Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@yakamozyagmuru

DJ, popüler bir şarkıyı çalmaya başladığında herkes coşkuyla dans ediyordu. Işıklar etrafa çılgınca saçılıyor, müzik vücutlarda yankılanıyordu. Sıla, Zeynep ve Esra’nın ısrarıyla piste çıkmıştı. Sarhoşluğun etkisiyle ne yaptığını tam olarak bilmese de şarkının ritmine kendini kaptırmış, dans etmeye başlamıştı.

 

Zeynep ve Belinay, onu desteklemek için etrafında dans ederken Göktuğ ve Marul, dans hareketleriyle herkesi güldürüyordu. Ancak Berk, kalabalığın biraz dışında duruyordu. Kollarını göğsünde birleştirmiş, gözlerini Sıla’dan ayırmadan izliyordu.

 

Sıla, dans ederken dengesini bir an için kaybedip tökezledi. Bunu fark eden Berk, hemen refleksle ona doğru adım attı. Sıla’nın kolundan tutup destek olmaya çalışırken aralarındaki mesafe bir anda kapanıverdi.

 

"Dikkat etsene," dedi Berk, biraz sert bir sesle, ama gözleri endişeliydi.

 

Sıla ise kafasını kaldırıp Berk’in gözlerine baktı. Alkolün etkisiyle gözleri buğulanmış, bakışları dalgındı. "Ne oldu, yakışıklı? Beni mi kolluyorsun?" dedi, alaycı bir şekilde gülümseyerek.

 

Berk, bu cüretkâr cevaba şaşırdı. "Kimseyi kolladığım falan yok. Sadece yerde sürünmeni istemedim," diye cevap verdi. Ama sesi her zamanki kadar kendinden emin değildi.

 

O sırada Sıla, Berk’e doğru bir adım daha yaklaştı. İkisi de farkında olmadan çok yakın duruyorlardı. Berk’in eli hâlâ Sıla’nın kolundaydı ve Sıla, gözlerini onun gözlerinden ayırmıyordu. Kalabalık ve müzik bir an için yok olmuş gibiydi.

 

"Neden böyle bakıyorsun bana?" diye sordu Sıla, hafifçe başını eğerek.

 

Berk, birkaç saniye sessiz kaldı. Bu yakınlık, bu an… kafasını karıştırıyordu. "Sarhoşsun, Sıla. Çok fazla anlam yükleme," dedi sonunda, sesi alçalmıştı.

 

Sıla, Berk’in alaycı tavrına hafifçe güldü. "Belki de sen fazla ciddisin," dedi ve adeta meydan okurcasına ona daha da yaklaştı. Berk’in nefesi yüzüne değiyordu artık.

 

Bir an için aralarındaki mesafe tamamen kaybolacak gibiydi. Ancak o anda Marul’un sahneden yaptığı komik bir anons, ortamı böldü. Göktuğ ve Ekin de bağırarak dans pistine atladılar ve ikisinin arasındaki atmosfer aniden dağıldı.

 

Berk, kendini geri çekti ve Sıla’nın kolunu bıraktı. "Dans etmeye devam et, ama dikkatli ol," dedi ve kalabalığın arasına karıştı.

 

Sıla, olduğu yerde bir süre durdu. Kalbi hızlı hızlı çarpıyordu, ama bunun nedenini anlamamıştı. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı, ama içinde ne hissettiğini çözmeye çalışıyordu. O sırada Zeynep yanına geldi ve onu tekrar dansa davet etti.

 

"Berk’le dans etmeyi bırak, hadi bize katıl!" diye seslendi Zeynep.

 

Sıla, bir şey demeden Zeynep’in peşinden gitti, ama Berk’le yaşadığı o an, aklının bir köşesine kazınmıştı bile.

 

Partinin temposu biraz yavaşlamış, DJ romantik bir şarkıya geçiş yapmıştı. Kalabalığın arasında çiftler birbirlerine sarılarak dans etmeye başlamıştı. Sıla, buğulu gözlerle etrafına bakıyor, sarhoşluğun verdiği bulanıklıkla her şey biraz ağır çekimdeymiş gibi geliyordu. Zeynep, Esra ve Belinay kendi aralarında kahkahalarla konuşurken, Sıla onların yanında bir süre sessizce durdu.

 

Sonunda sıkıldığını hissetti. Derin bir nefes aldı, dengesini toparlamaya çalışarak kalabalığın arasından dışarı çıkmak istedi. Ancak bir an dengesini kaybedip sendeledi. İşte o sırada Berk bir kez daha yanındaydı.

 

"Sana dans etmeye devam et dedim, ama yere düşmeye değil," dedi Berk, hafif alaycı bir tonla, kolunu uzatıp Sıla’yı destekleyerek.

 

Sıla, ona bakıp kısık bir sesle güldü. "Sen beni mi takip ediyorsun? Yoksa hep yanlış yerlerde mi karşılaşıyoruz?" dedi. Sarhoş olduğu belliydi, ama içinde alaycı bir özgüven vardı.

 

Berk gözlerini kısmıştı. "Sarhoşsun, Sıla. Bir yere gitmeden önce oturup biraz kendine gelmelisin," dedi ve Sıla’yı nazikçe bir sandalyeye yönlendirdi.

 

Sıla, sandalyeye oturduktan sonra başını ellerinin arasına aldı. "Ne çok konuşuyorsun. Beni bir süreliğine rahat bırakır mısın?" diye mırıldandı. Ama Berk onun sözlerine aldırmadan yanında kalmıştı.

 

O sırada Zeynep, Esra ve Belinay onları fark etti ve Sıla’nın yanına geldiler. "Berk, sana emanet ettik diye fazla sahiplenme," diye şakalaştı Zeynep.

 

Berk, Zeynep’e hafifçe kaşlarını kaldırarak baktı. "Ben mi sahipleniyorum? Sarhoş arkadaşınızı siz taşımak ister misiniz?" dedi.

 

Bu sırada Sıla, başını kaldırdı ve etrafına bakarken mırıldandı. "Eve gitmem gerek…"

 

"Eve mi? Nereye?" diye sordu Zeynep, yüzünde bir merak ifadesiyle.

 

Sıla sustu. Gözlerini başka bir yere çevirdi. Gerçek şu ki, gidecek bir yeri yoktu. Bu anı fark eden Belinay, hemen Sıla’nın omzuna bir elini koyarak konuştu: "Beni dinle. Bu gece bizde kalıyorsun. Tartışma yok."

 

Sıla, sessizce başını salladı. Ancak Berk’in onu sessizce izlediğini fark etti. Gözlerindeki ifade anlamlıydı, ama bir şey söylemedi.

 

Zeynep, Esra ve Belinay hemen harekete geçtiler, Sıla’yı toparlamak için yardımcı oldular. Berk ise onları uzaktan izlemeye devam etti. Gözleri bir an için Sıla’ya takıldı. Başını salladı, içinden bir şeyler mırıldanarak kalabalığın arasına geri döndü.

 

Parti sona erdiğinde herkes yavaş yavaş dağılırken, Sıla başını Belinay’ın omzuna yaslamış, yarı uyur bir haldeydi. Geceyi böyle tamamlamıştı, ama başında Berk’le yaşadığı anlar hala bir sis gibi dolanıyordu zihninde.

 

Parti devam ederken, zaman geçtikçe herkes daha da rahatlamıştı. Müzik iyice yükselmiş, atmosfer daha da ısınmıştı. Arkadaşlarım dans ediyor, birbirlerine takılıyor, gülüşüyorlardı. Herkes eğleniyordu ama ben biraz daha geride durarak bir kenarda yalnız kalmayı tercih ettim. İçimde bir huzursuzluk vardı ama ne olduğunu tam olarak anlayamıyordum.

 

Bir süre sonra, Zeynep yanımda belirdi. "Sıla, her şey yolunda mı?" diye sordu, endişeyle.

 

"Her şey yolunda, Zeynep. Sadece... biraz kafam karıştı," dedim, gülümsesem de içimdeki duyguları tam olarak ifade edemiyordum.

 

Zeynep kafasını sallayarak "Bunu şimdi konuşacak zaman değil, hadi gel, biraz dans edelim," dedi ve beni kolumdan çekerek dans pistine doğru yönlendirdi. Ancak o anda bir şey oldu ve ben adım atarken ayaklarımın üzerinde durmakta zorlanmaya başladım. Yavaşça arka duvara yaslandım ve bir süre gözlerimi kapadım.

 

Partinin gürültüsü bir anda daha uzaktan gelmeye başladı. Etrafımda dönen ışıklar gözlerimi yoruyor, başım dönüyordu. Bir kaç yudum içki içmiştim ama fazla kaçırmışım gibi hissediyordum. Zeynep’in beni tekrar görmek için yanımda belirmesi uzun sürmedi. "Sıla, iyi misin?" diye sordu, endişeyle.

 

"Biraz kafam karıştı," dedim, ama bu sırada biraz daha serbest olmuştum.

 

Zeynep, "Gel, dışarı çıkalım," diyerek beni tutmaya çalıştı ama ben istemsizce kafamı salladım. "Hayır, ben biraz yalnız kalmak istiyorum."

 

Berk’i o an gözlerimde bulanık bir şekilde gördüm. O, gruptan uzaklaşmıştı, yalnız başına bir köşeye geçmişti ve gözleri bir noktaya odaklanmıştı. Sanki bu gece ona daha yakın olmak istiyordum ama aynı zamanda bir şeyler engelliyordu.

 

Biraz daha içeriye doğru ilerledim ve Berk’in yanına doğru yürüdüm. Birkaç adım sonra, zorlukla yanına yaklaşarak "Berk," dedim, sesim biraz garip çıkmıştı. "Bir şeyler içmek ister misin?"

 

Berk’in gözleri bana dönerken biraz şaşkın bir ifadeyle bakmaya başladı ama hemen toparlanarak "Hadi gel, oturalım," dedi ve bana yer gösterdi.

 

Yanına oturduğumda biraz daha rahatlamıştım. Gözlerimdeki bulanıklık hafif hafif kayboluyor, başımın ağrısı geçiyordu. Ancak Berk'in bakışlarındaki değişim gözden kaçmıyordu. O an sadece kendimi çok huzurlu hissettim, bir şeyleri unutmak istiyordum. Ve Berk’in yanımda olması... bana biraz daha fazla güven verdi.

 

Sıla'nın ağzında dönen kelimeler, tuhaf bir şekilde bulanıklaşmaya başlamıştı. Başındaki yoğun baş ağrısı, vücudunun isyan ettiği hissiyatı birleştikçe, kontrolünü kaybetmeye başladığını fark etti. Gözleri bir an karardı ve etrafındaki ışıklar hızla kaymaya, sesler gitgide boğuklaşmaya başladı.

 

Birden, midemdeki o garip dürtü patlak verdi. Ne olduğunu anlayamadan, kusmaya başladım. Bir anlığına her şeyin karmaşık, bulanık bir hal aldığını düşündüm. Hızla yere çömeldim, ellerimle ağzımı tutmaya çalışırken kusmuğum yere damladı.

 

Zeynep yanımda belirdi, beni hemen tutarak başımı dizlerine koydu. "Sıla! Sıla, iyi misin?" diye bağırdı, sesinde derin bir panik vardı. Gözlerim hala bulanıktı, başım dönerken bir an kendimi kaybetmiştim.

 

Berk, hemen yanımıza geldi, gözlerinde şaşkınlık ve endişe vardı. "Sıla, ne yaptın?" dedi, bana yaklaşmaya çalışarak.

 

Benim için her şey bir anda hızla geçiş yapıyordu. Sesler bulanıklaşıyor, etrafımda konuşan herkesin cümleleri birbirine karışıyordu. Her şeyin yavaşladığını hissediyorum ama ne düşündüğümü tam olarak anlayamıyordum.

 

Gözlerimi açtığımda, bir anda tekrar kusmanın etkisiyle başımın çevresinde karanlıklar dans ediyordu. "Ben... Ben bir şey yapmadım," dedim, titrek bir şekilde. Her kelime zorla çıkıyordu.

 

Berk'in elleri belimi tutarak beni kaldırmaya çalıştı ama bu beni daha da rahatsız etti. "Berk... Beni bırak," dedim, korkarak. O an onun yakınlığını, nefesini ve sıcaklığını hissetmek beni daha da rahatsız ediyordu.

 

Zeynep bir yandan kafamı okşayarak, bir yandan da "Berk, lütfen uzak dur. Sıla iyileşene kadar biz burada kalacağız," dedi.

 

O anda Berk'in durumu fark ettiğini ve geriye çekildiğini hissedebildim. Birkaç saniye sonra odada sadece Zeynep ve ben kaldık. O, başımı okşayarak sakinleştirici sözler söylemeye çalıştı, ancak ben hala kendimi kaybetmiş gibi hissediyordum.

 

Bir süre sonra, Zeynep "Sıla, bir şeyler içmen gerek. Bunu atlattın, seni yalnız bırakmayacağım," dedi ve hafifçe su verdi. Ağzım kurumuştu, ama bir yudum almak için kendimi zorladım. Başım hâlâ dönüyordu ama şimdi biraz daha berrak düşünmeye başlamıştım.

 

Zeynep bana yavaşça "İyi misin?" diye sordu.

 

Biraz daha toparlandım ve "Evet... Evet, iyiyim," dedim, ama bu cümleyi tam olarak kendime inandırarak söyleyemedim.

 

Sıla'nın kafasında dönüp duran sesler giderek daha karmaşık hale geliyordu. Gözleri bulanık, her şeyin etrafında bir haleyle hareket ettiğini hissediyordu. Ayakta durmakta bile zorlanıyordu, adımlarını atarken sanki yer altından çekiliyormuş gibi hissediyordu. Duyguları ve düşünceleri keskin bir şekilde birbirine karışmıştı.

 

Zeynep, elinden tutarak ona destek olmaya çalıştı ama Sıla, bir süre Zeynep'in desteğini reddetti. "Bırak," diye mırıldandı, kendini toparlamaya çalışarak. Ancak Zeynep, bunu yapmasına izin vermedi. "Sıla, seni yalnız bırakmam," dedi, kararlı bir şekilde.

 

Partinin gürültüsü kulaklarını sağır ediyordu. Müzik yüksek, ortam sıcak, insanlar kahkahalarla birbirlerine sarılıp dans ediyordu. Sıla, gözleriyle yerini zor buluyor, Zeynep'in onu çekiştirmesine rağmen denge sağlamakta zorlanıyordu.

 

Zeynep onu bir köşeye çekmeye çalıştı, ama Sıla'yı taşımanın ve ona destek olmanın zorlukları karşısında neredeyse çaresizdi. Her adımda bir tıkanıklık, her adımda bir boşluk vardı. Bir süre sonra, Zeynep Sıla'yı kenara oturtarak biraz rahatlamasına izin verdi.

 

Sıla yavaşça başını geriye yasladı, gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Ne kadar uzak olduğuna ve ne kadar kaybolduğuna dair hiçbir fikri yoktu, sadece var olmaya çalışıyordu.

 

Ve tam o sırada Berk ona yaklaştı. Yakınlarında bir gülüş duydu, bir an kalbi hızla çarptı. Ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu ama Berk'in yaklaşması her şeyin biraz daha karışmasına neden oldu. Sıla başını kaldırıp, Berk'in yüzüne bakmak zorunda kaldı. Ancak bakışları, duygusal bir çelişkiden başka bir şey değildi.

 

Berk gülümsedi, ama bu gülümseme bir gariplik taşıyordu. Sıla'nın halini görünce, tedirginlik hissi tüm bedenine yayıldı. Ama aynı zamanda Sıla'nın o anki hâli, onu anlamak isteyen bir şüpheyle baş başa bırakıyordu.

 

Berk'in cümleleri, kulaklarında yankı yapmaya başlamıştı. Ama Sıla'nın aklı daha çok bulanık ve karışıktı. "Sıla, iyi misin?" diye sordu, ama sesi garip bir şekilde uzaktı. Sıla sadece başını salladı, ama bunun ne kadar doğru olduğunu sorgulamadan.

 

Gözlerini tekrar kapattı, zihin bir an karardı ve o anı yaşamayı reddetti. Ama bir yudum daha almaya çalışırken içindeki boğukluk hissi artmıştı.

 

Biraz zaman geçtiğinde, Berk ona yardımcı olmak için eğildi ve Sıla'ya seslendi. "Gel, seni dışarıya çıkaralım."

 

Sıla, Berk'in elini geri itmeye çalıştı ama fazla enerjisi yoktu. Yavaşça başını kaldırarak "Bırak," dedi ama kendini toparlayamadı. Bir adım attığında dengesini kaybetti ve yeniden yere oturdu.

 

Berk, endişe içinde bir süre bakakaldı. Ancak bir şeyler hissediyordu. Sıla'nın bu hali, ona daha önce hiç hissetmediği bir şeyler hatırlatıyordu. Bir anda gözlerinde bir değişim oldu.

 

Zeynep ve diğerleri etrafına toplanmaya başladı. Sıla'nın bu halde olması, herkeste tedirginlik yaratıyordu. Zeynep Sıla'ya yeniden su verdi, ama o da kısa bir süre sonra gözlerini kapattı ve başını yasladı.

 

Parti hızla devam ederken, Sıla'nın içindeki karmaşık duygular iyice arttı. Kendini kaybetmek üzereydi. Berk'in bakışları, bedeninin her tarafında yankı yapıyordu, ama o ne kadar rahatlatıcı olursa olsun, Sıla her şeyin tuhaflaştığını hissediyordu.

 

15 dk sonra Sıla aynı şekilde yere doğru eğilip kusmaya başladı Marul, Sıla'nın kusmasından sonra kahkahayı patlattı ve şakayla karışık, "Vay be, partiye renk katmayı da böyle beceriyor demek ki," dedi. Göktuğ da onunla birlikte gülüyordu, ama Berk ciddi bir şekilde Sıla'nın yanına eğilmişti.

 

“Tamam, tamam, yeterince eğlendiniz,” diyerek grubu susturdu. Sıla’nın yüzü kıpkırmızı olmuştu, utanmış ve aynı zamanda biraz da rahatsız hissediyordu.

 

Berk, yumuşak bir sesle, “İyi misin, Sıla?” diye sordu. Sıla bir an gözlerini açtı ama başı dönüyor gibiydi. Elleriyle yüzünü kapatıp mırıldandı: “Sanırım biraz fazla kaçırdım…”

 

“Biraz mı? Resmen yeni bir içki çeşidi icat ettin!” dedi Göktuğ, gülmesini bastırmaya çalışarak. Esra onu dirseğiyle dürttü. “Göktuğ, cidden yardım edeceksen et, yoksa sus!”

 

Berk, Sıla’nın koluna hafifçe dokundu. “Hadi, seni temiz hava almaya çıkaralım.”

 

Sıla bir an kendisini toparlamaya çalıştı ama ayağa kalkar kalkmaz sendeledi. Berk, hızlı bir şekilde kollarını onun beline dolayarak düşmesini engelledi. Bu ani yakınlık, o anın ciddiyetini hafifçe değiştirdi. Sıla'nın yüzü daha da kızardı ve Berk’in kolları arasında denge bulmaya çalıştı. "Ah… pardon. Gerçekten özür dilerim," dedi kısık bir sesle.

 

Berk, hafifçe gülümsedi. “Özür dilemene gerek yok. İlk kez böyle bir şey yaşayan tek kişi sen değilsin, tamam mı?”

 

Marul bu sırada, “Birisi şu sahneyi kameraya çekseydi viral olurdu,” diye araya girdi. Zeynep, Marul’un saçını çekerek, “Sen de bir sus artık! Cidden yardımdan çok kaosa sebep oluyorsunuz.” diye çıkıştı.

 

Berk, Sıla’yı dikkatlice dışarı çıkardı. Kapının önüne geldiklerinde soğuk hava yüzlerine çarptı. Sıla derin bir nefes aldı, ama hala biraz sersemlemiş gibiydi. Berk’in kolları hala onun etrafındaydı. "Bırakabilirsin, iyiyim," dedi hafifçe kendini geri çekerek.

 

Berk bir an gözlerini onun yüzünde gezdirdi. "Emin misin? Pek emin gibi görünmüyorsun."

 

Sıla başını salladı. "Evet, iyiyim. Sadece… şu an biraz utanıyorum galiba."

 

Berk, hafifçe güldü. "Herkesin başına gelir."

 

Bu laf üzerine Sıla istemsizce gülmeye başladı. Gülüşü kısa sürdü çünkü başı tekrar hafifçe döndü ve Berk ona destek olmak için tekrar yaklaştı. Bu yakınlık, ikisi arasında garip bir elektrik yarattı. Göz göze geldiler. Sıla'nın sarhoş hali, Berk’in sakin bakışlarıyla birleşince, anın garip bir şekilde derinleşmesine neden oldu. Ancak Sıla, o kadar şaşkın ve sarhoştu ki, bu durumun farkına varamadı.

 

“Hadi seni biraz dinlenmen için içeri götüreyim,” dedi Berk, bir an sessizliği bozarak. Onun koluna tekrar giren Sıla, hafifçe başını salladı. Partinin hareketliliği geride kalırken, dışarıdaki sessiz hava ikisine de bir anlık sakinlik getirmişti.

 

Berk, Sıla’yı tekrar içeriye doğru götürdü. Parti hala tüm hızıyla devam ediyordu; müzikler yüksek, kahkahalar ve konuşmalar karışık bir uğultu gibi duyuluyordu. Berk, Sıla’yı sessiz bir köşe bulmak için odalardan birine doğru yönlendirdi. Onu, penceresi hafifçe aralık ve loş ışıkla aydınlanan bir odaya soktu.

 

"Biraz dinlenmen lazım. Burada biraz kal, tamam mı?" dedi Berk, onu nazikçe kanepeye oturtarak. Sıla, hala mahcup ama bir yandan da sarhoşluğun etkisiyle rahatlamış bir şekilde ona baktı.

 

"Berk," dedi yavaşça, sesi hâlâ biraz pürüzlüydü. "Bu gece... her şey için teşekkür ederim. Çok saçmaladım, değil mi?"

 

Berk, hafif bir tebessümle başını salladı. "Biraz," dedi dürüstçe, sonra ekledi, "Ama bu, senin bir şeyleri kafana takman için bir sebep değil. Herkesin başına gelebilir. Kendine bu kadar yüklenme."

 

Sıla’nın başı öne düştü, ama hemen toparlanıp gözlerini Berk’e dikti. "Sen böyle söyleyince daha da utanıyorum," dedi, yüzü yine kıpkırmızı olmuştu. Berk’in gülümsemesi daha da genişledi. "Bunu hedeflediğimi mi düşünüyorsun?"

 

Tam o anda, kapı birden aralandı ve Göktuğ, elinde bir bardak suyla içeri daldı. "İşte kahraman geldi! Sana biraz su getirdim, hanımefendi," dedi teatral bir tonla.

 

Berk, Göktuğ’a sinirli bir bakış attı. "Göktuğ, cidden mi? Sessiz bir an bile yaşatmıyorsun."

 

Göktuğ aldırmadan Sıla’nın yanına yaklaşıp bardağı ona uzattı. "Al bunu iç, sarhoşluktan ayılmana yardımcı olur. Sonra da bize partideki efsane hareketlerini anlatırsın!"

 

Sıla şaşkın bir şekilde Göktuğ’a baktı. "Ne efsane hareketi? Ne diyorsun sen?"

 

Göktuğ, şeytani bir gülümsemeyle Berk’e baktı. "Bunu anlatmak ister misin, Berk? Yoksa ben mi devreye gireyim?"

 

Berk hemen lafa girdi, gözlerini devirerek: "Sıla, Göktuğ'un saçmalıklarına inanma. Hiçbir şey olmadı. Hadi, suyu iç."

 

Göktuğ, kahkahalarla gülerek: "Tabii, tabii! Hiçbir şey olmadı. Sadece sen ve Sıla'nın o dans pistindeki yakınlaşması da mı olmadı mesela?" dedi.

 

Sıla'nın kaşları çatıldı. "Dans mı ettik? Ben... hiçbir şey hatırlamıyorum," dedi ve bu söz Berk'i bir an için rahatlattı. Ancak Göktuğ, konuya daha da tuz biber eklemeye kararlıydı.

 

"Ah, dans etmenin dışında..." dediğinde, Berk hızla araya girdi. "Göktuğ, sus dedim!"

 

Bu sırada Zeynep, Esra ve Belinay içeri girdiler. Durumu hemen anladılar ve Sıla’nın koluna girip Göktuğ’un lafını bölmek için "Hadi, Sıla, biraz temiz hava alalım," diyerek onu dışarı çıkardılar. Ancak Sıla, kızların arasında giderken kafası iyice karışmıştı. Dün gece ne olmuştu? Neden herkes ima dolu konuşmalar yapıyordu? Berk neden bu kadar gergindi? Sorular kafasında dönüp duruyordu.

 

Ardında kalan Berk, Göktuğ’a sinirle baktı. "Cidden mi? Şimdi mi? Bunu şimdi mi yapıyorsun?"

 

Göktuğ, omuz silkerek: "Eğlencesine biraz katkıda bulunmak istedim," dedi. Berk, derin bir nefes aldı. Sıla'nın geceyi hatırlamıyor olması belki de iyi bir şeydi. Ama bir yandan da, bu durumun peşini kolay kolay bırakmayacağını biliyordu.

Parti sonunda herkes yavaş yavaş evlerine dağılmaya başlamıştı. Göktuğ, hâlâ şakalarını sürdürüyordu; Marul, nereden bulduğu belli olmayan bir patates kızartması paketini kemirerek her zamanki gibi ortalığı neşelendiriyordu. Zeynep ve Belinay, sarhoş olan Sıla’yı desteklemek için koluna girmişti. Berk, onları sessizce izliyordu, ama gözleri sürekli Sıla’ya kayıyordu.

 

Ekin, Murat ve Esra, evlerin kimlerde kalacağını tartışmaya başlamışlardı. "Sıla’yı bizim eve götürelim," dedi Belinay, kararlı bir şekilde. "Zaten bizde kalıyor. Hem şimdi daha rahat eder."

 

Esra onayladı. "Evet, en mantıklısı bu. Çok da sarhoş zaten. Başka yere götürmek istemem."

 

Göktuğ, sırıtarak lafa karıştı. "Hadi ama, Berk de evine götürebilir! Sonuçta bu geceyi birlikte geçirmediler mi?"

 

Berk, anında Göktuğ’a ters bir bakış attı. "Göktuğ, cidden sus artık. Biraz olsun ciddi olmayı dene."

 

Marul ise lafı başka bir yere çekti. "Evet, ama Sıla’nın efsane hareketlerini unutmamamız lazım! Dans pistinde Berk’i nasıl... Hey, neden bakıyorsunuz öyle?" dedi, herkesin sustuğunu fark edince.

 

Belinay, Sıla’yı daha da sıkı tutup derin bir nefes aldı. "Tamam, bu kadar saçmalık yeter. Sıla’nın dinlenmeye ihtiyacı var. Biz onu eve götürüyoruoş hali, zayıf bir çocuk gibi Belinay ve Zeynep’in arasında duruşu, ona karşı tuhaf bir koruma isteği uyandırıyordu.

 

Sıla ise yarı kapalı gözlerle çevresine bakıyordu. Hiçbir şey hatırlamıyor gibi görünüyordu ama Berk’in varlığına duyduğu huzuru da içten içe hissediyordu. "Su... su isterim," dedi mırıldanarak.

 

"Merak etme, evde su vereceğiz," dedi Zeynep ve nazikçe Sıla’yı yürütmeye çalıştı.

 

Grup nihayet dışarıya çıktı. Yağmur hafifçe çiseliyordu, hava ise serindi. Zeynep ve Belinay, Sıla’yı bir taksiye bindirip eve götürmeye karar verdiler. Göktuğ, onları uğurlarken hâlâ kahkahalar atıyordu.

 

Berk, uzaktan bakıyordu. Sıla’nın taksiye binmeden önce ona son bir bakış attığını fark etti, ama bakışlarındaki anlamı çözemedi. Taksi uzaklaşırken Berk’in aklı karmakarışıktı. Göktuğ ve Marul, hâlâ gülerek bir şeyler konuşuyorlardı. Ancak Berk, bir süre sessizce yağmurun altında durdu ve Sıla’nın taksinin arka camından kaybolan siluetini

izledi.

Loading...
0%