@yakamozzyazar_
|
Kapının aniden açılmasıyla irkilmiştim. Gelen ikizim Deniz’di. “Kahvaltıya çağırıyor annem seni.” diyerek konuştu. Ben de “Tamam geliyorum” dedim. Deniz’den bekleneceği üzere kapıyı kırarcasına çarpmıştı. Ama sakindim bir an önce hazırlanıp aşağıya indim. Annem ve kardeşim oradaydı beni bekliyordu. Masaya oturduğumda annem ve kardeşim biraz değişik bakıyordu. Ben de ne var dercesıne baktım. Annem dudaklarını konuşmak için tam açıcakta ki kardeşim benim görmeyeceğimi düşündüğü şekilde annemin ayağına vurmustu ama ben görmüştüm. Ve annem her ne söylemek istediyse vazgeçmişe benziyordu. Bir şey demeden çantamı alıp evden çıktım. Yürürken müzik dinlemeyi de ihmal etmemiştim. Aklım annemlerde takılı kalmıştı. Acaba ne söyleyecekti diye düşünürken otobüsü kaçırdığımı farketmemişim. “Cidden bunlar olmak zorunda mıydı¿Neden bu kadar dikkatsizsin ki Helen” diyerek söylenmeye başlamıştım. Yarım saatlik yolu yürümek zorundaydım.
…
Okulun kapısından girerken bir yandan da kulaklığı kapatıyordum. Tahminimce hoca derse başlamış olmalıydı. Bu yüzden her halükarda geç kaldığıma kanaat getirip bahçedeki banklardan birine oturdum. Dinlendiğimi hissetiğimde sınıfa yöneldim. Tam sınıfın kapısını açarken hoca benim yerime açmıştı. Bu sefer bana geç kalmamla alakalı birşey diyemeyecekti çünkü kendisi de benim gibi geç kalmıştı. Hocanın yüzüne bakmadan sınıfa daldım. Sınıftakiler beni hoca sandıkları için hemen yerlerine geçmişlerdi. Kahka atmak istesem de hocanın arkamdaki varlığı bunu engelliyordu. Sırama doğru ilerledim, oturduğum sıra pencere kenarı en arka sıraydı ve tek başıma oturuyordum. Gerekli olan kitapları çıkardım ve hocaya odaklandım. Hocayı ne kadar sevmesem de dersini seviyordumm ..
… Gözlerimdeki ağrıyla gözlerimi aralamıştım. Kolumdaki kol saatine baktım 4 saat uyumuştum. Öğle arasının bıtmesıne 15 dakika vardı. Oturmayı düşünüyordum ama açlıktan guruldayan karnım buna izin vermiyordu. En sonda dayanamayıp kantine gitmek için sıradan kalktım. Sınıfta tek tük kişi kalmıştı. Merdivenden inerken dalgınlıktan birine çarpmıştım. Karşımda tahmini 1 90 boyunda, yeşil gözlü ve kumral saçları olan yakışıklı bir çocuk vardı. Yüzüne baktığımda onunda benim kadar düşünceli olduğunu anlamak zor değildi. Karşımdaki çocuk yere düşen kitaplara bakarken onu inceleme fırsatım olmuştu. Biraz daha baksam yanlış anlaşılacağından dolayı yere düşen kitaplara yöneldim ben de. O çocuk bana neden bu kadar tanıdık geliyordu daha önce hiç görmediğime emindim oysa.
Okulun kapısındayken elimi dışarı uzatmıştım evet yağmur yağıyordu. Normalde otobüsle gitmeye karar vermiştim ama yağmuru görünce fikrimi değiştirip yürümeye karar verdim çünkü yağmurda yürümeyi çok severdim. Böyle yaptığımda kafamdaki sesler susuyordu. Bende biraz dinlenmiş oluyordum. Fazla düşünen insanlar bilir ki biraz düşünmeye ara vermek cennetten bir parça kıymetindedir. Şu dünya da sevdiğim nadir şeylerden biri de yağmurda yürürken müzik dinlemek. Mis gibi terapi..
/ İç ses; -Yine mi kaçacaksın¿ -Evet kaçabildiğim kadar kaçıcam. -Ya yüzleşme vakti geldiğinde? -Ona da o zaman baksak olmaz mı? -Asla kaçamayacaksın, kimse de seni sevmeyecek farkına var artık, var ki bize aynı acıyı tekrar tekrar yaşatma. Lütfen,
Haklıydı… / Yürürken tanıdık bır yüzle karşılaştım. Sümeyye ablaydı bu. Ellerindeki poşetlerden pazardan döndüğü belli oluyordu. Durakta oturduğu içinde yağmurun bir damlası bile ona değmiyordu. İki gün önce alt katımıza taşınmışlardı. Bahsettiği bir oğlu vardı. Beni nerede görse ‘ oğlumla tanıştırayım kızım sizi çok yakışırsınız.’ der..
Ama o mağlup oğlumuzu bir türlü göremedik. Adı Ege’ydi sanırım. “Merhaba Sümeyye abla.” Sümeyye ablayı duyabilmek için kulaklığı çıkartmıştım. “Merhaba Helencim ,nasılsın?” “Çok şükür iyiyim siz nasılsınız?” Bu kadının aklımı okuduğumu düşünüyordum, sürekli birşeyleri anılıyodu. “Taşınma, yerleşme işleriyle uğraşıyorum kızım.” nefes aldıktan sonra devam etti. “Helencim annene söylede Sümeyye ablam akşam sizi çaya çağırıyor de emi evladım.” “Tamamdır Sümeyye abla. akşam görüşürüz.” diyip konuşmayı bitirmiştim.
Sümeyye ablayı severdim yeni tanışmama rağmen içten davranırdı.
Evden girerken kıyafetlerimden su akıyordu. Annemden biraz laf yemiştim kıyafetlerim yüzünden neyse diyip odama çıktım. Tabi Sümeyye ablanın dediklerini demeyi unutmamıştım.
İstisnasız şu dünyada en rahat ettiğim yer odamdı. Kendi gizli alanımdı. Üstümü değiştirdim rahat birşeyler giydim. Yatağıma oturduğumda beynim yine benimle oynamaya başlamıştı.
/ -Ne düşünüyorsun? -Yalnızlığımı, sevgisizliğimi … daha sayayımmı¿ -Gerek yok biliyorum zaten. -Gider misin? - Neden beni özlemedin mi? -İnanır mısın hiç özlememişim. sürekli beni düşünmeye iten, aklımı karıştıran birini neden özleyeyim¿
- tamam be. /
Gitmişti, sonunda kafayı tırlatacaktım olan o olacaktı.
…
Sakinleşip aşağıya inmiştim. Yemekten sonra Sümeyye abla’nın evine gidecektik. Sonunda malum Ege arkadaşımızla tanışacaktık. Saat 19.00 a gelıyordu. Evden çıkmıştık. Denız bir bahane bulup evde kalmıştı. Annemler bilmiyordu ama emindim erkek arkadaşıyla konuşacaktı. Yani hangisi hatırlamıyorum bile, sürekli başka biriyle sevgili olan biriydi. Sıkıntı buda değildi. Odalarımız farklı olmasına rağmen birçok gece onun sesinden uyuyamamıstım. Bide hiç işi yokmuş gibi gece konuşuyordu. Birgün telefonunu alıp yere çalacaktım, az kalmıştı.
Kapıyı çaldım. Sümeyye abla karşımda duruyordu. Kapıyı tamamen açtığında Ege’yi gördüm. Hayranlıkla bakakaldım. Çok güzel yeşil gözleri vardı. Üstünde gri kısa kollu tısort ve gri eşofman vardı. İçimden bir ses çok karşılaşacağımızı söylüyordu.
Ama kaderin cilvesi… |
0% |