@yarenbay30
|
37. Bölüm: Akşam Yemeği
Uzun bir aradan sonra nihayet gireceğim sınava çalışmaya vakit bulabilmiştim.Sınava bir hafta kalmıştı ve ben daha yeni yeni çalışıyordum. İki yıllık okuduğum bölüm nihayetinde bitmişti. O kadar çok şey yaşamıştım ki gireceğim sınavı bile unutmuştum. Bölümümden tanıdığım arkadaşlarımla sabahın erken saatlerinde gelip ders çalışmaya başladığımız kütüphanede neredeyse akşamı etmiştik.
Neyse ki alt yapısı olan bir kızdım ve gireceğim sınavda zorlanacağımı düşünmüyordum.Yine de üzerimde garip bir heyecan mevcuttu ve ben bununla nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum.Bu sınavı kazanır ve atanırsam kendime yeni bir hayat kurabilirdim tüm bu yaşadıklarımdan uzak.
Sabahtan beri kafamı bile kaldırmadığım kitaplardan nihayetinde bir fırsat bulmuştum. Kütüphanenin boydan camının bulunduğu masadan basımı dışarıya çevirdim.Hemen görüş açımda bulunan parka bir göz gezdirdim. İnsanlar ne güzel eğleniyorlardı.
Ben ne yapmıştım ki bunlar başıma geliyordu?
Camiye abdestsiz mi girmiştim, hac uçağını alımıkoymuştum, cuma namaz çıkışı amcaların ayakkabılarını mı saklamıştım... Hayır, ne yapmış olabilirdim? Kütüphanenin sessizliğini bozan midemin isyan edişiyle ellerim karnımda yerini buldu. Selvi ve Esma midemin isyanını duyunca kalemlerini defterlerinin üzerine bırakıp gülmeye başlamışlar bir yandan da etraflarına bakarak başka birilerinin bunu duyup duymadığını kontrol etmek için çevreye göz attılar.
Ne yapabilirim?
Çok acıkmıştım.
" Bence kalkıp bir yerlerde bir şeyler yiyelim.Yoksa benim midemde bu koroya eşlik edecek." Selvi kitaplarını toplayarak çantasına yerleştirmeye başlamıştı.Bizde onu onaylarak eşlik ederken kıymetli uzuvumun sandalyeden ayrılmasıyla rahata ermiştim.Kısa bir süre üzerime çeki düzen vererek sırt çantamı takmıştım.Kızlarda toparlandıktan sonra uzun bir süredir oturmaktan uyuşan bacaklarımı hareket ettirerek kütüphanenin geniş tahta merdivenlerinden aşağıya indik. Devasa kapıyı tutup kendimize çekerek dışarıya çıktı. Önümüzde yer alan kocaman bahçeden ıslak toprak kokusu burnunuza dolarken huzurla aldığım bu güzel kokuyla gülümsedim.
" Biraz ileride güzel bir cafe açıldı. Oraya gidebiliriz." Dedi Esma. Gayet neşeli bir biçimde.Onu kafamızla onaylayarak adımlarını takip etmeye başladık. Gözlerim ayaklarımı takip ediyordu.Kütüphanenin girişinde yer alan açık otoparkından geçerken Selvinin konuşmasına şahit oldum.
" Rabbim, neler yaratıyor. Araba da, adam da çok yakışıklı." Selvi' nin zenginlik sevdası dinmek bilmiyordu. Genel itibariyle prestijli herkes onun ilgisi altındaydı ve genelde pençesinden kurtulamıyordu. Söylediklerine Esma da eşlik etti.
" Sahibi kimse kesinlikle çok şanslı biri.Yerinde olmak isterdim." Söyledikleri kesinlikle ilgimi çekmiyor adımlarımı izlemeye devam ediyordum.Her zaman ki halleriydi.Kaldı ki kimse sırf yakışıklı diye kafamı yerden kaldırıp bakmama değmezdi. Çok geçmeden dediğim lafı yuttum. Esma' nın koluyla bakmam için beni dürtmesiyle başta takmasam da bu hareketin devamı gelince bir bıkkınlıkla gözlerimi yerden ayırdım.
Ve tam olarak o noktaya baktım. Tam karşımızda ki gitmekte olduğumuz otoparkın ortasına aykırı bir şekilde park edilen araba bana hiçte yabancı gelmemişti.
Aşina olduğum bir araba,görmekten bıktığım bir adam.
Arabanın tam önüne yaslanarak bize bakmaktaydı.Ya da sadece bana... Önceki tarzına göre daha resmi ve şıktı.Siyah bir gömlek yine ona eşlik eden siyah bir takım elbise giymişti. Gömleğinin üç düğmesi açıktayken boynuna astığı gümüş kolye açık yakasından parlıyordu. Benim için burada olduğunu biliyordum. Şuana kadar götürdüğü hiçbir yerde ona zorluk çıkarmamıştım.Çünkü yapmam gereken bir görevim vardı bu görevi ise ancak ona yakınken gerçekleştirebiliyordum. Artık bir yerlere yerleştirmem gereken herhangi bir cihaz yoktu.Çıkarlar sona ermişti.
" İnanmıyorum resmen bana bakıyor." Selvi gözlerini belerterek kurduğu cümleyle gerçektende heyecanlanmışa benziyordu.
" Saçmalama Selvi, sana değil bana bakıyor." Diye itiraz etti Esma. O da en az Selvi kadar hevesli ve heyecanlıydı. Ne yazık ki bana bakıyordu. Fakat bunu dillendirecek değildim.Böyle bir adamla biryerlerde adım anılsın istemiyordum.
" Miyop olduğunu unutuyorsun, Esma.Gözlerine değil, dediklerime inan.Bana bakıyor." Kızlar kendi aralarında tatlı sert kime bakıyor tartışması yaşarken kesinlikle araya girmiyor.Şaşkınlıkla onları izliyordum.Gerçekten bilmedikleri bir adam için tartışmaya girmeye değermiydi? Gözümü onlardan alıp tekrar Doğana çevirdim. Başını hafif yana eğmiş gülümseyerek bakıyordu.
Tabi kızlar bu anı kaçırır mı?
Asla.
" Bak, ben konuşmaya başladığımda gülümsüyor.Üzgünüm ama senin gözüne perde inmiş.Katarakt olabilir misin?" Nedense bu cümle gülümsememe neden olmuştu.Bu ikisi nedense bana hep Sema ile Dilayı hatırlatıyordu. Ve genelde her konuda tartışırlardı.Hem konuşup hemde ilerlerken kütüphanenin sınırlarından çıkmak için ne yazık ki Doğanın yanından geçmemiz gerekiyordu.
Aramızda ki mesafeler azaldıkça yaslanmış olduğu arabadan toparlanarak ayaklandı.
" Esma, sana kötü bir haberim var." Dedi Selvi.Bunu derken de Doğanın bakışlarının değdiği yeri takip ediyordu.
" Sanırım o ikimize de bakmıyor." İkisininde bakışları bana dönerken ben hiç bir şey bilmiyormuş gibi boş bakışlar attım. Tamamen görmemezlikten gelecek kimsenin ağzına laf vermeyecektim.
" Saçmalamayın hayatımda ilk defa gördüğüm bir adam.Benimle ne gibi bir bağlantısı olabilir ki?" Bunları diyerek gözlerimi tekrar yere çevirdim.Kızlar önce birbirlerine bakmış sonra ikna olmamışlar gibi tekrar bana yüklenmeya başlamışlardı.
" Umay, bizde üzgünüz ama sana bakıyor.Bakmakla kalmıyor, gülümsüyor da."
" Şaşı olması, bana olan bakışlarına yeterince iyi bir sebep."
Aslında ikisinden birine baktığına şaşı olması ihtimaline değinmiştim.Ama hiç bir şekilde bu dediklerime inanmamışlardı. Tam bu sırada Doğanın yanından geçiyorduk.Kızlar göz ucuyla ona bakarken derin bir sessizlik olmuştu. Ben zaten görmemezlikten geliyordum. Çok geçmemişti ki o an gelmişti.
" Umay!" Sesinde kesinlikle bir kızgınlık ve acele yoktu.Gayet kibardı. Onun arkamdan bu seslenişiyle kızlar şok olmuş gözlerini sonuna kadar açarak bana baktı. Ben aldırmadan yürümeye devam ettim.
' Umay, dedi.' Kızlar birbirlerine bu şekilde benim duyabileceğim bir şekilde fısıldadı. Bir yandan da bana sana seslendi diyerek söylenmeye başladılar. Ben ise bana seslenmediği yalanını diretiyordum.
"Umay!" Yine aynı ses bu sefer bir diğerine göre daha baskın çıkmıştı. Yine bir kargaşa olmuştu aralarında.Neymiş benim ismimi sesleniyor beni tanıyormuş.Ne münasebet.
" Memleketteki tek Umayın ben olmadığımı hatırlatmak istiyorum." Diyerek tepkimi belli ettim onlara ama onlar hâlâ aynı cümleleri tekrarlayarak bana seslenildiği konusunda diretiyorlardı.Kolumdan tutulup döndürülmemle bir adet boğa benzeri Doğanla karşılaştım. Kızlara çaktırmaya hiç niyetim yoktu.Tanımıyormuş gibi davranacaktım. Kolumda ki elini itmeye çalışırken bir yandan da açıklamaya yapma peşindeydim.
" Pardon, tanıyormuyum?" Dedim soğuk tutmaya çalıştığım bir ses tonuyla.Gözleri daha da kısılırken kızlara göz attı. Elleri ağızlarında şaşkın ve hayran bakışları üzerimizdeydi. Doğan gözlerini dudaklarıma getirdi.Sanki oraya baktığını anlamamı istiyormuş gibi. Ne yaptığını anlamasamda bu bakışı beni rahatsız etmişti.Yavaşca yüzüme yaklaşmaya başlamışken santimler kala başımı sağa çevirerek kulağıma eğilmesine sebep oldum. Kulağımı kapatan saçlarımı kulağımın arkasına yerleştirirken nefesinin kulagıma çarpması ile ürperdim.
" Eğer bu saçmalığa devam edersen seninle öyle bir tanışma aşaması yaşarız ki utandığın her an aklına önce ben gelirim."
Sapık adam. Neyi kasdettiğini elbet anlamıştım.Anlamamak mümkün değil bakışlarının değdiği yerler her şeyi ortaya koyuyordu.Dediklerinde bir gram tereddüt yoktu.
Dediğini yapabileceğini biliyordum. Yüzüm renkten renge girerken kızların yanımda olması ve olanlara şahit olması yüzümün ateşini daha da harlıyordu.
" Özür diliyorum ama hatırlayamadım." Doğan yüzünü benden uzaklaştırarak etrafına bakınmaya başladı.Bu sanırım kazandığımınç alametiydi.Gitmeme izin veriyordu. Zaten aksi düşünülemezdi. Zafer kazanmış bir gülümseme gönderdim.
Çok geçmeden olduğum yerden havalandım.
Bayağı havalandım.
Kendimi yerden yükselirken buldum. Çok geçmeden ne olduğunu anlamıştım.Bacaklarımdan tutarak beni omzuna aldı. Baş aşağı bir şekilde sırtı hizasında sallanırken buldum kendimi. Saçlarım baş aşağı ahenkle dans ederken ellerimi Doğanın sırtına koyarak oradan destek alıp başımı kaldırabildiğim kadar kaldırdım
" İmdat! Yardım edin, güzel kız kaçırıyorlar." Doğan yavaş yavaş arabaya yaklaşırken kızlar çoktan gülmeye başlamışlardı.
" Sorarlarsa siyah BMW li prensi kaçırıyor deriz, merak etme."
" Ayy! Keşke benimde omzuna alan olsa."
" Seyit Onbaşı vefat edeli çok oldu.Şansına küs."
Kızlar gülerek birbirleriyle atışırken saçma hayran bakışları üzerimizdeydi. Resmen un çuvalı muamelesi görüyordum. Hayır neden hiç kimse yardım etmiyordu. Kaçırılıyordum. Bu hiç komik değildi. Dışardan cilveleşen bir çift olarak görünüyor olmamız öyle olduğumuz anlamına gelmiyordu. Ben hâlâ yardım etmeleri için dediklerimi yinelerken bunun hiçbir etkisi yoktu. Doğan arabanın kapısını açarak yavaşca beni ön koltuğa yerleştirdi. Koltuktan kalkmak için bir hamlede bulunurken çabam boşa gitmişti.
" Yine nereye gidiyoruz?" Sorumu duymamazlıktan gelerek işine baktı. Üzerimden doğrulmadan emniyet kemerimi tutarak yuvasına yerleştirmeye koyuldu.Yakınlığımızdan kaynaklı başımı koltuğa olabildiğince yasladım. Gözüm boynundaki dövmelerine gitmişken ilk defa bu dövmeleri yakından inceliyordum. Bu dövmeler bir sembole dayanıyormuydu merak ediyordum. Bu saçma sorular nedensiz aklımın bir köşesine düşmeye başlamıştı.
" Tanımadığın her adamı böyle inceler misin?" Yüzüme bakmadan kurduğu cümleyle yüzüme yaşadığım utançla yüzüme pompalanacak kan kalmadığı için sabit bir şekilde baktım.Adamın arkasında da bakışları vardı.
" Peki, sen gördüğün her kızı böyle omzuna atıp alıkoyarmısın?" Cümlenin tam tamamlamadan cevabını vermişti zaten.Emniyet kemerimi bağlamış üzerimden çekilmeden yüzüme doğru eğilmişti.
" Sadece sana özel." Pişkin cümlelerine cevap vermeye çalışırken ben gözlerimi boynundaki dövmelerden çekmemiştim.
" İstersen daha yakın durabilirim." Anlaşılan onu incelediğimin farkına varmıştı. Bundandır ki gülümsüyordu. Fırsatcı adam hiç fırsat kaçırmıyordu.
"İstemem." Sinirli sayılabilecek bakışlarımı ok misali ona gönderiyordum. Fakat üzerinde çok bir etki bıraktığını düşünmüyordum. Bakışlarında hâlâ hayranlık vardı. Çok sürmeden kendini dışarı çıkararak arabanın kapısını örttü.
Bakalım bugün başıma neler gelecek?
*******
Güzel bir mekana yemek yemeğe gelmiştik zannımca. Gerçekten de şehrin en iyi konumlarından bir yere kurulmuş olan bu restaurant kesinlikle hayatımda tekrar giremeyeceğim cinsten bir yerdi.
Daha kapısından içeri girer girmez insanların üzerime olan bakışları sinirlerimi bozmaya başlamıştı bile. Şöyle tekrar üzerime bir göz gezdirdim. Bej rengi eşofman altım,üzerine giydiğim barbie baskılı cropum ve toz pembe şişme montum ile yeterince dikkat çekiyordum. Bir bana bir Doğana bakarak birbirlerine bizi gösteriyorlardı.Umurumda değildi. Garson yanımıza gelerek rezervasyonu yapılan masaya doğru ilerlemeye başladık.Bir üst kata çıkarak cam kenarına hazırlatılmış masaya oturduk. Masada ki gül yaprakları ve mumlar mekana eşlik ederken alt kata oranla üst bulunduğumuz kat daha sakindi.
Karşımda ki Doğan,görevliye bir şeyler anlatmakla meşgulken ben hâlâ bulunduğum mekanın ve masanın idrakına varamamış işin nereye doğru gittiği konusunda düşüncelere dalmıştım. Dalgın bir şekilde masanın üzerindeki gül yapraklarıyla oynuyordum. Elimin üzerini kaplayan sıcaklık ile elimi geri çektim.
"Mesafeni koru!" Diyerek sitem ettim ona. Saçma sapan yerlere gelmiştik bile.Beni zor duramda bırakmaktan başka yaptığı bir şey yoktu.
" Korumazsam?" Kollarını masanın üzerine koyup masanın üzerinden bana doğru eğilmişti. İddialı bir biçimde tek kaşını kaldırarak eğlenceli bir durum varmış gibi sırıtıyordu.
"Yanarsın." Gözlerim masadaki koca şamdamların üzerinde yanan minik ateşe takıldı.Ne demek istediğimi anlamış gibi onunda gözü yanan ateşe kaydı.
" Zaten yanıyorsam?" Pişkince cümlelerime karşılık veriyordu. Tehdidimi bile kâale almıyordu.Benimle atışmak hoşuna gittiği için bu adamla bir tartışmaya girmek bile beni yoruyordu.
" 110'u arayabilirim senin için." Attığı kahkaha tüm insanların bize bakmasına neden olmuştu. Buğün olması gerekenden fazla sakin ve neşeliydi.Sanki güzel şeyler olacak gibi... Sanki bir şeyleri kutlarmış gibi...
Çok geçmeden bakışlarımı karşı masadan manken edası ile bize yaklaşan bir kadına çevirdim.Masamızın tam önüne gelirken Doğan gülüşünü durdurarak alaylı bir şekilde kadına bakmayı sürdürdü.Ojeli ellerini masaya koyarken gözlerini üzerimde dolaştırarak Doğana çevirdi bakışını.
" Beni görmezden gelmenin nedenini öğrenmek için gelmiştim fakat..." Duraksayarak bakışlarını üzerime çekti tekrar. " Görülecek bir sebep bulamadım." Aşağılar biçimde söylediği kelimeler her ne kadar sinirimi bozsada aldırmadım. Bu benim sorunum değildi. Doğan her an müdahaleye hazır bir biçimde kadının bana attığı bakışlara aynı şekilde karşılık verdi.
Onu önemsemediğimizi görünce ilk buna bozulsada sonrasında hırsından olsa gerek masada duran peçeteleri üzerime doğru fırlattı.
Tekrar söylüyorum fırlattı.
Ve sonrasında arkasını dönüp öylece gidebileceğini sandı. Sandı diyorum çünkü en son hatırladığım ellerimde kalan kaynak saçlarıydı...
|
0% |