Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@yakamozyagmuru

Sabahın erken saatleriydi. Başım hala hafif zonkluyordu ve okulun bahçesinde gruba doğru yürürken kalbim biraz hızlanmıştı. Ne vardı bu çocuklarda böyle? Daha ilk saniyeden üzerime atlayacaklarını biliyordum.

 

Yaklaştığımızda hepsinin bana döndüğünü ve yüzlerinde o tanıdık alaycı ifadeyi gördüğüm an derin bir nefes aldım. Kendimi hazır hissetmiyordum. Özellikle dün geceye dair hiçbir şey hatırlamadığım için, nereden vuracaklarını bilemiyordum.

 

"İşte yıldızımız geldi!" dedi Marul, ellerini havaya kaldırarak.

 

Gözlerimi devirdim. "Buna sabah sabah başlamak zorunda mıyız gerçekten?" dedim, ama sesimden yorgunluk ve bıkkınlık okunuyordu.

 

Göktuğ, beni rahat bırakır mı? Tabii ki hayır. "Sıla, dün gece Berk’le olan performansını konuşmaya gelmedik, ama hadi biraz detay versene," diye laf attı.

 

Kaşlarımı çattım. "Hangi performans? Ne saçmalıyorsunuz?" dedim, ama içimde bir şeyler kıpırdanıyordu. Gerçekten ne yaptığımı bilmiyordum ve bu beni daha da sinirlendiriyordu.

 

Ekin, kollarını göğsünde birleştirip sahte bir ciddiyetle, "Sadece dans ettin, değil mi? Ah, tabii. Dans sırasında Berk’e o kadar yakındın ki, herkes öyle dans eder zaten," dedi ve kahkahayı bastı.

 

"Ne diyorsunuz siz?" diye sordum, sesim daha da yükselmişti.

 

Esra hafifçe gülümseyerek yanıma yaklaştı. "Sıla, tatlım. Dün gece o kadar içtin ki... Hatırlamıyorsan, bırak biz anlatalım. Berk’le dans ediyordunuz, tamam mı? Çok… yakın bir şekilde. Sonra, bir ara yüz yüze geldiniz…"

 

O sırada Belinay lafa girdi, sanırım durumu toparlamaya çalışıyordu. "Esra, abartma. Sadece bir anlık şeydi. Sıla zaten sarhoştu, bilinçsizdi."

 

Ama Zeynep işin peşini bırakmadı. "Belinay, doğruyu söylemek gerekirse, tam da bir 'film sahnesi' gibiydi. Berk bile şaşırdı."

 

Ben artık ne yapacağımı şaşırmıştım. "DURUN!" diye bağırdım, onları susturmak için. "Bilmiyorum. Hiçbir şey hatırlamıyorum, tamam mı? Ne olduğunu söylemek istiyorsanız açık açık söyleyin!"

 

Tam o anda Berk’in sesini duydum. Daha doğrusu, alaycı tonunu.

 

"Hiçbir şey hatırlamıyor musun gerçekten, Sıla?" dedi, grup bir anda sessizleşti.

 

Ona döndüm. Yüzüme daha önce hiç bu kadar sıcak basmamıştı. Kaçamak bir şekilde gözlerine baktım, ama o ciddiyeti ve alaycılığı harmanlayan bakışı beni mahvediyordu.

 

"Hayır," dedim, gözlerimi kaçırarak. "Hiçbir şey hatırlamıyorum. Ve bilmek de istemiyorum."

 

Onun o kendinden emin gülüşü, her zamanki gibi sinirimi bozuyordu. Berk birkaç adım daha yaklaştı, eğildi ve fısıldar gibi bir sesle, "Unuttuğuna emin misin? Çünkü bazı şeyleri hatırlaman güzel olabilirdi," dedi.

 

Şokla yüzüne baktım. Grup arkamızda patlayan kahkahalarla durumu daha da komik hale getiriyordu. Ama benim için her şey karmaşıktı. Kalbim hızlı atıyordu, beynim karma karışıktı ve Berk’in her kelimesi beni daha çok allak bullak ediyordu.

 

O an sadece bir şey yapabileceğimi hissettim: Kaçmak. Hiçbir şey söylemeden yüzümü buruşturup koridora doğru hızlı adımlarla yürüdüm. Arkamdan hâlâ gülüşmelerini duyuyordum. Ama en çok Berk’in gülüşü kulaklarımı dolduruyordu.

 

"Harikasın, Sıla," diye kendi kendime mırıldandım. "Nereye düştün, bir düşün…"

 

O koridorun sonu hiç gelmeyecek gibi hissettim. Kalbim hala deli gibi atıyordu, yüzümün sıcağı yanaklarıma kadar vurmuştu. "Bu insanlar beni gerçekten delirtmek için mi var?" diye düşünmeden edemedim. Hem kendime hem de onlara sinirleniyordum. Ama en çok Berk'e...

 

Bir köşeye çekilip nefesimi toparlamaya çalıştım. Başımı duvara yasladım ve gözlerimi kapattım. Dün gece gerçekten ne olmuştu? Bu kadar alay konusu olacak ne yapmış olabilirdim ki? Belki de gerçekten büyütüyorlardı. Ama ya büyütmüyorlarsa?

 

Düşüncelerim arasında kaybolurken adımların yankısını duydum. Gözlerimi açtım ve tahmin ettiğim gibi, Berk bana doğru geliyordu. Ellerini ceplerine sokmuş, her zamanki o rahat tavırlarıyla yaklaşıyordu. Kaşlarımı çattım ve hemen dik bir duruşa geçtim.

 

"Ne istiyorsun, Berk?" dedim sert bir sesle.

 

O, sanki hiçbir şey olmamış gibi durup omuz silkti. "Seninle biraz konuşmak istedim. Dün geceyi hatırlamadığını söyledin ya…"

 

Gözlerimi devirdim. "Evet, hatırlamıyorum. Ve açıkçası hatırlamam da gerekmiyor. Herkes yeterince dalga geçti zaten."

 

Berk yüzünde o alaycı gülümsemeyle başını eğdi. "Bence hatırlasan daha iyi olurdu. Ama neyse, sen bilirsin."

 

Derin bir nefes aldım. "Bak, Berk. Ne olduysa oldu. Sarhoştum, tamam mı? Eğer gerçekten bir şey yaptıysam... özür dilerim. Daha fazla üzerime gelme."

 

Bu sefer gülümsemesi biraz değişti. Alaycılıktan uzak, hafif bir yumuşama vardı. Ama bir şey demedi. Sadece bakışlarını üzerimde gezdirdi ve birkaç saniye sessiz kaldı. O sessizlik beni daha da huzursuz etmişti.

 

"Tamam," dedi sonunda. "Eğer gerçekten hatırlamıyorsan, seni zorlamayacağım. Ama bir şey bilmeni istiyorum, Sıla."

 

Kaşlarımı kaldırdım. "Ne?"

 

Berk bir adım daha yaklaştı. O kadar yakındı ki, nefes alışını duyabiliyordum. Kalbim göğsümden çıkacak gibi atıyordu. Bana doğru eğildi ve alçak bir sesle, "Bazı şeyler, sarhoşken bile içten gelir," dedi.

 

Ne demek istediğini anlayamadan doğrulup geri çekildi. "Görüşürüz, Sıla," diye ekledi ve arkasını dönüp yürümeye başladı.

 

Şaşkınlıkla arkasından bakarken zihnimde fırtınalar kopuyordu. "Ne demek şimdi bu?" diye mırıldandım kendi kendime. Kalbim hala deli gibi çarpıyordu. Dün gece gerçekten ne olmuştu? Berk neyi ima ediyordu?

 

O sırada koridorun sonunda Zeynep'in sesi yankılandı. "Sıla! Neredesin? Derse geç kalıyoruz!"

 

Derin bir nefes alarak düşüncelerimi bir kenara bırakmaya çalıştım. Ama Berk'in sözleri zihnimde yankılanmaya devam ediyordu: "Bazı şeyler, sarhoşken bile içten gelir."

 

Zeynep'in sesini duyunca, düşüncelerimi kafamdan atmak için başımı iki yana salladım. "Tamam, geliyorum!" diye bağırdım, ama sesim biraz titremişti. Derin bir nefes alıp toparlandım ve koridorun sonuna doğru hızlı adımlarla yürüdüm.

 

Zeynep beni görünce kaşlarını kaldırıp, "Hayırdır, yüzün bembeyaz olmuş. Hayalet görmüş gibisin," dedi. Gözlerimi devirdim. "Bir şey yok, sadece biraz düşünceliydim," dedim geçiştirerek. Ama beni tanıyordu, elbette yutmadı.

 

"Sıla, senin o düşünceli halin bambaşka bir şey ifade ediyor. Dök bakalım içini," dedi gülümseyerek. Ama o sırada Belinay ve Esra yanımıza gelince kurtulmuş gibi hissettim. "Dersten sonra konuşuruz," deyip konuyu kapattım.

 

Derse girdik, ama benim aklım hala Berk'in söylediklerinde takılı kalmıştı. "Bazı şeyler, sarhoşken bile içten gelir." Ne demek istemişti? Daha önce hiçbir zaman Berk'in sözlerine bu kadar kafa yormamıştım. Sadece dalga geçen, alaycı biri olarak gördüğüm Berk, sanki başka bir yüzünü göstermişti bana. Bu yüzü anlamaya çalışmak beni yoruyordu.

 

Ders boyunca Zeynep'in yan gözle beni süzdüğünü fark ettim. Birkaç kez bana bir şey soracak gibi oldu, ama sustu. Aramızdaki sessizlik öyle garipti ki, dersten sonra kaçacak yerim olmadığını biliyordum.

 

Nitekim zil çaldığında, Zeynep hemen koluma yapıştı. "Hadi bakalım, şimdi konuşacağız. Belinay da gelsin, hatta Esra'yı da çağırıyorum," dedi. Kaçamayacağımı bildiğim için oflayarak ona uydum. Hep birlikte kantine gittik, bir köşe bulup oturduk.

 

Zeynep derin bir nefes alıp, "Şimdi anlat bakalım. Dün gece neler oldu? Neden bu kadar garipsin?" diye sordu. O an aklımdan, keşke ben de bilseydim, diye geçirdim.

 

"Dün geceyi gerçekten hatırlamıyorum. Sadece herkesin dalga geçmesinden anladığım kadarıyla komik bir şeyler olmuş. Ama Berk'in söylediği bir şey beni düşündürüyor," dedim. Gözlerimin önünde Zeynep, Belinay ve Esra'nın merakla bir bana bir de birbirlerine baktığını görebiliyordum.

 

"Berk mi?" diye sordu Belinay, kaşlarını kaldırarak.

 

Başımı salladım. "Evet. Bugün koridorda yanıma geldi ve... bazı şeylerin sarhoşken bile içten olduğunu söyledi."

 

Zeynep, "Hmm," diyerek bir süre düşündü. Belinay ise anlamış gibi sırıttı. "Sıla, belki de gerçekten bir şey yapmışsındır," dedi.

 

"Ama hatırlamıyorum!" diye çıkıştım. "Hem ne yapmış olabilirim ki? Dans ettim, eğlendim ve biraz fazla içtim. Bundan başka ne olabilir ki?"

 

Esra'nın yüzünde beliren o alaycı ifade beni sinir etmeye başlamıştı. "Sıla, biz dün gece senin Berk'le çok yakından dans ettiğini gördük," dedi. Sesi o kadar sakin ve emin bir tondaydı ki, nefesim kesildi.

 

"Dans mı ettik?" diye sordum şaşkınlıkla.

 

Belinay sırıtarak ekledi, "Dans ettiniz. Ama bu kadarla kalmadınız. Berk seni dışarı çıkarırken biraz fazla yakınlaştınız. Sonrasında..."

 

"Sonrasında ne?" diye araya girdim. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

 

Zeynep omuzlarını silkti. "Sonrasını biz de bilmiyoruz. Ama bir şey olmuş gibi görünüyordu. Sence Berk neden o kadar garip konuşmuş olabilir?"

 

Gözlerimi kapatıp, yüzümü ellerimin arasına aldım. Hatırlamıyordum. Gerçekten hiçbir şey hatırlamıyordum. Ama onların söylediklerinden sonra içimde garip bir ağırlık oluştu. Dün gece ne olduysa, Berk için bir anlamı vardı.

 

Esra koluma dokundu. "Sıla, önemli olan ne hissettiğin. Eğer bir şeyler olduysa ve bu seni rahatsız ediyorsa, Berk'le konuşmayı deneyebilirsin," dedi.

 

Başımı kaldırıp onlara baktım. "Hiçbir şey hissetmiyorum," dedim kararlı bir şekilde. Ama içimde bir yerlerde, bu söylediğim yalan gibi geliyordu.

 

Zeynep, Belinay ve Esra'nın bakışları üzerimdeydi. Söylediğim her kelimenin onlar için bir anlamı, bir şifresi vardı sanki. Ama içimde bir şeyler beni sıkıştırıyordu. Huzursuzdum. Neden bu kadar irdeliyorlardı?

 

Başımı dikleştirdim, sanki bir savaşa hazırlanıyormuş gibi. "Bakın," dedim sesimi mümkün olduğunca net ve sakin tutmaya çalışarak, "benim için dün gece önemli bir şey olmadı. Tamam mı? Berk’le ilgili düşündüğünüz her şey saçma. Hem ne hissedebilirim ki? O sadece… sinir bozucu biri."

 

Zeynep gözlerini devirip, kollarını göğsünde kavuşturdu. "Evet evet, kesinlikle hiçbir şey hissetmiyorsundur. Zaten yüzün kıpkırmızı olduysa da kesin sıcaklardandır," dedi alaycı bir ses tonuyla.

 

"Gerçekten hiçbir şey hissetmiyorum," diye tekrar ettim, biraz daha sert bir şekilde. Bu konuşma ne kadar uzarsa, kendimi o kadar köşeye sıkışmış hissediyordum.

 

Belinay, bıyık altından gülerken, "Sıla, belki de biraz dürüst olmalısın. Berk seni deli ediyor olabilir ama bu, hiç hissetmediğin anlamına gelmez," dedi.

 

Gözlerimi ona diktim, hissettiğim rahatsızlığı gizlemeye çalışarak. "Ben dürüstüm," dedim. "Beni sadece sinirlendiriyor. O kadar. Başka bir şey yok. O, egoist bir tip ve bu beni sadece daha da deli ediyor."

 

Esra araya girip sakin bir şekilde konuştu. "Bak, Sıla. Bunu kabul etmek zorunda değilsin ama hepimiz bir şeyler fark ediyoruz. Berk seni sürekli sinir etmek için uğraşıyor ama gözleri başka bir şey söylüyor. Dün gece de o kadar yakındınız ki... Yani bu kadar yakınlık sıradan biriyle olmaz."

 

Sözleri üzerime bir soğuk duş etkisi yaratmıştı. Kalbim hızla çarpıyordu ama dışarıdan hiçbir şey hissetmiyormuş gibi görünmeye çalıştım. "Söyledikleriniz tamamen saçmalık. Berk, kime yaklaşmaz ki? Ben de onun sıradan oyunlarından biriyim, hepsi bu," dedim, ama sesimdeki güvensizlik onları daha da cesaretlendirdi.

 

Zeynep gülerek başını iki yana salladı. "Tabii canım, sen bilirsin. Ama şunu unutma, inkâr etmek bir şeyleri değiştirmez. O yüzden kendini ne kadar kandırırsan kandır, gerçek bir gün yüzüne çıkar," dedi.

 

Ayağa kalkıp çantamı aldım. "İnanın bana, Berk konusunda hiçbir şey yok. Ve hiçbir şey olmayacak. Şimdi derse geç kalmak istemiyorum," dedim, konuşmayı tamamen kesmek için.

 

Belinay, Esra ve Zeynep arkamdan birbirlerine bakıp sessizce güldüler. Sanki söylediklerime hiç inanmamışlardı. Ama ne düşündükleri umurumda değildi. Onlara ne hissettiğimi kanıtlamak zorunda değildim. Çünkü gerçekten hiçbir şey hissetmiyordum. Hiçbir şey… Değil mi?

 

Ama koridorun köşesinde Berk'i gördüğümde, kalbimin ritmi bir anlığına hızlanmıştı. Belki de sadece anlık bir yanılsamaydı. Yine de bakışlarını üzerimde hissetmek beni istemediğim kadar tetikte tutuyordu. Bu saçmalık, diye düşündüm, derin bir nefes alarak.

 

Hiçbir şey hissetmiyordum. Kendime bunu tekrar tekrar söylemeye devam ettim.

 

Sıla, gün boyunca Berk hakkında düşündüğü her şeyi kafasından atmaya çalıştı. Okulda, Belinay ve Zeynep’le takılmaya devam etti. Dışarıdan bakıldığında, her şey normal gibi görünüyordu. Ancak Sıla’nın içinde bir huzursuzluk vardı. Berk’le geçen o an, kalbinde bir iz bırakmıştı ve her an onunla ilgili bir şey düşünmek zorunda hissediyordu.

 

Öğle arasında bir grup haline gelmişlerdi. Zeynep, Esra, Belinay, Ekin, Göktuğ ve Marul da oradaydı. Herkes birbirine şaka yapıyor, kahkahalar atıyorlardı. Ancak, Sıla her zaman olduğu gibi bir kenara çekilmek zorunda hissediyordu. Bir şeyler tam yerine oturmuyordu, kalbinde bir eksiklik vardı. Kafasını dağıtmak istese de her şeyin karmaşık bir hal aldığı gerçeği, onun her hareketinde onunla birlikteydi.

 

Bir ara Berk, grubun yanına geldi. Gözleri Sıla'nın üzerindeydi, bir şey söylemeye çalışıyordu ama Sıla ondan kaçmak için gözlerini kaçırdı. Sonunda Berk cesaretini toplayarak Sıla’ya doğru birkaç adım attı. “Dün geceyi hatırlıyor musun?” diye sordu, sesi biraz titrekti.

 

Sıla, aniden içi burkulmuş gibi hissetti. “Hayır, hatırlamıyorum,” dedi, ama sesi fazlasıyla düşük ve gergindi. Sahroş olduğu geceyi hatırlamıyordu, o kadar çok şey olmuştu ki. Berk’le olan o anı, içindeki karmaşayı açıklamaktan korkuyordu.

 

Berk, Sıla'nın yanındaki tedirginliği fark etti ve gözlerinin içine bakarak, “Gerçekten bir şey hissetmiyor musun?” diye sordu. Sıla bir an durakladı. Cevap vermek istemiyordu ama aslında bir şeyler hissediyordu, sadece bunu kabul etmeye hazır değildi.

 

Zeynep ve Belinay ikisi de, bu konuşmayı duyarak Sıla’ya göz kırptılar. "Berk'in sormak istediği şeyi sen çoktan cevapladın, Sıla," dedi Zeynep, biraz gülerek. “O yüzden saklamana gerek yok.”

 

Sıla, gözlerini biraz kısıp Zeynep’e bakarak, "Gerçekten, Zeynep. Bu konuda herhangi bir şey hissetmiyorum," dedi, fakat ne kadar doğru söylediğini bile bilmiyordu.

 

Berk, Sıla’nın söylediklerine tamamen ikna olmamıştı ama fazla da üzerine gitmek istemedi. Sadece derin bir nefes aldı ve grup arkadaşlarının arasına geri döndü. O esnada, Marul ve Murat, Sıla’nın bu konuşmasını duyup gülmeye başladılar.

 

“Berk, hâlâ daha Sıla'ya takıldığını gördün mü?” diye sordu Murat, alaycı bir şekilde. “Daha fazla utanma, Berk.”

 

Sıla, duyduğu bu sözlerle oldukça rahatsız oldu ama bir şey demedi. Zeynep ve Belinay ona göz kırparken, "Görmüyor musun Sıla, sadece seninle değil, herkesle dalga geçiyorlar," diyerek onu rahatlatmaya çalıştılar.

 

Sıla, Berk ve onun etrafındaki diğerleriyle olan ilişkisini zor bir noktada hissediyordu. Ne yapması gerektiğini tam olarak bilmiyordu. İçindeki karmaşa, onun bir adım daha geri çekilmesine sebep oldu. Bu duyguların ne kadar süreceği de belirsizdi. Bir yandan, hissetmekten korkuyordu, bir yandan ise hissettiklerini inkar etmek onu daha da zor bir duruma sokuyordu.

Loading...
0%