@yarenbayan_
|
^ Hoş geldiniz sefalar getirdiniz canikomlar. ^ Yorum yapmayı ve oy vermeyi lütfen unutmayın. 🎶: Hata - Sezen Aksu --- Toprak, elinde ki okuma kitabıyla kardeşinin odasına girdiğinde yatağının üstünde ağlamış ama sonradan kendiliğinden susmuş olan kardeşini gördüğünde gözleri dehşetle açıldı. Koşarak yanına gittiğinde kardeşini kucağına aldı. Dilrüba küçük kollarını abisinin boynuna doladığında kızaran gözleri pembeleşen yanakları ile abisine baktı. Daha konuşamıyordu ama Toprak onu gözlerinden bile anlıyordu. Kardeşinin canı acımıştı. Ya yataktan düşmüştü yada bir oyuncağına elini kıstırmıştı. Toprak dikkatle kucağında ki kardeşi ile yatağa oturdu. Minik elleri teker teker tutup çevresine baktı. Elleri bembeyazdı hiçbir yerinde bir kızarıklık veya yara yoktu. O halde sorun ilk dediği şeydi. Minik kardeşi yataktan inerken zorlanmıştı. "Yataktan mı düştün bakim sen?" diye kardeşine sorduğunda Dilrüba dudaklarını büzdü. Kafasını bir anda abisinin göğsüne koymuş orada kalmak istemişti. Minik ellerini ise abisinin ellerinin içinden çekmiş kollarına koymuştu. Toprak bu tatlılık karşısında kardeşinin minik sarı saçlarına dudaklarını bastırdı. Kokusunu derinde içine soludu. "Bugün bu güçlü abin bir kızı kurtardı, biliyor musun?" Bu Dilrüba'nın ilgisini çekmiş olmalıydı ki kafasını geriye ettı. Toprak Dilrüba'nın ani hareketi ile korksa da sıkıca tutmayı başarmıştı. "Abicim biraz yavaş hareket etsek? Ben senin gibi esnek değilim." Dediğinde Dilrüba kafasını olumsuzca salladı. Toprak ile ufak bir tebessümle kardeşine bakmaya devam etti. Sonra ise anlattığı konu aklına geldi. "Nerede kalmıştım. Evet işte bir kızı kurtardım. O da çok güzeldi biliyor musun?" Dilrüba sanki anlıyormuş gibi abisini onayladığında Toprak kahkaha attı. Kardeşinin kendisini anlamadığını o da biliyordu. Dilrüba'nın bu tepkileri hoşuna gidiyordu. Kardeşi süper bir dinleyiciydi. "Çok güzeldi. Daha sekiz yaşındayım biliyorum ama cidden çok güzeldi." Toprak'ın gözleri ışıldadığında sanki bunu da Dilrüba anlamış gibi kısa bir süre yüzünü buruşturduğunda Toprak kardeşinin yanaklarını mıncırdı. "Senden güzel değildi tabii ki cimcime. Benim en güzelim. Güzeller güzelim daima sen olacaksın. Sen bir bakasın burası için." Diyerek kalbini işaret ettiğinde Dilrüba da elini abisinin kalbinin üstüne koymuştu. "O yüzden büyüyünce de yanımda ki kızlara karşı hain planlar kurma olur mu?" Dilrüba dilini çıkarıp garip hareketlerde bulunduğunda Toprak bir anda şüphe etti. Kardeşi onu anlıyor olabilir miydi? Sonradan bu düşünceden vazgeçti. "Neyse işte sana onu anlatmak istiyorum. Esmer teni var Dilrüba. O kadar esmer ki yani bilmiyorum ben sarı o esmer falan çok tatlı değil mi?" Sorduğu soruya cevaplamayacağını anladığında kardeşinin yanağına minik bir öpücük bıraktı. "Bence de çok tatlı." diyerek kendi sorusunu cevapladı. "Sonra Kahverengi gözleri var. Ama onlarda koyu. Onun her şeyi koyu sanırım. Ama çok güzel." Dilrüba sıkılmış gibi sızlanmaya başladığında Toprak yanaklarını sişirdi. "Neden böyle yapıyorsun ki şimdi? Sana da anlatmayacaksam beni kim dinleyecek?" "Deniz abim kızlar hakkında tek konu açsam beni dövecekmiş gibi bakıyor. Utku abim desen o tam bir ders kolik. Daha dördüncü sınıf ama öyle böyle değil. Sanırım ailenin zekisi o." Toprak biraz düşündü. "Evet son cevabım ailenin zekisi kesimlikle o." Dilrüba abisinin bu cevabına güldüğünde Toprak'ın yüzü düştü. "Bak ya! Utku abi deyince yüzünde nasıl da güller açıyor. Aşk olsun Minik panda." Dilrüba ise abisini takmadan kocaman gülümsemeye devam ediyordu. "Görürsün sen şimdi gülmeyi sana Dicle'yi anlatayım da." O an Dilrüba'nın yüzü cidden düşmüş ve hiç beklenmedik bir tepki vermişti. Evi birbirine katacak şekilde ağlayıp çığlık atmaya başlamıştı. O an ise Toprak tek bir sonuça varmıştı. Dilrüba onu anlıyordu.
---
Deniz'ın kolları arasında bayılan Dilrüba ile onlara yöneldim. Deniz ise titreyen elleri ile onun saçlarını yüzünden çekmeye çalışıyordu. "Dilrüba, beni duyuyor musun?" Gözlerine baktığımda bilincinin kapalı olduğunu fark ettim. "Dicle aracın arka koltuğuna geç." Kız beni tekrarlatmadan arka koltuğa geçtiğinde gözlerim Deniz'e döndü. Gözlerinden yaşlar akarken o titreyen elleriyle Dilrüba'yı kucağına almaya çalışıyordu. "Bana ver. Yan koltuğa geç." Dilrüba'yı bacaklarından ve belinden tutarak kucağıma aldığımda arabaya hızlı adımlarla yürüdüm. Dicle arka koltuğunda kapısını açtığında kafasını kucağına gelecek şekilde koymuş ve kapıyı üstlerine kapatmıştım. Sürücü koltuğuna geçtiğim an aracı çalıştırdım. Yönümüzü en yakın hastaneye çevirdim. Aracı son hızda kullanmaya başladım. Araç aynasından arkaya göz attığımda Dicle'nın gözlerinden geçen korkuyu fark ettim. "Bu normal bir bayılma değil, öyle değil mi?" Dicle sorunun kendine geldiğini fark ettiğinde dudakları arasından bir hıçkırık kaçtı. "Onu kaybedemem Utku!" Dediğinde dondum. Bu kadar ağır bir tepki beklemiyordum. Yanımda oturan Deniz ise titreyen ellerini birbirine kelepçelemiş bizi dinliyordu. "Dicle onun nesi var?" "Dilrüba hasta. Yurda geçmemiz gerekiyordu. Çok geç kaldık. İnsan içinde ilaçlarını içemiyor. Kimsenin bilmesini istemiyor." Ağlaması daha fazla arttığında Sarı tutamları yavaş yavaş sevmeye devam ediyordu. Gaza biraz daha fazla yüklendim. "Ne demek hasta? Nesi var kardeşimin?!" Deniz'in endişeli ses tonu aramıza girdiğinde Dicle söyleyip söylememe arasında kalmıştı. Deniz'in hiçbir şey bilmeden veya bilmek istemeden Dilrüba'yı kardeşi yerine koyması beni bir an durdursa da bir şey söylemedim. Dilrüba ona bu konu da yemin ettirmiş bile olabilirdi. Dört yanında ki kardeşim değişmediyse istediğini zorla da olsa yaptırmıştır. Yada kardeşim bu kız değildi. "Biz onun abisiyiz bizden saklama, yani sanırım." Dediğimde hastane gözükmüştü. "Abisi olduğunuzu kardeşin geldiğinde anladım. Çok saçma ama birbirlerine çok benziyorlar. İkiz gibiler. Bu nasıl olur bilmiyorum ama Dilrüba'ya yemin ettim. Size benim söylediğimi anlarsa benimle konuşmaz. Onu kaybedemem!" Sinirden direksiyonu sıktığımda gözlerimi onlardan çektim. Söylemeyecekti. Ben böylesine sözünde duran kız görmemiştim. "Ben de sinir hastasıyım. Şimdi bana kardeşimin neyi olduğunu söyle!" Deniz bağırdığı an tek elimi onun omzuna koydum. Bedeni kaskatıydı. Öldüğünü biliyordu ama yaşadığına bile hala ihtimal veremiyordu. Ben bile veremezken bunu ondan bekleyemezdim. Bir anda Dilrüba'ya benzeyen aslında Denize benzeyen demek daha doğru olurdu. Sarışınlığı, Yüzünde ki leke ve ismi. Dicle korkmuş olacaktı ki Dilrüba'nın yüzüne baktı sonra ise pes etti. Gözlerini yumdum dudaklarını araladı. "Kronik Kalp Hastası." Deniz de bende o an duraksama yaşamıştık ki bir an önümde ki arabaların varlığını bile unutmuştum. Dilrüba Kalp Hastasıydı. Kardeşimdi. Bunu test etmeye gerek yoktu. Babamız da Kalp Hastasıydı. İkisinin de kalbi güçsüzdü. Ailemizin tek güçsüz kalbi babamızdı. Asıl kardeşimizde güçsüz kalplerimizden biriymiş. Peki ya yanılıyorsam. İnsan insana benzerdi. Ne kadar babam için en iyi tedavileri yaptırdıysak da başarılı olamamıştık. Babamızı geçen yıl kaybetmiştik. Bize çok geç söylemişti hasta olduğunu. Kızı öldükten sonra ise ağzını mıhlamıştı. Son yıllarda rahatsızlığını biz fark etmiştik ama çok geç kalmıştık. Kardeşimize de geç kalmayı göze alamazdım. Bunu ne bana ne ona ne de diğer kardeşlerime yapamazdım. Aynı kaybı yeniden yaşayamazdık. Dilrüba'yı bir defa kaybetmiştim. Bu kız cidden kardeşimiz ise bir defa daha kaybedemezdim. Bunu kaldıramazdım. "Babam gibi." Deniz donmuştu. Sadece arkasını dönmüş kendi yüzüne bakar gibi onun yüzünü izliyordu. Hastanenin acil bölümüne giriş yaptığımda arabayı acil kapısının önüne çektim. Kapıyı açtığım gibi araçtan indim. Arka kapıyı açarken Deniz'de araçtan inmişti. Acil kapısına koştuğunda babamda yaşadığımız anları yeniden yaşıyor gibiydik. "Sedye getirin!" Diye bağırdığında sarı hafif dalgalı saçlarını dağıttı. Dicle'nin korkulu gözleri bana döndüğünde ben Dilrüba'ya uzandım. "Korkma ona bir şey olmasına izin vermeyeceğim Allah'ın izniyle. Sadece iyi düşün." Kucağıma aldığımda hastaneye koşturdum. Kapıya gelen sedye ile kucağımda ki miniğimi sedyeye yatırdım. " Kronik kalp hastası. strese dayalı baygınlık. Bilinci kapalı." Doktor kafasıyla onayladığında, "Dört numaralı odaya alalım. Doktor beyi çağıracağım." Odaya doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladığımızda arkamda kalan Deniz ile duraksamak zorunda kaldım. Dicle sedye ile devam ederken Deniz'e döndüm. Deniz o an ayakta kalamamış omzunu duvara yaslayarak kendini yere bırakmıştı. "Deniz!" Yanına eğildiğimde önünde ilikli olan birkaç düğmeyi açtım. Yüzünü ellerimin arasına aldım. Kriz geçiriyordu. Bu krizleri uzun zamandır kendini göstermemişti. Bugün ikisi içinde ağır bir gündü. "Nefes alamıyorum Utku. Gördüklerime inanmak istiyorum. Onu gördüm değil mi? Küçükken paylaşamadığımız miniğimizdi o değil mi? Bana o olduğunu söyle. Hayal olmadığını söyle bana. Yıllardır onu ararken her yerde hayalını görürken de bu sefer hayal gördüğümü söyleme." Ağlayarak sarf ettiği sözlere karşılık yutkunmaya çalıştım. Boğazımda oluşan sızıyı yok etmek istedim. Deniz'in karşımda bu denli yıkılmasını görmemek istedim. "O olup olmadığını bilmiyorum, Deniz. O olmaya da bilir. Kendini kaptırma. Yalvarırım yapma." Dediğim an kardeşimi kendime çektim. O koridor başında sıkıca birbirimize sarıldık. "Şimdi gidip o kıza destek olmamız lazım. Onu bu hale biz getirdik. Ne olursa olsun." Deniz kafasını salladığında oturduğu yerden kalkmasına yardımcı oldum. Yan yana verip Dicle'nin dikildiğini yere adımlamaya başladık. "Doktor çıktı mı?" "Hayır. Dilrüba'nın kendi doktoru geldi. Biraz önce içeri girdi." Olumlu bir mırıltı çıkardığımda arkamızda ki duvara yaslandım. Deniz ise ayakta duramayan bedenini boş bir yere bıraktı. Kafasını ellerinin içine aldığında dizlerini sallamaya başladı. Dilrüba'nın olduğu odaya gözlerimi diktiğimde çalan telefonum ile dikkatimi telefona verdim. Yan cebimden çıkardığım telefonun ekranına baktığımda nefesimi stresle soludum. Küçük kardeşim Bulut arıyordu. Telefonu açıp kulağıma koydum. "Abi neredesiniz Allah aşkına!" "Abin ile dışarı da takılıyoruz Bulut bey." dediğimde sesimde ki keyifsizliği yakalamış olacak ki bir an telefonun diğer ucundan ses gelmedi. " Aynen bende yedim. Daha demin bir şeyler atıştırdım. Tokum yani. Yalan söyleyip durma. Annem sana öğretmedi mi yalan günah, günah." Gözlerimi yumdum. Yalan söylemekten bende hoşlanmıyordum ama bunun nasıl bir açıklaması olurdu ki? Daha kız ile biz konuşmamıştık. "Bulut bizi sana annem mi arattırdı?" "Evet?.. Ben sizi kendi isteğimle niye arayayım ki? Bu da soru mu yani." Bulut'un tepkisi beni bir an gülümsettiğinde dilimi dudaklarımın üstünde gezdirdim. "Anneme söyle biz biraz geç kalacağız. Bizi merak etmesin." Bulut'u tanırdım. İşine gelmeyen şeyleri ne merak ederdi ne de onu üstelerdi. "İyi söylerim. Bende sana şunu söyleyeyim. Toprak odan da çizim yapıyor bil diye dedim." Beni nasıl sinir edeceğini de iyi biliyordu. Odamın boya kokmasından nefret ediyordum. "Eve geldiğimde odam hafif bile olsa boya kokusu alırsam gelir o odayı ona soluttururum." Bulut cevabıma gür bir kahkaha attığında, Telefonun diğer ucundan evin içine doğru bağırdı. "Toprak, Utku abiciğimiz diyor ki odamdan defolsun!" daha sonra Toprak'tan gelen cevabı işittim ama uzakta olduğu için ne dediğini algılayamadım. "O da seni sevdiğini söylüyor." Diyen Bulut ile alt dudağımı ısırdım. "Tamam hadi evde görüşürüz." dediğim an tam telefonu kapatıyordum ki Dilrüba'nın yatığı odanın kapısı açıldı. Telefonu ben kapatmayınca Bulut'ta kapatmamıştı. "Dilrüba Sungur'un yakınları siz misiniz?" Doktora cevap veremeden telefonun diğer ucundan Bulut'un sesi doldu kulaklarıma. "Dilrüba mı?" O an tek yapabildiğim telefonu kapatmak oldu. Daha sonra ise telefonu sessize aldım. Cebime attığım telefon ile doktora doğru döndüm. "Arkadaşıyım." Diyen Dicle ile doktorun dikkati ona yöneldi. "Dilrüba benim hastam olur. Hastalığı daha yeni gelişme gösterdi. Bir ay önce teşhis konmuştu. İlk başta verdiğimiz ilaçlar etki yapsada daha sonradan hastalık ilerlemeye devam etti. Bunu kardeşiniz ile konuştuğumda yeni ilaçlar almayacağını söyleyip tedaviyi sonlandırmak istedi. Aslına bakarsanız tedavi devam ederse kurtulma şansı var. Dilrüba şu an iyi uyuyor. Normal odaya geçirdiğimizde görebilirsiniz." Doktoru tek tek dinledikten sonra içime derin bir sinir kapladı. Şu kızın bütün huylarını Toprak'tan alması ne kadar beter bir durumdu. İnatçılığı, dediğim dedik oluşu Allah'ım bize karşı da böyle olursa ne yapacağımı bilmiyorum. Hep kardeşim diye diye kendimi kandırmaya çalıştığımın farkında olmak bile canımı sıkıyordu. Bize bu kadar benzemesi hiç normal değildi ama. Normal miydi? "Tamam. Biz onunla konuşacağız. Tedaviye kaldığı yerden devam edecek. Sağ olun." Doktor kafasını eğdiğinde, "Tekrardan geçmiş olsun." diyerek yanımızdan ayrıldı. "Dilrüba'nın yanına ilk sen gir. Biz bir anda içeriye girmeyelim. Zaten kalbi çok zayıf birde biz yük olmayalım." "Ne Saçmalıyorsun sen? Bizim kardeşimiz olabilir. Bize ne kadar benziyor kör müsün Utku! İlk ben göreceğim. Olmazsa test yaptırırız ama ben onu ilk göreceğim." Deniz hiddetle oturduğu yerden kalktığında kolundan tuttum. "Asıl sen düzgün düşünemiyorsan. Bu kız 18 yaşında Deniz. Reşit! Ailesi olmadığımızı düşün? Şuan zaten bir ailesi olduğunu düşün. Ne düşünür bizim için? Herkes birbirine benzer. Ben hala emin değilim." "Sen emin olmayabilirsin ben eminim." Diyen Deniz benden kolunu çektiğinde koridoru yürümeye başladı. "Deniz!" Arkasından bağırdığımda en acı verici şeyi söylemekten kendimi geri tutamadım. Bunu ona yapmazsam şuan durmayacaktı. "Her gördüğün sarışın olan yeşil gözlü olan kızı Dilrüba sanmaktan vazgeç! O da diğer kızlar gibi bizim kardeşimiz olmayabilir. Kendini yormaktan yorulmadın mı?" Deniz öylece kaldığında ne geri adım attı ne de ileriye bir adım attı. Sadece öylece orada kaldı. "Sen Dilrüba'nın yanına geç. Onunla konuşmak istediğimizi de söyle." "Söylerim." Dicle önden gittiğinde Deniz beni haklı bulmuştu ki ses çıkarmadan koridorda Dicle'yi takip etti. Dilrüba uyandığında bizi nelerin beklediğinden en ufak bir ihtimal bile çıkaramıyordum. DİLRÜBA SUNGUR Yattığım yatakta dikleşmiş, yatağın ortasına bağdaş yapıp oturmuştum. Ne biri odaya geliyordu ne de bir ses soluk vardı. Tövbe yarabbim acaba ben uzun süre uyudum da dünyayı yaşayan ölüler mi istila etti. Şimdi onlar salak ya bu kapıları da açamıyorlar. Bak şimdi onlar içinde üzüldüm. Salak olmakta çok yorucu. O değil de benim abiciklerim neredeydi. Onlar yüzünden kalbim kendinden geçmişti. Ağızlarına yüzlerine edecektim. Ölmeyi planlıyorum da bu kadar erkende değil yani. Bunu onlara da açıklamam lazım. Bir de namussuzlar kardeşim diye duygu sömürüsü yaparak galga geçiyorlar. Kesin üniversiteden benim durumumu bilen salaklardan birilerdir. Bunları onlara ödetecektim. Yetimhane de büyüdüğüm için ailesiz olarak beni anmak neymiş göreceklerdi. Benim ne kardeşim ne de abim veya ablam vardı. Ben ailenin tek çocuğuydum. Kayıtlarda bu bilgi de vardı. Annem ev hanımı babam polisti. Oflayarak kafamı tavana doğru kaldırdığımda nefesimi tuttum. Ama bana çok benziyor. Bu kadar benzemesi ne kadar normaldi? Sıkıntıdan kendimi kemirmeye başlayacaktım ki kapı açıldı. Ağzıma götürdüğüm kolumu hemen geri indirdim. Sarı saçlarımı da omzumdan geriye attım. Dicle içeriye girip kapıyı kapattığında nefesimi bıraktım. Yattığım yerde hareketlendim. "Nerede kaldın Ablacığım, özlettin kendini." Diyerek şirince koluna yapıştığımda yanıma oturttum. "Hiç şımarıklık yapma, Dilrüba. Ölümlerden dönüyorsun nasıl bu kadar kadar rahatsın?" "Ne yapayım yani? Oturup ağlamam mı lazım?" "Tedaviye devam etmen lazım. Bunu sana kaç defa söyledim." Histerik bir şekilde güldüğümde ellerimi kolundan çektim. Dolan gözlerimi ondan uzaklaştırdım. Neden her şey lafta olduğu kadar kolay olamıyordu? "O ilaçlar ne kadar pahalı haberin var mı senin?" Gözleri bana döndü ama ona bakmadım. "Bir kutu aldık diyelim hadi. İçinde sadece bir paket var. Oda olsa olsa bir hafta yeter. Benim hastalığım bir hafta da geçecek bir şey değil Dicle. Ben bu ilaçları alamam. Hem fena mı aileme kavuşacağım. Ben çok bile yaşadım. Hakkım yok daha fazla yaşamaya." Dediğim an iki kolumdan da tutulup ona bakmam sağlandı. Dolan gözlerimi gördüğünde ise beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Acıyan kalbimin hem kendi acısı hem ruhsal acısı beni bitiriyordu. Bunu niye göremiyorlardı. Ben ailemin yüzünü, kokusunu, sevdikleri şeyleri bile bilmiyordum. Bunların ne kadar acı olabileceğini bile neden düşünemiyorlardı. Dicle'nin omzunda ağlamam kısa sürdüğünde burnumu çekip geri çekildim. Kalbim için üzülmemem de gerekliymiş. Yani doktor beyler diyorlar ki kısaca hayatı ölü gibi yaşa. Hiç bir hayat belirtisi gösterme. "Dışarıdalar." Dicle bir anda çoğul ek kullandığında öylece ona baka kaldım. "Kimler?" "Abin olduğunu söyleyen Utku ve yanında ki sana benzeyen adam Deniz." "Görüşmek istemiyorum. Benimle dalga geçiyorlar görmüyor musun? Bir de yüzsüz gibi hastaneye de gelmişler." Diyerek sinirle parmaklarımla oynamaya başladığımda ellerimin üstüne elini koydu. "Hastaneye seni onlar getirdi. Senin için çok telaşlılar Dilrüba. Sana yalan söyledilerse bana da mı yalan söylediler? Araba da senin baygın halinden öyle bir korktular ki deliye döndüler. Sence bu adamlar numara mı yapılar ben sanmıyorum. Konuş sadece bir şey kaybetmezsin. Belki de nereden bilirsin ki bir şey bulursun. " Dicle o kadar mantıklı konuştu ki ne diyeceğimi en başta bilememiştim ama emindim işte ailemin benden başka çocuğu yoktu. Yoksa annem yada babamın benden önce başka ilişkileri mi olmuştu? Onlar mı beni bulmuştu? Ne olay ama. "Tamam çağır da konuşayım. Bir şey kaybedeceğimi sanmıyorum. Zaten kaybedeceğimi çoktan kaybetmiştim." Dicle yanımdan kalkıp kapıdan çıktı. Kısa süre sonra ise kapı yeniden açıldı. İçeriye ilk önce Utku abi girdi. Sonra da onun kardeşi olduğunu öğrendiğim Deniz girdi. "Merhaba Dilrüba daha iyi misin?" "Bir de soruyor musunuz?" Onlar senin hasta olduğunu bilmiyor, Dilrüba üstlerine gitmeye hakkın yok. Kendimi sakinleştirip bana suçlu çocuklar gibi bakan iki adama baktım. "Tamam biraz ağır oldu. İyiyim sağ olun." "Dilrüba biz ne diyeceğimizi bunu nasıl diyeceğimizi bilmiyoruz ama Deniz zaten sana orada açık açık söyledi. Biz sadece-" "Kardeşinizmişim öyle mi?" "Hayır, yani evet olabilirsin. Deniz ile çok benziyorsunuz. Bizim kız kardeşimiz dört yaşında öldü. Ölen bir insanın yaşaması imkansızdır ama sen imkansızları da imkan dahilinde yapıyorsun." "Ben Dört yaşında yetimhaneye verildim. Dört yaşından beri de bu hayatın içindeyim. Ben yaşıyorum. Sizin kardeşiniz ise ölmüş. Bu sizin dediğiniz gibi imkansız." "Sadece bir Dna testi istiyorum." Utku'nun bu isteği karşısında kafamı Deniz'e çevirdim. Dudaklarımın arasından kısa bir gülüş peyda olduğunda kafamı olumsuzca salladım. "Benim annem de babam da var! Ölmüş olabilirler ama var! Sizin kardeşiniz öldüyse benimde annem öldü. Babam öldü. Ben sokaktan geçen her onlara benzeyene anne veya baba demiyorum. Yaralarını değmiyorum. İstemiyorum da DNA testi falan. Şimdi gider misiniz?" Deniz öne atıldığında ellerimi tuttu. Dolan gözlerinden yaşlar boşalırken konuşmaya çalıştı. "Tedaviyi kabul et o halde. DNA testi de olmasın. Kardeşimizde olma ama yaşa. Yalvarırım yaşa. Bu hastalıktan bir kişiyi daha hele ki kardeşime benzeyen birini daha kaybedemem. Bunu da kaldıramam Dilrüba." Kafasını kucağıma eğmiş hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştı. Gözlerim dolsa da yutkundum. Onların karşısında ağlamayacaktım. Kimseye mahcup olmayacaktım. Ben tek başıma büyümüştüm. Tek başıma ölecektim. Buna çoğu insan bencillik yapıyorsun diyebilir. Ben bunu bencillik olarak görmüyordum. Ben sadece yorulmuştum. Gözlerim Utku'ya tutunduğunda onunda kahve gözleri dolmuş hatta kızarmıştı. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu ama benim cevabım belliydi. Ne yük olmak istiyordum ne de kendime yük etmek istiyordum. "Şu yaşıma kadar bir aileye ihtiyaç duymadım. Bu yaşımdan sonra da ihtiyaç duymam." Deniz kafasını kaldırmadı ama olduğu yerden de uzaklaşmadı. sadece deli gibi ağlamaya devam etti. İtmedim sadece durdum. Sakinleşmesini beklemek istedim. Ama sesini duydum. Hıçkırıklarının içinden kurduğu cümle bize ulaştı. en çokta bana. "Babamızı kaybettik. Seni de kaybetmeyi kaldıramam ki ben." Bu hastalıktan ölen insan babaları mıydı? Gözlerim yeniden zorlukla Utku'ya tutunduğunda zar zor yutkundum. Sağ gözünden bir damla yaş yanağından süzüldüğünde kalbime bir yükün çoktan yüklendiğini anlamıştım. - İkinci bölümde huzurlarınızda sunar. Bölüm hakkında genel düşünceleriniz nelerdi? En çok hangi duyguda takılı kaldınız? - Utku Saltuk??? Deniz Güngör??? Dilrüba Sungur??? Yeni bölüm bildirimi instagramdan yapılacaktır. Gelecek bölümde inşallah görüşürüz canikomlar. ❤️ |
0% |