24. Bölüm

24. Bölüm

Elif Gamze Pehlivan
yakamozyagmuru

 

Berk ve timi, ormanın içlerine doğru ilerlerken havada bir sessizlik hakimdi. Düşmanın ana grubuna ulaşmadan önce mümkün olduğunca iz bırakmamaları gerekiyordu. Çatışma kısa sürmüştü, ancak düşman kesinlikle patlama sesini duymuş ve alarma geçmişti.

 

Ömer, yürürken telsizine hafifçe dokundu. “Komutanım, üs ile bağlantı kurdum. Destek kuvvetleri tetikte ama bizim bölgeye yakın devriye yok. Yani kendi başımızayız.”

 

Berk, gözlerini etrafta gezdirerek başını salladı. “Tamam. Hızlı olmalıyız. Buradan güvenli bir bölgeye çekilip değerlendirme yapacağız.”

 

Gupse, hafifçe dudak büktü. “Düşman sayısı hakkında net bir bilgi yok mu?”

 

Helin, Göktuğ’un dürbününden aldığı bilgileri kontrol etti. “Şu an görüş alanımızda kimse yok. Ama izler yeni, yani hareket eden bir grup var. Ve sayıları az değil.”

 

Murat, çantasındaki ek şarjörleri kontrol etti. “İşte sevdiğim aksiyon… Ne diyorsun Göktuğ? Bugün de destan yazıyor muyuz?”

 

Göktuğ, gülerek omzunu silkti. “Sen yeter ki dikkatli ol. Bir de göğsünü gere gere yürümekten vazgeç.”

 

Berk, konuşmaları sonlandırarak elini kaldırdı. “Sessizlik. Hareket ediyoruz.”

 

Tim, ormanın içine doğru dikkatlice ilerledi. Ancak Berk’in içindeki huzursuzluk giderek artıyordu. Bu operasyon sadece düşman temizleme görevi gibi görünüyordu ama fazlasıyla pürüzlüydü. Bir şeyler yolunda gitmiyordu.

 

 

Birkaç yüz metre ilerlediklerinde, Ömer bir anda durdu ve elini kaldırarak işaret verdi. Tim, anında hareketsiz kaldı.

 

Ömer, dikkatlice eğilip toprağı kazıdı ve hafifçe iç çekti. “Komutanım… El yapımı patlayıcı. Yeni yerleştirilmiş.”

 

Berk, kaşlarını çattı. “Ne kadar yeni?”

 

“Belki bir saat… En fazla iki.”

 

Göktuğ sinirle başını salladı. “Demek ki bizi bekliyorlar.”

 

Berk, hızlı bir plan yaptı. “Tamam, burada ilerlemek riskli. Geri dönmeyeceğiz. Yan hattı kullanıp düşmana ters açıdan yaklaşacağız.”

 

Tim, yavaşça yön değiştirirken Ömer geride kalan izleri dikkatlice kamufle ediyordu. Ancak ilerledikçe ormanın içindeki atmosfer daha da gerilmeye başladı.

 

Berk, içindeki o tanıdık hissi göz ardı edemiyordu. Bir şeyler yaklaşmaktaydı.

 

Ve sonra…

 

Silah sesleri yankılandı.

 

Düşman, tahmin ettiklerinden daha önce pusu kurmuştu. İlk ateş açıldığında, tim anında mevzi aldı ve karşılık vermeye başladı.

 

Berk, bağırarak emirlerini verdi:

 

“Göktuğ, Murat! Sağ kanadı tutun! Gupse, Helin! Keskin nişancı pozisyonuna geçin! Ömer, Uğur! Beni takip edin!”

 

Mermiler havada uçuşurken, Berk ve adamları profesyonelce hareket ediyordu. Onlar için bu sadece bir başka görevdi. Ancak düşman sayı olarak fazlaydı.

 

Berk, yerini değiştirirken telsizine fısıldadı. “Helin, sayı?”

 

Helin, dürbünden düşmanı takip ederken cevap verdi. “On beş kişi var, ama arkadan takviye alıyorlar gibi.”

 

Berk, dişlerini sıktı. Sayıları fazlaydı ama geri çekilme lüksleri yoktu.

 

“Devam edin. Ne olursa olsun buradan sağlam çıkacağız.”

 

Berk, silahını kaldırıp iki düşmanı etkisiz hale getirirken, içindeki soğukkanlılık gözlerinden okunuyordu.

 

Bu savaş daha yeni başlıyordu

 

Operasyon tamamlanmış, düşman unsurlar etkisiz hale getirilmişti. Helikopterin içindeki sessizlik, az önce yaşanan çatışmanın ne kadar yoğun geçtiğini gösteriyordu. Herkes hala tetikte, olası bir saldırıya karşı gözlerini dört açmıştı.

 

Berk Kırkaç, kaskını çıkarıp alnındaki teri sildi. Yorgunluk belirtileri vardı ama gözlerindeki sertlik ve otorite asla kaybolmamıştı. Timin lideriydi, kıdemli üsteğmendi ve omuzlarındaki sorumluluk dağlar kadar ağırdı.

 

Murat Yaşar, hemen yanında oturuyordu. Üsteğmendi, soğukkanlı ve stratejik zekâsı yüksekti. Çatışma sırasında gösterdiği cesaret ve hızlı karar alma yeteneği sayesinde birçok kez ekibini ölümden döndürmüştü.

 

Uğur Özalp, genç bir teğmendi ama sahada tecrübesi yaşından büyüktü. Neşeli bir yapısı vardı ama operasyondayken tam bir ölüm makinesine dönüşürdü.

 

Ömer Özkan ve Melih Karaduman, timin en deneyimli astsubay başçavuşlarıydı. İkisinin de sahadaki tecrübesi tartışılmazdı. Ömer, keskin nişancıydı ve soğukkanlıydı. Melih ise patlayıcılar konusunda uzmandı, bomba imha ekibinden geliyordu.

 

Kadın askerler timin vazgeçilmez parçalarıydı. Gupse Sancak, kıdemli üstçavuştu ve istihbarat konusunda inanılmaz bir yeteneği vardı. Her operasyondan önce sahayı analiz eder, ekibi bilgilendirirdi.

 

Helin Bozkurt, Gupse’nin en iyi arkadaşıydı ve kıdemli üstçavuştu. Keskin nişancıydı, vurduğu yerden bir daha ses çıkmazdı. Soğukkanlı ve disiplinliydi.

 

Göktuğ Türkoğlu, astsubay kıdemli çavuştu. Timin en çılgın üyesiydi. Herkes ne kadar disiplinli ve sertse, Göktuğ o kadar rahat ve umursamazdı. Ama konu çatışma olunca asla geri adım atmazdı.

 

Ve en gençlerinden biri, astsubay çavuş Ülkü Bozkurt… Takımın en çaylak üyesiydi ama azmi ve cesareti sayesinde kısa sürede kendini kanıtlamıştı.

 

Helikopter, üssün pistine yumuşak bir iniş yaptı. Kapılar açılır açılmaz Berk en önde yürüyerek indi. Arkasında timi, yorgun ama dimdik ilerliyordu.

 

Tam hangara doğru yürürken, onları bekleyen komutan yanlarına yaklaştı. "Kırkaç, Yaşar, Özalp! Rapor odasına!" dedi sert bir sesle.

 

Berk, yanındaki Murat ve Uğur’la göz göze geldi. Ardından timine dönüp başıyla bir işaret yaptı. "Herkes silah bakımını yapsın. Yarım saat içinde brifing odasında toplanıyoruz!"

 

Timin geri kalanı hızla dağıldı. Ama herkes biliyord

u ki bu iş daha bitmemişti…

u.

 

Devam edelim mi? Yoksa farklı bir yönde ilerleyelim mi?

 

Bölüm : 01.03.2025 21:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...