@yarenbayan_
|
^Hoş geldiniz sefalar getirdiniz canikomlar.^ Bol bol satır aralarına yorum yapalım olur mu? Sizi sevdiğimi söylemiş miydim? Evet, seviyorum <3 - 05.08.2011 Yatağımın üstünde yetimhaneye bağış yapılan kitaplardan birini okuyordum. Okuma alışkanlığımı daha yeni almış olsam da seviyordum. Kitap okumak beni mutlu ediyordu. Sanki bir anlığına bile olsa başka bir evrende oluyordum. Arkadaşlarımın çoğu kitap okumayı gereksiz ve saçma buluyordu. Bana göre öyle değildi. Kitaplar başka hayatlardı. Kendi hayatında mutluluğu yakalayamayanlar için yazılmış hayatlardı. İstediğin hayatın kapadığını dilediğin gibi açabilirdin. "Sen yine mi kitap okuyorsun?" Odamın karşısında odası olduğu için her zaman izinsiz bir şekilde odama girmeyi kendisine uygun gören kişiydi Tuğçe. Benden iki yaş büyüktü ve kendisi tamamen kitap düşmanıydı. Geçen gece Dicle ablam ile uyurken odaya girmiş okuduğum kitabımı parçalamıştı. "Kitap okumam seni niye ilgilendiriyor?" "Bana karşılık verme. Sorduğum soruyu cevapla yoksa onu da parçalarım." dediğinde kitabımı ellerimin arasına daha sıkı tutacağım şekilde sıktım. "Kitap yırtmak iyi bir davranış değil." dediğimde güldü. Bu hiç sevecen bir gülümseme değildi. Kalbimi kırıyordu. "Bana bak bücür burada benim sözüm geçer. Unuttun mu ben senden büyüğüm. Söz dinlemeyi annen sana öğretmedi mi?" Anne kelimesini duyduğum an söyleyecek sözlerim ile beraber sustuk. sadece kitabıma sıkıca sarılıp yüzüne bakmaya başladım. "Cevap veremezsin işte böyle. Annesiz ve babasız olmak böyle bir şey demek ki. Bilgisiz şey seni." dediğinde gözlerim sızlamaya başladı. Boğazım acısa bile ona belli etmek istemedim. O odadan çıktıktan sonra ağlayabilirdim. O varken ağlarsam küçük düşerdim. "Şimdi o elindeki kağıt parçalarını ver bakalım." üzerime geldiğinde kucağıma yapıştırdım kitabımı. Kollarımı da etrafına sardım. Elleri kitabımı sıkıca tuttuğunda sertçe kendisine çekti. Kitabımı çekerken benimde dengemi bozduğunda yataktan aşağıya düştüm. Ellerimle dizlerimi ovuştururken titreyen dudaklarımı birbirlerine bastırdım. Kafamı kaldırıp elinde okuduğum kitaba alayla bakan Tuğçe'ye baktım. "Demek senin farklı dünya anlayışın bu ha? Ne kadar da acınası. Unut artık Dilrübacık senin ailen yok." Kitap sayfalarını özensiz bir şekilde yırta yırta çevirmeye başladı. Okuduğu her satır için yüzünü buruşturdu. "Anneciğim seni çok seviyorum. İyi ki benlesin. Sen olmasan ben ne yapardım." kitapta ki bir repliği kendi sesi ile seslendirdiğinde kafamı sağ omzuma doğru eğdim. Karşımda ki Tuğçe'yi artık bulanık görüyordum. "Ne yapacağını ben sana söyleyeyim mi? Şu an ki halinde olur boş boş bunları okur olurdun. Ne işsiz bir kız çocuğusun sen?" kitabı yere attığında nefesimi tuttum. Arkasını döndü ve tek laf etmeden kapıyı kapatarak odadan çıktı. İlk defa fazla bir hasar vermediği kitabıma emekleyerek gittim ve onu elime aldım. Yırtık sayfaların üstünde küçük parmaklarımı gezdirmeye başladım. Gözlerimi sayfalarında gezdirirken hıçkırıklarım odanın içinde dolaşmaya başladı. Kitabı göğsüme çekip sıkıca sarıldım. Kızaran diz kapaklarımın üstünde göz yaşlarımı kitap sayfalarının üstüne dökmeye başladım. "Beni neden bıraktın anne?" hıçkırıklarımın arasında kurduğum cümlemin arkasından içim gidercesine ağlamaya devam ettim. "Dilrüba?" Odanın kapısı gelen Dicle ablamın arkasından kapandığı gibi kollarımda Dicle ablanın ellerini hissettim. Okuldan yeni gelmişti. Çantasını yana savurduğunda saçlarıma dokundu. Sırılsıklam olan yüzüme yapışan saçları geriye itti. "Canım neden ağlıyorsun? Ne oldu?" yumuşak çıkan sesine karşılık gözlerimi onun gözlerine çevirdim. "Abla, annem neden beni bıraktı?" sözlerimin üzerine cevap veremedi. Neden annemi her sorduğumda kimse cevap vermiyordu? Beni kollarının arasına çektiğinde kitabı kucağımda bıraktım ve ona kollarımı sardım. Kollarını bana sardığında hiç aile sıcaklığı almamış bir kız olacak Dicle ablamda o sıcaklığı hissettiğimi düşünüyordum. "Benim ailem sen olur musun abla?" dediğimde saçlarımın üstüne dudaklarını bastırdı. "Olurum tabii. Benimde küçük bir kız kardeşe ihtiyacım vardı." dediğinde demin ki ağlama sebebimden geriye hiçbir şey kalmamıştı. Artık ailem vardı. Bir kişiden oluşuyordu ama her şeyim olacaktı. Dicle Demirezen benim şu hayatta tek gerçek ailem olmuştu. Şimdi ki zaman "Dilrüba hazırlanmak gibi bir işe girişmeyi planlamıyorsan ben gidip şort atlet katımımı giyip televizyon başına oturacağım. Sonra bana deme ki sen burada ne halt yiyorsun? Hepsi senin sorunun." Toprak abim odama giriş yapmak üzere olan bana kurduğu gereksiz sözlerinden sonra kendi odasına girdi ve kapıyı gürültülü olacak şekilde kapattı. Bu adam hangi kafayı yaşıyordu? Hazırlanmak için odama girmiştim işte. Daha ne istiyor anlamadım ki. Utku abim şuan da iş yerindeydi bize de telefon etmişti hazırlanın bir saate geliyorum diye ama Toprak abim sanırım bir saati bir dakika diye anlamıştı. Utku abimin gelmesine daha kırk beş dakika vardı ve bir asker edasıyla odamın önünde dikilmişti. Şimdi de suçu benim üstüme atıp odasına geçmişti. Onu anneme şikayet edecektim. Evet bunu şimdi yapacaktım. Odama girmekten vazgeçip adımlarımı annemin yanına yani mutfağa yönlendirdim. Uzun zamandır kimse tarafından tehdit unsuru olduğunu düşünmüyordum. Demek ki beni bekliyormuş. O şimdi görürdü minik kız kardeşine haksız yere suç atmak neymiş. Mutfağa girdiğimde yeni bir tatlı tarifini doğru şekilde yapmaya çalışan anneme yaklaştım. "Anne?" dediğimde elinde ki işi bırakıp arkasını döndü. "Kızım ne oldu anneciğim?" Yüzümü biraz üzgün olacak şekilde astığımda annemin yüzü ciddileşti. Kaşları hafif çatıldı. "Kızım söylesene bir tanem bir şey mi oldu?" Annem bana yaklaştığında kafamı olumluca salladım. Ne kadar reşit bir kız olsam da ben bu evin minik, şirin, yaramaz kızıydım. "Anne Toprak abim benim suçum bile olmayan şeyi zorla benim suçummuş gibi gösterdi. Sonra da psikolojik şiddet yaparak kapısını sertçe suratıma kapattı." Bunları söylerken ellerim öyle hareket ediyordu ki bu sefer haklı çıkan ben olmak istiyordum. O toprak iblisi görecekti minik şeytan ile uğraşmayı. Şaka şaka ne şeytanı canım. Melek diyecektim. Minik melek. "Bak sen benim şu oğlana. Dur kızım sen ben ona şimdi bir anne terliği göstereyim. Üzülme sen sakın." dediğinde kafamı olumluca salladım. uzanıp yanağından kocaman öptüm. Annem elini mutfak bezine sildiğinde adımlarını mutfak çıkışına yöneltti. Bende onu keyifle izlemeye başladım. Merdivenlere yöneleceğini düşünürken ilk önce ayakkabılığa gitti ve eline yaraşır ev terliğini aldı. Gözlerim parladığında kıkırdadım ama anneme belli etmedim. Oyunu kurallarına göre oynamak lazımdı. Ve Toprak abicim sadece annem ile paçayı kurtaracağını düşünüyorsan yanılıyorsun. Annem bu sefer yeni rotayı oluşturduğunda merdivenleri çıkmaya başladı. Benden seke seke peşinden ilerlemeye devam ettim. Toprak abimin kapısının önüne geldiğimizde annem kapıyı çalmadan çat diye açtığında Toprak abimin büyüyen gözleri ilk önce annemiz de durdu sonra ise gözlerinin hedefi ben oldum. Benden hemen sonra annemin elinde ki terliği gördüğünde olayı kavraması çok hızlı oldu ve kısılan gözleri yeniden bende durdu. "Kız kardeşini neden üzüyorsun oğlum sen? Pataklayayım mı ben seni şimdi?" annem elindeki terliği Toprak abimin kafasına vurduğunda dudaklarımı birbirine bastırdım. Uy bu sert oldu. Küçükken ben bundan mı zevk alıyor muşum yani? İlginç bir fantezi anlayışım varmış. Annem bu sefer de koluna bir tane geçirdiğinde içim cız etti. "Kızıma bir defa daha laf ettiğini duyarsam o bacaklarını doğrarım Toprak." "Ya anne ne yapmışım ya?" diye abim isyan ettiğinde annemin terliği yine havaya kalkmıştı ki hemen annemin önüne geçtim. Vurmaması için bariyer oldum. "Ay tamam! Anneciğim bu kadar yeterli. Biz abimle konuşur anlaşırız." şirin şirin gülümsediğimde annemin yüzü yumuşadı. Hava da Toprak abimin bir taraflarına inmek için hazır olan terlik yavaşça aşağı indi. Annem boşta olan elini yüzüme uzattı. Usulca yanağımı okşadı. "Tamam güzel kızım. Siz güzelce konuşun anlaşın." Kafamı hevesle salladım. Annem de ikimize son kez bakıp odadan çıktı. Çıkarken de kapıyı kapatmayı unutmadı. Biz ise hemen eski ruh halimize büründüğümüzde kafama yediğim tokat ile inleyerek arkamı döndüm. Bir tane de koluna ben geçirdim. Oda acıyla inlediğinde dil çıkardım. "Dul karı! Bu el niye bu kadar ağır lan." dediğinde kaşlarımı havaya kaldırıp dudaklarıma bir gülüş yerleştirdim. "Hepsi seni güzel tokatlayabilmek için abicim." dediğimde demin ki dövülmenin hissinden çıkmış bana kötü kötü gülümsemeye başlamıştı. "Kötü cadı gibi ne diye gülüyorsun be? Hem ben daha ilaçlarımı içmedim. Ben artık gideyim." dediğim gibi hemen arkamı dönüp kapı koluna tutunmuştum ki kapının kilidi kilitlendi. Acıyla yutkunduğumda kapıya yaslanan el ile bakışmaya kalkıştığımda belime sarılan kol ile hafif bir çığlık attım. Sonra kendimi Toprak abimin yatağının üstüne sırt üstü atıldığımda gözlerimi Toprak abime çevirdim.
"NE YAPIYORSUN BE HAYVAN! BEN YARALIYIM AYI." Diye çirkefleştiğimde Toprak abim tek kaşını kaldırdı. "Hayvan?" dediğinde yatağa doğru bir adım attı. "Ayı?" dediğinde bir kaç adım bir den attı ve yatağa dizlerinin üzerine çıktığında kol altlarımdan tutup kafamı yastığa koyacağım şekilde yukarı çıkardı. Allah'tan üstümde edepli minnoş kıyafetler vardı. Oram buram açılacaktı tövbe. Canım eşofman takımım. Tek kolunun üstünde yan durarak bana üstten bakmaya başladığında bende eski Türk dizilerinde olduğu gibi hülyalı hülyalı abime bakmaya başladım. Biri bizi dışarıdan görse ne düşünür lan? "Özlemişim." dediğinde dudaklarım usulca yukarıya doğru kıvrıldı. "Bebekliğinde seni alır odama kaçırırdım. Sonrada kapıyı kilitler saatlerce sen uykuya dalana kadar izlerdim. Bana o zamanları hatırlattın yavrum." dediğinde yutkundum. Elimi kaldırıp yanağına dokundum. Dokunuşum ile gözlerini kapattı. "Ölüm insana çok şey anlatıyor abi." dediğimde kafasını çok hafif salladı. Belli belirsizdi. "Ölüm seninle başladı babamla devam etti Dilrüba. Ben ölümü çok ağır yaşadım kardeşim. Şimdi ise seni bu şekilde kanlı canlı yanımda görüyor olmak... Allah'tan başka ne isterim ki? Seni bana geri vermiş." Eğlence bitmişti çünkü abimin içinde kapanmayan bir yara vardı. Sızım sızım sızlıyor damla damla akıtıyordu. Duracak gibi de durmuyordu. " Ben hafızamı kaybetmeseydim sizi ilk okula başladığım zaman arardım abi." dediğimde gözlerini açtı. Gözleri Masmaviydi. Uçsuz bucaksız bir okyanus gibi. "Okuma yazma zaten biliyordum. Sizi bulmak isterdim ama bunu elimden aldılar abi. Unuttum ben sizi unuttum. Kendimi unuttum. Küçük Dilrüba, Dilrüba olduğunu unuttu." dediğimde bir damla göz yaşı yüzünde ki parmak uçlarıma değdi. İçim gitti. "Ağlama abi. Söz bir daha annemden seni azarlamasını istemeyeceğim. Uslu bir kız olacağım." dediğimde güldü. O kadar içten bir gülüştü ki kalbimi bıraktım. "Uslu olma Dilrüba. Sakın uslu olmayı düşünme bile. Sen bu şekilde bizim Dilrüba'mızsın. " Gülümsedim hatta gittikçe gülüşüm büyüdü. Kafamı olumluca salladım. Kollarımı kaldırıp boynuna doladım. Sıkıca sardım ve kendime çektim. Ağırlığını üstüme vermeden tek kolunu belime sardığında burnumu boynuna yasladım. Yıllardır hasret kaldığım kokusunu soludum. Aramızda çalan telefon ile kollarımı bollaştırdım ve Toprak abim geriledi. Cebinde ki telefonu çıkarıp ekrana baktığında gözleri bana döndü. "Utku abim arıyor?" dediğinde üstüme baktım ve daha hazır olmamam ile kendim edebildiğim bütün güzel sözleri söyledim. Yataktan uçarcasına kalktığımda Toprak abim aramayı cevapladı. Ben odadan çıktığımda ise en son Toprak abimin, "Hazır olmaya çalışıyoruz." dediğini duydum. Odama girdiğim gibi dolabımın kapaklarını açtım. Beyaz eteği elime aldım. Üstüme de çikolata rengi omzu düşük tişörtümü aldım. Üstümde kileri hızlı hızlı çıkardığım gibi şortlu eteğimi bacaklarımdan geçirdim. Tişörtü de aynı hızla kafamdan geçirdiğimde makyaj masamın önüne üçtüm. Dağılan saçlarımı tarağımla güzelce düzelttikten sonra elime aldığım beyaz tokayı dişlerimin arasına sıkıştırdım. Önüme gelen bir kaç tutamı arkaya toplayıp ağzımda ki tokayı o saç tutamına sabitledim. Pembe parlatıcı rujumu dudaklarımın üstünden geçirdim. Masamın üstüne bıraktığım gibi yeşil gözlerimi ortaya çıkarmak için de rimelimi elime aldım. Gözüme sokmadan bunu da bitirmek için elimi hızlı tuttum. Artık hazırdım. Beyaz çoraplarımı giymediğimi fark ettiğimde dolabıma koşut bir çift beyaz çorap aldım. Ayaklarıma çorapları giydiğimde kapımın arkasında asılı olan beyaz çantamı elime aldım. Koşarcasına odadan çıktım. O anda da aşağıdan sabırsızlandığını belli eden korna sesi evi inletti. Abim gelmişti. Toprak abimde yan odadan çıktığında üstüne başına çeki düzen verdiğini fark ettim. "Bizi öldürmeden gidelim." dediğimde Toprak abim ile merdivenleri seri şekilde indik. Kapıya geldiğimizde ayakkabılığı açtım ve beyaz , içinde kahve tonları olan sporlarımı aldım. Toprak abimden önce ayaklarıma geçirdim. Toprak abimde siyah sporlarını ayaklarına geçirdiğinde araba anahtarını anahtarlıktan alıp kapıyı açtı. Temiz hava ciğerlerime dolduğunda gözlerim büyüdü. Saatleri gelmişti ve ben ilaçlarımı almayı unutmuştum. Arabanın içinden bize bakan Utku abime şirince gülümsediğimde Toprak abime döndüm. "Abi ilaçlarımı almayı unuttum." dediğimde kapıyı anahtarıyla açıp eve girdi. Nasıl da hemen gidiyor ilaçlarımı almaya. Götünü ham ham yatığım. Bende daha fazla sinir olamaya başlayan abimin yanına geçtim. Arka kapıyı açıp oturdum. "Niye eve girdi o?" "İlaçlarımı unuttum. Onları alacak." dediğimde arkaya döndü. Beni baştan sona kontrol ettiğinde, "İyi misin sen?" dedi. Kocaman gülümsedim. "Şahaneyim. Kalbim eskisi gibi ağrımıyor. İlaçlar iyi geliyor abi." dediğimde uzanıp yanağımı sevdi sonra tekrardan önüne döküp araç aynasından bana baktı. "Bu güzel haber işte." dediğinde arkadan doğru ona uzandım ve benden tarafta olan yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. "Beni kabullendiğin için teşekkür ederim abi. Bir an hiç beni kardeşin olarak görmeyeceksin diye çok korkmuştum." ilk defa bunu itiraf ettiğimde yüzünü bana çevirdi. Gözlerime öyle güzel baktı ki ölebilirdim. " Ben çok zorlandım Dilrüba. Kendimi senin yokluğuna alıştırmaya çalıştım. Yapamadım. Zorladım ve başardım. Sonra sen çıkıp geldin. Ben sizin kardeşinizim dedin. Ben ne yapacağımı bilemedim. Şimdi biliyorum ama. Seni yaşatacağım güzelim." dediğinde dolan gözlerimi elimin tersiyle hafifçe sildim. Makyajıma zarar vermek istemezdim. Arabanın ön yolcu koltuğunun kapısı açıldığında Utku abim gözlerime son kez tutundu ve önüne geri döndü. "Al bakalım minik şeytan. İçte büyü." dediğinde kıkırdayarak ilaçlarımı elinden aldım. Yanında bir de küçük şişe su getirmişti. İlaçlarımı ağzıma sırayla atıp üzerlerine bolca su içtim. Sonuç olarak da bir şişe suyu bitirdim. "Şimdi bu kimlik ne zaman elime ulaşır?" "Yavrum bir gidelim bakalım ne olacak." diyen Toprak abime cins cins baktım. "İşte bende onu diyorum. Gittik baktık. İşlemleri yaptık. Sonra?" "Bekleyeceğiz." diyen Toprak abime ağzım bir karış açık şekilde bakmaya başladım. "Şaka mısın abi sen?" "Bir haftaya elinde olur." diyen Utku abime öpücük attım sonrada arkama yaslandım. Telefonumu elime alıp saate baktım. 13.02 geçiyordu. İşimizi hallettiğimiz gibi abilerimin yanından toz olmam lazımdı ama tek başıma toz olmaya çalışırsam bir yalan uydurmak zorunda kalırdım. Akif'e yazmak en mantıklısıydı. Onunla buluşacağım derken hayır demezlerdi. WhatsApp'a girip Akif ismine tıkladım. Dilrüba : Akif merhaba sana işim düştü. Dilrüba : Bugün bir yere gitmem lazım ama abimlere yalan söyleyemem. Tabii dolaylı yoldan bu yaptığımda yalana giriyor ama olsun. İçim rahat. Mesajlar hemen görüldü oldu. Helal olsun. Böyle insanları bir tık daha seviyordum. Akif : Saadete gel. Öküz! Dilrüba : Beni şimdi aramanı ve buluşmak istediğini söyle. Saat olarak da benim işim bittiğinde. Anlaştık? Akif : Olmuş bil. Akif : Arıyorum. Telefondaki mesajlaşmaları sildiğim gibi telefon ekranıma düşen arama ile aramayı cevapladım. "Efendim Akif." dediğimde karşılan onun varla yok arası sesi duyuldu. " Dilrüba sana inanamıyorum ya. Bunu yaptığımıza da inanamıyorum." dediğinde derin bir nefes aldım. Önde oturan iki abim bey de şuan meraklı gözler ve kulaklarla bakıp dinliyorlardı. "Akif sesin gitti. Akif?" diye uyarı şeklinde konuştuğumda role uyma kararı aldı. "Bugün müsaitsen buluşabilir miyiz Dilrüba hanım?" dediğinde abilerime baktım. "Önemli miydi?" Bunu sormamın nedeni ise bu günü sadece abilerime ayırma sözü vermiştim ama Dicle uyuzu içine etmişti. "Önemli. Hayat memat meselesi." dediğinde düşünür gibi yapmaya çalıştım. "İyi tamam. Şuan abimlerleyim. Kimlik işini halletmek için yoldayız. Ben işimiz bitince sana yazarım." "İyi. Dikkat et kendine." dediğinde tebessüm ettim. "Sende. Görüşürüz." dediğimde telefonu kapattık. "Ne diyor?" diye soran Toprak abim ile onlara doğru eğildim. " Sorunları varmış sanırım. Arkadaşı olarak yanında olmamı istiyor. Hemen konuşup eve geleceğim tamam mı?" dediğimde ikisi de hoşnut olmamıştı ama karşı da gelememişlerdi. Yoksa anne terliği yerlerdi. "Dikkat edersin. Bir şey olursa da ara." diyen Utku abime gülücük gönderdim. Yola da kaldığımız yerden devam ettik. [] [] [] Yaklaşık bir hafta sonra kimliğime kavuşacaktım ve şuan da havalara uçmamak için kendimi tutuyordum. İnsan içinde şımarmamak lazımdı. "Ee kedini nasıl hissediyorsun küçük Güngör?" diye soran Toprak abime işin şirin bakmaya başladım. "Ben zaten Güngör'üm abiciğim sadece kağıt üzerinde de onaylanacak o kadar." diyerek havamı da attığımda Utku abim güldü. Beni kolunun altına aldı. "Seni biz buluşacağınız yere götüreyim."" diyen Utku abim ile elimde ki telefonun saatine baktım. Üçe yaklaşıyordu. "Olur abi. MY LATTY CAFE ye gideceğim." dediğimde arabaya doğru yürümeye başladık. Arabada ki yerlerimizi aldığımızda araba çalıştı ve biz beni bırakacakları yere doğru yola koyulduk. O sırada elimde çalan telefona baktığımda Bulut abimin aradığını gördüm. Bulut abim okuldaydı. Bugün gün boyu yoğundu. Oda gelmek istemişti ama işte kısmet. Deniz abim ise bir garipti. Evden işim var diye çıkmış sonra da ne arayıp ne de sormuştu. Hala da eve gelmemişti büyük ihtimallede. Telefonu alıp sesini dışarı verdim. Hemen arkasından da uyarı yaptım. "Sesini dışarı verdim abi." Dediğimde, "Tamamdır fıstık." dedi ve merak ettiği konuya giriş yaptı. Beni bırakacakları yere gidene kadar da Bulut abim ile kimlik konusunu konuştuk. Cafe'nin önünde durduğumuzda uğursuz bakışlarım içeriyi taradı ama onu göremedim. Tabii onu da hayal kırıklığına uğratacaktım. Çünkü Toprak abimi beklerken karşısında salak yerine koyduğu kızı görecekti. Hem de beklediği adamın kız kardeşi olarak. Arabanın kapısını araladığımda ikisine de baktım. En çokta Toprak abimin gözlerinin içinde takılı kaldım. Hepsi senin için abi. Seni bu durumun içinde tek bırakmayacağım. Söz veriyorum. "Siz söylemeden ben diyeyim. Kendime dikkat edeceğim." dediğimde ikisi de gülüştü. Bende gülerek arabadan indim ve kapanan kapının arakasından onlara el salladım. Araba uzaklaştığında bende derin bir nefes alıp Cafe'ye girdim. Boş olan yerlerden birine oturduğumda telefonu yüzü açık şekilde masanın üstüne koydum. Saate baktığımda gelmesine çok az kalmıştı. 15.16 Kolumda ki çantayı da yanıma bıraktığımda onun gelmesini bekledim. Gözlerimi kapıdan çekmedim. O geldiğinde ise ne tür bir konuşma yapacağımı kestiremiyordum bile. Ellerimi masanın üstüne koydum ve bir ritim oluşturmaya başladım. Kısa süre sonrada başıma gelen garson ile kafamı ona çevirdim. Normalde içecek almayı düşünmeyen ben can sıkıntısına bir limonata söyledim. Önüme konan limonata ile garsona teşekkür ettiğimde limonatanın içinde ki beyaz pipeti dudaklarımın arasına yerleştirdim ve serin serin içerken kapıyı gözetlemeye devam ettim. Limonatam neredeyse yarısına geldiğinde kapıdan giren kıvırcık kahve saçtı. üstünde ince, tiril tiril elbisesiyle cafe'ye giren Dicle'yi gördüm. Oda gözlerini etrafta gezdiriyordu. Ben ona seslenmeden o beni gördü ve ikimizde öylece kaldık. Gözlerinde oluşan özlem kırıntısı ile hiç oralı olmadım. Bu kadın iğrenmeden etmeden benim dedem olacak bunak ile yatmıştı. Bir de üstüne istedim diyerek çocuk yapmıştı. "Dilrüba?" dediğinde oturduğum yerden kalktım. Masanın arkasında ayakta durduğumda baştan aşağı beni süzdü. Rahatsız oldum. Eskiden olsam bana en çok o baksın. Güzel olduğumu sadece o söylesin isterdim. Yanıma geldiğinde, "Otur." dedim ve ilk önce yerime ben oturdum. Bacak bacak üstüne atıp onun oturmasını bekledim. Oda benim gibi oturup bacak bacak üstüne oturduğunda biz söze girmeden garson bey geldi. Dicle'ye sipariş verip vermeyeceğini sordu. Latte istedi. Garson yanımızdan uzaklaştı. "Burada ne yapıyorsun?" diye sorduğunda gülmek istedim ama dudaklarımın kıpırdamasına bile izin vermedim. "Seni görmeye geldim. Randevulaştık ya hani? Hatırlamıyor musun?" "Biz seninle hiç konuşmadık." dediğinde gözlerimi kıstım. limonatamdan bir yudum daha aldım. "Yanılıyorsun Dicle." dediğimde gözlerinde bir hareketlenme oldu. "Toprak yerine bana yazan sendin." dediğinde gelen aydınlanma ile gülümsedim. "Sen zeki kızsın bunu çözeceğini biliyordum." dediğimde masaya doğru eğildi. "Toprak'ın adına ne diye sen yazıyorsun Dilrüba? Seni çağırsam sana yazardım." dediğinde kalbim hızla atmaya başladı. Hala yüzsüz gibi abimin adını ağzına alıyordu. "Dicle hala abimin adını nasıl ağzına alabiliyorsun? Hangi yüzle bunu yapabiliyorsun? Karnında ki bebekten de mi utanmıyorsun sen?" diye konuya bodoslama giriş yaptığımda göz bebekleri titredi. "Bebeğimin bu konuyla ne alakası var?" dediğinde delirecek gibi oldum. "Bir de bebeğim diyorsun." Dediğimde geriye yaslandı. "Ne dememi bekliyorsun? Karnımda ki bu can benim canım." dediğinde yüzümde bir iğrenme belirtisi oluştu. "Ona bebeğim diyorsan abimden uzak dur." dediğimde kafasını olumsuzca salladı. "Toprak'tan vazgeçmem." dediğinde bende civatalar gevşedi. "Lan sen ne iğrenç bir kadınmışsın da haberim yokmuş! Karnında abimin dedesinin çocuğu var! Senin aklın alıyor mu?" diye en sonunda yükseldiğimde dudakları aralandı. "Dilrüba bu konular seni aşıyor. Ben Toprak ile konuşmaya geldim. Sana anlatacak bir şeyim yok." dediğinde çantasını eline aldığı gibi ayaklanmaya hazırlanmıştı ki masanın üstümde ki elinin bileğini sıkıca tuttum. Sinirden kızaran gözlerimi gözlerine diktim. "İkiletme. Otur şuraya." dediğimde ayaklanmadı. Oturduğu yerde kaldı. "Unutma Dicle. Hafızamı geri kazandım ve karşında eski Dilrüba yok. O yüzden kendini bir saptan sanma da usluca konuşalım." dediğimde çantasını da bıraktı. " Toprak abimden uzak duracaksın duydun mu? Ona bir daha yazmayacaksın. Ulaşmayacaksın! Hayatımızdan def olup gideceksin." dediğimde gözlerinde anlamadığım bir duygu geçip gitti. "Dilrüba bilmediğin şeyler var ve sana anlata-" "Ne benim bilmediğim o şey? Anlat da bileyim." diye bağırdığımda bir kaç göz üstüme çevrildi. "Ben istemedim tamam mı?" diye bir anda yükseldiğinde bakışlarım değişti. "Neyi istemedin?" "Bu bebeği ben istemedim ama bir çöpmüş gibi de ondan vazgeçemem Dilrüba! Ona kıyamam!" dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm. "İstemiştin. Yalan söyleme. Dediklerini harfi harfine hatırlıyorum. İsteyerek yattın sen o adamın altına. Bana masal okuma burada." diye yüzüne konuştuğumda kafasını olumsuzca salladı. "O an o şeyleri söylemem lazımdı. Yoksa yaşatmazdı. Dilrüba ne beni ne de ailemi yaşatmazdı." "Lan o adam mafya da benim mi haberim yok? Ne oluyor da yaşatmıyor? Doğru anlat şunları." Yutkundu. Titreyen ellerini benim görüş açımdan çekti. Kucağına indirdi. "Ben onun altına isteyerek yatmadım Dilrüba. Hamile olduğumu bile ondan öğrendim ben. Komplo kuruldu bana. Ailem için kendi canım için ve artık bu can için." diyerek elini karnına koydu. "Üstesinden gelmem lazım." "Dicle isteyerek olmadı da bu adam sana zorlamı-" lafımı kestiğinde hıçkırdı. "Uyıkku ilacı vermiş. Hiç hissetmedim. Bilmiyordum Dilrüba. Uyandığımda yatağındaydım. Hissettiğim tek şey acıydı." dediğinde kulaklarım duydukları şeye inanamadı. "Bunu bilerek yaptı." dedim. Beni anlamış gibi başını olumluca salladı. Benim canımı yakmak için arkadaşımı kullandı. Ailem bildiğim kızın canını yakarsa benim canım yanacaktı. Bunu biliyordu ve büyük oynamıştı. "Bebeği aldırmayı hiç mi düşünmedin?" dediğimde kafasını varla yok arasında salladı. "Düşündüm ama izin vermedi. Doğacak dedi. O dedikten sonra da ben alıştım ona. Vazgeçtim. Onun bir günahı yok Dilrüba." dediğinde vereceğim tepkiyi kestiremedim. "Dicle bu bebekle Toprak abime yaklaşma. Seni içimde büyütürüm ama Toprak abim kırmızı çizgim. Ona yaklaşma. Unut Dicle! Zaten bilmiyordun sen Toprak abimi ne ara sevda-" dememe kalmadan gözlerimin önünden bir aydınlanma geçti. "Tabii ya dede bey yine oynadı oyununu soktu senin aklına abimi. Sende kaçar yol aradın. Toprak var ne de olsa dedin. Ben ona salça olayım." dediklerimle gözleri daha da sulandı. "Dilrüba Kadir bile anlatmış olsa ben Toprak'ı hatırladım. Onu seviyordum." "Dicle şu yalanları bir kenara mı bıraksak? Çünkü ben çok sıkıldım." dediğimde masanın üstünde ki ellerim yumruk olmuştu. "Dilrüba ben bu bebeği istiyorum ama Toprak'ı da elde etmem la-" konuşmasını bölen şey benim tokadım olduğunda mekan da sessizleşti. Benim nefes alış verişlerim. Avuç içimde ki sızı. Dicle'nin yanağında olan kızarıklık. Oturduğum yeren ayaklandığımda kalbimin ağrısını en içten hissettim. "Sen benim karşıma geçip abim için nasıl böyle bir hitap kullanırsın! Elde edeceğin bir mal değil benim abim." Dediğimde Dicle şok içinde bana bakıyordu. "Seni ilk ve son defa uyarıyorum Dicle, abimden uzak duracaksın yoksa sade bir tokatla kalmam." dediğim gibi çantamı aldım ve yanından çekildim. Cafe'den çıkacağım an arkamdan bağırışını duydum. "Değişmişsin Dilrüba sen böyle büyüğüne saygısızlık yapan bir çocuk değildin!" dediğinde gülerek arkamı döndüm. Gözlerinde oluşan kini buradan bile görebiliyordum. Onu çok iyi tanıyordum. Dicle ailesine arkasını kolay dönebilecek bir kızdı. Dicle'yi o adam zorla tutmuyordu. Salak değildim. Dicle para göz bir kızdı ve iyi yere kapak atmıştı. Şimdi de hedef olarak masum abimi elde etmeye çalışıyordu. "Ben hak edene hak ettiği gibi davranırım ve evet değiştim ama asıl kimliğimi ele aldım. Bir yalanın içinde yaşattığın kız değilim artık. Diyorum ya ayağını denk al. Arkanda ki o yaşlı bunağa da güvenme. Bir ayağı çukurda. aman Allah bir bakmışsın hık demiş gitmiş. Sonra sen üzülme diye diyorum. Hadi bana Eyvallah." dediğim gibi saçlarımı savurdum ve önüme geri döndüm. Göğsümde ki ağrı daha da arttığında elim ister istemez göğsüme gitti. Fazla yüklenmiştim. Kalbime de hak veriyordum ama savunduğum ve koruduğum şey abimdi. Onun için değerdi. Birazdan da iyi olacaktım. Sadece sakin bir yere geçip oturmam lazımdı. Kafeden çıktığım gibi çimenliklere yürüdüm ve boş oturma yerlerinden birine kuruldum. Yola bakıyordu. Gelip geçen arabaları izlemeye başladım. Bir yandan da nefesimi düzene sokuyordum. Dicle'ye az kalsın inanacaktım. O adamın böyle bir şerefsizlik yapacağı aklıma bile gelmezdi ama yapmıştı işte. Ama Dicle'den daha fazla hainliği beklemezdim. İşte bu bana sürpriz olmuştu. Göğsümde ki ağrı azda olsa kaybolduğunda kafamı havaya kaldırdım. Bulutları izlemeye başladım. O sırada da aklıma Bulut abim geldi. Toprak'a baktığımda Toprak abim. Buluta baktığımda Bulut abim. Denize baktığımda Deniz abim. Eti Tutkuya baktığımda Utku abim. Aras kargo önümden geçtiğinde ise Aras abim aklıma geliyordu. Benim psikolojim şahaneydi. Sorgulanmamalıydı. Göktuğ ise gideli daha bir gün olmuştu ama yokluğu göğsümde koca bir delikti. Onun ismi ile tek bir şey aklıma gelmiyordu. İki şey geliyordu. Biri gök diğeri tuğlanın tuğ'su. Yani Göktuğ oluyordu. Ve cidden şuan da bunu düşünmüştüm. Karşımda duran motorlar ile irkildim kalbimin hafif sancısı bile ilgimi farklı yere çeviremedi. kalbim bir saniye arkada kalabilirdi. Karşımda beş tane motor vardı ve hepsi yarış motoruydu. Efsanelerdi. Hayatımda bir kaç defa motor kullanmıştım. Hepsinde de hastanelik olmuştum ama Murat abi kendi motorunu kullanmama hep izin vermişti. Bana motor kullanmayı öğrettiği için mutluydum. Tam önümde duran motorcu kaskını çıkardığında tanıdık sima ile kaşlarım çatıldı. Bu kızı tanıyordum. Ama nereden? Kız ağzını aralamadan Göktuğ'un veda gecesinde bize kapıyı açan Göktuğ'un kuzeniydi. Tabii ya! "Dilrüba merhaba." dediğinde dudaklarım iki yana kıvrıldı. "Merhaba." dediğimde arkada ki arkadaşları da kasklarını çıkardı. diğerleri de kasklarını çıkardığında hepsinin kız olduğunu fark ettim. Motorcu kız grubu cidden havalıydı. "Biz seninle tanışamadık. Ben Neray tanıştığımıza memnun oldum tekrardan." dediğinde güler yüzüne karşılık gülümsedim. "Bende memnun oldum Neray." dediğimde tebessüm etti. "Bizde tanışalım o halde." diyen diğer güler yüzlü olan kıza döndüm. Aslında hepsi yüzünde ki gülümsemelerle bana bakıyordu. Hepsi birbirinden tatlı kızlardı. "Ben Buse merhaba." diyen esmer güzeliydi. "Hediye bende." diyen ise kumral güzeliydi. " Gül ben." diyen sarışın kız ile tebessüm ettim. Gözleri siyah zeytin gibiydi. "Bende Meryem." diyen kız daha bir utangaçtı. Sarışındı. Abimler gibi Masmavi gözleri vardı. "Hepinizle tanıştığıma memnun oldum." dediğimde Neray'ın gülüşü genişledi. "Motor kullanmayı biliyor musun Dilrüba?" ani gelen sorusu ile kafamı olumluca salladım. "Evet biliyorum ama bir motorum yok maalesef." dediğimde kızlar kıkırdadı. Bende onlara katıldım. Daima motor kullanan bir kız olsaydım. Çoktan hakkı rahmetime kavuşmuş olurdum. "O halde motorun başına seni alalım. Gideceğin yere kadar sende olsun. Sonra biz yolumuza gidelim." dediğinde teklifine şaşırdım. Çünkü kullandığı motor Kawasaki idi. Ben olsam kimseye emanet edemezdim. "Emin misin?" dediğimde gülüşü büyüdü. "Tabii ki! Hadi." dediğinde motordan indi. Altında dar jean pantolon vardı. Üstünde de ona uygun bir deri ceket. Ceketin içinde yine siyahlar içinde göbek üstü dar bir crop vardı. Saçları salıktı. Ayağında kaba olduğu kadar zarif siyah botlar vardı. Kız bir afetti. Yedek kaskı bana uzattığında tereddüt ettim ama sonra iyi geleceğini düşünerek kaskı alıp kafama geçirdim. Motora bindim. Neray'da arkama geçtiğinde kollarını belime doladı. "Dilrüba yada şey mi yapsak ya bana gidelim. Biz kızlarla eğlenecektik. Sende bize katıl." " Bilemiyorum. Abimlere haber etmeliyim." dediğimde Neray kıkırdadı ve, "Eve varınca ararsın Dilrüba." Dedikten sorna dudaklarımı aralamıştım ki, "Abimin evine sür. Orada kalıyorum." dedi. Evet yolu biliyordum. Motorlu çalıştırdığımda derin bir nefes aldım ve gazı kökledim. Yer ayaklarımın altından kayarken aklımda olan her şeyi geride bıraktım. Kendimi sadece şu ana hedefledim. [] [] [] Motor'u evin önünde durdurduğumda kalbim sıkışmaya başladı. motor üzerinde elimi göğsüme koyduğumda kaskı çıkarmaya bile dermanım kalmamıştı. "Şahane kullanıyorsun kızım sen!" diye Neray benimle gurur verici bir şekilde konurken motordan indi. Kaskı çıkardı ama ben hareket bile edemiyordum. "Dilrüba insene güzelim." dediğinde elini omzuma koymuştu. "İnmeme yardım eder misin?" dediğimde bir şey olduğundan şüphelendi ama beni ikiletmedi. "Buse gelsene." dediğinde beni motordan indirdiler. Ayakta durmaya çalıştığımda Neray ben istemeden kafamdan kaskı da çıkardı. Temiz hava göğsüme dolduğunda etrafı hafif bulanık görüyordum. "Dilrüba sen iyi gözükmüyorsun?" dediğinde kafamı olumluca salladım ve evi işaret ettim. Burada bayılıp kalırsam beni taşıyamazlardı. Onlara bu kötülük olurdu. "İçeri geçelim lütfen." dediğimde Neray koluma girdi ve hızlı adımlarla eve girdik. Salona geçtiğimizde adımlarımı zar zor koltuğa ilerlettim. Koltuğa kendimi bıraktığımda gözlerimi kapattım. "Dilrüba bizi korkutuyorsun." diyen Hediye yutkundum. Onlara baktım. Yüzlerini bile seçemiyordum. "Ben uyursam korkmayın yada bayılırsam. Kendime bir süre sonra gelirim. Lütfen kork-" dememe kalmadan göğsüme saplanan acı ile inledim ve gözlerimin önü tamamen karardı. En son kafamın koltuk baslığına düştüğünü ve telefonumun son ses çaldığını duymuştum. [] [] [] "Dilrüba!" korku genç kızın bütün benliğini sardığında arkasında ki arkadaşları da telaşa düşmüştü. Neray Dilrüba'nın yanına gittiğinde kafasını yavaşça tutup yastığa koydu. Buse de hemen bacaklarını koltuğa çıkardı. Rahat yatmasını sağladılar ama hala içleri içlerini yiyordu. "Telefona baksana Neray." diyen hediye ile Neray Dilrüba'nın telefonunu çantasından çıkardı. Arayan kişiye baktığında 'Toprak Abimm (Koca Şeytan)' Yazıyordu. Kaşları ilk önce havalandı ama sonra karşısında ki kızı gördüğünde daha fazla düşünmeden aramayı açtı. Telefonu kulağına dayadı. "Yavrum sesin soluğun çıkmıyor. Geliyor musun eve?" Toprak kardeşinden cevap beklerken hattın karşısında ki Neray ne diyerek konuya başlayacağını düşünüyordu. Bir anda kardeşiniz bayıldı diyemezdi ya. "Dilrüba ses versene kızım?" diye Toprak endişeye büründüğünde Neray çat diye konuya girme kararı aldı. "Ben Göktuğ'un kuzeni. Dilrüba şuan da bizde ama telefona bakamaz. Bayıldı sanırım. Koltukta yatıyor. Bize korkmamız gerektiğini birazdan uyanacağını söyledi. Buna inanmamız saçma mı?" Saçmaladığını fark eden Neray sustuğunda hattın arkasından beklemediği bir tepki geldi. "Sikeyim! geliyorum." ve hat kapandı. - 4.600 kelime sunar aşkooo On dokuzuncu bölüm huzurlarınızda sunar. Bölüm hakkında genel düşünceleriniz nelerdir? - En sevdiğiniz bölüm? - Gelecek bölümlerde görmek istediğiniz sahneler? Dilrüba? Dicle? Utku? Bulut? Toprak? Anne hanım? Neray? Akif? Motorcu tayfa? - İnstagram : Yarenbayan_ |
0% |