@yarenbay30
|
32.Bölüm: İki yol
" Hastaneye gitmemekte neden bu kadar ısrarcısın anlamıyorum?" İlk andan itibaren kesinlikle hastaneye gitmeyi reddeten Alpay, nasıl yaptıysa kendi kaşını kendi dikmişti. Yanlış duymadınız, bayağı aynanın karşısına geçip dikmişti kaşını. Bunu narkoz veya herhangi bir sakinleştirici kullanmadan yapmıştı.
O andan itibaren insan olduğundan şüphe etmeye başlamadım desem yalan olurdu.
Ondandır sürekli olarak tekrarladığım yakınmamı bir kez daha cevapsız bırakırken eczaneden aldığım birkaç acil yardım gereçleri ile Alpayın üç dikiş yediği kaşına pansuman yapıyordum. Yardımımı sert bir dille reddetse de aldırış etmemiştim. Eski pansumanını dikkatli bir şekilde dikişinin üzerinden aldım.Yüzü acı belirtisi göstermemiş olması canını acıtmadığımın bir göstergesiydi. Oturduğu mutfak sandalyesinin önünde ayakta dikilmiş bir şekilde dikkatle işimi yapıyordum.
Alpayda aynı dikkatle yüzüme odaklanmış bir şekilde öylece duruyordu. Ara sıra kaçamak bakışlar atsam da çokta oralı olmuyordum. Aldığım merhemi yarasının üzerine parmağımda yavaş yavaş sürdüm.
O kadar darbe almasına rağmen yüzündeki tek sıkıntı dikişli kaşıydı.Öyle ki sol kaşını tam ortasında dikey bir şekilde var olan bu yara ona ayrı bir hava katacağa benziyordu.
" Nasıl oldu?" Saçma düşüncelerimden beni kendime getiren Alpayın sesi oldu. Tam o sırada yarasının üzerine yerleştirdiğim yeni bandajın kenarlarını tenine yapıştırdım ve elimi çektim. Yalandan yüzümü anlamazmışcasına bir hale getirdim.
" Ne, nasıl oldu?" Anlaşılan o ki yalan söylemem gereken konular üzerime doğru ok misali fırlatılacaktı.Gayet sakin bir şekilde masanın üzerinde ki ilk yardım malzemelerini toparlayıp çantanın içine yerleştirmeye başladım.
" Nasıl oldu da böyle bir adamın ilgisini üzerine bu denli çekebildin?" Gökhan tarzı sorularda sorulmaya başlamıştı. 'Nasıl oldu?', 'Ne yaptın.', 'Nasıl sana bakabildi?' Dışardan bakıldığında nasıl bir fark yaratıyorduk ki herkes aynı soruyu soruyordu. Çok güzel olmadığımın farkındaydım. Kitaplarda ki gibi iyi bir fiziğim, renkli gözlerim veya bebeksi bir suratım olmadığının farkındaydım. Ortalama bir boya sahiptim.Boyuma göre cılız bir vücuda sahiptim.Dış görünüşümde dikkat çeken tek şey koca gözlerim ve uzun saçlarımdı. Bunları kendimi kötü gördüğümden söylemiyordum. Kendimle barışık bir kızdım. Ama bu söylemler gerçek anlamda aşağılanıyormuşum hissi yaratıyordu bende. Sanki Doğan sana nasıl baktı dermişcesine... Ve bu sorulardan artık çok sıkılmıştım. Normalde dikkatini çekmeyecek biri olsam da Dipnot, dikkatini çekmek isteyeceğim son insan bile olamaz.
" Nasıl olduğunu bilmek istiyorsan git bunu Doğana sor. Bu soruların cevabı ne yazık ki bende değil." Her ne söylemiş olsamda gerçek içimde bağırıyordu. Koca bir yalandı. Bu soruların cevabı bendim. Ani öfkem ve yükselmem karşısında Alpay bu durumu beklemez şekilde şaşırmış ama bu yüz ifadesinden erken sıyrılarak şüpheli bakışlarla mavi gözlerini daha da kısarak hareketlerimi ve yüz ifademi izlemeye başlamıştı.
" Soruların cevabının sende olmadığına eminmisin? Ellerin seninle aynı fikirde değil gibi." Gözlerini ilk yardım çantasının üzerindeki ellerime çevirdi. Baktığı yere gözlerimi çevirdiğimde ise iki elimin de titrediğini farkettim. Neden böyle olduğuyla alakalı en ufak bir fikrim bile yoktu. Fakat şuan gözünde bir şeyler gizleyen bir suçludan farkım yoktu. Ellerimi yumruk yaparak titremesine durdurdum. Bu tavrım karşısında gözlerini ellerimden çekip tekrar yüzüme çevirdi.Derin bir nefes alarak konuşmayı devam ettirdi.
" Böcekler ne alemde." Konuyu değiştirmek istemediği apaçık belliydi fakat bir şekilde değiştirmişti. Bundan kaynaklı az da olsa rahatlasam da yalan söylediğimi anlamış ve biraz önceki durumu eminim ki aklının bir köşesine yazmıştı. Bu adamdan çekeceğim vardı kesinlikle. Konuyu değiştirmesine ayak uydurarak hiç bir şey olmamış gibi sorduğu soruyu yanıtladım.
" Birisini evine yerleştir dedin ama o eve imkanı yok giremezdim.Bende ikinci böceği ringin üstünde yer alan o camlı odaya yerleştirdim."
Doğan o gün maçın bitmesi adına telefonla konuşurken çantamın içinde her yere gezdirdiğim böceklerden birini hemen yakınımda yer alan meşe yapımı koca masanın altına yerleştirmiştim. Oda da kameranın yer aldığını biliyordum. Fakat ben kör noktaya yer alıyordum. Bunu söylemeden geçemeyecektim ki görüş açısında yer alsam bile o kadar profesyonel yerleştirmiştim ki olağan bir durumda bile şüphe çekeceğim hiçbir durum yoktu. Gözlerim bir tarafa dalmış bir şekilde o günü hatırlarken farkında olmadan sinsi bir gülüş atmıştım. Alpay bu gülüşümü yakalamış o da hafif bir şekilde gülümsemişti. Derken mutfağa doğru yaklaşan topuklu sesiyle gözlerim kapıya döndü.Çok geçmeden Sema üzerinde ki uzun sabahlığı ve kafasına geçirdiği market poşeti ile görüş alanıma girdi. Emniyetten çıktığı gibi eve gelip dip boyası gelmiş sarı saçlarını boyamış, tek tek tüm tırnaklarına pembe renk ojelerini sürmüş, yüzüne sayısını unuttuğum kadar maske yapmıştı. Neyse ki maske faslı bitmişti ki yüzünü görebilmiştik.
" Bakmayın öyle şaşkın şaşkın. Günlerdir dört duvarın arasında kaldım. Duvarlar üzerime üzerime geldi. Yemekleri o kadar kötüydü ki bir kürek mahkumuna bile layık görmezlerdi bunu. Oje istedim vermediler, tablet istedim vermediler, wifinin şifresini istedim diye telefonumu aldılar elimden.Depresyona girdim orada. Aklımı kaybedecektim az kalsın. Yaşlandım resmen." Kaşlarımı yukarı kaldırarak bakarken gerçekten benzeri olmadığına kanaât getirdim. Alpay da benim verdiğim tepkiden çok daha fazlasını vermiştim. Ben senelerdir Semanın bu hallerine maruz kaldığımdan hiç bir durumuna büyük bir şaşkınlık göstermiyordum haliyle. Fakat onu tanımayanlar genelde şaka yaptığını düşünselerde Semanın fabrika ayarları genel itibariyle böyleydi.
" Tüm bunlar sadece sekiz saatte mi gerçekleşti? " Sema, Alpaya göz devirirken bu soruyu maalesef görmezden gelmedi.
" Evet, senin için bir mahsurumu var?" Alpay soru karşısında oturduğu yerden kalkarak masanın üzerindeki motor kaskını eline aldı. Kapıya yöneldiği sırada Semaya bakarak sorusunu cevabını verdi.
"Sanırım toparlanman için daha çok maskeye ihtiyacın var." Sema anlamaya çalışarak gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Ağzını bir kaç kez açtı ve birşey demeden kapattı.
" Dinime küfreden de müslüman olsa." Alpay evden çıkarken Sema söylenmeye devam ediyordu.
" Ketum suratıyla gelmiş bir de bana laf ediyor."
*******
" Bu yaptığınıza inanamıyorum.Size nereden bulaştıysam, tanıdığım günden beri burnum yerden ayrılmadı.Daha yeni şükür namazı kılıp,sadaka verdim.Melekler sevaplarımı yazmayı bitirmemişti ki şu geldiğim yere bak." Bu yakınmanın kime ait olduğunu bilmeyen kimse kalmamıştı. Zühre denen kadının kapısının önünde durup Dilayın yol boyu bitmeyen yakınmalarını dinliyorduk.
" Başımıza daha ne gelmeli durmanız için. Hem bu kadının kapısında ne işimiz var? " Son cümlesini bende hâlâ sorgulasam da, sorgulamam bir işe yaramıyordu. En son bu kapıdan çıktığımda o kadında yüzleşmiş ve tartışmıştım. Burdan tekrar geri gelmemek üzere gitmiştim. Sanırım bu dünyaya laflarımı yemek için gelmiş olacağım ki kendimi yine burada bulmuştum.
" Dilaycım, artık lütfen yani. Yakınmayı bırak kapıyı çalalım. Bu işe bir son getirmemiz bu kapının ardından geçiyor." Diye söylendim. Omzumun üzerinden dönüp Dilaya baktığımda ise ellerini göğsünde bağlamış öylece etrafına bakındığını gördüm. ' Ne yaparsanız yapın ' dercesine... Sema, iş kendisine düşmüş gibi kapıya tıklatmak üzere elini kaldırdı. Fakat kapının arkasında ki kişi ondan erken davranmış, kapıyı açıp bize bir saniyeden daha kısa bir bakış atmıştı.Daha sonra ise kapıyı açık bırakıp hiç kimse gelmemişcesine salona doğru yönelmişti.
Ne tuhaf kadındı öyle.
Bizi yokmuşuz gibi karşılamıştı resmen. İşim düşmüş olmasa bilirdim ne yapacağımı...
" Bence burada olmamızdan hoşnut değil.İstenmediğimiz yerde durmamalıyız değil mi?" Bizi kışkırtıp buradan gitmemizi çabalasa da istediği gibi olmadı. Sema ile birbirimize bakarak içeri girmek için adımladık. Başta ben içeri girerken arkamdan gelen Sema, Dilaya hitaben mırıldandı.
" Neyse ki gururlu bir insan değilim." Hepimiz daha önceden aşina olduğumuz salona gelerek her gelişimde kurulduğum yere oturdum. Bu işe bir son vermezsem bu koltuğun daimi üyesi olarak kalacaktım. Neyse ki bu kez ümitliydim.
16366 kez bu işten kurtulmak için birşeylere başvurmuştum.
Emanet gibi koltuklara dizilmiştik. Dilay yanımda ki otururken Sema çaprazımda yer almıştı. Semanın karşında ise o kadın baş gösteriyordu. Önünde ki cam sehpanın üzerinde yer alan tütsü kokusu yeni yeni burnuma dolmaya başlamıştı. Yeni farkettiğim o günahkar kitaba değdi bakışlarım.Görür görmez soğuk bir hava esti sanki yüzüme sanki o an bulunduğumu odanın havası değişmişti. Garip bir şekilde ürperdim ve sonrasında üşümüşcesine titredim. Bu olanlara bir anlam veremedim.İçimde garip bir his oluşmuştu birden. Sevmemiştim bu duyguyu. Hem de hiç. Neden burada olduğumuzu biliyordu. Kimin için yardım isteyeceğimizi bildiği gibi. Son geldiğimde yapmış olduğu konuşmayı hatırladım. ' Yine geleceksin ' demişti. Nasıl oluyordu bilmiyordum ama bu kadına karşı söylediğim tüm yeminleri bir şekilde yiyordum. Sürekli kendimi burada buluyordum. Doğandan nasıl kurtulamıyorsam buradan da o şekilde kurtulamıyordum. Derin bir girdap gibi içine çekiliyordum. Bana göz gezdirip kitabı açtı. Açtığı gibi sanki hangi sayfaya denk geleceğini biliyormuş gibi tam da her şeyi başlattığım günde ki yere denk geldi. Açtığı yerde var olmayan yırtık sayfa karşıladı beni. Parmaklarını parçası olmayan kısımda gezdirdi. Düşünceliydi.
" İki yolu var." Dedi gözlerini kitaptan almadan. Bu kadını ne zaman güler yüzle görecektim acaba. Niye bu kadar karamsardı ki. Bu durumu bir tık beni de korkutuyordu.
" İnşallah yolun sonu günümüze de konu olan Niyazinin yoluna çıkmıyordur." Diye mırıldandı Sema. Mizahından ödün vermeyen Sema, şu durumda bile gözlerimi yaşartıyordu.
" Nasıl?" Dedim meraklı gözlerle. Bu işten kurtulmanın bir değil iki yolu vardı. Bu demek oluyordu ki kesinlikle bu işten sıyrılacaktık. Becerikli kızlardık biz. Mutluluk her tarafımı sararken can kulağıyla ağzından çıkacak cümleyi dinliyordum. Umut ışığı ben dahil hepimizi sarmıştı şimdiden.
" İlk yol, kayıp sayfayı bulup yerine getireceksiniz. Ritüelin yapım aşaması o sayfada yer aldığı gibi bozulması için gerekenlerde onda yazılı." İş hiçte istediğim gibi gitmiyordu. O kuzgun, kim bilir o sayfayı hangi ağaç dalında ki yuvanın temeline eklemişti. Nerden bulabilirdik ki onu. Hiç olmayacak vakitlerde bir evin çatısında veya bir elektrik direğinde onu görsemde yakalama imkanım yoktu. Onu bulsam da sayfanın yerini konuşturarak bulamazdım ya.
" Dedim size o lanet kuzgun, karga her neyse başımıza iş açacağı belliydi.Yardım etmemeliydik ona." Semanın o kuzguna olan hisleri hiç değişmeyecekti. Sadece ona değil tüm cinsinden hiçbir şekilde hoşlanmıyordu. Bir yerde de haklıydı.
" İlk yoldan iş çıkmadı bize, peki ikinci yol ne? " Dedi Dilay biraz çekingen bir tavırla. Korkuyordu. Bunun farkındaydım. Bu ortamdan, o kadından. Haklıydı. Normal bir insanın bulunacağı bir yer değildi burası.Biz de normal değildik zaten.
" İkinci yol ise..." Bakışlarını kitaptan kaldırıp tek tek yüzümüze bakıp ifadelerimizi ölçtü. O an anladım kötü bir şey diyeceğini.
" Kurban vereceksiniz." Jeton biraz geç düşmüş olsamda ne dediğini anlamamıştım.Ne demekti bu. Bazı ayinler geldi aklıma ve korkuyla gözlerim büyüdü. Düşündüğüm gibi birşey çıkmaması adına dua edecektim neredeyse.Eğer bunu doğrulayacak bir şey derse arkadaşlarımla buradan çıkıp gidecek ve kaderime razı gelecektim.
" Bu yol olur.Kurban bayramı geçti, bir daha ki kurbana keseriz bir şeyler.Olur biter." Dilay mutlu bir ses tonuyla bunu dile getirdi ve güler bir surat ifadesiyle bana baktı. 'Bu iş tamam' der gibi. Onun düşündüğü gibi bir şey olmadığına adım kadar emindim.
" Bencede. Tavuktur, koyundur olmadı bir şekilde büyükbaş falan keseriz birşeyler." O da Dilay kadar neşeli bir şekilde dile getirdi düşüncelerini.
" Bize müsade o zaman." Dilay bir anda gitmek için ayağı dikilirken,Zühreyle göz göze geldim.Yüzünde mimik oynamıyordu sanki demek istediği bu değilmiş gibi.
" Durun." Dedim. Kesinlikle bu değildi demek istediği. Kalbim stresten göğsümü delip geçecekmiş gibi atarken diyeceklerini duymak için ısrarla gözünün en içine baktım. Öyle ki anlamıştı durumu.
" Bu sandığınız gibi bir kurban değil. Yaptığınız şey iki kişinin de birbirine birşeyler hissetmesi durumunda bu bağı güçlendirmek adına yapılan bir ritüeldi."
" Ve siz bunu kötü bir amaçla ve bu kurallar dışında ihlal ettiniz. Bu durumda ise yaptığınız basite indirgenmiş bir ritüel olmaktan çıktı. Arkadaşlarından biri üzerindeki laneti bile isteye devralırsa, sen kurtulursun."
Bunu yapmayacaktım.Kesinlikle yapmayacaktım.
" Aksi taktir de, senin için bir son yok."
|
0% |