Yeni Üyelik
26.
Bölüm

25.Bölüm

@yarenbay30

25.Bölüm:Kanlı mücevher

 

" Yanlışsa yanlış,yangınsa yangın.Sadece şunu bil, yandığım kadar yakmaktan hiç çekinmeyeceğim."

 

Yakmaktan kastı neydi bilmiyordum fakat öğrenincede hiç hoşlanmayacağım aşikardı.

Bu soğuk havada bile terlemem ne kadar zor bir durumda olduğumu fazlasıyla ortaya koyuyordu. Şu aralar kendimi sürekli onun temasları altında buluyordum.Nasıl bu duruma geliyordum pardon geliyorduk bilmiyorum fakat bu durumdan şikayetçiydim.

Her karşı karşıya gelmemle birbirimize ne dersek diyelim kendimi elleri arasında buluyordum ve bu durum benim aksine onu fazlasıyla mutlu ediyordu.

 

Nedeni neydi?

Beni yine herkesin içinde yerin dibine sokmak için bir oyunmuydu?

Ya da farklı bir takım planlar içindemiydi?

Belki de bana yakın olup aklımı karıştırarak benimle ilgili kuşkularını giderecekti?

Yani bir nevi Alpay'ın benden istediğini o bana yapıyordu.

 

Göğsündeki ellerimle onu benden uzaklaştırmaya çalışırken yerinden milim kımıldamayan Doğan bu hareketime karşılık daha da yaklaşıyordu bana.Artık ısınan sadece göğsündeki ellerim değil vücudumda buna dahil olmuştu.

 

"Yine ne saçmalıyosun bilmiyorum ama konumuzla belimdeki ellerinin ve bu saçma yakınlığın bir bağlantısı olduğunu düşünmüyorum."

 

" Düşünmüyorsun çünkü bakmıyorsun , bana görecek kadar bakmıyorsun." Dediklerini yinelemek adına devam etti sözlerine.

 

" Herşey o kadar bağlantılı ki görmek istemiyorsun."

Dediklerini nereye çekeceğimi bilemez halde yüzüne tabiri caizse aval aval baktım.

Bu katilin neyine bakacaktım ben.

Bu adamın cümleleri neden parçası kayıp puzzle gibi geliyordu bana.Ne dediğini o biliyordu fakat ben bir türlü çözemiyordum.

 

Başlarda tartışırken öfkesini kinini sonuna kadar hissettiren adamdan şimdi hiç bir şey uyandırmıyordu bende.

Yetmezmiş gibi sürekli saçmalıyordu.

Onu göğsünden itmeyi bırakıp belime sarılı kolunu kendimle eş zamanda ittim.

Buda bir işe yaramamış hatta iş daha da karışmıştı.Sporcuları bile utandıracak bir refleksle belime sarılı eliyle ,sağ kolumu bükerek arkama yerleştirdi.

Eli,kolumu sırtımda sıkıca tutarken bedenlerimiz yapışmış, bir bütün olmuştu.

 

Keskin parfümüne karışmış acımtrak kokuyla buruşmuş yüzümü daha da buruşturdum.

Biri beni bu durumdan kurtarabilir mi acaba?

 

" Çek elini Doğan."

Biraz önceki gibi kımıldayamıyordum.Her hareket edişimde kolum biraz daha acıyordu.

Neredeyse hiç çekmediği gözlerini gözlerimden ayırıp sol kulağıma eğildi.Saçlarımın arasında derin derin nefes aldı sonra ise kulağıma nefesini verdi.Gözlerimi kapatıp bu anın bir an önce bitmesini bekledim.

 

" Sakın! Sakın bir daha beni kendinden uzaklaştırmayı deneme!"

Ben nasıl bir belaya düşmüştüm böyle.

Nasıl bir insandı bu?

 

"Abi!"

Doğanın arkasına döndü bakışlarım. Benim yaşlarımda bir genç vardı ve sanırım Doğana seslenmişti. Mahalleden biri olabilirdi siması tanıdıktı fakat tanımıyordum. Beni bu durumdan kurtardığı için sonsuza kadar minnettar kalabilirdim.Doğan kulağımın yanından kafasını yavaş yavaş çekerken bana son bir bakış atarak omzunun üzerinden kimin seslendiğine baktı.

Ama asıl dikkat verilmesi gerekilen kişi o genç değil arkasında beliren kişiydi.

 

Alpay.

 

Yavaş adımlarla bize doğru yaklaşıyordu.Fazlasıyla kendinden emin yürüyordu.Yüzüne takındığı alaylı gülüş ile onu tanımıyor olsam sinir bozucu olduğunu düşünürdüm.Doğandan gözünü çekmezken sanki iyi olduğumdan emin olmak için arada kaçamak bakışlar atıyor.Beni boydan tarayıp iyi olduğuma kaanat getirdiğinde ise alaycı tavrını tekrar takınıp Doğanın hemen önünde durdu.

 

Doğan ise omzunun üstünden bakmakla yetinmeyip bedenini Alpaya döndürdü.

İlk anda itibaren Alpayı görmesiyle birlikte yüzünü göremesemde bedeninde bir takım anormallikleri görmek mümkündü.Malum kişiyi görmesiyle beni arkasına almıştı.Koca cüssesi ve sinir kaynaklı olsa gerek gerginlikten belirginleşen sırtı bir duvar gibi önümde durup olacakları görmeme engel oluyordu.

 

Neyse en azından şimdilik radar alanından sıyrılmıştım.

İkisinide sevmiyordum.

Birbirlerini pekala yiyebilirlerdi.

Böylelikle hem Doğanın saçmalıklarından hem de Alpayın bitmeyen intikam hırsından kurtulabilirdim.

 

" Ne işin var burada?"

Diye tısladı Doğan. Koca bedenin arkasından yana kayarak Alpayı görüş açıma soktum.Beni görünce yüzündeki alaylı sırıtışı, gülmeye döndü. Gözleri bir benim, bir Doğan arasında mekik dokuyordu ama çoğunluklu bana gülümsüyordu.Sanki bişeyleri anlamak ister gibi donuk ama düşünceliydi.

Meraklı bakışlarla ikisini izlerken bir yandan da çatık kaşlarımla Alpayın ne düşündüğünü çözmeye çalışıyordum.

Doğan ikimiz arasındaki bu bakışmayı farketmiş olacak ki Alpayın bakışlarını takip ederek bana döndü.Manzaradan hoşnut olmamış olacaktı ki delici bakışlarını benden ayırıp Alpayla burun buruna geldi öyle ki Alpayın görüş açısını kapatmıştı.

 

Bir kavganın daha sonuna gelmeden bana müsadeydi çünkü bu filmi en son izlediğimde Doğan tarafından alıkonulmuştum.

Narin bedenim bir travma daha kaldıramayacak kadar küçüktü.

 

Doğanın bu hareketi karşısında Alpay yüzünde ki zafer gülümsemesiyle olduğu yerde öylece durdu.Sanki bilerek yapıyor onu kışkırtıyordu.Başarıyordu da.Yerinden bir milim oynasa Doğan kavganın fitilini ortaya atacak gibiydi.

Bu fırsatı iyi değerlendirmeliydim.

Hazır onlar burun buruna gelmiş göz önünden çekilmişken ortalıktan kaybolmalıydım.

 

Bu kavganın kazananı kim olursa olsun hiç beni bağlamıyordu.Bulunduğum yerden yengeç misali bir adım yana kaydım. Sonra bir adım daha...

 

Altay bana kaçamak bakışlar atıyordu ne yaptığımı anlamıştı.Sorun değildi. Çünkü istediği zaten buydu.Dikkat dağıtarak beni Doğanın pençelerinden kurtarmak.

Doğan,Alpayın yakasına yapışırken ortam iyice kızışmıştı. Bu adam bu denli kavga edecek konuyu nereden buluyordu anlamıyordum.

 

Gördüğü herkese vahşi bir şekilde saldırıyordu.

Bu psikolojideyken kim bilir kimlere ne zararlar vermişti?

 

Bir adım ,bir adım daha derken onları baş başa bırakıp otoparktan dışarı çıkmıştım.

Yola çıkar cıkmaz koşar adımlarla evime yol almaya başladım.

********

'Yavaş adımlarla önümdeki kasvetli köşkün uzun ve görkemli merdivenini çıkıyordum.Merdivenin yanındaki meşaleler önümü tam aydınlatmıyordu.

 

Basamakları çıkar çıkmaz beni devasa bir kapı karşıladı.Üzerindeki işlemeleri bu yüzyılda yapacak birinin olduğuna kesinlikle inanmıyordum.Kaldı ki bu köşkte bu yüzyıldan olmadığını bağırıyordu.İçeriden gelen kadınlı erkekli kahkaha,gülüşme,konuşma sesleri beni bir nebze rahatlatmıştı.Tek değildim.

Kapıya vurmak için elimi kaldırırken devasa kapı kulak gıcırttıracak bir sesle açıldı.Karşıma uzun bir kolidor çıktı.Duvar kağıtlarının olduğu duvarları meşaleler aydınlatıyordu.Yerde ise ucu bucağı görülmeyen kırmızı bir halı vardı.

İçeri birkaç adım atmıştım ki başımın üzerinden bir karga sürüsü geçti.

Bunlar nerden çıkmıştı böyle?

Kargalar dışarı çıkar çıkmaz devasa kapı bir gıcırtıyla kapandı.Kolidorda temkinli adımlar atarken nereye gittiiğimi kesinlikle bilmiyordum.

Ne yaptığımı ve nerede olduğumu...

 

Sadece yürümem gerektiğini hissediyordum.

Önünden geçmekte olduğum bir aynaya gözüm takındı.Üzerimde gördüklerimle ufak çaplı bir şoka girdim.Üzerimde siyah,uzun bir kuyruğu olan elbise vardı.Elimde dirseklerime kadar olan siyah eldivenlerle çok güzel görünüyordu.Başımda ise yüzüme örtülü siyah bir duvak vardı.Dilim varmıyordu ama gelin gibi görünüyordum.Siyahlara bürünmüş bir gelin gibi.

Biraz eğilip elbisenin önünü tutarak ayaklarımın açılmasını sağladım böylece daha hızlı yürüyebilirdim. Hızlı adımlarla hala gelmekte olan insan seslerini bulmaya çalışıyordum.Etrafımda hiçbir oda yoktu.Sadece düz bir kolidor...

Kolidorun sonuna varınca beni tekrar bir kapı daha karşıladı.Bir öncekinin aksine kapalı değildi.Duvağın altında etrafa tedirgin bakışlar atarken büyük bir salona girdim.

 

Alabildiğine büyük bir tavan ve kaç kiloluk olduğunu tahmin edemediğim avizeler.Büyük şamdanlı masalar hepsi gold ve antika.

Eşyalar ve ev bu yüzyıldan olmadığını bağırıyordu.

 

İçeri girdiğim andan itibaren tüm sesler kesilmişti. Masalar tıklım tıklım insanlarla doluydu.İleriye doğru yürüdüm.Yürürken bir yandanda masalardaki insanlara göz gezdiriyordum. Ölü gibiydiler.Kimseden cıt çıkmıyordu.Neredeyse salonun sonuna gelmişken karşımda siyah takım elbiseli arkası dönük bir adam gördüm.

 

Kimdi bu?

 

Diğer insanların aksine ayakta ve hareket edebiliyordu.Biraz daha ilerleyince benden gelen adım sesleriyle yüzünü bana çevirdi.

Kabuslarımın ana karakteri Doğan.

Beni görünce yüzünde oluşan gülümsemeyle şöyle bir arkama bakma isteği uyandı bende.Bu gülümsemeyi bana değil bir başkasına falan göndermişti herhalde.Yerimde öylece beklerken bana yaklaştı.

Gözlerimin içine bakarak elini cebine attı ve cebinden siyah bir kutu çıkardı.Kutunun içinden çıkardığı bir yüzüktü.Yüzüğü içinden alarak kutuyu gelişigüzel bir kenara fırlattı.

Sonra sol elimi eline aldı.Yüzüğü parmağıma yerleştirirken hiç bir şeye neden müdahale edemediğimi anlamıyordum.Olması gereken buymuş gibiydi. Yüzük taktığı elimi dudaklarına götürürken elime ufak bir buse kondurdu.Yüzümü buruşturdum.

Evime gidince elimi çamasır suyuna sokup çıkaracaktım.Gözlerim parmağımdaki yüzüğe kayınca yüzüğün olduğu parmağımdan aşağıya oluk oluk kanların aktığını gördüm.

 

Çok fazlaydı!

Çok!

Elimi elinde kurtarmaya çalışıyordum ama elimi bırakmıyordu.

'Bırak,bırakk'

Kanlar yere damlamaya başlamıştı bile.Bağırışlarım çığlığa dönerken etraf çoktan kararmıştı.'

 

Kan ter içinde yataktan kalktım.Elim ayağım titrerken ayaklarımın üzerine zar zor basmıştım.

 

Çalışma masamın üzerindeki gece lambasını açtım.Nereden açıldığını bilmediğim pencereden yüzüme çarpan esinti ile kendime geldim.

Neden böyle kabuslar görüyordum.

Doğanlı kabuslar...

 

Üstelik küçük çaplı bir evlilikti konu.

Kendime geldiğimden emin olup elimi tekrar lambaya götürdüm kapatmak için.

 

Masadaki benim olmayan kutuya takıldı gözüm.Bir kolye kutusuydu.

Nereden gelmişti buraya?

Kutuyu elime yavaşca götürdüm.Kapağını açarken merakla içinde çıkacak olana bakıyordum.

Bir kolyeydi.

Kanlı bir kolye!

 

Loading...
0%