@yakup.isikli_
|
### *Bölüm 8: Işığın Ötesindeki Bilinmeyen* İrem ve Selin, sembolün ortasında açılan ışık kapısına yaklaştıkça, adeta etraflarındaki dünya yok oluyordu. Kapının içinden yayılan ışık, onları çekiyor, sanki kendi varlıklarını da ışığa dönüştürüyordu. İkisi de kapıya doğru kararlı adımlarla ilerledi; ancak içlerindeki bilinmezlik korkusu, her bir adımda daha da yoğunlaşıyordu. Kapıya adım attıklarında, dünya bir anda sarsıldı. Işık, onları sararak bir girdap gibi çevrelemeye başladı. Bu girdap, zaman ve mekânın ötesine geçen bir yolculuk hissi uyandırıyordu. İrem ve Selin, etraflarındaki her şeyin kaybolduğunu, sadece ışık ve karanlık arasında süzülüyor gibi hissettiler. Vücutları hafiflemiş, ruhları sanki başka bir boyuta çekilmişti. Işık, onları bir yerden bir yere taşırken zamanın ve mekânın algısı tamamen kaybolmuştu. Bir an sonra, girdap durdu ve İrem ile Selin, ayaklarının tekrar zemine bastığını hissettiler. Ancak bulundukları yer, hiç de tanıdık değildi. Etraflarına baktıklarında, kendilerini bambaşka bir dünyada buldular. Bu dünya, karanlık ve kasvetli bir manzarayla çevriliydi. Gökyüzü, gri bulutlarla kaplıydı ve yer yer çatlayan toprak, sanki bu dünyanın bir zamanlar canlı olduğunu ama şimdi terk edildiğini işaret ediyordu. Selin, ürpererek etrafına bakındı. "Burası... burası neresi?" diye sordu, sesi endişeyle titriyordu. İrem, kendisini toparlayarak etrafı incelemeye başladı. "Bilmiyorum," dedi, ama gözlerinde bir kararlılık vardı. "Ama burası Ege'nin dünyası değil. Bizim dünyamız da değil. Bu, başka bir yer… belki de bir geçiş noktası." Selin, İrem'in söylediklerini düşünerek etrafı daha dikkatli incelemeye başladı. "Bu yer, sanki bir tür sınır bölgesi gibi," dedi. "Ne tam karanlık, ne de tam aydınlık. Ama burada bir şeyler var, hissedebiliyorum." İkili, etrafı keşfetmeye karar verdi. Her adımda, sanki dünya onların ayaklarının altında şekil değiştiriyor gibiydi. Zemin, bazen sert bir kaya, bazen de ince bir toprak katmanı haline geliyordu. Rüzgar, onlara sürekli bir fısıltıyla eşlik ediyordu, bu fısıltılar onların akıllarını karıştıracak kadar yoğun ve gizemliydi. Bir süre ilerledikten sonra, uzaklarda bir yapı fark ettiler. Bu yapı, devasa taş bloklarla inşa edilmiş, ama zamanın etkisiyle kısmen yıkılmış gibi görünüyordu. Yapının önünde ise büyük bir kapı vardı; bu kapı, İrem’in daha önce kitapta gördüğü sembolün aynısını taşıyordu. "İşte," dedi İrem, kapıyı göstererek. "Bu kapı, bu dünyadaki anahtar olabilir. Ege'nin bizi bu yere getirme sebebi belki de bu kapıyı bulmamızdı." Selin, bu devasa kapıya bakarken içinde bir ürperti hissetti. "Peki bu kapıyı açmak güvenli mi? Eğer bu başka bir tuzaksa?" diye sordu, yine bir şüpheyle. İrem, Selin’in endişelerini anlıyordu. Ama aynı zamanda başka bir seçeneğin olmadığını da biliyordu. "Bu kapı, belki de Ege'nin planlarını bozacak tek yol," dedi kararlılıkla. "Ege'nin bizi buraya getirdiği her adımda, bizi bu kapıya yönlendirdiğini düşünüyorum. Belki de bu kapı, onun bizi test ettiği son nokta." İkili, devasa kapıya doğru yürüdüler. Kapının önünde durduklarında, üzerindeki semboller ışıldamaya başladı. Sanki kapı, onların varlığını tanıyor ve tepki veriyordu. İrem, kapının üzerindeki sembolü inceledi. Bu sembol, önceki sembolden daha karmaşık ve daha eski görünüyordu. Bir tür mühür gibi, ama aynı zamanda bir geçit kapısı gibi işlev gördüğü açıktı. İrem, kapının üzerindeki sembolleri elleriyle takip ederek yavaşça dokundu. Bu dokunuş, sanki kapıyı uyandırmış gibiydi. Kapı, yavaşça açılmaya başladı ve içinden derin bir karanlık süzüldü. Ancak bu karanlık, önceki karanlıktan farklıydı; bu karanlık, sanki içinde bir ışık barındırıyordu. Kapı tamamen açıldığında, İrem ve Selin karşılarında devasa bir boşluk gördüler. Bu boşluk, sanki başka bir dünyaya açılan bir geçit gibi görünüyordu. İrem, boşluğa doğru bir adım attı ve ayağının altında sert bir zemin hissetti. Bu zemin, kapının ardındaki dünyaya geçişlerini sağlayan bir köprü gibiydi. Selin de İrem'in peşinden geldi. Bu yeni dünyaya adım attıklarında, Ege'nin fısıltılarını tekrar duymaya başladılar. "Tebrikler," diye fısıldadı Ege'nin sesi, sanki her yerden ve hiçbir yerden geliyormuş gibi. "Bu noktaya kadar gelmeyi başardınız. Ama bu son değil... sadece bir başlangıç." İrem, Ege'nin sesini duyduğunda, içinde bir öfke dalgası yükseldi. "Ege, neredesin?" diye haykırdı, ama sesi boşlukta yankılanarak kayboldu. "Bu oyunu sonlandıracağız. Senin karanlık dünyanı yok edeceğiz!" Ege'nin fısıltıları, onların etrafında dolanmaya devam etti. "Karanlık, her zaman bir yerlerde var olacak," dedi Ege'nin sesi, karanlığın içinden yankılanarak. "Siz bu kapıyı geçtiniz, ama karanlığın ne kadar derin olduğunu hâlâ anlamadınız. Şimdi, bu yeni dünyada, gerçek yüzleşmeyle karşı karşıyasınız." İrem ve Selin, bu sözlerin ağırlığını hissederek birbirlerine baktılar. Artık geri dönüşü olmayan bir yola girdiklerini biliyorlardı. Bu yeni dünya, belki de Ege'nin asıl dünyasıydı, belki de onun gücünün kaynağı buradaydı. Ancak ne olursa olsun, bu dünyada da mücadelelerine devam etmek zorundaydılar. Köprüyü geçip kapının ardındaki dünyaya adım attılar. Bu yeni dünya, eskiye göre daha da karanlık ve kasvetliydi, ama aynı zamanda daha büyük bir gizem barındırıyordu. İrem ve Selin, bu dünyada karşılaşacakları tehlikelerin farkındaydılar, ama cesaretlerini topladılar ve yolculuklarına devam ettiler. Bu yeni dünyada, hem Ege'yi hem de onun karanlık güçlerini alt etmek için birlikte hareket etmek zorundaydılar. Karanlığın ne kadar derin olduğunu bilmiyorlardı, ama ışığın peşinden gitmeye kararlıydılar. Bu yolculuk, onların en büyük sınavı olacaktı, ama aynı zamanda en büyük zaferlerini de getirebilirdi. |
0% |