@yaobensem
|
Lavaboya doğru gittiğimde kelepçeli bir adam ile iki polis karşı taraftan geliyordu. Kelepçeli adam bana göz kırpmıştı. Neydi şimdi bu? Tövbe, tövbe… Mıknatıssın kızım sen kabullen artık. Bütün manyakları çekiyorum resmen. Lavaboya geldiğimde ilk boş bulduğum yere girdim vallaha. Ne? Çok sıkışmıştım. E tamam da daha da detaylandırsaydın Lügya. Böyle hiç açıklayıcı olmadı yani. Susar mısın iç ses. Başka bir şey ile beşkulüm. Aman be ne halin varsa gör. İşim bitince ellerimi yıkamak için lavaboya doğru yöneldim. Aynadan kendimi görünce içimden bi Bismillah geçmedi değil yani. Tırnaklarımla saçıma az çok şekil vermeye çalıştım. Tepeden bir topuz ile saçımı tamamladım. En azından eskisinden çok çok daha iyiydi. Yoğun bakıma doğru gittiğimde aklıma geçmişim geldi. İstemiyorum hatırlamayı. O günlere geri dönmek istemiyorum. Ne kadar kendimden kaçmaya çalışsam olmuyordu işte. Gözlerim dolmaya başlamıştı. Canım çok yanıyor ama belli etmekte istemiyorum. Ağlamanın yerinin olmadığını biliyorum ama o kadar aptalım ki bir türlü aşamadım bunu da. Yoğun bakıma ulaştığımda kimsenin yüzüne bakmıyordum, bakamıyorum da. Çünkü biliyorum, ağlardım. “Ben… Ben gidiyorum.” “Bekle, nereye gidiyorsun? “Tekrar geleceğim.” Adımlarımı hızlandırıp bahçeye çıktım. Nefes alamıyordum, ağlamamı durduramıyordum. Düşüncelerim peşimi bırakmıyordu. Bağırıyordum… “Yeteeer… Git artık, yeteğrr… Git…” “Hanımefendi, hanımefendi kendinize gelin. Sakin olun. Doktor! Doktor yok mu? Gelin çabuk!” Yine aynı yerdeydim. Ormanda… O vardı… Beni öldüren adam. Hayatımı zindan eden adam. Elimde bıçak vardı ama bu sefer kaçmıyordum. Tam tersi üstüne yürüyordum. Tam bıçağı saplıyordum ki birden uyandım. Başım fena ağrıyordu. Odada hiç kimse yoktu. Koluma serum takılmıştı. Hastanelerden nefret ediyordum. Serumu yavaşça çıkardım. Kapıdan çıkmadan önce hemşire geliyor mu diye baktım. Ortalıkta kimse yoktu. Bende teras kata çıkmaya karar verdim. Asansörü beklerken yanıma bir teyze geldi. “Ah kızım ah… Kim üzdü seni bakayım?” “Hiç kimse teyze. Neden sordun ki?” “Benim de bir torunum vardı. Babası çok hor davranırdı. Ondan anladım senin de üzgün olduğunu.” Ah teyzem ah… Bir bilsen benim de baba kurbanı olduğumu. Çok fazla uzatmak istemedim. Teyzede inmişti zaten. Birkaç dakika sonra ulaştım teras katına. Ulaşır ulaşmaz derin bir iç çektim. Çok iyi gelmişti gerçekten de. "Bakıyorum da buranın bir hayranı daha varmış." "Ya, ne demezsin." Elini uzatarak "Merhaba, ben Suzan." ,dedi. "Kusura bakma ama temas edemiyorum. Bende Lügya. Memnun oldum." "Lügya... Değişik bir isimmiş." Temas edemiyorum diyince tepki vermemesine çok şaşırmıştım. "S*gara alır mısın?" "Olur, teşekkür ederim." "Rica ederim. Eee anlat bakalım. Seni buraya getiren ne oldu?" "İçim sıkıldı. Sen?" "Bende. Anlaşılan bu gece ikimizde dertliyiz." Güldüm söylediğine. Elini montunun iç cebine koyunca ne çıkarıcak diye merak ettim. Eee nedemişler Lügya'cığım. Nerede merak orada... Öff git iç ses ya. Şarap çıkardı. Ben şaşırınca o da : "Ne o dondun kaldın. Merak etme dızlamadım.İçersin değil mi?" "Ha yok. Şey.. Beklemiyordum açıkçası.Yanında bir müzik ile neden olmasın?" "Haklısın. Ne de olsa müzik uyuşturur." Şöyle diyordu şarkıda: Olmuyor böyle Sen canımı en çok yakansın Dur, yanıma öyle yanaşma Gel, yaralarını ben sarayım Dur, yanıma öyle yanaşma Ah, canımı yakıyor Tamda beni anlatıyordu. Canımı yakıp beni öldürüyordu... Ve bir yudum daha şarap. Gel, yaralarını ben sarayım Dur, yanıma öyle yanaşma Gel, yaralarını ben sarayım Dur, yanıma öyle yanaşma Sessizlik... Ama sadece dışarıya karşı böyleydi. İçim susuyor muydu? Hayır. Bir damla göz yaşı daha ve bir tane daha... Gökyüzüne baktım. Yıldız kaydı, gülümsedim. Dilek dilersem bana uğrar mıydı ki? Ya o gün ki gibi ters teperse? Bir yudum daha... "Başka var mı Suzan?" "Hey, yeter bu kadar. Bak akşam oldu zaten hadi gidelim." "Peki, gidelim..."
Nasıl buldun? Fikrine ihtiyacım var:) |
0% |