Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm: Aşka Aşık Olmak

@yalnizpluton

2. Bölüm:


Her hatanın bedeli olurdu. Fakat benim bedel ödememe neden olan şey gerçek bir hata mıydı?

Hep bunu sorgulamıştım o olaydan sonra. İlk başlarda yüzümde olan bu orantısız kırmızı izler acıdığı için beni korkutmuştu ve onlara alışmamı zorlaştırmıştı. Fakat bu korkum, yara izlerimin acısının dinmesiyle birlikte son bulmuştu. Geriye sadece zihnimde o anların karesi ve terk edilmiş çocukluğumun mutlak sessizliği kalmıştı.

Yine okula gitmek için beni uyandıran alarmımı kapattım. Sessizce uzandığım yatağımdan kalkıp gerindim, mavi gözlerimi ovalayarak oturduğum yerden kalkıp odamdaki banyoya doğru ilerledim.

İşimi bitirdiğimde aşağıya doğru inmeye başladım. Ailemi bensiz kahvaltı yaparken gördüğümde içimde bir şeyler kopmaya devam etti. Her sabah böyle olurdu. Babamın beni bekleme ısrarlarına karşılık annemin zoruyla yemeğe başlarlardı. Ne kadar kırıldığımı bilmeden.

"Günaydın kızım." dedi babam. O, yüzümde olan bu kusura rağmen bu hayatta beni kusursuz sevdiğine inandığım tek kişiydi. Annem mükemmellik takıntısıyla kafayı bozmuş bir kadın olarak bana olmayan sevgisini bile hissettirmezdi. Erkek kardeşimse... Kardeşimdi. Bana bakmazdı, pek de konuşmazdık.

"Günaydın babacığım." deyip babamın yanına doğru ilerledim. Yanağına bir öpücük kondurdum ve tebessüm ettim. Ardından yerime oturdum ve kahvaltımı yapmaya başladım.

"Okul nasıl gidiyor fıstığım?" dedi babam tabağıma reçelli bir ekmek koyarken. "Üzmüyor değil mi arkadaşların seni?"

Babamın sesini duyduğumda mutluluktan uzak bir şekilde gülümsedim. Gerçekler kendi içimde haykırırarak canımı yaksa da babama yalan söyledim, yine. "Hayır, babacığım. Ne üzmesi? Gayet iyi anlaşıyoruz biz."

"Ne iyi anlaşması! Seni dışlayacak arkadaşın bile yok! Zavallı!"

İçimdeki haykırışı dışarı yansıtmadan gülümsedim ve babamın tabağıma koyduğu reçelli ekmeği yemeğe başladım. Bu gerçek bende saklı olarak kalmaya devam edebilirdi. Benimle birlikte büyüyecekti. Fakat büyürken de beni yok edecekti.

"Okuluna geç kalma sakın." diye sert ve duygusuz bir ses duydum. Başımı kaldırmama gerek yoktu, bu annemdi. "Zaten biliyorsun durumunu ve her aynaya baktığında görebiliyorsun." diye acımadan ve içimdeki acıdan dayanamayıp korkmuş, bir köşeye sığınmış küçük kızı görmeden konuşmaya devam etti. "İnsanlar arkandan konuşmasın." diye de konuşmasını bitirdi. Ardından hiçbir şey olmamış gibi rahatlıkla kahvaltısını yapmaya devam etti.

Babam annemi uyarırcasına "Aslı." diye sertçe konuştuğunda annemin yüzüne buruk bir gülümseme sundum. Yüzümde olan bir karış uzunluğundaki izin buruk tebessümüydü bu.

"Peki, anne. Geç kalıp o çok düşündüğün elalemin arkamdan konuşmasına izin vermem." Tabağımdan neredeyse hiçbir şey yemememe rağmen ileri doğru itekledim. "Ben doydum, size afiyet olsun."

Masadan kalktığımda babam ve kardeşim arkamdan bakarken, annem istifini bozmadan kahvaltısını yapmaya devam ediyordu. Canımı yakıyordu bu halleri. Kusurlarımı her defasında suratıma çarpması, iğrenç bir varlıkmışım gibi bana bakması hatta bazen hiç bakmaması. Bu yaptıkları sadece, kabuk tutmaya çalışan ruhumun yaralarının kabuklarını söküyor ve daha büyük bir acıyla onların daha da derinleşmelerini sağlıyordu.

Odamın kapısının önüne geldiğimde babam annemi azarlıyordu.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen Aslı? Melek zaten yara izi yüzünden kendini bulunduğu ortamlardan soyutlamaya çalışan bir kız. Arkadaşım var diyor ama olmadığını hepimiz az çok tahmin edebiliyoruz. Zaten bu duruma üzülürken bir de sen üstüne daha fazla gitme. Bir kere de olsa Melek'i sevmeye çalış." Babamın bu sözlerinden sonra yere düşen bir sandalye sesi ve annemin yüksek sesi kulaklarıma ulaştı.

"Ne demek üstüne gitmemeliydin! Sence okulda olan o vukuatın gerçekleşmesinde sadece yapanın mı suçu olduğunu düşünüyorsun? Bu salak kız da bir şey yapmıştır kesin. Ben sanki kendi malımı bilmiyor muyum? Gelip de bana onu savunma!.." Daha fazla konuşmaya devam edecekken odama girip kapıyı sertçe kapattım.

Bu, annemin susmasını sağlarken; içimde bir yerde ağlayan küçük bir kız çocuğuyla odamda hızlıca formamı giydim. Saçlarımı salık bıraktım ve kafama siyah kasketli bir şapka taktım. Kasketini burnuma kadar indirdim ve yüzümün görünmemesini sağladım. Üstüme şapkalı bir hırka giydim. Ardından çantamı da taktım ve aşağıya indim.

"Ben çıkıyorum..." diye sessizce mırıldandığımda evde büyük bir sessizlik vardı. Bu sessizliği bölen, evden çıkarken kapıyı sertçe kapattığımda çıkan ses oldu.

Çantama koyduğum kulaklığımı dikkatlice çıkarttım. Kafama yerleştirip telefonuma bağladım. Playlistime girdiğimde rastgele bir şarkı çalmaya başladı.

Daylight - David Kushner

Şarkımı dinleye dinleye durağa doğru ilerledim. Etraftaki insanların tuhaf bakışı yüzümü incelemeye başladığında kasketimi daha çok indirdim ve hırkamın şapkasını da kafama geçirip başımı yere eğdim. Otobüs gelene kadar da bir kez bile olsun kafamı kaldırıp etrafa bakmadım. Etrafta beni canavar olarak adlandıracak fakat asıl canavar olanların kendileri olduğunu bilmeyen sessiz kalabalığın tuhaf bakışları yüzüme değmesin diye.

Otobüs geldiğinde bindim ve kartımı okuttum. Ardından en arkadaki boş koltuğa ilerledim, yanına gelince sessizce oturdum ve kendi içimde yetiştirdiğim güzelliğime döndüm.

Hep düşündüğüm şeylerden biriydi bu. Acaba yüzümde bu yara izi olmasa nasıl görünürdüm? Beni severler miydi? Beni seven, aşık olduğum ve bana aşık olan bir adama sahip olur muydum? Evet, bunu düşünüyordum. Çünkü ben bu yüzümdeki izleri yok saymış aptal bir kız gibi aşka aşık olmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Aşk; beynime izinsiz bir biçimde girmiş, orada kendine yer edinmiş ve beni himayesi altına almıştı. Bense ona karşı koyamamıştım.

 

 

Diririririii

Bu bölüm de bitti.

Sizcee bölümleri daha uzun mu yazmalıyım yoksa bu uzunluk yeterli mii?

Okuyan bir kişi dahi olsa yorumunu belirtirse sevinirim.

Öpüldünüz

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%