Yeni Üyelik
1.
Bölüm

TANIŞMA

@yakamozyagmuru

Okulun giriş kapısından adımını attığında, Sıla’nın içinde bir karışıklık vardı. Uzun bir süre yetimhaneden sonra gelen bu yeni başlangıç, bir yandan umut dolu, diğer yandan ürkütücüydü. Kalabalık koridorlar, yüzlerce yabancı bakış... Her şey fazlasıyla bunaltıcıydı.

 

Elindeki sınıf listesini sıkıca kavradı ve derin bir nefes alarak koridora adım attı. Gözleriyle tabelaları tararken, omzuna çarpan bir darbe hissetti. Çantasını neredeyse düşürüyordu. “Daha dikkatli olamaz mısın?” diye söylendi, öfkeyle arkasına dönerek.

 

Karşısında, sıradan bir öğrenci gibi görünmeyen bir çocuk duruyordu. Siyah saçları düzgünce geriye taranmış, üzerindeki deri ceket hafifçe omzundan kaymıştı. Kaşlarını hafif kaldırarak Sıla’yı süzdü. “Yolumda durmasaydın, dikkatli olmama gerek kalmazdı,” dedi, alaycı bir gülümsemeyle.

 

“Senin yolunda durmak mı? Kim olduğunu sanıyorsun?” diye karşılık verdi Sıla, kaşlarını çatarak. Daha ilk dakikada biriyle karşılaşmak istemezdi, ama bu tavır onu çok sinirlendirmişti.

 

Çocuk, kendine güvenli bir şekilde sıranın üzerine çıktı ve Sıla’nın gözlerinin içine bakarak, “Ben Berk,” dedi. “Ve burası benim bölgem. Hoş geldin, ama fazla heveslenme. Bu okulda işler öyle kolay olmaz.”

 

Sıla, bu ukala tavra daha fazla dayanamayarak, “Bölgen mi? Şaka yapıyorsun herhalde. Buraya okul deniyor, senin oyun sahası değil,” dedi. Berk, gülümseyerek yerinden indi ve arkasını döndü. Hiçbir şey söylemeden uzaklaşırken, Sıla arkasından bakakaldı.

 

“Ne kadar kibirli biri,” diye mırıldandı kendi kendine. Elindeki sınıf listesine tekrar bakarak, sınıfını bulmak için ilerledi. Ama bu karşılaşma, ilk andan aklında kalmıştı.

 

---

 

Bir süre sonra, dersler sona erip teneffüs zili çaldığında, Sıla bahçeye çıkmak istedi. Yeni ortamına alışmak için insanları izlemek, biraz kafasını dağıtmak istiyordu. Ancak bahçeye adımını atar atmaz, karşısında yine Berk’i gördü. Bu kez yalnız değildi. Yanında altı kişilik bir grup vardı. Gruptan yayılan enerjiden, Berk’in burada sadece biri olmadığını, lider olduğunu anlamak zor değildi.

 

Sıla, istemsizce gözlerini gruba çevirdi. O sırada, grubun içinden kızıl saçlı bir kız dikkatini çekti. Kız, Sıla’yı fark etmişti ve hafifçe gülerek ona doğru yürümeye başladı.

 

“Merhaba, yeni gelen sensin, değil mi?” dedi kız, Amerikalı aksanıyla. “Ben Zeynep. Seni tanımasak da burada olmaya alışman biraz zaman alacak.”

 

Sıla, hafifçe başını sallayarak, “Evet, galiba,” dedi. Ancak gözleri hala Berk’e takılıydı. Zeynep bunu fark etti ve gülerek, “Endişelenme, o da burada. Ama Berk’ten uzak durmaya çalışsan iyi olur,” dedi. Ardından grubu tanıtmaya başladı. “Bu grup, biraz... nasıl desem, farklıdır. Bu da bizim ekibimiz. Tanışmak ister misin?”

 

Sıla, biraz tereddütle, “Ben... bilmiyorum,” diye yanıtladı. Ama Zeynep devam etti. “Bu, Esra. Altın saçlı meleğimiz. Yanında duran Ekin, Brezilya’dan. Murat, bu kaslı abimiz. Oradaki kıvırcık saçlı çocuk Marul. Ve... bu da Göktuğ. O biraz gariptir, ama zamanla alışırsın,” dedi. Son olarak Berk’i işaret ederek, “Tabii ki bizim liderimiz Berk. Ama onunla pek uğraşmak istemezsin.”

 

Berk, Zeynep’in sözlerini duyunca Sıla’ya dönerek alaycı bir gülümseme attı. “Benimle uğraşmak mı? Henüz onun işi bile değil,” dedi.

 

Sıla, Berk’in bu tavrına dayanamayarak, “Kendini biraz fazla mı ciddiye alıyorsun, ne?” diye çıkıştı. Berk, gruptakilere dönüp, “Görüyorsunuz değil mi? Daha ilk günden kabadayılık taslıyor,” dedi, gözlerini devirdi. Ancak içinde, Sıla’nın bu cesareti, ona daha farklı bir ilgi uyandırmıştı.

 

 

Sıla, Zeynep’in tanıtımından sonra hafif bir gerginlikle gruba daha yakından bakmaya çalıştı. Berk’in alaycı tavrı onu rahatsız etmişti, ama diğerlerinin gözlerindeki merakı hissedebiliyordu. Özellikle Zeynep ve Esra’nın sıcak yaklaşımları biraz olsun rahatlamasına neden olmuştu. Ancak Ekin ve Göktuğ’un yüzünde net bir hoşnutsuzluk vardı.

 

Ekin, kollarını göğsünde birleştirip soğuk bir şekilde konuştu. “Zeynep, neden bu kadar çaba sarf ediyorsun? Daha ilk günden böyle birine yer açmaya gerek var mı?” dedi, Sıla’ya küçümseyerek bakarak.

 

Göktuğ, Ekin’in sözlerine katılarak, “Bence de. Yani, Sıla mıydı? Senin burada ne işin var, anlamıyorum. Berk’in bile radarına girmeyi başardın. Bu bile başlı başına bir başarı,” dedi, alaycı bir gülümsemeyle.

 

Sıla, bu sözlere karşı sessiz kalmayı reddetti. Gözlerini kısarak, “Radarına girdiğim kimsenin umurunda değilim. Sadece kendim için buradayım,” dedi. Sesindeki soğukluk, gruptaki birkaç kişiyi şaşırtmıştı. Ama Berk, arkasına yaslanarak Sıla’yı süzmekten başka bir şey yapmıyordu.

 

Berk, sonunda harekete geçti. “Ekin ve Göktuğ haklı,” dedi, sanki Sıla’yı küçümsemek için söylenmiş gibi duran bir tonla. “Sen buraya ait değilsin. İnsanlar yerini bilirse, herkes için daha kolay olur.”

 

Zeynep, bu konuşmaya daha fazla dayanamayarak araya girdi. “Tamam, yeter! Berk, neden Sıla’ya böyle davranıyorsun? Daha onu tanımıyorsun bile. Bu kadar sert olmanın anlamı ne?” dedi. Ardından, Ekin ve Göktuğ’a dönerek, “Siz de onu yalnız bırakın. Yeni biri olarak bu kadar saldırıya uğramayı hak etmiyor.”

 

Esra da Zeynep’in yanında durarak, “Evet, Zeynep haklı. Sıla’nın buraya alışması için biraz zamana ihtiyacı var. Ve biz ona yardımcı olacağız. Hepiniz istediğiniz kadar söylenin, ama onu vazgeçiremeyeceksiniz,” dedi, kararlı bir şekilde.

 

Murat, sessizliğini bozmadan Sıla’nın yanına geçti ve gülümseyerek, “Kusura bakma, bazıları fazla huysuz. Ama biz seni destekliyoruz. Onları dinleme,” dedi.

 

Sıla, Zeynep, Esra ve Murat’ın ona olan desteğini hissederken biraz rahatlamıştı. Ama Berk’in gözlerini hala üzerinde hissetmek onu rahatsız ediyordu. Berk, ona alaycı bir şekilde bakmaya devam ederek, “Destekçiler bulmuşsun, Sıla. Ama bu seni kurtarmaz,” dedi. Ardından, gruba dönüp, “Hadi, işimiz var,” diyerek uzaklaştı.

 

Ekin ve Göktuğ, Berk’in peşinden giderken Sıla’ya bir kez daha küçümseyen bakışlar attılar. Ancak Zeynep, Esra ve Murat’ın sıcak tavırları Sıla’ya güç verdi. Zeynep, kolunu Sıla’nın omzuna atarak, “Onları takma. Zamanla seni sevecekler, ama biraz sabırlı olman lazım,” dedi. Esra ise gülümseyerek, “Biz buradayız. İstersen ne zaman konuşmak istersen yanındayız,” diye ekledi.

 

Sıla, bu destekle biraz güç bulmuş olsa da Berk’in sert tavırları ve Ekin ile Göktuğ’un küçümseyici sözleri, içinde bir ağırlık yaratmıştı. Onların grubunda bir yer edinmek istiyordu, ama bunun kolay olmayacağını anladı.

 

 

Sıla, öğle arası geldiğinde yemekhaneye gitmek için diğer öğrencilerle birlikte yürümeye başladı. Yeni bir okula alışmaya çalışırken, yalnız başına yemek yemek zorunda kalmanın ne kadar zor olacağını düşünüyordu. Tepsisine biraz yemek alıp boş bir masa bulmaya çalıştı. Ancak yemekhanede bir süre dolandıktan sonra, Berk ve grubunun tam ortasında oturduğunu fark etti. Yanına gitmek istemiyordu, ama başka oturacak yer de yoktu.

 

Kararsızca bir köşeye oturdu ve yemeğini yemeye çalıştı. Ancak çok geçmeden Göktuğ’un sesini duydu. “Hey, Sıla! Ne yapıyorsun orada yalnız? Bize mi bakıyorsun? Berk, galiba bu kız senden hoşlanıyor,” dedi, yüksek sesle kahkaha atarak. Grubun birkaç üyesi gülüşse de, Zeynep ve Esra gözlerini devirdi.

 

Sıla, Göktuğ’un bu salakça sözlerine aldırmamaya çalışarak kafasını öne eğdi. Ancak Göktuğ durmadı. “Belki de burada yeni olduğu için utangaçtır, ne dersiniz? Hadi Sıla, gel bizimle otur!” dedi. Ama bu sözlerin içten olmadığı ortadaydı.

 

O sırada Ekin, elindeki tepsiyi alarak masadan kalktı ve doğrudan Sıla’nın oturduğu masaya yöneldi. Sıla, yaklaşan tehlikeyi fark etti, ama tepki vermekte geç kalmıştı. Ekin, elindeki yemek dolu tepsiyi Sıla’nın üzerine doğru eğerek, “Afiyet olsun,” dedi. Tabağın içindeki yemekler Sıla’nın başından aşağı döküldü.

 

Ekin, alaycı bir şekilde kahkaha atarken, Berk sessizce olanları izliyordu. Gözleri Sıla’ya kilitlenmişti, ama hiçbir şey söylemedi. Göktuğ, Ekin’in hareketine alkış tutarak, “İşte bu harikaydı!” dedi.

 

Sıla, yemeğin saçlarından ve kıyafetlerinden damladığını hissederek yerinde kalakaldı. Utanç ve öfke içinde kıpırdayamazken, bir el omzuna dokundu. Başını kaldırdığında Zeynep’i gördü. Zeynep, yüzünde ciddi bir ifadeyle, “Hadi, kalk. Seni temizlememiz gerekiyor,” dedi. Esra ve Murat da yanına gelmişti.

 

“Bu kadarını hak etmedin,” dedi Esra, Sıla’nın elinden tutarak onu ayağa kaldırdı. Murat, Ekin’e dönerek, “Yeter artık. Bu yaptığınız hiç komik değil,” dedi, sert bir ses tonuyla.

 

Ekin, omuz silkerek, “Sadece biraz eğleniyorduk,” dedi. Göktuğ ise hala kendi kendine gülüyordu. Ancak Zeynep, Ekin’e doğru adım atarak, “Eğlenmek mi? Böyle mi eğleniyorsun? Bu yaptıkların çocukça,” dedi. Ardından Sıla’ya dönerek, “Merak etme, biz halledeceğiz.”

 

Sıla, Zeynep, Esra ve Murat’ın yardımıyla yemekhaneden çıktı. Zeynep, kızın saçlarını ve kıyafetlerini temizlemek için peçeteler getirirken, Esra ona moral vermeye çalışıyordu. “Sakın onların seni küçük hissettirmesine izin verme. Sadece seni korkutmaya çalışıyorlar,” dedi.

 

Murat da yanında durarak, “Berk de hiçbir şey söylemedi diye moralini bozma. O da garip bir tiptir, ama bence... sana gerçekten zarar vermek istemiyor,” dedi. Ancak Sıla, Berk’in sessizce her şeyi izleyip hiçbir şey yapmamasını unutamıyordu. Bu, onu daha da sinirlendirmişti.

 

“Onların bana ne yaptığı umurumda değil,” dedi Sıla,

gözyaşlarını içine akıtarak. “Ama bu savaşı kazanacaklarımı göreceksiniz.”

Sıla, yemekhanede yaşananların ardından aklından geçen öfkeyle artık bir karar almıştı. Bu gruba kabul edilmesi gerekiyorsa, ne pahasına olursa olsun kendini kanıtlayacaktı. Zeynep, Esra ve Murat’ın desteği ona güç vermişti, ama Ekin, Göktuğ ve özellikle Berk’in küçümseyen bakışları beynine kazınmıştı. Berk’in sessizliği, Sıla’yı en çok rahatsız eden şeydi. Onun lider olduğunu biliyordu ve grubun dinamiklerini değiştirmek istiyorsa, Berk’i etkilemesi gerektiğini de...

 

Birkaç gün sonra, okul çıkışında grubu bahçede toplu halde görmüştü. Çete genellikle okulun arka tarafındaki terk edilmiş bir alanda vakit geçiriyordu. Cesaretini toplayarak yanlarına doğru yürüdü. Göktuğ onu fark ettiğinde, sırıtarak arkadaşlarına doğru döndü. “Bakın, bakın! Cesur kızımız buraya kadar gelmiş. Hayırdır Sıla, özledin mi bizi?” dedi.

 

Sıla, onun alayına aldırış etmeden doğrudan Berk’e baktı. “Konuşmamız lazım,” dedi. Berk, hafif bir kaş kaldırarak ona baktı. Ardından yanındaki Ekin’e dönüp, “Duydun mu, Ekin? Yeni kız konuşmak istiyor,” dedi alaycı bir şekilde. Ancak Sıla bu kez geri adım atmadı.

 

“Bak, siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama bu okulda herkesin beni ezmesine izin verecek değilim,” dedi, kararlı bir şekilde. “Eğer bu grubun bir parçası olacaksam, bana bir şans vermeniz gerekiyor. Ya kabul edersiniz ya da beni yok etmeye çalışırsınız. Ama ben pes etmeyeceğim.”

 

Ekin, ona küçümseyici bir bakış attı. “Hadi ama, Berk. Gerçekten bunu ciddiye mi alacağız? Bu kızda ne var ki? Sadece kendini acındırıyor,” dedi. Göktuğ da kahkaha atarak, “Evet, ne yapabilir ki? Bizi eğlendirmekten başka bir işe yaramaz.”

 

Berk, bir süre sessizce Sıla’yı süzdü. Ardından yavaşça ayağa kalktı. “Tamam,” dedi. “Kendini kanıtlamak mı istiyorsun? Sana bir fırsat vereceğim. Ama bu kolay olmayacak. Eğer başarısız olursan, bir daha yanımıza bile yaklaşmazsın.”

 

Sıla, Berk’in kararlı bakışlarına karşılık vererek, “Ne istiyorsan yapacağım,” dedi.

 

Zeynep, araya girerek, “Berk, bunu yapmasına gerek yok. Kendini kanıtlamak için tehlikeli bir şey yapmasına gerek var mı?” diye sordu. Ancak Berk, onu dinlemiyormuş gibi bir elini havaya kaldırdı. “Bu, onun seçimi,” dedi.

 

“Peki, ne istiyorsun?” diye sordu Sıla, korkusuzca. Berk, hafif bir gülümsemeyle Ekin’e döndü ve ardından boş bir binayı işaret etti. “Oraya gidip çatıya çıkacaksın. Oradaki bayrağı alıp buraya getireceksin. Eğer bunu yaparsan, seni grubumuza almayı düşünebilirim,” dedi.

 

Ekin ve Göktuğ, bu görevden açıkça memnun olmuş gibi gülüyorlardı. Ancak Zeynep ve Esra’nın yüzündeki endişe belirgindi. “Berk, bu çok saçma! O bina yıkılmak üzere,” dedi Zeynep.

 

Sıla, onların uyarılarına rağmen, “Tamam,” dedi. “Bunu yapacağım.” Ardından, kimseye başka bir şey söylemeden binaya doğru yürümeye başladı. Zeynep, Murat ve Esra arkasından gitmek için harekete geçtiler, ama Berk elini kaldırarak onları durdurdu. “Hayır, bırakın. Eğer bu gruba katılmak istiyorsa, bunu tek başına yapmalı,” dedi. Ancak yüzündeki gergin ifade, aslında onun da endişeli olduğunu gösteriyordu.

 

Sıla, yıkık binanın kapısını açarak içeri girdi. Her adımı, arkasından gelen çetenin sessiz izleyişiyle yankılanıyordu. Kendi içinden, “Bunu yapabilirim,” diye tekrarladı. Eğer bu gruba kabul edilmek istiyorsa, korkuları

nı yenmek zorundaydı.

 

Loading...
0%