Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm: Bal Gözler

@yalnizpluton

3. Bölüm:

Çünkü ben bu yüzümdeki izleri yok saymış aptal bir kız gibi aşka aşık olmaktan kendimi alıkoyamamıştım. Aşk; beynime izinsiz bir biçimde girmiş, orada kendine yer edinmiş ve beni himayesi altına almıştı. Bense ona karşı koyamamıştım.

Otobüs camındaydı gözlerim. Kulaklarımda müziğim. Etrafta bir sürü insan var ve ben göz göre göre kendi cehennemime doğru ilerliyorum. Otobüs durduğunda indim ve karşıdan karşıya geçip okul duvarlarının kenarında yürümeye başladım. Okulun bahçe kapısına geldiğimde durdum ve derin bir nefes aldım.

Bahçedeki benimle yaşıt, benden küçük tüm öğrencilerin gözleri bana döndü. Aralarında fısıldaşan, birbirlerine bakıp yüzümdeki yara izini gösterip benimle dalga geçen... Onlarca öğrenci vardı bahçede. Hiçbiri beni anlamaya çalışmıyordu. Anlamaya çalışsalar da korkuyorlardı. Başımda onun gibi bir zorba vardı çünkü. Özgür IŞIL.

Asla ürkek bir kız olmamıştım. Bu dünyada çıtkırıldım kızlara yer yoktu. Varsa da katlediliyordu o yerler. Güçlü durmalıydınız her şeye rağmen. Çeneniz hep dik, sesiniz güçlü, bakışlarınız yok edici olmalıydı. Yoksa yaşayamazdınız. Fakat... Ondan gerçekten korkuyordum, Özgür'den. Şu klasik zorbalardandı. Belki okul sahibinin oğlu değildi ama okul sahibi halasıydı. Halası da Özgür'cüğüne kıyamazdı.

Bana her vurduğunda koca cüssesiyle beni sıkıştırırdı önce. Tokatlar atardı. Aileme söylersem hakkımda sapıkça, türlü türlü dedikodumu çıkaracağını söylerdi. Yapardı da. Babamın polis olduğunu biliyordu. Bu yüzden kendini böyle sağlama alıyordu. Okulun kapısında beni beklediğini gördüm. Yutkundum ve çenemi kaldırarak kapıya doğru ilerledim. Avuç içlerim terlemiş, nefes alışverişim tıpkı maraton koşmuşum gibi hızlanmıştı.

Yanında hatta tam olarak önünde durduğumda adım atmayı bıraktım. Yüzüm görünmeyecek şekilde başımı eğdim. Fakat teslim olurcasına değildi bu baş eğişim. Bu pisliğin yüzüme daha fazla bakmasını istemiyordum.

Islık öttürüp beni süzdü. "Siyahlara bürünmüş kıtımız gelmiş yine." kafama bir tane vurdu. Bu derbeyle kulaklığım yere düşecekken hemen aceleyle tuttum. Çantamın kenarına astım ardından.

Kafamı kaldırdım ve şapkamla saçlarımı düzelttim. "Yine ne var?" bıkkınlıkla konuştuğumda ela gözlerine sinir oturdu. Bahçedeki öğrencilere bakıp bağırdı. İrkilmekten son anda kurtuldum.

"Ne bakıyorsunuz lan dangalaklar!" Bu bağırışıyla herkesin önüne dönüp suspus olduğuna emindim. Bıkkınca tekrar konuştum. "Hava soğuk. Ne istiyorsan söyle. Sınıfa gideceğim." Bana doğru eğilip alayla sırıttı. Burnunu kırıştırıp bir gözünü kapattı ve düşünür gibi yaptı. Sonrasında gözlerini kocaman açtı ve işaret parmağını havaya kaldırdı. Ruh hastası.

"Çantalarımızı taşımanı." Bu dediğiyle ona ve yanında getirdiği on kişiden fazla lüzumsuza baktım. Bu dediği benim için hibir şeydi. Sağ kolumu öne doğru uzattım. Onunla başa çıkmayı istemiyordum. En son beni zorbaladığında üç gün uzanmak zorunda kalmıştım çünkü karnımı ben kan kusana ve bayılana kadar tekmelemişti. Babama da motorsiklet çarptı demek zorunda kalmıştım.

Burnundan güldü ve bütün çantaları aldı. İki koluyla tuttu ve bir anda üstüme fırlattı. Bu darbeyle geriye doğru sendeledim ve kısık bir sesle acıyla inledim. Güldü ve ardından benden bir iki adım uzaklaştı. "Hepsini sınıfına bırakacaksın. Doğru sıraya. İsimleri her zamanki yerinde."

Kafamı kaldırdım ve şapkamın gizlediği yüzümü görmesini sağladım. Yara izimi gördüğü gibi tiksinç bir bakış attı oraya. Ardından gözleri benim soluk mavi gözlerimle buluştu. Onlarda neler gördü bilmiyorum ama kaşlarını çattı ve beni süzdü anlamaya çalışarak. Ardından yavaşça yere eğildim, çantaların birazını kendi çantamın üstüne taktım, bazılarını sağ koluma, bazılarını da sol koluma taktım.

Zorlanarak dikeldiğimde yavaşça yanından geçtim ve okula girdim. Teker teker neredeyse bütün sınıfları ve katları gezdim. Hepsini sıralarına bıraktım. Birkaç tane kalmışken zil çaldı ve içimi bir endişe kapladı. Ona yakın çantayla koşar adımlar atmaya başladım. Şu an o kadar utanıyordum ki başkalarının ayakçısı olmaktan.

Son üç çanta kaldığında öğretmenler zili çaldı ve havaya kısık bir küfür savurdum. Koşarak çantaları götürmeye devam edecekken sertçe birine çarptım ve bu yere düşmeme neden oldu. Canım yandığı için homurdandım ve ayak bileğimi tuttum. Kime çarptığıma bakmamıştım bile.

Hemen ayağa kalkmaya çalıştım. Tabi ağrıyan bileğimle biraz zor olmuştu bu. Fakat sonunda başardığımda kafamı yerden kaldırıp karşımdakine baktım. Düşen çantaları topluyordu. Tanıdık bir siması yoktu. Kafasını kaldırıp kısa bir şekilde bana baktı. Bütün çantaları yerden topladı ve üstlerindeki sahiplerinin isim etiketlerini kaşları çatılı bir şekilde izledi.

Üstümdeki tozu silkelerken gözlerime baktı. Ben de ona baktığımda ellerim durdu. Neden bilmiyorum ama içimdeki o karanlık köşede ağlayan kızın karşılıksız bırakılan sessiz ağlayışları dinmişti sanki. Yüzünü gizlediği ellerinin parmaklarını aralamış bakıyordu bu adamın gözlerine. Onun gözlerine bakarken içimde farklı, ne olduğunu kestiremediğim bir şey hissetmemle hemen gözlerimi kaçırdım ve üstümü düzelttim.

O kadar uzun boyluydu ki şapkayla gizlediğim yüzüme bakması için sırtını büküp dizlerini eğmesi gerekiyordu. "Hey, iyi misin?" Sesini duyduğumda tekrar hareketlerimi kestim.

Sesi; deniz kenarında dalgalar eşliğinde kitap okumak, sonbaharda dökülmüş yapraklarla dolu bomboş bir ormanda gezmek, kar yağarken dışarıda yürümek gibiydi. Yumuşak değil ama sıcacık, soğuk değil ama sıcak da değil. Kelimlerimin tükendiği bir andı. Ve ben, ilk defa bu anı ve getirdiklerini yaşıyordum.

Gözlerine baktım, cevap vermeden kafamı aşağı yukarı salladım, tuttuğu çantaları elinden çekip aldım ve sınıflara bırakmak için ilerledim. Sırtımda bir çift göz hissetsem de dönüp bakmadım ve okulda oradan oraya koşuşturmaya devam ettim.

İşim bittiğinde derse geç kalmıştım bu yüzden bir de müdürün yanına inip geç kağıdı almam gerekti. Kağıdı aldığım gibi odadan çıktım ve tekrar koridorda koşmaya başladım. Sınıfımın önüne geldiğimde kurumuş boğazımı ve dudaklarımı ıslattım. Derin bir nefes aldım ve elimi yumruk yapıp parmak boğumlarımı kapıya vurdum.

İçeri girdiğimde hocayı ayakta, yanında bir öğrenciyle görmeyi beklemiyordum. Sessizce kapıyı kapattım ve şapkamı çıkarttım. Saçlarımı tek elimle karıştırdım ve hocadan özür diledim. Geç kağıdımı hocanın masasına koydum. Eliyle geçmemi gösterdiğinde yanındaki öğrenciye bakmadan en arkada tek başıma oturduğum sırama ilerledim.

Çantamı yanıma koydum. Sınıfta bana bakanları umursamadan kafamı sıraya yatırdım ve gözlerimi kapattım. Hiçbir zaman dersleri önemseyen bir öğrenci olmamıştım. Lise son sınıf olmama rağmen bile. Ben sadece gitar çalardım ve ellerim hareket yeteneğini kaybedene dek gitar çalacaktım. Birkaç kendi bestelediğim müziklerim vardı. Belki sonrasında bunları büyütür bir gitarist olurdum... Hayali bile güzeldi...

Yanımdaki hareketlilikle kafamı sıramdan kaldırmadım. Yüksek ihtimalle yine çantamı yere atmışlardı, önemli değildi. Kulaklığım boynumdaydı ne de olsa. Birkaç hışırtı daha duydum ama önemsemeden uykuya doğru adım attım.

***

Kolumda hissettiğim hafif bir dokunmayla gözlerimi açtım ve kafamı kaldırdım. Şişmiş mavi gözlerimi ovaladım ve dudaklarımı büzdüm. "Ne ya?" diye isyankarca konuştuğumda minik bir kıkırtı sesi duydum. Hemen ellerimi gözlerimden çektim ve yanımda oturan kişiye baktım. Bir dakika...

Yanımda oturan kişi.

Benim.

Yanımda.

Oturan.

Kişi.

Şok olmuş bir şekilde yanımda oturana daha dikkatli baktığımda dejavu yaşadım. Bu gözler... Koridorda karşılaştığım çocuktan başkası değildi. Sabah hoca demek ki onu tanıtıyordu. Gözlerine bakmaya devam ettim.

Gözleri ne kahverengiydi, ne ela, ne de yeşil... Siyah göz bebeğinin etrafında biraz açık yeşil şeritler vardı. Gözleri bal rengindeydi ve bende onlara uzunca bir süre bakma hissiyatı uyandırıyordu. Bal gözlü, diye geçirdim içimden. Bundan sonra bal gözlüsün sen.

Bal gözlü de benim soluk mavilerimi, simsiyah uzun saçlarımı ve minik burnumu inceliyordu. Ardından uzun bir süre yara izime baktı. Bundan rahatsız olmamıştım çünkü hala onun gözlerine bakıyordum. Bir zaman sonra bakış açıma kıvırcık koyu kumral saçları girdiğinde onlara dokunmamak için kendimi zor zapdetmiştim.

Kimdi bu bal gözlü?

Ve benim yanımda, benim sıramda neden oturuyordu?

 

Bu bölümde bitmiştiir

Bunu diğerlerinden biraz daha uzun yazdım.

Bu uzunluk iyi mi yoksa diğerleri gibi yazmaya devam mı edeyim?

Okuyanlar için tişikkürleee

Öpüldünüzz

Loading...
0%