@yarenbay30
|
28.Bölüm: Yanılmak
Keskin sigara kokusu buram buram burnuma dolarken kaçmamdan korkar gibi sarıp sarmalamıştı beni. Saçlarımın üzerinde hissettiğim temasla şaşırıp debelenmeyi bırakmıştım. Bundan kaynaklı o da elini ağzımdan yavaşca çekerek öteki elini de belime sarmıştı.Her gördüğümde olaylar bir seviye yükselerek varlığını hatırlatıyordu.Aramızda ki neredeyse otuz santimlik boy farkı onu yapacaklarından geri koymamıştı.Saçlarımın arasından alıp verdiği derin ve uzun solukları hiç kesilmeden devam ediyordu.
Bağımlı insanları hatırlatmıştı bu davranışı bana.
Yüzünü saçlarımın arasından çekerek başımın üzerine yasladı. Nefes alıp verişleri devam ederken yine ne yapacağımı bilemez hallerim üzerimdeydi yine. Önceki karşılaşmalarımın aksine bu tavırlarının nedenini sorgulamıyordum artık.Kafamda bu davranışları ile alakalı hiç bir soru işareti kalmamıştı. Nedenini biliyordum artık. Fakat bunu bilmek beni daha da çok geriyordu.
Bu sırada gözlerim gökyüzüne kaydı.Hâlâ patlamakta olan havai fişekler şu karanlık ortama azda olsa aydınlık veriyor yüzüm patlayan havai fişeklerin renkleriyle aydınlanıyordu. Tüm gökyüzünü sarmıştı sanki fişekler... Nereye baktığımı farketmiş olacak ki hoşuna gitmişcesine gülümsediğini hissettim.
"Beğendin mi?"
Benim için miydi?
Cevabını merak ettiği sorusu beraberinde tekrardan baktım gökyüzüne. Fişeklerin gürültüsü dört bir yandan duyulurken biraz önce yaşanan kargaşanın da sesini örtmüştü. Şuana kadar ailemin ve Semanın dışında kimse benim için birşeyler yapmamıştı. Onlar harici birinin bana yaptığı jestlere kesinlikle kapalıydım.Hele ki Doğan tarafından yapılması daha da tuhaftı. Bundandır ki ne tepki vermem gerektiğini bilmiyordum.Şaşkındım.
Tek bildiğim şey kesinlikle yalnış olduğuydu.
Bunları kendi isteğiyle yapmıyordu.Doğan bunları yapacak bir adam değildi.Çok iyi tanımasam bile birine zarar vermek haricinde kılını kıpırtacak biri de değildi. Normal halinde olsaydı şuan nefes aldığımın bir garantisi bile olmayabilirdi.
" Tek sorun bu mu gerçekten? Beğenip beğenmemem mi?"
Kafam o kadar dağınıktı ki cümleyi toparlayamamıştım bile. Öylece dökülmüştü dudaklarımdan. Bir süre saf ayağına yatmalıymışım gibi hissediyordum. Eğer hislerinden bir haber olduğumu öğrenirsem bu bir şeyleri hızladırırdı.
Kabuslarım...
Orada gördüklerimin gerçek olmasından ölesiye korkuyordum. Bilmemeliydi. Bir şekilde onu kendimde uzaklaştırmalı, onu kendimden nefret ettirmeliydim. En başından ki gibi olmalıydı bana.Nefret dolu ,bana karşı öfkeli ve karşısına çıkmamam biri gibi olmalıydım. Bu hali eski halinden daha korkunçtu.
" Dengesiz adamın tekisin. İstemediğim şeylere maruz bırakıyorsun beni.Zor duruma düşürüyorsun.Yoruldum."
Son kelimeyi tükenmişcesine söylemiştim. Çünkü gerçektende yorulmuştum. Tek kelime etmemiş sarmış olduğu kollarını belimden çekmiş fakat uzaklaşmama müsade etmeden olduğum yerde kendine çevirmişti beni. Bir eli kolumdaydı olası bir kaçma girişimine engel olmak için.
Bile isteye yüzüne baktığım sayılı anlardan biriydi bu an. Bakıyordum çünkü söylediklerim karşısında yüzünün aldığı şekli merak ediyordum. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm mevcuttu. Gözleri sürekli olarak yüzümde geziniyordu.
"Beni dengede tutan da dengemi bozan da aynı kişi. Beni bunun için suçlayamazsın Umay."
Çölde vâhâ bulmuşcasına bakıyordu bana. Mucizeye bakar gibi derler ya hani.Öyle işte.Herşey o kadar ortadaydı ki şimdiye kadar nasıl anlamadığıma bende anlam veremiyordum.Kaldı ki bu kelimeler karşısında ne kadar daha saf ayağına yatacaktım. Gözlerimi gözlerinden çekip o hariç her yerde gezindirdim bakışlarımı. Duygularını bilmeden önce gayet güzel laf yetiştiriyordum ona.Şimdi ise düzgün cümle kurmak için ayrıca çaba sarf ediyordum resmen. Ne söyleyecektim.
"Burada bu halde olmamızın suçlusu benim öyle mi? Sana yalvardım, özür de diledim.Ama sen ,hiç bir yere konduramadığın egon yüzünden bunu yeterli görmedin.Hâlâ uğraşıyorsun benimle.Ne yapmaya çalışıyorsun sen?"
Yaptıklarını hatırlatmıştım ona. Ve olmayacağını.Yalnış olduğunu.
" Şu halimize bir bak?"
Sitemli söylediğim sözlerle yakınlığımızı ve bulunduğumuz bu saçma ortamı kasdetiyordum. Son sözlerim karşısında sırf inat olsun diye sahada yaklaştı bana muzip muzip sırıtışı ile halinden gayet memnun olduğunu anlamak hiçte zor değildi. Halinden memnun olmayan ben olaraktan sorduğun sorunun cevabını çoktan vermişti bana.
" Diyelim ki; mevcut düzeni yıktım, yerine de seni koydum."
Uğruna düzen değiştirilecek veya değişmesini isteyecek bir kız değildim ben, hiç gerek yoktu öyle durumlara. Bayağı bayağı duygularını açık etmeye başlamıştı. Ne kadar duymamazlıktan gelecektim.Yarın bir gün kabuslarımda ki gibi kendimi gelinlikle nikah masasında bulunca ne yapacaktım. Yok artık.O kadar da ileriye gitmezdi herhalde. Hak var hukuk var kim kime zorla bir şey yaptırabilirdi ki?
" Senin isteklerin yalnış ve bir o kadar da imkansız."
Diyerek gitmek için kolumu elinden kurtarmaya çalıştım. Kaşlarını çatmıştı yine. Aldığı cevap karşısında istediği cümleyi kurmamış olmamdan kaynaklı yüzündeki sırıtış tuzla buz olmuştu çokta. Tavırlarından anlaşılan hoşuna gitmemişti karşı çıkışım. Etrafa canı sıkılmış bir şekilde bakındı.Fırtına öncesi sessizlik ortama hakim olmuştu bile.Bu iş uzayacak gibi duruyordu.Konuşmayı sonlandırmalıydım.
"Yalnış olması beni durdurur mu sanıyorsun?"
Gözlerinden geçen tehlike sinyalleri ile eski Doğanı görmüş gibi oldum.Kendinden emin, ne istediğini bilen ve istekleri için sınır tanımayacak Doğanı. Ve şunu farketmiştim ki Doğan yine aynı Doğandı.Tek değisiklik bana karşı duygularının başka bir boyuta evrilmesiydi.Amaçlarının arasına yeni bir istek daha eklenmişti sadece.Bunlar uğruna yapacakları eski halini aratmayacaktı. Ben ve çevrem için hâlâ ilk günki kadar tehlikeli ve ölümcüldü.
" Durdurmalı."
Sinirle dolmuş yüz ifadesiyle ağzımdan çıkacak kelimelere dikkat kesilirken mantıklı ve onu durduracak bir sebep arıyordum.
"Çünkü sevdiğim adamla gayet güzel giden bir birlikteliğim var."
Nereden geldiğini bilemediğim fikri çoktan cümleye dökmüştüm bile. Doğanın kolumda ki eli boşluğa düşerken bunu beklemediği açıkca belliydi.Başta ne dediğimi anlamamışcasına baksa da kısa bir süre sonra dişlerini sıkmaktan dolayı olsa gerek beliren yüz kemiklerinden öfkesi belli oluyordu.
" Ve bu durumu kimsenin bozmasını istemiyorum.Hele ki senin! Asla!"
Son cümlelerimi söylerken onu apaçık reddetmiştim. Hiçbir şey söylememişti. Yüzüne daha fazla bakacak cesarete erişemeden yanından koşar adımlarla uzaklaştım. Yanından geçip gitmeme engel olmamıştı veya söylediklerimin doğruluğunu sorgulamadan inanmış görünüyordu.Doğan tek bir harekette bile bulunmadan öylece dikiliyordu olduğu yerde.
İşte buydu!
Benden umudu kesmişti.
Olmayacağımızı anlamıştı.
Artık yüzüme bile bakmazdı.Zafer kazanmış edasıyla içimden kendime tebrik mesajlarını yollarken 56664 kez Doğan konusunun kapandığına kanaât getirdim.
Bu sefer kesin bitmişti. Kurtulmuştum.
********
Aradan geçen birkaç saat içinde kimsede birşey olmaması hepimizi sevindirmişti. Kına salonundan bir kaç kişi hastaneye kaldırılmışsada kimsede zehirlenme durumu mevcut değildi.Semanın içeceklere koyduğu ilacın etkisiyle insanlarda kısa süreliğine kabızlık meydana gelmişti.Neyse ki etkisi çok sürmemişti. Sema bizim masaya içecek koydurmadığından ailelerimiz de yada bizde bir sıkıntı yoktu. Annelerimiz hastaneye kaldırılan bir kaç komşuya destek olmak için hastaneye gitmişlerdi. Biz ise taksiye binip yaşadığımız mahalleye varmıştık.
" Çok şükür, bugünde emniyete düşmedik."
Diyerek yol boyu dua eden Dilay, fazla stresliydi hâlâ. Eli ayağına girmişti kızın birine bir şey olacak diye. Tamam bizde korkmuştuk ama o yapı gereği herşeyi fazla abartıyordu.
" Bir adak adamadığın kaldı.Her şekilde dua ettin valla. Hem emniyetlik bir durum yoktu ortada."
Sema ayağındaki ayakkabıların topuğunu yere vurarak ilerliyordu.Saat fazlasıya geç olmuş,herkes çoktan uyumuştu.Fakat o bunu umursamıyordu.Varsa yoksa nasıl göründüğüydü.
" İnsanları öldürüyordun be! Eğer içlerinden birine bir şey olsaydı işte o zaman görürdün başımıza ne geldiğini." Bu akşam ki Dilay ve Sema tartışma rauntuda başlamıştı.
" Valla iyi ki doğmuşum ben.Ben olmasaydım suçu kime atacaktın bilmiyorum yani. Hem geçti,bitti işte.Daha neyin gerginliği bu."
'Pes artık' bakışlarımı Semaya gönderirken o ise bana yavru kedi bakışlarını gönderiyordu.
" Utanmasan ' Sen yaptın Dilay' diyeceksin.Gerçekten şaka gibisin!"
"Neyse ki güzelliği ve parıltılı aurasıyla yedi cihana nam salmış biriyim yoksa çekemezdim bu dediklerini."
Sema'nın umrunda olan tek şey üzerindeki elbisenin ona ne kadar yakıştığıydı. Başka hiçbir şeyi düşünmüyordu. Dilay ' kavga etmeye de değmezsin ' diye mırıldanarak geri önüne döndü.
"O kargaşanın içindeyken Doğan gelmiş. Hatta gelmekle, kalmamış..."
Beklemediğim ve ortamdaki gerginlik havasını birden daha da gerginlestiren sözler karşısında Dilaya baktım. Nereden biliyordu? Semada dikkat kesilmiş, soru soracak gibi ağzını açmış fakat bir de demeden geri kapatmıştı. Yüzüm sorgular bir halde Dilaya kayarken açıklama yapması açısından sessiz kalmıştım.
" Ali geldi yanıma.Bir şeyleri saklamakta pek başarılı sayılmayan kardeşim hemen her şeyi anlattı bana.Doğan iki yüz lira vermiş seni dışarı çıkartması için.Seni çıkartmış ama sonra içi rahat etmemiş olacak ki anlattı bana.Hiç şüphen olmasın eve gidince dersini vereceğim o ufaklığın."
Aliye başta kızsam da iyi bir şey yapmıştı beni onunla karşı karşıya getirerek.Böylelikle tüm sorunu çözmüştüm.Dediklerimle Doğanın bana karşı bir umudu kalmamıştı. Bir çırpıda olanları anlatan Dilayla söz sırası bana gelmişti.
" Konuştuk...Her şey halloldu.Artık istesede karşıma çıkmaz."
Diyerek tebessüm ettim dediklerime inanmak ister gibi. Kızlar, onlara çok uçuk bir şeyler anlatıyormuşum gibi verdikleri yüz ifadeleri karşısında yüksek sesle gülmüştüm.
" Nasıl yani? Konuştun,ikna ettin. Öyle mi?"
Sema dediklerimi teyit eder gibi sorgular biçimde konuştu.
" Hayır yani biz de konuştuk.Konu kapanmadı. Sen konuştun. Herşey bitti öyle mi?" Diyerek de devam ettirdi cümlesini.
Bu konu hakkında konuşmak istemiyordum.
İyi düşünmeliydim ki iyi olsundu.
Cevap vermeyerek sadece omuz silktim. Çok şey yaşamış ve yaşatmıştım. Artık hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Sevdiğim insanlara sakin hayatıma kaldığım yerden devam etmek istiyordum. Gözlerimi yere düşürerek düsünceli bir şekilde yürümeye devam ettim.
Bu halim kızların dikkatini çekmiş olacak ki bu konuyla alakalı tek kelime etmediler.
Dilay bir koluma girerken,Sema elini omzuma atmıştı bile.
" O değilde Ali seni iki yüz liraya vermiş."
" Ucuza gitmişsin valla."
******
Genç adam otomatik bahçe kapısının açılmasını beklemedi. Arabasının hızını düşürmeden kapıya vurarak bahçeden içeri girdi. Çıkan dehşet verici ses karşısında tüm adamları bulunduğu noktaya toplandı fakat kimse soru sorma cesaretinde bulunamadı.Arabanın ön kısmı tamamen paramparça olmuşken bu bile kimsenin dikkatini çekmemişti. Gürültü karşısında sadece korumalar değil Gökhan ve Baranda dışarıya çıkmıştı.Gökhan herhangi bir baskın uğradıklarını düşünmüş olacak ki belindeki silahına mermiyi çoktan sürmüştü.
Doğan, arabadan inerek kimseyi umursamadan Baran ve Gökhanı es geçeren malikanesinin içine girmişti bile. Girer girmez girişin hemen sağ tarafında yer alan büyük vazoyu tuttuğu gibi yerle bir etmişti.İçerideki hizmetliler korkuyla mutfaktan bile çıkamamışlardı.
Televizyon, kitaplık, mobilyalar,boydan camlardan dışarıya fırlatılan sandalyeler... Çok geçmeden tüm salon, kırılan vazoyla aynı kaderi yaşamıştı. Tüm bunlar saniyeler içerisinde olurken ne Baran ne Gökhan ne de başka biri ağzını açabilme fırsatı bulabilmişti.
Genç adam kendini tekli koltuğa bırakarak, cam parçalarının kestiği kanlı elini cebine attı. Cebinden siyah kadife,üzerinde taşlı yıldızlar olan bir kutu çıkardı.Kutunun kapağını tek eliyle açarak içinden çıkardığı elmaslarla kaplı karanlığı bile aydınlatabilecek ışıltıda ki yüzüğü düşünceli bı şekilde kanlı parmaklarının arasında dolandırdı.
Yüzüğün üzerindeki pırlantalar üzerlerine akan kan dolayısıyla yakut misali kırmızıya bulanmışlardı.
" Doğan ne-" Gökhan,Doğanın elindeki yüzükle karşılaşınca kuracağı cümle boğazında düğüm olmuştu.Yüzüğün ne anlama geldiğini ve kim için alındığını pekala biliyordu. Şaşırdığı nokta Doğanın duygularının bu denli ciddi olduğunu tahmin edemediğiydi. Gelir geçer sanıyordu duyguları...
Kimseden çıt çıkmazken Doğan elindeki kanlı yüzüğü salonda sağlam kalan camlı sehpaya koydu.Elini beline götürerek hiç bir zaman üzerinden eksik etmediği dede yadigarı silahı koydu yüzüğün hemen yanına. Oturduğu yerden kalkarak kimsenin yüzüne dahi bakmadan merdivenlerden üst kata doğru çıkmaya başladı.
Gökhan da Doğanın peşinde çıkmıştı.
Olduğu yerde öylece kalan Baran o sehpaya ne kadar uzun süre bakılabilecekse o kadar uzun süre baktı.
Anlamıştı herşeyi.
Doğanın göğsündeki ' Vesvâs' yazısıyla, hemen önünde duran kanlı yüzüğün sahibinin aynı kişi olduğunu...
Şuan onu sıkıntıya düşüren daha kötü bir durum vardı. Doğanın vermek istediği mesajı pekala iyi anlamıştı.
Bu kanlı yüzüğün sahibi için çok kan dökülecekti...
|
0% |