odasının yanındaki odaya girip duvarın dibindeki dolaba yanaştı. İçeri girdiği andan itibaren anıların kolları tarafından kuşatılmıştı. Geçmişi anımsamamak için direnirken, verdiği mücadele onu yoruyordu. Hatırlamak istemiyordu çünkü her hatırladığında hunharca ağlama isteği duyuyordu. Ağlamak işkenceden farksızdı. Şuan bile burnu sızlıyordu ve bir an önce odadan kurtulmak için hızlı hareket etmeye başlamıştı.

 

İki kolundan tutuğu kapakları araladığında üzerine savrulan koku genzini yakmıştı. İçinin burkuluşuna an be an şahitlik etti. Gözleri askılıktaki kıyafetlerde takılı kaldı ve dalıp gitmek üzereyken son anda tuttu kendini. Nasırlı parmakları, uzun zamandır dolaba hapsolmuş eski kıyafetlerin yumuşak dokusu üzerinde gezindi. Hâlâ ter temiz hala yep yeni görünüyorlardı. Yitip giden zaman, onlara dokunamamıştı. Kıyafetlere baktıkça büyük babasının sureti belirdi gözünün önünde ve ona en içtenliği ile gülümsüyordu. Buruk bir tebessüm dudağına yayıldığında, "Seni çok özledim büyük baba."diye fısıldadı.

 

Duyduğu öksürük sesi onu hayal dünyasından çekip alırken, gözünden firar eden bir damla yaşı elinin tersiyle sildi ve üst rafta duran pantolonları kurcalayarak genç adama uygun birşeylee aradı. Büyük babası köy ağaları gibi giyinen biriydi. Kıyafetleri de genelde yelek gömlek şalvar tarzı eşofmanlardan oluşuyordu. Üstlik yabancı kadar da uzun boyu olmadığı için kıyafetleri biraz daha kısaydı. Hayır büyük babası kesinlikle kısa değildi yabancı olması gerekenden fazla uzundu. Genç kız ne götürmesi konusunda kararsız kalırken, büyük babasının gece giymeyi sevdiği gri renkteki şalvara benzemeyen normal eşofmanını görüp ona uzandı. Eline alıp havada tutarak yabancıya olup olmayacağına baktı. Diğerlerine göre biraz daha iyi olduğunu düşünerek kapağı kapatmak üzereyken gözü şalvarladan birine ilişti. Siyah renginde uzun, cepleri olan bir şalvardı bu. Bir anda acaba yabancının üzerinde nasıl durur diye düşünmeye başladı. Bunu aşırı merak etmeye başlamıştı. Sonra aklına gelen hin bir fikirle sinsice gülümsedi ve elindeki eşofmanı yerine geri koyup şalvarı eline aldı. Ardına kısa bir bakış atıp tekrar önüne döndü ve kapakları kapattı. Biraz eğlenmenin kimseye zararı yok diye düşünerek kapıya doğru yürüdü oradan da alt kata.

 

Yabancı hâlâ aynı yerinde kurulanmaya devam ediyordu ancak bu defa ayakta durmak yerine altına çektiği bir tabure üzerinde oturuyordu. Uzun süre ayakta kalmak yormuş olmalıydı. Son basamağı da indikten sonra yanına doğru ilerledi genç kız. Henüz geldiğini fark etmemişti. Ateşi izleyen dalgın bakışlarından da anlaşılıyordu ki uzun süre de fark edecek gibi değildi.

 

Genç kız fark etmesini beklemeden yanına vardı ve elindeki şalvarı ona doğru uzattı. Gözünün önüne perde gibi siyah birşey düştüğünü gören genç adam derin düşüncelerinden kurtuldu ve siyah şeye baktı. İlk başta ne olduğunu anlamadı. Kumaş parçası olduğunu anlaması dışında tabi. Gözleri siyah kumaşın altında parlayan beyaz tene iliştiğinde takip ederek yanı başında kendisine bakan genç kıza kaydırdı gözlerini. Afallamış görünüyordu. Onu karşısında görmeyi beklemediğinden olmalıydı. Uzanıp kumaşı aldı ve incelerken, "Bu ne?"diye sordu. Genç kız cevap vermedi. Zaten buna gerek kalmadan kendisi, iki yanından tutarak havaya kaldırmasıyla görmüştü ne olduğunu. "Bir şalvar mı?"deyip yeniden genç kıza döndü ve "Bununla ne yapacağım diye sormak istiyorum ama alacağım cevaptan korkuyorum. Ah pardon, ben cevap almıyordum unutmuşum."dedi. İmalı sözcükleri genç kızın hiç umrunda değildi. Genç kızın tepkisiz haline, bıkkın bir bakış atıp tek elinde tutuğu kumaşı, göstererek "Kimin bu?"diye sordu.

 

Genç kız yine cevap vermedi. Genç adam alışkın bir tavırla önüne döndü. Elindeki kumaşı yana bırakıp, "Götür şunu giymeyeceğim."dedi ve ateşi izlemeye devam etti. Aniden nükseden hapşırma isteği ile burnunu havaya dikip ateşe doğru var gücüyle hapşurdu. Ağzından fırlayan, hava dalgası ateşe hareketlilik vermişti.

 

Giymesi için hiç ısrarcı olmamıştı genç kız. Şalvarı alıp gitmek üzere döndüğünde, fikrini değiştiren genç adam, "Dur."diyerek durdurdu onu. Islak pantolonu rahatsız etmeye başlamıştı. Sabaha kadar buna katlanamayacağını pekâlâ biliyordu. Üstelik uyumak için can atan bedeninin, ıslak pantolona razı gelmeyeceğini de biliyordu.

 

Genç kız durup ona baktı omuzunun üzerinden. Genç adam ayağa kalkması ile uzun boyu bir dev gibi belirdi genç kızın gözlerinde. Elini ona doğru uzatarak, "Ver şunu."deyip şalvarı geri istedi. Genç kız hiç itiraz etmeden şalvarı eline bırakıp geri çekildi. İtaatkar biri gibi davransanda işin aslın aklındaki hin düşüncelerde saklıydı. Kafasını eğerek elindeki şalvara bakan genç adam düşünceli bir biçimde, "Yapacak birşey yok giyeceğiz mecbur."dedi. Ardından genç kıza bakıp, "Sahi başka birşey yok muydu elinde?"diye sordu. Genç kızın kendisine tuhaf tuhaf baktığını fark ettiğinde, "Neyse sormadım farzet."deyip yanından geçip gitti. Üst kata çıkan adım sesleri, odanın içine dağıldığın da genç kız yüzündeki gülümsemeyi özgür bıraktı. Az sonra karşılaşacağı manzara için sabırsızlanıyordu.

 

O gelene kadar ıslanan sargı bezini değiştirmek için gerekli malzemeleri almaya dolaba doğru ilerledi. Dolaptan aldığı ilk yardım çantasıyla yerine geri dönüp ateşin karşısına geçti ve az önce yabancının üzerinde oturduğu tabureye oturup onu beklemeye koyuldu.

 

Dakikalar sonra genç adam merdivende görüldü. Ayak seslerini duyması ile kafasını hızla o yöne çevirdi genç kız. Karşısındaki manzara beklediğinden de komikdi ve bir anda bastıran kahkaha hissi tüm bedenini ele geçirdi. Fakat gülmek yerine sadece izledi genç kız. Bunu neden yaptığı bilinmez. Belki de onun karşısında kahkaha atma fikri hoşuna gitmiyordu. Oturduğu yerden kalktı yavaşça. Gözleri genç adamı talan etmeye devam ediyordu. Tam da tahmin ettiği gibi bacak boyu kısaydı onun gibi uzun boylu bir adam için. Bileğinin biraz üstüne kadar anca gelebilmişti ve bir şalvardan çok eşofman gibi duruyordu üzerinde. Bol eşofman ve görünüşünün çirkin olması beklenirken şaşılacak gibi genç adamda hiçbir şey sırıtmıyor ya da çirkin durmuyordu. Yine de komik olduğu bir gerçek vardı.

 

Üzerini inceleye inceleye aşağı inen genç adam basamakları bitirip genç kızın karşısına geçtiğin de, "Bu çok kısa daha uzun birşeylerin yok muydu?"diye yakındı. Halinden memnun değildi. Kafasını kaldırdığında genç kız parlayan gözleri ile karşılaştı. Ancak bunun da ötesinde birşeyler fark etmiş olmalı ki bakışlarını kıstı ve "Gülüyor musun sen?"diye sordu pek de sıcak olmayan bir ses tonunda. Genç kız yakalanmış bir suçlu gibi, kapkatı kesildi, hızla gözlerine çıkardığı bakışları ile. Kalkık kaşları ardından kafasını iki yana salladı ama yüzündeki ifade onu yeterince ele veriyordu. Boğazını temizleyerek kendini toparladı. İfadesini düzeltmek için büyük bir mücadele sarf etse de nihayetinde başardı ve genç adama yaklaşıp elindeki çantayı onun eline tutuşturup üst kata doğru yol aldı.

 

Yol boyunca biriktiridiği, kahkahası odaya gelip kapıyı kapatır kapatmaz büyük bir patlamaya neden olmuştu. Kahkaha patlaması. Duvarlara çarpan koca bir tufan. O kadar çok güldü ki bir yerden sonra karnı ağrımaya başlamış kendini zor bela yatağın üzerine atmıştı. Ancak uslanmıyordu o şalvarın o uzun bacaklarda duruşu gözünün önüne geldikçe daha çok gülesi geliyor kendini durdurma gereği duymadan özgürce gülüyordu karnını tutarak ve yatağın içinde bir o tarafa bir bu tarafa kıvranarak. Saçları beyaz çarşafın üzerine dağılmıştı. Ve o her kıvrandığın da yatak biraz daha dağılıyordu.

 

Aşağıda ıslanmış pansumanını değiştirmekle meşgul olan genç adam nerdeyse evi başlarına yıkacak kadar gürültülü kahkahayı pek tabi duymuştu. Oturduğu tabureden, bakışlarını üst kata doğru yönlendirdi ve çatılan kaşları ardından sinirle baktı. Bunu bilerek yaptığını o an anlamıştı. Demek gecenin intikamını böyle almıştı. "Dilsiz dedik oyunbaz çıktı iyi mi."diye mırıldandı. Kafasını iki yana sallayarak yeniden işine dönse de, " Gül sen gül son gülen iyi güler."diye mırıldanmıştı.

 

Şimdiki Zaman...

 

"Alf'i gördün mü?"diye sordu. Genç adam nadir karşılaştığı bu anlarda hep tek kaşını kaldırarak şaşırıyordu şimdi yaptığı gibi.

 

"Az önce çiftlik hayvanlarına ait sesler duydum." Genç kız ne anlatmak istediğini sorgularcasına baktı gözlerine. "Ormanda olduğumuzu ve yalnız olduğumuzu zannediyordum?"

 

Genç kız sorusunu görmezden gelip, "Alf'i görmeyeli uzun zaman oldu."dedi pek de sevecen olmayan bir ses tonuyla.

 

Genç adam bezgin bir nefes koyverip kaşları ile pencereyi işaret ederek, "Az önce pencereden gördüm. Ormanın içine doğru gidiyordu."dedi. Genç kız cevabı alır almaz arkasını dönüp çıktı oradan. Ardından bakan genç adam, artık sabrının son demlerindeydi.

 

Genç kız genç adamın gösterdiği tarafa doğru ilerleyerek bir süre gitti. Sık sık etrafa bakınarak Alf diye seslendi. Gözleri iz bulmanın peşindeyken kullakları da seslere dikkat kesilmişti. Biraz daha ilerledikten sonra yerde, dün gece yağan yağmur sayesinde oluşan çamurun icinde Alf'a ait ayak izlerine rastaladı. İzleri takip ederek yürümeye devam etti. Bir süre sonra tanıdık bir yere geldiğini fark edip izlerin onu nereye götürdüğünü anladı. Geriye kalan yolu izlere ihtiyaç duymadan devam etti.

 

Ağaçların arasından geçerek, kısa bir süre sonra kayalıkların bulunduğu uçurumun kenarına geldi. Alf orada kocaman kayanın üzerinde oturmuş gökyüzüne doğru bakıyordu. Son olanlardan sonra sinirlenmişti artık. Öfkeli adımlarla hızlı yürüyerek köpeğin yanına doğru giderken, "Alf canım sıkılmaya başlıyor artık!"diye söylendi sinirle. "İki gün oldu ya koskoca iki gün! Kurtul artık şu ruh halinden!"

 

Alf omuzunun üzerinden baktı kendisine. Sessizliğini koruması canını daha çok sıkmaya başlayınca, yanına gidip ayakta dikilerek bakışlarını aşağı indirdi ve köpeğini keskin bakışlarının hedefine alıp, "Sana diyorum Alf yaşam belirtisi gösterir misin yoksa ben delireyim mi?"dedi sertçe. Alf bu çıkışından dolayı daha çok üzülerek, hatalı bir çocuk gibi kafasını eğdi. Genç kız sinirle güldü. Köpeğinin bu davranışlarından nefret etmişti. "Şaka gibi!" Sakin kalmak için bir süre kafasını havaya dikerek dudaklarını dişledi ancak öfkesi durulmuyordu. Yabancının biri gelmişti ve köpeğinin tüm neşesini çalmıştı ondan. Bunun ne kadar kötü bir durum olduğunu bir tek o bilebilirdi. Ancak köpeğine de anlam veremiyordu bir yabancının davranışlarıyla nasıl böyle içine kapanık depresyondaki bir hasta gibi davranabiliyordu anlamıyordu. O adam onun için ne kadar önemliydi de asıl sahibini hiçe sayarak sırf onun tarafından kötü muamele gördü diye ruh gibi davranıyordu bunu da anlamıyordu. Bu duruma daha fazla katlanmak istemiyordu. O adam buradan gidecekti. Eski hayatını geri istiyordu ve bunun için yabancının buradan gitmesi gerekiyorsa hiç acımadan onu kovardı. Kovacakdı da zaten. "Tamam sen istedin! Gidip o pisliği evimden kovayım da o zaman gör gününü!"diyerek ardına döndü ve yukarı çıktığı yolu takip ederek geri indi. Peşinden koşan Alf, onu durdurmak için havlasa da genç kız bu defa fena öfkelenmişe benziyordu duracak gibi değildi.

 

Hırsla yürüdü. Adımları oldukça hızlıydı. Alf hızlı koşarak onu paçasından yakaladı ve gitmemesi için geriye doğru çekiştirdi. Genç kız ayağını ondan kurtarmaya çalışırken, "Bırak bu defa bana engel olamazsın onu buradan def edeceğim!"dedi. Gücü köpeğine yetmeyince ellerinden yardım alması gerekmişti ancak yine fayda etmiyordu. Alf'in dişleri çok güçlüydü. Öfkeli gözlerini inatçı köpeğine dikip, "Alf bunu yapmaya devam edersen yeminim olsun hiç iyi şeyler olmaz!"diye sertçe uyardı. Bu sözleri ve ciddiyeti Alf'i durdurmaya yetmişti. Dişlerini parçasından çekip kalçasına doğru bıraktı kendini. Kırgın gözlerini sahibine çevirdiğin de genç kızın yelkenleri suya indirmesi an meselesi haline gelmişti şayet öyle masum bakıyordu ki kırmak mümkün değildi. Yine de yabancının gitmesi gerektiğine inancı tam olan kız, kendini bir şekilde zaptedip ardına döndü. Bir kaç adım ilerledi ancak Alf'in ağlama seslerini duyması ile daha fazla ilerlemesi mümkün olmadı. Omuzları çöktü ve ağlamaklı bir sesle, "Bunun neden yapıyorsun Allah aşkına?"diye sordu. Köpeğinin davranışları karşısında bitap düşmüştü. Ne yaşıyor ne de kendisini üzenlerin gitmesine izin veriyordu.

 

Köpeğine doğru yaklaştı. "Yine kazanan sen oldun ama bil ki..."deyip işaret parmağını tehditkar bir ifadeyle üzerine dikti ve "...buna daha fazla katlanmayacağım. Ya kendine bir çeki düzen veririsin ya da başından beri istediğim şeyi yaparım tamam mı?"dedi. Alf kafasını salladı. "İyi!"dedi ve bu defa durmamak üzere uzaklaştı oradan.

 

 

📜

 

Genç adam hissetiği derin acıyla gözlerini araladı. Yarasının bulunduğu yeri tutarak dikkatlice doğruldu. Sırtını koltuğun kolçağına dayayıp nefes alışverişi yaptı bir süre. Yarasında keskin bir ağrı meydana gelmişti ve onu geçirmek için mücadele ediyordu. Bir süre sonra ağrıdan boncuk boncuk terler birikmişti alnında. Beden ısısı gittikçe artıyor, nefes almak bile işkence gibi geliyordu. Etrafa bakındı. Bu ağrıya iyi gelecek birşeylere ihtiyacı vardı aksi takdirde bayılmasına ramak kalmıştı.

 

Yerinden yavaşça kalktı. Hareket etmek acısına acı katsa da durmadı çünkü dayanacak gücü kalmamıştı. Bunun neden olduğunu bilmiyordu ancak bunu düşünecek mecali de yoktu. Önüne çıkan nesnelere tutunarak mutfağa kadar ilerledi. Önünde işkence parkuru gibi beliren basamakları dikkatle çıkıp ada tezgahından yardım alarak buzdolabına yaklaştı. Genç kızın geçen yarasına sürdüğü kremin iyi geleceğini iyi biliyordu şayet o günde çok iyi gelmişti. Onu bulması gerekiyordu. Elini dolabın koluna atıp açtı. Açmasıyla beraber yüzüne doğru parlayan ışık ve üzerine doğru savrulan soğuk hava rahatlatıcı bir etkiye sahipti. Gözlerini raflarda dolandırdı. Aradığı kap hiçbir yerde yoktu. Belki başka kabın içerisine koymuştur diye düşünerek dolaptaki tüm kapları açtı ancak aradığını bir türlü bulamadı. Böylece buz dolabından ümidini kesmişti. Geriye döndüğün de odanın içine etraflıca baktı. Bu defa gözleri dolaba ilişti. İlk yardım çantasının orda olduğunu biliyordu. Geçen genç kız alırken görmüştü.

 

Bu defa oraya doğru gitti. Yerdeki nesenlere takılıp düşmemek için özen göstermişti. Ağrısı öncekine göre biraz daha azalmıştı ancak hala bir kreme ihtiyaç duyan genç adam dolaba yanaştı. İki kolundan tutarak açtı. İçinde ıvır zıvırlar vardı. Ve aradığı çanta en üst rafta öylece duruyordu. Boyu yeterince uzun olduğundan hiç zorlanmadan aldı onu oradan. Çantayı kolunun arasına sıkıştırıp gitmeden önce kapıyı kapatmak isterken gözü birşeye ilişti. Üst üste dizilmiş çarşafların ardında beyaz pasparlak birşey kendisine adeta göz kırpıyordu. Gözleri dikkat kesilircesine kısıldı. Onun ne olduğunu anlamak için uzandı ancak sonra mahremiyete saygı kuralını hatırlayıp geri çekildi. Gitmek iztedi fakat içindeki dürtü onu bırakmıyordu. Böylesine beyaz böylesine parlak şeyin ne olabileceğini deli gibi merak ediyordu. Bir fener ya da ışık kaynağı diye adlandırılabilecek her ne var ise onlara benzemyecek kadar sıra dışı bir görüntüye sahipti. Tabi bu görünen kısmıydı, geriye kalan kısmı ise çarşafların ardında saklanıyordu.

 

İçindeki dürtüye engel olamayıp durdu. Elini uzattı. Parmakları dokusuyla buluştuğu an teninin hissetikleri karşısında daha da merak bürüdü bednini. Onu yavaşça oradan çekip aldı.

 

O sırada Alf'in yanından gelen genç kız ahıra gitmek üzere yol almıştı. Fakat yolun yarısında sütü sağmak için gerekli olan, bakraçın evde olduğunu anımsayıp yönünü eve çevirdi. Az sonra gürüldeyen gökyüzüyle bu gecenin de epey çetin geçeceğini anlamıştı. Yağmur bastırmadan bir an önce sütleri sağıp eve dönse iyi olur diye düşünüyordu. Aklına bir anda düşen Alf ile ardına baktı omuzunun üzerinden. Yağmura yakalanmadan eve dönbilirdi umarım diye düşündü. İlerlemeye devam etse de aklı köpeğindeydi.

 

Kapının yanına vardığında Alf'in havlayarak geldiğini gördü. Yüzündeki canlılığı fark etmesi ile morali yerine geldi. Sonunda Alf kendine gelmiş eskisi gibi havlayarak neşe saçıyordu. Yüzüne konan tebessümle önüne döndü ve tahta kapıyı itirerek açtı.

 

Kapının açılmasıyla dolabın yanında birşeye bakan genç adam kafasını genç kıza doğru çevirdi ve gözleri birleşti o an. Genç kız neye baktığını anlamak için gözlerini aşağı indirdiğin de kaşları sinirle çatıldı ve ona doğru hızlı adımlarla yürüdü. Yanına vardığında elindeki koca dişi alıp hemen yerine koydu ve dolabın kapağını kapatıp hemen dolabın yanındaki eski görünümlü konsolun çekmecesinden aldığı kilitle kapakları birbirine kilitledi ve hızla genç adama döndü. "Eşyalarımın kurcalanmasından nefret ederim!"dedi sertçe. Bu öylesine kurulmuş bir cümle değildi bu büyük bir uyarı niteliğini taşıyan önemli bir gerçekti.

 

Genç adam, "Ben de başkalarına ait birşeylere dokunmayı sevmem dilsiz kız merak etme. Ama biraz daha yanıtsız kalırsam, yanıtları kendim aramaya başlayacağım bu da aklında bulunsun."deyip ardına döndü ve koltuğa doğru ilerledi. Koltuğa oturması ile beraber yaylardan çıkan ses odanın içine dağıldı. Aynı yerde durmuş genç adamı izleyen genç kız az önce atlattığı tehlikenin tesiri altındaydı hâlâ.

 

Genç adam yarasına sürmek için krem ararken genç kız anahtarı cebine atıp mutfağa gitti. Tezgahın altından bakraçı aldı sonra evden çıktı. Evden çıkışını izleyen genç adam onun gözden kaybolması ardından kafasını iki yana sallayıp çantayı kurcalamaya devam etti.

 

Bakraçı elinde salındıra salındıra ilerleyen genç kız kulübesinin önünde oturan Alf'i görünce, "Gözün yabancının üzerinde olsun. En ufak hatasını gelip bana söylemezsen seni de kovarım bu çiftlikten haberin olsun!"diye emir verdi. Neler olduğunu anlamayan hayvan ona şaşkın şaşkın bakıyordu. Yanından hızla geçip ahıra girdi.

 

İçeri girdiği andan itibaren bütün hayvanlar tıpkı Alf gibi onu izliyorlardı. Genç kız ağzında birşeyler geveleyerek söyleniyordu. Anlaşılan hem Alf'e hem de yabancıya epey sinirliydi. Şaşkın gözlerle kendisine bakan hayvanlar epey komik görünüyordu. Tabureyi altına alarak ineklerden birinin yanına oturdu. İki memesini parmakları arasına sıkıştırıp kovaya doğru sağmaya başladı. Ancak üzerindeki öfke yüzünden olması gerekenden fazla sert sıkıyordu ve bu da zavallı hayvanın canını yakıyordu. Bir süreden sonra bu acıya dayanamyan hayvancağız çifteğini genç kıza doğru savurdu. Yediği darbeyle yerdeki pisliklerin üzerine düşen genç kız daha da öfkelendi ve bu defa öfkeli gözlerinin hedefinde inek vardı. İnek de en az onun kadar sinirle kendisine bakıyordu. "Senin derdin ne lanet olası inek!"diye çığırdı bir anda. İnek onu kaale almadan önüne döndü ve ağzındaki otu çiğenemeye devam etti. Elinden gelse inekle kavgaya girecek olan genç kız, "Senin istedin kızım! Bu akşam sana yiyecek yemek yok!"diyerek yerden kalktı. Möö leyerek karşılık veren hayvan sanırım çok da umrumdaydı, diye bir yanıt vermişti. Böyle olduğunu düşünen genç kız, "Umrunda değil demek! Bunu iki güne çıkarayım da gör sen gününü!"dedi ve ineğe son kez ters bir bakış atarak oradan uzaklaştı. Ardından uzun bir mö yapan hayvan, sanırım bu defa da sen bilirsin sütsüz kalacak olan ben değilim sonuçta, demişti. Genç kız bunu da böyle düşünüp, "Senin sütun zerre umrumda değil tamam mı? Sarıkızan'ım bana yeterli sütü verir."diyerek karşılık verdi. Gerçekten delirmiş gibi görünüyordu.

 

Üzerini temizlemek için eve geldi. Kapıyı hızla açmasıyla kapı duvara çarpıp büyük bir gürültüye neden oldu. Şaşkınlıkla o tarafa dönen genç adam öfkeli genç kızı görünce biraz daha büyüdü şaşkınlığı. Genç kız etrafına dahi bakmadan merdivenleri çıkarak gözden kayboldu. Ardından baka kalan genç adam ise neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

 

Aniden yükselen çığlık sesiyle gözleri üst katı buldu. Hemen yerinden kalkıp merdivenlere yöneldi. Üst basamağa geldiğin de devam edip etmeme konusunda karasız kaldı ancak sonra ya kötü birşey olduysa düşüncesi onu devam etmeye zorladı. Koridorda ilerleken banyo kapısının aralık olduğunu gördü. Kulağına gelen mırıltılarla da genç kızın orada olduğuna emin oldu. Oraya gitmenin uygun olmayacağına kesin kanaat getirerek geri döndü ancak, işittiği kelimeler onu ikinci kez durdurdu. "Salak inek!"diyordu genç kız. Genç adam kaşlarını çattı ve omuzunun üzerinden baktı geriye. Onun kiminle konuştuğunu merak ediyordu. "Ne hale getirmiş ya! İki gün sana yemek veririsem bana da Ala demesinler!" Ala demek ismi buydu diye geçirdi genç adam içinden. Yeniden yönünü banyonun kapısına taraf çevirip oraya doğru ilerledi. Adımlarına ve içindeki isteğe hakim olamıyordu.

 

Kapının ardına geldiğinde boşluktan içeri baktı genç kızı aynanın karşısında tişörtünü hafif yukarı sıyırmış vaziyette bulunca hemen bakışlarını kaçırdı ondan.

 

Yabancının evdeki varlığını unutmuş olan genç kız ağzına geleni sayıyordu. Üstelik saydığı kişi kendisi gibi normal bir insan da değil bir inekti. Kendisine zarar verildiği için kendisini koruma iç güdüsü ile hareket eden haklı ve zavallı bir hayvan. Tabi yaptığı genç kızı zalim konumuna düşürmüyordu şayet ne kadar ineği baz alarak küfürler etse de esasında sinirlendiği kişi yabancıydı. "Her tarfım yara bere içinde şuna bak! Neden bu kadar hassas olmak zorundaydın ki?" Mahremiyete saygı gösteren biri olsa da bu sözlere karşı koyamayıp bir kez daha baktı içeri. O an gördü ki genç kızın karın bölgesi tam da söylediği gibi hep darbeliydi. Bu genç adamı şaşırtmıştı. Ona ne olduğunu merak ediyordu.

 

Genç kızda hareketlilik sezince geri çekildi. Ona bu vaziyette yakalanmak asla istemiyordu. Kendisinin bir sapık olduğunu düşünmesini asla asla istemiyordu bu yüzden hızla ardına döndü ve orayı terk etti. Kendine bunu yaptığı için kızsa da bir konuda memnundu. Demek ismi Ala idi.

 

Bölüm sonu...

Loading...
0%