Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12.Bölüm

@yarenbay30

12.Bölüm: Son Yok

 

" Bu adam kendini ne sanıyor ya? Basbayağı alıkoymak bu. Kalkın, gidip yakalım evini."

 

Olanları anlatmamın ardından parkta bir oraya ,bir buraya dolaşan Semayı durdurmaya çalışmamıştık bile.

 

" Sende iyi alıştın,yakmaya.O kadar korumanın içinde, ' Şu evi yakıp çıkacağım mı?' diyeceksin." Cümlelerini devam ettirdi

" Bu psikolojiyle, nasıl psikoloji okuyorsun anlamıyorum " dedi dalga geçerek Dilay.Bir yandan da bankta yanıma oturmuş çekirdek çitliyodu.

 

"Dedi polis olmak için çıktığı yolda bu kadar kanunsuz işlere bulaşan ,Dilay Hanım.Ya ne yapalım, yanına oturup çekirdeğine eşlik mi edelim? "

 

Diye devam ettirdi Sema sinirle. Bunların arasındaki buzlar nasıl eriyecekti hiçbir fikrim yoktu. Her fırsatta kedi köpek gibi didişiyorlardı.Öyleki bazen konuyu unutup buralara nerden vardığımız bile çıkıyordu aklımdan.

 

" Şuanlık yapılacak hiçbir şey yok. Kötü bir şekilde de olsa halletmişler.Baran da flashımı getirecekmiş bana.Böylece konu kapanmış olacak.Hayatımda unutamayacağım bir anı olarak kaldı. Bundan sonrasında yaşam kalitemizin artması açısından uzunca bir süre -en az altmış yıl- görüşmesek çok iyi olur. Hepimize geçmiş olsun."

 

Kafamı yerden kaldırıp Dilaya baktım. Yaptıkları yanına kâr kalmayacaktı. Dilay ona dik dik bakmamdan dolayı ' ne var ' anlamında göz kırptı.

 

" Ortada benim için kapanan hiçbir şey yok. Bugün olanlarıda uzun bir savaşın fitili olarak sayabilirsiniz.O Doğan denilen adama bela nasıl olunurmuş gösterecem." Dedim.

 

Uzun bir süreden sonra ilk defa doğru düzgün konuşmuştum. Konuşmalarımdaki kararlılık kızlarıda şaşırtmıştı.

 

" Heyt be ,gurur duyuyorum seninle. Madem karar verdik, benzinle çakmağı ben ayarlarım,sen de bir araba ayarla,halledelim şu işi. " Dedi Sema, lunaparkı zimmetine almış çocuk gibi ellerini heyecanla birbirine çırptı.

 

Verdiği tepkiyle Dilayla eş zamanlı gözlerimizi devirdik.Sema ve yakmak kelimesi ayrılmaz bir bütün olduğunu bilmeyen kalmışmıydı ki.

 

Aklıma aniden düşen fikirle yerimden doğruldum. Yüzümde şeytanı bile korkutacak türden bir gülümseme oluştu. Semayla Dilay şaşkınlıkla bende ki bu ani değişim karşısında kalakalmışlardı. Onların bir şey sormasina fırsat vermeden konuştum.

 

" Yakmaktan daha iyi bir fikrim var.Dilay, mahalleye yeni taşınan kadın hakkında biseyler diyordun geçen,tekrar anlatsana"

 

*********

 

O günün ardında 1 hafta geçmişti. Bu bir hafta da olabildiğince normal geçmişti.Stajım ve ev arasında mekik dokumuştum.Gerekli olmadıkça da dışarı çıkmamıştım.Uzun süredir başıma gelen belalardan kaynaklı yakalayamadığım huzuru ve dinginliği bu hafta yeterince hissetmiştim. Fakat erken konuşmuş olacağım ki işler hiçte istediğim gibi gitmiyordu.

 

Neden mi?

 

Bugün bu evde bir Altın günü izdihamı yaşanacaktı.Hani şu banka soymaktan sıkılan yeni ortamlara girmek isteyen soyguncuların kaçırmaması gereken o gün ,bu gündü.

 

Tüm çabalarıma rağmen evden kaçamamıştım.

Neyse ki kaçmayı başaramayan tek ben değildim.Sema ve Dilayda benimle birlikte kader mahkumuydu. Evde beş gün önceden başlayan hazırlıklar, misafirlerin de gelmesiyle hız kazanmıştı.

 

" Umay, sağır mı oldun kapı çalıyor.Açsana kız kapıyı!"

 

Mutfaktan bağıran annemle, balkonun pervazına uzattığım ayaklarımı yerle buluşturdum ve sandalyemden de hafif doğruldum.Aşağıya, apartmanın kapısına baktım.

Mahallenin ,evlerinde oturamayan tüm dedikoducu teyzeleri kapının önünde toplanmıştı. Görüntüden hiçte hoşnut olmayan ben, karşılık olarak içeriye anneme seslendim.

 

" Anne boşver açma kapıyı, çalar çalar giderler nasıl olsa. Hem olur da soran olursa ' Eltimi askere uğurlamaya gittim. ' falan dersin."

 

Kapının açılmasını bekleyen teyzeler dahil tüm sokak dediklerimi duymuştu.

 

Derken göz ucuyla sağıma baktığımda, bana doğru havada dönerek gelen bir cismin yaklaştığına kanâat getirdim. Oturduğum yerden başımı yere eğerek iki büklüm oldum. Başımın üzerinden boşluğa giden, o cismin yeni aldığım tavşanlı terliğim olduğunu anlamam uzun sürmedi. Biraz öyle durduktan sonra aşağıda ki selvi teyzenin ayağının dibindeki terligime baktım.

 

"Tüh ya! Annem kapıyı açtı. Neyse Selvi teyze, hazır yukarı çıkarken milyon dolarlık terligimi de getirsene bana."

 

Diyerek aşağıya sarkmayı bırakıp içeri girdim.

Annem kapıda gelenleri karşılarken,teyzeler her seferinde olduğu gibi yüzüme ' İflah olmaz bir terbiyesizsin' bakışlarını atıyorlardı.

 

Ne yapmıştım ki ben ?

 

Terliğimede kavuştuğumda söylenenlere dikkat kesildim.

 

" Diğerleri nerde Selvi ?" Sordu annem.

 

" Onlar gerimizden geliyor-."

 

Selvi teyze lafını bitirmeden merdivenin başında Semanın annesi Nurgül teyze, Sema, kızının nişanını mahfettiğimiz Ayfer teyze göründü.

 

Onlarda içeri girince kapıyı kapattım. Annem mutfağı Sema ile bana bırakıp salona, misafirlerin yanına gitmişti.

 

" Bu Ayfer gacısıda takıldı bize.Yol boyu kızının nisanında ki yangını konuştu. Yok efendim kızı çok güzel olmuşta,damadı da zenginmiş ondan nazar değmiş. Hiçte nazarlık bir durum yoktu.Ben yaktım ortalığı."

 

Semanın dediklerine gülüp geçerken mutfaktaki börekleri,pastaları,çörekleri salondaki masaya taşırken kapı tekrar çaldı.Etrafa bir göz gezdirdiğimde görüntüden kimse kapı sesini duymamıştı.En önemlisi altın günlerini tüm tayfası burdaydı.Eksik yoktu.

 

Doğruya Dilay gelmemişti. Onun geldiğini düşünerek evin kapısına ilerleyip kapıyı açtım.

 

Gördüğüm kişiyle şaşkınlıkla gözlerim aralandı.

O gelmişti.

 

Düğünde karşılaştığım ve ona yaptığım iyilik yüzünden bir suça tanıklık yaptığım , ilerleyen vakitlerde de benim planıma ortaklık yapacak kadın.

 

Tartışmamızın ardından hiç karşılaşmasakta Dilay' ın hakkında anlattıklarıyla kim olduğu az çok öğrenmiştim.

 

Zamanının en iyi medyumlarındandı.Yaptığı işle ev, arsa, cafe gibi yüklü miktarda bir mal varlığı olduğu söylenmişti. Buna rağmen işini ve zenginliğini bir kenara bırakmış ve buraya, bu mahalleye taşınmıştı.

 

Bir insan neden öyle bir hayatı bırakırdı,ailesi varmıydı bir fikrim yoktu. Kimsenin yoktu.

 

Ardından arkamda beliren Fatma abla ile dikildiğim kapıdan çekildim.

 

" Aman,aman kim gelmiş hoşgeldiniz Zühre Hanımcığım.Buyrun, geçin şöyle."

 

Diyerek salona yönlendirdi.

Zühre denilen o kadın ise içeri girerek elinde hediye olarak tahmin ettiğim bir kutu ve tatlıyı anneme uzattı.

 

" Ben önce ellerimi yıkasam bir mahsuru olur mu acaba." Dedi temiz İstanbul Türkçesi ile.

 

Annem ,kadının ellerini için lavabonun yerini gösterdi ve mutfağa Semaya yardım etmeye gitti.

Hazır yanlızken onunla konuşabilirdim.Bana yardım edebilecek biri varsa o da oydu.

Tüm cesaretimi toplayıp banyonun kapısını açıp birileri görmeden hemen içeri girdim.

 

Geleceğimi biliyormuş gibi kendini lavabo tezgahına yaslamış kolları bağlı bir halde bana bakıyordu.Komik birşey olmuş gibi gülüyordu.

 

" Son karşılaşmamız da sana, bana kendi isteğinle geleceğini söylemiştim.Yine yanılmadım.Geldin."

 

Sinir edici tınısı kulağıma ulaştığında, tartıştığımız günü hatırladım.Evet lafımı yemiştim. Umrumda değildi, umrumda olan Doğan'a söylediğim kelimelerin arkasında durmaktı.

 

" Ben de senin hakkında yanılmadım.İlk günden beri sende birşeyler olduğunu sezmiştim. Amacın ne,neden burdasın öğrenecem ama konumuz bu değil."

Bana hâlâ gülerek bakarken hiç istifini bozmadı. Biraz çekinsemde ona biraz yaklaştım.

 

" İşini biliyorum, bana yardım edeceksin.Birisi var. Sürünsün istiyorum. Ölmesin ama herşeyini aklını dahi kaybet-."

 

Elini önüme susmam için kaldırdı.

Beklentiyle baktım ona gülümsemesi solarken yüzünün rengi attı. Kötü bir anısını hatırlatmışım gibi huzursuzlandı.

 

" Kimden ne duydun bilmiyorum ama eskide kaldı bunlar. Çok eskide.Senin gibi hırsları uğruna her şeyi yapacak insanlar için hiçbir şey yapmam.Küçüksün ,istediğinin nelere yol açacağı hakkında bir fikrin yok."

Kapının tıklanmasıyla

" Zühre hanım,merak ettim de iyimisiniz?"

Annemin sesiyle endişe ile kapıya döndüm. Burada olduğumu bilmemeliydi.

 

Yanımdaki kadın bana kısa bir bakış atıp,

" Telefonla konuştum da iyiyim.Çıkıyorum birazdan."

 

Dedi ve kapının kilidini açtı.Kapıdan çıkıp gitmeden önce son kez bana baktı.

 

"Yapacağın tek yanlış ,felaketin olur. Senin,onun, herkesin. Benim bile.... Sakın!"

 

Sanki ne yaşayacağımı öngörmüş gibi hızlıca ve kısık bir sesle konuşup çıkıp gitti.

Ellerimi lavabo tezgahının iki yanına koydum.Aynada ki yansımama baktım.

Felaketse felaket. Benim hayatım ,benim kararlarım kimseyi ilgilendirmezdi.Hırslarımın beni yönettiğini ,bunun geçici olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden yardım etmek istememişti. İhtiyacım yoktu da ona.Kafama koymuştum.Ne yapacaksam yapacaktım ,ama nasıl?

 

Gözüm tezgahın üzerindeki çantaya kaydı.Zühre denilen o kadınındı. Sanırım burada unutmuştu.Çantanın açık olan fermuarından içindeki işlemeleri olan kitaba kaydı gözüm. Bunu daha önce görmüştüm.

Niye sürekli yanında gezdiriyodu ki bu kitabı?

 

Onun için bir önemi olmalıydı.

 

Belki içinde yazanlarla benim içinde bir önem taşırdı.

 

Biri yokluğumu farketmeden bakıp çıkmalıydım buradan. Hızlıca kitabı çantadan çıkarıp tezgaha koydum.Zorlanmıştım çünkü çok ağırdı. İlk sayfayı çevirdim.

Kalbimin hızlanmasıyla gözlerim anlık kararsa da aldırmadım. Sayfaları çevirmeye devam ettim. Farklı bir dilde yazılmıştı,okuyamıyordum.

 

Belki eski Latince,belki de Farsça...

 

Çevirdim, çevirdim sonra birşey oldu.O kadar sayfanın içinde Türkçe yazılmış bir sayfa buldum. Neden sadece bu Türkçeydi? Diğer sayfalara bakmaya vaktim yoktu. Okuyabilecegim sadece bu sayfaydı.Başlığı bile vardı.

 

Son Yok

 

Neden bilmiyorum,kelimeler uyuşmama neden olmuştu.

 

Altındaki yazıları okumaya fırsatım dahi olmadan ismimin seslenildiğini işittim.Titreyen ellerimle o sayfayı kitaptan yırttım, buruşturup cebime koydum.

 

Kalın bir kitaptı sayfanın yokluğu farkedilmeden okuyup yerine koyabilirdim.

Kitabı kapatıp çantanın içine geri koydum.Banyodan dışarı çıktım.

 

" Ayh, Umay nerdesin sen? Seni arıyorum yarım saattir." Dedi Sema.

 

" Lavabodaydım,duymamışım.Dilay gelmedi mi hâlâ?" Dedim bahane ederek.

 

Semaya şimdilik bişey söyleyemezdim.Vereceği abartı tepkilerle kesin yakalanırdım.Sessiz bir yere geçip cebimdeki kağıda göz atmam gerekti.

 

" Dilay'ı aradım. Kitap okuyormuş,gelmeyecekmis.Aziz Sancar olacak başımıza sanki.Neyse gelmesin bayılmıyorum ona zaten.Gel, içeri geçelim biz."

 

Diyerek beni kolumdan salona çeken Semadan, kolumu kurtardım.Koşarak kapıyı açtım.Arkamda kalan Semaya dönüp,

 

" Ben Dilayı da alıp geliyorum.Hem ayrı gayrı olmaz dimi."

 

Amacım Dilayı çağırmak değil kağıdı okumaktı. Kapıyı peşimden kapatıp, üst kata çıkmaya başladım. Çatı her zaman sakindi ve beni orada kimse rahatsız etmezdi.

 

Tam Dilayların kartının merdivenine döndüm ki imkansız denilebilecek bir manzara karşıladı beni.

 

Gökhan ve Dilayı görmeyi hiç beklemiyordum.

Loading...
0%