@yaren_yasar11
|
"Günaydın." dedi İbrahim albay biz içeri girer girmez. "Oturun. Bizi yalnız bırakın." dedi karargah merkezinde olan birkaç askere. Hepsi dışarı çıktı ve bizde yerlerimize geçtik.
"Öncelikle Yaren sen neden geldin?" dedi.
"İyiyim ben komutanım." dedim. İnanmayan gözlerle bana baktı. Daha sonra aklına her ne geldiyse bana bakmadı. Elini anlıma koydu ve ateşime baktı. Ateşim yoktu çünkü ben iğneyi kendi koluma vurmuştum.
"Yiğit Yaren sizde kalıyor değil mi?" dedi.
"Evet komutanım."
"Hastaneden sonra hiç uyudu mu?"
"Eve gidene kadar uyudu daha sonra ise direkt spora gitti."
"Bu halde mi?"
"Sizin askeriniz komutanım. Biliyorsunuz ki Mavi'yi durdurmak nerede ise imkansız. Durdurmaya çalışınca kolumu kırmakla tehdit etti kendisi." dedi şikayet eder gibi.
"Yiğit komutanım bu arada kesin yapar. Net yani. Sırf üniformaya kan bulaştı diye bir adama işkenceden sonra öldürmüş birinden bahsediyoruz." dedi Batur.
"Birincisi ben o şahısı konuşturmak için yaptım. İkincisi o şahıs özelikle kanlı elini kolumda olan Türk bayrağına dokunduğu için öldürdüm onu. Üçüncüsü ben kısıtlanmayı seven bir kız değilim. Dördüncüsü sevdiklerime zarar vermem. Ve beşincisi beni burada komutana şikayet etmeye utanmıyor musunuz?" dedim.
"Kız haklı." dedi İbrahim albay gülerek. Daha sonra yeni biri geldi içerinden. "Teğmen Çağrı Ünal. Tanıştırim." Dedi.
Tanıma fatsi hızlıca bitirdikten sonra önümdeki dosyaya döndüm. Göz gezdirmeye başladım. Hastalığım yüzünden tek bir kez göz gezdirmem ile dosyayı ezberleye biliyordum.
"Şimdi konumuza geri dönelim. Önünüzdeki dosyadaki adam biyolojik silah kaçakçısı. Bizim bu adamı ele geçirmemiz gerekiyor. Biyolojik silahları yayması fazlası ile tehlikeli durumlara yol açıyor. Adamın da bu gece silahlar yolla çıkıyor. Adamı almayı nasıl düşünüyorsunuz? Bir sizin fikirlerinizi alalım." dedi İbrahim komutan. Diğerlerinin ne dediklerini dinlemeden önümdeki dosyaya baktım.
"Sen ne düşünüyorsun Yaren?" dedi İbrahim albay.
"Komutanım sevkiyat büyük bir ihtimal gece yarısı yola çıkacak. Yolarını bir grup kesecek. İzniniz ile göstereyim." dedim ve haritanın başına geçtim. Bir noktadan bir noktaya yolu çizdim. Başlangıç ve bitiş noktalarını birleştirdim. "Kullandıkları yol burası. Ve iki grup olarak ayrılacağız. Bir grup tam burada ve o iki grubun biri üç kişi biri de beş kişi olacak. Beş kişilik grup tam olarak burada duracak. " dedim yolun tam ortasını göstererek. "Bu dört kişilik grupta olan kişileri sayıyorum. Aren, Batur, Tolga, Kaan ve Davut. Aren araba kazası yapış gibi davranacak ve onları oyalayacak. Batur sen en iyi bildiğin işi keskin nişancılık yaparak adamları indirecek Kaan, Davut ve Tolga sizde hem Aren'i koruyacaksınız hem de Batur'a temizliğe yardım edeceksiniz. En fazla on kişi olurlar."
"Kalan üç kişi ne yapacak?" dedi İbrahim komutan.
"Silahları yapan kişinin evine çökücez. O uyurken bizde evinde temizlik yapacağız." dedim.
"Komutanım sanki Aren yerine ben olsaydım daha iyi olmaz mıydı?" dedi Davut
"Bu soruya şu anda cevap veremem Davut. Bak çıkınca tekrar sor." dedim.
"Küfür edecek." dedi Kaan Davut'in kulağına.
"Peki timi neden eşit bölmedin?" dedi İbrahim komutan.
"Komutanım onların işi daha zor. Zaten ben ve Yiğit bile gitsek o temizliği çok rahat hal edebiliriz." dedim.
"Komutanım onun yerine bize Yiğit komutanı verseniz daha iyi olmaz mı?" dedi Tolga.
"Onu kendime ayırdım." dedim.
"Nasıl yani?" dedi Batur.
"Gökhan guvenmis ve bende güveniyorum."dedim ve Yiğit'e gösterdim "Güvendiğim tek kişi." dedim ve haritaya döndüm. "bizim için kalan grupta ben, Yiğit ve Çağrı olacak. Yani benim planım bu şekilde." dedim ve İbrahim albaya döndüm.
"Yine her zamanki gibi harika. Emir komuta sende. Kılıcınız keskin olsun." dedi gülümseyerek. Hızlıca selamlarımızı verip karargah merkezinden çıkıp hazırlanmak için aşağıya indik.
"Komutanım Davut'in bir sorusu vardı ya onun cevabını bir verseniz." dedi Aren.
"Oğlum gavurlara benzemeye ne kadar meraklısınız lan? Bırakın bu arkadaş zaten benziyor görevini yapsın işte amına koyayım." dedim.
"Kalbimi kırdınız komutanım." dedi Aren.
"Oğlum sende kalp mi var?"
"Valla var komutanım. Yemin ederim var. Bakın atıyor hayla." dedi ve avcumu tutup kendi kalbinin üzerine koydu.
"Aren son atışları olmasını istemiyorsan bir daha sakın benim iznim olmadan bana dokunma. Bu bir emirdir." dedim. Ciddileşti hemen.
"Emredersiniz komutanım." dedi ve yolumuza devam ettik.
"Komutanım keşke eşit bölseydiniz ya." dedi Batur.
"Eşit oğlum zaten. Bak şimdi Davut ile Kaan Tolga ile Aren bir araya gelince anca bir insan ediyorlar. He bu arada. Sahip çık bu salaklara. Bunların ne yapacağı gram belli olmaz."
"Haklısınız komutanım." dedi Batur gülerek. Hazırlanmak için hangara indik.
"Komutanım öreyim mi saçlarınızı?" dedi Batur.
"Ben yaparım." dedi Yiğit hemen. Emre balık sırtı örgüsü yapmak istiyordu bana. Küçük kız kardeşi için öğrenmişti ve güzel yapıyordu. Bende asla öğrenemediğim için arada sırada örüyordu.
"Komutanım yapardım ben." dedi Batur.
"Yaparım dedim ya Batur uzatma." dedi ve arkama geçti. Bordo beremi çıkarıp bana uzattı.
"İstemiyorum." dedim.
"Mavi sus." dedi ve saçlarımdaki tokayı açtı. Tepeden başlayarak tek balık sırtı ördü. Saçım uzun olduğu için biraz uzun sürmüştü.
Gökhan da saçımı hep ikili balık sırtı örgü yapardı.
Ama Yiğit tek örgü yapmıştı ve çok güzel yapmıştı. Gülümsedim.
"Eyvallah." dedim. Bakışları gülümsememde takılı kaldı. Arkama dönerek hazırlanmaya başladım. İlk hazırlanan da bendim ve en başta yerimi aldım. Teker teker herkes yerini aldı ve helikoptere bindik. Bindikten sonra ben tam Yiğit'in yanında idim ve kimse konuşmuyordu. Helikopterden inip hepimiz yerimizi aldık.
"Batur ne kadar yolunuz var?" diye sordum telsizden.
"Elli dakika komutanım."
"Çabuk olun Batur ve onlara sahip çık. Özelikle Aren'e."
"Komutanım beni bu kadar düşünmeniz gözlerimi yaşarttı." dedi Aren.
"Kusura bakma Aren. Ben sizin gibi değilim kardeşlerimin canı benim için her şeyden önce gelir. Sizin canınızın yanması benim canımı iki kat yakar."
Yürümeye devam ederken bir yandan da etrafa bakınıyordum. Biz ulaşmak üzereyken Batur'dan ses geldi.
"Komutanım hedefe ulaştık." dedi.
"Tamam. Hemen hazırlıkları yapın. Batur kendine güzel bir yer bul. Davut, Kaan ve Tolga sizde önce Aren'e yardım edin daha sonra ise sizde bulun bir yer. Birbirinize sahip çıkın." dedim.
"Emredersiniz komutanım." dediler bir ağızdan.
"Çağrı bizim ne kadar yolumuz kaldı?"
"Üç dakika komutanım." dedi kafa salladım.
"Gece olmasını bekleyeceğiz beyler." dedim. Yolu bitirip yerlerimizi aldık.
"Mavi." dedi tam yanımda olan Yiğit.
"Efendim?"
"İyi misin?"
"Evet."
"Dün gece kim aradı seni?"
"Bilmiyorum. Özel numaraydı. Taşak geçti oğlum işte."
"Yaşadığına inanmıyor musun?"
"İnanmıyorum."
"Neden?"
"Çünkü benim kucağımda iken nefes almıyordu. Morgda da gördüm" "Benim onu görmem lazim." Diye diretti bir kez daha Mavi. Karşında olan gassala.
"Kızım saçma saçma konuşma yıkandı tabutta." Dedi adam. Mavi ise diretmeye devam edeceği her halinden belliydi.
"Abi yemin ederim ne istersen yaparım." Diye devam edecek iken dinlemeden kızı itti ve yere düştü Mavi. Küçücük bedeni savruldu yere doğru ve aynı zamanda masanın kenarına vurdu kafasını.
"Senine mi uğraşacağim ben?" Dedi kızgın kızgın. Kızı umursamdan çekip gitti.
Mavi ise adamın cebinde olan anahtarı avucunda sıkı sıkı tutuyordu. Ayağa kalktı. Elini kafasına koydu.
Gökhan ameliyata girmiş olmasına rağmen kurtulamamıştı.
Yada sadece gece kuşları bunu böyle biliyordu.
Mor gözleri etrafı iyice taradı. Kafasında akan kan şu anda onun için hiçbir teşkil etmiyordu. Çünkü küçücük kalbi şu anda oradan daha fazla acı veriyordu.
Ameliyatın iyi geçtiğini söyledikten sonra normal odada olan ama aniden hayata veda eden Gökhan'ı yani kendi yakışıklısını görmek zorundaydı. Yıkanmış olmasına rağmen kefeni azıcık araladı. Bunu yapar iken fazlası ile zorlanmisti. Bembeyaz gülünü araya sıkıştırdı. Daha sonra da tekrar eski haline getirip oradan uzaklaştı.
"Anladım." dedi ve sustu. Etrafı kolaçan etmeye devam etik. Gece olmuştu sonunda ve bahçede hareketlilik olmaya başlamıştı. Bir kız kutlama için masa hazırlıyordu ve masada oturan birkaç kişi kırmızı bülten ile aranıyordu. Gülümsedim hemen.
"Yiğit." dedim.
"Efendim?"
"Beni koruya bilir misin?"
"Aklında ne var?"
"Masadaki birkaç kişi kırmızı bülten ile aranıyor gelmişken alıverelim da onları da."
"Nasıl yapacaksın?"
"Aralarına karışacağım."
"Çok tehlikeli."
"Eee tamam sorun yok."
"Ölebilirsin Mavi."
"Eee tamam da bunda da sıkıntı yok."
"Ne dersem dinlemeyeceksin değil mi?"
"Ha şunu bileydin." dedim ve sırt çantamı yere bıraktım. İçinden bu şerefsizlerin giydiği tarzda kılık değiştirmek için kullandığımız kıyafetleri aldım. Üzerimdeki kıyafetler montu falan çıkardım ve yeşil badi ve pantolon ile kaldım. Üzerine o kıyafetleri geçirdim ve gözlerime lens taktım. Silahımı da sakladım. Gözlerimde mavi lensler vardı.
"Mavi dikkat et." dedi Yiğit kafamı salladım ve evin arka tarafına yürümeye başladım. Arka taratan adamlarının arasına karışmak çok kolay olurdu. Tek başına kalmış bir adamın boynunu kırdım ve cesedini görünmeyen bir yere aşıdım. Elindeki silahı almak için öldürmüştüm adamı. Tabi ki bugün burada olan insanların çoğu ölecekti.
"Hey, tu kî yî?" Hey, sen kimsin?
"Samara I. Ez zilamê Melkan im li vir." Samara ben Melkan'ın adamıyım.
dedim. Sesimi değiştirmedim çünkü burada birkaç kadın vardı. Ve kadınlar içeri girebiliyorlardı. Melkan da kırmızı bülten ile aranan bir adamdı ve ben onun ismini sallamıştım.
"Temam. Sam di hundir de li benda jinan e. Wan bextewar bike û piştre were cem min." Tamam. Sam içeride kadınları bekliyor. Onları mutlu et ve sonra bana gel.
"Temam." Tamam. Dedim ve yanından geçerek içeri girdim. Ecdadını sikiceğim o salağın. Ana kapıya sızıp içeri girdim. İçeride bir hizmetçi kostümü giymiş bir kız vardı. Kız tam kapıdan çıkacak iken bir elimle kızın ağzını kapadım diğer elimle ise elindeki tepsiyi aldım. Kız bağıracak iken onu tek vuruşta bayılttım. Ve kızı taşıdım ve bir odaya bağladım. Ağzını da sıkıca bağladım. Üzerindeki kıyafetleri çıkardım. Beyaz yerlerine ters ters baktım. Ama yapacağım hiçbir şey yoktu. Güvendeydim. Yakınımda Yiğit vardı. Yani sorun yoktu. Kıyafeti üzerime geçirdim. Aşırı kısaydı. Eğilsem her tarafım meydandaydı. Kızın ayağındaki ayakabılara baktım. Benim ayağıma olurdu. Ben oldururdum yani. Saçımı açıp elimle düzeltim ve bıçağımı da dizime kadar gelen çorabımın içine soktum. Ve çıkıp tepsiyi elime aldım. Şarap ve viski şişesine uyku ilacı koydum. Ve yürümeye başladım. Kulağımdaki kulaklıtan Yiğit'in sesi geldi.
"İyisin değil mi Mavi?" dedi.
"Fazlasıyla. Enerjimi atacağım bebek." dedim gülümseyerek. Ve dışarı çıktım.
"Sen?" dedi adamlardan biri. Türkçe az bildiğini anladım.
"Merhaba Samara ben. Hizmetçi kız eğlendiremedi sizi yerine geldim." dedim. Adam baştan aşağı beni süzdü.
"Mavi o adam sana biraz daha bakar ise ben o adamı öldürürüm." dedi Yiğit.
"Geldiğime sevinmediniz herhalde. Gidebilirim." dedim yalandan bir alınganlık ile.
"Kal." dedi adam arsız bir gülüş ile. Şu oyunculuğum bir taktiri hak etmiyor mu?
Masaya geçmeden kulağımdaki kulaklığa gizlice konuştum. "Yiğit sadece üç dakika bekle. Sonra başla."
"O adam senden bakışlarını çekmez ise o kadar da beklemiyorum." dedi sinirli bir sesle. Adamların önündeki bardakları doldurdum. Anında hepsi birer bardağı içtiler.
"Küçük bir oyun oynayalım bence." dedim.
"Ne oyunu?" dedi masanın sonundaki adam.
"Üç dakika içinde kim en çok içerse onu alıp götürüyorum. Bütün gece de onunum." dedim. Adamların gözleri parladı anında ve şişeleri aldılar. Onlar içerken ben de yüz seksene kadar sayıyordum. Son on saniye kaldı.
"10"
"9"
"8"
"7" dedim ve daha süre dolmadan hepsi uyudu. Gülümsedim. "İyi uykular derdim de kabusunuz maalesef benim." dedim ve silahı aldım. "Beyler de haydi." dedim ve silah sesleri başladı. Bende arkadakileri temizlemeye başladım.
"Yanına geliyorum Yiğit." dedim.
"Gel. Yakınımda ol sen benim." dedi anında. Onun yanına yürümeye ve adamları temizlemeye başladım. Kalabalıklardı. Ama fark etmezdi. Yiğit'in yanına gittim.
"Bu üzerindeki ne Mavi?" dedi Yiğit.
"Sus işim var şu anda." dedim ve sırtımı Yiğit'e yasladım. Yakınlarda sadece saklanmak için duvar vardı ve o duvarden kendimizi korumamız imkansızdı. Sırt sırta ilerleyerek adamları öldürdük.
"Temiz." dedim.
"Temiz." dedi Yiğit.
"Temiz." dedi Çağrı.
"Çağrı sen kontrol et evi. Ben üniformamı giyeyim Yiğit sende şu masadaki adamları yan yana koy ve hepsini bağla." dedim
"Emredersin komutanım." dedi Çağrı.
"Bence de giy sen üniformanı." dedi Yiğit ve silahım, çantam ve üniformamı bana uzattı. Hizmetçi kızı bağladığım yere gittim ve üzerimdeki kostümü çıkardım. Hızlıca üniformamı üzerime giyip bıçağımı yerine yerleştirdim. Saçımı da sıkı bir şekilde at kuyruğu yaparak kaskımı taktım. Dışarı çıktığımda az önce bana yavşayan adamın yüzü kanlı bir şekilde olduğunu gördüm. Hepsi baygındı.
"Adama ne oldu amına koyayım?" dedim.
"Bakmaması gereken birine baktı." dedi.
"Hayırdır sen beni mi kıskanıyorsun?" dedim.
"Ne kıskanması?"
"Adamın hali, giydiğim kıyafetlere karışmalar hayırdır anlıyalım yani?"
"Gökhan olsa o da aynısını yapardı." dedi sustum. Önümdeki adamlara döndüm. Telsizden ses geldi.
"Görev tamam komutanım." dedi Batur.
"Çağrı karargahı ara." dedim. Çağrı telefonu bana uzattı.
"Komutanım."
"Dinliyorum Yaren."
"Tır elimizde. Aynı zamanda silahları yapan adam yani Saffan ve beş adet kırmızı bülten ile aranan kişiler elimizde."
"Alnınızdan öpüyorum kızım. Adamları nasıl aldın?"
"Komutanım şans."
"Sana emirimdir kızım kurtlarımı al ve yuvana sağ salim dön."
"Emredersiniz komutanım." dedim ve telefonu Çağrı'ya verdim. Telsize döndüm. "Beyler yuvaya." dedim.
|
0% |