@yarenbay30
|
21.Bölüm: Farkındalık
Hayatım bu kadar karmaşıkken neyi düşünmeli, neye kafa yormalıydım bilmiyordum.
Ortada ki cinayet meselesini mi çözmeliydim?
Alpay adındaki o eski polise istediğini verip şahit olduğum her şeyi anlatıp bir kenara mı çekilmeliydim?
Zühre denilen o medyum yada her ne deniliyorsa kitabından ödünç aldığım ve sonrada kaybettiğim sayfanın peşine mi düşmeliydim?
Yoksa, hâlâ yanağımda dolaşan parmakların sahibinin ,kurduğu cümlenin ne anlama geldiğini mi düşünmeliydim?
Bir kereye mahsus değildi bu anlamsız ve ne tarafa çekeceğim belli olmayan cümleler.
Hareketleri de tuhaftı zaten. Sürekli olarak benimle temasa geçme derdindeydi.
Kesinlikle mide bulandırıcıydı.
Katil ve bu denli kirli işlerin merkezinde olan bir adamın gereksiz temasları, değil beni hiç kimseyi hoşnut etmezdi.
Doğanla ne zaman karşı karşıya gelsem ona karşı nasıl bir hamle yapmam gerektiği konusunda kafamdaki soru işaretleri kendilerini gösteriyordu. Kısaca küçük çaplı depresyon modum online oluyordu. Bu durum tepki vermemi geciktiriyordu.
Karanlık çoktan çökmüş hava buz gibi olmuştu.Denizin dalgaları, üzerinde olduğumuz kaya parçasına daha şiddetli vuruyordu. Üzerimdeki ceket üşümeme engel olmuyordu. Fakat bunun hiçbir önemi yoktu.Aleladele park edilmiş arabasının farları yüzümü olduğu gibi aydınlatıyordu. Hemen ileride biraz önce fark ettiğim fakat kime ait olduklarını bilmediğim o iki araç durdu. Şuan çok daha büyük bir sorunla karşı karşıyaydım.
Bana baktığını biliyordum.Arabanın farlarından gelen ışığa arkası dönük olduğundan yüzü karanlıktı.Yüz ifadesini de göremiyordum. Fakat bir şeyi kesin netleştirmiştim.Bana karşı sürekli temasta bulunan bu adam,kesinlikle benimle oynuyor kendince beni manipüle ettiğini düşünerek dalga geçiyordu.
Peki,ben buna izin verirmiydim?
Çenemde gezinen elini itip birkaç adım geriledim.
"İkidir benimle manasız temaslarda bulunuyorsun ettiğin bu cümlelerde çabası, bir daha böyle bir yakınlık kurmaya çalışırsan tekmeyi yersin."
Parmağımı ona doğru tehditvari bir şekilde sallayarak konuştum.Benim üç katım olan bu adamın tehditimi kaâle almayacağını biliyordum. Amacım altta kalmamaktı.
Zaten pekte etkilenmişe benzemiyordu.
Kimi kandırıyorum ki hiç etkilenmemişti.
Doğanın arkasından görüş açıma yüzüme vuran ışığı gölgeleyen biri girdi. Bu kişi freni bozuk kamyon misali tam üzerime gel-
"Ayhh!" Yere taşlı çimin üzerine sere serpe düşerken bir yandan da ensemden bana sarmış olduğu kolunu kurtarmaya çalışıyordum.Yüzüme düşen sarı saçlar ve şekerli parfüm kokusundan Semayı tanımam pek zor olmadı.Tanımadığım birkaç kişininde görüş açıma girmesiyle ortamda bir kargaşa oluşmuş ve uğultular kulağımı doldurmaya başlamıştı.
"Umay! Öldün sandım.Yaşıyorsun değil mi?" Bana sarılmayı bırakmış ve üzerimden kalkmıştı.
Yattığım yerden başımı onaylar anlamda sallarken,Sema buna ikna olmuş olmayacak ki, zannımca insanlık tarihini ilk tıp bilgisi olan 'tepki varsa yaşıyordur' bilgisini bile es geçmiş,bende hareket olmasına rağmen iki parmağını şah damarıma koyarak nabzımı kontrol etmişti.
Nabzımı almış olacak ki yaşadığıma ikna olmuş ' ohh ' diyerek mırıldanıp ayağa kalktı.
Saniyeler öncesine tüm sağlık personellerine okudukları okulu unutturacak türden yaptığı bu eylem sonrası mizahşörlüğünü konuşturmayı ihmal etmemişti.
" Hayır yani madem yaşıyosun, kendini niye yerlere atıyorsun,Umay?" Muzip gülüşüyle yalandan sitemde bulunan Sema ile gülümsemiştim.
Deliydi bu kız.
Dilay durumu anlamazken hem sitem etmiş hemde yerden kalkmama yardımcı olmuştu
"Kızın üzerine ağaç görmüş koala gibi atlayıp yere düşmesine sebep ol.Sonra da ' Kondono nodon yoro otoyoson Omoy' "
Çeviriyorum; 'Kendini neden yere atıyorsun Umay' demek istemişti sanırsam.
Dilayın bu konuşması ile bir şey olmamışcasına kahkaha atmama neden olurken çıkan sesten kaynaklı olacak ki bana bakmakta olan Doğanla gülüşüm soldu.
Doğanın karşısında yeni fark ettiğim üniformalı, orta yaşlardaki polis, ona sorular sorarken Doğan hiçte oralı gibi değildi.Konuşmuyordu bile.
Polislere de Baran cevap veriyordu.Sanırım onuda Sema çağırmıştı.
Bakışlarını benden aldıp polislere çevirdi. Öyle bir tavırdaydı ki utanmasa benim onu alıkoyduğumu bile söyleyebilirdi. Karşısında sıradan bir insan varmış gibi gayet rahattı.
Normal değildi. O yüzden ki tavrı bana çok normal geliyordu. Yaptığı işler yüzünden belki de sayısız kere emniyete gitmişti.
Bugün karşımda olduğuna göre gitmesinin bir faydası olmamıştı. Maddi anlamda çok güçlüydü.Herhangi olası bir durumda suçlara sebep kullanacağıda birçok adam vardı çevresinde. Kanıt olmadıktan sonra istediği suçu istediğine yapıştırabilirdi maalesef.
Konuşulanlara göre Almanya asıllıydı. Yani burada ki gücünün kat ve kat mislinin doğduğu şehirde daha etkin olmasına bağlanabilirdi.
Etrafa bakınırken bana doğru genç bir polisin elinde bir evrakla yaklaştığını farkettim. Yanıma gelerek kısa bir baş selamı verdi.
"Umay hanım, Doğan Güçlüer tarafından kaçırıldığınıza dair bir şikayet var, doğru mu bu?" Dedi polis memuru. Tabiki de şikayet edecektim. Ama emniyette ne anlatacaktım. Olayı nereden anlatmaya başlasam ya cinayete, ya adam yaralamaya bin türlü suça çıkıyordu.
Kaldı ki anlatsan elimde kanıtta yoktu. Kafam da bunları ölçüp tartarken daha ben cevap vermeden Sema olaya atladı.
"Arkadaşım kaçırıldığından dolayı şuanda mental olarak çöküş yaşıyor.Cevap verecek durumda değil.Ama endişelenmenize gerek yok ben psikolog adayıyım ve onun vasisi olarak Doğan denilen şahıstan şikayetçiyim memur bey."
Mental çöküş mü? Semaya inanamazca bakarken 'öylemiymiş' dercesine bakışlar atıyordum. Şikayetciyim dememe fırsat bile vermemişti. Memur, belli ki yeni polisti.Müdahale etmemiş şaşkınlıkla Semayı dinliyordu. Yazık,hiç bir meslek grubundan insanın hele meslekte yeniyse Semaya rastlamalarını psikolojik açıdan sağlıklı bulmuyordum. Arkadaşım maalesef insanları psikolojik olarak tedavi etse de onlarda travmalarda açabiliyordu.
Aynı şimdi olduğu gibi.
" Bir de Doğanın yanındaki yakışıklı çocuk varya Baran,benim eski sevgilim olur kendisi. Ben ondan da şikayetciyim iki yıl önce aldattı beni ama hâlâ yüzsüz gibi konuşmaya çalışıyor. İkisi de kürek mahkumu olsunlar. Gemiyi de salın büyük okyanusa, bermuda şeytan üçgeninde kaybolsunlar."
Gülmemek için kendimi tutsamda engel olamıyordum. Ciddi ciddi söylemişti bunları bir de.
Dilayda olaya girdi.
" Memur bey, bir kaç sene sonra meslektaş olacağım sizinle.O yüzden şuanda söyleyeceklerime inanabilirsiniz, diyeceklerim büyük önem de taşıyor çünkü." Söz sırası ne zaman bana gelecekti bilmiyorum fakat çok eğlenceli ve gerilimliydi muhabbet. Dilay, Doğanların tarafını kontrol edip memura doğru eğildi ve kısık bir sesle konuştu.
" Sema arkadasımın dediklerine aynen katılıyorum fakat kadroda bir eksik var.Eksiğin adı; Gökhan. Şimdilik burada değil ama ondan da ben şikayetciyim."
Yok ben daha fazla dayanamayacağım.Memur elinde birşeyler yazdıgı evraklardan gözünü ayırıp hepimize bir göz gezdirdi.Ellerini arkasına atıp belinde bağladı ve o da Dilayın hareketine karşılık hafif eğilip ses tonuna onunla aynı yaptı.
" Neden, Gökhan dediğiniz şahısta sizi mi kaçırdı?" Dedi Dilaya.Tamam haklıydı fakat muhabbet gerçekten komikti.Sema bu duruma daha fazla dayanamamış olacak ki gülmemek için yanaklarını tutarak bizden uzaklaştı.
Dilay ' ne münasebet ' diye mırıldanarak Semanın gittiği yöne ilerledi.
" Evet,nerede kalmıştık.Doğan Güçlüerden şikayetçimisiniz?"
******
Baranın ısrarının sonucunda şikayet için geldiğim emniyetten şikayetçi olmaktan vazgeçerek çıkmıştık.
Baran beyin inşallah mantıklı bir sebebi vardır yoksa hiç hoş şeyler olmayacaktı. Kaldı ki malum şahıs şikayet etsem dahi serbest bırakılacaktı.
Yarın,birgün olay aileme giderse ki şikayetci olursam dava işleri olacak ve bu duyulma ihtimalini arttırır, onlarda bu işin içine girmiş olacaklardı.
Onlar hiçbir şeyi bilsin istemiyordum.
İşlerimiz bitmişti.Dilayı da çoktan eve göndermiştik.Herhangi bir durumda evdekileri oyalayabilsin veya bize haber verebildi diye.
Sema ile emniyetten çıktık. Merdivenlerden inip Baranın arabasına ilerledik. Bizi eve bırakacağını söylemişti. Kaldı ki bana bir açıklamada borçluydu.
Arabaya ilerlerken, hiç hoş karşılamayacağımız bir manzara karşıladı bizi.
Gökhan.
Arabasının kaputuna yaslanmış telefonla konuşuyordu. Gözleri beni bulunca kaşlarını çattı.Karşılık olarak bende onu taklit ettim.Yaşama hevesi ile dolu bir insanı bile varlığıyla intihara sürükleyebilirdi. Benden hiç hoşlanmıyor olduğunu en basından beri belli ediyordu.Neyse ki duygularımız karşılıklıydı.
Muhtemelen Doğanın çıkmasını bekliyordu.
Baranın arabasının yanında durduk. Çok geçmeden Baran,Doğan ve avukatı emniyetin kapısında belirdi.
Sema ise sesli bir nefes verip gözlerini merdivenlerden inen Doğana dikti.
" Bugün sizi gördüm orada."
Semadan hiçbir şey saklamazdım.Yanımda olsun olmasın her şeyi anlatırdım ona.Fakat neden durduk yere dile getirmişti bunu? Kaşlarımı çatarak yanımdaki gözü hâlâ Doğanda olan Semaya diktim. Bir şeyler ölçüp tartar gibi ona bakıyordu. Sanki bir sonuca varmak için uğraşır gibi.
" Gördün demek.Çileden çıkmam için elinden geleni yapıyor.Sonra da Umay neden intikam planı yapıyor."
Bak hatırlayınca tekrar sinirlendim.Alayla güldü.
" Hadi ama bu kadar saf olamazsın! Hâlâ anlayamadın mı Umay? Görmüyormusun, yaptığın ritüel tuttu."
Nasıl?
Dalga mı geçiyordu?
Avukatla konuşan Doğana baktım. Aynı esnada o da beni gördü.
Ölmüş gibi bir hali yoktu ki bu adamın?
Sema gözlerini bir Doğana bir bana çevirirken ' tabi ya ' diye mırıldandı.
Gülüyordu fakat gergindi oldukça. "Hatırla.O kağıdı okuyamadık ki biz, sadece yazan malzemeleri okuyup, birleştirebildik. Yaptığımızın ona zarar verebileceği yorumunu sen yaptın ama kabul et yanıldın Umay.Yanıldık! Hepimiz.Anlasana yaptığımız ritüel ölmesi için değildi.Bağlanması içindi! Sana bağlanması için..." |
0% |