@yaren_kosar
|
Masada ki sessizlik, restorandaki insanların sesleri sayesinde çekilir kılınıyordu, yoksa sağır ederdi. Oturdukları nezih mekanın balkonu hafif rüzgarla insanların üzerine estiğinde, hava bir saate kararacaktı. Atalay gergince dizini sallarken kadehine uzanmadan önce bilmem kaçıncı kez saatine baktı, yarım saati doldurduklarını gördü. İçinden okkalı küfürler savururken şaraptan bir yudum daha eksiltti. Karşısında oturmuş manzarayı izleyen ona uzun zaman sonra kalbinin hâlâ orada olduğunu hissettiren kadına baktı. Kadının canlı kahverengi dalgaları rüzgarla hafif hafif salınıyordu.
Zaten zorla getirilen Neva'nın aldığı derin nefesle kadın bakışlarını manzaradan ayırıp küçük, ki artık o kadar da küçük sayılmazdı, kızına döndü. Neva o an annesine bakıyor olsaydı bir göz ikazı daha alacaktı ama son yarım saattir artık annesine bakmasa da o ikazı kendisi de telkin alabiliyordu.
Nur Sevim, Neva'dan ayırdığı bakışlarını Atalay'a çevirdiği an göz göze geldi adamla. Atalay gözlerine bütün mahcubiyetini yansıttı. "Kusura bakmayın, normalde oldukça dakiktir." Oğlunu savunacak mantıklı bir cümle olsa gerekti bu. "Belli..." diye mırıldanan Neva'yı masadaki herkes duymuştu. Bu kez ikaz dolu bakışlar ablasından geldi. "Önemi yok trafiğe falan takılmıştır." Neva'dan bakışlarını çekti Nesli, mahcubiyetle kıvranan koca adama döndü. "Sonuçta İstanbul burası."
Nur bu kez büyük kızına bakarken gururlanmadan edemiyordu. Onu kucağına aldığında daha çok gençti ve ne yaptığına dair en ufak bir fikri yoktu ama sanırım iyi bir iş çıkarmıştı. Nesli aklı eren bir yaşa geldiği günden beri annesinin en yakın arkadaşı olmuştu. Kızından çok şey öğrenmişti Nur. Nesli her zaman olgun ve anlayışlıydı. Öyle olmasa onu bu masaya getirebilmek çok zor olurdu, hatta kendinin tam zıttı Neva'yı da o ikna etmişti.
En son bu kadar gerildiğinde, bu iki güzel kızın babasıyla boşandığı gündü. Neva o günde en az bugün ki kadar huysuzdu. Eski eşi Kenan ile aralarında bütün duygu bağları kopsa bile ona bu kızlar için minnettardı Nur. Şimdi ise karşısında bambaşka bir adam vardı. Atalay... Onu ilk tanıdığı gün buralara geleceğini bilseydi aklı kalkıp başından koşarak uzaklaşırdı. Yine de bugün buradalardı. Kızlarını erkek arkadaşıyla tanıştırıyordu.
Evet, en az kulağa hitap ettiği kadar tuhaftı.
Eşini 9 yıl önce kaybetmiş Atalay'ın ise bir oğlu vardı. İşte masada onları ortalama kırk dakikadır bekleten oğlan.
Atalay tanışmaya oğlu gelmeden başlamak istememişti. Zira aynı şeylerin tekrarlanmasından hoşlanan birisi değildi. Doğa'nın ise gerçekten dakik olduğunu biliyordu, bu bir yalan değildi sadece adam kendi çapında babasını cezalandırıyordu.
Neva ile Doğa arasında 6 yaş olmasına rağmen, aynı düşünce yapısıyla hareket edebiliyordu.
Bütün anlayışına rağmen canı sıkılmaya ve artık bu bekletilmeyi bir saygısızlık olarak görmeye başlayan Nesli bile, sabır için derin bir nefes almıştı ki Doğa masaya yanaştı.
"Baba?" diyerek kendisini belli etti.
Nesli annesinin hatırı olmasa kesinlikle bu kadar bekletilmeye tahammül edecek birisi değildi ama işte... Ayaklandı ve yüzüne hafif bir tebessüm kondurdu. Neva ayağı bile kalkmazken Nur artık onu uyaracak gücü kendinde bulamıyordu.
Atalay oğluna kınayıcı bakışlar atarak ayaklandı. "Oldukça geç kaldın?"
Doğa içinden Senin bir sevgilin olduğunu öğrenmem kadar geç değil. diye geçirse de dillendirmedi. Yapmacık bir gülümseme bahşederek bakışlarını kaçırdı. "Trafik işte." O sırada ayaktaki kadına çevirdi bakışlarını. Kahverengi saçları beline kadar dalgalar halinde iniyordu, biçimli vücudunu koyu yeşil bir elbise sarıyordu ve bu gözlerini öne çıkarıyordu. Annesine benzemiyordu.
"Merhaba!" Kadının neşeli sesiyle elini uzatışında aslında sinir bozacak hiç bir şey yoktu ama Doğa bir an için onu itici buldu. Yine de babasının keskin bakışlarını üzerinde hissediyordu. Uzatılan eli sıktı. "Doğa." diyerek kendini tanıtmakla yetindi. Eller ayrılmadan hemen önce "Nur." dedi genç kadın. Nesli ve Doğa'nın el sıkışması da oldukça kısa sürerken "Neslihan." dedi genç kız isteksizce.
Doğa'nın bakışları yerinden kalkma tenezzülü göstermemiş kumral kıza kaydı. Kendi sandalyesini çekerken söylendi. "Birisi geldiğinde ayağı kalkma nezaketine ne oldu?"
Neva sandalyesine daha çok yerleşti. "Kırk dakika gecikip özür dileme nezaketi ortadan kaybolduğunda onu aramaya gitti."
Nesli gülmemek için kendini sıkarken, Doğa gözlerini devirip deri ceketinden kurtulmaya çalıştı. Sahi en fazla 15 yaşında var mıydı bu kız? Kendisine laf sokuyordu bir de. Ah baba ah! diye geçirdi içinden, Başımıza böyle şeylerin geleceği belliydi.
Gerilen çift, göz göze geldiğinde durumu kurtarmaya çalışan Atalay oldu. "Menü isteyelim, acıktık değil mi? Buranın rostoları harika oluyor." "Öyle mi?" diye şakıdı Nur. "Denemek isterim."
"Annem daha güzel yapıyordur eminim." dedi Neva. Ağzından ilk kez pozitif bir şeyler çıkmıştı. Annesinin gerginliğini sırtlanmak isteyen Nesli heyecanla kaptı bu cümleyi. "Evet, annem harika yapar. Belki bir gün birlikte yeriz. Değil mi anne?"
Nur'un yüzündeki rahatlama her şeye bedeldi, minnetle baktı kızlarına. "Tabii!"
Garson menüleri bıraktığında yeniden bir sessizlik oldu. Doğa menünün üzerinden karşısında oturan kızları inceledi. Nesli sarı perçemlerini düzeltirken, ondan daha kumral olan kardeşine menüden bir şeyler gösterdi. Sarı uzun saçları beyaz tenine uyuyor, mavi gözleri ise yüzünü renklendiriyordu genç kızın.
Buna nazaran üzerine siyah bir ceket giyinmiş ve ceketin göğüs kısmında salınan zincirlerle oynayıp duruyordu kız. Doğa bir anlık sırıttı, Şule burada olsaydı kesin bu ceketin hangi sezona ait olduğunu fısıldardı kulağına.
Şule, genç adamın yeni sevgilisiydi, daha bir aylıktı ve o yüzden ayrı kaldığı her an özlüyor, düşlüyordu kızı.
Sonrasında gözleri Neva'ya kaydı, o da parlak baskılı bir atlet üzerine kısa mavi bir ceket giyinmişti. Bunlara bilhassa dikkat ediyordu çünkü buraya gelmeden önce yanından ayrıldığı sevgilisine buluşmadan bahsettiğinde, kıyafetlere dikkat etmesi konusunda uyarılmıştı. Şule'nin dediğine göre giyilenler çok şey ima edermiş. Buna nazaran kendi kıyafetine baktı Doğa, siyah düz bir tişört ve siyah kot ve birde çıkarıp attığı deri ceket. Ne de isteksiz hazırlanmıştı bu geceye adam.
Garson geldiğinde herkes siparişi için oldukça hızlı davrandı. Sonra yeniden bir sessizlik oldu ama bu kez kısa sürdü. "Demek işletme okuyorsun Neslihan." Atalay iyi bir giriş yaptığını düşünüyordu zira buna çok çalışmıştı.
"Evet, öyle" dedi Nesli, başka ne söyleyebilirdi ki. "Peki nasıl gitti ilk senen?" Mayıs'ın son haftaları olduğundan okulu herkes bitti olarak görüyordu ama Nesli'nin katıldığı projeler ve gruplar aksini söylüyordu. Yine de "Oldukça iyiydi. Yine de sayısal derslerde zorlandım." dedi. Atalay anlamış gibi başını salladı ve Neva'ya döndü.
Neva kendisine gelecek soruyu tahmin ederek Atalay'ın ağzını açmasına izin vermeden tek nefeste konuştu. "Neva Kendir, lise bir öğrencisiyim. Fen lisesinde okuyorum, sayısal yatkınım. Ne olmak istediğimi bilmiyorum. Müzik ve motorlu taşıtları severim. Teşekkürler."
Atalay bozguna uğrayarak ağzını kapatırken bu kez sırıtan Doğa'ydı. Dirseğini masaya ve yumruğunu ağzına dayayarak bunu gizledi ve babasının bozgununun keyfini çıkardı. Yine de Atalay oğlunun halini görüp ona döndü ve topu ona attı. "Doğa, birazda sen kendinden bahsetsene oğlum." Doğa bu kez ciddiyetini sorgulayarak baktı babasına. Atalay'ın meydan okuyan bakışları çok ciddiydi.
Doğa bu kez kumral saçlarını kabarttı ve ellerini bacaklarının arasına aldı. "Bende yarışmanıza İstanbul Arnavutköy'den, Konak sitelerinden katılıyorum. Gerçi belki siz adresi de biliyorsunuzdur, benim adınızı bile yeni öğrenmeme nazaran..." Doğa'nın laf sokuşturmasına Atalay boğazını temizleyerek cevap verse de pek aldırmadan devam etti. "21 Yaşındayım, yani oldukça da büyüğüm hani(!)" İğnelemeler devam etti. "İç Mimarlık okuyorum." Tüm o imaların dışında kendisine dair verdiği tek bilgi buydu.
Masada gözle görülür bir rahatsızlık olurken Nesli ve Neva içinden sabır dileniyordu. Neyse ki gelen yemeklerle bir süre sakinleşmeye fırsat olmuştu. Sonrasında sözü Nur devraldı. "Hepimiz için biraz ani oldu ve biraz da tuhaf. Bunun sandığınızın aksine, biz de farkındayız."
"Yine de," Bakışları üzerine çekti Atalay. " Başımıza gelen en güzel şeyi geciktirme gereksinimi duymadık." Gözleri güzel kadındaydı. Nur ise tatlı bir utançla başını öne eğdi.
"Geciktirmediniz canım. Yani en fazla bir 20 sene kadar. O da bir şey değil." diye sitemlendi Doğa.
"Doğa, yeter." diye kesin bir dille uyardı babası.
"Susturma bence. Zaman kavramını yitirmiş ama mantıklı da konuşabiliyormuş." diye araya girdi Neva. "Neva, saygısızlaşma." diye bu kez Nur uyardı kızını.
"Herkes biraz sakin olsa." Yine mantığı ele alan Nesli olmuştu. "Buraya ebeveynimiz için özel olan birini tanımaya geldik. Birbirimizi tanımaya geldik. Saygısızlaşıp tartışmanın lüzumu yok." Ortaya konuştu kız.
Doğa ondaki bu olgunluğu da anlayamamıştı. İlk aklına gelen bir klişeydi, babasının çok yüksek olmamasına rağmen iyi bir geliri vardı ve bu ailenin gözünün onda olmasıydı. O durumda da küçük kızın isteksizliği tanımsız kalıyordu.
"Aynen öyle." diye destekledi Atalay onu. "Bizi ve birbirinizi sevmeniz bizim için çok önemli. Sonuçta yarın bir gün aynı evde yaşayacağız." Bu cümle üzerine tüm bakışlar adama döndü. Doğa, Neva ve Nesli'nin şaşkınlığının yanı sıra Nur'un gözlerinde de panik vardı. Anlaşılan kadın henüz evlilik kararlarından bahsetmemişti. Hoş kendisi de bahsetmemişti ama onun ki mecburiyetti. Doğa bir yerden sonra babasını dinlemeyi bırakmış çıkıp gitmişti konuşmanın ortasında. O sebeple burada öğrenmeye mecbur kalmıştı.
Onu da anlamak lazımdı. Babası her şeyi sindirmesi için ona bir gece vermişti. Neden bunca zaman saklamıştı da tanışmanın hemen öncesi söylemişti? Haksız ve yanlış bir stratejiydi. Fakat Atalay çaresiz hissetmişti, annesini kaybetmiş bir çocuğa ben başkasıyla evleniyorum demek zordu. Böylece Doğa bir günde hem babasının iki çocuklu başka bir kadınla ilişkisi olduğunu hem de yakında evleneceklerini öğrenmişti.
"Yani elbet bir gün olacak bu." diye toparlamaya çalışsa da masada ki herkes anlamıştı durumu.
"Anne, teklif etti ve sende kabul mü ettin?" diye tedirgince sordu Neva. Nur iyiden iyiye strese girdi. "Neva, kızım durumlar çok farklı." diye açıklamak istese de kız aniden yükseldi. "Ya sana inanamıyorum anne!"
Doğa'nın ağzı açık şaşkın ifadesi aniden kahkahaya dönüştü. Etraftaki insanların dikkatini çekecek kadar sesli gülüyordu. Neva elini savurup ablasına baktı. "Deli mi bu ya?" Sonra Doğa'ya baktı tekrar. "Gülüyor manyak!"
Doğa gözünden akan yaşı silerken nefesini zar zor topladı. "Bu nasıl bir şaka ya?!" Biraz daha güldü karnını tutarak gözleri yine yaşardı. "Baba ilahi!" Sonunda gülmeleri duruldu ama gözlerindeki bulanıklık kaldı adamın. Yüzünü bir tiksinti kapladı. Babasına doğru eğildi. "Küfür gibi bir şaka." dedi ve yerinden gürültüyle kalkıp ceketini alarak hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı. Onunla birlikte Nur ve Atalay da ayaklanmış, Atalay seslense de oğlunu durduramamıştı. Doğa arkasına bile bakmadan balkondan çıkarken gözünden akan yaşı parmaklarının ucuyla sildi ve gözden kayboldu.
Balkonda dikkatleri üzerine çekmiş masada kalanlardan Neva yerinden kalkmadan önce annesine baktı. "Ne demek evlenmek ya? Sen bu adamı ne zamandır tanıyorsun anne?"
"Neva yeter! Annemin kararlarını sorgulamak sana düşmez. O sesini alçalt." Nesli'nin net cümleleri ardından Neva da ayaklandı. "Sana kalsa ailemizde annemden başkasının söz hakkı yok zaten." dedikten sonra o da Doğa'nın izlediği yolu takip etti. Nur arkasından yeltense de Nesli annesinin kolunu tuttu. "Sen dur, ben giderim." dediyse de, Nur kızının yüzündeki kırgınlığı da gördü.
Nesli mekanın dışında kardeşini yakaladı. "Nereye Neva?"
"Abla bırak ya! Sana ne? Size ne? Belli ki bu ailede herkes kendi kafasına göre takılıyor." Kolunu kurtarıp yoluna devam edecekken Nesli bir daha durdurdu onu. "Saçmalama Neva. Annemin kendi hayatı kendi kararı. Eminim senden çok düşünmüştür bu kararı alırken. Bu zamana kadar ne yanlış karar verdi de bunu da sorgulayacağız. Tek başına büyüttü sayılır bizi. O bizim için her fedakarlığı yaptı, sıra bizde."
"Kendisi istedi tek büyütmeyi. Boşanmasaydı babamdan. " Neva sinirden kızgın bir boğa gibiydi. Yaşının da verdiği fevrilikle ne dediğini bilmiyordu. "Neva yapma Allah aşkına. Babam boşandıktan sonra bile bizimle daha çok ilgilendi."
"Sende zaten hep babamı kötüle hep annemi kayır. Zaten annemin kızıyım diye övünüp duruyorsun. İyi, siz yaşayın anne kız, ben babamın yanına gidiyorum." Neva bir kez daha yola döndüğünde Nesli onun önüne geçti, kardeşinin sözleriyle şaşkına dönmüş mavi gözleri kocaman açılmıştı. "Sen şaşırdın iyice ha! Niye kötüleyeyim babamı olanı söylüyorum ben. Ayrıca tek başına hiç bir yere gidemezsin."
"Niye gidemiyorum. Metro denen bir şey var." Nesli bu kez onu omuzlarından tuttu ve göz göze gelmek için eğildi. "Annemi orada öyle bırakamayız." Neva ablasınınkine benzemeyen koyu gözlerini ona dikti. "Umurumda değil, tıpkı bizim onun umurunda olmadığımız gibi." Ablasının ellerini iteledi ve yola devam etti.
"Neva!" Nesli'nin bağırmalarına rağmen kız durmadı. Bunun üzerine ne yapacağını şaşıran Nesli telefonunu çıkarıp babasını aradı. Kenan neşeyle açtı telefonu. "Güzel kızım?" "Baba burada işler biraz ters gitti. Neva çıldırdı yine, tutturdu babama gideceğim diye. Tek başına düştü yola, onu bir arasana, alsana gidip neredeyse."
"Dur dur dur biraz Nesli! Ne işi, ne ters gitti, neredesiniz?" Kenan da telaşlanmıştı. "Baba sonra açıklasam. Sen Neva'yı ara. Zaten o kesin anlatır sana."
"Tamam." diyen Kenan telefonu kapatır kapatmaz Neva'yı aramış, kızının saydırmaları arasından zar zor nerede olduğunu öğrenip onu almak için yola çıkmıştı.
Nesli ise mekana dönmek için arkasına döndü ama bir an durdu. Sanki kendi hayatının dışına çıkmıştı da öylece izliyordu. Neler yaşadığı ya da ne hissettiğine dair pek bir fikri yoktu. Sadece başının ağrıdığını fark ederek iki elini başına götürdü. Sakinleşmek için kendisine zaman tanırken derin nefesler alıyor, yaşananları gözleri önünden geçiriyordu. Kalbi bir nebze kırılmıştı annesinin sakladığı sırdan dolayı. Nesli her zaman annesinin destekçisi olurdu çünkü biliyordu onu ne zorluklarla nelerden vazgeçerek yetiştirdiğini. Nur'un kendisini kucağına aldığında, şu anki yaşından bile küçük olduğunu. Bu yüzden kendini her zaman sorumlu hissediyordu.
Kalbi kırılmıştı çünkü annesi ona her zaman fikir danışırdı, bilgilendirirdi ve bu kez söyleme gereksinimi duymamıştı. Belki de çekinmiş ya da korkmuştu. Kendisini biraz daha iyi hissettiğinde yeniden perçemlerini düzelterek mekana geri döndü.
Balkonun kapısında masada el ele oturan annesi ve yeni tanıdığı adama baktı. Adam elini uzatıp kadının saçlarını yüzünden zarifçe çekti ve şakağına bir öpücük kondurdu. Bu Nesli'nin gözüne şefkatli geldi. Nur'un yanlış bir karar almayacağına emindi ama keşke bu adamı daha iyi tanıma fırsatı olsaydı. Hayatının temellerinden değişeceğine adının Neslihan olduğu kadar emindi. Ters düz olacaktı bütün bildikleri. Umarım hayatının tersi düzünden iyi olurdu. Zira Nesli o dik görünümün altında Neva'dan bile daha kırılgan ve narindi. Bölüm Sonu Oy vermeyi unutmayınız :)) |
0% |