Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@yakamozyagmuru

Sıla, teneffüste Murat’ı bulmak için okul koridorunda yürüyordu. Son birkaç gündür Murat’ın tavırlarından ve aralarındaki konuşmalardan, Murat’ın Esra’dan hoşlandığını hissetmişti. Bu konuda ona bir şey sormak ve hislerini doğrulamak istiyordu.

 

Murat’ı kantine doğru ilerlerken yakaladı ve ona hafifçe dokundu. “Murat, bir dakikanı alabilir miyim?” dedi. Murat, kafasını hafifçe çevirdi ve gergin bir şekilde Sıla’ya baktı.

 

“Tabii,” dedi, biraz çekingen bir tonla. İkisi kantinin daha sakin bir köşesine oturdular.

 

“Murat, aslında son zamanlarda... senin Esra’dan hoşlandığını fark ettim,” dedi Sıla, doğrudan konuya girmek istemişti. Murat’ın yüzü, biraz kızarmış ve gergin bir ifade ile ona döndü.

 

“Nasıl, yani?” dedi Murat, biraz şaşkın bir ifadeyle.

 

“Gerçekten senin ona karşı hislerini hissetmedim değil,” dedi Sıla, açık ve dürüst bir şekilde. “O kadar zor bir şey değil, Murat. Eğer gerçekten hissediyorsan, ona söylemekten neden bu kadar çekiniyorsun?”

 

Murat, gözlerini yere dikti ve bir süre sessiz kaldı. “Bilmiyorum, Sıla,” dedi, biraz utangaç ve kararsız bir sesle. “Ona söylemek zor. Gerçekten zor. Ya kabul etmezse, ya...”

 

Sıla, Murat’ın bu kadar zorlanıyor olmasını görünce ona biraz destek olmaya çalıştı. “O zaman bile bunu denemelisin, Murat. İçinde bu kadar şey taşımanın bir anlamı yok,” dedi, ama Murat hâlâ biraz endişeli görünüyordu.

 

Tam bu sırada, Berk gruptaki diğer üyelerle birlikte kantine geldi. Sıla ve Murat’ın yan yana oturduklarını ve konuşmaya daldıklarını görünce bir an için sinirlendi. Berk’in yüzü birdenbire kasıldı.

 

“Ne oluyor burada?” dedi, sesi sert ve sinirli. Murat’ın gözleri Sıla’dan Berk’e kaydı. “Bir şey yok,” dedi, gergin bir tonda.

 

“Bir şey yok mu?” dedi Berk, gözlerini ikisinin üzerinde gezdirerek. “Yine Esra’nın peşinde koşan Murat mı? Gerçekten bir şey yok mu, Sıla?”

 

Sıla, Berk’in bu kadar sinirli ve hırçın olmasına şaşırmıştı. “Berk, bu tamamen bizim aramızda bir şey,” dedi, biraz savunmasız ama net bir sesle.

 

“Tabii, kendi aranızda ne konuşuyorsanız konuşun,” dedi Berk, öfkesini kontrol etmeye çalışarak. “Ama bu kadar zaman boyunca, bizim grupta bir sürü karmaşanın sebebi Murat ve onun zorla kabul ettiği hisleri değil mi?”

 

Murat, biraz öfkelenmiş ve sinirli bir şekilde cevap verdi, “Ne demek istiyorsun Berk? Hiçbir zaman zorla hissetmedim, sadece... hislerim işte.”

 

“Ama Esra’dan hoşlanıyor olmak bu kadar zor bir şey mi, Murat?” dedi Berk, öfkesinin altında sinsi bir alay gizlenmiş gibi. “Bunu bir de Sıla’ya anlat bakalım. Gerçek hislerin neymiş, onu görelim.”

 

Sıla, Berk’in sözlerinden rahatsız olmuştu ama Murat’a destek olmak istiyordu. “Berk, ne demek istiyorsun? Murat’ın hisleri onu zor durumda bırakıyor olabilir ama bu onun hakkında konuşma tarzın değil,” dedi, biraz daha cesur bir şekilde.

 

Berk, ona sertçe baktı ve “Gerçekten bir şey hissetmiş olsan, Esra’ya bunu çoktan anlatmış olurdun,” dedi, öfke ve kızgınlıkla dolu bir sesle. Murat, bir an için ne söyleyeceğini bilmedi ve sessiz kaldı.

 

“Evet, Murat,” dedi Sıla, biraz sakin ve anlamlı bir sesle, “belki gerçekten doğru hislerinle yüzleşmenin zamanı gelmiştir.”

 

Berk, bu tartışmaya daha fazla katlanamayacak gibi görünüyordu. “Gerçekten bunu düşünüyorsun, Sıla?” dedi, sert bir şekilde. “Sen Murat’ın yanında olacaksın, değil mi?”

 

Murat, gergin bir şekilde ayağa kalktı ve “Neden bu kadar zor oluyor her şey?” dedi, sinirli bir tonda. “Hiçbir zaman doğru bir şey yapamıyorum gibi hissediyorum.”

 

“Belki de bu kadar karmaşıklığı kabullenmen gerekiyor,” dedi Berk, soğuk bir sesle. “Sıla’yla olan bu destekleyici tavrın, gerçekten bizi bir arada tutabilir mi?”

 

Murat ve Berk arasındaki tartışma bir anda kızıştı. Sıla, bu çekişmeye son vermek ve Murat’ı desteklemek için tekrar araya girmeye çalıştı. “Berk, bu konuda fazla ileri gitme. Murat’ın hisleri onun kararı,” dedi, biraz zorlanarak.

 

“Tabii, herkesin kendi duygularını yaşamaya hakkı var,” dedi Berk, sinirli bir şekilde. “Ama bu grup bir arada kalmayı hak etmiyor mu? Herkes kendi başına dertte ve hiçbiriniz birbiriniz için bir şey yapmıyorsunuz.”

 

Murat ve Berk arasındaki gerginlik bir patlamaya doğru gitmişti. Murat, Berk’in yüzüne sert bir bakış attı. “Gerçekten bu kadar zor bir şey hissetmem mi gerekiyordu?” dedi, öfkeyle. “Beni bu kadar zorlayabilmek için gerçekten bu kadar küçümsemen gerekiyor mu?”

 

Berk, bu sözlerden daha da sinirlenmiş gibi görüldü. “Belki de artık gruba katılmayı istemiyorsan, gitmeyi dene,” dedi, sesi daha da sertleşmişti.

 

Murat, bu provokasyona daha fazla dayanamadı ve “Belki de bu grupta gerçekten olmak istemiyorum!” diye bağırdı, sonra kantinden hızla çıkıp okulun arka bahçesine doğru gitti

 

 

Sabahın erken saatlerinde, öğrenciler otobüsle Akça'ya doğru yola çıkmışlardı. Şehirden uzaklaşıp doğanın huzuruna doğru ilerlerken, herkesin içi kıpır kıpırdı. Güneş parlak bir şekilde doğmuş, deniz kokusu otobüsün camlarından içeri dolmuştu. Sıla, pencere kenarında oturuyor, çantasındaki kitabı karıştırıyordu. Berk birkaç sıra arkada, çetenin diğer üyeleriyle şakalaşıyor, ama bir yandan da göz ucuyla Sıla’yı izliyordu.

 

Akça'ya vardıklarında, rehber öğrencileri bir plaj kenarına götürdü. Herkes otobüsten inerken, denizden esen hafif rüzgâr yüzlerini okşuyordu. Öğrenciler hemen fotoğraf çekmeye ve gruplar halinde sahilde dolaşmaya başladılar. Ancak gezinin asıl ilginç yanı, herkesin okul kıyafetlerini bir kenara bırakıp kendi tarzlarını yansıttığı şık kıyafetleriydi.

 

Sıla, otobüsten en son inenlerdendi. Üzerinde yaz esintisini yansıtan, uçuş uçuş beyaz bir elbise vardı. Siyah saçları açık, hafifçe dağılmıştı. Şaşırtıcı derecede doğal ama etkileyici bir görünümü vardı. Berk, Sıla’nın otobüsten indiğini gördüğünde adeta dona kaldı. Gözlerini kaçırmak istedi, ama yapamadı.

 

“Vay be...” diye mırıldandı istemsizce. Ağzı hafifçe aralanmıştı. Zeynep onun bu halini fark etti ve dirseğiyle Berk’i dürttü. “Hadi ama, Berk. Sanki ilk kez görüyorsun!” dedi alaycı bir şekilde. Berk toparlanmaya çalıştı ama gözlerini hâlâ Sıla’dan alamıyordu.

 

Bu sırada Murat, Esra’ya doğru bakıyordu. Esra, saçlarını hafif dalgalı bir şekilde bırakmış, pastel tonlarda zarif bir tulum giymişti. Yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Murat, gözlerini kısarak bakarken ağzı hafifçe aralandı. “Harikasın,” diye mırıldandı, ama sesini kimse duymadı. Murat’ın bu halini gören Ekin, gülerek dirseğiyle ona vurdu. “Ağzını kapat Murat, sinek kaçacak!” dedi. Murat hemen toparlanmaya çalıştı ama yüzündeki kızarıklığı saklayamadı.

 

Göktuğ ise Ekin’e bakıyordu. Ekin, parlak kırmızı bir üst ve beyaz şort giymişti. Göz alıcı güzelliğiyle dikkat çekiyordu. Göktuğ, hayranlıkla bakarken farkında olmadan içini çekti. “Vay canına... Ekin bu kadar güzel miymiş?” dedi kendi kendine. Ama bunu fark eden Zeynep, alaycı bir kahkaha attı. “Göktuğ, sakin ol. Bu sadece Ekin!” dedi. Göktuğ hemen utanarak kafasını çevirdi ama Ekin’in bu durumu fark ettiğini bilmiyordu.

 

Kızlar da bu sahneyi fark etmişti, ama hiçbiri belli etmemeye çalışıyordu. Sıla, Berk’in kendisine bakışlarını hissetmişti ama gözlerini kaçırarak sahil boyunca yürümeye devam etti. Esra, Murat’ın kendisine şaşkınlıkla baktığını fark etmiş, ama içten içe hoşuna gitmesine rağmen hiçbir şey olmamış gibi davranmıştı. Ekin ise Göktuğ’un kendisine hayranlıkla baktığını gördü ama alaycı bir şekilde gülümseyerek, “Ne oldu Göktuğ? Hayalet görmüş gibi bakıyorsun,” dedi. Göktuğ daha da utanarak başını yere eğdi.

 

Sahil boyunca herkes kendi arasında gruplar halinde yürümeye başladı. Berk, bir fırsatını bulup Sıla’ya yaklaşmaya çalıştı ama tam bir şey söylemek üzereyken Murat gelip aralarına girdi.

 

“Sıla, bize katılır mısın? Birkaç güzel yer bulduk, beraber dolaşabiliriz,” dedi. Berk, Murat’ın bu hareketinden hoşlanmamıştı ama hiçbir şey belli etmeden arkasını dönüp sahile doğru yürümeye başladı.

 

Sıla ve diğer kızlar, sahil kenarındaki şezlongların olduğu alana geçmiş, havlularını yerleştiriyorlardı. Erkekler ise biraz uzakta, sahil kenarında oturmuş denizi izliyordu. Ancak bu sessizlik, kızların bikinileriyle plaja girmesiyle bozuldu.

 

Sıla, beyaz bir bikini tercih etmişti, saçları omuzlarına dökülüyor, rüzgârda hafifçe savruluyordu. Esra, pastel pembe bir bikini giymişti, üzerine ince bir pareo atmıştı. Zeynep ise kırmızı bikinisiyle göz kamaştırıyordu. Her biri, dikkatleri istemeden üzerlerine çekiyordu.

 

Göktuğ ağzı açık bir şekilde bakakaldı. “Bunlar... şey... dersteki kızlar mı yoksa melekler mi?” diye sordu salakça bir ifadeyle.

 

Marul, Göktuğ’un bu haline gülerek onu dürttü. “Göktuğ, kapat ağzını. Yoksa kızlar sahilde boğulduğunu sanacak!” dedi, sonra ekledi, “Ama haklarını yememek lazım, kızlar bayağı etkileyici.”

 

Berk, konuşmadan Sıla’ya doğru baktı. Ama bakışları hayranlıktan çok, karışık bir duyguyu barındırıyordu. Ne yapacağını bilemeden Murat’ın omzuna hafifçe vurdu.

“Ne düşünüyorsun?” diye sordu Berk, sesi soğuk ama biraz dağınık çıkmıştı.

 

Murat, gözleri Esra’da olduğu için Berk’in ne dediğini duymamış gibiydi. Gözlerini kırpmadan Esra’yı izliyordu. Berk, bu durumu fark edince kaşlarını çattı. “Murat!” diye sert bir sesle tekrarladı.

 

Murat, irkilip toparlandı. “Şey, evet. Esra bugün... gerçekten güzel görünüyor,” dedi utana sıkıla. Ama cümleyi bitirir bitirmez Berk’in kendisine dik dik baktığını fark etti. “Ne? Gerçekten güzel işte!” dedi savunmaya geçerek.

 

Berk, bakışlarını tekrar Sıla’ya çevirdi. “Bilmiyorum... sanırım herkes biraz fazla etkilenmiş gibi,” dedi. Ama sesi o kadar karışıktı ki Murat bunu fark etti.

 

“Berk, açık ol. Sıla’dan hoşlanıyorsun, değil mi?” dedi Murat, alaycı bir ses tonuyla.

 

Berk, hemen savunmaya geçti. “Ne alakası var? Sadece... dikkat çekiyor, o kadar.”

 

Murat, bu cevabı komik bulmuştu. Alaycı bir gülüşle, “Dikkat çekiyor, öyle mi? Bayağı dikkatini çekmiş gibi!” dedi.

 

Bu sırada kızlar denize girerken kahkahalarla konuşuyorlardı. Zeynep, Göktuğ’un kendisine şaşkın bir şekilde baktığını fark ettiğinde yanındaki Esra’ya dönüp gülerek, “Bak, Göktuğ hâlâ ağzını kapatmayı başaramamış!” dedi. Esra da bu duruma gülümseyerek karşılık verdi.

 

Marul, Göktuğ’un kulağına eğilerek, “Bir dahakine gözlük getir, daha net görürsün!” diye dalga geçti.

 

Ancak Berk ve Murat’ın bakışları daha farklıydı. Berk, hem Sıla’nın güzelliğinden etkilenmiş hem de içindeki karmaşık duygularla mücadele ediyordu. Murat ise Esra’ya olan hislerini kontrol etmekte zorlanıyordu.

 

Bir anda Marul, Murat ve Berk’in arasına oturarak ellerini havaya kaldırdı. “Tamam beyler, söyleyin bakalım! Hangisi en güzel? Benim oyum... tabii ki Zeynep’e!” dedi kahkahayla.

 

Berk ve Murat aynı anda başlarını çevirerek, “Saçmalama, Marul!” diye çıkıştılar. Ancak ikisi de biraz önceki düşüncelerinden utanmış gibiydi.

 

Bu sırada kızlar denizden çıkmış, havlularını alıp şezlonglara doğru ilerliyorlardı. Erkekler ise sessizleşmiş, sadece göz ucuyla onları izliyorlardı. Ancak Berk ve Murat’ın düşüncelerinin bu geziden sonra çok daha karmaşık hale geleceği kesindi.

 

Geziden sonra herkes yorgun bir şekilde otobüsten inmişti. Ancak Zeynep’in aklı fikri eğlenceydi. Gruptan ayrılmadan hemen önce durup, “Hadi, bu gece Berk’in evinde toplanalım. Hem biraz takılırız, hem de yeni bir şeyler deneriz!” dedi hevesle.

 

Berk, Zeynep’in bu çıkışı karşısında kaşlarını çattı. “Neden benim evim? Başka yer mi yok?” diye sordu, ama Zeynep’in ısrarcı bakışları ve grubun diğer üyelerinin de kabul edişiyle daha fazla direnemedi. “Pekâlâ, ama saçmalamayın. Evde sadece biz varız,” dedi ve herkese adresi verdi.

 

Berkin evi

 

Saat akşam 8’i gösterdiğinde herkes Berk’in lüks ama soğuk görünen evindeydi. Geniş salon, minimalist bir dekorasyona sahipti. Duvarlarda büyük tablolar, camdan masalar ve pahalı görünen mobilyalar vardı. Ancak içerisi ürpertici bir sessizlikle doluydu.

 

Sıla, eve adım atar atmaz kendini huzursuz hissetti. Etrafına bakınarak, “Bu ev çok... sessiz. Ailen nerede?” diye sordu istemsizce.

 

Berk omuzlarını silkerek cevap verdi, sesinde bir soğukluk vardı. “Anne ve baba yok. Bakıcılar var, ama bu saatlerde burada değiller. Yalnız yaşıyorum,” dedi kısaca.

 

Sıla’nın içindeki huzursuzluk, Berk’in söylediklerinden sonra biraz daha arttı. Onun da geçmişten yaralı biri olduğunu anlamıştı. Ama bu konuyu kurcalamak istemedi.

 

Herkes oturma odasında toplanmış, Zeynep’in önerisiyle cin çağırma oyunu oynamaya karar vermişti. Ortada bir kağıt ve mumlarla hazırlanmış bir düzenek vardı. Ekin heyecanla, “Hadi, korkaklar geri çekilsin. Bunu denemek çok eğlenceli olacak!” dedi.

 

Göktuğ, kafası karışmış bir şekilde, “Cin çağırınca bir şey ikram ediyor muyuz? Yani, adam aç gelir falan...” dedi ve herkesin kahkahasına neden oldu.

 

Zeynep gülerek, “Göktuğ, senin cidden beyninle ilgili bir sorunun olabilir,” dedi ve oyunu başlattı.

 

Berk, bu tür şeylere pek inanmıyordu ama yine de sessizce oturup izliyordu. Sıla, biraz tedirgin bir şekilde onların yanında yer aldı. Murat ise sadece Esra’ya bakarak, “Korkarsan elimi tutabilirsin,” dedi alayla, Esra ise ona ters bir bakış attı.

 

Oyun başladığında mumlar titremeye başladı. Ekin, dalga geçerek, “Bakın! Ruhlar beni seçti!” diye bağırdı. Ancak tam o anda, salonun ışıkları birden söndü ve herkes çığlık attı

 

Karanlıkta birkaç saniye boyunca çıt çıkmadı. Sıla ve Berk yan yana oturuyorlardı. Sıla aniden Berk’in koluna sıkıca sarıldı, Berk de aynı refleksi göstererek ona sarıldı. İkisi de korkudan ne yaptıklarını fark edememişti. Ancak mumların ışığı hafifçe titreyerek odayı aydınlattığında, durumun farkına vardılar ve birbirlerinden hızla ayrıldılar.

 

Ekin, bu manzarayı görüp kahkahalarla, “Aman Tanrım, Berk ve Sıla mı? Ne tatlı bir çift ama,” dedi alayla.

 

Berk, hemen toparlanarak, “Kes sesini, Ekin. Elektrikler gitti diye hepiniz panik oldunuz, o kadar,” dedi sert bir sesle.

 

Murat, elektriklerin kesilmesini fırsat bilerek Esra’ya biraz daha yakınlaşmaya çalıştı. “Bence bu cin çağırma işleri sana göre değilmiş, Esra. Korkmuş gibisin,” dedi, ama Esra ona omuz atarak uzaklaştı.

 

Zeynep ise kahkahasını gizleyerek, “Benim dediğim gibi! Berk’in evi tam bir macera yeri,” dedi. Ancak Sıla hâlâ biraz tedirgin bir şekilde etrafına bakıyordu. Berk’in yanında olmak ona garip bir güven vermişti, ama aynı zamanda onu daha fazla kafasının karışmasına neden olmuştu.

 

Elektrikler bir süre sonra geri geldi. Grup, korkunun ardından birbirlerine takılarak gerginliği dağıtmaya çalıştı. Ama özellikle Berk ve Sıla’nın arasında oluşan yakınlık, herkesin dilindeydi. Bu gece, aralarındaki ilişkiyi daha karmaşık hale getirmişti.

 

Elektriklerin geri gelmesinden sonra, herkes kendi köşesine çekilmiş gibiydi. Korku yerini yavaş yavaş bir rahatlamaya bıraksa da, Berk ve Sıla, olanları kendi içlerinde sorguluyorlardı.

 

Berk, mumun titrek ışığında Sıla’ya kısa bir bakış attı. Daha birkaç hafta önce hayatına giren bu kız, nasıl olmuştu da bu kadar yakınına girebilmişti? Kendine kızarak düşüncelere daldı: "Sadece iki haftadır tanıyorum. Bu kadar yakınlık neden? Hem onun gibi biri benim dünyamda barınamaz."

 

Sıla ise aynı şekilde karmaşık duygular içerisindeydi. Berk’in soğuk, kibirli tavırları, ona olan bu ani çekimi daha da anlaşılmaz kılıyordu. Kendine alaycı bir şekilde mırıldandı: "O beni kabullenmemişken, neden ona güvenmiş gibi hissettim? Bu saçma bir şeydi. Bir daha asla böyle bir durumun içine girmemeliyim."

 

İkisinin de kafasında aynı düşünce yankılanıyordu: "Bu saatten sonra bir daha birbirimize bu kadar yakın olmayacağız."

 

Yarım saat sonra

 

Grup, bu küçük olaydan sonra biraz daha toparlanmıştı. Zeynep, gerginliği dağıtmak için herkesi güldürecek bir şeyler söylemeye çalışıyordu. “Tamam, cin falan çağırmayı bırakıyoruz. Film izleyelim! Korku filmi olsun ki biraz daha korkalım!” dedi neşeyle.

 

Göktuğ hemen atıldı, “Ama korku filminde cin varsa, gerçek cin de filme gelir mi?” diye sordu, tamamen ciddiydi.

 

Ekin kahkaha atarak, “Göktuğ, seni bir gün bilim laboratuvarında inceleyecekler. Cidden bu kadar salak nasıl olunabiliyor diye,” dedi ve herkesin gülmesine neden oldu.

 

Murat sessizce duruyor, bir köşeden Esra’yı izliyordu. Esra ise Zeynep’in yanına oturmuş, konuşulanlara katılıyordu. Sıla, bu sessiz sahneyi fark ederek kendi kendine gülümsedi: "Murat’ın Esra’dan hoşlandığı o kadar belli ki…"

 

Filim izleme

 

Zeynep’in seçtiği korku filmi başladı. Herkes oturma düzenini oluşturmuştu. Berk, Sıla’dan özellikle uzağa oturmuş, hiç konuşmamayı tercih ediyordu. Sıla da bu mesafeyi bozmadı.

 

Film ilerledikçe korkutucu sahneler herkesin tepkisini çekiyordu. Göktuğ, filmdeki sahnelere karşı bağırıp çağırıyor, “Arkaya bak! Cin arkanda, mal!” diye bağırarak izliyordu.

 

Bir noktada Murat, Esra’ya doğru eğilip, “Korkuyorsan elimi tutabilirsin,” dedi, ama Esra’dan bir dirsek darbesiyle karşılaştı. Bu sahneyi gören Zeynep, sessizce güldü.

 

Bir Ara

 

Film devam ederken Berk, dışarı çıkmak için yerinden kalktı. Sıla, onun bu hareketini fark etti ve kendini tutamayıp peşinden gitmeye karar verdi.

 

Balkonda Berk, sigarasını yakmış, derin bir nefes alıyordu. Sıla yanına geldiğinde, “İyi misin?” diye sordu.

 

Berk, ona kısa bir bakış attı. “Neden sordun? Seni ilgilendiren bir şey mi var?” dedi soğuk bir tonla.

 

Sıla, bu soğuk tavra alışkındı ama yine de bir an duraksadı. “Her zaman bu kadar kaba olmak zorunda mısın?” diye karşılık verdi.

 

Berk, sigarasından bir nefes daha alıp gözlerini karanlık gökyüzüne çevirdi. “Bu dünyada herkesin bir sınırı var, Sıla. Bazı sınırları geçmemek en iyisi,” dedi.

 

Sıla, Berk’in bu soğuk ve mesafeli tavrına bir anlam veremiyordu ama daha fazla üstelememeye karar verdi. “Tamam, ne dersen,” diyerek içeri döndü. Berk, onun gidişini izlerken, içinde anlam veremediği bir pişmanlık hissetti.

 

Gecenin Sonu

 

Film bittiğinde herkes yavaş yavaş toparlanmaya başlamıştı. Zeynep, “Bence harika bir geceydi. Ama bir dahaki sefere daha az korkutucu bir şey yapalım,” dedi.

 

Grup evden ayrılırken, Berk ve Sıla arasında geçen bu mesafeli ama derin an, ikisinin de aklından çıkmayacaktı. Herkes dışarı çıkıp kendi yollarına giderken, Sıla ve Berk’in aklında aynı soru yankılanıyordu: "Bu kadar farklıyken, neden birbirimize bu kadar çekiliyoruz?"

Loading...
0%