@yaren_yasar11
|
Görevden dönmüş hatta üniformalarımızı değiştirmiştik. Yiğit bu sefer benden önce işlerini hal edip yanimda bitmişti. Saçlarımı açtim. Parmaklarımı arasında dolaşırıp düzgün durmasını sağladım. "Dur bı." Dedi Yiğit hemen. Ona döndüm. Ellerini saçlarıma koydu ve tepe kısmından yavaş yavaş aşağıya doğru düzeltti. "Düzgün durmuyor muydu?" Diye sordum kafamı yukarı kaldırıp. Yine cidden dibime kadar girmişti. "Bazı yerleri duruyordu. Zaten dümdüz saçın var." Dedi ve üst kısımdan bir yeri daha düzeltti. Ben ise onu aşağıdan aşağıdan bakıyordum. Kafasını bir anda bana doğru çevirdi. Verdiği nefesi direkt olarak yüzüme çarpmıştı. Daha sonra ise nefesini bir anda tuttu gibi ve nefesi bana vurmadı. Yutkunduğunu hareket eden Adem elmasından anladım. "Düzeldi mi?" Diye sordum direkt. Kafa salladı. Ve benden bir adım -belki de bir adım bile sayılmayan yarım adım,- kadar uzaklaştı. "Eyvallah." Dedim. "Eyvallahın ile yasa." Dedi. Gülümsedim. Ve direkt olarak çıkışa doğru ilerledim. Üzerimde yine simsiyah giyinmistim. (Mavi'nin kombin ayakkabılari da siyah düşünseniz olur mu?) (Yiğit'in kombin) Hazırlanma süresi kısa sürdüğünde zaten istiharat için bizim time izin verilmişti. Beraber çıkmıştık her zamanki gibi. Şu bir yıldır her zaman sürekli beraber eve gidip geliyorduk. "Yiğit." Dedim hemen. Eve gitmek istemiyordu canım. Ama Yiğit beni asla tek başıma bırakmak istemiyordu. "Efendim." Dedi direkt bana dönerek. "Yorgun musun sen?" Dedim. Bana baktı kaşlarını çatarak. "Ne kaşlarını çattıyorsun oğlum. Alt tarafı bir soru sordum." Dedim. "Hayır değilim." Dedi. Ona baktım. Yalan söylüyormu söylemiyor mu onu merak ediyordum. "Emin misin?" Dedim. Bana baktı. "Evet." Dedi. Daha sonra bana baktı. "Ne yapmak istiyorsun yapalım. Gerçekten yorgun değilim." Gülümsedim. Gerçekten içten bir şekilde gülümsedim. "Böyle gülümser isen benim yorgunluğum kalabilir mi sence." Dedi. "Teşekkür ederim." Dedim direkt. Gülümsedi o da. "Eyvallaha ne oldu? Miladı mi doldu?" Dedi. Omuz silktim. "Ben ve paşa keyfim bugün sana böyle demek istedi." Dedim. Güldü o da benim gibi. "Paşa keyfin ve sen biraz da beni sevmeyi mi istese?" Diyince ona döndüm. "Pardon?" Dedim direkt. "Yanlış anladın." Dedi direkt. Yalan söylediğinin farkındaydım. "Arkadaş anlamında." Dedi. Yürümeye devam ederken "Arkadaş anlamında?" Dedim. Kaşlarımı havaya doğru kaldırarak. Kafa salladı. "Parka gidip hava alalım. Sen eve gitmek istemiyorsun anlaşılan." Dedi. Beni gerçekten çok iyi tanıyordu. Kafa salladım. Parka gitmeyi seviyordum. Aslında parka değil de o parka gitmeyi seviyordum. Yine aynı parka gidip o bankalardan bir tanesine oturduk. Salıncaklara baktım. Bomboştu yine park. Sanki bu parkta olan tek sesleri Gece Kuşları yani biz çıkarmıştık şimdiye kadar. Yani eskiden. Çocukken. "Daha hızlı salla yakışıklım." Diye bağırdım. Zaten yeterince hızlı bir şekilde sallıyordu. "Mavi'm yeterince hızlı zaten." Dedi. Kafamı iki yana salladım. "Ama ben daha yıldızlara bile dokunmuyorum ki." Dedim. "Yıldızlara dokunup ne yapacaksın be kızım?" Dedi. Ama yine de daha hızlı salladı. Güldüm. "Sen varya aşırı tehlikelisin he." Dedi. "Ben ne yaptım ki şimdi?" Dedim. "Ya bir gülüyorsun istediğin her şeyi yaptırabiliyorsun." Dediğinde bir kez daha güldüm. "Kanma sende hemen." Dedim. Bir anda durdurdu. Kaşlarımı çatarak ona döndüm. "Ne yapıyorsun Gökhan ya?" Dedim. Salıncakta sallanmamı bir anda böldüğü için sinirlenmiştim. "Bak bak bak." Dedi önüme geçerek. Sinirlenmişti o da. Ama onun sinirini geçirmek sadece iki dakikada bakardı. Önce kafamı hafif yana eğer sonra da gülümserdim. Sonra bana baktıkça çatık kaşları düz bir şeklini alırdı önce sonra ise gülümsemesi için pat diye yanağını öperdim. Önce kızarırdı. Daha sonra ise direkt olarak gülümser ve o da benim yanağımı öperdi. "Ne oldu ya?" Dedim. "Sen hem beni sinirlendiriyorsun hem de bana mı sinirleniyorsun?" "Ne alaka be?" "Eeee bana Gökhan dedin." "Ne alaka?" Dedim gülerek. "Senin adın Gökhan değil mi?" Dedim. "Yakışıklı demeyi biliyordun." Dedi. Ters ters konuşuyordu. "Timamm." Dedim hemen. Tamam değil timam. Daha sonra ise pat diye yanağını öptüm. "Özür dilerim." Dedim. "Bende seni dilerim." Dedi. Gülümsedim. Eski anılar bir film izler gibi çıkınca karşıma önümdeki Yiğit'e geri döndüm. O da bana bakıyordu. "Senle bir oyun oynuyalim mi?" Diye sordu pat diye. Kaşlarımı çatarak baktım ona. "Ne oynuyacaz ki?" "Birbirimize sırayla soru sorcaz ama ikimiz de cevap vereceğiz hem de birbirimizi iyice tanırız." Dedi. "Aren'in oyunundan mi?" Dedim. Kafa salladı. "Kim başlıyor?" Dedi. "Sen." Dedim. Kafa salladı. "En sevdiğin yemek?" Diye sordu. Düşündüm bir an. "Net köfte ya." Dedim. Gülümsedi. "Senin?" Diye sordum. "Mantı." Dedi. Kafa salladim. "Sıra sende." Dedi. "Uğurlu sayın?" Diye sordum. Düşündü. "4" dedi. Bana baktı. "Senin." "9." Diye yanıtladım sorusunu. "Senin sıran." Dedim "Kırmızı çizgin ne?" Dedi. "Vatanım." Dedim direkt. Cidden de öyleydi. "Benim de." Dedi sadece kafa salladım. "Telefon zil sesin ne?" Çok saçmaydı ama merak etmiştim çünkü onca zamandır onun yanında olmama rağmen sesini bir süredir duymuyordum. "Bir sarki." Dedi. "İyi de hangisi?" Dedim. "Biri söylemişti. Ses kaydı alıp ses zil sesim yaptım." Dedi. Kafa salladım. Gözünde olan seyi anlam veremedim. "Ah canım sevgilim diye bir şarkı var. Onun piyano müziği halli." Dedim. "Hayat felsefen ne?" Diye sordu. Düşündüm. "Yaşa ve öl." Dedim direkt. Başka birşey gelmemişti aklıma. Sinir oldu. "Ölmek yakışmaz sana ruh hastası." Dedi. "Ne ruh hastalığımı gördün lan şimdi?" Dedim. Bana ima ile baktığında kaşlarımı çattım. "Benim hayat felsefem yok." Dedi. Kafa salladım direkt. "Senin için değerli 3 insan?" Diye sordum. Merak ettim. "Sen, Ilgaz ve Yaman." Dediğinde kaşlarımı çattım. "Ben ne alaka?" Diye sordum. "Sana ne?" Dedi ters ters. "Gökhan ve sen." Dedim bende sadece. Bu sefer kaşlarını çatan oydu. "Ben ne alaka?" Dedi. "Sana ne?" Dedim bende ona direkt. "Bir koleksiyonun var mı?" Diye sordum. Uzun zamandır aynı yerde olsak bile bilmiyordum bu sorunun cevabını. "Var." Dedi direkt. Merak ettim. "Ne ki?" Dedim. "Aaa sen merak etmeyi biliyor muydun?" Dedi gülerek. Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Tamam be ruh hastası manyak bakma bana öyle." Dedi. "Boncuk biriktiriyorum." Dedi "Niye boncuk ki?" Diye sordum. "Bir kız vardı." Dedi. Bana baktı. Bakışları iyice yoğunlaşmıştı üzerimde. "Boncuk olan kolye veya bileklik gibi seyleri çok seviyordu." Dedi. Onu pür dikkat dinliyorum. "Hatta bileklik yapmıştım ona bir tane. Hayla bileğinde." Dedi. Kaşlarımı havaya kaldırdım. "Benim gibi." Dedim. Kafa salladi. "Senin gibi." "Aşık mısın ona?" Dedim pat diye. Kafa salladı. "Çok aşığım Mavi." Dedi. Durdu bir süre. "Öyle güzel seviyor ki. İnsanın aşık olmaması mümkün değil." Dedi. "O?" Dedim. "Eski halime aşık. Yani aşıkmış. Ben ihtimal bile vermiyordum biliyor musun? O kadar güzel ki." Dedi bana bakarak. "Kendine yazık etme." Dedim omuz silkerek. "Fazla yakışıklısın ve sana bakmasını sağlayamayacağın kız yok. Hem kıza da yazık etme. En büyük acıyı yaşayan da yaşamış olan da o ve sensindir." "Çok mu zor Mavi?" Dedi. Ona baktım. "Onsuz olmak çok mu zor?" Dedi "Zor." Dedim bir anda. Normalde cevaplamaz susardim. "Mezarına gül götürmek zor. Beni sever miydi düşüncesi zor. Yaşamaya devam etmek zor. Aşkıma sahip çıkmak zor. Sevmek zor Yiğit. Aklıma geldikce kalbim ağrıyor mesela. Yada onu ariyor gözlerim her ortamda. Mezarına gitmek bile zor." Dedim "Seviyorsun?" Dedi sorar gibi. "Seviyorum. Tek dileğimin ölüm olmasını isteyecek kadar. Kabus görecek kadar. Kabuslarımdan başka da göremiyorum zaten." "Bir zaafın var mı?" Diyerek ben sordum. Durdu bir süre. "Var." Dedi. "O kız." Dedi. Kafa salladım. "Senin?" "Var diye kaybettim zaten." Dedim. Zafim Gökhan'dı. Zaafımdan vurdukları için onu kaybetmistim. "Hangi takımlısın?" Diye sordu. "Lan beraber bileklik aldık ya." Dedim. Güldü. "Aaa doğru." Dedi. "Burçlara inanır mısın?" Dedim. "Hayır." Dedi direkt. "Bende." Dedim. Kafa salladı. " Seni en sinir eden şey?" Dedi. "Sensin." Dedim direkt. Kaşlarını çattı. "Ne bakıyorsun?" Dedim. "Ben mi? Ne sinir eden tarafımı gördün?" Dedi. İma ile baktım. Sustu. "Sen?" Dedim. "Sensin." Dedi. "Niye diye sormayacağım bende kendimi arada sinir ediyorum." Dedim. Güldü bu dediğime. "Sevdiğini 3 kelime ile anlat?" Dedi düşündüm. "İnatçı, korumacı ve güvenilir." Dedim. Kafa salladı "Umut, tebessüm ve masal." "Ne alaka ki?" Dedim. "Umut bir gün ona kavuşup onun ile olan hayalerimin hepsini yapmam. Ve aynı zamanda onun yüzüne baktığım anda her zaman umutlarımın tazelenmesi. Tebessüm onun ile konuştuğum her anda yüzümde oluşan tebessüm. Akşama kadar konuşsa gerçekten dinlerim. Masal ise biziz direkt." "İyimiş." Dedim. "Bana bir şarkı söylesen? Hangi şarkı olurdu?" Diye sordum. "Yaralarını ben sarayım." Dediği anda hemen tam sorgulayacakken çalan telefon ile kaşlarımı çattım. Telefonumu cebimden çıkarırken arayan kişinin Akın komutan olduğunu görünce direkt olarak telefonu açıp kulağıma koydum. "Emredin komutanım." Dedim. "Yaren." Dedi. Sesinde garip bir şekilde sanki bir şeyden utanır gibi çıkmıştı. "Emredin komutanım." Dedim tekrardan. "Yarın bir balo varmış da." Dedi. "Bilmiyordum komutanım." Dedim direkt. Haberim yoktu balo olduğundan. "Zaten bir yere sızmak için gönderilmiş. İçeriye girmek için timden birini yanına alıp gidecekmişsin. Yanına aldığın kişi de kocan olacak." Dedi. "Anlayamadım komutanım." Dedim direkt. "İbrahim Albay yarın seni göreve gönderecekmiş. Timden birini seçip onun ile evli gibi gözükmen gerekiyor. İbrahim albay sana bıraktı seçimi." Dedi. Kimi seçmem gerektiğini bilmiyordum. "Tamam komutanım. Haber verdiğiniz için teşekkür ederim." Dedim. "İstersen o kişi ben olabilirim." Dedi hemen. Yiğit'e baktım. "Ben Yiğit ile gideceğim komutanım." Dedim. BÖLÜM SONU
|
0% |