Yeni Üyelik
36.
Bölüm

35.Bölüm

@yarenbay30

35.Bölüm:Hayal Kırıklığı

 

Eve gelir gelmez sinirle ayakkabılarımı çıkarıp odama hızlı adımlarla ilerledim.Çantamı ve telefonumu bir sinirle yatağımın üzerine fırlattım.

Son böceği yerleştirmiştim.İş Alpaya kalmıştı ki, beyefendiye ulaşmak mümkün değildi.

 

" Adama bak ya! Üstü kapalı tehdit ediyor bir de."

Kendi kendime sinirle söylenirken hem Alpaya hem de yol boyu dedikleri bir an olsun aklımdan çıkmayan Doğana söyleniyordum. Resmen bana her ne olursa olsun hatalarımı görmezden gelmeyip gerekeni yapacağını fazlasıyla açık bir dille söylemişti.

 

"Oh! iyiki de yapmışım."

 

"Tüm yaptıklarım müstahak ona."

Dolaptan giyeceğim kıyafetleri alırken odamın kapısının yavaşca aralandığının farkında olmadım.

 

" Ben yaptıklarımdan pişman olayım, hacı hoca gezeyim ortalık-"

Üzerimden çıkardığım sweat,odamın kapısıyla buluşurken gözlerim kısa bir süreliğine kapıya takıldı. Başta ne gördüğümü algılamasam da sonrasında cümlemi yarıda keserek kapıya döndüm.

Annem sonunda tatilini bitirmiş eve dönüş yapmış olmalı ki aralık olan kapıdan gözlerini bende gezdiriyordu.

Ya da şöyle diyebilirdik,benim bugün yaptığım gibi kapı dinliyordu. Kaderlerimiz bir olmalıydı ki o da benim gibi yakalanmıştı.

Göz göze gelir gelmez beni dinleyen o değilmiş gibi sakin bir şekilde kapıyı geriye iterek bir şey söylememe izin vermeden içeri girdi.

 

" Kız, kime ne yaptın sen yine?"

Ellerine beline koymuş söylenirken, onu yakalamamdan hiçte çekinmiş gibi durmuyordu. Gözlerini şüpheci bir biçimde kısarak bakışlarını yüzümde gezdirdi.

Sorusunun cevabını almadan odamdan çıkacağa benzemiyordu.

 

" Yolda yanımdan geçen arabanın biri üzerime yerdeki su birikintisini atlattı.Üstüm başım mahvoldu. Ona sinirlendim."

Diyerek devam ettirdim konuşmamı. Annem bu duruma pek inanmasa da üstelemeden odamdan çıktı.

 

Huhh! 

 

Ucuz atlatmıştım.

 

Ne zaman gelmişlerdi ki?

 

Yatağımın üzerindeki telefonumu almaya çalışırken komidinimin üzerindeki saatimin hemen sol üst köşesinde ki tarih çekti dikkatimi.

O kadar çok şey yaşıyordum ki bu tarih bile aklımdan çıkmıştı.

 

Tabi ya!

 

******

Bugün Sema'nın doğum günüydü.

Nihayetinde tam Semanın beğeneceği bir mekan seçmiştik.Seçtik derken Baranın sayesinde iyi bir restoranın, cafe bölümünde manzaralı bir masa ayırtmıştık. Öğlede ailelerimizle birlikte kutladığımız doğum gününü, birde kendi aramızda kutlamak istemiştik. Kendi aramızda derken ben Dilay, Baran ve Semanın arkadaşları...

Akşam ezanından sonra Dilayla beraber kutlama yapacağımız mekana gelmiş tüm hazırlıkları bitirmiştik. Masanın yanında ki duvara 'İyiki Doğdun Sema' yazılı süslemeler asmıştık. Kurabiye,börek,turta gibi yiyecekleri bulunduğumuz cafe temin ederken pastayı biz almıştık. On kişiye yetecek büyüklükteki bu pastanın üzerine Sema'nın fotoğrafını bastırmış üzerine de yazı yazdırmıştık.

Yazdırmıştık derken burada şöyle bir durum vardı ki yazıyı Dilay yazdırmıştı. Ben pastayı yaptırmıştım fakat pastayı almaya Dilay gitmişti.Şuan pastanın üzerindeki yazının sorumluluğu kesinlikle bende değildi.

 

Bir pastaya bir de Dilaya bakarken gülme isteğimi bastırmaya çalışıyordum.

Dilay son derece umursamaz bir biçimde son dokunuşları yapıyordu.

 

" Elinize sağlık, her şey çok güzel olmuş."

Dedi Poyraz. Onu çocukluğumdan beri tanıyordum neredeyse.Semanın kuzeniydi. Çocukluğumuzda ara ara Semayla oynadığımız oyunlara katılırdı.Belli bir yaştan sonra ise yüzücülüğe olan başarısından kaynaklı yurtdışına çıkarak orada bir çok başarıya imza atmıştı. Senenin belli aylarında memlekete akraba ziyaretine gelirdi. Semanın anlaşabildiği tek akrabası diyebilirdim çünkü karakteristik açıdan Sema ile çok ortak yönü vardı.

Sporcu olmasından kaynaklı iyi bir fiziğe sahipti. Kıvırcık saçları ve fiziğine göre minyon duran suratı ile dışardan fazlasıyla tatlı duruyordu.

Cümlesine karşılık tatlı bir gülümseme gönderdim ona.

 

" Mumları da getirdim."

Defne atlaya zıplaya bize doğru koşarak geldi.Semanın üniversiteden sınıf arkadaşıydı.

Sema ile aynı bölümü okuyordu.Derslerinde iyi bir öğrenci olup bölüm birinciliğine oynuyordu bu sene. Burnunda ve dilindeki piercing, Kısa, mavi uclu saçları ve giyiminde sürekli siyah tercih etmesi ile dışardan fazla aykırı dursa da görüntüsünün aksine tatlı bir kızdı.

Mumları pastanın üzerine yazıyı kapatmayacak bir biçimde yerleştirirken gördüğü yazı onuda gülümsetti.

 

" Açıkcası Semanın tepkisini çok merak ediyorum."

Defne hepimizin yüzüne bakarak gülümsedi.En çokta Dilaya bakarak...

 

" Kesinlikle. "

Diyerek karşılık verdi Poyraz. Şuan hepimiz Dilaya baksakta bakışlarımızı kesinlikle umursamıyordu. Hatta ' Bence çok beğenecek.' diye alaylı bir gülüşte sergilemişti. Bunlar ne zaman birbirlerini yemeyi bırakacaklardı, bilmiyordum.

Çok geçmemişti ki camdan dışarı baktığımızda Baranın, Sema ile birlikte arabadan inip buraya ilerlediğini farkettik. Sema pudra pembesi, straplez tül elbisesi ile resmen gelecek Sibirya soğuklarına meydan okuyordu. Sarı saçlarına taktığı taç ile Barbie filminden fırlamış gibiydi.

 

Canım arkadaşım, Barana yakına yakına cafeden içeri girerken bizi görmesi ile susmuş, yüzü gülmeye başlamıştı. Eş zamanlı olarak Poyraz pastadaki mumları yakarken hep bir ağızla 'İyi ki Doğdun' demeye başlamıştık. O sırada olanları telefonun kamerasına kayıt eden Dilay, gayet neşeli duruyordu.

Yuvarlak masanın etrafında daire oluştururken Sema pastanın başına gelerek bir kaç poz verip gözlerini kapatıp uzunca bir dilek dilemişti.

 

Öyle uzun bir dilekti ki mumlar erimesine ramak kalmıştı.

Neyseki sonunda mumları üflemişti.Mumları üflemesiyle pastanın üzerindeki o dillere destan olacak yazı ortaya çıkmıştı.

 

' Ömrümüzü yedin, al bunu da ye '

Sema bunu kimin yazdırdığını biliyomuşcasına gözlerini her şeyi kayıta alan Dilaya çevirdi.

Yüzündeki gülümsemeyi hiç bozmadan derin bir nefes vererek eline yavaşca bıçağı alıp hıncını alır gibi pastasını kesmeye başladı.

 

Nihayetinde pastalar yenmiş hediyeler verilmişti gülüşmeler, anılar,espriler havada uçuşuyordu.Normal insanlar gibi bir gün geçirmeyeli uzun zaman olmuştu.Resmen bu akşam geçirdiğim vakitle insan olduğumu hatırlamıştım.

 

" Ee, nasıl gidiyor?"

Diye sordu Poyraz. Onunla sohbet etmeyeli uzun zaman olmuştu. Bu sorusu bana komik gelmişti.

 

" Gitmiyor.Hayatım inişli ama gidemeyişli."

O bu dediğimle sesli bir kahkaha atarak masanın üzerine kollarını koyarak bana doğru eğilmişti.

 

" Peki, gidememene sebep olan şey ne?"

Doğan, Doğan,Doğan.

Anahtar kelimeler bu isimden geçiyordu.Yaşadıklarım film şeridi olarak gözümün önünden geçerken dakikalar geçmiş hala bir cevap vermemiştim.

 

" Anladık çok dertlisin.Soru sormadım farzet."

Birbirimize gülümserken Baranın önüdeki su bardağının masaya devrilmesiyle içindeki vişne suyunun,krem rengi elbiseme boşalması bir oldu.Oturduğum yerden sandalyemi geriye iterek çekildim.Kızlar masadaki bardağı kaldırarak, üzerime daha fazla dökülmemesi adına masa örtüsünü katlamıştı. Poyraz eline aldığı peçeteyle beraber yanıma gelirken Baran ondan önce davranarak peçete vermişti bana.

Ardından da özür dilemişti.

Aldığım peçeteyle elbisemi silmeye çalışırken sadece çalışmakla kalmıştım çünkü bu lekenin silmeyle üzerimden çıkacağı yoktu.

 

Lavaboya gitmem gerekiyordu.

 

" Lavaboya gitmem gerekiyor."

Diyerek telefonumu elime alıp ayağa kalktım.Kalkmamla Dilay da benimle beraber ayağa kalktı.Fakat işimin kısa süreceğini bildiğimden, onu geri yerine oturttum. Çoktan ayaklanmış Poyraz da geçmem için bana yol verirken benimle gelmek istediği aşikardı.

Tam ona gerek olmadığını söyleyecektim ki Baran benden önce davranarak beklemediğim bir şey söyledi.

 

" Sen otur, ben eşlik ederim Umay'a."

Baran oturduğu yerden kalkarak sandalyesini toparladı.Aynı zamanda sevecen bir biçimde Poyraza oturması için işarette bulundu.Baran kibar ve insancıl biriydi. Diğerlerinin aksine onda hiçbir art niyet aramazdım.

Fakat bu durumu bana biraz tuhaf gelmişti.

O kesinlikle kimle ne yaptığıma karışmaz,aksine her daim beni destekleyip abilik yapardı.

Poyraz bu duruma ilk başta itiraz etse de Baran'ın ısrarına dayanamamış benden de onay almasıyla yerine oturmuştu.

Ben önde Baran arkamda lavaboya doğru yürümeye başladık.

 

" Umay, erken gelin eğlenmeye bir yerlere gideriz belki."

Diyerek arkamızdan seslenen Dilay'ı başımla onaylarken bulunduğumuz cafenin lavabosuna yol almaya başlamıştık. Fakat çok geçmeden arıza nedeniyle lavabonun kullanıma açık olmadığını öğrenmiştik.

Son çare ise cafenin restoran bölümündeki lavaboya gitmekti. Oraya yalnız gidebileceğimi söylememe rağmen Baran benimle gelmek için sürekli diretiyordu.Bu da nedensiz bir biçimde kendimi huzursuz ve karmaşık hissetmeme neden olmuştu. Yalnız olmamızı fırsat bilerek sürekli aklımı karıştıran o soruyu sormaya karar vermiştim.

 

" Neden, Poyraz'ın benle gelmesine izin vermedin?"

Soruyu sorarken yürümeyi bıraktım eş zamanlı Baran da duraksadı. Yüzümü ona dönerek ellerimi göğsümde birleştirerek soruma cevap aradım. Baran bunu dememi beklemiyormuş gibi afalladı. Gözlerini benden kaçırarak etrafta dolaştırdı sonrasında ise elini ensesine getirerek sıkıntılı bir nefes verdi.

Anladığım kadarıyla her ne yapıyorsa sanki bunu yapmak istemiyor ama yapması gerekiyormuş gibi bir hali vardı.

Kesinlikle o da benim gibiydi yalan söylediği hareketlerinden net bir şekilde belli oluyordu.

 

" Hiçbirinizin Doğan yüzünden zarar görmesini istemiyorum."

Ne yapmıştık yine ki. Doğum günü kutlamakta mı yasaktı?

Anlamamış gibi bir surat ifadesine büründüm. Ne demek istediğini anlamamıştım.O, bu halimi farkedince konuya açıklık getirmek ister gibi konuşmaya devam etti.

 

" Doğan, etrafında ki herkesi kendisine tehdit olarak görüyor. Emin ol şu an burada kiminle, ne yaptığının haberi bile ona çoktan uçmuştur.Demem o ki en azından çevrendekileri düşünerek, hareket et. "

Resmen uçan erkek sinekle bile selamı, sabahı kes ki onlara zarar gelmesin demek istemişti.

Haklıydı da.

Alpayın başına ne geldiğine şahit olmuştum.

Ucuz kurtulmuştu.Bir başkası onun kadar şanslı olamayabilirdi. Bu illeti başımdan atana kadar idare edecektim artık.

Alpay demişken henüz aramalarıma cevap vermemişti. Geri dönüşte yapmamıştı. Sürekli aklımın bir köşesinde o vardı.

Baranın dediklerine itiraz etmeden onayladım. Sonrasında da kızların yanına dönmesini istedim. Uzun uğraşlarım sonucu onu yerine geri göndermiştim. Restoran bölümünden lavaboların olduğu bölüme doğru ilerlemeye başlarım.Ortam yeterince lüks ve kalabalıktı.

Ortamı saran klasik keman eşliğinde insanların uğultuları kulakları dolduruyordu.

 

Neyseki oradan uzaklaştıkça seslerde azalıyordu. Resmen kafamın içi çınlıyordu sesten.

 

Uzun lacivert halılı koridora geldiğimde etrafta kimseyi göremiyordum. Etrafımda ki kapıların üzerine bakıyor ve aradığımı bulmaya çalışıyordum. Keşke Baranın benimle gelmesine izin verseydim.

 

Hadi ama bu kadar saklamış olamazlardı değil mi?

 

Tam kolidorun bittiği köşeden sola dönerken boş olmasını beklediğim koridorda tanıdık biri çekti dikkatimi.

 

Alpay.

 

Kesinlikle Alpaydı bu.Ne işi vardı burada?En önemlisi de ne işler çeviriyordu?

 

Tam yanına ilerleyecekken yanında beliren uzun boylu,adam ile sessiz ve hızlı bir şekilde arkamda ki duvarın arkasına geri çekildim.

Yanında beliren adamla ne konuştuğunu tam duyamasam da tanıştığı apaçık belliydi.

Arkadaşımıydı acaba?

Biraz ayaküstü bir şeyler konuşup önünde bulundukları odadan içeri girdi.Alpay gözden kaybolurken yanında ki adam sağına ve soluna bakarak koridoru gözüyle taradı.

Benim bulunduğum tarafa bakarken dikkatimi çeken ilk şey yeşil gözleri olmuştu.

Bu oydu?

Bana çarpan adam.

O gün tam yüzünü göremesem de onu nerede olsa tanırdım. Görsel hafızam yüksekti.

Ardından o da Alpayın peşinden içeri girerek kapıyı kapattı.Bende onlar gibi etrafıma bakarak sessiz adımlarla girdikleri kapının önüne gittim.

İçerden konuşma sesleri gelse de ne dediklerini anlamıyordum. Sağ kulağımı kapıya yaslarken vücudum adeta kapıyla bir bütün olmuştu.

 

" Hallettin mi? "

Dedi aşina olmadığım bu ses.Kesinlikle o adamın sesiydi bu. Uzun bir sessizlikten sonra cevap gecikmedi.

 

" Aksinin düşünülmesi, mesleğime hakaret olurdu."

Kibirli ve neşeli bir ses tonuyla cevap verdi.

 

" Adamlar, gerçekleşecek tahsilatın gününü ve yerini öğrenmek üzere.Her şey istediğimiz gibi."

Hangi kelimeye şaşıracağımı bilememiştim. Ağzım açık bir şekilde onları dinlerken kulaklarım duyduklarımdan ve stresten kaynaklı cınlamaya başlamıştı.

Neye dert yanmalıydım.

Kandırılmama mı?

Yoksa, Alpaya güvenecek kadar salak olamama mı?

 

"Kız?"

Diye sorguladı o adam.Sanki bana ne yapacaklarını sorgular gibi.

Birazdan söyleyecekleri beni sinir küpü etmeye yetmişti.

 

" Hiçbir şeyden haberi olmayan safın teki.Bize sıkıntı yaratacağını düşünmüyorum."

 

Ben ve sıkıntı yaratmamak.

Kulağımı kapıdan uzaklaştırarak ne yapacağımı düşünür bir vaziyette bir kaç adım geriledim.

 

Gerilememi durduran şey arkamdaki uzun ve yumuşak duvar oldu.İnşallah mimarisi böyledir diye düşüncelere kapılırken bir yandan da düşündüğüm şeyin gerçek olmaması adına gözlerimi sıkı sıkıya kapatıp elimi korkuyla arkamda ki duvar üzerinde gezdirdim.

 

Şişman, takım elbiseli ve nefes alan bir duvar...

 

Hadi ama kesinlikle ürkütücü!

 

Loading...
0%