Yeni Üyelik
21.
Bölüm

20. Bölüm

@yakup.isikli_

*20. Bölüm: Karanlıkta Yükselen Fırtına*

BU KARANLIK YOLDA YÜRÜMEYE DEVAM EDERKEN, İÇİMİZDEKİ KARARLILIK VE BİRBİRİMİZE OLAN GÜVEN, BİZİ HAYATTA TUTAN EN BÜYÜK GÜÇ OLACAK.

Gecenin karanlığı, şehri bir örtü gibi sarmış, her şeyin üzerinde sessiz bir ağırlık bırakmıştı. Ege ve İrem, her zamanki gibi, sığınaklarının güvenliğinde oturuyorlardı. Fakat bu gece, içlerinde bir fırtına kopuyordu. İkisi de bilincinde olmadan, bu gece bir dönüm noktası olacaktı.

İrem, Ege’ye bakarak derin bir nefes aldı. "Sence ne kadar daha dayanabiliriz bu şekilde?" diye sordu. Sesinde hafif bir titreşim vardı, sanki içinde bir yerde bu yaşam tarzından yorulmaya başlamıştı. Ancak bu, tamamen vazgeçtiği anlamına gelmiyordu; sadece içindeki bir parçanın artık başka bir şey arzuladığını gösteriyordu.

Ege, İrem’in gözlerinin içine bakarak bir süre sessiz kaldı. Sonra, yavaşça elini onun ellerinin üzerine koydu. "Ne kadar gerekiyorsa o kadar," dedi. "Ama senin bu kadar zorlanmanı istemiyorum. İkimiz de bu yolda çok şey kaybettik, ama artık geri dönüş yok. Eğer pes edersek, bu şehir bizi yutar."

İrem, Ege’nin elinin sıcaklığını hissederek biraz rahatladı. Ancak zihninde dönen düşünceler onu huzursuz ediyordu. "Mehmet Çakır, bizden birkaç adım önde olabilir. Onun hareketlerini takip ediyoruz, ama sanki her zaman bir adım geride kalıyoruz," dedi İrem, sesinde belirsizlikle karışık bir kararlılık vardı.

Ege, derin bir nefes aldı ve başını salladı. "Belki de öyle," dedi. "Ama bu oyun, sabır gerektiriyor. Onunla oynamaktan başka çaremiz yok. Bu işte kaybedecek çok şeyimiz var, ama kazanırsak... Eğer kazanırsak, her şey değişebilir."

İrem, Ege’nin gözlerinin içine bakarak ona biraz daha yaklaştı. "Seninle bu yola baş koydum," dedi. "Ama bazen... Bazen bu karanlığın bizi de yutmasından korkuyorum. Ne kadar ileri gidebileceğimizi bilmiyorum."

Ege, İrem’in bu içten itirafını duyduğunda, onun ne kadar derin bir endişe taşıdığını fark etti. "Ben de aynı şeyi hissediyorum," dedi yavaşça. "Ama senin yanındayken, her şeyin üstesinden gelebileceğimizi biliyorum. Eğer birlikte hareket edersek, bu karanlıktan çıkabiliriz. Sadece birbirimize güvenmemiz gerekiyor."

İrem, Ege’nin sözleriyle biraz daha sakinleşti. Onun güven verici sesi, içindeki fırtınayı dindirmeye yetmişti. "Sana güveniyorum," dedi İrem, Ege’nin elini daha sıkı tutarak. "Ama bir an önce Mehmet Çakır’ı alt etmeliyiz. Bu oyunun kurallarını biz belirlemeliyiz."

Ege, İrem’in kararlılığına başını sallayarak onay verdi. "Haklısın," dedi. "Bu gece, Ferhat’tan aldığımız bilgilerle yeni bir plan yapacağız. Mehmet Çakır’ın en zayıf noktasını bulduk, ve onu bu noktadan vuracağız. Ama bu işte tek bir hata yapma lüksümüz yok. Eğer bir şeyler ters giderse, her şeyimizi kaybederiz."

İrem, Ege’nin bu uyarısının ne kadar yerinde olduğunu biliyordu. "Peki, bu gece ne yapacağız?" diye sordu. İçindeki merak, aynı zamanda bir planın harekete geçmesini bekleyen bir sabırsızlıkla doluydu.

Ege, İrem’e bakarak derin bir nefes aldı. "Bu gece, Çakır’ın en yakınındaki adamlarından biriyle buluşacağız," dedi. "Ferhat’tan aldığımız bilgilere göre, bu adam ona sadık değil. Belki de onu bizim tarafımıza çekebiliriz. Eğer bunu başarırsak, Çakır’a karşı büyük bir avantaj elde ederiz."

İrem, Ege’nin bu planını dikkatle dinledi. "Ama bu çok riskli," dedi. "Eğer bu adam bize ihanet ederse, her şey altüst olur. Ne kadar güvenebiliriz ona?"

Ege, İrem’in bu haklı endişesini göz ardı etmedi. "Haklısın," dedi. "Ama bu riski göze almak zorundayız. Bu işte başka bir yol yok. Eğer bu adam bize katılırsa, Çakır’ın en güvendiği kişiden bilgi alacağız. Bu da onun sonunu getirebilir."

İrem, bir an düşündü ve sonra başını sallayarak onay verdi. "Tamam," dedi. "Ama dikkatli olalım. Onunla buluşmaya gittiğimizde, her şeyin kontrol altında olduğundan emin olmalıyız."

Ege, İrem’in bu kararlılığına başını sallayarak karşılık verdi. "Merak etme," dedi. "Bu işi dikkatlice yapacağız. Ve eğer bir şeyler ters giderse, hemen geri çekileceğiz. Bu gece, Çakır’ın sonunu hazırlayacak planın ilk adımını atıyoruz."

İkili, planlarını yaparak gece yarısına doğru sığınaklarından çıktılar. Şehrin karanlık sokakları, onların adımlarına tanıklık ediyordu. Her köşe başında bir tehlike, her gölgede bir düşman vardı. Ancak bu gece, sadece tehlikeler değil, aynı zamanda içlerindeki karanlık arzular da yüzeye çıkacaktı.

Sokaklarda ilerlerken, Ege ve İrem arasındaki sessizlik, giderek daha da yoğunlaştı. İkisi de birbirlerine söyleyemedikleri şeyleri düşünüyordu. Karanlığın içinde, birbirlerine olan bağlılıkları daha da güçleniyordu. Ancak bu bağ, aynı zamanda tehlikeli bir oyun oynamalarına neden oluyordu.

Buluşma noktasına geldiklerinde, terk edilmiş bir depoya girdiler. İçeride sadece birkaç loş ışık yanıyordu. Ferhat’ın bahsettiği adam, onları bekliyordu. Uzun boylu, geniş omuzlu bir adamdı; yüzünde, hayatın sertliğini yansıtan derin çizgiler vardı. Gözleri, karanlığın içinden onların üzerine odaklanmıştı.

Ege, İrem’le göz göze gelerek ona bir işaret verdi. İkisi de tetikteydiler, her an bir şeylerin ters gidebileceğinin farkındaydılar. Ancak bu, onların cesaretini kırmadı.

"Ege Zorlu," dedi adam, sesi karanlıkta yankılanarak. "Ferhat bana senden bahsetti. Çakır’a karşı harekete geçmek istediğini söyledi. Ama önce bilmen gereken bir şey var: Bu iş, düşündüğünden daha zor olacak."

Ege, adama yaklaşarak onun gözlerinin içine baktı. "Zor olduğunu biliyorum," dedi. "Ama bu riskleri göze alıyoruz. Eğer sen de bizimle olursan, Çakır’ı devirebiliriz."

Adam, Ege’nin bu kararlılığını takdir etmiş gibi başını salladı. "Çakır’a olan sadakatim uzun zamandır zorunluluk yüzünden," dedi. "Ama onun gölgesinde yaşamaktan bıktım. Eğer gerçekten bu işi başarmak istiyorsanız, sizinle çalışmaya hazırım. Ama şunu bilin: Eğer işler ters giderse, bu şehirde kimse sağ kalmaz."

İrem, adamın bu sözlerine karşılık bir adım öne çıktı. "Biz de bu riskin farkındayız," dedi. "Ama birlikte hareket edersek, bu işi başarabiliriz. Çakır’ın sonunu getireceğiz ve şehri onun baskısından kurtaracağız."

Adam, İrem’e bakarak derin bir nefes aldı. "Peki," dedi. "Ben de sizinle olacağım. Ama her adımımızı dikkatlice planlamalıyız. Çakır, herkesin düşündüğünden daha tehlikeli bir adam. Eğer onu alt etmek istiyorsak, en küçük bir hata bile yapmamalıyız."

Ege ve İrem, adamın bu uyarısını dikkatle dinlediler. Bu gece, karanlıkta atılan bu adım, onların geleceğini belirleyecekti. Eğer başarılı olurlarsa, Çakır’ın sonunu getirebilirlerdi; ama başarısız olurlarsa, bu iş onların da sonu olabilirdi.

Buluşma tamamlandığında, Ege ve İrem, adamla birlikte depodan ayrıldılar. Şehir hala karanlık ve sessizdi, ama bu sessizlik, fırtınadan önceki durgunluğu andırıyordu. İçlerinde, bu gecenin onları nereye götüreceğine dair bir belirsizlik vardı. Ancak ikisi de birbirlerine güveniyor, bu karanlık yolda birlikte yürümeye devam ediyorlardı.

Gece boyunca şehirde dolaşırken, sessizlik onların adımlarına eşlik ediyordu. İçlerindeki gerginlik, her adımda biraz daha artıyordu. Ege ve İrem, bu gece alınan kararların ağırlığını hissediyorlardı. Plan yapmışlardı, ancak bu planın ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorlardı. Sokakların karanlığı, onların içindeki karanlıkla bir bütün olmuştu.

Bir süre sessizce yürüdüler, birbirlerinin düşüncelerini anlamaya çalışarak. Sonunda Ege, sessizliği bozdu. "Bu işi başarmak zorundayız," dedi, sesi kararlı ama bir o kadar da yorgun. "Bu noktaya geldikten sonra geri dönmek imkansız."

İrem, Ege’nin sesindeki ağırlığı hissederek ona yaklaştı. "Başaracağız," dedi, sesi sakin ama içinde bir ateş yanıyordu. "Her şeyini kaybetmiş bir adamın kaybedecek bir şeyi kalmaz. Biz de öyleyiz. Ama bu bizi zayıf değil, güçlü kılıyor."

Ege, İrem’in bu kararlılığına gülümseyerek karşılık verdi. "Senin bu kadar güçlü olman bana da güç veriyor," dedi. "Ama bir şey olursa... Eğer işler planladığımız gibi gitmezse, birbirimizi korumamız lazım."

İrem, Ege’ye bakarak başını salladı. "Ne olursa olsun, seni yarı yolda bırakmayacağım," dedi. "Bu karanlık yolda birlikte yürüdük, birlikte de çıkacağız. Ama önce Çakır’ı devirmemiz gerekiyor. O, bu şehrin kalbine hançer saplayan bir yılan. Biz o yılanı başından vurmalıyız."

Ege, İrem’in bu kararlılığını takdir ederek ona daha da yaklaştı. "Ona en yakın adamı yanımıza çektik," dedi. "Bu bizim en büyük avantajımız. Ama yine de her adımda temkinli olmalıyız. Bu oyunda bir adım geride kalırsak, hayatımızı kaybederiz."

İrem, Ege’nin bu sözlerine içtenlikle katıldı. "Bu gece, belki de Çakır’ın sonunu getirecek gece olacak," dedi. "Ama bu son, aynı zamanda bizim için de yeni bir başlangıç olacak."

Ege, İrem’in bu sözlerini duyduğunda, onunla bu yolda ne kadar derin bir bağ kurduklarını bir kez daha anladı. İkisi de bu karanlık yolda yürümekten korkmuyorlardı, çünkü birbirlerine güveniyorlardı. Ama bu güven, aynı zamanda büyük bir sorumluluk getiriyordu.

Gece ilerlerken, şehrin karanlık köşelerinde dolaşmaya devam ettiler. Her adımda, Çakır’a daha da yaklaşıyorlardı. Planları kusursuz olmalıydı; en küçük bir hata, her şeyin sonu olabilirdi. Ancak ikisi de bu riski göze almıştı. Çünkü kaybedecek bir şeyleri kalmamıştı.

Bir noktada, Ege durdu ve İrem’e baktı. "Belki de bu son gece," dedi. "Belki de yarın her şey farklı olacak. Ama ne olursa olsun, seninle birlikte bu yolda yürümek, benim için her şeye değerdi."

İrem, Ege’nin bu sözlerine karşılık bir an duraksadı. Sonra, ona sıkıca sarıldı. "Aynı şekilde hissediyorum," dedi. "Ne olursa olsun, bu gece birlikte olacağız. Ve eğer bu son gecemizse, onu unutulmaz kılalım."

Bu sözlerle birlikte, birbirlerine daha da yakınlaştılar. Karanlığın içinde kaybolurken, içlerinde bir fırtına kopuyordu. Ancak bu fırtına, onları birbirlerine daha da yaklaştırıyordu. Bu gece, karanlığın içinde kaybolmuş iki ruhun, birbirlerine olan bağlılıklarını yeniden keşfettikleri gece olacaktı.

Sonunda, Çakır’ın adamıyla buluşmak üzere planladıkları yere vardılar. Depo, dışarıdan sessiz ve terkedilmiş görünüyordu. Ancak içinde, bu gece atılacak büyük adımın öncesindeki sessizlik hâkimdi. Ege ve İrem, birbirlerine son bir kez bakarak depoya girdiler. Her şey, planladıkları gibi gidiyordu. Ancak planlar, her zaman beklenmedik olaylara gebedir.

Depoya girdiklerinde, onları bekleyen adam sessizce köşede duruyordu. Ege ve İrem’e bir işaretle yanına gelmelerini söyledi. "Çakır, bu gece büyük bir hamle yapacak," dedi adam, sesi kısık ve temkinliydi. "Ama ben de sizinle çalışmaya hazırım. Eğer planladığınız gibi hareket edersek, onu bu gece bitirebiliriz."

Ege, adamın gözlerinin içine bakarak başını salladı. "Tam olarak ne yapmamız gerekiyor?" diye sordu. Her adımın detaylı bir plan dahilinde ilerlemesi gerektiğini biliyordu. Bu işte hata payı yoktu.

Adam, cebinden bir harita çıkararak onlara gösterdi. "Bu gece, Çakır’ın en güvendiği yeraltı sığınağına saldıracağız," dedi. "Eğer başarılı olursak, onu orada köşeye sıkıştırabiliriz. Ama dikkatli olmalıyız. Çakır, her zaman bir kaçış planı hazırlar. Bu yüzden hızlı ve kesin olmalıyız."

İrem, haritayı dikkatle inceledi ve ardından Ege’ye döndü. "Bu işin sonunda ya biz kazanacağız, ya da hepimiz öleceğiz," dedi. "Ama eğer bu gece Çakır’ı alt edersek, her şey bizim olacak."

Ege, İrem’in bu kararlılığına başını sallayarak onay verdi. "O zaman bu işi bitirelim," dedi. "Çakır, bu şehirdeki son gecesini yaşıyor olabilir. Biz de onunla birlikte bu karanlık oyunu sonlandıracağız."

İkili, adamla birlikte depodan çıkıp geceye karıştı. Şehrin karanlık sokakları, onların adımlarına bir kez daha eşlik ediyordu. Ancak bu kez, her adımda daha büyük bir kararlılık vardı. Bu gece, ya Çakır’ın sonu olacak, ya da kendi sonları gelecekti.

Karanlığın içinde ilerlerken, İrem ve Ege’nin arasındaki bağ daha da güçlendi. Onlar artık sadece iki sevgili değil, aynı zamanda birbirlerine güvenen iki yoldaştı. Bu gece, birbirlerine olan bu güveni sonuna kadar test edeceklerdi.

Ve o an geldiğinde, tüm şehir karanlığa bürünmüşken, onlar Çakır’ın sığınağını bastılar. Her şey, planladıkları gibi gitmek zorundaydı. Ama ne olursa olsun, bu gece onların kaderini belirleyecek geceydi. Karanlıkta yükselen fırtına, şehrin üzerine çökerken, onlar bu fırtınanın tam ortasında, birbirlerine olan güvenle ayakta kalmaya çalışıyorlardı.

Depoya yaptıkları saldırı sonrası ortalık savaş alanına dönmüştü. Çakır'ın adamları, planlı ve iyi eğitimliydi, ama Ege ve İrem de bir o kadar kararlıydı. Çıkan çatışmada kurşunlar etraflarında vızıldarken, adımlarını geri atmıyorlardı. Bu gece, ya kazanacaklardı ya da sonsuza dek kaybedeceklerdi.

Ege, İrem’in yanında kararlılıkla ilerliyordu. Her an tetikte, her an dikkatliydi. Çatışma şiddetlendikçe, İrem'in gözlerinde parlayan ateşi gördü. Bu, ona güç veriyordu. İrem'in cesareti, onun içindeki karanlığı besliyordu. Karanlıkta büyümüşlerdi, ve şimdi bu karanlık onların en güçlü silahıydı.

Ege, bir anda İrem’e işaret verdi ve bir köşeye siper aldılar. "İçeriye girmemiz lazım," dedi, nefesi hızlıydı ama soğukkanlılığını kaybetmemişti. "Çakır'ın burada olmadığını biliyoruz, ama içerideki bilgiye ulaşabilirsek, onun nerede saklandığını öğrenebiliriz."

İrem başını salladı ve silahını yeniden doldurdu. "O bilgiye ulaşmak için ne gerekiyorsa yapacağız," dedi. "Bu iş bu gece bitmeli. Çakır’ın nefes almasına izin veremeyiz."

Birlikte harekete geçtiklerinde, depo içinde kaos devam ediyordu. Ege, öndeki kapıyı kırıp içeri girdiklerinde karşılarına çıkan adamı anında etkisiz hale getirdi. İrem, hemen arkasından girerek diğer adamları temizledi. İçeri girdiklerinde odanın merkezinde bir bilgisayar terminali gördüler.

Ege hızla bilgisayarın başına geçti. "Bana zaman kazandır," dedi İrem'e. "Bu sistemi hackleyip Çakır'ın yerini bulacağım."

İrem, Ege'nin etrafında savunma pozisyonu aldı. İçeri girmeye çalışan adamları bir bir etkisiz hale getiriyordu. Zihni tamamen bu göreve odaklanmıştı. İçinde en ufak bir korku ya da tereddüt yoktu. Sadece Ege'ye güveniyordu ve onun bu işi başaracağına inanıyordu.

Ege, hızlıca bilgisayara giriş yaptı ve sistemde aradığını bulmaya çalıştı. Ancak Çakır’ın sistemi sandığından daha karmaşıktı. "Zamanımız daralıyor," dedi kendi kendine, parmakları klavyede hızla hareket ediyordu. Her an daha fazla düşman içeri girebilirdi. Ama sonunda, bir dosya buldu. Çakır’ın saklandığı yerin koordinatlarıydı bu. "Buldum!" diye bağırdı.

İrem ona bakarak gülümsedi. "Hemen çıkalım buradan," dedi. "Bu bilgiyi ele geçirdiysek, bu gece onu sonsuza kadar bitirebiliriz."

Ege, bilgisayardan gerekli bilgileri aldıktan sonra hızlıca ayağa kalktı. İkili, yeniden dışarıya yöneldi. Ancak dışarı çıktıklarında, depoyu tamamen kuşatan Çakır’ın adamlarıyla karşılaştılar. Kaçış yok gibiydi. Ama Ege ve İrem, kararlılıkla birbirlerine baktılar. Bu, onların sonu olabilirdi. Ancak birbirlerine duydukları güven, onları sonuna kadar mücadele etmeye itiyordu.

"Ne yapacağız?" diye sordu İrem, sesi hala soğukkanlıydı.

Ege, bir an duraksadı. Kaçış neredeyse imkansız görünüyordu. Ama içindeki kararlılık, ona başka bir yol olmadığını hatırlattı. "Sonuna kadar savaşacağız," dedi. "Bize bir çıkış yolu bulana kadar. Bu iş burada bitmeyecek, İrem. Henüz değil."

İkili, depodan dışarı çıkmaya çalışırken, kurşunlar etraflarında uçuşuyordu. Çakır’ın adamları ağır silahlarla donatılmıştı, ama Ege ve İrem de eğitimli ve kararlıydı. Her adımda, birbirlerine daha da sıkı bağlandılar. İçlerindeki öfke, onları hayatta tutuyordu.

Bir noktada, İrem vuruldu. Ama yere düşmeden önce bile, tekrar ayağa kalktı. Ege’nin gözlerinde bir an için korku belirdi, ama İrem'in kararlılığı onu da yeniden motive etti. "Hadi," dedi İrem, "Bitmedi."

Ege, İrem’e destek vererek onu bir siperin arkasına çekti. "Seni buradan çıkaracağız," dedi, sesi titriyordu ama kararlılığını koruyordu. "Biraz daha dayan, tamam mı? Seni burada bırakmayacağım."

İrem, Ege’nin yüzüne baktı ve gülümsedi. "Sana güveniyorum," dedi. "Ne olursa olsun, birbirimizi bırakmayacağız."

O sırada, Çakır’ın adamlarından biri Ege’ye doğru saldırmaya kalkıştı, ama Ege hızlı bir hareketle adamı yere serdi. İrem’in yaralı olduğunu biliyordu ama o anın sıcaklığında, onu güvende tutmak için elinden geleni yapmaya kararlıydı.

Kısa bir süre sonra, bir fırsat buldular. İkisi de etraflarını saran adamları aşarak arka kapıya doğru yöneldiler. Bu kapı, onların son çıkış umuduydu. İçerideki bilgiyle birlikte buradan sağ çıkarlarsa, Çakır’ın peşine düşebilirlerdi. Ama bu iş, burada bitmemişti.

Kapıya ulaştıklarında, Ege hızla kapıyı açtı ve İrem’e dışarı çıkması için işaret etti. "Sana ihtiyacım var, İrem," dedi. "Bu işi birlikte bitireceğiz."

İrem, Ege’nin bu sözlerine karşılık başını salladı. "Evet," dedi. "Bu işi birlikte bitireceğiz. Ama önce buradan sağ çıkmalıyız."

İkili, dışarı çıktıklarında derin bir nefes aldı. Ancak bu, sadece bir anlık bir rahatlamaydı. Dışarıda onları bekleyen yeni tehlikeler vardı. Ama ellerindeki bilgi, onları Çakır’a bir adım daha yaklaştırmıştı.

Ege, İrem’e dönüp ona sarıldı. "Bu iş, burada bitmedi," dedi. "Çakır’ı bulacağız ve bu işi sonsuza dek bitireceğiz."

İrem, Ege’nin bu kararlılığına karşılık verdi. "Evet," dedi. "Ama önce iyileşmemiz gerekiyor. Sonra, ne gerekiyorsa yapacağız."

Gece, şehrin üzerinde karanlık bir örtü gibi duruyordu. Ege ve İrem, içlerindeki karanlığı ve birbirlerine olan güveni, bu karanlıkta daha da güçlendirdiler. Bu iş, henüz bitmemişti. Ama ikisi de biliyordu ki, bu yolda birbirlerine sahip oldukça, ne kadar zor olursa olsun, her engeli aşabilirlerdi.

Bu gece, Çakır’a bir adım daha yaklaştılar. Ama asıl savaş, henüz başlamamıştı. Bu karanlık yolda yürümeye devam ederken, içlerindeki kararlılık ve birbirlerine olan güven, onları hayatta tutan en büyük güç olacaktı.

SONUNA KADAR SAVAŞACAĞIZ, NE OLURSA OLSUN BİRBİRİMİZİ BIRAKMAYACAĞIZ.

BU İŞ, BURADA BİTMEYECEK. AMA HER ENGELİ AŞACAĞIZ, YETER Kİ BİRBİRİMİZE SAHİP OLALIM.

Loading...
0%