Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@yakamozyagmuru

Sıla'nın gözleri, her geçen gün daha fazla ışıldıyordu. Bir yanda hala zorlanıyordu ama diğer yanda, her adımda biraz daha iyileştiğini hissediyordu. Belinay, Zeynep ve Esra'nın yanında olması, adeta bir güç kaynağıydı. Marul’un şakaları, bir yandan Sıla'nın gülmesini sağlasa da, diğer yandan ona moral veriyordu. Marul’un eğlenceli doğası, zor zamanları daha katlanılabilir kılıyordu.Sıla'nın bacaklarındaki felç, gün geçtikçe yavaş yavaş düzeliyordu ama her adımda bir şeyleri tekrar keşfettiğini hissediyordu. “Bugün yürüyebileceğim kadar yürüdüm,” dedi Zeynep’in kulağına, hafifçe gülümseyerek. Zeynep, her zaman olduğu gibi ona umut dolu bir bakışla bakarak, “Ve bu, harika bir şey. Hedefin daha da ileri gitmek,” dedi. Zeynep’in sözleri, Sıla için daha anlamlıydı; çünkü Zeynep sadece fiziksel bir gücü kastetmiyordu.Belinay da yanlarında durarak, “Her gün bir adım daha atmak, önemli olan bu. Bir gün bakarsın, koşmaya başlarsın bile,” dedi. Sıla, onun bu sözlerine biraz daha umut dolarak, “İnşAllah,” diye cevap verdi.Marul ise, ciddiyetini bir an bile kaybetmeden yanlarına geldi. “Sıla, bu kadar uzun bir süreçten sonra hala gülümsediğini görmek… gerçekten çok güçlü olduğunu kanıtlıyor,” dedi, gözleri biraz da olsa şaşkın.Bir süre sonra, grupça dışarı çıkmaya karar verdiler. Zeynep, Esra ve Belinay her zamanki gibi enerjik ve güleryüzlüydü. Marul ise, yine bir şeyler yapmaya çalışırken, sonunda Zeynep’in sinirlerini bozdu. "Marul, lütfen yeter," dedi Zeynep, gülümsemekten çok sinirlenmişti ama Marul’un absürd halleri, gülme isteği doğuruyordu.Zeynep, “Sıla, senin yürüyüşünü görmek bambaşka. Hadi biraz daha gidelim, bir arada olalım,” dedi. Sıla, Zeynep’in söyledikleriyle bir kez daha rahatlayarak, “Tamam, biraz daha devam edelim,” dedi.İçinde hâlâ bir tedirginlik vardı ama bir şekilde o tedirginlik de yok olmaya başlamıştı. Zeynep, Esra, Belinay ve Marul’la birlikte yürürken, adımlarını daha da güçlendiriyordu. O adımlar bir zamanlar onun için korkutucu ve zordu. Ama şimdi her biri, adeta ona yeni bir yaşam veriyordu.Marul, “Sıla, hala daha mı yavaş yürüyorsun?” diyerek takılmaya devam etti. Sıla ona aldırmadan yürümeye devam etti ve, “Hadi, beni geçebilirsin,” diyerek biraz hızlanmaya çalıştı.Belinay ise gülerek, “Sıla, bu kadar hızlanmana gerek yok. Senin hızın, zaten bizim hızımızı geçiyor,” dedi. Belinay'ın nazik ve destekleyici sözleri, Sıla’nın adımlarını daha da güçlendirdi.Sıla, gülümseyerek, “Teşekkür ederim. Ama bugün biraz daha hızlı gitmeye çalışacağım,” dedi ve daha da hızlandı.Bir yandan da Zeynep’in yanında olmak, Sıla'ya moral veriyordu. Zeynep her zaman bir adım geride durarak, Sıla’ya destek oluyordu. Birlikte yürümek, bir adım atmak, her şeyde bir güç vardı.Herkesin yanında olduğu anlar, Sıla için önemliydi. İyileşmeye başlamıştı ve her geçen gün, biraz daha güçlü hissediyordu. Geçmişin karanlık günlerini geride bırakmaya karar verdi. Ve o gün, her şeyin sadece bir adım uzakta olduğunu fark etti. Bu adımlar, ona hayatını yeniden kazandırıyordu.Evet, hâlâ zor bir yoldu ama Sıla bir şeyi anlamıştı: Her düşüş, her zorluk, aslında ona yeni bir güç veriyordu. Yavaş ama emin adımlarla, tekrar iyileşecek ve yeniden hayata tutunacaktı.Sıla'nın gözleri yavaşça aralandı. O an her şey bulanıktı, bir kararmış gibi. Hala boğazı sıkışmış, ciğerleri sanki bir ağırlıkla dolmuştu. Hemen gözlerini açıp etrafına bakındı. Çevresindeki bembeyaz duvarlar ve soğuk hastane havası vardı. Ama bu sefer bir şey eksikti. Bir şeyleri tam hissedemiyordu.Aniden bir şeyin farkına vardı. Boğazındaki baskıyı. O an, derin bir nefes almak için çabalarla başını kaldırdı, ama nefesi kesiliyordu. Bir şeyin varlığı vardı, birinin.Yavaşça gözlerini aşağıya çevirdi. Babası! Aniden zihninde bir şimşek çaktı. Karşısında, onu boğazından tutarak yastıkla bastıran adamı görünce kalbi bir anda durdu gibi oldu. İçsel bir korku, tanıdık bir dehşet duygusu onu sarmıştı.Gözleri bulanık, boğulma hissi içinde çırpındı. Babasının gözleri boştu, karanlık, ama bir yandan da amacına odaklanmıştı. Sıla zorla nefes alırken, babası yastığı sıktı. Boğulmanın acısı her geçen saniye daha da artıyordu. Ama bir an, her şey durmuş gibi hissetti ve gözlerini tamamen açtığında, babasının korku dolu gözlerini fark etti.O anda, bir ışık, bir umut gibi. Sıla uyanmaya başladı. Nefesi kesilse de, babasının gözlerindeki öfke ve korku, onun zihninde patlayan bir aydınlanma gibiydi.Sıla gözlerini sertçe araladı. Ne oldu, nasıl oldu? Sanki dünyayı bir anda terk etmişti ve şimdi tüm bu travmalar yüzeye çıkıyordu. Babası hızla geri çekildi, ama Sıla'nın gözleri babasına kilitlenmişti."Ne yapıyorsun?" dedi Sıla, sesindeki hıçkırıklarla. "Neden geldin buraya?" Gözlerinde korku vardı ama aynı zamanda ona karşı duyduğu öfke.Babası birkaç adım geri atıp hızla odadan çıktı. Ama arkasında bıraktığı şeyler Sıla'nın zihnini sarmıştı: Boğulma hissi, hayatta kalmaya çalışmak, ama bir yandan da bir baba figürünün ona zarar verme niyeti. Bir kez daha geçmişine geri dönmüştü, her şey yerli yerine oturmuştu.Sıla hızla soluk almaya başladı. Kalbi, zorlanmış bir şekilde çırpınıyor gibiydi. Ama o an, bir şey fark etti: Babasının kaybolan gölgesi, geçmişin acılarını, onu terk eden bu korkuyu getirmişti. Ama o an, artık korku Sıla'nın ruhunu parçalayan şey değildi. Geçmişin acısı vardı, ama Sıla bunu kırmak için elinden gelen her şeyi yapacaktı.Sıla koridorun soğuk taşlarına adım atarken, kalbi her zamankinden hızlı atıyordu. Korku, derin bir ağırlık gibi boğazında düğümlenmişti. Ne olduğunu anlamadan, gözleri bulanıklaşmış, kafası kararmıştı. Bir şey vardı, bir şey çok ters gidiyordu ama tam olarak ne olduğunu çözmeye çalışırken, vücudu sanki kendi iradesiyle hareket ediyordu.İçindeki huzursuzlukla mücadele etmeye çalışırken, birden belinde bir el hissettim. O an tüm vücudum dondu. Korkudan ne yapacağımı bilemedim. Hızla döndüm. Karşımda Berk vardı.Berk, hiç konuşmadan, hızlı bir şekilde beni kendine doğru çekti. O an, bir anlık bir boşluk gibiydi. Nefesim, Berk’in dudaklarına çarptı. Dünyadaki tek şeymişiz gibi, nehrin ortasında kalmış gibiydim. Bir nefeste her şeyin durduğunu hissettim. Ne garip bir his. Bir saniye içinde, her şey yerle bir olmuş gibiydi. Berk’in nefesi, dudaklarıma değdi. Her şey sessizdi. Zaman durmuş gibiydi.Sonra, her şey bir anda değişti. Berk aniden geri çekildi. İçinde bir şeylerin kaybolduğunu, bir engelin oluştuğunu fark ettim. O kadar çabuk ve ani oldu ki, ne olduğunu anlayamadan, sadece boşlukta kaldım. Bir adım geri attı, mesafe açıldı ve bir an daha önce hissettiğim sıcaklık kayboldu. O anın tüm büyüsü dağılmış gibiydi.Gözlerimiz karşılaştığında, her şey sanki çok netti. Ama bir o kadar da belirsizdi. Berk’in gözlerindeki o karışıklığı, o belirsizliği gördüm. Ama tam olarak ne olduğunu, ne hissettiğini anlamadım. Bütün vücudum titriyordu. Hızla yerimden kalkıp, ilerlemeye çalıştım. Ama adımlarım, bir an önce gitmek istesem de, ağır ve hantal gibiydi.Berk de uzaklaştı. Ama gözlerinde, içinde fırtınalar kopan bir adam vardı. Onu ne kadar anlamaya çalışsam da, o an bana ne hissettirdiğini çözemedim. Gözlerim, o birkaç saniyelik bakışmayı hatırlayarak, beynimde dönüp duran sorularla doluydu. Gerçekten ne olmuştu? O anı nasıl açıklayabilirdim?Bir süre sessiz kaldık. Benim adımlarım, Berk’in ardında kayboldu. Ama aramızda, kimse konuşmasa da bir şey değişmişti. Bir boşluk vardı. Bir şeydi bu... Ama neydi? Neden bu kadar karmaşık hissettirdi?---Ertesi gün… Sıla, sabah uyanır uyanmaz odaya girmeye başlayan Zeynep, Esra, ve Marul’u görüp yavaşça gülümsedi. Gözleri, dün geceki olaylardan dolayı biraz ağrıyordu ama gerçekten iyi hissediyordu. O kadar karışık bir geceydi ki, tüm duygular birbirine karışmıştı. Ama bir şey vardı. Berk’le yaşadığı o kısa an hâlâ zihninde dönüp duruyordu. Korkmuş, karmaşık ve bir o kadar da... Belirsizdi.Gruptakiler, Sıla’yı görmek için heyecanla içeri girdi. Zeynep ve Esra, Sıla’yı rahatlatmak için komik şakalara başlamıştı.“Sıla, dün gece kimseye lafını geçiremedin ha!” dedi Esra, elini çenesinin altına koyarak taklit yaparak.Zeynep de hemen ekledi, “Berk’in odasında hiç oturmadın değil mi?” Herkes gülmeye başladı.Sıla, gülümsedi ama bir yandan da yüzü kızarmaya başladı. Dün geceki o anları düşündükçe, birden utancını daha derin hissediyordu. Neden böyle oldu, bilmiyordu. Ama Berk’le o pozisyonda, o şekilde… O anı bir türlü kafasında toparlayamıyordu.Marul de tam o sırada, komik bir şekilde taklalar atarak, “Sıla, Berk’in seninle konuşmasından sonra hepsi karıştı değil mi?” diye bağırdı. Marul’un şakalarına alışık olsalar da, bu defa Sıla’nın utancı bir başka şekilde kendini gösteriyordu.Berk, odanın kapısından girdiğinde, Sıla’nın yüzü iyice kızardı. O an göz göze geldiler. Sıla, o an bir şeyler yapacak gibi hissetti ama vücudu donmuştu. Hemen başını eğdi. Dünkü an, aklından hızla geçti ama tek bir şey vardı; utanç.Zeynep ve Esra hemen olayı fark etti ve gülüşmeleri arttı. “Sıla! Kız, sen niye böyle oldun?” dedi Zeynep göz kırparak.“Berk’in yüzüne bakamıyorsun değil mi?” diye ekledi Esra, gülerek.Marul da güldü, “Aşk başladı mı?” diye takıldı. Sıla, derin bir nefes aldı. Berk’ten hiç beklemediği şekilde, sadece sessizce orada duruyordu. Sıla’yla göz teması kurmaya çalışırken, o garip bakışları daha da derinleşti.Bir anlık sessizlik oluştu ve herkes birbirine baktı. Sıla, odada bir kaç saniyeliğine soğuk bir hava hissetti. Hiçbir şey söyleyemedikten sonra, başını daha da eğdi ve mavi gözlerinden bir kaç damla yaş süzüldü. O an içindeki duygular, her zamankinden çok daha karışıktı. Ne yazık ki, kendini anlatmaya çalışsa da, kelimeler gelmiyordu.Berk de bir süre, Sıla’yı izledi ve derin bir nefes alarak, gözlerini başka bir yere çevirdi. Biraz sonra Berk neşeli bir şekilde, “Hadi, hadi, şaka yapmayı bırakın. Sıla zaten bizi izliyor.” dedi.Ama Sıla sadece gülümsedi, bir yandan da içindeki o karmaşık duyguyu bastırmaya çalışıyordu. Berk’in bakışları, içindeki bir şeyleri alevlendiriyordu. Ama sadece birkaç saniye sonra, Sıla odayı terk etti.Ertesi gün, Sıla'nın kafasında hâlâ karmaşık düşünceler vardı. Gruptaki herkes onunla şakalaşmayı sürdürüyordu ama Berk, hiçbir şey söylemeden biraz daha mesafeli duruyordu. Berk'in sessizliği, Sıla'nın içinde garip bir boşluk hissetmesine neden oldu. O kadar çok konuşulacak şey vardı ama hiçbirini dillendiremiyordu.Zeynep ve Esra, Sıla'ya moral vermek için elinden geleni yapıyordu. Ama Sıla'nın aklı bir türlü Berk'te ve o anki bakışlarında kalmıştı. İçindeki o karmaşık hisleri anlamaya çalışıyordu. Berk'in ona olan yaklaşımını ya da geçmişte yaşadıkları daha doğrusu son birkaç gündür hissettiklerini. Her şey çok karışıktı.Bir sabah, Sıla bir şeylere karar vermek için biraz yürüyüş yapmaya karar verdi. Dışarıda her şey normaldi. O gün günlük işlerin getirdiği ağır yük ve karmaşanın aksine, bir süreliğine kafasını rahatlatmaya çalıştı.Sıla, Berk ile tekrar karşılaşacağına dair hiçbir şey bilmeden, hafif adımlarla yürüdü. Ama ne kadar uzaklaşmaya çalışsa da, bir şekilde Berk’in yüzü her zaman aklında dönüp duruyordu.Bir süre sonra Berk’in sesi duyuldu. **Sıla’nın yavaşça arkasını dönüp, Berk’i görmesiyle birlikte kalbi hızla çarpmaya başladı. O kadar hızlı ve zor bir şekilde yankılandı ki, gözlerini kapattı ve birkaç saniye boyunca nefesini tutarak derin bir iç çekiş yaptı. Berk’le yeniden göz göze geldiğinde bir şeyler değişmiş gibiydi. Ne olduğunu anlamadan, tekrar birlikte bulundukları anı düşünüp, gözleri hemen başka bir yere kaydı.Berk ise ona doğru birkaç adım attı ama Sıla, içinde bir şeylerin değiştiğini fark etti. Onunla tekrar konuşmak, en azından o an için, zor bir şey gibi görünüyordu. Bir süre hiçbir şey söylemeden sadece birbirlerine bakarak durdular. Berk’in gözlerinde aynı belirsizlik vardı. O an, Sıla’nın aklındaki her şey bulanık hale geldi.O günden sonra, grup Sıla ve Berk’i ayrı ayrı izlemeye başladı. Her şeyin içinde bir değişim vardı. Hem grup içinde, hem de bireysel olarak, artık her şey bir şekilde başka bir boyut almış gibiydi.Her ne kadar dışarıdan her şey normal gibi gözükse de, Sıla ve Berk'in aralarındaki o sessiz çekişme, her an herkesin fark edebileceği kadar güçlüydü.Günler geçtikçe, bu değişim daha çok belirginleşecekti.

Loading...
0%