Yeni Üyelik
12.
Bölüm

🦷 On Bir

@yarenbayan_

 

^ Hoş geldiniz sefalar getirdiniz canikomlar. ^

 

🎶 : Sevdanın Rengi / Özcan Deniz

 

---
03.02.2007

Dilrüba bugününü çoğunlukla uyuyarak geçiriyordu. Bir sürü rüyalar görüyordu. Aralara karışan kabuslarla uykularından oluyordu ama hemen yanında onu bekleyen abisi sayesinde huzurlu uykusuna kaldığı yerden devam ediyordu.

Dilrüba uyuduğunu her an Bulut abisi olduğu için çok şanslıydı.

Bulut, kız kardeşi her uyuduğunda kendini kardeşinin baş ucunda bulurdu çünkü bilirdi kardeşi uyku arasında kabusları yüzünden uyanırdı ve canı yanarcasına ağlardı. Bulut kız kardeşinin ağlamasından hiç hoşlanmazdı. Dilrüba'ya sadece gülmek yakışırdı.

Uykusunda hareketlenen Dilrüba ile Bulut oturduğu yerde hareketsiz kalmaya çalıştı. Dilrüba'nın uykusu Deniz abisi gibi çok hafifti. Ufacık bir sese hemen gözlerini açıveriyordu.

Dilrüba'nın gözleri kapalı olduğu halde göz yaşları göz pınarlarından süzülürken Bulut kardeşinin kabus gördüğünü anlamıştı.

Annesinin dediğine göre bebekler kabus görmezlermiş. Yani kız kardeşi şuan da ne görüyor da ağlıyordu bilmiyordu ama Bulut buna kabus diyordu. Kız kardeşini uykusunda ağlatabilecek tek şeyin kabus olacağına inanıyordu.

Dilrüba'nın kısa ipek gibi olan saçlarında parmaklarını gezdirmeye başladı. Bu hareket Dilrüba'yı yeniden huzurlu uykusuna geri gönderiyordu.

Bulut gülümseyerek kız kardeşinin saçlarını okşamaya devam etti. Birazdan uykuya dalacaktı. Sabırla bekledi.

Dilrüba'nın kendi isteği dışında uyunması demek evde büyük bir savaş çıkacak anlamına geliyordu. Bulut için bu görev çok kutsaldı.

Aile yaşamını olabilecek her tür tehlikeden korumaya çalışıyordu.

Bu tehlikeli varlık kardeşi bile olsa.

"Dilrüba, herkesin sesine uyanırken benim konuşmalarıma karşılık uykuna devam ediyorsun. Bu huyun beni çok mutlu ediyor haberin olsun."

Dilrüba abisini takmadan ağlamayı durdurup huzurlu uykusuna dalmaya devam etti.

Bulut'un bu görevi alması çok şans eseri gerçekleşiyordu. O yüzden bulut zamanla yarışıyordu.

Utku abisi Dilrüba'nın uyku arkadaşıydı. Onlar bir büyün gibiydiler. Dilrüba ilk doğduğunda sadece Utku abisinin kucağında sakinleşiyordu. Sadece onunla uyuyor ve onunla uyanıyordu. Bu da Bulut'ta rakip edindirmişti. Abisi bile olsa.

Bulut için Dilrüba kırmızıçizgiydi. Bulut annesinin izlediği bir diziye rast gittiğinde bir adamın kız kardeşi için söylediği söz dikkatini çekmişti.

"Kardeşim için canımı bile veririm." Bulut sesli düşündüğü şey ile tebessüm etti. Uzandı kız kardeşinin saçlarından öptü.

"Dilrüba, Can vermek can yakıyormuş. Sana bir şey olmasın ki abinin canı yanmasın. Anlaştık mı?" Bulut'un sorusu her zaman ki gibi cevapsız kalmıştı. Dilrüba uyanıkta olsa uyuyor da olsun Bulut'un bütün soruları cevapsız kalıyordu.

Dilrüba'nın düşmanlığının ne zaman başladığı ise hiç bilinmemişti.

Bulut kafasını kardeşinin kafasının yanına koyduğunda, kardeşinin yatağının üstünde ki tavanda bulunan yıldızları izlemeye başladı. Babaları Fatih bey kızı için yapıştırmıştı bunları. Gece parlarsa kızı korkmazdı.

"Gözlerinde yıldızlar gibi geceleri parlıyor minik kardeşim."

Dilrüba'nın yeşilleri aile de çok seviliyordu. Ve bu göz rengi sadece aile de üç kişi de vardı. Babaları Fatih bey, Abileri Deniz ve kız kardeşleri Dilrüba'da.

Dilrüba ilk doğduğunda Bulut kardeşinin gözlerini kapalı bekliyordu. Çünkü annesi öyle demişti. Bebekler ilk doğduğunda gözleri kapalı doğarmış. Abilerin hepsi gözleri kapalı dünyaya gelmiş, kendisi de öyle. O yüzden Dilrüba'yı da gözleri kapalı bekliyordu. Göz rengini de gözleri açıldığında görmeyi ümit etmişti.

Öyle olmamıştı ama Dilrüba gözlerini yumuk yumuk açmış onlara bakmıştı. Bulut kardeşinin gözlerini görmüştü.

Göz rengini kardeşine vermeyi çok istiyordu.

Ama o an kız kardeşinin göz rengini ayırt edememişti. Ne maviydi ne de yeşil. Kahverengi bile değildi.

Dilrüba'nın gözleri lacivertti. Bulut bunu dilrüba'nın gözleri yeşile döndüğünde anlamıştı.

Bulut kafasını yanına çevirdiğinde uyanmış ona boncuk boncuk bakan yeşillerle karşılaştı. Tebessüm etti. Minik Dilrüba yine erkenciydi.

"Dilrüba, günaydın."

Dilrüba abisine sadece bakmakla yetinmedi ama cevapta vermedi. Yattığı yerden abisinin yüzüne yaklaştı. Dudaklarını Bulut abisinin burnuna dokundurdu. Öptü.

Bulut yaşadı şok ile ne tepki vereceğini şaşırırken Dilrüba'nın onun elini minik eliyle tutması son nokta olmuştu. Dilrüba ilk defa kendisine bu kadar yakın davranıyordu.

"Dilrüba?"

"Bülüt?"

"Bülüt mü?" Bulut kıkırdadığında Dilrüba'da yüzünü astı. Yattığı yerde debelenmeye başladı. Abisine şirinlik yapmaya da gelmiyordu.

"Bulut o Dilrüba. Bari abi demiyorsun adımı doğru söyle."

Dilrüba gittikçe kızarmaya başladığında Bulut kollarından tutarak kardeşini oturttu.

"Ne o yoksa yine saçımı falan mı çekeceksin?"

Dilrüba abisinin sorusuna karşılık kafasını sağa sola yavaşça salladı. Minik Dilrüba daha iki yaşındaydı ama Bulut abisinin onu çok sevdiğini de biliyordu.

"Ne yapacaksın o halde? Bak merak ettim."

Dilrüba dişlerini göstererek güldüğü an kendini abisinin kollarına attı. Bulut ani gelen ağırlık ile sırt üstü yatağa düştüğünde Dilrüba'da hemen üstündeydi.

"Üzerimde mi zıplayacaksın yani? Vay be, abiye şiddet bilmem kaçıncı."

Dilrüba ise olduğu yerde hareket dahi etmiyordu. Bulunduğu yer çok rahattı. Abisinin kalbi vardı hemen kulağının altında. ninni gibi geliyordu ona.

Bulut kardeşinin tepki vermemesine karşılık kafasını hafif kaldırıp kızın yüzüne baktığında Kız kardeşinin uykuya daldığını fark etti. Dudakları şaşkınlıkla aralandı. Dilrüba şu zamana kadar anne kucağında bile uyumamıştı. Bu onlar için bir ilkti. Bulut için ise unutamayacağı güzel anlardan biri olarak hafızasına kazınmıştı.

Dilrüba, ilk ve son kez onun kucağında uyumuştu.

 

---
Şimdiki zaman

Zaman, durmuyordu.

Şuan o kadar kadar çok şu zamanın durmasını isterdim ki.

anın verdiği soğukluk bütün bedenime yayılırken büyüttüğüm gözlerim ile kollarımı sardığım Bulut abime bakıyordum. Canı yanmış mıydı? Koruyamamış mıydım? Benim yüzümden canı yanmış olmasındı.

Kapının önünde yerde bacağından vurulmuş olan Eyüp'ü bile şuan gözüm görmüyordu. Aras abim vurmuştu.

Ama bir kurşun ondan çıktıysa diğer kurşun kime isabet etmişti. Beynim uyuşuyordu.

"Abi?" Bulut abimden kollarımı çözeceğim an onun omzunda ve benim kolumda gördüğüm kan ile dudaklarım acıyla aralandı.

"Dilrüba!" Bulut abim kollarımın arasından çıktığında gözleri bedenimde yaralanan yeri aramaya başladı bende aynısını onun için yapıyordum.

Abim sanırım iyiydi.

Yaralanan bendim.

Kolumda kendini yeni yeni gösteren sızının başka bir açıklaması olamazdı.

"Sikeceğim belanı artık!" Aras Eyüp'ün üstüne yürürken, "Abi bırak." seslenmemle bana döndüğünde kurşunun sıyırdığı koluma baktı. Kurşun sıyırmıştı.

"Güzelim, kolunu hareket ettirme." Deniz abim kolumu elleri arasına aldığında odanın içine doluşan doktor ve polislerle gözlerim onların üstünde gezdi.

"Yerdekini alın." Üstleri olduğunu düşündüğüm genç adam iş arkadaşlarına emir verdiğinde Eyüp'ün kollarından tutup odadan çıkardılar.

Emir veren genç polisin bakışları beni bulduğunda gözleri koluma indi, "Geçmiş olsun. Sıyırmış, iyi atlatmışsınız." Ne kadar da sakindi.

"Sağ olun."

Doktor bey yanıma geldiğinde abilerim etrafıma etten duvar örmüş gibiydiler. Benim için bu kadar endişe etmeleri içimde ki kelebeklere can veriyordu.

Doktor bey ve yanında ki hemşire kolumda ki sıyrığı müdahale ederken gözlerimi abilerimde sırayla gezdirmeye başladım.

Aras abim, Endişelendiği gözlerinden okunan ama dışa vurmayan asker abim. Yanında ki genç polis ile önemli bir şeyler konuştuğu kesindi. Yüz hatları kasılmıştı. Acayip yakışıklıydı. Esmer sevmezdim ama Aras abim şuan durumu birincilik ile götürüyordu.

Deniz abim, limonlu kekim olabilirdi. Çünkü aynı bir limona benziyordu. Gözlerinde ki endişe, canıma bir zarar gelmesi düşüncesi onu kahrediyor gibiydi belki de gibi lafı yanında az kalırdı. Doktorların hareketlerini izliyordu. Sanki ufak bir hata yapsalar uyaracakmış gibiydi.

Utku abim, Ne kadar benim onun kardeşi olduğumu öğrendiği an da bana yanaşsa da içinde bir yerlerle bana karşı bir şüphesi olduğunu biliyordum. Deniz abim gibi değildi hayır. Utku abimin de Deniz abim gibi korkuları vardı ama kendisi bu korkuların üzerini olmuşluklarla kapatıyordu. Kazanmak istemiyordu. Sadece ileriye bakıyordu.

Beni, Dilrüba'sını kalbine gömmüştü. Çünkü hatırlıyordum. O bana anlatmasa da ben abimi hatırlıyordum. Bebekliğimin kralıydı. Utku benim babam gibiydi. Uyku arkadaşımdı belki de çizgi film arkadaşım. Her şeyim.

Ben Utku abimi çok iyi anlıyordum. Kızını kaybetmişti. Bir babanın evladını kaybetmesi kadar acıydı. Yıllar geçmişti. İçine gömmüştü. Geri çıkarması ise çok zordu. Bunu ondan hemen bekleyemezdim. Hakkım yoktu.

Toprak abim, Beni kaybettiğini düşünen ve ölümümden kendini sorumlu tutan biricik oyun arkadaşım, abim. Gözlerinde ki inanamayış hala gerçekliğimi sorgulayışı devam ediyordu. Vurulduğumu bile idrak edemiyordu. sadece izliyordu. Bunu biliyordum çünkü göz bebekleri her hareketimi inceliyordu.

Toprak abim ile o an gözlerimiz birbirine dokunduğunda tebessüm ettim. Gözleri büyüdü oda tebessüm etti. Gülümsedim. Gülümsemeye çalıştı, beceremedi. Abime ben yaşıyorum diyememiştim. Benden duyması lazımdı ama ondan önce yapmam gereken başka bir şey vardı.

"Abiciğim, Bana Bulut abim ve senin göz renginden olan mavi pamuk şeker alır mısın, lütfen?"

O gün en son kurduğum cümle buydu. Belki de hayatı boyunca duyup ama unutamadığı tek cümle bu olmuştu. Sesimi unutmuş olabilir miydi? Olabilirdi.

Gözlerim geçmişin tazeliğiyle yaşardığında Toprak abim nereye tutunacağını şaşırdı. Hatırlıyordu. Gözlerinden yaşlar sırayla dökülmeye başladığında kocaman güldüm. Deniz abim Toprak abime destek oldu. Toprak abimin gözleri gözlerimden ayrılmazken kendini yere bıraktı hıçkırarak ağlamaya başladı. Kimse dokunmadı. İçini döksün istedik.

O yerde geçmişiyle çırpınırken ben geleceğimizin hayaliyle kanat çırpıyordum.

Ben abilerimi eskisi gibi mutlu, benimle uğraşmayı seven , annemizi...

Annemizden benim için dayak yiyen abilerimi istiyordum.

Ben annemi istiyordum.

Beni ne mücadelelerle doğuran annemi istiyordum.

Annemin düşüncesi ile gözlerim kanlı gömleği ile duvara yaslanmış beni endişeyle izleyen Bulut abime tutundu. Bulut abim, Kabuslarımın prensiydi. Çünkü beni hep korurdu. Şimdi ise koruma sırası bendeydi. Ne olursa olsun onu koruyacaktım. On üç yıl geç kalmıştım. Onlara geç kalmıştım.

Doktor kolumda ki sıyrığı kapattığında eşyaları toplayan hemşireye bir kaç bir şey dedi. Bize döndü, "Geçmiş olsun. İstediğiniz zaman çıkış işlemlerini yapabilirsiniz."

"Sağ olun doktor bey." Aras abim kalın sesiyle doktora yönelik konuştuğunda sırıttım. Kalın ses demek böyle bir şeydi. Boğazdan gelmiyordu. Yani ne bilim sesi bir hoştu. Abime aşık olabilir miyim ben ya?

Kendi düşünceme gülmeye başladığımda abiler bana cins cins bakmaya başladı. Demin endişeden dört dönen abilere bak sen.

"Dilrüba neye sırıtıyordun sen? Kızım demin yaralandın. biri bitmeden biri açıldı. Ne bu sırıtma merakı?" Utku abim konuştuğunda omuz silktim.

"Ağlayayım mı yani? İsteğiniz bu mu? Çok saçma abi. Kusura bakma. gayet de turp gibiyim." diyerek oturduğum yerde onları incelemeye başladım. Hepsi kafasını olumsuzca sallarken dil çıkarma isteğimi bastırdım.

Ortamda tanımadığım bir varlık vardı. Hem de bir polis.

Gözlerim gözlerini kırpmadan bana bakan polis beye döndüğünde tek kaşımı kaldırdım. Acaba hayatında ilk defa mı bir günde iki defa yaralanan insan görüyordu?

"Tanıştırayım, özel kuvvetlerden arkadaşım Göktuğ Mert Barkın. Dilrüba'nın yanında olmadığım zamanlar korumalığını yapacak. Dedeniz olacak adamın tek adamı olduğunu düşünmüyorum." Aras abim acayip yakışıklı olduğun kadar acayipte zekisin canını yediğim.

"Abi, ben kalp hastasıyım ya hani fazla aksiyon beni yorar." dediğimde Aras abim göz kırptı. Ah bana bir şeyler oluyor.

"Sana bir şey yansıtacağımızı kim söyledi. Göktuğ'u görmeyeceksin bile yavrum. Uzakta olacak."

"Ay ben o zaman daha da heyecan yaparım. Yanımda olsun ." Bunu dememle diğer abi tayfasından mırıltılar çıkmaya başladığında kahkaha attım.

"Kıskanmadınız değil mi?" Hepsinin yüzüne merakla bakarken Toprak abimin kızarık gözlerine inat güldüğünü gördüm. Hoşuna gidiyor tabii.

"Yani bizim kız kardeşimizsin. Bir adamı yanında istemen ne bileyim. " Bulut abim öyle böyle bir cümle kurduğunda şirince gülümsedim.

"Abicim sakin. Kıskanılacak hiçbir şey yok. sadece koruma." Bunu derken bile ellerimle olayı anlatmaya çalışıyordum.

Abilerim sessizliğe gömülürken dudaklarımı birbirine bastırdım. Sanırım ilk günün hatrına susuyorlardı. Neyse bu da bir gelişme.

"Kıskanılacak bir olay yok. Zaten öyle bir şey olsa ben izin vermem." Aras abim kendinden emin bir sesle cevap verdiğinde abilerden yine mırıltılar yükseldi ama konuşan olmadı.

Aralarında kalmak en son isteyeceğim şey.

Bende benim korumalığımı yapacak olan genç adama döndüm. Acaba kaç yaşındaydı?

Göktuğ Mert Barkın.

İsmi güzeldi.

Gözlerimi, gözlerini üstümden çekmemekte inatçı olan adamın üstünde tuttum.

Kavruk bir tene sahipti. Kahverengi gözleri ile teni uyum içerisindeydi. Açık dalgalı kahve saçları anlına ahenkle dağılmıştı. Üstünde ki siyah kazağı bedenine yapışmış her yerini meydana çıkarmıştı. Yani az edep...

Aras abim ile aynı boydalardı. Vücut olarak da karşılaştırma yapmak olmazdı. 1.90 varlardı herhalde. Yanlarında bebek gibi duracak olan 1.66 boyunda gariban ben.

Kafamı düşüncelerden arındırmak için sağa sola salladım. Deniz abime döndüm. " Eve gitmek istiyorum." Evet, evimize gitmek istiyordum. Bütün gerçekleri öğrenmişken üstünü yeniden kapatmayacaktım.

"Çıkış işlemlerini halledeyim." Utku abim göz teması kurmadan odadan çıktığında arkasından tebessüm ettim. Bana, bize alışacaktı. Uzun bir zaman olacaktı ama aşacaktık.

"Göktuğ sen çıkabilirsin kardeşim. Ben sana durumları aktarırım." Aras abim Göktuğ'un omzuna vurduğunda Göktuğ kafasını hafifçe eğdi. "Haberleşiriz abi." dedikten sonra kısa bir süre benden uzaklaşan gözleri yeniden beni buldu. "Geçmiş olsun, Dilrüba." dedikten sonra abilerime selam verip odadan bütün asaleti ile çıkıp gittim.

"Adam havalı yalnız." Sesli söyledim dimi? cidden helal olsun bana. Cesaret akıyor bir taraflarımdan.

"DİLRÜBA!" hepsinden aynı tonda çıkan ismim ile yüzümü buruşturdum.

"Aman be! Havalı dedik ne dedik sanki? Tövbe yarabbim."

Abilerim yine sessizliğe büründüğünde yataktan kalkmak için hareketlenmeye başladım.

Annemle tanışacaktım.

Annem.

-

Hastaneden şükürler olsun ki sağ salim çıkmıştım.

Bir kızın abisi olması kadar zor bir şey olamazdı.

Yok Dilrüba yürüyemez. Ben kucağıma alayım.

Yok Dilrüba içemez ben içireyim. Yok Dilrüba giyemez ben yardım edeyim.

Hastaneden çıkana kadar çekmediğim işkence kalmadı.

Ben tek başıma her şeyimi hallediyordum. Bunlar nereden fırladı böyle. Allah'ım sabır.

Deniz abimin arabasının arasına kurulduğumda yanımda oturan Toprak abimin omzuna kafamı koydum. Deniz abim direksiyonda, Bulut abim ise hemen yanında ki yolcu koltuğundaydı.

Aras abim ve Utku abimde Aras abimin arabasıyla geliyorlardı. Yani anlayacağınız Utku abim benden kaçmak için her yolu deniyordu.

Derin bir nefes alıp kayıp giden yolları izlemeye başladım. Toprak abim kolunu etrafıma sardığında omzumda olan kafam göğsüne kondu. Burnu saçlarımda nöbet tutmaya başladı. Toprak abimi ayrı bir seviyordum. Bende sağlam olan kolumu beline doladığımda kafamı kaldırıp boynundan öptüm.

Abim de abim!

Canım abim.

Toprak abim!

Biriciğim. Benim biriciğim.

"Dilrüba'm. Senin gerçekliğini hala sorguluyorum."

"Biliyorum." dediğimde kafamı yeniden göğsüne koydum. " Ama atlatacağız. İnan bana bu günlerde geçecek abi. Ben geri geldim." Sonra kafamı yeniden kaldırıp gözlerine baktım. "İnan bana ki ben ölmedim. Hiç bir zaman bu yaşanmadı. Beni kaybetmedin. Beni senden aldılar. Abim, ben seni çok özlemişim." Bütün dediklerimde ciddiydim. Onu çok özlemiştim. Hatırladığım an büyün özlem duygum alevlenmişti.

Bu alev, alacağım hesaplara da sıçrıyordu. Dedem olacak şerefsize örneğin. Kadir Güngör, cehennemin olacağım. Seni içeri tıktıracağım.

Çünkü arkamda abilerim var.

"Özlemek ne demek miniğim. Ölmüşüm ben senin için. on üç yıl, koskoca on üç yıl durmadan öldüm. Bittim. Senin yokluğun çok koydu be yavrum." Saçlarımdan öptüğünde gülümsedim. Uzanıp yanağından kocaman öptüm.

Gülümsedi. işte şimdi gülümsedi.

"Arkada bizsiz durumlar nasıl küçük Güngörler?" Bulut abim bizimle dalga geçerken araba aynasına karşılık dil çıkardım. Araba da kahkaha tufanı oluştu.

"İşte bunu çok özlemişim lan." diyen Toprak abim ile kıkırdadım.

"Minik öfkeli civciv, Dilrüba öfke saçıyor." Toprak abimin gülerek kurduğu cümleye karşılık güldüm.

Şuan bu arabanın içinde Utku abimin de olmasını o kadar çok isterdim ki. Bana kızım diyerek sarılmasını, kulağıma ninniler söylemesini çok isterdim.

Her şeyi başaracağıma inandığım gibi buna da inancım tamdı. Abim bana eskisi gibi geri gelecekti.

Araba da sesler sakinleşti ve biz sessiz yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ettik. Yol boyu Toprak abim ile iç içe yolu izlemiştik. Deniz abim ise arada araba aynasından arkaya bakıp bizi kolaçan ediyordu.

Kaybolmamdan korkuyordu.

İşte bu yüzden Utku abimi anlıyordum. Deniz abim kendini anlatabiliyordu ama Utku abim öyle değildi. Daima her şeyini içine atardı.

Kim bilir içinde ne fırtınalar kopuyordu şimdi.

-

Araba durdu ve ben ilk adımı dışarıya attım. Şuan da bebekliğimin geçtiği evin önündeydim.

Diğer adımı atması ne kadar fazla istesem de içeri de varlığımdan habersiz bir şekilde duran kadının vereceğini tepkileri kestiremiyordum.

Yıllardır evlat acısı çeken bir anneden bahsediyorduk.

Abilerimle her şeyi atlatabileceğimi çok kolay söylerken bunu annem için söyleyemiyordum.

Kocasını kaybetmişti.

Babamı kaybetmiştim. Gözlerimin sahibini kaybetmiştim. Yaşadığımı bilmeden göçüp gitmişti.

Yutkunduğumda Toprak abimin yardımıyla için adımı da attım. Arabadan çıktığımda soğuk hava bedenimi sarıp sarmaladı ve ben bir kez daha gerçeklerle karşılaştım.

Benim bir ailem vardı ve şuan o ailenin bensiz on üç yıl yaşadığını eve girecektim.

Ben hayatım boyunca kandırılmıştım. Bir yetimhaneye verilmiştim. Annem verdi denilmişti. Büyük bir yalandı. Geçmişim acılarla ellerimden alınmıştı.

"Hazır mısın?" Aras abimdi.

Kafamı kaldırıp eve doğru baktım. Derin bir nefes aldım. Annemin karşısına çıkacaktım. Bunu bugün yapacaktım. Ama adım atacak dermanım var mıydı?

"Bilmiyorum. Annemi merak ediyorum evet ama ya oda beni kalbine gömmeyi tercih ettiyse, Utku abim gibi." gözlerimi Aras abimin gözlerine çevirdim. Bir cevap bekledim. O sırada Aras abimin omzunun üstünden Utku abim ile kısa bir an göz göze geldik. Dediklerimi elbette duymuştu.

"Annen o senin Dilrüba. Bir anne evladını kalbine gömemez. Gömmez. Kalbinde yaşatır. Asya hanım için daima yaşadın. Şimdi karşısına çık ve ben yaşıyorum de."

İçimde büyüttüğüm umut çiçeklerim ile kafamı olumluca salladım ve o an ki cesaretim ile hızlı adımlarla eve yöneldim. Kapıyı bir anlığına önüme geçen Utku abim açtı. Kapı ileriye doğru açıldığında durmadım. Ne olursa olsun dedim. Girdim içeri.

Bu kapıdan en son çıkışımı da çok net hatırlıyorum. Abilerime ilk defa onları çok sevdiğimi söylemiştim ve o söz onların için ilk ve son olmuştu. Şimdi ise sonsuz yapmaya gelmiştim.

Salonda koltukta arkası bana dönük bir şekilde oturan kahve saçlara sahip olan kadına baktım. Ben anneme benzemiyordum. Toprak abim annemin kopyasıydı.

Bir kaç küçük adımla salonun ortasında durdum. Annem arkamdan gelen abilerimin ayak seslerine karşı hareketlendiğinde ellerim heyecandan terlemeye başladı.

Kafamı hafifçe arkama çevirdim. Sağımda Deniz abim vardı. onun yaşında ise Utku abim. Solumda Toprak abim vardı. Onun yanında ise Bulut abim. En arkada omzunu duvara yaslamış şekilde beni izleyen Aras abim vardı. En önde de ben bulunmaktaydım. Ve benim karşımda gördüklerine inanamayan, kafasını bizlere doğru çeviren, ayakta durmakta zorlanan annem vardı.

Beni görmüştü. Bizi görmüştü. Biz yine bir aradaydık.

Ufak bir adım daha attım. Abilerim gelmedi. Şuandan itibaren anneme tek yürüyen bendim.

Gözlerinde gördüğüm gerçek mi düşüncesi ile tebessüm ettim. Demiştim işte onlar Toprak ile kopyaydı.

"Annem." İlk sözü ortaya attığımda elleriyle ağzını kapatan annem ile kocaman gülümsedim ama buna ağlamam da eklendi.

Annem bana doğru adım atmaya başladığında bir an da dizleri üzerine çöktü. Yerde bana bakarak, kollarını bana doğru açarak ağlamaya devam etti.

Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken bana doğru açılan kollara koştum. Yarama aldırış etmedim. İyileşirdi. Önce bizim iyileşmemiz lazımdı.

Açtığı kolların arasına girdiğimde beni hemen sarıp sarmaladı. Saçlarımı öpüp kokladı. Ağzının içinde bir şeyler mırıldandı sonra yeniden öptü. Benden uzaklaştı. Ağlayan yüzlerimiz karşı karşıya geldi. Gülümsedim. Benim büyümüş halimi hafızasına böyle kaydetsin istedim.

"Kızım." Kafamı benim dercesine salladığımda uzanıp anlımdan öptü. Beni doya doya öptü. "Kızım yaşıyorsun. Ne kadar da çok büyümüşsün. Allah'ım hayal görmüyorum ben değil mi? Kızım bana geri geldi."

Hıçkırıklarımın arasında kafamı olumluca salladım. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Bana bakmasını sağladım. "Geldim anne. Abilerim buldu beni. Artık sizinleyim. Aileme geri döndüm güzel annem." Uzanıp bu sefer yanağından ben öptüm.

"Babana ne çokta benzemişsin. Deniz?" dediğinde arkama baktı. Deniz abime...

Benzerliğimiz gözle görülür bir gerçekti.

Annemin gözleri yüzümde dolaşırken eli gözümün altında olan doğum lekeme dokundu. "Ne güzelsin sen böyle. Güzel yavrum, Dilrüba'm."

Gözleri bedenimde gezerken kolumda gördüğü kan lekesi ile gözleri büyüdü. Elleri kolumu sardı. " Ne oldu sana?" Abilerime döndü. Bulut abimi görmüş olacak ki, "Ne oldu size? Ne bu haliniz?"

Annemin korkudan titreyen ellerini avuçlarımın içine aldım. Uzanıp öptüm ellerinden.

"Ufak bir kaç kaza anneciğim. Size geri dönmemin bedelleri gibi bir şey." dediğimde arkadan Toprak abim güldü.

"O nasıl bir açıklama kızım. Kadının kalbine indireceksin."

Gözlerimi kısarak abime döndüğümde Toprak abim kollarını göğsünde bağlamış üstten üstten bana bakıyordu.

"En sevdiğin romanlarının sayfalarını parça parça görmek istemiyorsan sus istersen."

Toprak abimin gözleri ışık hızında büyüdüğünde Abi takımı ve annem bile gülmeye başlamıştı. Bende onlara katıldığımda ailecek ilk defa aile olduğumu hissederek keyifle güldüm.

Gülmemizin arasında çalan telefonum ile cebimde olan telefonu elime aldım. Ekranda yazan isim ile yüzüm düştüğümde sıkıntıyla iç çektim.

Arayan belliydi.

İshak arıyor...

Aramayı açtığımda kulağıma götürdüm.

"Dilrüba, sana ulaşamıyorum ne zamandır. Nerelerdesin?" Heyecanlı çıkan sesine karşılık gözlerimi kıstığımda iç yanağımı kemirmeye başladım.

"Sana ne İshak?" verdiğim cevap üzerine İshak'tan bir cevap beklerken arkadan gelen Deniz abimin sesi ile bütün ciddiyet ortadan kayboldu.

"Yine mi o cibiliyetsiz, haysiyetsiz arıyor?"

Annem, "Deniz!" diye kızsa da ben bir an İshak'ın yüzüne telefonu kapatmıştım. Çocuk duymuştu.

Abime laf edecek halim bile yokken gülmeye başladım. Bulunduğum ortamın gerçekliğini bir an da ben düşünmeye başladım. Düşünmem krize dönüştüğünde gülmemin ortasında ağlamaya başladığımda karşımda ki annem bile bir an şaşırmıştı. Titreyen ellerimi annemin ellerine sardım.

Ben Dilrüba Güngör ve bu benim yeni başlayan hayat hikayem.

-

 

On birinci bölüm huzurlarınızda sunar.

 

Yani şimdi bu bölüm olaysız falan gayet güzeldi. Yalan yok.

-

 

Deniz?

 

Aras Efe?

Utku?

 

Toprak?

 

Bulut?

 

İshak?

 

Eyüp?

 

Asya (anne)?

 

Göktuğ Mert Barkın?

-

 

Bölüm hakkında genel düşünceleriniz? (Kısa demeyin çakarım ağzınızın ortasına. Canım çıkıyor bunu bile yazana kadar. Aaa)

 

Gelecek bölümde görüşürüz. ❤️

 

Loading...
0%