@yakamozyagmuru
|
Okulun son saatleri yaklaşırken, sınıfın içinde bir rahatlık hakimdi. Herkes dersten ziyade birbirine şakalaşarak vakit geçiriyordu. Zeynep, Belinay, Esra, ve Marul, Sıla’yı etrafına almış, okuldaki son dersin sıkıcılığını bir şekilde dağıtmak için birbirleriyle dalga geçiyorlardı.
“Tamam, tamam,” dedi Sıla, ellerini havaya kaldırarak. “Ama bu kadar lafı uzatmayın. Sahroşken yapmadığım şey kalmadı zaten, konuşmayın işte!”
Zeynep, Belinay ve Esra gülüşerek birbirlerine bakıp, “Ama hâlâ Berk ile yaşadıklarını hatırlamıyorsun, değil mi?” diye sordular.
Sıla, bir an durakladı ve kafasında dün geceyi hatırlamaya çalıştı. Ama gerçekten hiçbir şey hatırlamıyordu. O yüzden gülümsedi ve “Hatırlamıyorum işte, hadi ama, bırakın şimdi,” diyerek, biraz rahatsızlıkla başını salladı.
Murat ve Göktuğ, Sıla’nın etrafında dolaşıp laf atmaya başladılar: “O kadar eğlendiniz, hı? Berk’in yavaş yavaş Sıla’yı etkilemeye başladığını düşünüyorum,” dedi Murat, gözlerini Sıla’dan alamayarak.
Sıla’nın içi biraz karıştı ama gülümsemek zorunda kaldı. “Hadi canım, Berk’le hiçbir şey olmadı,” dedi, ama ne kadar rahat görünüyor olsa da, içinde bir şeyler farklı hissediyordu. Berk, her zamanki gibi biraz uzak ve mesafeli duruyordu. Hâlâ, ne kadar şaka yapıp dalga geçseler de, dün gece hakkında bir şeyler konuşmak Sıla’yı endişelendiriyordu.
Berk, o sırada sınıfa girdi ve grubun ortasında onların şakalarını duydu. Hızlıca gözleri Sıla ile buluştu, ama her ikisi de aynı anda gözlerini kaçırdılar. “Sıla’yı çok mu rahatsız ediyorsunuz?” dedi Berk, başını hafifçe eğerek.
Marul, bir adım atarak, “Berk, biraz sen de katıl. Sıla’yla dün gece neler yaşadınız, anlat bakalım,” dedi.
Berk, gülümseyerek, “Hadi be, takmayın kafanıza. Sıla, hatırlamıyor işte,” diyerek durumu geçiştirdi.
“Gerçekten hatırlamıyorum,” diye Sıla tekrarladı, ama bir yandan da sesindeki gerginlik bir anda belli oldu. Kafasında geçenleri toparlayamıyordu.
Ekin, esprili bir şekilde laf atarak, “Evet, takma kafana. Belki Berk’in yaptığı hareketleri de hatırlamıyordur,” dedi.
Bu şaka herkesin gülmesine sebep olurken, Sıla bir yudum nefes aldı. Dışarıdan bakıldığında, her şey normal bir arkadaş grubu gibi görünüyordu ama içindeki belirsizlik devam ediyordu. Dün gece ne kadar şaka yapıyor olsalar da, hâlâ Berk’e karşı hislerini anlamaya çalışıyordu.
Berk, biraz daha ciddileşerek, “Yeter artık, herkes takılıyor, ama Sıla da haklı. Dün geceyi hatırlamıyorsa, bu kadar üzerine gitmeyin. Hem zaten, olan oldu,” dedi ve durumu toparlamaya çalıştı.
Grup tekrar güldü ve konu farklı yönlere kaydı. Sıla, kendini biraz daha rahatlamış hissetti ama bir yandan da Berk’in tavırları kafasında dolaşıyordu. “Gerçekten, aramızda bir şey yok,” dedi içinden, ama bu defa kendine bile inanamıyordu.
Berk, sınıfta bir an için sessizliğe büründü, ardından gözlerini Sıla’dan kaçırmadan, alaycı bir şekilde konuşmaya başladı. “Hadi, hadi, Sıla. Biraz daha dürüst ol. Dün gece neler olduğunu bilmiyorsan, en azından bugün beni ne kadar sevdiğini hatırlıyorsundur, değil mi?” dedi, gülerek.
Sıla, bir an için irkildi ve Berk’in lafına nasıl cevap vereceğini bilemedi. İçindeki gerginlik, adeta boğazına düğümlenmişti. “Ne demek istiyorsun?” diye sordu, sesindeki titremeyi saklamaya çalışarak.
Berk, Sıla’nın bu sorusunu umursamadan devam etti. “Hadi, kabul et. Hem sen, hem ben dün gece çok eğlendik, ama sakın yanlış anlamayalım, senin kadar sarhoş olmak... zor bir şey,” dedi ve bir kahkaha attı.
Sıla, Berk’in bu tavırları karşısında sinirlenmeye başladı. İçinde birikmiş tüm öfkeyi, aniden dışa vurmak istedi. “Sana ne, Berk? Benim sarhoş olmamla ne ilgisi var? Kendi işine bak,” dedi, biraz daha sert bir şekilde.
Berk, Sıla’nın bu sertliğinden hoşlanmış gibiydi, ama yine de üstünü örtmeye çalışarak, “Hayır, hayır, sadece şaka yapıyorum. Ama galiba seni üzdüm, değil mi? O zaman üzgünüm. Ne yapalım, karşımda o kadar ciddi biri olunca... Şaka bile yapamıyorum,” dedi, ama gülüşü oldukça alaycıydı.
Zeynep ve Belinay, o anda Sıla’nın yanında olup durumu fark edince, hemen araya girerek bu tartışmayı sonlandırmaya çalıştılar. Zeynep, gözlerini Berk’e dikip, “Berk, yeter artık. Gerçekten fazla oluyor. Sıla’yı rahat bırak. Ne kadar şaka yaparsan yap, bu tarz laflar hoş olmuyor,” dedi.
Berk, Zeynep’in söylediklerini göz ardı edercesine, Sıla’ya tekrar dönerek, “Hadi ya, şaka yapıyorduk işte,” diye lafını sürdürdü.
Sıla, artık daha da sinirli bir hale gelmişti. Berk’in tavırları, onu daha da zor durumda bırakıyordu. İçinden bir şeylerin patlamak üzere olduğunu hissediyordu, ama ne yapacağını bilemiyordu. Onunla daha fazla konuşmak istemediği her halinden belliydi.
Esra, ortamın daha da gerilmesini istemediği için, Sıla’ya dönerek, “Sıla, hadi gel, biraz dışarı çıkalım. Berkle tartışmak hiç iyi değil,” dedi, elinden tutarak Sıla’yı sınıfın dışına çıkarmaya çalıştı.
Berk, Sıla’nın arkasından bakarak, gülümsemeyi sürdürdü. “Hadi, gitme. Dışarıda daha iyi zaman geçireceksin, eminim,” dedi. Ama bu şaka, her zamanki gibi, alaycı ve soğuk bir şekilde gelmişti.
Sıla, kafasını kaldırıp Berk’in yüzüne son bir kez bakarak, “Berk, bir daha benimle dalga geçme. Kimsin sen ki?” dedi, ve Esra’nın onu çekiştirmesiyle hızla sınıftan çıktı.
Berk, Sıla’nın gitmesine bakarak, biraz da şaşkın bir şekilde, “Tamam, tamam. Sen bilirsin,” dedi. Ama gözlerinde, Sıla’nın tepkisinden hiçbir şey anlamamış bir ifade vardı.
Zeynep ve Belinay, Sıla’nın arkasından gidip ona destek olmaya çalışırken, içerideki ortam yine eski haline döndü. Ancak Berk’in tavırları, hem grup hem de Sıla için yine gerilime neden olmuştu.
sınıfın kapısının aniden açılmasıyla Sıla’nın girişi tüm atmosferi değiştirdi. Sıla'nın gözleri, gruptakilerin garip bir şekilde sessizleşmesini fark etti. Herkesin bir şekilde ona baktığı anı fark ettiğinde, Ekin ve Berk arasında yaşanan gerilim hemen gözlerinin önüne serildi.
O anda ne olduğunu tam anlayamadan, gözleri Ekin ve Berk'in arasındaki mesafeye kaydı. Ekin, gülerek Berk'e doğru yaklaşırken, Berk’in duraksadığını gördü. Ama sonra Ekin, adımlarını hızlandırıp aniden Berk'in dudağından öpüverdi. O anda, Berk neye uğradığını şaşırmıştı. Bu, hiç beklemediği bir andı.
Sıla, sınıfa girdiği anda tüm sınıfın sessizleştiğini fark etti. Herkesin bakışları ona odaklanmıştı. İçinde bir rahatsızlık ve belirsizlik vardı. Gözleri, sınıftaki iki kişi arasında gerilen havayı gördü. Ekin’in yüzündeki gülümseme ve Berk’in hala duraksamış hali, Sıla’nın kafasını karıştırdı.
Sıla, hemen bir adım geri atarak, yüzünde beliren şaşkın ifadeyle, "Ne oluyor burada?" dedi. Gözleri, Ekin’in şakasına, Berk’in bakışlarına kaydı. İçindeki karmaşa daha da büyüdü. Sıla, anlamaya çalışıyordu ama hiçbir şey mantıklı gelmiyordu.
Ekin, hala gülümseyerek, "Sadece eğleniyorduk, Sıla," dedi. "Berk'in bu kadar ciddiyet içinde olması beni sıkıyor. Ne oldu, kıskandın mı?"
Sıla, Ekin’in bu alaycı tavrına bir süre tepki veremedi. O anın anlamsızlığı içinde, içindeki siniri tutarak, "Kıskanmak mı? Bu… bu kadar basit değil, Ekin," dedi, sesi gergin ve hafifçe titrek bir şekilde. “Ama neler oluyor, onu çözmeye çalışıyorum. Bu kadar normal mi yani?”
Berk, Sıla’nın gözlerinin içine bakarak, hafifçe başını salladı. "Sıla, dur. Bu kadar büyütülecek bir şey yok," dedi, ama sesi o kadar inandırıcı değildi. İçindeki karmaşa ve gerginlik, sözlerinin doğruluğuna yansıdı. O an, Sıla ve Berk arasında bir boşluk oluştu.
Ekin’in yaptığı, aslında bir şaka gibi görünse de, Sıla’nın içindeki karışıklığı derinleştirmişti. Berk’in sessizliği ve tepkisizliği, Sıla’yı daha da yabancılaştırmıştı. Berk’in o anı nasıl geçiştirdiğini, Sıla çözmeye çalıştı, ama onun bakışlarındaki anlamı bir türlü anlayamıyordu.
Berk’in hareketi, Ekin’in yaptığı ve Sıla’nın bu duruma verdiği tepki, grup içindeki gerilimi artırmıştı. Sıla, sadece her şeyin anlamını çözmeye çalışırken, içinde kaybolan düşünceler ve rahatsızlıkla baş başa kaldı. O an, hem Berk’in hem de Ekin’in niyetlerini sorgulamaya başlamıştı.
Sıla, gergin bir şekilde derin bir nefes aldı ve daha fazla konuşmak zorunda kaldı. Ancak içindeki karışıklık ve boşluk, onu bu olayın üstesinden gelmeye zorluyordu.
Berk ve Sıla arasındaki gerilim arttıkça, grubun dinamikleri de hızla değişiyordu. Bu, yeni bir çatışma noktasına yol açabilir ve birbirlerinin hislerine dair daha fazla sorgulama ve çözüm arayışı getirebilirdi.
Sıla, sınıfa adım attığından beri içindeki gerginlik git gide artıyordu. Ekin’in şaka yollu tavırları ve Berk’in o kadar da normal olmayan tepkileri, Sıla’nın kafasını iyice karıştırmıştı. Bir süre sessizce sınıfın köşesinde durdu, gözlerini devirerek gruptaki diğer arkadaşlarına baktı. Hiçbiri de birbirlerinden farklı bir şey yapmıyordu. Hepsi, kendilerine ait bir şekilde gülüşüp şakalaşıyorlardı ama Sıla, bir süreliğine gruptan tamamen uzaklaşmıştı.
Berk, Sıla’nın bakışlarını hissetti ama gözlerini ondan kaçırmaktan başka bir şey yapmadı. Bu durum, Sıla’yı daha da huzursuz etti. Şu an onunla konuşmak, her şeyin daha da karmaşıklaşmasına sebep olacaktı gibi hissediyordu. O yüzden, sessiz kaldı. Berk’in onu görmekteki rahatsızlıkla nasıl bir hisse kapıldığını bilemiyordu ama içindeki duygular da çok karışıktı.
Gün ilerledikçe, Sıla Berk’le konuşmamayı sürdürdü. Aralarındaki hava, bir süre önceki gibi rahat değildi. O gece yaşadıkları ve sonrasındaki olaylar, ikisinin de birbirine karşı hislerini karmaşıklaştırmıştı. Sıla, bunu kabul etmeye ve içindeki duyguları anlamaya çalışıyordu, ama Berk’in tavırları ve o garip sessizlik arasında, hiçbir şey netleşmiyordu.
Berk, gün boyunca Sıla’nın yanından geçerken, onunla göz teması kurmamaya çalıştı. İçinde, Sıla’yla konuşmanın gereksiz olduğunu düşündü ama bir yandan da, onunla ne olursa olsun bir açıklama yapması gerektiğini biliyordu. Ancak Sıla, buna dair hiçbir şey söylemiyor ve yalnızca uzaklaşıyordu.
Bir gün, okuldan çıkarken, Berk yine Sıla’nın yanında yürüdüğünü fark etti. Onun bu kadar sessiz ve soğuk oluşu, içindeki belirsizliği arttırıyordu. Sıla, Berk’in yanına yaklaşmadığı sürece konuşmamaya kararlıydı. Berk, birkaç kez ağzını açmaya çalıştı, ama Sıla gözlerini kaçırarak hızla yürümeye devam etti.
Sıla, nihayet Berk’in yanına doğru duraksamadan yaklaşmaya karar verdi. Birkaç saniye sonra, gözleri Berk’inkilerle buluştu. İçindeki karışıklık ve soğukluk her şeyin önündeydi. “Berk,” dedi, sesi biraz sertti ama içinde hala bir yumuşaklık vardı. “Dün gece… Yaşananları hatırlamıyorum. Ne olduğunu hiç anlayamadım.”
Berk, bir an bakışlarını Sıla’dan kaçırdı ve başını hafifçe eğdi. “Sıla, dün gece… Sadece, her şeyin senin için normal olduğundan emin olmak istemiştim.” Sonra bir an susarak, derin bir nefes aldı. “Ama anlamalısın ki, bu biraz karışık hale geldi.”
Sıla, daha fazla bir şey söylemeden, başını iki yana sallayarak ilerlemeye devam etti. O an, her şeyin çözülmeyecek kadar karmaşık olduğunu hissetti. İçindeki duyguların ağırlaştığını, yavaşça, ama kesin bir şekilde hissetti. Ama bir şey söylemek için artık geç kalmıştı.
Sıla ve Berk arasındaki gerginlik, okul boyunca devam etti. Sıla, Berk'in bakışlarından kaçarken, Berk de Sıla'ya yaklaşmamaya özen gösterdi. İkisi de birbirlerinin yüzüne bakmaktan kaçındılar, o gece yaşanan olayları ve aralarındaki sessizliği gündeme getirmek için hiçbir fırsat yaratmadılar.
Gün boyunca, sınıf arkadaşları birbirleriyle normal şekilde şakalaşırken, Sıla ve Berk’in arasındaki mesafe giderek arttı. O geceki olay ne kadar içlerini karıştırmışsa, o kadar da bir sessizlik doğurdu. Sıla, kafasında dönüp duran düşünceleriyle yalnız kalmaya çalıştı, Berk ise içine kapanmıştı. O günün ardından, her ikisi de o geceyi unutmaktan çok, konuşmamakla yetinmeye karar verdi. Sıla, ne yazık ki, o geceyle ilgili hiçbir şey hatırlamıyordu. Ama hatırlamadığı şeyin, hissettirdiği kadar karmaşık olacağını düşünmüyordu.
Berk, sınıfta Sıla’yı gördüğünde, bir yandan onunla konuşma isteği vardı ama bir yandan da yanlış bir şey yapma korkusu içini kemiriyordu. Onunla hiç bir şey söylemeden göz göze gelmek, yavaşça bile olsa rahatsız edici hale gelmişti.
Akşam okul bitiminde, sınıfta kimse kalmadı. Geriye yalnızca Sıla ve Berk kaldılar. Her şey o kadar sessizdi ki, Sıla yine tam konuşmak için Berk’e yöneldiğinde, Berk ne yapacağını bilmez bir şekilde yerinden kalkıp hızlıca sınıftan çıktı. Sıla da onu takip etmedi. Sadece orada, düşünceleriyle yalnız kaldı. O an, her şeyin eskiye döneceği umudu bir nebze olsa da, içindeki rahatsızlık hala devam ediyordu.
Ertesi gün, okulda Sıla ve Berk yine birbirleriyle konuşmadılar. Sıla, bu sessizliği bir şekilde kabul etmişti ve Berk de kendi içindeki karmaşayı dindirmek için uğraşıyordu. Ama içlerinde bir şeylerin değişmiş olduğu hissi her ikisini de zorluyordu.
Sıla, o geceki olayların her yönüyle kafasını karıştırmaya devam etse de, gün boyunca kendini ondan uzak tutmak daha kolay geliyordu. O gece yaşadıklarının etkisiyle, konuşmamak en iyisiydi.
Berk de, Sıla’yı rahatsız etmekten ve ona yanlış bir şey yapmaktan korkuyordu. Bir yanda, Sıla ile yakınlaşma arzusunu bir kenara bırakıp, olayı olduğu gibi geçiştirmeye çalışıyordu. Ama ikisi de, olayların ne kadar karmaşık hale geldiğini hissediyorlardı. |
0% |