SELAMMM OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYINNN 🎀 💐
Sabah olduğunu yüzüme vuran güneş açıklıyordu. Gözlerimi açamayacak kadar kendimi yorgun hissediyordum. Elimi hafifçe yana kaydırdığım da zinarın vücuduna değdim. Hafif kıpırdanarak beni kendine yaklaştırarak kokumu içine çekti. Uykusuna kaldığı yerden devam ediyordu. Saate bakmak için hareketlenmiştim ki kasıklarıma giren ağrıyla yüzümü buruşturdum.
Hareket etmeden tekrar uzandım. Hiç kalkmak istemiyordum, akşama kadar sadece yatmak istiyordum.
"Zinar." Diyerek hafifçe fısıldadım. Hım diye mırıldandı sadece.
"Zinar uyan hadi." Dediğimde sesim yorgun çıkmıştı.
"Noldu Rozerîn?" Diyerek mırıldandı.
"Sabah oldu, işe geç kalıcaksın." Dedim bu sefer de. Yavaş hareketlerle oturmaya çalıştım. Ayaklarımı yataktan aşağı sarkıttığım da esnedim.
Banyoya giderek daha çabuk ayılmak için yüzüme su serptim. Saçlarımı da toplayıp banyodan çıktım. Gece duştan çıktığım da üzerime sadece ince bir gecelik giymiştim.
Zinar uyanmıştı ve yatakta elinde telefonla oturuyordu. Beni görünce gülümseyerek yataktan kalktı.
"Günaydın güzelim." Belime sarılıp küçük bir öpücük bıraktı.
"Günaydın." Dedim öpücüğüne karşılık vererek.
"Nasıl hissediyorsun? İyi misin?" Dedi.
"İyiyim ama biraz yorgun hissediyorum." Dedim. "Bugün işe gidecek misin?"
Koluna taktığı saatine bakarak, "Evet iki saate hazırlanmam lazım."
Zinar giyinirken bende odayı toplamaya başladım. Lekelenen çarşafları çıkarıp yenilerini taktım. Dün gece duşa girdiğimiz için saçlarım nemliydi. Uğraşmayarak havluyla iki kez üzerinden geçip saçlarımı ördüm.
Odada tüm işlerim bitince aşağıya indim. Henüz erken olduğu için sessizce odalardan çıkıp etrafı toparladım, çarşafları düzelttim. Konağın koridorları bile sabahın erken saatinde bir başka güzeldi; taş duvarların arasından süzülen gün ışığı huzur veriyordu. İşlerimi bitirdiğimde mutfağa indim. Orada birkaç kadın, kahvaltı hazırlığında telaşla koşturuyordu. Tezgâhta taze otlar, yeni pişmiş bazlamalar ve mis gibi kokan peynirler sıralanmıştı.
Onlara selam verdim, beni görünce başlarıyla karşılık verdiler. Bir kenara geçip sofra hazırlıklarına yardım etmeye başladım. Tam o sırada kayınvalidem Azade Hanım mutfağa girdi. Üzerindeki işlemeli sabahlık, asaletini her zamanki gibi gözler önüne seriyordu. Elinde bahçeden koparılmış taze reyhan dalları vardı.
"Günaydın, Keça min. Erken uyanmışsın," dedi, yüzünde sıcacık bir gülümsemeyle.
"Günaydın, Dayê," diye karşılık verdim. "Sabah erkenden kalkıp biraz etrafı toparladım. Sonra da mutfağa indim."
Yanıma yaklaşarak omzuma dokundu. Bu küçük hareket bile içimi ısıtmıştı.
"Senin bu konaktaki varlığın beni çok mutlu ediyor, kızım. Seni öz kızım gibi görüyorum, bunu sakın unutma," dedi.
Gözlerim dolacak gibi oldu. Bir anne şefkatiyle konuşuyordu. Gülümseyerek başımı salladım. "Ben de sizi kendi annem gibi görüyorum, Dayê," dedim içtenlikle.
Bu sözler sanki aramızdaki bağı daha da güçlendirmişti. O kahvaltı masasına doğru geçerken, ben de diğer kadınlarla birlikte sofrayı hazırlamayı bitirdim.
Bir süre sonra Zinar mutfağın kapısında belirdi. Üzerindeki siyah takım elbise her zamanki gibi ona çok yakışmıştı. Yüzündeki kendinden emin ifade, beni her zaman etkilerdi. Bize bakıp hafifçe gülümsedi.
"Kahvaltı hazır mı?" diye sordu.
Başımı çevirip gülümsedim. "Az kaldı, hemen oturabilirsin," dedim.
Herkes yavaş yavaş masaya oturdu. Azade Hanım, Zinar’ın küçüklüğüne dair anılar anlatıyordu. Sohbet neşeliydi. Ancak Zinar’ın bakışlarını sürekli üzerimde hissetmeye başlamıştım. Beni izliyordu.
Dayanamayarak ona döndüm. "Neden böyle bakıyorsun, Zinar Ağa?" dedim.
O, her zamanki alaycı gülümsemesiyle eğildi. "Senin güzelliğini izliyorum. İzin var mı?"
Bu sözleri duyunca yüzüm anında kızardı. Masadakiler kahkahalarla gülmeye başladılar. Azade Hanım hafifçe başını iki yana salladı.
"Zinar, kızımızı utandırma artık," dedi.
Bu an bile mutluydu. Kendimi hem utangaç hem de özel hissetmiştim.
Kahvaltının sonunda Zinar işe gitmek için ayağa kalktı. Bana dönerek, "Ben çıkıyorum, güzelim. Akşam bir şey istiyorsan haber ver," dedi.
Kapıya kadar onu uğurlamak için eşlik ettim. Arabasına binmeden önce elimi tuttu ve başparmağıyla avucumu okşadı.
"Kendine dikkat et, tamam mı?" diye fısıldadı.
"Tamam," dedim, gözlerine bakarak. "Sen de dikkat et."
Arabasına bindi ve konağın avlusundan çıkarken onu izledim. Kalbimde bir huzur vardı. Her hareketi, her sözü içimde bir yerlere dokunuyordu.
Gün boyunca konakta yapılacak işler bitmek bilmiyordu. Çamaşırlar, yemekler, bahçe işleri... Ama o yorgunluk bile beni rahatsız etmiyordu. Akşama doğru kayınvalidem beni yanına çağırdı. Salonda, pencerenin kenarında oturmuştu. Tespihini yavaşça çekiyor, bir yandan da dışarıdaki avluya bakıyordu.
"Rozerîn, bu akşam misafirlerimiz olacak. Hazırlıkları kontrol eder misin, Keça min?" dedi.
"Tabii, Dayê," diyerek mutfağa yöneldim.
Misafirler için hazırlıklar yapılırken içime garip bir his doğmuştu. Konağın havası her zamankinden farklıydı. Yardımcı kadınların telaşı, konuşmalardaki ciddiyet... Gelenlerin önemli kişiler olduğu belliydi.
Akşam olduğunda salon tam anlamıyla hazırdı. Büyük kristal avizenin altında masalar özenle düzenlenmiş, her detay düşünülmüştü. Üzerime sade ama şık bir elbise giydim. Aynadaki yansımama baktım. Saçlarımı omuzlarımın üzerinde bırakmıştım. Zinar’ın eve döndüğünü duyduğumda salona doğru yürüdüm.
Beni görür görmez yüzünde tanıdık bir ifade belirdi; hayranlık ve hafif bir gülümseme. Bana yaklaştı.
"Bu gece herkes senin zarafetinle büyülenecek," dedi alçak bir sesle.
Bu sözler karşısında başımı eğip gülümsedim. Onun beni böyle görmesi, kalbimi her defasında ısıtıyordu.
Misafirler geldiğinde salon büyük bir sessizliğe bürünmüştü. Onları karşılarken Zinar’ın duruşundaki resmiyeti fark ettim. Her zamanki rahat tavrından eser yoktu. Soykanlar’ın iş ortakları olduğu belliydi. Ancak o gece, sıradan bir iş görüşmesinden çok daha fazlasının konuşulacağı havası vardı.
Konakta o akşam, hem bir aile sıcaklığı hem de bir iş ciddiyeti vardı. O anların, geleceğimizi şekillendirecek kadar önemli olacağını hissetmiştim.
Misafirler konağa adım attığında Azade Hanım ve Zinar her zamanki gibi vakur bir duruş sergiliyordu. Azade Hanım’ın sıcak ama mesafeli karşılaması, Zinar’ın ciddiyetle attığı adımlar, bu ailenin köklerine ne kadar bağlı olduğunu bir kez daha hissettiriyordu. Ben de onların yanında, gelin olmanın verdiği sorumlulukla misafirleri selamladım.
Kadife perdelerin ardında büyük avizenin ışığı, salona altın bir ton yayıyordu. Misafirlerin arasında orta yaşlı bir adam dikkatimi çekti. Sert yüz hatları, yılların ona yüklediği ağırlığı taşıdığını gösteriyordu. Yanında genç bir adam vardı, onun oğlu olmalıydı. Zinar, bu adamla tokalaşırken yüzündeki gerginlik daha da belirginleşti.
"Buyurun, sizi böyle alalım," dedi Azade Hanım nazik bir şekilde, misafirleri baş köşeye yönlendirerek.
Zinar bana dönüp hafifçe eğildi. "Rozerîn, sen de otur," dedi, gözleri ciddiyetle parlıyordu. O an, bu toplantıda benim varlığımın da bir anlam taşıdığını fark ettim.
Kendime bir köşe bulup sessizce oturdum. Erkeklerin konuşmaları dikkatimi çekiyordu. Aralarındaki diyalog, basit bir iş anlaşmasından çok daha karmaşık bir meseleyi andırıyordu. Sözler, zaman zaman dolaylı ifadelerle örtülüydü, ama herkesin ne demek istediği açıktı.
Zinar konuşmaya başladığında tüm salon ona odaklandı. "Soykanlar olarak ailemizin onurunu korumak ve işimizi büyütmek için adımlarımızı sağlam atıyoruz. Sizinle olan ortaklığımız, karşılıklı güvene dayanıyor," dedi, sesi kararlıydı.
Orta yaşlı adam, bir süre sessizce onu dinledi. Sonra bakışlarını Zinar’dan bana çevirdi. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu.
"Gelininiz de oldukça zarifmiş. Böyle bir aileden böyle bir evlilik beklenirdi zaten," dedi.
Sözleri üzerine salonun havası biraz daha yumuşadı. Zinar, adamın bu sözlerini dikkatle karşıladı ama bir şey söylemedi.
Toplantı devam ederken, Zinar’ın sık sık bana doğru bakışlar attığını fark ettim. Sanki beni orada tutmakla ilgili bir endişesi vardı. Onun bu tavrını anlamlandıramıyordum, ama içimde bir huzursuzluk yükselmeye başlamıştı.
Misafirlerin biri, Zinar’a dönerek ciddi bir sesle konuşmaya başladı:
"Soykanlar’ın bu topraklarda kalıcı olması için güçlü bir duruş sergilemesi gerekiyor. Dışarıdan gelen baskılar arttı. Aile olarak bu durumu nasıl yöneteceksiniz?"
Zinar derin bir nefes aldı. "Bu aile, bugüne kadar kimsenin karşısında eğilmedi. Bundan sonra da eğilmeyecek. Kararlarımızı kendimiz veririz," dedi, sesinde asla taviz vermeyen bir ton vardı.
Bu sırada kayınvalidem, durumu yumuşatmak için söze girdi:
"Misafirlerimiz için hazırlanan tatlılarımızı tadın. Bu sohbetlere bir tat katalım," diyerek hizmetçilere işaret etti.
Toplantı bittiğinde misafirler yavaş yavaş kalkmaya başladı. Zinar, onları uğurlamak için kapıya kadar eşlik etti. Ben de Azade Hanım’la birlikte salonda kaldım. Ancak içimde hâlâ bir huzursuzluk vardı. Zinar’ın bu kadar gergin olması, bana gece boyunca bir şeylerin ters gittiğini hissettirmişti.
Zinar içeri geri döndüğünde, yüzü hâlâ aynı ciddiyetle gerilmişti. Bana doğru yürüdü. "Rozerîn, konuşmamız lazım," dedi alçak bir sesle.
"Hayırdır, Zinar? Bir şey mi oldu?" diye sordum.
Elimi tuttu, beni konağın arka bahçesine çıkardı. Bahçede geceyi aydınlatan ay ışığı, Zinar’ın yüzüne daha sert bir ifade katıyordu.
"Bugün duydukların seni korkutmasın, ama bilmelisin ki, Soykanlar sadece bir aile değil. Bizim üzerimize oyunlar oynanıyor. Ve ben, bu ailenin başındaki kişi olarak seni de korumak zorundayım," dedi.
Bu sözler beni şaşırtmıştı. Zinar’ın ağırlığı her zaman üzerindeydi, ama ilk kez bu kadar açık bir şekilde bunu hissettirmişti.
"Ben senin yanındayım, Zinar. Ne olursa olsun," dedim, elimi eline daha sıkı bir şekilde kenetleyerek.
O gece, Zinar’ın gözlerindeki kararlılığı ve üzerindeki yükü daha iyi anlamıştım. Ama içimde bir his vardı; bu gece yaşananlar, sadece bir başlangıçtı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |