@yarenbay30
|
38.Bölüm: Yakalanma Korkusu
Tabi ki de bu davranışı yanına kalacak değildi.
Bağırışları bulunduğumuz katta yankılanırken arkada çalan klasik müziği bastırmaya yetiyordu.Adeta bir rönasans tablosuna şahit olan insanların ayıplayan bakışları umrumda olmamıştı. Sonuna kadar haketmişti. Doğan istifini hiç bozmadan bulunduğumuz masaya hafif yaslanırken elindeki şarap bardağını yudumluyor.Şeytani bakışları üzerimde gezinirken bulunduğum olaydan keyif çıkarıyor gibiydi.
Bizi ayırmak için gelenler Doğanın tehditkar bakışlarıyla inzivaya çekiliyordu. Diretenler ise öfkesinden nasibini alıyordu.En son mekanın sahibi olması gereken orta yaşlı, hafif göbekli ve gözlüklü olan bir adam üzerindeki takım elbisesiyle etrafımızdaki kalabalığı geçerek yanımıza yaklaştı. Gördüğü manzara hiç hoşuna gitmiyordu. Elim, o kadının saçlarındayken kendisi ise yerde diz çökmüş bir biçimde bırakmamı söylüyor ve arada da bir kaç hoşlanmadığım kelimeler kaçırıyordu ağzından. Şuan ondan tek istediğim özür dilemesiydi.
Takım elbiseli adam yanımıza geldiğinde elini kızın saçında ki bileğime koyarak bileğime baskı uygulamaya başladı. Yüzüm baskıyla acı çeker bir hale gelse de kesinlikle elimi çekmiyordum.
" Hanımefedinin saçından elinizi çekin!"
Çatık kaşlarımla yüzüne bakarken bakışlarımla kesinlikle dediğini yapmayacağımın garantisini veriyordum.Fakat o ısrarla dediklerini tekrarlıyor bir yandanda bileğimdeki elinin baskısını her geçen saniye arttırıyordu. Adam gözlerini benden çekerken arkamda ki bir noktaya dikti bakışlarını. Üzerime düşen gölgeyle Doğanı görmem bir olmuştu. O adam ile aramıza girerek elini bileğimden ayırırken işlerin büyüdüğünün farkına vardım. Olayın daha fazla uzamasını istemediğim için elimi kadının saçlarından bir hışımla çektim. Allah korusun birilerine zarar falan verirdi.Hiç uğraşamazdım.
" Senlik durumlar değil bunlar bulaşma derim." Adamın kravatını göstermelik bir şekilde düzeltirken üzerinde ki takım elbisenin önünü ilikledi. Adam başını önüne eğerek tabiri caizse arkasına bakmadan uzaklaştı ve etrafta ki gözleri önüne dönmeleri konusunda bir konuşma yaptı.Ayakta dikilerek bizi izleyen herkes izlemeyi bırakarak yerlerine geçtiler.
Anladığım kadarıyla Doğanı tanıyordu. Normal şartlarda bu tür tehditlere pabuç bırakacak bir adam gibi durmuyordu. Yerde öylece oturmakta olan o kadın birden ayağa kalkarak kafasını tehditkar bir şekilde aşağı yukarı sallayıp ortamı terketti. Sıcak dakikaların ardından kavgadan dolayı yeterince ısınan vücudumla üzerimdeki montumu çıkararak sandalyeme astım ve yerime geri oturdum. Dağılmış saçlarımı çantamdan aldığım bir kalemle ensemde topuz yaptım.Önümdeki kısa saçlarım kesinlikle toplanmamış yüzümde yerini almışlardı. Bu hareketim bile ortamda fazla aykırı duruyordu. Üzerimde ki bakışlarda bir süre sonra üzerimden çekildi. Doğan etrafına bir göz atarak yerine geri oturdu.
" Benim olduğum ortamlarda olayları çıkaran taraf genellikle ben olurum. Nedense biraz önce ki durum beni hiç rahatsız etmedi." Beni de aklınca kendisini benzetmeye çalışarak yaptıklarına kılıf uyduruyordu.
" Ne yalan söyleyeyim o halde fazla..." Kavga anımdan bahsediyordu. Cümlesini yarıda bırakırken aklından gelenleri söyleyip söylememek arasında kaldığı belli oluyordu. Dilini dudaklarının üzerinde gezdirirken hoşuma gidecek şeyler söylemeyeceği belliydi.
"Çekici duruyordun." İğrenç herif. Kirli düşüncelerini süslemem için engel olmamıştı bana. Ona bakarak abartılı bir şekilde göz devirmiştim.
Garson, masayı çoktan donatmış, ana yemeklerimizi bekliyorduk. Her şey çok güzel olsada kesinlikle yemeyecektim. Hiç bir şeye dokunmayacaktım. Doğan elini cebine getirirken her ne kadar göremesem de telefon olarak tahmin ettiğim şeye daldı gözleri. Zannımca çalmıştı. Gelişi güzel bir şekilde arayan kişiyi reddederek sessize aldı. Sonrasında ise ekranın üzerine ters bir biçimde masaya koydu. Klasik sorularımdan olan cümle kalıbı tekrardan çıktı ağzımdan.
" Neden buradayız?" Ona iltifat etmişim gibi gözleri parıldamaya başladı. Anlam veremediğim bakışları gezinmeye başladı yüzümde.
" Seni yemeğe çıkarmam için bir nedene ihtiyacım olduğunu bilmiyordum?" Tabi canım nasıl unuturdum? Doğan beyin hiç bir zaman bir nedene ihtiyacı olmazdı. Neyi istiyorsa ya tehditle ya da kargaşayla bir şekilde alır sonra ise hiç bir şey olmamış gibi saf aşık ayaklarına yatardı.
" Doğru ya... Zorbaların efendisi olduğunu unutmuşum." Sessizce sarfettiğim bu cümleler beraberinde kesinlikle göz teması kurmuyor bakışlarımı yan tarafımda yer alan terasta gezdiriyordum. Yine başa döndük dermiş gibi bir nefes verdi. Biz hiç ilerleyememiştik ki zaten. Yanlış bir şeyi kabul edecek değildim. Ölüm döşeğinde de olsam dediklerimin mislini hakediyordu.
Ağzını açmış bir şey söyleyecekti ki telefonu masanın üzerinde titredi. Ekranını göremediğimden ikidir onu kimin aradığını anlayamıyordum.Telefonunu masadan kaldırarak şöyle bir ekrana baktı. Şaşırmışa benzemiyordu. Biraz önce sessize aldığı telefonu bu kez kapattı ve gelişi güzel masanın üzerine bıraktı.
" Anlamak istemediğin bir şeyler var. Her hikayenin iyisi biz olamayız,Umay." Yani ben adam vurabilirim, silah kaçakcılığıda yaparım illegal ne iş varsa onlarıda aynı şekilde çünkü ben kötü adamım bana her şey serbest anlamına geliyordu bu. Bu dedikleri yaptıklarını değiştirmezdi. Bu cümle kabul edilemez ve arkasına sığınılamazdı.
" Tabi ki öyle.Kırmızı başlıklı kız masalına,kurt. Pamuk prenses masalına,cadı. Zavallı Umayın hayatına da, Doğan lazım." İğneli bir şekilde kurduğum cümle onun hoşuna gitmiş gibiydi. Öyle ki karşılık vermekten geri kalmadı.
" Zavallı olmadığını sende çok iyi biliyorsun. Benim gözümü bu denli kör etmişken kendini küçümsemen saçma olur." Bir yerlere kendini ve duygularını eklemese yeterince tartışmış olmuyorduk zaten. Ana yemekler nihayet masamızda yer alırken Doğan başlamam için bana işaret vermişti. İstemiyordum yemek. Çok geçmemiş Doğanla yemek kavgası yapmayı başlamıştık. Fakat yemek istemiyordum ya da yüz bulup beni sürekli böyle yemeklere getirmesini de istemiyordum. Tartışmalar birini görmemizle son buldu. Davetsiz bir misafir belirdi masamızda. Elinde parmaklarının etrafında evirip çevirdiği kolye ve gözünü bir an bile bana değdirmeyen Gökhan. Doğan sorgular bakışlarla ayakta dikilen Gökhan'a bir göz gezdirdi.
" Önemli bir durum var." Doğan sandalyesine yayvan bir şekilde yaslandı. Gökhanı dinlemeye niyeti yok gibiydi. Tek kaşını kaldırırken kendi nezlinde önemli durum kelimesini tartarak cevabını verdi.
" Önemli durum, gecenin sonuna kadar bekleyebilir." Kısacası beni rahatsız etme demişti. Doğanın cevabı onu tatmin etmemişti.Üstelemek istemediği yüzünden belli olsa da sanırsam ortada onlar için gerçekten önemli bir durum vardı. Yoksa kalkıpta buralara gelmezdi. Gökhan hâlâ dikilirken kesinlikle gitmek için bir adım atmıyordu. Ne için geldiğini bilmesende söyleyeceklerini anlatmadan gideceğe benzemiyordu. Doğan bir hiddetle ayağa kalktı.
" Bana kayda değer şeyler anlatsan iyi olur!" Diye fısıldayarak terasa doğru ilerledi. Biraz ileride yer alan yan tarafımdaki alan boş terasa açılan kapıdan geçti. Bunu fırsat bilen Gökhan da peşine takıldı.Bu kadar önemli ne olabilirdi.Bulunduğum masa terasa bakıyordu. Terasta ki demir korkulukların önünde dururlarken Gökhan çoktan konuşmaya başlamıştı. Terasla oturduğumuz bölüm arasında boydan bir cam yer alıyordu ve bu onlara duymama engeldi.
Dikkat çekmeden onları nasıl dinleyebilirdim?
Bu düşüncemin üzerinden çok geçmeden boydan camın hemen yakınımda yer alan küçük açılabilen pencereyi farkettim. Eğer kalkarsam onların dikkatini çekerdim. Bu yüzdendir ki görevliden ricada bulundum.
" Burası biraz sıcak geldi bana şu küçük pencereyi açabilme olanağınız var mı acaba?" Kibar bir dille bulunduğum bu rica ile görevli başıyla beni onayladıktan sonra sorgusuz sualsiz bir şekilde o küçük pencereyi açtı. Elime telefonumu alarak onlara baktığımı anlamamaları için göstermelik bir şekilde onunla ilgileniyormuş gibi yaptım.Bir yandan da sandalyeme biraz daha yaslanarak arka tarafımda kalan camdan terasta konuşulanlara dikkat kesildim.
" Meksikaya gidecek olan malların tamamına el koydular. Anlaşılan o ki içimizde bir köstebek var." Yarım yamalak anlayabildiğim bir cümleydi bu. Daha iyi duyabilmem için cama yaklaşabilmem gerekiyordu.Cama yaklaşırsam da masadan uzaklaşıyordum. Bunu da yapmamam gerekiyordu bu yüzdende olabildiğince yaslandım sandalyeye.
Ne demişti o?
Köstebek mi demişti?
İnşallah ben değilimdir.
Polis mi el koymuştu bahsettikleri mallara yoksa yeşil gözlü canavar mı?
Odaklanmam gereken bu değildi.Neden saçma detaylara takılıyordum? Önemli olan bu olayın ucunun bende bitmemesiydi. Doğan sinirli bir gülüş atarken ellerini saçlarından geçirdi.
" Hata sende!" Diyerek bağırdı Gökhan'a. Bir anda verdiği bu çıkışla bende irkilmiştim bulunduğum yerde.Gökhanın da şaşırdığı belliydi. Bunu beklemiyordu. Çok duyamasam da ' Ne ' diyerek karşılık verdi.
" Sana Jimmy'i hallet demiştim.Uyuşturucuyla mücadele de sendeydi." İğrenç adamlar... Kim ispiyonlamışsa iyi de yapmıştı bunu. İkisinde yeterince sinirliydi. Sıkıntı mallarının alıkonulması değil, içlerinde ki köstebekti.
"Jimmy, çoktan öldü." Diyerek kendini savundu Gökhan, iyi bir şeyler yapmış gibi.
" Bu senin görevindi." Eliyle Gökhanın göğsüne vururken.Şuan bulundukları ortamda olmam en son istediğim şeydi. Her an birbirlerini yiyeceklermiş gibi duruyorlardı. İnşallah beklenen şey olurdu.
" Adamlarımız senin yüzünden öldü." Doğan hız kesmeden konuşmaya devam ediyordu. Gökhan artık dinlemek istemiyormuş gibi sağa sola bakındı. O sırada benimle göz göze geldi. Bakışları benden kaymazken ondan gözümü alarak elimdeki telefonla göstermelik bir şekilde ilgilenmeye koyuldum. Korkmuştum. Ve hâlâ korkuyordum. Benden süphelenmeleri isteyeceğim son şeydi.
Gözümün ucuyla oraya bakarken Doğan, Gökhan'ın bana baktığını fark ederek göğsüne elini koyup hem dikkatini çekmiş hemde gözlerini benden ayırması konusunda küçük bir gözdağı vermişti.
" O haini bul!" Doğan kesin bir dille ne yapacağını söylemişti. Daha sonrasında ise aralarındaki konuşma bir süre devam etmişti.Fakat biraz önceki kadar iyi duyamıyordum.
Sandalyeme olabildiğince yaslandım.O kadar ki kilolu biri olsaydım çoktan kırılırdı. Ayaklarım yerden kesilirken sandalyenin geriye düşmesi bir oldu.
'Ayy' diyerek küçük bir nidada bulunurken kendimi çoktan yerde bulmuştum. Başım yerde bacaklarım yukarda kalırken geldiğim bu hale inanamıyordum. Neyse ki başımı yere vurmamıştım. İnsanların şaşkın bakışları arasında bu durum çokta ilgimi çekmedi. Şuan çok daha mühim olaylar içindeydim.
Yanıma gelip bana yardımcı olmak isteyen garsonu yanımdan uzaklaştırdım.Hiç bir şey olmamış gibi ayağı kalkarak sandalyemi de düzelttim.
Gitmeliydim!
Tüm bunları duymuşken sakin kalamazdım.
Burada bu insanların yanında daha fazla duramazdım.Montumu ve sırt çantamı alarak arkama bile bakmadan koşar adım çıkışa doğru koştum. Dışarı çıkar çıkmaz ara sokaklardan geçerek en çabuk şekilde caddeye çıkmayı hedefledim.
Birinin beni takip ettiğinden habersiz...
|
0% |