Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm: "KARŞILAŞMA"

@yaren_yasar11

 

Bugün biraz mutluydum şırnak'a tayinim çıkmıştı sonunda. Uzun zamandır şırnak'a tayinimin çıkmasını istiyorum çünkü Gökhan'a da gece kuşlarında Şırnak'ın sokakları vermişti bana. Gökhan ve gece kuşları olarak Şırnak'ın sokaklarında büyümüştük. Şırnak'ın bu sokakları şu anda benim için cennetten bir farkı yoktu.

 

Şu anda olduğum yer belki gece kuşlarını bana tekrar verirdi.

 

Umarım verirdi onlara çok ihtiyacım vardı çünkü.

 

Üzerimdeki üniformanın yakalarını büyük ve özenle düzelttim. Masanın üzerinde duran bordo beremiz sıkıcı at kuyruğu yaptığım saçlarıma geçirip ellerime tekrar düzelttim. Bir kenarına elimle yatay bir şekilde yatırdım.

 

Şırnak'a gelmem ile toprak timine girmem bir olmuştu. Toprak timine tek kadın asker olarak girmiştim aralarından birini çok yakından tanıyordum.

 

Teğmen Batur Kandemir

 

Çok yakın bir arkadaşım ile evliydi. Aynı zamanda aynı harp okulundan tanışıyorduk. Yani Batur ile arkadaşlığımız bayağı geriden geliyordu.

 

Toprak timini az çok araştırmıştım ama şu anda direkt onlar ile tanışmak istiyordum. Kapıdan çıkıp Toprak timi için ayrılan hangara doğru yürümeye başladım. Koridorda verilen selamları da alıyordum. Hangara girdiğimde birkaç saniye herkes donmuş bir şekilde bana baktılar. Farklı renk olan gözlerim yine ilk ilgi odağı olmuştu. Aralarından Batur kendine gelerek "Dikkat!" Dedi herkes anında selam verdi.

 

"Rahat beyler." Diyerek ortada duran masanın en başına oturdum. "Komutan yokken bana komutanın demenize gerek yok en azından ben diyene kadar." Dedim.

 

Hepsinden aynı anda aynı cevap geldi "Emredersiniz".

 

"Gözleriniz ilk başta çok değişik geldi saygısızlık yaptık kusura bakmayın." Dedi içlerinden biri.

 

"Mız miz muz müz takılarını da atıyoruz ve isimleri alıyorum." dedim. Rütbe sırasına göre isimlerini saymaya başladılar. Burada olmayan iki kişiyle Batur söyledi.

 

Yüzbaşı Akın AKYOL

 

Kıdemli üsteğmen Yiğit KURT

 

Kıdemli üsteğmen Mavi Yaren YILDIRIM

 

Teğmen Batur KANDEMİR

 

Astsubay başçavuş Tolga ÇEVİK

 

Astsubay Kıdemli Üstçavuş Kaan Umut KILINÇ

 

Astsubay Kıdemli Üstçavuş Davut BURAN

 

Astsubay Kıdemli Çavuş Aren BİÇER

 

Astsubay çavuş Efe AYDIN

 

Tanışma bittiğinde beni merak ettiklerinin farkındayım. "Ne soracaksanız komutanlar gelmeden sorun." dedim.

 

"İsminizi öğrensek?" dedi Aren.

 

"Yaren" dedim.

 

"Mavi Yaren "dedi Batur

 

"Tanışıyor musunuz?" Dedi Kaan kafa sallamakla yetindim.

 

"Rüya'nın arkadaşı o anlat anlat bitiremediği o kız var ya işte o Mavi Yaren." Dedi Batur.

 

"Yaren de Batur." Dedim kafa salladı.

 

"Nasıl yani?" Diyerek kocaman gözlerle bana baktılar.

 

"Konuşmayı pek sevmez." Dedi Batur.

 

"Fark ettik." dedi Efe.

 

"Yaren komutanım."dedi Kaan daha sonra kafasını iki yana salladı. "Yaren." Diye düzeltti kendini bakışların ve dikkatimi ona çevirdim. "Gözleriniz lens mi acaba?" Dedi kafamı iki yana salladım. "İlk kez mor gözlü birini gördüm." Dedi gözlerime hayran hayran bakarken.

 

"Var mı komutanım bu gözlerin sahibi?" Dedi Aren. Bakışlarımı bu sefer ona çevirdim. Ne demek istediğini gayet açık anlamıştım. Sevgilim olup olmadığını merak ediyordu.

 

"Var." dedim.

 

"Of be kim o şanslı kişi? Merak ettim açıkçası ismini."

 

"Mavi Yaren ismi. Sevgilim yok şimdiye kadar olmadı bundan sonra da olmayacak." Dedim.

 

"Yaren hâlâ mı?" Dedi Batur sitem dolu bir sesle. Ona döndüm bu sefer.

 

"Hayla."

 

"Bir de bana da açıklayabilir mi neler oluyor?" Diyerek kapının ağzından biri içeriye doğru seslendi. Akın komutan olduğunu düşünüyordum. Anında hepimiz selam verdik. Bakışlarını kendi üzerimde hissettim. Bakınca da yanılmadım fark ettim. Tepeden tırnağa beni inceliyordu. "Sen?"

 

"Kıdemli üsteğmen Mavi Yaren Yıldırım."

 

"Rahat." dedi rahat pozisyonuna geçtik. "Ne konuşuyordunuz az önce?" Diye sordu.

 

"Tanışıyorduk komutanım." Dediğimde kafa salladı.

 

"Biz de tanışalım Akın ben." Dedi Bir kere daha inceledi beni. " Adını duyuran bir insansın bayağı konuşuyordu katıldın görevler hoş geldin." Dedi.

 

"Sağ olun komutanım."

 

"Hadi oturun iyice tanışalım Efe Yiğit nerede?" Dedi Akın komutan.

 

"Mezarlığa gideceğini söyledi komutanım." Diye cevap verdi Efe. Mezarlık deyince aklıma Gökhan gelmişti. Daha onu görmeye fırsatım olmamıştı.

 

"Komutanım." Dedim bir anda. Bana döndü bütün gözler. "Benim bir yere gitmem gerekiyor." Dedim.

 

"Yaren." Dedi Batur daha sonra Akın komutanım burada olduğu aklına gelecek ki "Yaren komutanım." diye düzeltti. Gideceğim yeri tahmin ettiği için gitmememi istemedi.

 

"Karışma." dedim sadece.

 

"Ne oluyor?" dedi Akın komutan. "Sana ne Batur kızın nereye gideceğinden." dedi Akın komutan bana döndü sonra da. "Sen git. Sonra tanışırız." dedi. Teşekkür ederek çıktım ve üniformami değiştirmeye gittim.

 

Soyunma odasına gidip üzerimi değiştirmeye başladım. Tam karşımda olan aynadan çıplak bedenime baktım. Her yerim babamin bana yaptığı işkencenin izlerini taşıyordum. Özellikle sırtımda bu izlerden bir sürü vardı. Bıçak izleri, yanık izleri, sigarayla sırtımda söndürdüğü için oluşan nokta nokta benekler ya da üzerimde denenen ilaçların veya kremlerin bana bıraktığı izler vardır. Üzerinden geçen zaman izlerin soluklasmasina sebep olmuş ama hayla belli olacak şekilde izler duruyordu.

 

Omzunun arka tarafında olan bir ize dokundum. "G" şeklinde olan bu ize dokundugum anda geçmişten bir anı geldi gözlerimin önüne.

 

"Yok abi yok. Kız iki gündür yok. Bakmadığımiz yerde kalmadi." Sağa sola volta atarak söyleniyordu.

 

İki gündür yoktum. Babam bana iki seçenek sunmuştu yine her zamanki gibi. Gece kuşlarından birine işkence edilecekti ve bunu benik seçmemi istemişti ben ise direkt kendimi seçmiştim. Şeyma'ya , Ateş'e , Can abime veya Gökhan' a sorsa asla beni secmezlerdi herkes benim gibi kendini severdi. Çünkü birbirimizin acı çekmesine asla dayanamıyorduk.

 

Şeyma hariç herkes kendini feda ederdi. Bunu tam olarak Gökhan'ın öldüğü gün anlamıştım.

 

"Gökhan tekrar dolasilim sokakları." dedi Ateş.

 

"Arda her yerde bizi ararken saçmalama istersen Ateş." Dedi Şeyma.

 

"Ya bir şey olduysa? Ya Arda veya babasını bulduysa?" Dedi Gökhan.

 

Elimi havaya doğru kaldırıp camı 3 kere ritmik bir şekilde vurdum. Bu bizim aramızda bir nevi bir şifreydi.

 

Gökhan cama baktığında değişen yüz ifadesinden beni gördüğünü anladım. "MAVİ!" Diyerek koşarak merdivenlere gitti. Çok bir süre geçmeden yanımda bitmişti zaten.

 

"MAVİ!" dedi bir kez daha. "Ne oldu kızım sana?"

 

"Yakışıklım." Dedim cılız çıkan sesimle. Yine ağlamıyordum. Canım ne kadar acıttığında çok iyi hatırlıyorum. Daha 6 yaşında olmama rağmen acıya alışıktım. Sokakta yaşayan çocuk her zaman alışıktır acıya. Alışık olmazsa ölüyordu zaten. Sokakların bize koyduğu kuralların biri de buydu sanki.

 

"Mavi'm gel bakalım." karların üzerinden aldı Gökhan beni. Saklandığımız yere gittiğimizde yerde duran eski yatağın üzerine bıraktı yavaşça. "Şeyma Arda senin yüzünü daha önce hiç görmedi. Sokağın en başında oturan abladan pansuman için bir şeyler getir. Sorarsa Gökhan sana bir ay daha fazla çalışır dersin."

 

Kafa sallayarak evden çıktı Şeyma.

 

"Kim yaptı?" Dide Ateş. Gözlerinden adı gibi Ateş saçiyordu şu anda.

 

"Acıyor." Dedim Gökhan sırtımdaki G şeklinde olan ize dokununca.

 

"Tamam tamam özür dilerim. Çok özür dilerim."

 

"Mavi kim yaptı bunu sana?" Diye sordu Can abim sinirle.

 

"Babam." Dedim.

 

"Lan yine ne zoru varmış?" Dedi Ateş.

 

"Gece kuşlarından biri işkence görecek sen seç dedi." Dedim.

 

"Sen neden kendini seçiyorsun Mavi?" Dedi Gökhan.

 

"Acıyor." Dedim bir kez daha. Etimin yanması gerçekten acıyordu. Ama sorularından kaçmak için yapmıştım. Soru sormayı bıraktı herkes. Gökhan pansuman yaptı ve beni bir kez daha sarılarak uyudum. O ise bütün gece canımın acımasın diye dikkat ettiği için asla uyuyamamıştı.

 

Hatırladığım anı ile yüzümde buruk bir gülümseme ile ize bir kere daha baktım.

 

G harfini özellikle damgalamıştı babam oraya. Gökhan'ın sırtında da M vardı. Bunu neden yaptığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ama babamın ikimize damgaladığı harfler birbirimizin baş harfi idi.

 

En sonunda siyah kot pantolonun üzerine geçirdim. Pantolon bacaklarımı ivice sarmıstı. Üzerime de dümdüz ve bol olan siyah tişört geçirdim. Belime silahımı takıp tişörtümü ile gizledim. Siyah sporlarımı da giyip saçlarımı açtım. Saçlarımı toplamayı sevmiyordum iş dışında da toplamıyordum.

 

Sen nefret etmiyorsun Yaren Gökhan senin saçını açık seviyordu.

 

İç sesim yine haklıydı. En sonunda çıktım kabinden acele ile çıkışa gidip motorumu aldım. Kaskımı kafama takıp motorumu atlayarak sürmeye başladım. Çok geçmeden gelmiştim zaten.

 

Kapının ağzında yazan yazıyı okudum.

 

Kimsesizler mezarlığı.

 

Gökhan da bir kimsesiz mezarlığına gömülmüştü. Annesi Gökhan'ın sağ haline sahip çıkmadığı gibi ölüsüne de sahip çıkmamıştı.

 

"Bir sokak çocuğu söyle Yılmaz ailesinin mezarında asla yatamaz. Bedenini nereye gömerseniz videomu beni alakadar eden bir durum yok burada." Diyerek kapıyı suratımıza kapatmıştı.

 

O günü tekrar hatırlamak istemediğim için direkt mezarlığa girdim. Hatırladıkça o kadını öldürmek istiyorum çünkü. Ben onun varlığına şükrederken o onun varlığını bile bilmiyordu.

 

Kimsesiz mezarlığının bir diğer özelliği ise buralarda isim yoktu. Burada herkesin bir numarası vardı. Gökhan'ın numarası da 2681'de yollarını ezbere bildiğim yerlerden tekrar tekrar geçtim.

 

Şu attığım her adımı keşke ona sarılmak içine atsaydım.

 

Mezarlık yine bomboştu. Adı üstünde zaten. Kimsesiz mezarlığı da burası. Buradaki kimseyi kimse umursamazdı. Kimse hayatını burada yatan insanlara bir dakikasını ayırıp ziyarete gelmezdi. Zaten gelseler burada olmazlardı.

 

Bu sefer bir şey farklıydı. Gökhan'ın mezarı başında 4 kişi daha vardı. İlk başlarda gördüm de bayağı bir şaşırdım. Ama gözün birine takılı kaldığında sinirim hat safa'ya çıktı.

 

Masmavi gözleri adeta ben şeyma'yım diye bana bağırıyordu. Açıkçası onu burada görmeyi hiç düşünmedim. O kadar yüzsüz bir insan olduğunu hiç düşünmemiştim.

 

"Ölümüne sebep olan bir insanın mezarına gelmeyi hiç utanmadın mı?" Diyerek mezarlığa doğru yürüdüm. Yanımda olan 4 kişinin gözleri de kendi üzerimde hissetsem de ondan gözlerimi ayırmadım.

 

Çok salakça bir huyum vardı. Ya en sevdiğim insanların ya da en nefret ettiğim insanların gözlerinin içine bakıyordum şu anda karşımda olan şeyma'nın da tam gözünün içine bakıyordum.

 

Ve onun gözüne bak içine bakma sebebim ondan nefret etmendi.

 

Hayat ne kadar garip bir şeydi. O zamanlar abla diyerek sarıldım hayatımın merkezine koydum o insandan şu anda öldüresiye nefret ediyorum. Ve eminim ki o benden daha fazla ediyordu benden. İnsanoğlu gerçekten çok merhametsizdi. 9 yaşında olan yaren'e ileride Şeyma ablandan nefret edeceksin deseler asla inanmazdı. Çünkü o küçük kızın Şeyma ablası onun her şeyiydi ama şu anda onun her şeyini elinden alandı.

 

O küçük kızın elinden biricik Gökhan'ını almıştı.

 

"Ma-" derken sert bakışlarımla lafını böldüm.

 

"Sakın!' dedim uyaran bir ses tonuyla. "Sakın onun bana verdiği ismi ağzına alayım deme. Yoksa senin ağır sikerim." Dedim. Gözlerime bir an baktı ve katlanamıyormuş gibi gözlerimin içine bakmayı kesti. Ben ise tamam gözlerinin içine bakıyordum.

 

"Sen yaşıyorsun." Dedi tekrar bana bakınca.

 

"Maalesef. Onun gibi beni de öldüremedin Şeyma. Ona yaptıklarını bana yapamadın daha." Dedim. Şok içinde bana bakmaya devam etti. "Bu geldiğin yerden sağ olarak çıkmak istiyorsan hemen şu anda git çünkü ben katil olmak şu anda istemiyorum. Buradaki bir sonraki yatan kişi sen olma istiyorsan." Dedim tehditkar bir ses tonuyla.

 

Yerinden Bir adım bile kıpırdamadı. Sinirim tepeme çıktığında yan tarafına döndüm. Karşındaki insanın yüzüne bile bakmadan " Şu arkadaşınızı alın bence buradan. Bir daha da buraya getirmeyin eğer bir kere daha karşılaşırsak bununla bir sonrakine karşılaşamayacağız." Dedim.

 

O ise bana tek kelimesi ile yüzüne bakmamı sağlamıştı. "Abim." Dediği anda bir anlık durdum. Daha sonra ise bakışlarımı yüzüne çevirdim.

 

Bu sefer de Can abim gri gözleriyle bana bakıyordu. O gözleri görmeyeli o kadar zaman olmuştu ki gördüğüme şükretmiştim. Onu gördüğüm anda o kadar özlediğimi fark etmiştim. Bakışlarımı ayırıp onun bir yanındakine baktım. Baktığım kişinin Ateş olmasını umdum.

 

Ve umdum gerçek olmuştu. Şeyma'nın gözleri kadar olmasa da buz renginde mavi gözleriyle beni Ateş karşılamıştı. Gözleri dolu dolu bana bakarken aynı zamanda gözlerinde gördüğüm bir öfke vardı. Bu öfkenin sebebini İlk birkaç saniye anlamasam da daha sonra anlamıştım.

 

Benim onu terk ettiğimi düşünüyordu.

 

Aslında böyle bir şey yapmamıştım. Ben onu terk etmemiştim. Hastalandığı zaman ona asla temin edemeyeceğimiz ilaçları ona verilmesi karşılığında ve aynı zamanda tedavi olması karşılığında kendimi üzerimde deney yapılmasını veya kendilerini belirledigi işkencelere katlanması karşılığında ona tedavi edilmiş ve aynı zamanda ilaçları da temin edilmişti.

 

Ama Ateş her şeyi anlaşılan yanlış anlamıştı. Benim onu terk ettiğimi düşünüyordu.

 

"GİTTİN!"diye bağırdığı anda düşüncelerimde haklı olduğumu anlamıştım. Onu kendime oturup anlatacaktım. Ama şu anda bana bakışları beni dinlemeyeceğini Emin kılıyordu bana. "SEN DE TERK ETTİN BENİ!" Diye bağırmaya devam etti.

 

"Ben gitmedim." Dedim kafamı iki yana sallayarak. O ne kadar bağırıyorsa ben de bir o kadar sakin konuşmaya çalışıyordum. Ateş'in huyunu biliyordum. Onun bağırmasına bağırma ile karşılık verirsen daha çok bağırırdı ve seni daha fazla dinlemezdi.

 

"GİTTİN! SEN DE TERK ETTİN BENİ ZEZE!" Diye bağırdı bir kere daha. Kendim onu şu anda anlatamıyordum. Ve o beni dinlemek istemiyor gibiydi. Belki de canımı en fazla bu acıtıyordu.

 

Ben onu bırak terk etmeyi onun yanından bir dakika bile ayrılmak istemezdim. Ama ben onun ölümünü izleyecek kadar güçlü bir insan değildim. Onun ölümü demek benim de ölümüm demekti.

 

"Ateş dinle beni bir." Dedim kafasını iki yana salladı.

 

"Neyini dinleyeyim lan ben senin?! Nasıl terk ettiğini mi dinleyeyim? Beni nasıl bıraktığını mı dinleyeyim? Neden yaptın lan bunu bana? Hak ettim mi ben bunu?" Dedi.

 

"Ateş." Dedim bir kez daha. Ama beni dinlememeye yemin etmiş gibiydi. Asla dinlemiyordu ve ben onu asla kendimi anlatamıyorum.

 

"SENDEN NEFRET EDİYORUM!" Dediği anda kafamdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Donup kaldım.

 

Evet Mavi Yaren Yıldırım'ı sadece bu üç kelimelik cümle yıkıma uğratmıştı.

 

İnsanların benden nefret etmesini pek kafana takacak bir insan değilim. Ama o kişi Ateş olunca ölecek gibi hissediyorum. Aslında kimsenin beni sevmesini bekleyecek bir insan değilim zaten. Ama sevmeyen kişi Ateş olduğunda ölüyordum.

 

"Benden nefret mi ediyorsun?" Diye sordum tekrardan cevabı değişmemişti ama.

 

"EVET!" Diye sert bir cevap aldım. "GİT! SİKTİR GİT ZEZE! ÖNCEDEN NASIL GİTTİYSEN ŞİMDİ DE SİKTİR GİT!" Dedi. Kendi gözlerinden yaşlar düşüyordu. Sessizce alçaldı. Az önce bağıran kendisi değilmiş gibi şu anda sesi fısıltıyla çıkıyordu. "Her şeyimdin zeze sen benim. Annemdin. Babamdın. Ailemdin. Kardeşimdin. Zeze sen benim kimsemdin. Beni hastayken bıraktın sen." Dedi.

 

Oysa ki bilmiyordu ki zaten hastalığı iyileşsin diye bırakmıştım onu. O ölmesin diye bırakmıştım onu.

 

Benden nefret etmesini duymaya asla hazır değildim. Ben onlara kavuşmak için onlara kavuşmak umuduyla gelmiştim buraya.

 

"Yaman yapma." Dedi can abim. Sesinde sanki benim başımdan geçen her şeyi biliyormuş gibi çıkan ses tonu benim hayal ürünüm değildi.

 

"Ne yapma Ilgaz? Ne yapma lan? Ben kaç kez zeze diye ağladım? Ben beklemedim mi onu? Her zaman çıkıp geldi yine çıkar gelir demedim mi? Ben onsuz tek gece uyku uyuyamazken o bırakıp gitti beni." Dedi.

 

"Benden nefret ediyorsun öyle mi?" Dedim bir kez daha. Cevabının değişmesini umuştum.

 

Ama cevabı değişmedi. "Senden nefret ediyorum." Dedi bir kez daha.

 

"Etme." Dedim kısık çıkan bir sesle. Kendi sesimi bir an tanıyamamıştım. Benim sesime asla bir şekilde çıkmamıştı çünkü.

 

Bakışlarımı Ateş'ten ayırdım. Ona bakmak iyi gelmiyordu şu anda bana. Öldürüyordu resmen beni ona bakmam. En başta duran o adama çevirdim bakışlarımı.

 

Çevirmem ile şok olmam biri olmuştu. Karşında Gökhan'ın kopyası duruyordu. Rüzgarın bana getirdiği kokusunu az önce de alabiliyordum. Ama bunu sadece Gökhan'ın mezarına geldiğim için kendi beynimin yanıltması olduğunu düşünüyordum.

 

Ama karşındaki bu tanımadığım yeşil gözlü kişiden geliyordu bu koku. Gökhan gibi kokuyordu. Benim tabirim ile huzur kokuyordu.

 

Bakışlarımla adamı incelerken şeyma'nın adım ile bana seslenmesi ile en kötü bakışlarım ama çevirdim.

 

"Sen laftan anlamayacak kadar geri zekalı mısın? Adımla seslenme demiştim sana. Şeyma bana kendini öldürtme." Diye uyardım onu bir kere daha.

 

"Küçüktük. Böyle olmasın ben istemedim. Ben sadece bir kıskançlık oldu. Özür dilerim."

 

"O da küçüktü." Dedim Gökhan'ın mezarını göstererek. "Sen onu benden aldın. Halen hangi yüzle karşımdasın? Defol git Şeyma."

 

"Beni dinlemelisin. Ablanım ben senin Mavi."

 

"Sana adımı ağzına alma dedim. Onun bana verdiği adı sakın ağzına alma." Diyerek Can abime döndüm "Al bunu git abi."

 

"Abim." Dedi.

 

"Al gö-" derken cümlemi kesen bir şey oldu. Şeyma'nın tam arkasında olan ağacın arkasından çatırdayan bir dal sesi duymam ile sözümü yarıda bıraktım. O ağacın arkasında birinin olduğunu adım kadar emindim.

 

"Bana vermen gereken bir hesap yok mu? Beni neden terk ettin?" Dedi Ateş. Şu anda ona kendimi anlatmakla uğraşmaktansa buradaki 4 kişiyi korumayı tercih ediyordum. O yüzden sorusunu cevapsız bırakarak etraftaki olaylara kulak verdim. Saldırı olursa burada korumam gereken 4 sivil vardı. "Neden cevap vermiyorsun bana? Neden susuyorsunuz zeze?"

 

"Az önce beni dinledin mi Ateş? Şimdi neden sustuğumu mu soruyorsun?" Diye sordum.

 

"Senden nefret ediyorum. Siktir gi-" derken şeyma'ya arkamı aldım. Aynı anda benimdeki silahı çıkararak ağacın arkasında şeyma'ya doğru uzatılan namlunun sahibini vurdum. Adamı bilerekten öldürmeyecek bir şekilde vurmuştum.

 

Bir Çığlık bastı Şeyma. "NELER OLUYOR?" Diye bağladı ardından.

 

"Bağırma lan kulağımın dibinde." Dedim sinirli bir sesle. Sol koluma adamın vurulmadan önce sıktığı kurşun sıyırmıştı. "Allah'ım bu geri zekalı için yaralandığıma inanmıyorum." Söylendim.

 

"Mavi!" Dedi daha adını öğrenmediğim Gökhan'a benzeyen kişi.

 

"Yaren!" Dedi Can abim.

 

"Zeze!" Dedi Ateş.

 

"Yok bir şey." Dedim. "Bağıracağınıza polisi arayın." Dedim.

 

Adama doğru yürürken Can abimin polisi aradığını ve elinde üzerinde Türk bayrağı olan bir silah taşıdığını fark ettim. Anlaşılan hayaline ulaşmıştı ve polis olmuştu. Benimki gibi bir silah da Gökhan'a benzeyen o arkadaşın elinde gördüm.

 

"Polis olmuşsun." Dedim. "Hayalini gerçekleştirmene sevindim." Dedim adamın üzerine yürümeye devam ederken.

 

"Yaralanmışsın Yaren. Gel buraya baksın Şeyma." Dedi Can abim.

 

"Bok baktırırım o siktigimin salağına." Dedim. Adamın tam önüne gelmiştim artık. Hala silaha uzanmaya çalışıyordu. Ayağım ile silaha ittim geriye ve el bileğine bastım. "Ulan amına koyduğumun salağı adam gibi kafama niye nişan almıyorsun? Geri zekalı." Dedim.

 

"Ben." Diye tek kelime ettiği anda Türk olmadığını anladım.

 

"Ulan hepsi mal bunların." Dedim sinirle. Kafasını arkasındaki ağaca çaktım. Böylelikle bayılmış oldu. "Türk askerinin yanındaki herhangi birisi bile zarar vermeye çalışırsan görürsün böyle ebenin amını." Dedim.

 

"Zeze gel bakayım yarana." Dedi Ateş.

 

"Nefret ettiğin birinin kolunu neden düşünüyorsun ki?" Diye sordum.

 

"Sen neden nefret ettiğin birinin hayatını kurtarıyorsun ki?" Dedi daha adını bile öğrenemedim o arkadaş.

 

"Benim işim bu maydanoz bey." Dedim ters bir şekilde.

 

"Onun da işi bu." Dedi.

 

"Eyvallah kalsın." Dedim. Can abime doğru yürüdüm. "Şunu verebilir misin?" Dedim bileğindeki bandanayı göstererek.

 

"Al." Diyerek kolundan hemen çıkardı. Ve bana uzattı. Bandanayı koluma sararak bıraktım.

 

"Maydanoz bey adınızı söyleyecek misiniz yoksa ben size maydanoz demeye devam edebilir miyim?"dedim. Adını gerçekten merak ediyordum. Gökhan ile herhangi bir kan bağı olduğunu düşünmeye başlamıştım.

 

Fazla benzemelerin ve kokuları aynıydı. Onun kokusu kendine özgüydü. Ve ben onun kokusuna benzer birçok koku aramışken asla aynısını bulamamıştım. Bırak aynısını onun kokusuna benzer bir şey bile bulamamıştım.

 

"Yiğit Kurt." Dedi. Benim daha yeni katıldığım timde olduğunu anlamıştım ama yine de gözümle silahını gösterdim. "Askerim ben de." Dedi.

 

"Kötü haber aynı timdeyiz." Dedim.

 

"Bence gayet güzel bir haber." Dedi.

 

"Gökhan ile bağlantın?" Dedim.

 

Durdu birkaç saniye. Sanki verecek bir cevabı yok gibi. "Arkadaşım." Dedi ama hiçbir şekilde inanmadım.

 

"Kokun gözlerin ve fiziksel olan hiçbir özelliğin arkadaşım demiyor." Dedim.

 

"Kokusunu hatırlıyor musun ki?" Dedi yutkunarak.

 

"Hipertimez'in işe yaradığı tek yer onunla olan anlar ve kokusu veya diğer özellikleri." Dedim.

 

"Ne?" Dedi Ateş. "Hipertezi mi var sende?" Dedi kafa sallamakla yetindim. Polislerin gelmesiyle sohbet de kapanmıştı. Onun yerine ben de yiğit'i inceliyordum. Yiğit'i incelemenin iki sebebi vardı. Birinci sebebi Gökhan'a benzemesiydi. İkinci sebebi ise Ateş'in kulağımda çınlayan sesi uzaklaştırmaya çalışmaktı.

 

En sonunda sesin gitmeyeceğini anladığım anda yerimden kalktım. Ben kalktığım anda "Kral." Dedi Emir.

 

Polis olan bir arkadaşımdı. Bana sürekli kral diye seslenirdi. Ben de ona bro derdim.

 

"Bro."dedim ben de.

 

"Lan hayırsız geldin buraya dedim ki bu arkadaşın yanına da bir uğrar ama nerede? Görüyor musun lan unutulduk 2 dakikada." Dedi daha sonra sarıldı bana. "Yemin ederim Bir dahakine çok pis trip atarım. Benimle barışmak için etrafımda dört dönersin." Dedi.

 

"Ne yapayım brom. Hayranım bol salmıyorlar. Bir dagda bir burda." Dedim. Dalga geçiyordum ben de. Biraz daha sarıldıktan sonra ayrıldı benden. "Emir sigaran var mı?" Diye sordum.

 

"Kim üzdü lan?" Dedi. Sigarayı sadece üzgünken içtiğimi biliyordu. O kadar çok sigara içen bir insan değilim. Aşırı üzüldüğüm zaman sigara içiyorum sadece. "Kalk gel sikek." Dedi.

 

"Yok oğlum bir şey. Senin bu arkadaşını kim üzebilir?" Dedim.

 

"Cümlen haklılık fışkırıyor kral. O yüzden yok sana sigara migara. Benim bulduğum kimse üzemez." Dedi. Ve cebinden fındık çıkardı. "Al findik ye." Dedi.

 

"Eyvallah." Dedim avucuma bıraktığı fındığı ağzıma attım. Bir yandan da kolumu dikmek için ilk yardım çantası arıyordum.

 

"Mavi." Dedi Yiğit.

 

"Mavi değil Yaren."diye düzelttim onu.

 

"Gökhan sana Mavi dememi istiyor. Yaren yaşadığı sürece maviyi unutmasın dedi. Arkadaşın öyleyse de yapacak bir şey yok." Dedi.

 

"Ne bakıyorsun Emir o şekilde?" Diye sordum ters ters. Emir'e öldürecek gibi bakıyordu.

 

"Gözüme hatta yüzüme bile bakmadın bu arkadaşa nasıl baktığımı nasıl görüyorsun?" Dedi. Olduğum yerde yere çöktüm.

 

"Senin bana bakmadığın her an ben sana baktığım için olabilir mi?" Diye sordum. Daha sonra emir'e döndüm. "Brom ilker'in çantası var mı?" Dedim.

 

"Ne yapacaksın lan?" Dedi.

 

"Kolumu dikeceğim." Dedim. Dediğim anda koluma çevirdi bakışlarını.

 

"Ulan vuruldun mu mal? Bana niye söylemiyorsun geri zekalı?" Dedi.

 

"Evet brom hem de bir sikik için. Şimdi iğne iplik veriyor musun yoksa ben gideyim mi?" Dedim.

 

"Ben halledeceğim." Dedi Yiğit. Bakışlarımı ona çevirdim. "Bakma öyle tip tip. Sen karar ver ya ben dikeceğim. Ya Yaman dikecek. Ya da Elif." Dedi

 

"Ulan sen kimsin de bana karışıyorsun amına koyayım?" Dedim.

 

"Küfür etme." Diye uyardı beni. "Gökhan seni bana emanet etti."

 

"Siktir git. Gökhan beni kimseye emanet edecek kadar güvenmez kimseye. Eğer güvenirse ya bizim aramızı sokardı ya da bizi tanıştırırdı." Dedim.

 

"Belki sizin aranıza girmek istemeyen bendim." Dedi.

 

"Nasıl inanacağım ben onu tanıdığına?" Dedim.

 

"Koluna baktıktan sonra kanıtlasam olur mu?" Dedi kafamı iki yana salladım. "Of inatçı keçi of. Bir kere de beni dinlesen olmuyor değil mi?" Dediği anda donup kaldım.

 

"Of inatçı keçim of! Bir kere de beni dinlesen olmuyor değil mi güzelim?" Dedi Gökhan.

 

"Bana ne ya? Benim aklım yok mu ben niye seni dinliyorum?" Dedim ters ters. Ne kadar iyi anlaşsak da arada bir beni özellikle sinir ederdi. Sinirlenince de burnunu sıkar aşır tatlı olduğunu falan söylerdi.

 

"Akıllı halin bu mu inatçı?"

 

​​​​​​"Ne oldu paşam beğenemediniz mi? Beğenmiyorsunuz gidebilirsiniz Gökhan bey." Dediğim anda yüzünü buruşturdu.

 

"O resmiyet ne kızım ya? Hem mümkün mü? Benim senden ayrı durmam? Hem ne yapalım sen de bensiz ayrılmıyorsun." Dedi dalga geçerek.

 

"Ha benden gidebilirsen gideceksin yani?"

 

"Bilmem. Her seferinde sen sülük gibi yapışıyorsun." Dedi dalga geçerek. "Hiç bir türlü kaçamıyoruz senden."

 

"Tamam lan yürü git. Seninle bir daha konuşmuyorum git." Dedim.

 

Beni aklımdaki düşüncelerden ayıran yiğit'in yüzümün hizasında elini sallamasıydı. Bakışlarım ona çevirdim. "Çok dalgınsın anlaşılan." Dedi. Bakışlarımı önümdeki fotoğrafa kaydırdım. İkiye katlanmış olduğu belli olan bu fotoğrafta ben ile Gökhan yan yanaydik.

 

Bizi satın almak isteyen bazı insanlar için Arda denen serefsiz biz onun yanında kaldığımız süre boyunve her çocuğun fotoğrafini çekerdi. Bizi de tel tek satmayı göze alacak kadar göt yoktu onda. Besimizi aynı anda elden çıkarmalıydı. O yüzden baya fotoğraflarimiz vardı. Ve beni geri zekalı özel bir çocuk zan edicek kadar maldı.

 

"Nerden buldun?" Diye sordum. Nerden bulduğunu gayet biliyordum.

 

"Arda'nın ininden çaldım." Dedi gayet rahat bir tavırla. "Başka bulamadım ama." Dedi üzgün bir sesle.

 

"Kalanı bende." Dedim. Bana baktı bir an.

 

"Nasıl?" Dedi.

 

"Bana ait olan şeyleri geri aldım ondan." Dedim omuz silkerek.

 

"Tamam koluna bakayım artık." Dedi. Birşey demedim. Kolumdaki sargiyi büyük bir özenle çıkardı. "Sıyırmış." Dedi.

 

"Sağ ol ya ben hiç fark etmedik amına koyayım. Sen nasıl şak diye teşhis koydun be. Bravo." Dedim göz devirirek.

 

"Ulan normalde konuşmayan kız henim ağzıma sicamk için niye bülbül oluyor?" Dedi o da ters ters.

 

"Abartma istersen amına koyayım." Dedim. Bir kere daha göz devirerek.

 

"Küfür etme. Göz devirirken gözün çıkacak." Dedi.

 

Kolumla ilgenmeye devam etti. Bana camdan birşeymis gibi dokunuyordu.

 

"Camdan değilim." Dedim.

 

Kafasını kolumdan kaldirmaldan "Efendim?" Dedi.

 

"Kırılacak birşeymisim gibi dokunmama gerek yok." Dedim.

 

"Canın acımasın diye uğraşıyorum. Uyusturmadik bile." Dedi.

 

"Gerek yok uyusturmaya. Ya hızlı dik yada ver ben dikeceğim lütfen." Dedim.

 

"Ulan nasıl dikeceksin kendi kolunu kendin?" Diye söylenerek hızlandı. Kolumu bitirip sarınca birakti.

 

"Eyvallah." Dedim.

 

"Eyvallahin ile yasa." Dedi.

 

Gülümseme oluştu yüzümde. Öyle çok büyük değildi ama yine de minik bir gülümseme gösterdim.

 

Emir'in yanına doğru ilerlemeye başladım. "Bro." Dedim.

 

"Kral bu kimis biliyor musun?" dedi

 

"Valla bilmiyorum ama türk olmadığı kesin." Dedim. Kafa salladı.

 

"Aslen türk ama dogdudu yer yabancı bir ülke. Uzun zamanlar boyunca da orada yaşamış. O yüzden şivesi var. Yirmi yaşında Türkiye'ye dönüp cinayet işlemiş. Bir kadın cinayeti." Dedi.

 

"Öldürim." Dedim. "Bırak da ağzına sıçim." Dedim.

 

"Lan dur manyak." Diyerek bileğinden tuttu. "Bir resim bulduk cebinde." Dedi.

 

"Ee öldürmemek için geçerli bir sebep değil bu." Dedim.

 

"Resim." Dedi. Kaşlarımı çattın. "Sana ait."

 

 

BÖLÜM SONU

 

 

 

 

 

​​​​​

 

​​

 

 

​​​​​

 

 

 

 

​​

 

 

​​​

 

 

​​​​​

 

Loading...
0%