@yaren_yasar11
|
Yazarın Anlatımıyla Okuduğu şeyler ağır gelmişti. Bazı şeyleri yaşamaması gereken insanlar vardı. Hayat asla adil olmuyordu. İyiyi iyi olduğu için cezalandırıyordu sanki. Hayat ile arasında savaş vardı insan oğlunun. Bu savaş ölene kadar sürüyordu. Bu savaşın sonunda iyi olursan savaşı sen kazanıyordun. Kötüye düştün isen sen kaybediyordun. Kazanan yoktu. ''Bir Mavi Yaren Yıldırım geçti bu hayatan. '' dedi. Gözleri dolu doluydu. Mezarın başında öylece durmuştu. ''Sevdiğine bile kavuşamadın.'' dedi. Öyleydi. Bide bunun için çektiği vicdan azabının haddi hesabı yoktu. Mavi Yaren'in aşkına ne kadar sadık olduğunu kendisi o kadar net bir şekilde görmüştü ki bunun için ona söyleyemediği için kendi kendini yiyip bitiriyordu. Elindeki papatyaları mezara bıraktı sakince. Daha sonra ise durdu ve öylece mezara baktı. Çalan telefonu şehitlikte çıkan tek sesti. Telefonunu çıkardı ve isme bile bakmadan yanıtladı. Gözleri sadece Mavi Yaren'in mezarında geziniyordu. ''Komutanım ben Kıdemli Üsteğmen Ebrar Üzülmez. Toprak timinin komutanı Yüzbaşı Akın Akyol sizin ile görüşmek istiyor.'' dedi. ''Bağla.'' diyerek tek kelimelik bir komut verdi. Daha sonra ise çok geçmeden sesi duyuldu Akın komutanın. ''Söyle evlat.'' dedi sadece. ''Komutanım görev için geldiğimiz bu evden ne yazık ki adamı alamadık. Ama-'' diyerek arkasındaki cesetlere bir kez daha baktı. ''Ama ne Akın?'' diye sordu direkt. Elli Mavi Yaren'in toprağının üzerinde dolaşıyordu. ''Komutanım aranan iki terorist öldürülmüş ama normal bir öldürülme değil.'' dedi. Nasıl bir açıklama yapması gerektiğini düşündü. ''Nasıl yanş Akın sizden biri öldürmedi mi?'' dedi. ''Hayır komutanım.'' diye yanıltladı sorusunu. ''Nasıl öldürülmüşler?'' dedi. ''Birinin uzuvları parçalanmış. Diğeri kesici aletler ile işkence edildiğini tahmin ettiğim bir şekilde öldürülmüş.'' dedi. İbrahim albayın kaşları çatıldı. Askerlerden biri yapmamış ise kim yaptığını merak etmişti. ''Tamam Akın yuvaya dönün. Yapanın da elleri dert görmesin ne diyeyim?'' dedi. Telefonu kapatmadan önce gerekli bilgileri de aldıktan sonra kapadı telefonu. Mezara baktı bir kez daha. ''Bir teroristin kızı değil Türk topraklarının kızısın.'' dedi ve ordan uzaklaşdı. Elindeki papatyaya bakıyordu sadece. Helikopter gelmiş herkes binmişti. Yiğit helikoptere bindiklerinden beri tek yaptığı şey sadece ellindeki papatyayı izlemişti. Hayataki en büyük kayıbın ölüm olduğunu düşünüyordu. Yalandı. Hayataki en büyük kayıp ölüm değildi yaşarken içinin ölmesiydi. Yıllardır bu acıya mı dayanmıştı Mavi Yaren? Aklındaki soru buydu. Kendisi içindeki acıyı tercüme edecek hiçbir cümle bulamıyordu. Belki de böyle bir cümle yoktu ve asla olmayacaktı. Nefes alamıyordu bazen. Sarılmak onu görmek istiyordu. Her seferinde gözleri bir yerlerde onu arıyordu. Yıllardır bu acı ile mi yaşıyordu Mavi Yaren? Nasıl dayanıyordu? Aşkı güçlüydü. Sevgisini iliklerine kadar his etmişti Yiğit Mavi Yaren'in. Bazen attığı tek bir bakışta bile sevdiğini belli edercesine bir bakmıştı. Kalbinin üzerinde sanki bir yara vardı ve geçmiyordu. Sanki hiçbir zaman iyileşemeyecek orada öylece duracaktı. O gözlerindeki o soğukluk mutsuzluk bundan mi geliyordu? Tam anlamıyla gülümsemesinin sebebi bu muydu? Kalbinin üzerinde olan bu sızı mıydı? Helikopter durduktan sonra tek yapmak istediği sevdiğinin mezarına gitmekti. Artık her görev çıkışı mezara koşarak gitmesinin sebebini artık çok iyi anlamıştı. Bekledi gerekli olan her şeyi dinleyip yaptıktan sonra içinde kopan fırtınanın aksine yüzündeki sakinlik ile yürümeye başladı. Yolun üzerindeki çiçekçiye gitti. ''Papatya alabilir miyim?'' dedi. ''Tabiki oğlum.'' dedi ve çiçeği hazırlayan kadını izledi. ''Geçen sefer de çiçek almıştın benden. Papatyaydı değil mi?'' dedi. Kafa salladı sadece Yiğit. ''Senin kız papatyaları çok mu sever?'' dedi. ''Çok sever be abla.'' dedi Yiğit. Kadın güldü. ''Ben gördüm be senin yanında burdan geçen kızı. Siz yürüyüş yolunda giderken de görmüştüm.'' dedi. Sonra ellini salladı. ''Çok güzeldir be o kız. Nur yağmış yüzüne maaşallah. Hele o gözleri.'' dedi. Yiğit yüzünde bir gülümseme ile izledi kadını. Yüzündeki gülümseme buruktu. ''Papatyalar o kızın güzelliğinden solar be ya.'' dedi ellindeki papatyaları kağıda sarmak için tezgaha koydu. ''Ama ne bilim farklı birşey vardı o kız da be.'' dedi. Yiğit kadına baktı iyice. ''Ne gibi abla?'' diye sordu. ''Hayata küsmüş gibiydi. Ne bilim ben be oğlum senin sevdiceğindir. Gidip soru versen be?'' dedi. ''Soramam ki abla.'' dedi Yiğit. Ellindeki papatyaları gösterdi ablanın. ''BU sefer ellindeki papatyaları onun kucağını doldurmak için değil mezarını doldurmak için götürüyorum.'' Kadın elinde tuttuğu ip ile olduğu yerde dondu. ''Ne dedin sen oğlum?'' dedi. ''Şehit oldu abla.'' dedi Yiğit. Kadının elli titredi. ''Gencecikti daha elleri kırılasacılar.'' dedi hemen. Birşey demedi Yiğit. Kadın ellindeki çiçekleri demet yaptıktan sonra geri Yiğit'e verdi. "Borcum ne kadar abla?" Dedi Yiğit elini cebine atarak. "Ne borcu oğlum? Şehitler için alınan hiçbir çiçeğin parasını almam ben. Onlar zaten vatan için savaşırken ödemiştir borcunu." Dedi. Yiğit durup kadına baktı. Ne kadar ısrar etse de bir türlü kadın parayı almadı. En sonunda teşekkür edip terk etti orayı. Daha sonra ise elindeki papatyaya baktı. Bir tarafı her şeyden çok gitmek istiyordu o mezara. Bir tarafı ise gitmek istemiyordu. Cüzdanını çıkardı ve Mavi'nin fotoğrafi karşıladı onu. "Seni görmeyi o kadar çok istiyorum ki. Görsem kendimi kaybedeceğim. Fotoğraflarına bakmaya devam edersem aklımı yitireceğim." Mezara giderse içindeki acı daha fza büyüyecek ve onun canını daha çok acılacaktı. En başta da dediği gibiydi. Mavi Yaren kadar güçlü olmadığını her zaman kabullenmişti. Daha fazla durmadı ve direkt olarak mezara doğru yürümeye başladı. Şehitliğin kapısının önüne geldiğinde direkt olarak etrafına bakındı bir kez daha. İçeriye doğru bir adım attı ve direkt olarak yolları yürümeye başladı. İçinde bir yerlerdeki Mavi'nin biricik yakışıklısı küçük Gökhan uyandı. Sanki birazdan gideceği yer onun mezarlığı değil de direkt olarak kendisine gittiğini söylüyordu. Sanki o yolları ona sarılmak için gidiyordu. Onun sıcaklığını his etmek için gidiyordu. Sanki o yolları bir toprağa sarılıp o buz gibi soğuğu işlemek için gitmiyordu. Mezara geldiğinde kendisinden haricinde olan bir papatya buketi daha gördü. Birinin ondan önce geldiğini anladığında bu kişinin İbrahim albay olduğunu düşündü. Elindeki çiçeği toprağın üzerine bıraktı. "Naber güzelim." Dedi. Mavi Yaren gibi yakışıklım dediği zamanki gibi ismi yakışıklı olarak değiştirmedi. Eskisi gibi direkt olarak güzelim demişti. "Ben geldim." Dedi Yiğit tam mezarın yanına oturarak. "Ses yapıyorum şu anda keşke uyandırsa be güzelim bu sesler seni." Dedi. Elindeki telefonu gösterdi. "Seslerin burda. Hepsini dinliyorum biliyor musun?" Dedi. Daha sonra biraz daha orda oturdu. Aklına verdiği bir söz geldi. "Bana birşey olursa Yigit-" "Saçma sapan konuşma be kızım." Diye azarladı Yiğit onu. Kafasını iki yana salladı. "Beyaz gül götür olur mu ona?" "Sus. Sana birşey olmayacak." "Askerim oğlum ben her an kafama mermi de füze de yiyebilirim." Dedi işi dalgaya alarak. "Yıldızlar kadar söz ver bana." Dedi. Bunu dediğinde kaşları çatıldı Yiğit'in. "Yıldızlar kadar söz" dedi Yiğit. Kafa salladı hemen. "Hala kullanıyor musun sen bunu?" Dedi. Kafa salladı yine Mavi Yaren. Gülümsedi ister istemez. "Yıldızlar kadar söz." Dedi gülerek. "Ben şimdi o mezara de mi gideceğim?" Dedi. Orada yatan kimse olmamasına rağmen hala onun mezarı olarak gördüğü bir mezara çiçek bırakılması gerekiyordu. "Geri geleceğim. Yıldızlar kadar verdiğim sözü tutmaya gidiyorum." Dedi ve gitti. Eline beyaz bir gül alıp mezara doğru yürümeye başladı. Her zamanki gibi kimsesizler mezarlığı olduğunu kanıtlayarak hiçbir ses gelmiyordu. "Kendi mezarıma da çiçek bırakmadim demem artık." Dedi Yiğit kendi kendine. Mezara doğru attığı her adimda mezar biraz daha görünüyordu. Mezarın tam yanına geldiğinde öylece olduğu yerde durdu Yiğit. Mezar beyaz güller ile süslenmiş eski bütün kurumuş dallar temizlenmiş aynı zamanda sulanmıştı BÖLÜM SONU
|
0% |