@yakup.isikli_
|
### *Bölüm 9: Karşılaşmalar ve Tuzaklar* İrem ve Selin, kapının ardındaki bu yeni dünyaya adım attıklarında, karanlığın yoğunluğu adeta üzerlerine çöküyordu. Burada, önceki dünyadan çok daha farklı bir atmosfer hakimdi. Her adımda, sanki görünmez gözler onları izliyormuş gibi bir hisse kapılıyorlardı. Etraflarındaki sessizlik, garip bir şekilde rahatsız ediciydi; adeta dünyadaki tüm sesler bu karanlığın içinde boğuluyordu. Bir süre boyunca sadece birbirlerine bakarak ilerlediler. Selin, İrem’in yanında yürürken, her adımda ayaklarının altındaki zeminin sertliğini hissediyordu. Ancak bu zemin, bir taş yol gibi düz ve sağlam değil, daha çok çamurla karışık kayalıklar gibiydi. Bu kaygan zeminde dikkatli olmak zorundaydılar; çünkü en ufak bir hatada, bu dünya onları içine çekip yutabilirdi. İlerledikçe, etraflarında belirginleşen bir yapı fark ettiler. Bu, devasa bir kale ya da eski bir tapınak gibi görünen, ürkütücü ve kasvetli bir yapıydı. Yapı, siyah taşlardan inşa edilmişti ve üzeri yer yer yosunlarla kaplanmıştı. Bu yapı, karanlığın içinde bir gölge gibi yükseliyordu. Kapıları kapalıydı, ama içeriden hafif bir ışık sızıyordu; bu ışık, sanki davetkâr bir şekilde onları içeri çağırıyordu. Selin, bu yapıyı işaret ederek İrem’e döndü. "Burası bir yer mi? Yoksa sadece bir yanılsama mı?" diye sordu, endişeyle. İrem, yapıyı dikkatle inceledi. "Bilmiyorum," dedi, ama içindeki merak ve kararlılık gözlerinden okunuyordu. "Ama Ege’nin bizi buraya yönlendirdiğini hissediyorum. Bu yapı, belki de onun karanlık dünyasının merkezine açılan bir kapıdır. Eğer burada bir sır varsa, bunu öğrenmek zorundayız." Selin, İrem’in kararlılığını görünce başını salladı. "O zaman içeri girelim," dedi, sesindeki tedirginlik hâlâ devam ediyordu. Yapıya doğru ilerlediklerinde, kapıların önünde durdular. Kapılar, ağır ve masif görünüyorlardı; sanki asırlardır kimse tarafından açılmamışlardı. İrem, kapının üzerindeki motifleri inceledi. Bu motifler, daha önce kitapta gördüğü sembollerle benzerlik taşıyordu; bu, buranın gerçekten de Ege'nin dünyasının bir parçası olduğunu işaret ediyordu. İrem, derin bir nefes alarak kapıyı itmeye çalıştı. İlk başta kapı hareket etmiyormuş gibi geldi, ama biraz daha güç uyguladığında kapı ağır bir şekilde açılmaya başladı. Kapının açılmasıyla birlikte içeriden çıkan hava, sanki eski bir mezarın açılmasını andırıyordu; bu hava, rutubetli ve ağırdı, ama aynı zamanda içerde bir şeylerin yaşadığını hissettiriyordu. Kapı tamamen açıldığında, içeriye bir göz attılar. Yapının içi, beklediklerinden çok daha büyük ve genişti. Giriş holü, yüksek tavanlı ve büyük sütunlarla desteklenmişti. Ortada geniş bir mermer zemin vardı ve bu zeminin üzerine büyük bir daire çizilmişti. Bu daire, yine Ege'nin kullandığı sembollerle doluydu. Selin, dairenin ortasına doğru ilerleyerek "Burası bir ritüel alanı gibi görünüyor," dedi. "Ege’nin burada yaptığı bir şeyler olmalı. Belki de bu, onun gücünün kaynağıdır." İrem, dairenin etrafında dolaşırken bir şey fark etti. "Bu semboller, Ege’nin ritüelleri için kullandığı sembollere benziyor," diye mırıldandı. "Ama burada daha büyük ve daha karmaşık bir düzenleme var. Bu, basit bir ritüelden çok daha fazlası olabilir." Selin, endişeyle etrafına bakarken "Peki, şimdi ne yapacağız? Bu yerin tehlikelerle dolu olduğunu biliyoruz. Eğer burası Ege'nin gücünü aldığı yerse, ona karşı nasıl mücadele edeceğiz?" diye sordu. İrem, Selin'in sorularını düşünerek, "Bu sembolleri çözmek zorundayız," dedi. "Eğer bu sembollerin anlamını ve ne işe yaradığını anlarsak, belki de Ege’nin planlarını bozabiliriz. Onun karanlık güçlerini geri çevirebiliriz." Tam bu sırada, yapının derinliklerinden gelen bir ses yankılandı. Bu ses, Ege'nin sesiydi, ama daha derinden ve daha tehditkâr bir tondaydı. "Sizleri tebrik ederim," diye seslendi Ege, sesi sanki her yerden geliyordu. "Bu noktaya kadar geldiniz. Ama bu sizin sonunuz olacak. Bu yapı, benim gücümün zirvesi. Burada karşılaşacağınız şeyler, şimdiye kadar karşılaştıklarınızdan çok daha korkunç olacak." İrem, Ege’nin sesini duyduğunda içinde bir ürperti hissetti, ama aynı zamanda bu ses ona bir meydan okuma gibi geldi. "Ege, ne kadar güçlü olduğunu düşünürsen düşün, biz seni yeneceğiz," diye karşılık verdi. "Bu karanlığı sonlandırmak için buradayız ve başaracağız." Ege'nin sesi bir kahkahayla yankılandı. "Görüşeceğiz," dedi Ege, sesi giderek zayıfladı. "Ama burada yapacaklarınızın bedelini ödeyeceksiniz. Her adımınızda sizi daha da derine çekeceğim. Bu karanlık, sizin mezarınız olacak." Ege'nin sesi kaybolduktan sonra, yapı tekrar sessizliğe büründü. Ancak bu sessizlik, huzur verici bir sessizlik değildi; aksine, her an bir şeylerin patlak vereceğini işaret eden bir sessizlikti. İrem ve Selin, ne yapmaları gerektiğini düşünerek bir an duraksadılar. "Buradan çıkış yok," dedi İrem, kararlılıkla. "Bu karanlıkta kaybolmamak için birbirimize güvenmeliyiz. Ege’nin oyunlarını boşa çıkarmak için akıllı olmalıyız." Selin, İrem’in bu kararlılığını görünce başını salladı. "Peki, nereden başlamalıyız?" diye sordu. İrem, büyük dairenin ortasına bakarak, "Bu sembollerle başlamak zorundayız," dedi. "Bu sembollerin ne anlama geldiğini çözmemiz lazım. Belki de Ege’nin bu yapıdaki gücünü devre dışı bırakmanın bir yolu vardır." İrem, sembolleri incelemeye başladı. Bu semboller, önceki ritüellerden çok daha karmaşıktı; ama İrem, semboller arasındaki bağı anlamaya çalışıyordu. Bu semboller, bir tür kilit mekanizması gibi görünüyorlardı; sanki yanlış bir hamle, bu mekanizmayı harekete geçirebilir ve büyük bir felakete yol açabilirdi. Selin de İrem’e yardım etmeye başladı. "Bu semboller arasında bir bağ var gibi," dedi, sembolleri dikkatle incelerken. "Belki de bir tür şifre oluşturuyorlar. Bu şifreyi çözersek, yapının gücünü kontrol edebiliriz." İkili, sembolleri çözüp anlamaya çalışırken, yapıdan gelen garip bir ses duyuldu. Bu ses, önce hafif bir uğultu gibiydi, ama kısa sürede giderek yükseldi. Yapının duvarları, sanki bu sesle birlikte titremeye başlamıştı. Zeminin altından gelen bir titreşim, sanki yerin altındaki devasa bir gücün uyanmakta olduğunu işaret ediyordu. İrem, bu tehlikeyi fark ederek, "Bu semboller, bir tür tuzak olabilir," dedi. "Ege, bizi buraya çekerek tuzağa düşürmek istiyor olabilir. Eğer yanlış bir hamle yaparsak, bu yapı bizi içine çekebilir." Selin, bu sözler karşısında içini bir korku kaplasa da İrem’e güveniyordu. "O zaman dikkatli olmalıyız," dedi. "Her adımımızı iyi düşünmeliyiz." Tam bu sırada, yapının tavanından ağır taşlar düşmeye başladı. Bu taşlar, sanki bir alarm tetiklenmiş gibi rastgele yere çarpıyordu. Yapının içindeki sesler giderek daha da yoğunlaştı; bu sesler, bir tür fısıltı ya da çığlık gibiydi. Karanlık, etraflarında yoğunlaşmaya başlamıştı. Işık giderek azalıyor, sanki yapı tamamen karanlı devriliyormuş gibi bir his uyandırıyordu. İrem ve Selin, yapının içinde hızla yayılan bu karanlığın onları yutmasını engellemek için hemen harekete geçtiler. "Buradan hemen çıkmalıyız!" diye bağırdı İrem, sesinin endişe dolu tonuyla. "Bu yapı kendi kendini yok ediyor olabilir. Eğer çıkmazsak, buraya gömüleceğiz!" Selin, İrem'in kararlılığını görünce, hızlıca sembollerin üzerindeki incelemelerini bıraktı. "Ama bu yapının içinde ne olduğunu bilmeden nasıl çıkacağız? Eğer burası Ege'nin gücünün kaynağıysa, onun için önemli olan bir şeyi burada bırakmış olabiliriz," dedi. Ancak tavanın giderek çökmeye başlaması, bu soruyu geçici olarak cevapsız bırakmaya zorladı. "Zamanımız yok!" diye karşılık verdi İrem. "Buradan canlı çıkmamız gerek, yoksa onunla yüzleşemeyiz bile!" İrem, Selin'in kolundan tutup onu hızla yapının çıkışına doğru çekti. Ancak kapı, geldikleri zamanki gibi geniş açık durmuyordu. Kapanmaya başlayan kapının ardındaki ışık sönmeye yüz tutmuştu. Sanki Ege, onların bu dünyadan çıkışını engellemek istiyormuş gibi kapıyı kapatıyordu. İrem, bu kapanan kapıyı gördüğünde, "Koş!" diye bağırarak Selin'e doğru ilerledi. Selin, İrem'in işaret ettiği yöne doğru koşarken, her adımda ayaklarının altında yankılanan sesler, tavanın giderek üzerlerine çökeceğini işaret ediyordu. İrem, Selin'in peşinden hızla koştu ve kapıya doğru yaklaştılar. Tam kapıya ulaştıklarında, kapı neredeyse tamamen kapanmıştı. İrem, kapının ağır metal kanatlarını son bir çabayla itmeye çalıştı ama kapı, bir türlü açılmıyordu. Selin, İrem'in yanına gelerek kapıyı birlikte zorladılar, ama kapı, onların gücüyle açılmaktan çok uzak bir şekilde kilitlenmişti. Tam o sırada, yapının içindeki karanlık, onların etrafını tamamen sarmaya başladı. Bu karanlık, adeta canlı bir varlık gibiydi; onlara doğru yaklaşan bir dalga gibi yükseliyordu. İrem, Selin'in gözlerine baktı ve bu karanlığın onları yutmasından korktuğunu hissetti. Ancak gözlerinde hala bir umut ışığı vardı. "Bu kapıyı açmak zorundayız," diye fısıldadı İrem, Selin'e. "Ege, bu karanlığın arkasında gizleniyor olabilir. Ama onun bu dünyaya tamamen hâkim olmasına izin vermemeliyiz. Bu karanlığı aşmak zorundayız." Selin, İrem'in kararlılığını görünce, bir an için umutsuzluğa kapılmayı bırakıp tekrar kapıya yöneldi. Kapının kenarındaki semboller dikkatini çekti. Bu semboller, daha önce inceledikleri sembollere benziyordu; ama bu sefer semboller, sanki kapının kilidini açacak birer anahtar gibiydi. Selin, hızlıca sembolleri inceleyerek bir çözüm aramaya başladı. "Belki de bu sembolleri doğru sırayla aktif hale getirirsek, kapıyı tekrar açabiliriz," dedi. İrem, Selin'in bu fikrini onayladı ve hemen sembollerin üzerinde çalışmaya başladı. Her bir sembolü dikkatlice analiz ederek, doğru sıralamayı bulmaya çalıştılar. Ancak zamanları daralıyordu; karanlık, neredeyse tamamen üzerlerine çöküyordu. Sonunda Selin, son sembolü yerleştirdiğinde, kapının üzerindeki kilitler gevşedi ve kapı yavaşça aralandı. Kapı, onları dışarıdaki dünyaya götüren bir ışık huzmesi gibi açıldı. İrem ve Selin, hemen kapıdan dışarı atladılar. Kapı, onların hemen arkasından büyük bir gürültüyle kapandı ve yapı, tam o an tamamen çöktü. Koca yapı, onlar çıkmayı başardığı anda adeta bir enkaz yığınına dönüştü. İrem ve Selin, nefes nefese kalmış bir şekilde yere düştüler. Etraflarına baktıklarında, tekrar başladıkları o gri ve kasvetli dünyada olduklarını fark ettiler. Yapının çöken harabeleri, geride yalnızca bir toz bulutu bırakmıştı. İrem, Selin'in elini sıkıca tuttu ve gözlerinde bir rahatlama belirdi. Ama bu rahatlama, sadece bir an sürdü; çünkü hala Ege'nin gücüyle yüzleşmeleri gerekiyordu. "Buradan kurtulduk, ama işimiz bitmedi," dedi İrem, gözlerinde hala mücadeleye devam etme azmiyle. "Bu sadece başlangıçtı. Ege, bizim peşimizde ve onun gücünü tamamen yok etmeden bu kâbus bitmeyecek." Selin, İrem'in bu sözlerine başıyla onay verdi. "Doğru," dedi. "Bu sadece bir adım. Ama bu adımı atabilmiş olmamız, onun bizi alt edemeyeceğinin bir kanıtı. Ege'yi yenmek için her yolu deneyeceğiz." İrem ve Selin, enkazın önünde dururken, Ege'nin sesinin tekrar yankılandığını duydular. Ama bu sefer ses, bir zafer edasıyla değil, bir meydan okuma tonuyla geliyordu. "Sizleri küçümsememeliydim," dedi Ege'nin sesi, soğuk bir tınıyla. "Ama bu dünyada beni alt edebileceğinizi düşünmeniz, sadece bir yanılsamadır. Sizlere bu karanlık dünyada acı çektirmek için daha fazla yolum var. Kaçış yok... Bu oyunun sonu yaklaşıyor." İrem, bu sözlere rağmen Ege'ye meydan okumaktan vazgeçmedi. "Bu oyun senin sonun olacak, Ege," dedi kararlılıkla. "Biz buraya seni yok etmeye geldik ve bu karanlığı aydınlığa çevireceğiz." Ege'nin sesi bir kahkahayla yankılandı. "Bunu göreceğiz," dedi alaycı bir şekilde. "Şimdilik rahatlayın. Ama bu karanlığın derinliklerinde daha büyük tehlikeler sizleri bekliyor. Sizi avlamak için sabırsızlanıyorum." Ege'nin sesi tamamen kaybolduğunda, İrem ve Selin, önlerinde duran yeni bir yol fark ettiler. Bu yol, diğerlerine göre daha karanlık ve daha tehlikeli görünüyordu; ama aynı zamanda onlara son bir şans tanıyormuş gibi de hissettiriyordu. İkili, bu karanlık yola adım atmaya karar verdiler. Çünkü karanlığın derinliklerinde, ışığın var olduğu bir yerde, Ege'yi ve onun karanlık planlarını alt edecek bir güç olduğuna inanıyorlardı. Bu yol, onları karanlığın kalbine götürecekti. Her adımda Ege'nin oyunlarıyla ve tuzaklarıyla karşılaşacaklar, ama aynı zamanda onun zayıflıklarını da keşfedeceklerdi. Çünkü karanlığın ne kadar derin olduğunu anlamak, ışığın ne kadar güçlü olduğunu da gösterecekti. Bu karanlık yolculuk, onların hem en büyük korkuları hem de en büyük zaferleri olacaktı. Ve bu yolculuk, karanlığın sonunu getirecek o büyük karşılaşmaya doğru ilerliyordu. |
0% |