Yeni Üyelik
18.
Bölüm

17. Bölüm

@yakup.isikli_

*Bölüm 17: Karanlığın Derinliklerinde*

"NE KADAR KARANLIK OLURSA OLSUN, BİRBİRİMİZE OLAN İNANCIMIZLA IŞIĞIMIZI YARATACAĞIZ."

Ege ve İrem, gece yarısının derinliklerinde, şehrin en karanlık köşelerinden birinde sessizce yürüyordu. Ay, bulutların ardına saklanmış, sokak lambalarının solgun ışığı altında yalnızca gölgeleri görünüyordu. Sessizlik, bu iki kişinin arasında akan güçlü bağın bir yansıması gibiydi. Her adım, bir önceki adımlarının yankısını takip ediyordu; her nefes, karanlığın içinde bir araya geldiklerinde yaşadıkları ortak kaderi yeniden hatırlatıyordu.

O gece, Ege’nin zihni geçmişin gölgeleriyle doluydu. Çocukluğunda yaşadığı acı olaylar, içindeki karanlıkla nasıl yüzleştiğini, bir yandan da bu karanlıkla nasıl uyum sağladığını hatırlatıyordu. Annesinin ölümünden sonra evde oluşan soğukluk, babasının sert ve uzak tavırları, her şey onu bugünkü karanlık ruh haline sürüklemişti. Ama bu karanlık, onu zayıf kılmamıştı. Aksine, Ege bu karanlıkla güçlenmiş, kendi içindeki şeytanlarla yüzleşmekten korkmamayı öğrenmişti.

İrem ise Ege’nin yanında sessizce yürürken, kendi içindeki karanlığı düşündü. Onun da hayatı boyunca yaşadığı acılar ve travmalar vardı. Ancak Ege’yle tanıştıktan sonra, bu karanlık ona yalnızca bir yük olmaktan çıkmış, aynı zamanda bir güç kaynağına dönüşmüştü. Ege’nin karanlık tarafını kabul etmesi, ona kendi karanlığıyla barışma cesareti vermişti. İkisi de birbirlerinin en karanlık yönlerini görmüş, bu yönlerin onları zayıf kılmadığını, aksine daha güçlü ve birbirine bağlı hale getirdiğini fark etmişlerdi.

Bu bağlamda, gecenin sessizliğini bozan tek şey, şehrin derinliklerinden gelen uzaktan bir siren sesiydi. Bu ses, onlara yalnızca burada olmadıklarını, dış dünyada hâlâ bir düzenin var olduğunu hatırlattı. Ancak Ege ve İrem için bu dünya çok uzaktı. Onların dünyası, gecenin karanlığında, birbirlerine sıkıca sarıldıkları bu anlarda şekilleniyordu.

Birbirlerine yaklaştılar, dudakları hafifçe birleşti. Bu öpücük, yalnızca fiziksel bir yakınlaşma değildi. İkisi de bu anın, karanlık geçmişlerinden kaçma çabalarını temsil ettiğini biliyordu. Ancak aynı zamanda, bu karanlıkla nasıl yüzleşeceklerine dair bir sözleşmeydi. Birbirlerine bağlı kaldıkları sürece, hiçbir karanlığın onları yutamayacağına dair bir yemin.

İrem, Ege’nin elini tuttu ve onu hafifçe kendine çekti. Bir an için durdular, göz göze geldiler. Ege’nin gözlerinde derin bir kararlılık vardı, İrem ise onun içindeki karanlığı anlamış ve kabul etmişti. Birbirlerine ihtiyaçları vardı, bu karanlık dünyada hayatta kalabilmek için.

Bu sırada, karanlığın içinden bir figür belirdi. İkisi de hemen dikkat kesildi. Gelen kişi, Ege’nin eski bir tanıdığıydı; yıllar önce birlikte işledikleri bir cinayetin ardından yollarını ayırmışlardı. Bu kişi, Ege’nin hayatında geri dönüşü olmayan bir kapıyı aralamıştı ve şimdi bu kapı tekrar aralanıyordu.

Adam, Ege’ye yaklaşarak alaycı bir gülümsemeyle, "Eski günlerdeki gibi mi, Ege? Karanlık yeniden seni çağırıyor," dedi.

Ege, derin bir nefes aldı ve İrem’in elini daha sıkı tuttu. Gözlerini adama dikerek, "Karanlık her zaman benimleydi," diye cevap verdi. "Ama bu sefer yalnız değilim."

Bu sözlerle birlikte, Ege ve İrem birbirlerine daha da yaklaştı. Adamın yüzündeki gülümseme kayboldu; ikisinin arasındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu fark etmişti. Ancak, bu onu durduracak gibi değildi. Eski bir borç ödenmeyi bekliyordu ve bu gece bu borç yüzleşilecekti.

Ege, adamın niyetini anlamıştı. Bu gece, eski düşmanlarla son bir hesaplaşmanın zamanıydı. İrem’e bakarak, "Bu gece bir sona erecek, ama bu son bizim olacak," dedi.

İkisi de adama doğru bir adım attı. Karanlık, onların etrafını sardı ama bu karanlık, onları birbirinden koparamazdı. Ege ve İrem, birbirlerine olan bağlılıklarıyla, karanlığın içinden çıkmak için son adımı atmaya hazırdı.

O an, her şey hızla gelişti. Adam bir silah çıkardı, ancak Ege hızlı davrandı. İrem’in ona verdiği cesaretle, karanlıkta daha önce hiç olmadığı kadar güçlü hissediyordu. Silah ateş aldı ama Ege ve İrem, birlikte hareket ederek adamı alt ettiler. Adamın son çığlığı, gecenin sessizliğinde yankılandı ve ardından her şey yine sessizliğe büründü.

Bu, sadece bir cinayet değil, aynı zamanda bir kurtuluştu. Ege ve İrem, karanlığın içinde birbirlerine tutunarak, hayatta kalmayı başarmışlardı. Gece, onları yutamamıştı.

Artık birbirlerine daha da bağlıydılar ve bu bağ, karanlığın ötesine geçmelerine izin verecekti. Bu gece, yalnızca bir savaşın sonu değil, aynı zamanda yeni bir başlangıcın ilk adımıydı

.

Ege ve İrem, yerde yatan adamın hareketsiz bedenine bakarken, gecenin derin sessizliği bir an için ağırlaştı. Her iki kişi de az önce yaşanan şiddetin ardından soluklanmaya çalışıyordu. Ege'nin yüzü, yaşadığı karanlık anların izlerini taşıyordu, fakat gözlerinde yeni bir kararlılık parıltısı vardı. Bu, yalnızca hayatta kalma kararlılığı değil, aynı zamanda geçmişle hesaplaşmanın getirdiği bir kararlılıktı.

Ege, yerdeki silaha baktı. Bu silah, yalnızca bir ölüm aracı değil, aynı zamanda yıllar boyunca peşinden gelen gölgelerin sembolüydü. Şimdi ise bu silah, geçmişin bir parçası olarak geride kalıyordu. İrem, Ege'nin yanında durdu, elini onun omzuna koyarak sakinleştirmeye çalıştı.

"Geçmişin gölgeleri seni ne kadar kovalamış olursa olsun, artık onlar yok," dedi İrem, fısıltıyla. "Biz birlikteyiz ve bu karanlıkta birbirimize tutunacağız."

Ege, İrem'in sözleriyle biraz rahatladı. O an, geçmişin ağırlığını üzerinden atarak, geleceğe odaklanmanın zamanı olduğunu anladı. İkisi de bu geceyi atlatmıştı, fakat önlerinde ne olduğunu bilmiyorlardı. Yine de birbirlerine olan inançları, bu karanlık dünyada hayatta kalmalarının anahtarıydı.

Ege, İrem'e doğru döndü, onun gözlerinin derinliklerinde kendini buldu. "Bu geceyi atlatmamızı sağlayan şey sensin," dedi. "Eğer sen olmasaydın, belki de bu karanlık beni yutardı. Ama şimdi, seninle birlikteyim ve bu dünyada yolumuzu bulacağız."

İrem, Ege'nin bu sözlerine karşılık, ona sıkıca sarıldı. "Birlikte her şeyin üstesinden gelebiliriz," diye mırıldandı. "Karanlık ne kadar yoğun olursa olsun, birbirimize güvendiğimiz sürece ışığı bulacağız."

İkisi de bir süre hareketsiz durdu. Gecenin sessizliği, onların bu anı paylaşmasına izin veriyordu. Fakat bu sessizlik, yakında tekrar bozulacaktı. İkisi de biliyordu ki, bu gece yalnızca bir başlangıçtı ve önlerindeki karanlık yolculuk, onları daha büyük zorluklarla karşılaştıracaktı.

Ege, yerdeki adamın cansız bedenine bir kez daha baktı. Bu ölüm, yalnızca bir hesaplaşma değildi; aynı zamanda onlara verilen bir uyarıydı. Karanlık dünya, kolay kolay onları bırakmayacaktı ve bu dünyada hayatta kalmak, sürekli tetikte olmayı gerektiriyordu.

"Gitmeliyiz," dedi Ege, kararlılıkla. "Bu yerde daha fazla kalamayız. Bizi kimlerin izlediğini bilmiyoruz ve dikkatli olmalıyız."

İrem başını sallayarak onayladı. "Evet, gitmeliyiz," dedi. "Ama nereye?"

Ege, bir an duraksadı. Bu soru, gelecekle ilgili belirsizliği yansıtıyordu. Fakat İrem'in yanında olması, bu belirsizliğe karşı koyabilecek gücü ona veriyordu. "Nereye olursa olsun," diye yanıtladı Ege, "biz birlikteyiz ve bu yeterli."

İrem'in elini tutarak, karanlık sokaklardan uzaklaşmaya başladılar. Her adım, onları bu karanlık dünyadan biraz daha uzaklaştırsa da, aynı zamanda onları bilinmeyen bir geleceğe doğru sürüklüyordu. Fakat ikisi de kararlıydı; bu yolculukta yalnızca birbirlerine güveniyorlardı.

Yol boyunca birbirlerine sıkıca sarıldılar, karanlık onları ne kadar sarıp sarmalasa da, içlerindeki ışığı kaybetmemek için çaba gösterdiler. Şehrin derinliklerinde kayboldukça, birbirlerine olan bağlılıkları da daha da güçleniyordu.

Gecenin sonunda, Ege ve İrem bir karar verdiler. Bu karanlık dünyada, hayatta kalabilmek için ne gerekiyorsa yapacaklardı. Geçmişin gölgelerinden kaçmak yerine, onlarla yüzleşecekler ve birbirlerine olan inançlarıyla bu karanlık dünyada yollarını bulacaklardı.

 

Ege ve İrem, karanlık sokaklardan uzaklaştıkça, şehir daha da sessizleşiyordu. Sokak lambalarının solgun ışıkları, yavaş yavaş sönükleşti ve onları tamamen karanlığa bıraktı. İkisi de bu karanlığın içinde, birbirlerine tutunarak ilerliyorlardı. Şehrin bu tarafı, gecenin bir yarısı adeta terkedilmiş gibiydi. Ege, gözlerini karanlığa dikti ve içinden geçen ürpertici düşünceleri uzaklaştırmaya çalıştı.

"Bu yolun sonu nereye çıkar?" diye sordu İrem, sessizliği bozan yumuşak bir sesle.

Ege bir an duraksadı, sonra İrem’e doğru döndü. "Nereye çıkacağını bilmiyorum," dedi içtenlikle. "Ama tek bildiğim şey, ne olursa olsun bu yolu birlikte yürüyeceğimiz."

İrem, Ege’nin kararlılığına güvenerek başını salladı. Birlikte olduklarında, karşılarına ne çıkarsa çıksın üstesinden gelebileceklerini biliyordu. Ancak o da farkındaydı ki, bu karanlık yolculuk, onları kaçınılmaz olarak daha büyük tehlikelerin içine sürükleyecekti.

Bir süre daha yürüdükten sonra, sokaklar iyice daraldı ve binaların arasında kaybolmaya başladılar. Nihayet, eski bir apartmanın önünde durdular. Apartman, zamanın yıpratıcı etkilerine karşı koyamayan bir harabe gibiydi. Duvarlardaki çatlaklar ve dökülmüş sıvalar, buranın uzun zamandır terk edildiğini gösteriyordu. Ege, kapıya doğru bir adım attı.

"Burası mı?" diye sordu İrem, hafif bir endişeyle.

Ege, başını salladı. "Evet. Bu bina, eskiden bir tanıdığımın mekânıydı. Şimdi ise bize sığınacak bir yer sunabilir."

Kapıyı zorlayarak açtılar ve içeri girdiler. İçerisi, dışarıdan daha da karanlıktı. Ege, el yordamıyla bir kibrit aradı ve bulduğu an yaktı. Kibritin alevi, odayı hafifçe aydınlattı. Küçük bir masa, iki eski sandalye ve köşede yıpranmış bir kanepe dışında, odada neredeyse hiçbir şey yoktu. Bu yerin terk edilmiş olduğu açıktı, fakat aynı zamanda tam da ihtiyaçları olan gizliliği sunuyordu.

İrem, kanepeye oturdu ve derin bir nefes aldı. "Burada güvende miyiz?" diye sordu, hala tedirgin bir halde.

Ege, pencerenin önüne geçip dışarıyı kontrol etti. "Bir süreliğine evet," dedi, gözlerini dışarıdaki karanlığa dikip. "Ancak tamamen güvende olduğumuzu söyleyemem. Düşmanlarımızın kimler olduğunu ve ne kadar ileri gidebileceklerini hala tam olarak bilmiyoruz."

Bu sözler, İrem’in içindeki tedirginliği artırsa da, Ege’nin yanında olmak ona cesaret veriyordu. "Peki şimdi ne yapacağız?" diye sordu.

Ege, derin bir nefes alarak İrem’e döndü. "Öncelikle dinlenmeliyiz," dedi kararlı bir sesle. "Sonra yarın sabah, durumumuzu gözden geçirip ne yapacağımıza karar vereceğiz. Bu karanlık dünya bizi ne kadar kovalarsa kovasın, biz de o kadar kararlılıkla direneceğiz."

İrem, Ege’nin bu sözlerini duyunca içini bir sıcaklık kapladı. Bu sıcaklık, Ege’ye duyduğu bağlılık ve ona olan güvenin bir yansımasıydı. Ege’nin yanında olduğu sürece, hiçbir şeyden korkmuyordu.

Küçük bir ateş yaktılar ve odanın soğukluğunu kırmaya çalıştılar. O an, hem fiziksel hem de duygusal olarak birbirlerine ihtiyaçları vardı. İrem, Ege’nin yanında uzandı, başını onun omzuna yasladı. Ege, İrem’in saçlarını okşayarak onu rahatlatmaya çalıştı. İkisi de gözlerini kapatıp, kısa bir süreliğine de olsa, bu karanlık dünyanın dışında olduklarını hayal ettiler. Ancak her ikisi de biliyordu ki, bu yalnızca bir anlık kaçıştı; gerçeklik onları bekliyordu.

Ege, gözlerini tavanın karanlık köşelerine dikip, "Geçmişten kaçamayız," diye fısıldadı. "Ama birlikte olduğumuz sürece, her şeyle yüzleşebiliriz."

İrem, bu sözlere başıyla onay verdi. "Ne olursa olsun, seninle olmaktan asla vazgeçmeyeceğim," dedi. "Bu karanlık dünya bizi ne kadar sarmalarsa sarmalasın, biz kendi ışığımızı yaratacağız."

Gecenin ilerleyen saatlerinde, ateşin cılız ışığı ve Ege’nin sıcaklığı altında, İrem’in gözleri yavaşça kapandı. Uykunun tatlı huzuru, bir süreliğine de olsa, onu bu dünyanın karmaşasından uzaklaştırdı. Ege ise İrem’in yanında uyuyamayacak kadar tetikteydi. Dışarıdaki karanlık, onların peşini bırakmıyordu ve Ege, her an yeni bir tehlikeyle karşılaşabileceklerinin farkındaydı.

Ancak, İrem’in yanında olmak, ona bir yandan güç verirken diğer yandan da bir rahatlık sağlıyordu. Ege, İrem’in uyuyan yüzüne bakarak, onunla olan bağı daha da derinleştirdiğini hissetti. Bu bağ, onları bu karanlık dünyada hayatta tutacak olan şeydi.

Gece boyunca, Ege’nin zihninde türlü düşünceler dolaştı. Kendi geçmişiyle ve gelecekte karşılarına çıkabilecek tehlikelerle yüzleşme cesareti, İrem’le olan bağından geliyordu. Sabahın ilk ışıkları yavaş yavaş ufukta belirmeye başladığında, Ege, bu karanlık yolculukta İrem’le birlikte olmaktan başka bir şeye ihtiyaç duymadığını anladı.

 

"KARANLIĞIN ORTASINDA BİLE, SENİNLE BİRLİKTE OLDUĞUM SÜRECE IŞIĞI BULABİLİRİM."

"GEÇMİŞİN GÖLGELERİ NE KADAR DERİN OLURSA OLSUN, SENİNLE BİRLİKTE YÜRÜDÜĞÜM YOLDA KAYBOLMAM."

Loading...
0%