Yeni Üyelik
3.
Bölüm

ADI BATASICA

@yaren_kosar

Yeni bölümden herkese merhaba.
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı ihmal etmeyim. Yorumlarınız benim için çok değerli.

Beklenmedik gelişmelere kader deyip geçmeye alışmış bir toplumu bu gidişatın bir bildiği olduğuna inandırmak zordur. Bu çok anlamsız ve mantıksız bir paradokstur. Yaşanması gerekiyordu ve oldu derken, gelecekteki olaylara açacağı kapıları hesap etmezler. Elbette ki kimse ne yaşayacağını bilemez ama hayatını planlamış ve ona sağdık kalmaya çalışan insanların buna canı oldukça sıkılır.

 

Nesli farklı bir karakterdi. Doğrularından ve planlarından kolay kolay şaşmazdı ama belki de gereksiz derecede, gelişmiş empati yeteneği onun planlarını hep baltalardı.

 

Yanında direksiyona sıkı sıkı sarılmış annesinin gerginliğini anlamaması da böyle bir karakter için mümkün değildi.

 

"Anne, sakin olmazsan mantıklı düşünemezsin." Nur'un bakışları kızına kaydı. "Tek gitmesine nasıl izin verirsin?" diye sitemlendi. Nesli şaşkınlıkla açıkladı. "Çünkü sende o masada yalnızdın ve dağılmış haldeydin." Bir nefes alıp sakinleşti. "Tamam babam aldı işte Neva'yı." Gittikleri yolda sıkıntıyla gözlerini gezdirdi. "Anne dön şuradan da eve gidelim. Neva zaten seni dinlemeyecek, bırak babam onu biraz sakinleştirsin." Nur, aklı karışsada geçen ilk kavşaktan dönmedi.

 

"Sabah kahvaltıya çağırırız ikisini de, sakince konuşuruz."

 

Bu kez kadın ikna olmak ister gibi baktı kızının yüzüne ve iç çekerek bir sonraki kavşaktan döndü. Bir kaosu daha yaşamak istemeyen Nesli de rahatladı.

 

Sessizliği Nur böldü. "Sen bir şey söylemedin." Nesli annesine döndüğünde, kadın kırmızı ışıkta durup kızının ışıkla renklenmiş yüzüne baktı. "Biliyorum kırgınsın."

 

Nesli yine o anlayışlı haline büründü ki bu onun zaten karakteriydi. "Ben senin verdiğin kararların her zaman arkasındayım. Yanlış bir karar da vermezsin ama adamı daha tanımadık bile, ne nasıl olacak konuşamadık. Sence de evlilik kararı için biraz erken değil mi?"

 

Nur gaza basarken elini hafifçe direksiyona vurdu. "Biliyorum, biliyorum. Zaten size de bu yüzden bahsetmedim bu tekliften. Zaman kazanabilirim sandım. Atalay çok güzel bir teklifte bulundu ve nasıl söylesem... onu seviyorum." Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Hayır diyemedim. Demek istemedim." Kızına baktı yine kısa bir an. Onu dikkatle dinlediğini gördü. "Düşündüm ki tanışma faslı boyunca Atalay'ı da oyalarım. Doğru zamanda da evlilikten söz ederiz."

 

Bir süre sessizlikle zaman kaybettiler. Nur başını onaylamazca salladı. "Yine de Neva'nın tavırları aşırı kaçtı. Atalay anlayışla yaklaştı ama..."

 

"Onun oğlu da aynı durumda. Kolay kabulleneceğini sanmıyorum." Ellerini iki yana açtı kız. "Alın size zaman."

 

Bir köşeden dönerken Nur endişeyle konuştu. "Yine de sen ne hissettiğini söylemedin. Nesli merak ediyorum, lütfen benimle duygularını paylaş dürüstçe."

 

Kız derin bir nefes aldı. "Anne dedim ya sen mutluysan bende mutluyum."

 

"Kendini fedakarlık yapmak zorunda hissetmeni istemiyorum."

 

"Senin mutluluğunla mutlu olmak ne zamandır fedakarlık oluyor?"

 

"Yine de işte tanıyorum ben seni-" Annesinin sözünü kesti Nesli. "Anne şurada dursana." Nur'un kaşları çatılsa da sağa çekti. "Ezgi'yle görüşmem gerekiyor, şu ilerideki kafedeymiş. Sen eve yalnız dönebilirsin değil mi?"

 

Nur kızının konuşmadan kaçtığını fark etti. Bir süre tereddüt etse de başını sallayarak onayladı. Nesli ileriye uzanıp annesinin yanağından öptü. "Gecikmem merak etme ama sen yorgunsan bekleme beni uyu. Ezgi bırakır beni." Nur yine sessizce onu onayladığında kız arabadan indi.

 

Kadın yeniden gaza basmadan önce aldığı duygusal kararların onu kızlarından edip etmeyeceğini sorgulamaya geri döndü. Atalay'ı seviyordu ve bunu kabullenmekte kolay olmamıştı. Şimdi kızları için vazgeçebilir miydi adamdan? Sıkıntılı bir nefes verirken onu ilk görüşüne gitti aklı. Bu bile gülümsetmişti kadını.

 

Nur Sevim'in üç yıldır stil danışmanlığı yaptığı erkek giyim mağazasına Atalay'ın ilk gelişinde ne hissettiğini pek hatırlamıyordu. Zira Kenan'dan boşanalı 2 yıl olsa da birinden etkileneceğine ihtimal vermiyordu. Hele de bu huysuz suratsız adamdan... asla.

 

Atalay içeriye girdiği anda bütün çalışanların dikkatini çekmeyi de başarmıştı. Nur, yanında ki işe yeni alınan genç kıza usul öğretmek için kendisini izlemesini söyleyerek, güler yüzüyle yaklaştı adama. Atalay kendisine gülümseyen yeşil gözlere bir süre takılı kalsa da eşi Farah'ın ölümüyle kalbini bir rafa kaldırdığından hislerini tanıyamadan, çatılan kaşlarıyla birlikte çekti bakışlarını kadından.

 

Öyle ki Nur, nasıl yardımcı olabilirim sorusunu bir an havada kalacak sandı. Atalay rafların arasına geçerken yüzüne bakmadan söylendi. "Önce sade bir filtre kahve getirerek ardından yeni sezon kaşmir gömleklerinizi göstererek yardımcı olabilirsin."

 

Nur bir süre tanıdık olduğu bu tavrı hazmetmeye çalıştı. İşini seviyordu ama bu kendilerini köle gibi gören adamlara hiç tahammül edemiyordu.

 

Arkasında kalan, servis için görevlendirilmiş adama bakarak siparişi getirmesini isteyen bir baş hareketi yapmıştı. Ardından yeniden Atalay'a odaklanmış, onun çatık kaşlarından ve ketum ağzından koparabildiği birkaç sözle hizmet vermeye çalışmışsa da adama bir şey satamamıştı. Bunun yanı sıra da adını sormasına rağmen cevap alamadığı yabancı adam sayesinde cinayete meyilli olduğunu anlamıştı.

 

"Hepsi bu kadar uyuz olmuyor." diye temenni verdi yeni kıza.

 

Oysa ki mağazadan kaçar gibi çıkan adamın sorunu kendisiyleydi. Yaşlarının yakın olduğunu tahmin ettiği o güzel kadının narin sesiyle kendisiyle konuşma çabası, sadece işi gereği kumral tenine koyu renk saçlarına yaptığı pozitif yorumlar karşısında, kadının gözlerine bakmamak için verdiği çaba onu asabiyete çekmişti.

 

Zorlandığını fark etse de asabiyeti şaşırtmadı kendisini. O hep asabi bir adam olmakla bilinirdi zaten. Evinde daha ılımlı olsa da yıllardır oğluyla bile arasında hep soğuk duvarları vardı. Karısıyla birlikte kalbinin hisseden yerlerini de gömmüştü ya...

 

Yine de o gece eve sarhoş gelen oğlunu azarlarken kurdu o cümleleri. "Hiç bana çekmedin, saçların bile benim gibi gece karası değil." Aklında kalmıştı işte kadının sözleri, günler sonra aklına geldiğinde de gözleri yaşarana kadar gülmüştü. Neyse ki Doğa sarhoştu da hatırlamıyordu o sözleri yoksa iyiden iyiye düşerdi diline.

 

*

 

Nesli ise kısa topuklu botlarını tıkırdatarak mekana doğru ilerledi. Ezgi'yi her zaman ki masalarında bulduğunda gülümsemeye çalıştı. Esmer kız saçlarını savurarak endişeyle ona sarıldı. "Nasıl geçtiği yüzünden okunuyor." Nesli ondan ayrılıp koyu kahve gözlerine bir süre baktıktan sonra arkadaşının onu konuşmasa bile anlıyor oluşuna hayran kaldı. Sonrasında masaya oturup ellerinin terini açık renk kotuna sildi.

 

Garson alıştığı müşterilerinin yanına yaklaştığında onlara konuşma fırsatı vermedi. "Eğer aç değilseniz her zaman ki gibi, " Önce Ezgi'ye baktı. "Orta bir Türk kahvesi ve " Nesli'ye döndü. "Chia tea latte." Kızlar birbirlerine bakarak gülümsediler ve buraya ilk geldikleri günden beri alışkın oldukları genç garsonu onayladılar.

 

"Anlatabilecek durumda mısın?" Ezgi'nin anlayışlı sesiyle Nesli başını salladı.

 

Ezgi onun liseden beri en yakın arkadaşı kontenjanındaydı ki Nesli'nin bir çok arkadaşı olsa da, bu kontenjan tek kişilikti ve Ezgi oranın tek sahibiydi. O gün bu gündür birbirlerinin hayatları olmuşlardı ve tabi ki Nesli'nin hayatındaki köklü değişimlerden de haberdardı. Ezgi, zeki olandı ve Nesli'yi çok iyi tanırdı. Daha bu sabah depresyonun eşiğindeki arkadaşını yaşama döndürmüş ve Annenin sevgilisiyle tanışmaya giderken ne giyilir ki?! isyanına çözümler sunmuş, şu anki kombinin yaratıcısı olmuştu.

 

Nesli siyah ceketinin göğsünde salının zincirleri eliyle hareketlendirdi. "Bu muhteşem kombin gölgede kaldı yaşananların yanında. " Sonrasında annesinin evlilik haberinden, Neva ve Doğa'nın çıldırmalarından, annesinin stresinden bir bir bahsetti.

 

"Yani çok erken Nesli. Delirmekte haklılar." Ezgi'nin yorumuna Nesli başını salladı. Esmer kız, arkadaşına dikkatle baktı. "Anormal olan sendeki bu sakinlik."

 

Nesli gözlerini belertti. "Ne yapayım Ezgi? Bende kalkıp masayı mı devirseydim? Neva annemi yeterince gerdi zaten."

 

"Nesli bir kerede annenin duygu durumundan değil de seninkinden bahsetsek. Düpedüz kırılmışsın işte ben seni tanıyorum." Gözlerini kaçıran arkadaşının masada ki elini tuttu. "Bak babana yaptığın gibi kırgınlığını kızgınlığını içinde taşımaya çevireceksin diye korkuyorum. Bu bir gün seni hasta edecek." Nesli öfkeyle elini çekti. Ezgi'ye bunu kaç kere açıklamıştı. "Babama kızgın ya da kırgın değilim Ezgi. Kaç kere daha söyleyeceğim bunu? Uydurma artık."

 

"Tabi canım... Beni kandırma bari!"

 

Kahveleri geldiğinde ikisi de bir an sakinleşti.

 

"Ya bak Neva, Kenan amcaya daha düşkün çünkü onun çocukluğunda Kenan amca yine bir nebze toparlamış, en azından Neva'ya ilgi gösteriyordu. Bütün çocukluğunu babanın yüzüne bakmasını saçını sevmesini bekleyerek geçiren sendin Nesli. Aynı evin içinde babana hasret, sevgi dilenir gibi büyümüşsün." Sesi alçak ama netti. Nesli'nin bakışlarını uzaklara kaçırdığını gördüğünde biraz daha yumuşamaya çalıştı. "Bak bunları seni üzmek için söylemiyorum ama ona kırgın ya da kızgın olmanın normal olduğunu anlamalısın."

 

Nesli dolan gözlerini kırpıştırarak örselemeye çalıştı ve arkadaşına döndü yeniden. "O da gençti Ezgi, hatta çocuktu. Ne yapacağını bilemez halde kendini evli ve çocuklu buldu, tüm bunların yanı sıra okuyor ve bir ev geçindirmeye çalışıyordu. Tamam madem kızgın olmak normal o zaman o da bana kızgındı."

 

"Varlığına mı Nesli?!" diye iğneledi. "Madem öyle Nur teyze de aynı şeyleri yaşıyordu o zaman o da ilgi göstermesindi sana."

 

"O yüzden annemin yanındayım ya Ezgi." Kız gözünden ne ara firar ettiğini bilmediği bir yaşı sildi. "O benim için okumaktan vazgeçti hayatından vazgeçti. Şimdi dönüp yine var olduğum için bir şeyden vazgeçmesini istemiyorum. Ve el birliğiyle beni babamdan nefret ettirmeye çalışmayın. Etmiyorum, seviyorum onu. Zamanla bir şeyleri düzeltmeyi öğrendi."

 

Ezgi arkadaşını ikna edememenin verdiği yenilgiyle arkasına yaslanıp omuzlarını düşürdü. Onu babasından nefret ettirmeyi elbette istemiyordu, kendisi de ikinci şanslara inanan birisiydi ama Nesli duygularını öteleyip duruyordu.

 

Nesli kahvesinden bir yudum alıp omuzları düşmüş arkadaşına sataştı. "Hem ne bu şimdi çocukluğunuza iniyoruz halleri. Psikolog musun avukat mı?"

 

Ezgi sırıttı, çareyi de konuyu değişmekte buldu. "Adam nasıl biriydi peki? Yani pek tanıma fırsatı bulamamışsın ama... Bir de oğlu, neydi adı, Doğa mı?"

 

"Yani anladığım kadarıyla adam sert mizaçlı biri. İşte acenteci olduğunu, 40 yaşında olduğunu ve eşini 9 yıl önce kaybettiğini biliyoruz." Biraz düşündü yukarıya bakarak sonra sırıttı. "Sen şimdi merak edersin o detayları da vereyim. Boyu 1.90'dan fazla olabilir kumral bir adam ama saçları siyah gibi koyu, gözleri de öyleydi herhalde. Böyle yüzünün keskin hatları yoktu ama karizmatik yani. Beyaz bir gömlek giyinmişti siyahta kumaş pantolon ve ceketi vardı."

 

"Kravatı yok muydu?" dedi kız merakla, şimdi sanki büyük bir dedikodu dinliyordu. " Yoktu." dedi Nesli masaya eğilip sır verir gibi. "Demek rahat ama şık bir hava vermek istedi." diye yorumlanınca, Nesli gülmeye başladı. Ezgi böyleydi işte detaycıydı.

 

"E peki oğlu?" Nesli bu kez daha dikkatli düşündü Doğa'yı pek incelememişti aklında kalanları aktardı. "Ukala bir kere. Ama babasına benzemiyordu yüz hatları daha yumuşaktı saçları kumraldı. Sadece boyu çok uzundu neredeyse babasıyla aynı boy derdim. İç Mimarlık okuyormuş. 21 yaşında ve bu ilişkiye tamamen karşı."

 

"Onu anladık." diye göz devirdi Ezgi. "Ne var yani iki insan birbirlerini sevmişler. Sanki babasıyla kendisi mezara girecek. Bir gün o da evden ayrıldığında, adam yalnız kalmamış olur işte." diye diretti.

 

Nesli'nin ise yüzünde yine o anlayışlı ifade vardı. "Öyle deme. Düşünsene insanın annesiz büyümesi ne kadar zordur. E şimdi bir de babasını başka bir kadına aşık görmek... Ne biliyim zor işte."

 

Ezgi de başını anlayışla salladı. İşte burada o da empati kurabilirdi. Bir zamanlar annesi çok hastaydı ve onsuz bir süre geçirmek zorunda kalmıştı. O zaman annesizliğin ne zor olduğunu anlamıştı. Kardeşlerine bakarken de anne olmanın zorluğunu tatmıştı.

 

"Şimdi ne olacak peki?"

 

Nesli kahvesinden son yudumu aldı. "Sen beni eve bırakacaksın ve sonrasını düşünmeyeceğim." İki genç kız hesabı ödeyip çıktılar mekandan. Ezgi'nin fiat 500l kırmızı arabasına atlayıp evinin yolunu tuttular. Çalan müziklere eşlik etmeyen Nesli camdan dışarıyı seyretmekle yetindi. O yetinse de Ezgi onun yüzünden bir çok cümle okudu ve sessiz kaldı.

 

Eve geldiğinde mutfakta oyalanan annesini öpen Nesli yorgun olduğunu söyleyerek odasına geçti. Üzerini değiştirip kendisini yatağa atsa da uyku onu çok geç saatlerde buldu.

 

....

 

Perdesini çekmeyi unuttuğu için gözüne ilişen güneş ışıklarıyla rahatsız olup araladı gözlerini Nesli. Mutfaktan gelen tıkırtılarla annesi içinde günün aydığını anlamıştı. Sol yanına dönerek komodinde ki saate baktı ve henüz 07.42 olduğunu gördü. Gözlerini ovuşturarak yatakta dikeldi. Tam ısınamayan havaya rağmen atletiyle yattığı için üşüyen kollarını ovuşturdu.

 

Yoga matını sardı fakat keyfi olmadığı için her zamankinden kısa sürdü. Odasından çıkıp kısa, sıcak bir duş aldıktan sonra tekrar döndü. Uzun uzun cilt ve saç bakımını yaptı. Teninin kurumuş yerlerini kremledi. Sarı saçlarını fönleyerek şekillendirdi. Solgun tenine renk versin diye ufak bir makyaj yaptı ve gözlerinde daha çok oyalandı. Tüm bu süre zarfında annesi de bir dakika durmamıştı. Seslerden anlayabiliyordu. Beyaz crop badisinin altına siyah kumaş giyindi. Gold takılarını kombinleyip gün içinde üşürse giyinmesi açısından krem tonlarında bir hırka bağladı omuzlarına.

 

Odasından sonunda çıktığında saat 10.00'a geliyordu.

 

Telefonunu tezgaha bıraktı. "Günaydın." Kızının sesi ile saçlarını savurarak arkasına döndü Nur. "Günaydın. Ne zamandır ayaktasın sen?"

 

"Beni bırak da, sen ne zamandır ayaktasın?" Tezgahın üzerini kaplayan poğaçalara, patateslere ve kahvaltılıklara baktı Nesli. "Sorma... Neva'nın kalbine giden yolu, midesinden bulmaya çalışacağım." Nesli öne uzanıp fırından yeni çıkmış poğaçalardan bir tane aldı. Elleri yanarken Nur kızdı. "Kızım soğumuşlardan alsana. Yeme şöyle miden yanacak."

 

Nesli poğaçaya üfleyip ısırırken söylendi. "Böyle daha lezzetli." Lokmasını yuttuktan sonra tezgaha dönmüş annesini izledi. "Kesin geliyorlar yani?"

 

"Babanla konuştum. Gelecekler."

 

"Gecikmezler değil mi? Proje için okula geçmem lazım benim."

 

"Yok yok birazdan gelirler. Sen şu sofrayı kursana Nesli." Nesli poğaçasını yerken bir yandan da Amerikan tezgaha kahvaltılıkları taşıyordu. Poğaçaları tabaklara koyup masada yer açtığı sırada kapı çaldı. İki kadın göz göze geldi. Nesli ellerini kaldırdı. "Tamam sen sakinleş. Ben açarım kapıyı." Mutfaktan uzaklaşmadan söylendi. "Bandanayı çıkarsana saçların kabarmış."

 

Nur karşıdan görünen aynaya bakarak saçlarını düzeltirken Nesli kapıyı açtı. Karşısında babası ve Neva'yı, ki kızın yüzünde güller açmıyordu, tebessümle selamladı. "Hoşgeldiniz." İkili ayakkabılarını çıkarırken Nesli babasına bir çift terlik ve Neva'ya da kendi ayağındakilere benzeyen panduflarını uzattı. "Annem şahane bir kahvaltı hazırladı."

 

Neva çantasını vestiyere koyarken söylendi. "Dün ki yemek kadar lezzetli olamaz." Kenan kızını kibarca uyarırcasına boğazını temizlediğinde Neva ona da göz devirdi ve içeriye geçti. Koridorda baş başa kalan Nesli ve Kenan sarıldı. "Nasılsın güzelim?"

 

"İyi. Sen nasılsın? Durumlar ne?" diye başıyla içeriyi işaret etti. Kenan ise kifayetsiz kalan sözleriyle dudaklarını birbirine bastırdı.

 

Mutfakta onları karşılayan Nur'a da sarıldı adam. Kollarını eski eşinden çekmeden hemen önce kulağına fısıldadı. "Tebrikler." Nur geri çekildiğinde Kenan'ın gözlerinde anlayış görerek gülümsedi.

 

"Hadi oturun. Nesli çayları şey yapsana..."

 

"Getiriyorum. " Nesli çevik adımlarla çaydanlığı getirirken herkes masada ki yerini alıyordu. Bir kaç çatallık kahvaltının ardından masada ki gergin sessizlik devam edince Nesli konuştu. "Baba bugün okula uğramam lazım beni sen bırakır mısın?"

 

Kenan kaşlarını çatarken başını onaylar anlamda salladı. "Tabi ama dersler bitmemiş miydi?" Nesli ağzı şaşkınlıkla açılmasın diye çabaladı. "Hani projem var demiştim ya geçen gün."

 

"Ha evet doğru proje..." diye sayıkladı adam, unutmuş olmanın verdiği utançla. Nur'un da gözlerinden o an iflah olmaz bir bakış geçti. Nesli iç çekince Kenan konuyu değişmek adına esas gündeme döndü.

 

"Biz dün Neva ile uzun sohbetler ettik. Kendisi dün anın şokuyla tepki vermiş ama senin adına mutlu. Değil mi Neva?" Kenan bakışlarını kızının üzerine diktiğinde Neva tabağındakilerle uğraştı. "Evet senin adına...kendi adıma değil."

 

"Neva..." diye yakındı Kenan fakat Nur araya girdi. "Kızım, biliyorum hata ettim sizinle paylaşmayarak ama bu teklifi kabul etmiş olmam onunla hemen evleneceğim anlamına gelmiyor. Görüyorsun daha bir çok aşama var. Dün doğru düzgün tanışamadınız bile. Neden annene bir şans vermiyorsun? Bırak sana kendimi açıklayayım ve affettireyim."

 

Neva, Nur'un sakin cümlelerine nazaran çatalını masaya gürültüyle bıraktı. "Ben af dilemeni istemiyorum anne. Başkasıyla olmanı da istemiyorum. Benim tek babam var, başka bir baba da istemiyorum. Madem evleneceksiniz birbirinizle evlenin!"

 

Bu kez sesini yükselten Nesli oldu. "Neva artık duyarak konuşmuyorsun herhalde kendine gel! Anneme bağıramazsın özür dile hemen!"

 

Neva normalde ablasını öfkeli gördüğü o nadir anlarda geri vites yapardı ama bugün normal bir gün değildi. Ayaklandı. "Empati yeteneğini bir kenarı bırakırsan kolaylıkla ne hissettiğimi anlarsın abla! Özür falan dilemiyorum. Ben bu ilişkiyi istemiyorum, o kadar!"

 

Masadan uzaklaşıp odasına yöneleceği sırada Nur onu kolundan yakaladı ve o an herkes ayaklandı. "Kendine gel Neva! Senden izin ya da onay almıyorum, paylaşıyorum. Saygı duymak zorundasın."

 

Nur çok nadir sinirlenirdi, tıpkı Nesli gibi ama işte anne olmak bazen keskin cümleler gerektiriyordu. Yine de Neva kolunu kurtarıp odasına kaçtı ve kapıyı gürültüyle çarptı. Arkasında kalan yarım yamalak ailesine ise bütün bir sessizlik bırakmıştı.

 

Kenan, Nur'a yaklaştı ve kolunu sıvazladı. "Alışacaktır. Yaşı gereği zor anlıyor sadece. Birkaç buluşma ve tanıma girişiminde bulunduğunda o adamda ne bulduğunu anlayacaktır. Eğer çok zorlanırsa ben buradayım, rahatlıkla bana gelebilir. O kapı açık bunu biliyor."

 

"Yine de bu onu benden uzaklaştıracak diye korkuyorum."

 

"O senden kopamaz merak etme."

 

"Baba, çıkmamız gerekiyor geç kalacağım." Nesli'nin sesi ile ikili hareketlendi. Kız masadan bir poğaça alırken Kenan'da üç tanesini avuçlamıştı. Nesli telefonunu cebine sıkıştırıp annesini öptü. "Baş başa biraz konuşun. Ya da güreşin bilemiyorum." diyerek güldüğünde, Nur da gülümsedi. Nesli önde Kenan arkada koridora çıktıklarında, kız panduflarını çıkardı ve çantasını vestiyerden aldı. Dün kapıda kalan kısa botlarını da giyinirken Nur konuştu. "Dikkatli gidin. Kolay gelsin prensesim."

 

İkili apartmanın asansörüne binip otoparka indiler sessizlik içinde arabaya bindikleri gibi sessizlik içinde de devam ediyordu yol. Baba kız poğaçalarını götürüyorlardı. Kenan kaçamak bakışlarını kendisine benzemeyen kızında gezdirdi. O hep annesine benzerdi her şeyi ile.

 

"Sen ne diyorsun? Altay mıydı Altan mıydı, o adam hakkında."

 

"Atalay..." diye düzeltti kız ve önünde biriken araçlara odaklandı. "İyi birine benziyor. Daha tanıma fırsatım olmadı."

 

"Hımm..." diye bir ses çıktı Kenan'dan. "Yemeğe davet etmişsin ama." Babasının sesinde ki kıskançlık mıydı yoksa merak mı ayırt edemeden ona baktı kız. Biçimli alınmış kaşları çatıldı. "Evet. Annem çok gerilmişti. Ortamı yumuşatırım diye düşünmüştüm." Kenan onaylarca başını sallamakla yetindi. Okula yaklaşan araçla Nesli babasının projeyi sorması için bir beklenti içindeydi. Fakat araba fakültenin önünde durduğunda Kenan sadece gülümsedi ve öpmek için öne uzandı. Nesli ona biraz yaklaştığında babası yanağına sesli bir öpücük kondurdu ve ekledi. "Kolay gelsin." Kız çantasını omuzuna geçirdi ve tebessüm ederek indi arabadan.

 

"Vay!" diye bir nida geldi arkasından ve babasının tekerlerinin kaldırdığı toza bakmayı bırakıp o yöne döndü Nesli. "Beşiktaş'ın en güzel kızı." Sınıf arkadaşı Mert'in her zamanki enerjik tavırlarına gülümsedi genç kız. "Abart." diye iğneledi ama kolunu kızın omuzuna atan adam dalgaya aldı. "Tamam abartayım." Biraz düşünür gibi gözlerini yukarıya kaldırırken kızı yönlendirdi. "Orta diyar ve üç eyaletin en güzel kızı ol."

 

Nesli kahkaha attı. "Sana da günaydın Mert."

 

"Aydı tabi kızım! Bir adam vardı ya işletmeci Tayfun Aydınlar..." Kız başını salladı. "Bugün ki röportajı onunla ayarladım." Nesli'nin mavi gözleri büyüdü. "Hani şu zincirleme restoranları olan adam. Hani bu Bebek'teki White'ın sahibi?"

 

"Ta kendisi!" Nesli adamın kolunun altından çıktı. "Bu proje için harika bir gelişme. Restoran işletmeciliği düşünen öğrenciler kafayı yiyecek."

 

"Eee kolay olmadı yani." dedi adam ellerini ceplerine atarken. "Kaçta görüşme?"

 

"Birazdan." dedi Mert rahatlıkla. Nesli olduğu yerde kaldı. "Şaka mı yapıyorsun? İnsan bir haber verir." Mert omuzlarını silkti. "Mesajlarıma dönmedin ki. Sahi nerelerdeydin dün akşam?" Nesli hatırlamak istemediği akşamla başını sallayarak kaküllerini düzeltti. "Boş ver hadi gidelim. Bekletmeyelim."

 

...

 

Nesli yaptığı keyifli röportajın sonrasında arkadaşlarıyla çıktı okuldan güle söyleye. "Neslihan Hanım!" Adını duyarak arkasını döndüğünde ise röportajın sahibi Tayfun bey ile karşılaştı. Kendisini okullarında ağırlamışlardı. "Buyurun?" diyerek gülümsedi. Orta yaşlarının sonunda olan adam kıza elini uzattı. "Çok keyifli bir sohbetti. Sizleri bir akşam restoranımda ağırlamak istediğimi söylemeyi unuttum. Lütfen geldiğinizde haberim olsun."

 

Nesli'nin içi gururla doldu. "Çok teşekkür ederim efendim. Bende çok keyif aldım. Çok isterim restoranınızda lezzetli bir yemek yemeyi."

 

Adam memnuniyetle gülümseyip arabasına doğru uzaklaşırken Nesli de arkadaşlarına döndü. "Ben bir annemle konuşacağım, sonra görüşürüz." Küçük grubu onu uğurladı. Mert'e sokulan Leyla, Nesli'nin arkasından söylendi. "Bütün organizasyonu sen ayarla, iki konuştu diye yemeği teşekkürü Neslihan alsın." Hayıflanan kıza gözlerini devirdi Mert. "Aman be Leyla... Adam bedava yemek ye demedi ya. Mekana gel dedi altı üstü."

 

"Saf mısın Mert? Yoksa Neslihan'a olan hayranlığın gözünü kör mü etti?" Mert, Nesli'nin gözden kaybolduğu yola baktı. "Hayranlığımı bilmem de, güzelliği kör etmiş olabilir."

 

....

 

Telefonun ucunda fazla bekletilmeden yanıtlandı Nesli. "Anne, nasılsın?"

 

"İyiyim. Sen nasılsın, nasıl gidiyor proje?"

 

"Harika gidiyor. Çok önemli bir işletmeciyle röportajım vardı bugün."

 

"E çok iyiymiş!" diyen Nur'un heyecanı sesine yansımıştı. Bugün aldığı en güzel haberdi. "Siz ne yaptınız? Konuşabildin mi Neva'yla?" Nur tekrar keyifsizleşti. "Eh işte, seviyorum, iyi birisi, tanımaya çalış, cümleleri konuşmaktan sayılırsa..." Derin bir nefes verdi. "O kadar sıkıldı ki sabah ektiği okula öğlenden sonraki dersler için yetişti."

 

"Ha okulda yani?" diye sordu Nesli yavaş yavaş adımlarken. "Evet." Bir an düşündü genç kız. "Anne o zaman ben onu okuldan almaya gideyim. Abla kardeş ne zamandır yemek yemiyoruz, bir date yapalım onunla. Yemeğe bekleme sen bizi." Nur kızının ne yapmaya çalıştığını anlamıştı. Yüzünde minnettar bir gülümseme vardı, Nesli görmese de biliyordu. "Tamam güzelim. Dikkatli olun."

 

Bunun üzerine Nesli otobüs durağında, kendisini kardeşinin lisesine yakın bir durağa götürecek otobüsü bekledi. Öyle ki Neva'ya servise binerken yetişmişti.

 

"Neva!"

 

Genç kız ablasının sesini duyunca servise çıkan basamağı indi. "Abla?" Nesli onun yanına nefes nefese vardığında şoföre doğru eğildi. "Abi Neva benimle bugün."

 

"Tamam." Onayının üzerine kapıları kapattı adam ve servis yanlarından geçerken Neva merakla ablasına döndü. "Ne oluyor abla?" Nesli gözlerini kardeşine çevirdi. "Sen yine mi serbest giyindin okula! Kızım sen müdür odasını seviyorsun herhalde."

 

"Of abla! 3 ders için geldim sadece, bir de forma mı giyinecektim." İki kız aynı anda birbirlerine göz devirdiler. "Sen niye geldin hem, niye gönderdin servisi?"

 

"Ne zamandır takılmıyoruz, birlikte yemek yer dolaşırız diye düşündüm." Neva'nın koluna girip yönlendirmeye başladı onu Nesli. Bu sırada küçük kardeşinin boyunun epey uzadığını fark etti. Kendisi ancak 1.67 vardı ama Neva uzun olacaktı belli. Kız her şeyiyle babasına benziyordu.

 

"Ne yiyelim?" diye sordu Neva. "Burger!" diye yalvarır gibi oldu Nesli'de. Neva ablasının haline güldü. "Senin sağlıklı beslenme programına ne oldu?"

 

Kararlılıkla burnunu kaldırdı. "Bugünlük onu görmezden geleceğim."

 

"Darılmasın sana. Bir varsın bir yoksun abla. Toksik ilişki gibisin programınla." Nesli, Neva'nın bu yorumuna kahkaha attı. "Özel ilişkilerime burnunu sokma hanımefendi!" Birlikte Akmerkez'e doğru yola koyuldular. Yemek ve alışverişi birlikte yapacaklarsa AVM en iyi seçenekti.

 

Kalabalık sayılan yemek katında en sakin köşeyi bulmaya çalışmışlardı. Neva geçen insanları izlerken Nesli onu izliyordu. Patatesinden bir ısırık alıp lafa girdi. "Seni anlıyorum." Neva başta ablasını anlamayarak ona baktı ve yüzündeki ifadeden hemen çözdü mevzuyu. Burgerini tepsiye atarken tadı kaçmıştı. "Bende ne zaman konu açılacak diye bekliyordum."

 

"Bir yükselme hemen. Abla kardeş bu kaosu konuşmalıyız." Neva kollarını göğsünde bağlayarak bakışlarını yüksek tavana kaldırdı. "Bak bende anneme çok kızdım. Bize haber vermedi, öylece öğrenmemiz çok ayıptı. Ama belli ki kendisi de böyle planlamamış." Neva kendisine soğuk bakışlar atınca masada biraz daha eğildi Nesli. "Tamam bende annemi babamdan başkasıyla düşünemiyorum Neva ama ne yapalım sevme mi diyelim? Ayrıca babamın da takıldığı kadınları biliyoruz. Annemin evlenmek istemesi de bundan farklı değil."

 

Neva bu kez öfkeyle ellerini masaya yasladı. "Babamın takılmasıyla annemin evlenmesi aynı şey değil. Bir daha şansları olamaz demek." Nesli omuzlarını düşürdü. "Neva..." derin bir nefes verdi üzüntüyle. "Annemle babam zaten tekrar birlikte olamazlardı." Neva ablasının haklılığıyla geriye yaslandı ama bunu kabul etmek istemiyordu.

 

"Hatırlıyor musun bir motor yarışı vardı, sen onu izlemeye gitmek için can atıyordun. Geçen seneydi hatta." diye heyecanla konuştu Nesli. Neva onu onaylayınca devam etti. "Hani annem izin vermedi de sen birbirimizin sevdiği şeyleri tartışmak yerine anlamaya çalışsak diye ağladın ne kadar. " Neva istemese de sırıttı. "Sonra annem beni anlamak için benimle yarışa gelmişti. Benden daha heyecanlı tezahürat yapmıştı." Nesli de kıkırdadı. "Aynen! Birde motordaki koca koca dövmeli adamlara Düşecek çocuk! diye endişeleniyordu." İkisi birlikte kahkaha atmaya başladılar.

 

Sonra bir sessizlik olduğunda Nesli beklentiyle kızın yüzüne bakıyordu. Neva başını ağır ağır salladı. "Anladım ne demek istediğini." Nesli'nin bakışları bu kez şefkate büründü. Neva yeniden burgerine uzandı. Isırmadan önce söylendi. "Zaten babam bile, bir şans vermem için adeta yalvardı. O an anlamalıydım bir daha birlikte olmayacaklarını."

 

Neva burgerine gömülse de Nesli o sesteki cümledeki kırılmışlığı biliyordu. Ortamı dağıtmak için "Zaten var ya, sırf senin o ukala çocuğa sokacağın lafları dinlemek için bir araya gelirim ben." diye başka bir konu açtı. Neva da ağzının dolu olmasını umursamadan elini ablasına uzatarak konuştu. "Evet ya! Tam bir ukala. Manyaktı o!" Nesli bir kez daha kahkaha atarken yemek devam etti. Ardından ikisi de AVM'de ki bütün mağazaları dolaştılar.

 

Neva yeni bir bandana alırken Nesli'de biten cilt bakım ürünlerinden almıştı. Ellerinde küçük paketler yüzlerinde büyük gülümsemeler hatta kahkahalar vardı. Kapıyı anahtarla açıp koridoru geçerken Neva başını arkasındaki ablasına doğru çevirmiş gülerek konuşuyordu. "Bir de kalkma nezaketi nerede diyor!"

 

Tam o sırada ablasının yüzüne aniden yayılan ciddiyetle önüne döndü ve oturma odalarının orta yerinde kendilerine mahcubiyetle bakan annesini ve ismini çokça 'Adı batasıca' olarak andığı Atalay'ı gördü.

Loading...
0%