@yakamozyagmuru
|
Ertesi gün okulda hava sessiz ve gergindi. Gece yaşananların ardından herkes normal hayatına dönmüş gibiydi, ama özellikle Berk ve Sıla’nın arasında görünmez bir duvar vardı. Bu mesafe, gruptaki diğerleri tarafından da fark edilmişti.
Zeynep, Murat ve Esra, sabah erken saatlerde kafeteryada oturuyorlardı. Murat, Zeynep’in dikkatini çekmek için kaşlarını kaldırarak Berk ve Sıla’ya işaret etti. “Sizce ne oluyor? Dün gece bir gariplerdi,” dedi.
Zeynep omuz silkti. “Bence Berk korkuyor. Sıla’nın, o kapalı kutusunu açmasını istemiyor.”
Esra ise çantasından defterini çıkarırken, “Sıla’nın da kendini bu kadar zorlaması gerekmiyor. Belki de biraz uzak kalmak ikisi için de iyi olur,” dedi.
Göktuğ, masaya gelişiyle aniden konuşmalar bölündü. Elindeki sandviçi büyük bir iştahla ısırırken, “Bence Berk ve Sıla sevgili olmuş. Geceleri sarıldıklarını gördüm, değil mi?” dedi ağzında lokmayla.
Zeynep, Göktuğ’un kafasına hafifçe vurdu. “Bırak şu saçmalıkları! Korkudan sarıldılar, o kadar. Ayrıca bu kadar çok konuşacağına önce bir çiğne, sonra konuş.”
Ekin ise biraz ötede oturmuş, duyduklarından rahatsız olmuş gibi bir ifadeyle telefonu ile oynuyordu. Yüzünde sinirli bir gülümseme belirdi ve kendi kendine mırıldandı: “Bu Sıla da her yere burnunu sokuyor.”
Sıla, okul bahçesindeki banklardan birine oturmuş, defterine bir şeyler karalıyordu. Berk, uzaktan onu fark etti ama yanına gitmek istemiyordu. İçinde bir huzursuzluk vardı; dün gece yaşadıkları yakınlık, hala aklını kurcalıyordu.
Bir süre Sıla’ya bakakaldıktan sonra, Zeynep ve Murat onun yanına geldi.
“Düşünmeyi bırak Berk,” dedi Zeynep alaycı bir sesle. “Git ve konuş. Ama tabii yine bir şeyleri mahvetme.”
Berk, Zeynep’in ne demek istediğini tam anlamasa da, “Sıla ile konuşmak istemiyorum,” diyerek konuyu kapatmaya çalıştı.
Murat, bir adım öne çıkıp Berk’in omzuna dokundu. “Berk, belki de ilk kez birine bu kadar yaklaştığın için korkuyorsundur. Ama kaçmak yerine yüzleşmeyi denemelisin.”
Berk, arkadaşlarının bu yorumlarından rahatsız olmuştu. Derin bir nefes alıp hızla uzaklaştı.
Öğleden sonra bir ders arası sırasında, Sıla Berk’in yanına gitmeye karar verdi. Onun bu kadar soğuk ve mesafeli davranışlarını görmezden gelmek zordu. Sıla, Berk’in yalnız oturduğu sınıfa girdi.
“Konuşabilir miyiz?” dedi sakin bir sesle.
Berk ona soğuk bir bakış attı. “Daha ne konuşacağız, Sıla? Her şey gayet açık.”
Sıla, bu sert çıkışı duymazdan gelerek, “Dün gece seni biraz olsun tanıyabildiğimi hissettim. Ama sen, bunu hemen itiyorsun. Neden?” diye sordu.
Berk gözlerini kaçırarak cevap verdi. “Çünkü insanlar, bana yaklaştıklarında acı çekerler. Bu hep böyle oldu. Senin de benim gibi olmana gerek yok.”
Sıla, Berk’in bu savunmasız açıklamasını duyunca bir an durakladı. “Belki de aynıyız, Berk. Ama bunu anlaman için birbirimizi itmek yerine destek olmamız gerekiyor,” dedi kararlılıkla.
Bu sözler Berk’in içinde bir şeyleri tetiklemişti ama belli etmemek için sessiz kaldı. Sıla haklı olabilir miydi?
Herkes evlerine çekilmiş, kendi dünyalarına dönmüştü. Sıla odasında, Berk’in söylediklerini düşünüyor, bir yandan da kendi geçmişiyle yüzleşiyordu. Babasının eksikliği, annesinin ona duyduğu nefret, yengesi ve amcasının onu terk edişi… Bu yaralar, Berk’inkiyle nasıl bu kadar benzer olabilirdi?
Berk ise kendi odasında oturmuş, elindeki sigarayı yakmadan döndürüp duruyordu. Sıla’nın söyledikleri, içindeki duvarları çatlatmaya başlamış gibiydi. Ama yine de, korkularının esiri olmaktan kurtulamıyordu.
Sıla, odasında yatağına uzanmış, kulaklığını takmıştı. Gözlerini karanlık tavana dikerek derin bir nefes aldı. Telefonundan bir şarkı seçti: "Dönersen Islık Çal." Şarkının ilk notaları duyulduğunda dudakları hafifçe büküldü.
> “Bir gün olur da dönersen eğer, Küçük bir ıslık çal, ben duyarım…
Gözleri uzaklara dalmıştı. Yeni okul, yeni insanlar, çete... Her şey karmakarışıktı. Berk’in ona olan mesafeli ama etkileyici tavırları aklından çıkmıyordu. Ama bu düşüncelerini hızla bastırdı. "Ne saçmalıyorum? Onlar beni istemiyor bile," diye mırıldandı.
Bir yandan şarkının sözleri, bir yandan da kafasındaki karmaşa arasında sıkışmıştı. Kulaklığını çıkarıp bir an derin bir nefes aldı, ama içindeki huzursuzluk geçmedi.
Berk ise balkonunda, elinde sigarasıyla karanlığa bakıyordu. Hava soğuktu, ama umursamıyordu. Telefonundan bir şarkı açtı: "Dönersen Islık Çal."
> “Sessizce otur bir banka, Ben yanına gelirim, tanımasam da...”
Şarkının sözleri kafasında dolanırken düşüncelerini dağıtmak istedi. Ama aklında, sürekli Sıla’nın o sert bakışları vardı. Onun o anlık çaresizliği, ama hemen ardından dimdik durmaya çalışması. Kendi kendine güldü. "Neden düşünüyorum ki? O sadece sorun yaratacak biri," diye düşündü, ama gözleri hâlâ karanlıkta bir noktaya dalıp gitmişti.
İkisi de farklı yerlerde, aynı şarkıyı dinliyordu. Şarkı bittiğinde Sıla kulaklığını çıkarıp masaya koydu, Berk ise sigarasını söndürüp içeri geçti. Duygularını bastırmaya çalışsalar da, içlerindeki karmaşa sessizce büyümeye devam ediyordu.
Yeni bir okul günü başlamıştı. Sıla, sınıfa girdiğinde başını hafifçe kaldırıp etrafına bakındı. Kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak en arka sıraya geçti. Ders kitaplarını masaya koydu, ama aklı dün gece yaşananlarda kalmıştı. Berk’in evinde geçen geceyi unutması mümkün değildi.
Berk ise çoktan sınıfa gelmiş, cam kenarındaki sırada oturuyordu. Gözleri pencereden dışarıya dalmış gibiydi. Sıla’nın sınıfa girdiğini fark etmesine rağmen dönüp bakmadı. Dün gece yaşananların, özellikle de o kısa temas anının, kafasında dönüp durmasını istemiyordu.
Sınıf sessizdi, sadece birkaç öğrenci mırıldanıyordu. Esra ve Zeynep sınıfa girdiğinde Sıla’nın yanına oturdular.
"İyi misin?" diye sordu Zeynep, hafif bir tebessümle. Sıla başını salladı. "Evet, iyiyim."
Derslerin ardından tenefüs zili çaldığında, Berk sınıfı hızlıca terk etti. Çetenin diğer üyeleri olan Göktuğ, Murat ve Ekin, koridorda onu bekliyordu. Göktuğ her zamanki gibi salakça bir şaka yaparak Berk’in dikkatini çekmeye çalıştı, ama Berk’in yüzündeki ciddi ifade değişmedi.
Sıla ise çantasını alıp kantine doğru ilerledi. Zeynep ve Esra, onunla birlikte yürüyordu. Aralarındaki konuşmaların arasında Sıla’nın kafası sürekli Berk’teydi, ama bunu kendine bile itiraf etmek istemiyordu.
Kantinde iki grup tam karşı karşıya geldi. Berk, Sıla’yı fark etmesine rağmen hiçbir şey söylemedi. Hatta bakışlarını ondan kaçırır gibi bir hali vardı. Ekin ise Sıla’yı süzüp alaycı bir şekilde güldü. "Hâlâ burada mısın? Pes etmedin demek," diye mırıldandı.
Zeynep, Ekin’in lafına karşılık vermek üzereydi ki Sıla onu durdurdu. "Boş ver," dedi sakin bir şekilde.
Berk bu kısa diyaloğu duydu ama müdahale etmedi. Sadece birkaç saniyeliğine göz ucuyla Sıla’ya baktı ve sonra hızlıca başka bir yöne döndü. Göktuğ, bu durumdan hiçbir şey anlamamış gibi Berk’e yaklaşıp "Abi, ne içelim? Sıcak mı soğuk mu?" diye sordu. Berk, Göktuğ’a sinirli bir bakış atıp sessizce ilerlemeye devam etti.
Tenefüs arası bittiğinde herkes sınıfa dönmeye başlamıştı. Göktuğ, Zeynep’e yaklaşarak "Hadi ya, bizimle de gel." dedi, hafif utangaç bir şekilde. Zeynep önce şaşırdı ama sonra gülümsedi. "Nereye?" diye sordu. Göktuğ ise başını hafifçe eğerek, "Grup oluyoruz. Hep birlikte olalım," dedi, bir an Zeynep’in gözlerine bakarak.
Zeynep, bu teklife çok sıcak bakmamıştı ama Göktuğ’a karşı nazik davranmaya karar verdi. "Tamam, olur," diyerek onayladı. Bu küçük adım, aralarındaki mesafeyi azaltmaya başlamıştı. Zeynep, biraz da olsa Göktuğ ile arkadaş olmayı istiyordu. Zeynep’in cevabını duyduktan sonra, Göktuğ birden mutlulukla gülümsedi. "Hadi, sonra dışarıda görüşürüz," diyerek Zeynep’in yanından ayrıldı.
Sıla, bir kenara çekilip, aklındaki düşüncelere dalmıştı. Ekin ise karşısında belirdi ve ona bakarak "Ne bu hal? Hâlâ burada mısın?" diye alaycı bir şekilde sordu. Sıla, Ekin’in bakışlarından rahatsız olmuştu. Gözlerini kısarak "Senin ne işin var burada?" dedi, ses tonunda bir soğukluk vardı. Ekin, Sıla’ya biraz daha yaklaşarak alaycı bir şekilde gülümsedi. "Ben buradayım çünkü senin gibi sıradan biri buraya gelip bizi bozuyor."
Sıla, içindeki siniri zor tutarak, "Ne demek istiyorsun?" diye sordu. Ekin bir an durdu ve sonra daha ciddi bir ifadeyle "Sen bizim grubu karıştırıyorsun. Herkes bir arada olmak istiyor, ama sen... sen sadece... rahatsız ediyorsun," dedi.
Berk, bu konuşmayı duymamış gibi yaptı ama gerçekte her kelimesini işitmişti. İçinde bir yerlerde Sıla’yı savunmak istemişti, ama Ekin’in lafını kesmeye cesaret edemedi.
Berk, Ekin’in Sıla’ya karşı tavırlarını görmüş ve içinden bir şeylerin kabardığını hissetmişti. Ama buna tepki vermek yerine, sadece gözleriyle Ekin’i izlemekle yetindi. "Bana ne?" diye mırıldandı, sonra kafasını eğerek başka bir yere bakmaya başladı. Ekin’in gözleri, Berk’in tavrını dikkatle süzüyor ve içinde biriken duygularla kendi duvarını yükseltmeye çalışıyordu.
Ekin, Berk’in sessizliğinden rahatsız olmuştu ama bir şey söylemeye cesaret edemedi. Ekin, Berk’in ilgisini çekmeye çalışırken, buna alttan alttan bir tür kıskanlık da ekleniyordu. Berk’in ona dönüp bir şeyler söylemesini istiyordu ama hep beklemek zorunda kalıyordu. İçindeki bu isyan, zamanla Berk’e duyduğu ilgiyi daha da büyütüyordu.
Berk ve Ekin’in arasındaki gerilim giderek artıyordu. Zeynep ve Göktuğ’un küçük arkadaşlık adımları ve grubun birleşmeye çalışması, Sıla’yı bir adım daha dışarıda bırakıyordu. Ekin, "Sıla, seni burada görmek istemiyorum. Burası benim yerim," diyerek kesin bir şekilde tavrını koydu. Sıla da gözlerini kısarak, "Kimin yerinde olduğunu ben de çok iyi biliyorum," diyerek karşılık verdi.
Sıla, Ekin’in sözlerinden bir şekilde rahatsız oldu ama buna tepki veremedi. Gözleri biraz daha kızardı, ama o an herhangi bir şey söylemek, sadece Ekin’in daha çok hoşuna gidebilirdi.
Sıla, Ekin’in lafını daha fazla çekemedi. Gözleri dolmuştu, ama artık bu durumu görmezden gelmek istemiyordu. Ekin, Sıla'nın yanına geldi ve alaycı bir şekilde "Hadi bakalım, yine mi ağlamaya başladın?" dedi. Sıla, içinde biriken öfkeyle Ekin’e dönüp "Bana laf atmayı kes, Ekin!" diye bağırdı. Sözleri sertti, ama Ekin'in alaycı bakışları onu iyice delirtmişti.
Ekin, onu görmezden gelir gibi yaparak "Bunu hak ettiğini biliyorsun, değil mi?" dedi ve bir adım daha Sıla’ya yaklaşarak omzunu itmeye çalıştı. Bu, Sıla’nın sabrını taşırmıştı. Hiç düşünmeden, bir adım öne çıktı ve Ekin’i iterek "Yeter! Daha fazla bana laf söyleyemezsin!" dedi. Ekin de hızla geri adım atıp, Sıla’nın omzuna bir tokat attı.
Sıla, bu tokadı daha fazla kabul edemezdi. Bir anda öfke içinde, Ekin’e doğru atıldı. Saçlarını sıkıca kavrayıp bir kenara çekmeye çalıştı. "Beni böyle aşağılayamazsın!" diye bağırarak Ekin’in üstüne yürüdü. Ekin de Sıla’nın saçlarından tutarak, "Ben sana ne diyorum, buna aldırış etme!" diye karşılık verdi. Kollarındaki güçle Sıla’yı itmeye çalıştı ama Sıla, kararlılıkla geri adım atmadı.
Saç baş birbirlerine girmişti. İkisi de birbirine yumruklar savuruyor, hakaretler ediyordu. Çevredeki öğrenciler, ikisinin kavgalarını izlemeye başladılar. Hızla birbirlerine vuruyor, bir türlü durmuyorlardı. Kızgınlıkları, geçmişteki yaraların etkisiyle birleşince kavga daha da şiddetleniyordu.
Berk, kavgayı izlerken içindeki siniri hissetti. Ne kadar Sıla’yla arasındaki mesafeyi korumaya çalıştıysa da, Sıla’nın bu kadar kötü durumda olmasına dayanamayarak koşarak yanlarına gitti. "Durun, yeter!" diye bağırdı, ama Ekin ve Sıla bir türlü durmaya niyetli değillerdi. Göktuğ da Berk’in arkasından koşarak geldi. "Berk, hadi gel! Onları ayıralım!" dedi, panik içinde.
Berk, hızlıca Ekin’in kollarından tutarak "Yeter!" dedi ve Ekin’i zorla geriye çekti. "Sıla, dur!" diye bağırarak, ona da yaklaşmaya çalıştı. Sıla, o kadar sinirliydi ki, Berk’in müdahalesini hiç umursamadan, Ekin’i daha da sert bir şekilde itti. "Beni bırakın!" diye bağırarak, devam etti. Berk, Sıla’nın hareketlerine daha fazla dayanamayarak "Sıla, sakin ol!" dedi ve onu kollarından tutarak geriye çekti.
Göktuğ da hızla Ekin’i tutarak "Bırakın birbirinizi, ne yapıyorsunuz!" diye bağırdı. Ama Ekin de öfkeyle geri çekilmeyi reddetti, "Bunlar hak etti! Yeter, artık!" diye söyleniyordu.
Bir süre, her iki taraf da birbirini tutan arkadaşlarının müdahalesiyle durmak zorunda kaldı. Zeynep ve Murat, kalabalığı dağıtmaya çalışıyor, durumu sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Ama Ekin ve Sıla’nın birbirlerine bakışları, gerilimin tam bitmediğini gösteriyordu.
Sıla ve Ekin birbirlerinden ayrıldıktan sonra, Sıla öfkeyle soluk alırken, Berk bir an ona göz ucuyla bakıyordu. İçindeki karmaşık duygularla Sıla’nın yanına yaklaşmak istedi ama bunu yapmadı. Sıla, Berk’in varlığını hissetmesine rağmen, gözlerini ondan kaçırarak derin bir nefes aldı.
Göktuğ, Ekin’e yaklaşarak, "Bu kadar sert olmak zorunda değildi. Bir dahaki sefere sakin ol, tamam mı?" dedi. Ekin, bir an sinirle gözlerini Göktuğ’a dikip, "Sıla hak etti," diye mırıldandı. Ama sonra daha fazla bir şey söylemeden gruptan uzaklaştı.
Berk ve Sıla ise birbirlerine bakarak suskun bir şekilde durdular. Birbirl erinden uzak durmaya karar vermişlerdi, ama gerilim ne kadar azalsa da, bir şekilde aralarındaki buz hâlâ çözülmemişti. |
0% |