@yaren_yasar11
|
Göreve gitmek için hepimiz çoktan hazırlanmaya başlamıştık. Bizim de hayatımız bu şekildeydi. Herkes ailesini birkac dakika görünce mutluluk yüzlerinden okunuyordu. Benim yüzümde de salakça bir gülümseme yer edinmişti. Ama gülümsemem bile zorla tutuyordum. Görev emri gelmişti. Göreve gitmek için hepimiz aileler ile vedalaşıp yola doğru koyulmak için hazırlık yapmaya başlamıştık. En son eğilip kendi postaların bağcığını bağladım. En sonunda benim hazırlanmam bitmişti. Fazla bir süremiz olmadığı için herkes hemen herşeyimi hal etmişti. Komutan sadece hazırlanmak için verdiği 15 dakika hepimize gayet yeterli gelmişti. Dışarda hangarın önüne ip gibi dizilmiştik. Rütbe sırasına göreydi. En başta olan Yiğit'in hemen yanında ben vardım. Geri kalan sıralama da dediğim gibi rütbe sırasıydı. İbrahim Albayın da gelmesi ile hepimizi baştan aşağı süzdü. En son yine bakışları benim üzerimdeydi. Bu aralar bazen gerçekten komutanım olmasa farklı tepkiler verebilirdim. Bakışları bazen bende kitlenip kalıyordu. Görevden gelir iken her zaman ilk olarak beni kontrol ediyordu. İlgiye alışık değildim. Mümkünse de alışmamayı tercih ederdim. Gerekli ve yeterli bilgiler verildi. Lafın sonuna geldiğini komutanın "Emir komuta sende Yaren." Demesi iel anlamıştım. "Emredersiniz komutanım." Dedim. "TOPRAK!" dedi gür bir sesle. "Allah yolunuzu açık etsin." Dedi. Helikoptere binip beklemeye başladık. Acil olarak gitmemiz gereken yere ulaşana kadar aklımdan binlerce plan geçiyordu. Görev şuydu. Bir adam alıp getirecektik. Gayet basit gibi görünse de adam her seferinde kaçmanın bir yolunu bulup tüyüyordu. Koskocam bir villada alem yapacağı bilgisi düşmüştü elimize. Gelin bizi sikin demişti yani resmen. Eee bizde tabiki davete icabet ederdik. Etmesek ayıp olurdu. Şerefsiz kendini bir bok sanıyordu. Kendini buraların babası olarak adlandırmıştı.
Amık keli Sinirlendim yine ya ben şimdi. Neyse adamda atarım artık siniri. Helikopter sonunda inince mırıldanarak etrafı kolacan ederek şarkı mırıldanıyordum. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar gökyüzü ve toprak uyurken Diyerek bir taraftan da etrafı kolacan etmeye devam ediyordum. Hepimiz benim gibi etrafa bakinir iken bir yandan da kolaçan ediyorduk etrafı. Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulursan yaslan bana Sarılıp uyuyalım gün batımında Dedimten sonra yanıma direkt olarak Yiğit geldi. Ona baktım. "Birşey mi oldu?" Dedim. "Hayır hayalerime kavuşacak yer buldum. Devam etsene sen mırıldanmaya." Dedi. Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Sen nasıl duydun be?" Dedim. Bana baktı. "Ya devam etsene. Ne diye sorguluyorsun?" Dedi. Göz devirerek etrafa bakinmaya deavm ettim. Benim söylediğim şarkıya kendi devam etti. Yüzümde bir gülümseme ile bende mırıldandım onun ile beraber. Belki üstümüzden bir kuş geçer Kanadından bir tüy düşer İner döne döne gökyüzünden Hiç bir yüz güzel değil senin yüzünden Son kısmı bana bakarak söylediği için kaşlarımı çattım. O ise umursamadan etrafa bakındı ve şarkıya devam etti. Haydi kalk gidelim bu şehirden Gün doğarken ya da güneş batarken Belki kuşlar geçer üstümüzden Kanatlanır senin ellerinden Ellerinden. Şarkının bu kısmında ben eşlik etmememiştim. Aksine etrafa daha dikkatli bakindım. Gül renginde gün doğarken Boğazdan gemiler usulca geçerken Gel çıkalım bu şehirden Ağaçlar gökyüzü ve toprak uyurken Dolaşalım kumsallarda Çılgın kalabalık artık uzaklarda Yorulursan yaslan bana Sarılıp uyuyalım gün batımında … Belki üstümüzden bir kuş geçer Kanadından bir tüy düşer İner döne döne gökyüzünden Hiç bir yüz güzel değil senin yüzünden Haydi kalk gidelim bu şehirden Gün doğarken ya da güneş batarken Belki kuşlar geçer üstümüzden Kanatlanır senin ellerinden … Haydi kalk gidelim bu şehirden Gün doğarken ya da güneş batarken Belki kuşlar geçer üstümüzden Kanatlanır senin ellerinden Ellerinden Diyerek şarkıyı beraber bitirdik. Birbirimize bakıp gülümsedik. Gözleri yine gülüşümde takılı kaldı. "Mavi." Dedi bir anda ben tam önüme döndüğüm esnada. Ona bakmadan etrafa bakinmaya devam ederken Mavi olduğumu onaylayan bir ses çıkardım. "Gülmen için ila sana onu mu hatırlatmamız lazım?" Diye sordu bir anda. Ona baktım. "Ne alaka?" Dedim. Bana baktı. "Gülmek sana o kadar yakışır iken neden saklıyorsun?" Diye sordu. Birşey demedim. Daha doğrusu bişey diyemedim. "İçimden gelmiyor çünkü." Diye yanıtladım sorusunu. Etrafa bakındım. "Neden?" Dedi. "Bilmem." Dedim yine dürüst bir şekilde. "Onu kaybettikten sonra güldüğum yer an onu hatırlıyorum." Dedim. Bana baktı sadece. Sanki bakışlarından anlatmak istediği şeyi beni anlamimi istiyor gibiydi. Yada sadece bana öyle geliyordu. Demiştim ya Gökhan'ın katili sadece onu öldürmek ile yetinmemisti. Benim ruhumu da öldürmüştü. Birşeyler mırıldandı Yiğit. Ne dediğini duymadım. Veya sorgulamadım. Sadece yürümeye devam ettim. "Biliyor musun?" Dedim bir anda. Bana baktı. "Bana papatya verirdi." Dedim gülümseyerek. Gözümün önünde olan papatya getirmişti onu aklıma. "Biliyorum." Diye fısıldadı resmen. "Papatya saflık ve masumiyeti simgeler." Yüzümdeki gülümseme dalga geçer bir sekili aldı. "İkisi de bende olmayan şeyler." Dedim. Bana baktı öylece. "Acıyor mu?" Dedi. Ona baktım. "Kalbin canını yakıyor mu?" Dedi. "Benim bir kalbim yokki." Dedim omuz silkerek. "Onun öldüğü gün atmayı bıraktı." Dedim. Konuşmamızı bitirdik burada. Villanın önene gelmiştik. Sesizlik dört bir yanımızı sardı. Etrafı inceledim. Diğerleri de aynı benim gibi etrafı incelemek ile mesgullerdi. Plan basitti. İki gruba ayrılacaktık.Bir grup arkadan sesizce girecekti. Bir grup ise ön taraftan dalacakti. "Aren Kaan Davut Batur." Dedim. Telsizden hepsinden aynı ses yükseldi. "Emredin komutanım." "Götlerinizi kollayarak arka kapıdan giriş yapın ve ön taraftan giriş yapan bizler için yollu temizleyin. On taraftan giren de kalanlar oluyor. " Dedim ve elimi havaya kaldırdım. "Toprak." Dedim. Sesim sinsi bir şekilde çıkıyordu. "Hadi biraz ses çıkaralım." Dedim. İçeri sızar iken sesimiz yoktu bile. Hemen arkamda olan Yiğit elindeki susturucu ile hem kendini hemde beni koruyordu. "Mavi." Dedi fısıltı ile. Ona baktım kısa bir an. O da bana baktı. Bir saniyeliğine göz göze geldik. Ben aninda çektim bakışlarımı onun gözlerinden."Vurursan kursuna kafa atmak yok. Yoksa ben öldürürüm seni." dedi. Güldüm son dediğine. "Ne olur üzülür müsün?" Dedim. Ona bakaram. "Üzülürüm." Dedi direkt. Tam gözlerimin içine baktı. Ben ise ona bakmadım. Şaşırdım bir an. "Nasıl yani?" Dedi. "Güvendiğim ve yanımda olmasından mutlu olduğum birini kaybeder isem üzülürüm." Dedi. O anda arkasında olan adama bir kurşun sıktığım için ona cevap vermedim. "Sen kendi götüne sahip çık once." Dedim ters ters. Geberecekti salak. "Neden üzülür müsün?" Dedi o da gülümseyerek. "Hee oturup ağlarım." Dedim. Göz deviridim. "Gözün çıkacak gözün " dedi. Omuz silkerek devam ettim. İkimiz de etrafımızda olanlar içinı kolluyorduk. Ama ikimiz de on çok birbirimizi koruyorduk. Villanın içine giris yapmak için ikiye böldüğümüz grupdan diğer grubu bekliyorduk. Temiz komutu gelince içeriye dalacaktık. "Hadi lan Batur. Yaşlandın mi?" Dedim dalga geçerek. "Ne yaşlanması komutanım." Dedi Batur. Bir süre durdu. Daha sonra tekrar geldi sesi. "Daha çok var yaşlanmama." Dedi. "Sen yaşlandın mi bilmem ama ben seni burda beklemekten yaşlandım." Dedim. "Sizi tanıdığımdan beri içinizde 70 yaşında bir nene yatıyor zaten komutanım." Dedi Batur. Timden kıkırtı sesleri yükseldi. "Tamam iste Batur." Dedim. Çağrı'nın arkasında olan adamı tek mermi ile yere serdim. Çağrı şok içinde bir bana bir de arkasında olan adama baktı. "Sağ olun komutanım." Dedi. Kafa salladım Sadece. "İçimdeki 70 yaşında olan nene uyanmasin." Diye devam ettirdim az önceki yarım kalan cumleme. "Buyurun uyanmasın tabi komutanım. Temiz." Dedi En sonunda beklediğimiz komut geldiğinde içeri dalış yaptık. Merdivenlerde Yiğit arkamda geri geri gelir iken bende önde olarak yürüyordum. Merdiven arasından kafamı hafif uzatarak baktım. Baktığım tarafa dogru silahımı kaldırdım. "Mavi." Dedi Yiğit ona baktım. Ona baktığım anda "Eğil." Demesi ile eğildim. Arkamda bir yeri vurdu. "Eyvallah." Dedim. "Eyvallahın ile yaşa." Dedi. Devam ettik yolla. En üst kata çıktığımızda adamın burada olduğuna emindim. Hatta nerede oldugunu da biliyordum. Masanın altındaydı. "Bak bak bak." Dedim. Dalga geçerek. "Azrail geldi ama alacağı can saklanmış." Dedim. Dalga geçer gibi güldüm. Daha sonra ise masaya yaklaştım. "Ama bilmediği birşey var." Diyerek yere doğru eğilmeden masayı fırlattım geriye doğru iterek. Adam karşımda tır tır titreyen bir şekilde bana baktı. "Koparılma emri gelmiş bir baş bedende fazla durmaz." Dedim. Adamın saçlarından tutup çekerek diz üstü konumuna getirdim. "Ben birşey yapmadim." Dedi. Gözümü kenarda olan sopaya çevirdim. "Koparılma emri özelikle bana verildi ise hiç durmaz." Dedim. Adamı öldürmeyecektim. "Şerefsiz ise yaradığı için nefes alır bir vaziyete götürmeniz gerekiyor." Dedi Yiğit. Ona baktım. Onu öldüreceğimi düşünüyordu anlaşılan. "Eeee tamam yeni solunum yerleri açarım bende." Dedim. "Alın beni bu ruh hastasından." Dedi adam direkt. Yüksek bir kahkaha yükledi bizimkilerden. "Aaaa çok ayıp neyimi gördün de şimdi bana ruh hastası diyorsun.," dedim. Yüzüne bir yumruk yapıştırdım. Adamın burnundan kırılma sesi ardindna kan geldi. Yana düşmüş kafasi ile acı bir inilti döküldü dudaklarında. "Ben masum bir kızım." Dedim. "Dimi dimi çok masumsunuz komutanım." Dedi Aren gülerek. "Tabi." Dedi Batur da ona katılarak. "Eskortun doğurduğu." Dedim. Adamın arkasına geçip kollarını bağladım. "Donalta donalta siksinler seni inşaalah." Diye söylendim. "Amin." Dedi Yiğit gülerek. "Terbiyeli kızımıza bak lan. Küfür etme dedikçe küfür ediyor." Dedi. "Aaaaa ayıp oluyor. Tıka kulağını sende." Dedim. Adama ters ters baktım. "Döl israfı." Dedim Adamı oradan alıp asaga indik. Görevin tamamlandığınk haber vermek için karargah merkezini aradım. "Dinliyorum kızım." Dedi İbrahim albay. "Görev başarılı komutanım. Musap elimizde." "Kutluyorum sizi." Dedi güldüğünü anladığım bir sesle. "Toprak timi yuvaya dönmek için emriniz bekliyor." Dedim. "Gelin kızım." Dedi. BÖLÜM SONU
|
0% |