Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. Bölüm

@yakup.isikli_

### *Bölüm 4: Karanlığın Derinlikleri*

''GERÇEKLER,SAKLANDIKÇA DAHA DA TEHLİKELİ HALE GELİR.''

İrem, zihnindeki karmaşıklıkla baş etmeye çalışırken, içindeki kararlılıkla kutudan çıkan ses kaydını tekrar dinledi. Ege'nin soğuk ve alaycı sesi, odanın duvarlarında yankılanıyordu. Her kelime, İrem’in zihninde bir yankı gibi dolanıyor, kararının ağırlığını artırıyordu. Karanlığın içine dalmaya hazır mıydı? Yoksa ışığın peşinden gitmek mi daha doğru olurdu?

Geçidin soğuk taşları arasında yankılanan adımları, İrem’in kararını çoktan verdiğini gösteriyordu. Artık geri dönüş yoktu. Ege’yi durdurmak ve onun karanlık oyununu sona erdirmek için ne gerekiyorsa yapacaktı. Masanın üzerindeki ses kaydını dikkatlice cebine koydu ve odadan çıkmak için merdivenlere yöneldi. Ancak tam o sırada, mahzende yankılanan ayak sesleri duydu. Biri, çok yakında bir yerdeydi.

İrem, elini yavaşça belindeki silaha götürdü. İçgüdüleri, tetikte olmasını söylüyordu. Ege’nin oyunlarına karşı hazırlıklı olmalıydı, çünkü bu oyunların her biri ölümcül bir tuzağa dönüşebilirdi. Adımlarını sessizce atarak odanın karanlık köşesine çekildi. Gelen kişinin kim olduğunu anlamak için kulak kesildi. Karanlığın içinden beliren gölge, İrem’in tahmin ettiği gibi, Ege değildi. Bu, Ege’nin başka bir piyonu olabilirdi; belki de onun cinayetlerini işleyen bir yardımcısı ya da izini sürmeye çalışan başka bir kurbanıydı.

İrem, gölgeyi dikkatlice izledi. Gölge, odanın ortasındaki masaya doğru ilerledi ve orada bir süre durakladı. Sonra yavaşça İrem’in bulunduğu köşeye döndü. Gözler, karanlıkta bile parlayacak kadar keskin ve dikkatlidir. Ancak gölge, İrem’i fark edememiş gibi görünüyordu. İrem, bu anı fırsata çevirmek için hızla hareket etti ve silahını gölgeye doğrulttu.

"Kim olduğunu bilmek istiyorum," diye seslendi İrem, soğukkanlı bir şekilde. "Ege’nin bir parçası mısın yoksa onun kurbanlarından biri mi?"

Gölge, birkaç saniye sessiz kaldı, ardından derin bir nefes alarak konuştu. "Ege’nin bir parçası değilim. Ben de onun oyununa dahil edilenlerden biriyim. Ama farklı bir amacım var."

İrem, bu cevaba güvenmedi. "Amacın ne? Bu labirente neden geldin?"

Gölge, İrem’in silahını gördüğünde bir adım geri çekildi. "Ben de Ege’yi arıyorum. Onun kim olduğunu, neden bu cinayetleri işlediğini anlamaya çalışıyorum. Belki de onun zayıf noktasını bulabilirim."

İrem, silahını biraz daha indirdi. Gölgenin sesi ve sözleri, bir çaresizlik ve korku taşıyordu. "Peki, bu oyunun neresinde olduğunu sanıyorsun?" diye sordu İrem, hala temkinli bir şekilde.

Gölge, İrem’e yaklaştı. Karanlıkta yüzünü net göremese de, gözlerindeki kararlılığı hissedebiliyordu. "Ege, sadece bir katil değil. O, kurbanlarıyla zihinsel bir oyun oynuyor. Onları hem fiziksel hem de psikolojik olarak köşeye sıkıştırıyor. Ben, onun bıraktığı ipuçlarını takip ederek buraya geldim. Belki de bu ipuçlarını birlikte çözebiliriz."

İrem, bu kişinin gerçekten Ege’nin oyununa dahil olmuş biri olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Ancak bu karanlık geçitte tek başına olmak yerine, başka biriyle ilerlemek daha mantıklı olabilirdi. Eğer bu kişi gerçekten Ege’nin bir kurbanıysa, birlikte çalışarak Ege’yi durdurmaları mümkün olabilirdi. Ama ya bu bir tuzaksa? Ege’nin, onları birbirine düşürmek için tasarladığı bir başka oyun?

"Birlikte çalışabiliriz," dedi İrem, hala temkinli ama biraz daha yumuşamış bir sesle. "Ama önce sana güvenebilmem için daha fazlasını bilmem gerekiyor."

Gölge, bu teklifi kabul edercesine başını salladı. "Adım Selin. Ben de Ege’nin tuzağına düşenlerden biriyim. Onun gerçek kimliğini ve motivasyonunu anlamak için iz sürüyorum. Sana yardımcı olabilirim, ama benim de sana güvenebilmem için birlikte çalışmamız gerekiyor."

İrem, Selin’in sözlerine inanmak istiyordu, ama yine de içindeki şüpheyi bastıramıyordu. "Tamam, Selin. Birlikte çalışacağız, ama bu oyunda her zaman tetikte olmalıyız. Ege’nin zihinsel oyunlarına karşı dikkatli olmalıyız."

Selin, İrem’in bu kararlılığını takdir edercesine başını salladı. "Ben de aynı şekilde düşünüyorum. Bu labirenti birlikte çözebiliriz."

İkili, bu karanlık geçitten birlikte çıkmaya karar verdiler. İrem, haritayı Selin’e gösterdi ve birlikte haritanın işaret ettiği diğer yerlere gitmeye başladılar. Harita, onları şehrin eski ve gizemli yerlerine götürüyordu. Bu yolculuk, hem fiziksel hem de zihinsel bir mücadeleydi. Her adımda, Ege’nin zihin oyunlarının daha derinlerine iniyorlardı.

Yolculuk sırasında İrem ve Selin, Ege’nin cinayetlerinin ardındaki sembolizmi ve psikolojik unsurları anlamaya başladılar. Ege, sadece kurbanlarını öldürmekle kalmıyor, aynı zamanda onların zihinsel dünyalarını da ele geçiriyordu. Bu cinayetler, sadece fiziksel bir ölüm değil, aynı zamanda ruhsal bir çöküş anlamına geliyordu.

Bir sonraki durakları, İstanbul’un gizli kalmış bir başka tarihi mekanıydı. Bu yer, Bizans döneminden kalma eski bir yeraltı sarnıcıydı. Sarnıcın içi karanlık ve soğuktu. İçeride yankılanan su damlalarının sesi, ortamın gerginliğini artırıyordu. İrem, bu mekânda Ege’nin bir başka tuzağının onları beklediğini hissediyordu. Ancak buraya kadar geldikten sonra geri dönmek mümkün değildi.

Sarnıcın derinliklerine indiklerinde, Selin aniden durdu. İrem, Selin’in neden durduğunu anlamaya çalışırken, Selin elindeki feneri sarnıcın duvarına doğru tuttu. Duvarın üzerindeki semboller, Ege’nin daha önceki oyunlarından birini andırıyordu. Bu semboller, Ege’nin zihinsel labirentinin bir başka parçasıydı.

Selin, sembolleri dikkatlice inceledi. "Bu semboller, bir çeşit şifreyi temsil ediyor olabilir. Eğer doğru şekilde çözebilirsek, Ege’nin bir sonraki hamlesini tahmin edebiliriz."

İrem, Selin’in gösterdiği sembollere yakından baktı. Semboller, sarmal ve karmaşık desenler halinde duvar boyunca uzanıyordu. Ege, bu şifreyi çözebilmeleri için onlara bir ipucu bırakmış olmalıydı. İrem, sembolleri zihninde analiz etmeye başladı. Her sembol, bir harf veya kelimeye karşılık gelebilir miydi? Yoksa bu semboller, Ege’nin onlara vermek istediği daha derin bir mesajı mı içeriyordu?

Selin ve İrem, bu sembolleri çözmek için birkaç saat boyunca çalıştılar. Ancak her yeni keşif, onları daha da karmaşık bir bulmacaya sürüklüyordu. Ege’nin zihnindeki karanlık labirent, onları yutmak için hazırdı. Sembolleri bir araya getirdiklerinde, sarnıcın daha da derinlerine inen bir başka geçit buldular. Bu geçit, onları Ege’nin kurduğu bir başka tuzağa götürüyor olabilirdi. Ama belki de bu, Ege’nin son oyununun başlangıcıydı.

İrem ve Selin, bu geçitte ilerlerken birbirlerine güvenmeye başladılar. Selin’in de İrem gibi Ege’yi durdurmak istediğine dair işaretler artıyordu. Ancak bu oyun, onları sonunda nereye götürecekti? Kendi hayatlarını riske atarak, Ege’nin karanlık planlarını çözebilecekler miydi?

Geçidin sonunda, eski bir mezar odasına ulaştılar. Oda, Bizans dönemine ait mezar taşlarıyla doluydu. Ancak bu mezar odasının en ilginç yanı, odanın tam ortasında yer alan büyük bir taş heykeldi. Heykel, elinde bir anahtar tutuyordu.

İrem ve Selin, odanın ortasında duran heykeli dikkatlice incelediler. Heykel, bir elinde büyük bir anahtar tutuyordu. Bu anahtar, İrem'e göre, Ege'nin kurduğu karmaşık oyunun kilit noktası olabilirdi. Ancak Selin, heykele biraz daha şüpheyle yaklaşıyordu.

"Hepsinin bir sembolizmi var," dedi Selin, heykelin çevresinde dolaşırken. "Bu anahtar, sadece fiziksel bir kapıyı açmıyor olabilir. Ege, bu heykeli ve anahtarı bir tür zihinsel kapının sembolü olarak kullanıyor olabilir."

İrem, Selin'in düşüncelerine katılıyordu. Ege'nin zihinsel oyunları, sadece fiziksel engelleri aşmakla kalmıyordu; aynı zamanda zihinlerinde de kapılar açmalarını gerektiriyordu. Heykelin gözleri, sanki onları izliyormuş gibi donuk ve karanlıktı. Bu figür, belki de Ege'nin kendisini temsil ediyordu; onları sürekli izleyen, her hareketlerini takip eden bir varlık.

"Bu anahtarı kullanmak zorundayız," dedi İrem, kararlı bir şekilde. "Ama neyi açacağını bilmeden harekete geçmek tehlikeli olabilir."

Selin, heykelin elindeki anahtarı dikkatlice aldı. Anahtar, soğuk ve ağırdı. Odayı dikkatlice incelediler, ama hiçbir kapı ya da kilit göremediler. Bu oda, sanki bir çıkmaza girmişler gibi görünüyordu. Ancak Selin, duvarlardaki sembolleri tekrar incelemeye başladığında, bir şey fark etti.

"İrem, bak," dedi heyecanla. "Bu semboller, bir kapı mekanizmasını temsil ediyor olabilir. Eğer doğru yerleri bulursak, gizli bir kapı açılabilir."

 

İrem, Selin'in işaret ettiği sembollere dikkatlice baktı. Duvarın bir bölümünde, diğerlerinden daha karmaşık görünen bir dizi sembol vardı. Bu semboller, bir anahtar deliğini ve anahtarın yerleşmesi gereken bir yeri andırıyordu.

Selin, anahtarı bu sembollerin olduğu bölgeye doğru tuttu ve hafifçe çevirdi. Duvarın derinliklerinden gelen bir tıklama sesi, doğru yolda olduklarını işaret ediyordu. Ancak bu mekanizmanın çalışmasıyla birlikte, odanın içinde taşların yerinden oynamaya başladığını fark ettiler. Oda, sanki kendi içine çökmeye hazırlanıyordu.

"Çabuk olmalıyız!" diye bağırdı İrem, duvarın açılmaya başlayan kısmını işaret ederek. Duvar yavaşça yana kayarak, gizli bir geçit açıldı. Bu geçit, sarnıcın daha da derinlerine, belki de Ege'nin nihai planının olduğu yere götürüyor olabilirdi.

İkili, açılan geçitten hızla geçerek ilerlemeye başladı. Geçidin sonundaki koridor, sarnıcın soğuk ve karanlık atmosferinden farklıydı. Burada hava daha da ağırlaşmış, nem ve rutubet kokusu her yana sinmişti. Koridor, onları büyük bir odanın girişine götürdü. Bu oda, diğerlerinden farklıydı; sanki burası, Ege'nin oyununun son perdesi için hazırlanmıştı.

Odanın ortasında, büyük bir masa ve üzerinde bir harita duruyordu. Harita, İstanbul'un eski mahallelerini gösteriyordu, ancak bu haritada yer alan yerler, İrem'in daha önce gördüğü yerlerden çok farklıydı. Haritanın üzerine çeşitli semboller ve işaretler eklenmişti. Ege, bu haritayı bir sonraki adımı planlamak için kullanmış olmalıydı.

Masada bir de küçük bir kutu vardı. Kutunun üzerinde Ege’nin tanıdık sembolü olan üçgen içindeki göz işareti bulunuyordu. İrem, kutuyu açmadan önce derin bir nefes aldı. Bu kutu, Ege'nin son oyununu başlatacak ya da onu sona erdirecek bir şey barındırıyor olabilirdi.

Kutuyu açtığında, içinde bir not ve eski bir anahtar buldu. Not, Ege’nin yazısıyla yazılmıştı:

"Bu anahtar, karanlık labirentin son kapısını açacak. Ama unutma, bu kapıyı açmadan önce geride bıraktığın her şeyi düşün. Bu yolculuğun sonu, seni hem karanlıkta boğabilir hem de ışığa çıkarabilir. Seçim senin, İrem."

İrem, notu okurken, Selin'in yüzüne baktı. Bu son kapı, onları Ege'nin gerçek yüzüne, belki de onun neden bu kadar karanlık bir yol seçtiğine götürecekti. Ancak bu yolculuk, İrem'in kendi içsel karanlığıyla da yüzleşmesini gerektiriyordu.

"Ne yapacağız?" diye sordu Selin, İrem’in ne karar vereceğini merak ederek.

İrem, bir an tereddüt etti. Ege’nin tuzaklarına daha fazla düşmek istemiyordu, ama bu kapıyı açmadan Ege'yi durdurmak da mümkün olmayacaktı. Bu son oyun, her şeyin çözülmesi için gerekliydi.

"Bu kapıyı açacağız," dedi İrem kararlı bir şekilde. "Ama ne olursa olsun, Ege’nin sonunu getirmek için birlikte hareket etmeliyiz."

Selin, İrem’in kararına başıyla onay verdi. İkili, odadaki kapıya doğru ilerledi ve eski anahtarı kilide yerleştirdi. Anahtar, zorlukla dönmeye başladı, ancak sonunda kapının kilidi açıldı. Kapı, ağır ve gıcırdayarak açıldığında, karanlık bir geçit onları bekliyordu. Bu geçit, Ege'nin son oyununa, belki de onun nihai yüzleşmesine çıkıyordu.

İrem ve Selin, bu karanlık geçitten birlikte geçtiler. Geçidin sonunda, geniş bir odanın içinde, ışıkların sadece belirli yerleri aydınlattığı bir sahneyle karşılaştılar. Ortada, Ege duruyordu. Onu ilk kez bu kadar yakından görüyordu İrem. Ege, karanlık ve soğuk bir gülümsemeyle onlara bakıyordu. Bu, sonun başlangıcıydı.

"Hoş geldiniz," dedi Ege, sakin bir sesle. "Bu oyunun sonuna gelmiş gibi görünüyorsunuz. Ama unutmayın, her oyunun bir bedeli vardır."

İrem, Ege’nin bu sözleriyle içindeki korkuyu bastırmaya çalıştı. Bu oyun, Ege’nin zihinsel üstünlüğünü kanıtlaması için kurulmuştu, ama İrem artık bu oyunun kontrolünü eline almaya kararlıydı. Bu son yüzleşme, kimin galip geleceğini belirleyecekti.

''KARANLIĞIN İÇİNDE KAYBOLMAK BAZEN TEK ÖZGÜRLÜKTÜR.''

Loading...
0%