Yeni Üyelik
45.
Bölüm

44.Bölüm

@yarenbay30

44.Bölüm: Kanlı Gece

 

Yoğun iş gününden bir tanesiydi bugün. Geldiğimden beri hastanede gezmediğim yer kalmamıştı.En son ise hastane sorumlum morga inmemi söylemişlerdi. Yanlış duymadınız morg.

Hasta kabul tamamdı.Poliklinik tamamdı.Morgta ne demekti?

 

Hastanenin arka merdivenlerinden en alt kata yavaş yavaş iniyordum.Ayaklarım her ne kadar beni geri itse de bu sonuma fayda vermeyecek,iyi biliyordum.Ayağımdaki topuklu botlar geldiğimi belli eder gibi sesler çıkarıyordu. Hastaların uğultuları ben merdivenlerden indikçe azalıyordu.En sonda ise sesler tamamen kesilmişti. İşte en alt kattaydım. Röntgen ve tomografi bölümleride bu kattaydı fakat gideceğim tarafın ters yanında kaldığından ne orada ki hastaların sesi bana geliyor ne de tek bir ses barındırıyordu burası. Sessiz koridor benim ayak sesimle canlanmıştı adeta. Tam ilerde yer alan deski gördüm.İşte tüm günüm orada geçecekti.

İlerledikçe deskin boş olmadığını gördüm.

 

" Umay!"

Selda abla, bu kattan sorumlu kişi. Burası onun yeriydi fakat bugün küçük bir işi çıktığı için ne yazık ki yerine ben bakacaktım.Beni görünce gülümseyerek oturduğu yerden ayağa kalktı.

Mahçup bir şekilde ellerini sıkarak konuşmasını devam ettirdi.

 

" Kusura bakma canım.Benim çocuk rahatsızlanmış biraz.Gitmem gerekti yanına."

Böyle olurdu genelde. Birileri izin alınca yerine bir süreliğine geçerdik.Bu durumdan fazlasıyla sıkılmış olsam da bir süre idare etmeli daha sonrasında istediğim bölümü kazanarak kurtulabilirdim. Yani en azından öyle düşünüyordum.

 

" Önemli değil.İdare ederim bir süre."

Zaten burada da yapmam gereken çok birşey yoktu. Morg katı olduğundan giren exlerin isimleri tutulur sonrasında ise boş boş oturulurdu. Arada da güvenlik katta dolaşırdı.

 

" Çok teşekkür ederim canım."

Kolumu eliyle ovuşturarak gülümsemiş sonrasında ise hazır olan çantası ve kabanını alarak uzaklaşmıştı.Koridorun sonuna gitmişti ki eliyle telefonu gösterip konuştu.

 

" Bir sıkıntı çıkarsa ara beni ya da Ali hemen üst katta ara orayı yardıma gelirler."

Diyerek ortadan kaybolmuştu. Ali, bu katın güvenlik görevlisiydi. Ne durumu çıkabilirdi ki zaten. Maksimum çıkacak sıkıntı ölülerin morgtan çıkmaya çalışması olurdu.

 

Bu düşünceme kendi kendime gülümserken masa başında ki sandalyeye oturdum.Yeni hissettiğim soğukluk beni üşütürken yanımda getirdiğim telefon ve termosta ki kahvemi masaya koyarak uzun atkımı omuzlarıma attım.Cidden soğuktu.Çıkmama daha üç saat vardı. Telefonda çekmiyordu burada nasıl geçecekti zaman burada? Bilmiyordum.

 

Termosun kapağını açarak kahveden bir yudum aldım.Sonrasında ise sandalyeye iyice yaslanarak kollarımı birbirine bağladım.Daha beş dakika olmamış ama ben sıkılmaya başlamıştım bile.

Telefonu elime tekrardan alarak galeriye göz gezdirmeye başladım.Semayla olan fotoğraflarım düştü önüme.Daha sonra doğum gününde üzerime dökülen vişne suyu lekesi ile çekildiğimiz fotoğraflar. Bir insanın her resmi olay olabilirmiydi?

Söz konusu bensem olurdu.

Biraz aşağılarda ailemi görünce burnuma inen sızıyla ağlamanın eşiğinden dönerek galeriye bakmayı bıraktım.Telefonu elimden kaldırdım.

 

Ne vardı masaya başımı koyup biraz yatsam.

Etrafıma bakımarak kameranın benim tarafıma bakmadığından emin oldum. Ve kollarımı masaya yatırarak başımı üzerine koydum.

 

' Bir titremeyle anide uyandım. Başımı yavaş yavaş kaldırırken ne zaman bu kadar tutulacak kadar yattığımı çözmeye çalıştım.Oturduğum yerde esnerken elimi telefonun ekranına getirerek saate baktım.

15.30

O kadar olmuşmuydu?

Neredeyse bir buçuk saattir uyuyordum. Etrafıma bakınırken bu halimi kimsenin görüp görmediği hakkında bir şüpheye düştüm. Herhangi bir yöneticimin bu durumu görmesi hoş karşılanmazdı. Mesai saatleri içinde hiçbir devlet kurumunda uyuyamazdım. Derken ayağa kalkarak tutulmuş taraflarımı hareket ettirmeye çalıştım.Derken ' gak ' diye bir ses duydum. Başta önemsemesemde bu ses kendini yinelemeye devam etti.Hayvan sesi gibiydi.Belki de karga.Ahh! O lanetli hayvan burada ne işi olabilirdi? İki koridorun kesişim noktasında bulunuyordum. Bulunduğum noktada tek bir kapı vardı o da morg. Sesler git gide dozajını arttırırken masada duran anahtarlığı alarak kapıya ilerledim.Başta kulağımı dayayarak sesin içeriden gelip gelmediğini kontrol ettim. İçeriden geliyordu. Titreyen ellerimle anahtarları tek tek kapıda denemeye başladım.

1...

2...

3...

Son anahtarı kapının yuvasına yerleştirmiştim. Sonrasında kapı kendiliğinden açılırken içerisinin dışarıya göre daha soğuk olduğunu farketmem kısa sürmedi.Soğuk hava yüzüme çarparken bununla beraber daha da üşüdüm. Biraz iterek açtığım kapı nihayetinde sonuna kadar açıldı. İlk defa morgta bulunuyordum ve bunu verdiği gerginlik her tarafımı sarmıştı bile. İçerde ilk farkettiğim şey sedyenin üzerindeki ölü oldu.Üzeri beyaz örtüyle kapatılmış.Başında ise dönüp duran bir karga vardı. Bu görüntüyle kalp atışlarım hızlanırken nedensiz bir biçimde ona doğru ilerlemeye başladım. Uçup duran karga, ayaklarıyla ölünün baş kısmındaki örtüyü sıyırdı. Sanki bile isteye yapmış gibi.

Aylardır vicdan azabı yaşamama neden olan adamdı bu. Alnında ki mermi izini net bir şekilde görebiliyorken bana dönen göz bebekleriyle çığlığı basmıştım.'

 

Hızlı bir şekilde atan kalp atışlarımın sesini kulaklarımda duymam ile gözlerimi araladım.Omuzlarımda duran atkıyı sıkı sıkıya tutmuş bir vaziyette duruyordum. Hızlı hızlı soluklarımın arasında ensemden aşağıya inen terle ne kadar vahim bir kabus gördüğümü daha iyi anlıyordum. Ellerimle yüzümü sıvazlarken saate baktım.

 

15.30

 

Başta saatin kaç olduğunu algılamada zorluk çeksemde sonrasında bu durumdan ürktüm. Ellerimle yüzümü havalandırmaya çalışırken gözlerim o kapıya döndü. Nasıl bir rüyaydı bu.

Gerçi artık şaşırmıyordum.

Kabuslar hızını kesmeden devam ediyordu.

 

Yerimden kalkarak o kapıya doğru temkinli bakışlar attım. Gerçekten kabusmuydu bu bilmiyordum.Fakat içimden bir ses oraya yaklaşmamı söylüyordu. En kötü ne olabilirdi ki.Sadece kapıyı dinleyecektim o kadar.

Tam kapıya yaklaşmış kulağımı yerleştirecekken omuzumdaki el ile yerimden sıçradım.

Hadi ama...

Ani bir refleksle arkamı dönerken kapıya sırtımı yerleştirdim.

 

Kuzey Bey

 

Elimi göğsüme getirerek öylece durdum.Kuzey bey şaşkın ve ne yapacağını bilemez bir şekilde bana bakıyordu. Birkaç adım gerileyerek konuşmaya başladı.

 

" Korkutmak istememiştim.Kusura bakma."

Derken bir yandanda yanıma gelerek beni sakinleştirmek ister gibi bir hali vardı.

 

" Sana birşey sormak için gelmiştim.Seni öyle görünce merak ettim."

Anlaşılan morga yaklaşmamı görmüş tuhafına gitmişti.Çok haklıydı.

Alt dudağını sarkıtarak gözlerini kaçırdı.

Nefes alışverişlerim düzene girerken bu duruma aklımın bir köşesinden kovdum.

Aptal bir rüyaydı.Neden üzerine bu kadar düştüğüm bile muammaydı.

 

" Sorun değil Kuzey bey. Bir anlık dalgınlığıma geldi o kadar. Siz,ne soracaktınız?"

Gerçekten yakışıklı ve mütevazi bir adamdı.Çevremdeki hiçbir erkeğe benzemiyordu. Tam da bizim sülaleye yakışırdı fakat kaderim buna müsade vermiyor ve haddimi her fırsatta önüme sunduklarıyla bildiriyordu.

 

" Ben şey soracaktım... Şey..."

 

" Eğer bir programın yoksa iş çıkışı benimle yemeğe çıkabilirmisin diye soracaktım."

Sürekli gözlerini kaçırsa da bu soruyu gözlerime bakarak sormuştu. Biraz utangaç olabilirdi.

Cümlesini bitirmesini ardında uzunca bir soluk vererek ' oh be ' demişti. Sırtımı verdiğim kapıdan uzaklaşarak etrafıma bakındım.Biri görürse ne olurdu.

Kasdettiğim şey şuydu ki hastanenin diline düşmek istemiyordum. Küçük bir yerdi burası içindeki insanlar ise art niyetli ve küçük şeylerden büyük dedikodu çıkaran cinstendiler.

 

Hayır demeliydim.

 

" Lütfen hayır deme. İkimizde açız iki yakın arkadaş bir yerlerde yemek yiyeceğiz o kadar."

Aramızda ki o küçük çekimin farkındaydı.Farkındaydık. Arkadaş olmadığımızın farkında olduğu gibi.

Alt dudağımı dişlerimin arasına alırken biraz düşündüm.

Kimi kandırıyordum ki hayır demek istemiyordum.

Yüzümde dolaşan beklentili bakışları daha fazla bekletmeden cevabı gülümsememle açıkladım.

 

Gülümsememe tebessüm ederek karşılık verdi.

 

********

 

Geldiği bu gürültülü mekanda kafasını büyük deri koltuğun başına yaslamıştı.

Aylardır hatta günlerdir bu mekandan neredeyse hiç ayrılmıyordu. Kafasının içindeki sesleri ve gözünün önünden ayrılmayan o silüeti buraya gelerek yok ettiğini düşünüyordu. Yanılıyordu. Önündeki telefondan bir an gözünü ayırmıyor, duymak istediği haberi bekliyordu.

Gömleğinin düğmeleri çoktan kopmuş,yerde kaybolmuştu. Biraz önce yaşanan olayın etkisini hâlâ üzerinde taşıyor.Gözlerini altta delice eğlenen kalabalıktan ayırmıyordu.

Dakikalar önce onu görmüştü.

Umayı.

O kalabalığın içinde dans ederken.

Burada olduğunu düşünmüş ortalığı tabiri caizse ayağı kaldırmış tüm kalabalığı dağıtmış yine onu bulamamıştı.

 

Cihan, mekanın yöneticisi aynı zamanda adamlarından biri. Yanına oturmuş öylece onu izliyordu. Olanları Barandan duymuştu çokta şaşırmıştı.

Genç adamın aylardır kullandığı haplardan kaynaklı göz altları morarmaya başlamıştı. Sanki günlerce uyumamış gibi bir yorgunluk barındırıyordu yüzü.

Ne söylerse söylesinler dinlemiyordu.

Hatta Baran, ona kızın peşini bırakmasını söylediği için bile onunla neredeyse burun buruna gelmişti.

 

Daha saldırganlaşmış ve daha acımasız hâle gelmişti. Aynı zamanda durdurulamaz.

Genç adam yavaşça ayağa kalkarken şişelerce içtiği alkol etkisi ile biraz sarsılsa da kendini toplamıştı. Bir kaç adımda trabzanlara ulaşarak altta ki kalabalığa bir göz gezdirdi oysa ki biraz önce aşağıdaydı aradığı.

 

Ellerini trabzana yerleştirerek öylece durdu.Aşağıda yer alan kız grupları bu görüntüyle birbirlerine onu göstermeye başlamış dans edenler ise daha büyük bir coşkuyla dans etmeyi sürdürmüşlerdi. Hiçbiri dikkatini çekmiyordu.

 

" Aşağıya boşuna bakma,sen de biliyorsun o burada değil."

Dedi Cihan. İstanbul'da ki hastaneleri karış karış aramışlardı. Devreye sokmadıkları adam kalmamıştı ama kıza kim yardım ediyorsa onu iyi saklamış bir türlü bulamamışlardı.Öyleki kızın tanıdıkları bile onu İstanbul'da biliyorlardı. Nasıl biriyse ona yardım eden devlete ve emniyete elinin ulaştığı aşikardı.

 

" Sikerim akıl sağlığını nereye baksam onu görüyorum işte."

Cihan ağzını açmıs konuşacakken genç adam ağzından küçük bir kıkırtı kaçırarak devam etti.Ne diyeceğini biliyordu.

 

" Vazgeçilmez değil farkındayım. Vazgeçemiyorum, delirecek gibi oluyorum.Anlamıyorlar."

Cihan aldığı cevapla ağzını birşey demeden geri kapattı. Soramadığı sorunun cevabını almıştı.

 

Çok geçmedi ki genç adamın elinden bir saniye ayırmadığı telefona bildirim sesi düştü. Telefonun kilidini açarak bakarken kayıtlı olmayan numaradan bir görüntü geldiğini gördü. Kaşlarını çatarken biraz sonra kopacak kıyametin sinyali verilmişti. O sırada Umaydan bir iz bulamadıklarının haberini vermek için ona doğru gelen Gökhan ve Baran yaklaşıyordu.

 

Genç adam görüntüyü açarak baktı. Aylardır aradığı kız karşısındaydı işte fakat bir fark vardı ki yalnız değildi. Umay bir mekanda cam kenarı bir masada oturmuştu. Hemen karşısında yer alan yüzünü net göremediği ama erkek olduğunu buradan hissettiği adamla yemek yiyorlardı.

 

Telefon elinde sıkışırken yüzü öfkeden renkten renge girmişti. Onun bu hâle geldiğini merak eden arkadaşları telefonda ki fotoğrafa göz gezdirdiler.

 

Bunu kimin çektiğini az çok tahmin ediyorlardı. Hepsi biliyordu ki eğer o kişiyi konuştururlarsa kızın yerini de bulurlardı.

Genç adam sesini çıkarmadan koltuktan aldığı silahına mermi sürerken yola koyulmuştu bile.

Diğerleri depeşine takılırken hepsi biliyordu ki bu gecenin sonu kanlı bitecekti.

 

Aradığını bulana dek tüm geceleri kana bulayacaktı...

 

Loading...
0%