Yeni Üyelik
21.
Bölüm

🦷 On Sekiz

@yarenbayan_

^ Hoş geldiniz sefalar getirdiniz canikomlar.^

-

Dudaklarımın üstünden ayrılan hoyrat dudakların ardından kapanan göz kapaklarımı kırpıştırarak yavaşça araladım. Algılarım kapanmış gibi hissediyordum. Dudaklarım üstünde üst düzey bir sızı vardı ama canımı yakmıyordu.

Gözlerimi karşımda biraz daha yukarımdan bana bakan gözlere çevirdim. Bu ana kadar kadar sadece kalbimin sert atış sesini duysam da ona baktığım an etrafta ki bütün sesler içime hücum etti.

Benim durmak bilmez kalp atış sesim, Göktuğ'un kesik kesik yüzüme vuran ve onunla beraber hızlıca inip kalkan göğsü, Kapının arkasında şiddetli bir kavganın varlığı.

Kavga?

Toprak abimin sesiydi bu.

Gözlerim büyüdüğünde yutkundum. Olaylar bu derece güzel ilerlerken Toprak abimin beni merak etmiş olması ne kadar güzel olabilirdi?

"Göktuğ dudaklarım ne durumda?"

"Güzeller." cevabını aldığımda güleceğim an tekrardan gerçek yaşama döndüğümde koluna sertçe bir tokat geçirdim.

"Salak adam ruj diyorum her tarafa yayılmış mı?" Göktuğ'un yüz hatlarında değişme olmasa da elleri arkamda bir yere uzandı. Eli yeniden önüme geldiğinde beyaz ıslak mendili dudaklarıma yaklaştırdı.

" Bastırmamaya çalışacağım. Canın yanarsa söyle." dediğinde kafamı olumluca salladım.

Mutfak kapısı hala zorlanıyordu ama Toprak abim kapıyı açmamakta inat ediyordu. Yoksa bu kapıyı kırması çok olağanüstüydü.

Göktuğ dudağımı yavaş ve dışarıda ki seslere göre biraz daha seri şekilde silmeye devam etti. En sonunda elindeki bezle minik dokunuşlar yaptığında uzandı bezi dokundurduğu yerlere dudaklarını bastırdı.

"Şimdi oldu işte." diyerek uzaklaştı. Yanlara dökülen saçlarımı geriye ittikten sonra daha fazla Toprak abimi delirtmek istemedim.

Masanın üstünden aşağıya inmeyi planladığım an Göktuğ masanın üstüne koyduğu beni aynı şekilde yere bıraktı.

"Teşekkür ederim." dedikten sonra derin bir nefes alıp arkamı döndüm. Kapıya yöneldim. Birkaç adım attıktan sonra belime dolanan kolla olduğum yerde kaldı. Sırtıma yaslanan sert göğsü ile kafamı arkaya çevirmeye çalıştım. Saçlarımın üstünde dudaklarını hissettim.

"O kapıyı açtığın an abinlerden boş an bulamayacağım ve ben bu gece gideceğim yavrum." dediğinde kalbime baskı yapan şey varlığını hissettirdi.

Belime sarılı olan kolunun arasından ona doğru döndüm. Kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Tebessüm ettim. Dudakları iki yana kıvrıldı.

"Bu kadar zaman beni beklediğin için teşekkür ederim Göktuğ. Sen beni bekledin. Şimdi sıra bende. Dönmeni bekleyeceğim." dedikten sonra ellerimi yanaklarına koydum ve kendime doğru çektim. Dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Gözlerimi sıkıca yumdum.

Küçüktüm belki ama doğru adamı bekleyeceğimden emindim.

"Dilrüba beni çıldırtma aç şu kapıyı!" Toprak abim şimdide sözlü kargaşaya döndüğünde dudaklarımı ayırmak için kendimi çektim. Göktuğ izin vermedi. Elinin birini yanağıma yasladığında dudaklarıma daha içten dokundu.

Nefesim teklediğinde yüzümü geri çektim. Nefes nefese birbirimize bakmaya başladık. En sonunda ondan uzak durma düşüncesiyle kollarımı beline doladım. Kafamı göğsüne yasladım.

"Hemen gel olur mu?" Dediğimde saçlarımı sevmeye başladı.

"En başta ne demiştim ben?"

"Senin için döneceğim" dediğimde sıkıca sardı kolları beni.

"Aynen öyle." dediğinde kollarımı daha da sıkılaştırdım.

"DİLRÜBA KAPIYI KIRMAMA SON BİR!" Diyen Toprak abim ile Göktuğ'dan ayrıldığım gibi kapıya koştum. Kilidi açtığım gibi kapıyı araladım.

Toprak abimin nefes nefese bir şekilde bana bakan gözlerini gördüm. Onun arkasında ise Deniz ve Bulut abim vardı.

"Abi?" dediğimde gözleri üzerimde gezindiğinde en sonunda dudaklarımda durdu. Tek kaşı havalandığında aklıma gelen dudaklarımda ki rujun olmaması kafama dank etti. Kıpkırmızı ruj artık yoktu ve dudaklarım büyük ihtimalle her şeyi ortaya sürüyordu.

"Bana sağdan soldan geliyorlar." diyen Toprak abime bir kaç adım yaklaştım. Elimi koluna koydum. "Abi söyle onlara gelmesinler. Ben sana anlatacağım tamam mı? Sakin ol." dediğimde göz bebeklerinde ki küçülmeye şahit oldum.

"Tamam sakinim." dediğinde içimde ılık bir şey süzüldü.

"Dilrüba?" Deniz abimin sesi ortama dağıldığında arkamdan varlığını tamamen sunan Göktuğ'un sesi salonda yankı yaptı.

"Herkes işine dönsün." Üzerimizde olan bütün gözler dağıldı. Sadece biz kaldık.

"Bulut Dilrüba'yı alıp arabaya götür. Geliyoruz bizde şimdi." diyen Deniz abim ile gözlerim büyüdü. Bulut abime baktım. Onunda kaşları çatılmıştı. İçeri de ne halt yediğimizi anlamışlardı.

Ruju yeniden sürmek aklıma gelmemişti.

"Abi konuşabiliriz."

"Dilrüba abinleri dinle. Arabaya geç. Biz konuşacağız." Arkamdan beni sakinleştirmek için konuşan Göktuğ'a döndüm. Gözlerinde ki kararlı ifade ile kafamı olumluca sallayıp Bulut abime döndüm. Elini bana uzatan abimin elinden tuttum.

Beni evden çıkarmak için yürütmeye başladığında hala arkamı dönüp onlara bakmak istiyordum. Kavga etmezlerdi değil mi? Hepsi koca adamlardı.

Ve hepsi birer ruh hastasıydı?

Evden çıktığımızda Bulut abim aracın kilidi açtı. Beni ön koltuğa yönlendirdiğinde hemen oturdum. Kapıyı kapatmadı. Kapıya yaslandı ve yanımda kaldı.

"Abi cidden-"

"Güzelim açıklama yapmayacaksın. Biz ne olduğunu anlayabilecek yaşlardayız. Ve ki sen reşit bir kızsın. Senin fikirlerine saygı duymak bizim görevimiz. O yüzden içinde ki o sıkıntıyı at hemen."

Bulut abimin konuşması ile kafamı kucağıma doğru eğdim. Utanıyordum. Ne de olsa yaptığım şeyi biliyorlardı. Ayıp değildi ama abimlerdi sonuçta.

"Kaldır o minik başını."

"Sanırım utanıyorum." dediğimde kıkırdadı. Yanımda eğildiğinde yanaklarımı avuçlarının içine aldı.

"Utanma. Utanılacak bir şey yapmadın. Kapıyı kilitlemiş olmanız daha iyi olmuş. Toprak içeri dalsaydı. O zaman utan derdim." dediğinde yüzüne bakakaldım ama Bulut abim gülüyordu.

O anı hayal ettim de cidden yüzüm yerden kalkmazdı.

"Düşündüm de kötü olurmuş." dediğimde sırıtışını hafif hafif azaltmaya çalıştı.

"Dilrüba sen bu adamı ne zaman sevdin? Yani hangi ara?" dediğinde dudaklarımı kemirmeye başladım. Nasıl bir cevap vermeliydim?

"Aslında bizim tanışma hikayemiz çok eskiye dayanıyor. Ben yetimhanedeyken onların okulu bizim yurdu geziye gelmişti."

"Kaç yaşındaydın?"

"Sekiz." dediğimde düşüncelere daldı ama daldığı yerden hemen uzaklaştı.

"O günden sonra karşılaşmadınız daha ki o Aras yoluyla seni bulana kadar. Öyle mi?"

"Evet, O beni tanıyormuş zaten ama benim de onu hatırlamamı beklemiş. Hatırlamadım. O zamanı biliyordum ama o çocuk olduğunu hiç anlayamadım. O gerçeği de-"

"Şimdi söyledi." dediğinde kafamı salladım.

"Bana gerçeği anlattığında onun varlığını hissettiğimde çok mutlu oldum abi." dediğimde yüzünde bir gülümseme oluştu.

"Benim kardeşim aşık mı olmuş?" dediğinde kıkırdadım. Uzandı ve anlımdan öptü.

"Göktuğ benim kahramanım abi." dediğimde kaşları havalandı.

"Küçükken bir durum mu oldu?"

"Gezi de gelen bir çocuk bana yaklaşmaya çalıştı. Aslında amacı çok farklıydım. O sırada da Göktuğ geldi. Beni onun elinden kurtardı. O olmasaydı ne olurdu düşünmek bile istemiyorum."

"O çocuğu bulmak lazım. Ben bir araştırtayım." diyerek ayaklanmaya çalıştığında kolundan tuttum. " Abi saçmalama o da daha çocuktu. Hem Göktuğ dersini verdi zaten o yaşında ona. On yıl olmuş ne gereği var. Sen yanımda ol."

"Vay be bizim damada bak sen. Sevdim keratayı."

"Yalnız Göktuğ hepinizle neredeyse yaşıt." dediğimde yüz hatları bocaladı. Kıkırdadım.

"Abilerinle yaşıt bir adamla sevgi olmaya utanıyorsun. Onun abilerine bir tuttuğunı söylediğinde utanıyorsun. Oh ne ala." dediğinde gülüşüm büyüdü.

"Göktuğ askere gidiyormuş." dediğimde gözlerinde ki düşünceli hal eski yerine geri geldi. "Bana o yüzden bugün gerçeği söyledi. Yoksa benim kendim hatırlamamı istiyordu. Belki giderse onu bilerek beklememi istemiş. Geri dönemeyeceğini düşünerek bu karara varmış". dediğimde gözlerim ister istemez doldu.

Geri dönmesini o kadar çok istiyordum ki.

"Şş ağlama sakın. Senin için bile geri döner."

"Öyle dedi zaten." dediğimde gülerek kafasını iki yana salladı.

"Şuan da kıskançlıktan kudurmam gerekirken konuştuğum konuya bak. Abilik kurallarına aykırı." dediğinde uzandım ve boynuna kollarımı doladım.

"Aslında şuan çok uykum var. Sanırım fazla içtim." dediğimde kıkırdadım.

"Sarhoş olduğun her halinden belli ama söylemek istemedim." dediğinde boynuna daha sıkı sarıldım. Belimden sarılıp beni kendine çekti. Bedenimi kucağına aldığında arka kapıyı açtı. Araba yastığını diğer kapıya yasladığını hissettim. Sonra beni yavaşça arka koltuğa bıraktı. Bacaklarımı kendime çektim.

"Olayları karıştır. Burada bebek gibi uyu. Tam da senlik hareket Dilrüba."

Abimin sesini duyduğum halde tepki veremedim. Kollarımı göğsüme topladım ve yaşadığım her şeyi bilinç altıma iteledim.

Bulut Güngör'den

Arabanın arka koltuğuna yatırdığım Dilrüba'nın huzurlu uykusunu izlerken ne kadar da çok babamıza benzediğini görüyordum. Herkes annemi anımsatırdı ama ben babamıza benzetirdim. Aynı Deniz abim gibi.

İçeridekiler hala dışarı çıkmamıştı. Dilrüba'yı da arabada bu halde bırakıp içeri giremezdim. Başına bir iş gelirdi sonra bununla da baş edemezdim.

Bir tane damat konusu baş almış gidiyordu.

Dilrüba lavaboya gidiyorum diye yanımızdan ayrıldıktan sonra Göktuğ da yanımızdan uzaklaşmıştı. Kısa süre sonra bir kız yanımıza gelip " Sizin kız kardeşinizi biri mutfağa soktu. Kapıyı da kilitledi." dediğinde bizim endişe şalterleri atmıştı. Özellikle Toprak.

Çocuğu kimse tutamamıştı. En başta kapının önüne gittiğinde kapıyı tekmelemeye yumruklamaya başlamıştı. Deniz abim ve ben olayı kavramaya çalışırken ortada Göktuğ'un olmadığını fark ettik.

Toprak da delirmeye devam ederken Göktuğ'un arkadaşı yanımıza geldi. "Göktuğ ve Dilrüba içerideler." dediğinde Toprak bir an da kala kaldı. Kısa süre kendine gelmeye çalıştıktan sonra bağırmaya başladı.

İçeri de Göktuğ'un olduğunu duyunca daha da köpürdü.

Tabii içeri de ki iki aşık Toprak'ı bir taraflarına dahi takmıyordu. Kardeşimi merak etsem de Göktuğ'un ona zarar vermeyeceğini biliyordum. Adamı o kadar tanımıştım. Sadece merak ettiğim şey kilitli kapının arkasında ne halt yedikleriydi.

Bunun cevabı da kısa süre sonra belli olmuştu.

Dilrüba kapıyı büyük bir korkuyla açtığında abileri olarak bir felç geçirme durumu yaşamıştık. İçeri de açık açık ne yaptıkları belliydi.

Dilrüba'nın dudaklarına sürdüğü kırmızı rujdan geriye gram bir şey kalmamıştı. Onun üzerine kızaran dudaklarının üstüne benim delilenme durumu artmıştı ki Toprak'ı sakinleştirmek için söz sarf eden Dilrüba'dan sonra bende kendimi dizginlemeye çalıştım.

O andan sonra da Dilrüba'yı alıp arabaya getirmiştim.

Kardeşim aşık olmuştu hem de Aras abinin en yakın dostuna. Aras geldiğinde neler olurdu bilmiyordum ama Göktuğ görevden gelmeden gelse iyi olurdu. Dilrüba alttan alttan Aras'ı yumuşatırdı. İkisini bir arada görürse iyi şeyler olmazdı.

Aras Dilrüba'ya karşı yumuşakta olsa sert adamdı. Vurduğunu yaşatmıyordu. Adamdan aldığım vibe tam olarak buydu.

Evin kapısından çıkan Deniz ve Toprak ile gözlerim o tarafa döndü.

Yanımıza yaklaştıklarında Toprak arabanın içine bakmış Dilrüba'yı görememişti.

"Dilrüba nerede?" dediğinde bu sefer ben arka koltuğu gösterdim. Uzanıp baktığında gözlerinde gördüğüm yumuşama ile tebessüm ettim. Toprak yumuşak kalpli bir adamdı. Aslında bakarsak Aras abi ile araların da tek fark birinin asker olmasıydı.

"Göktuğ ile ne konuştuğunuz?" dediğinde Deniz abim nefesini sıkıntıyla dışarıya verdi.

"Sence Bulut? Gözümüzün önünde ilişkileri varmış ama biz ayakta uyumuşuz." dediğinde sakinliğinin altında bir canavarın olduğu belliydi.

"İlişkileri yoktu abi. Sadece birbirlerine sevgi besliyorlardı. İlişkileri bugün netleşmiş. Fazla abartıyorsun." diyen Toprak ile Deniz abimin gözleri Toprak'a döndü.

"Ve sende bunu biliyorsun?"

"Bu sabah öğrendim. Elbiseyi gördüğümde." Deniz abimin kaşları havalandığında Toprak abim püfledi. "Elbiseyi Göktuğ almış. Annemiz de aracı olmuş." dediğimde Deniz abim inanamazcasına yüzümüze baktı. Sonra ilerledi ve arka koltukta uyuyan kardeşimize baktı.

"Üzülmesine müsaade etmeyeceğiz. Duyduğunuz mu beni? Onu üzmesine izin vermeyeceğiniz. Gözünden onun yüzünden bir tek damla düşsün. Gebertirim onu." dediğinde gözlerini hala Dilrüba'nın uyuyan yüzünde gezdirmeye devam etti.

"Görevi en az altı ay sürecekmiş. Bu bilgiyi Dilrüba'ya vermemiş. Söylememizi de istemiyor" diyen Toprak ile yanağımın içini dişledim. O kadar uzun bir süre beklemek zor olacaktı.

"Yokluğunu hissettirmeyeceğiz. zaten yanında abileri var."

"Abisi olabiliriz. Onunla ilgilene de biliriz ama bizim sevgimizle Göktuğ'un verdiği sevginin arasında fark var abi. Dilrüba bunun yokluğunu hissedecek."

"Lan ne ara tanıştılar da yokluğunu hissedecek." diye en sonunda patlayan Deniz abim ile söze ben atıldım.

"On yıla yakın bir tanışıklıkları var." dediğimde Deniz abimin gözleri benim üzerimde takılı kaldı. "Ne?"

"Dilrüba uyumadan önce anlattı. Göktuğ'un okulu Dilrüba'nın kaldığı yetimhaneye ziyarete gelmiş. O sırada tanışmışlar." dediğimde diğer ayrıntılara girmedim.

"Vay be. Yıllar sonra birbirlerini bulmuşlar." diyen Toprak abim aracın sürücü koltuğuna yöneldi. "Vallaha kardeşim mutluysa mutluyum. Değilse de ortalığın anasını ağlatırım. O yüzden istediği aşkı yaşayabilir. Ben arkasındayım." diyerek sürücü koltuğuna oturdu. Kapıyı da kapattı.

"Sanki biz engel oluyoruz." diyerek homurdanan Deniz abim de araca geçtiğinde bende Dilrüba'nın yanına geçtim.

Araba çalıştığında bu konu burada bitmişti. Yarından itibaren Göktuğ yoktu. Daha ki yeniden gelene kadar.

Evin önüne geldiğimizde araçtan indim. Dilrüba'yı da kendime doğru canını yakmadan çektim. Kollarının altından tutup kucağıma aldım. Kollarını boynuma doladığında kafasını boynuma gömdü. Evin kapısını açan Toprak'ın arkasından eve girdim. Dilrüba'nın orasına girdiğimde yatağına yürüdüm. Yatağına bıraktım. Ayakkabılarını çıkardım. Yatağın kenarına koydum. Üstünü de örttüğümde uzanıp saçlarının üstünden öptüm.

"Güzeller güzelim. Abisinin biriciği." dediğimde yanağını okşadım.

Ses çıkarmadan odadan çıktığımda evde ki sessizlikten annemin ve Utku abimin uyuduğunu anladım. Deniz abim de kimseyle daha fazla diyaloğa girmeden odasına kapanmıştı. Toprak da ortada olmadığına göre oda aynı durumdaydı.

Sanırım kıskançlık konusunda kendisine sahip çıkan tek akıllı bendim.

Kendi odama yöneldiğimde Toprak odasından gelen sesler ile durdum.

"Numaramı nereden buldun?" diyen ses Toprak'a aitti. "Sana beni aramanı kim söyledi lan!" dediğinde kapı kulpuna uzandım. Ama sonra duyduğum isim ile kala kaldım. "Beni iyi dinle Dicle o karnında ki bebeği de seni de gram umursamıyorum. Kimden peydahladıysan onun koynunda ağla. Bir daha da karşıma çıkıp da benim midemi bulandırma!" dediği gibi telefonu kapattı.

Kısa süre daha sessizlik olduğunda kapı kulpundan elimi çekmiştim ki kulağıma dolan hıçkırık sesi ile kalbimin bir yanının ezildiğini hissettim.

"Neden yaptın bunu kendine ha neden?" diyen, kendine kendine konuşmasını dilemeye başladım.

"Neden bana da yaşatıyorsun? Dedem niye lan dedem niye!" diye kendi kendini yemeye devam ederken dayanamayıp odaya girdim. Yerde dizlerinin üstünde durmuş perişan haldeydi.

"Toprak? " dediğimde göz yaşlarını hızlıca sildi. Yanına yaklaştım. Yanına çöktüm. " Bulut yemin ederim unutmuştum. Çocukluk aşkımdı. Sende biliyorsun. Unutmuştum. Şimdi niye çıktı karşıma. Ben istemedim Bulut. Ben onu dedemin çocuğuyla görmek, bilmek veya sesini duymak istemedim." dediğinde kollarımı omzuna doladım abimi kendime çektim.

İçi çıkarcasına ağlamaya devam ettiğinde ellerini üstümde ki gömleğe sardı. Hıncını çıkarak şeyler arıyordu ama ses yapamazdı. Dilrüba duyup uyanabilirdi. Onun için sessiz kaldığını anlayabiliyordum.

"Yine unutacaksın kardeşim." dediğimde yutkundu.

"Nasıl unutayım? Dedem lan dedem! Atsan da satsan da dedem o adam benim! Amcam mı olacak o çocuk yoksa halam mı? Böyle saçma iş mi olur lan!?" diye isyan ettiğinde yüzümü buruşturdum. Ne kadar da boktan bir durumun içine düşmüştük.

"Bu günlerde geçecek. Biz birbirimize destek olacağız. Dilrüba'yı düşün. Onun bize ihtiyacı var. Bizim de ona ihityacımız var. Bir birbirimizin yaralarını sarmak için yaşıyoruz abi." Dediğimde söz etmedi. Sakinleşmeye çalıştı.

Bu gece de böyle geçti.

Dilrüba Güngör'den

Karanlık odaya gözlerimi araladığımda duvarda ki saatin bile kaç olduğu görünmüyordu. Baya erken uyanmış olmalıydım.

Yan tarafıma döneceğim an Karnımın üstünde ki ağırlığı hissetmemle kucağıma baktım. Koyu kumral saçlar göz önüne serildiğinde yavaşça saç tutamlarına dokundum.

Yatakta hareketlendiğimde tek amacım kim olduğunu teyit etmekti ama sonra avucunun içinde ışığı yanıp sönen telefonu gözüme çarptığında ekran fotografın da Toprak abimle olan fotografımı gördüğümde kucağımda yatan adamın Toprak abim olduğunu anlamıştım.

Neden yanıma gelmişti?

Telefonun saatine baktığımda saatin cidden de daha erken olduğunu fark ettim.

04.23

Saç tutamlarını yavaş yavaş okşamaya devam ettim. Uykum bir defa kaçmıştı ve onu da uyandırmak istemiyordum. Daha yeni gelip uyuduğu belliydi. Yoksa saçları bu derece ıslak olmazdı.

Saçlarını ıslatmıştı.

Karnımda ki yaranın varlığını şuan için unutmaya çalıştım. Karnıma isteyerek yattığını düşünmüyordum. Abim yaramın varlığını bildiği halde Karnımın üzerine yatmazdı.

Uykusu derindi. Uykusu hafif olan biri olsaydı çoktan uyanmıştı.

Ellerimi saçlarından çekmedim. Gözlerimi yumdum ve uyumaya devam etmek istedim. Kısa süre gözlerim açık kaldıktan sonra Abimin telefonu iki defa titredi.

En başta umursamadım. Bakmak istemedim ama sonra mesajlar çoğalınca merakıma yenik düştüm.

Elinin arasında ki telefonu yavaşça aldım. Boşta kalan elini kucağına çektiğinde nefesimi bir süre tuttum. Nefes sesimden bile uyanmasından korktum.

Uyumaya rahat bir halde devam ettiğini fark ettiğim an nefesimi düzene soktum ve telefon ekranını açtım. Mesaj bildirimleri susmuştu.

Mesaj atan kişinin adını gördüğüm an gözlerim kucağımda uyuyan abime döndüm.

Dicle yazıyordu.

Dicle Abimin numarasını nereden bulmuştu?

O halde abime nasıl yazardı? Kalbini incitmeye ne yüzü vardı?

Sinir içimde öyle bir yüklendi ki dolan gözlerime bile sinirlendim.

Mesajların üzerinde gözlerim dolandı.

Dicle : Toprak beni dinlemen lazım. Gerçekten isteyerek yapmadım. Böyle olsun istemedim.

Nasıl istememiş olabilirdi ki? Ona sorduğumda açık açık isteyerek yaptığını söylemişti. Abimi kandırmaya çalışıyordu. Ne biçim bir kızdı bu böyle.

Dicle : Yemin ederim ben seni bilseydim ilk sana gelirdim. Seni unutamadım. Bebeği istemezsen de aldırırım. Yeter ki bana geri dönüş yap. Toprak çok korkuyorum.

Korkuyor muydu? O haltı yerden neredeydi bu korkusu?

Telefonu tutan elimin titrediğini hissettiğim an derin derin nefes alıp vermeye çalıştım.

Dicle : Ben dedene aşık falan değilim. Kullandı beni. Zorla oldu her şey yemin ederim Toprak.

İnanmak istemiyordum. Ben o ikisini canlı canlı görmüştüm. Gayet açık açık isteyerek yapmışlardı. Midemi bulandırmışlardı. Abimin ona inanmasına, kanmasına izin vermeyecektim. Abimi onlara oyuncak etmeyecektim.

Toprak Güngör : Bugün saat 15.30 da MY LATTY CAFE'ye gel. Bu mesajın üstüne de cevap yazma.

Mesajı gönderdikten sonra bütün yazışmaları sildim. Ve dediğimi yaparak cevap yazmamıştı.

Telefonu kapatıp yeniden abimin yanına bıraktım ve içimde ki öfkeyi hafifletmeye çalıştım. Karanlık tavan ile bakışmaya başladım.

Abimin yumuşak saçlarını uyurken kendimi yeniden uykunun stresli kollarına bıraktım.

[] [] []

Gözlerimi araladığımda kafamın huzurla inip kalkan Toprak abimin göğsünde buldum. Gece uyurken uyanmış beni kollarının arasına almış olmalıydı.

Kolları belimi sıkıca sarmış adeta kendine yapıştırmıştı. kafamı aldırıp yüzüne baktığımda gözlerinin açık olduğunu gördüm. Gülümsedim.

"Günaydın gizli misafir." dediğimde gözleri gözlerime dokundu. Yorgunca gülümsedi. Morali hiç yok gibiydi. Adamın kanı çekilmişti.

"Günaydın bebeğim." dediğinde uzanıp yanaklarından öptüm.

"Bugün benim derslerim yok. Beraber evde eğlenelim mi?" dediğimde Toprak abimin gözlerinde gördüğüm hafif parlama ile gülüşüm daha da büyüdü.

"Olur tabii. Ne istersen emrindeyim ama ilk önce kahvaltı yapmak lazım." dediğinde kafamı çevirip duvarda ki saate baktım.

10.11 

Aşağıdan sesler geliyordu. Herkes kalkmış olmalıydı.

"Hadi hazırlanıp aşağıya inelim. Sonra ben sana neler yapacağımızı söyleyeceğim." dediğimde saçlarını karıştırarak yataktan kalktı. Etrafına bakındı. Yeniden bana döndü. Uzun uzun baktı. Niye bakıyorsun demedim. Anladım çünkü bana ne kadar ihtiyacı olduğunu anladım.

"Odama geçiyorum ben. Masada görüşürüz yavrum." diyerek yataktan ayaklandı.

"Görüşürüz abim."

Gözleri gözlerimden ayrıldığında odamdan çıktı kapıyı da arkasından yavaşça kapattı.

Abimin odadan çıkmasıyla kendimi yatağa sırt üstü bıraktığımda nefesimi havaya doğru üfleyerek bıraktım. Bugün uzun bir gün olacaktı. Abimle özel ilgilenmem lazımdı. Tabii Deniz abimle de.

Dün arabada uyuyakalmıştım ve Deniz abimin ne düşündüğünü bilmiyordum. Toprak abimin aklı Dicle ile karışmıştı peki ya Deniz abim?

Kafamı kırar mıydı?

Yataktan üstümdeki örtüyü tepeleyerek kalktığımda aynadan gördüğüm tipim ile yüzüm beş karışa döndü. Dün ki elbisemle uyumuştum ve kırış kırıştı. Saçım başım darmadağındı.

Ben ne hale gelmiştim böyle?

İlk işim banyo yapmak olmalıydı.

Aynadaki yansımamdan gözlerimi çekip komodinin üstünde ki çantama yöneldim. İçinden telefonumu çıkardım. Gelen mesajları gördüğümde yüzüm aydınlandı. Göktuğ beyciğim yazmıştı.

Onsuz başladığım ilk günümdü. Dün abimlerin baskınından dolayı vedalaşamamıştık da.

Göktuğ bey'ciğim : Yavrum kendine iyi bak olur mu?

Göktuğ bey'ciğim : Geldiğimde seni ayaklarının üstünde çenen dik bir halde görmek istiyorum.

Göktuğ bey'ciğim : Sen benim Dilrüba'msın. Güzeller güzelim ilk önce Allah'a sonra abilerine emanetsin.

Göktuğ bey'ciğim : Kalbimize çok iyi bak. Onu da sana emanet ediyorum. Kötülük dokundurma.

Göktuğ bey'ciğim : Öpüyorum o küçük, yorgun olduğu halde güçlü durmaya çalışan kalbinden.

Göktuğ bey'ciğim : Geldiğimde olacaklara hazırlıklı ol yavrum. Seni benim, beni de senin yapmak için geleceğim.

Mesajlar bittiğinde üstten aktifliğine baktım. Aktif değildi. Göktuğ bir süre yoktu. Sadece attığı bu son mesajlar benimle birlikteydi.

Seni benim, beni de senin yapmak için geleceğim.

"Göktuğ yokluğuna alışmak çok zor olacak. Bunu şimdiden hissediyorum." diyerek sulu gözlerimle gülümsediğimde ağlamamak için kendimi sıktım ve profil fotoğrafına girdim. İkimizin olduğu bir resmi gördüğümde elimle ağzımı kapattım. Bunu yeni koymuştu. Ama ben hatırlamıyordum.

Benim üzerimde yeşil dar bir elbise vardı. Onun üzerinde ise her zamanki gibi bol eşofman takımları. Arabanın içindeydik. Yanında oturuyordum ama çantamda bir şeyler karıştırıyordum. O da yanıma sokulmuş. İkimizi kameraya almıştı.

Ben ekrana bakmasam da ben olduğum belliydi.

Romantik adam olma yollarında gayet başarılıydı.

Telefonu kapatıp dolabıma yöneldim. Giyeceğim kıyafetleri seçip duşa geçtim.

Uzun olmayacak bir süre duşta oyalandığımda kapıma vurulduğunu hissettim. Son kez başımdan aşağıya suyu akıtıp duştan çıktım. Banyo kapısını açıp odamın içine doğru seslendim.

"Geliyorum hemen."

"Biraz daha oyalan canım. Biz seni bekleriz." Bulut abim laf sokmaya çalıştığında dudaklarım keyifle kıvrıldı.

"Tamam abi bekleyin siz beni o halde." diyerek banyonun kapısını kapattım.

Uzun eşofmanımı giydim. Üstüme de kısa kolları göbeğimi kapatan zümrüt yeşili tişörtü üstüme geçirdim. Karnımda ki yarada kolaylıkla kapanmış oldu.

Saçlarımı da kuruladığımda arkadan doğru ördüm.

Odama girdiğimde çalan telefonum ile dikkatim telefona döndü. Ekranda gördüğüm isim ile gözlerim sıkıldı.

İshak arıyor...

Telefonu elime alıp açtım. Kulağıma koydum.

"Alo Dilrüba?" dediğinde odamın içinde tur atmaya başladım.

"Efendim." dediğimde arkadan kısa bir sessizlik oluştu. "İshak ne oluyor? Konuşmayacak mısın?"

"Dilrüba biliyorsun Göktuğ abim göreve gitti." dediğinde tek kaşım havalandı.

"Evet biliyorum. Hatta sende oradaydın arkadaşlarınla beraber."

" Göktuğ abim sana birkaç eşya bıraktı. Onlar bende. Gelip almanı istemişti." dediğinde nefes alış verişi çok sıklaştı.

"Göktuğ bana böyle bir şeyden bahsetmedi."

İshak neden endişelisin?

"Dilrüba sürpriz yapmak istedi demek ki. Gel işte." dediğinde arkadan duyduğum kısık adam sesleri ile kalbim endişeyle atmaya başladı.

Yanında onu tehdit eden birileri vardı.

" İshak neler oluyor? Yanında kim var senin? Dedemin adamları mı? Sen telefonu onlara versene bir." Diyerek sesimi yükselttiğimde telefon yüzüme kapandı.

"Sizi adi herifler!" Aynı numarayı yeniden arayıp kulağıma koydum. Telefon açıldığında bu sefer ses gayet yakından tanıdığım birine aitti.

"Kendini zeki mi sanıyorsun sen?" diyen dedem ile yüzümde ki gülüş büyüdü.

"Siz kendinizi ne sanıyorsanız galiba bende ondan sanıyorum Kadir bey." diyerek dalgaya aldığımda arkadan sinirle soluyan sesi duyuluyordu.

"O halde söyle diyeyim. Eğer sen kendi ayağınla gelmezsen bu çocuk için işler hiç iyi gitmeyecek." dediğinde kaşlarım çatıldı.

" Ha bir de tehdit ediliyorum. Hem de hiç umurumda olmayan bir çocuk için." dediğimde odamdan hızlıca çıktım. Ara holde ki telefona yöneldim. Polisi çevirdim.

"Umurunda olup olmaması umurumda mı sence benim? Senin canını istiyorum ben!" Diye hattı diğer ucundan bağıran dedem beyi artık sadece ben dinlemiyordum. elimde ki diğer telefonun ucunda polis memuru vardı. Sessizce konuşmayı dinliyordu.

"İyi tamam. Nereye geleyim?" dediğimde yüzümdeki ifadeyi aynada ki yansımamdan gördüm. Kendimden korkacağım hiç aklıma gelmezdi.

"İshak'ın evine." dediğinde kıkırdadım.

"Çok açıklayıcı oldu. Adres verin. Bilmediğim bir yere nasıl geleyim ben bunak herif." dediğimde küfür etti ama sonra telefonu İshak'a verdi. Adres artık polisin eline geçtiğinde içim rahatladı. Dede bey o evden çıkmadan polis eve gitmiş olacaktı. Sadece biraz daha oyalamam gerekiyordu.

"Sağ ol İshak. Sana zarar vermelerine izin verme. Bunlara da istediklerini verip sakın korkma. Geliyorum ben şimdi. Şunları bir elimden geçireyim. Dilrüba'yı çok küçük görüyorlar kırılıyorum." dediğimde İshak güler gibi oldu ama kendini tuttu. Ben de gülmemek için zor tutuyordum kendimi ama ne yapayım yani. Sinir bir yandan gülme isteği bir yandan.

"Çene çalmada gel." diyen dede beye ister istemez dil çıkardım. Şu adamın ölümünü gördüğümde mezarının başında davul zurna ile oynayacaktım.

"Yavr-" diyerek merdivenleri çıkan Deniz abime karşı sus işareti yaptığımda kaşlarını çattı ama konuşmadı. Ses çıkarmadan yanıma geldi. Telefona kulağını yasladı.

"Geliyorum dedim ya. Sen bu evden çıkmak kolay mı zannediyorsun? Milyon tane abim var." dediğimde uzanıp abimin yanağından sulu sulu öptüm. Yeşil gözleri gözlerime dokunduğunda susmasını rica edecek hareketler ettim.

"Kapa telefonu." diyerek İshak'a emir verdiğinde daha ben konuşamadan telefon kapandı.

Polis beyin sesi diğer telefondan duyuldu.

"Polis arkadaşlar evin etrafını sarmış. Rahat olabilirsiniz. Bir durum olursa geri dönüş sağlayacağız." dediğinde teşekkür edip telefonu kapattım.

"Dilrüba dedemiz olacak o adamla ne diye konuşuyorsun?"

"Bana ulaşmak için Göktuğ'un kuzeni İshak'ı kullandılar. Bende fark edince tehdit ettiler. Sonrasını biliyorsun. Heyecanlı bir güne uyandım yani." dediğimde şirin şirin yüzüne baktım.

" Yavrum bize haber etmen gerekmez miydi? "

"Polisten önce size söylemek istedim ama onlara en iyi ulaşabilecek polislerdi." dediğimde düşündü ama sonra beni onayladı. omuzlarımdan tutup kendine çekti.

"Afferim benim güzelim. Doğru olanı yapmışsın." dediğinde alttan alttan şirince gülümsemeye devam ettim. Göktuğ konusunu açmayacak gibiydi.

"Bana öyle bakma Dilrüba. Göktuğ konusunu istesem de konuşmayacağım. Migrenim tutuyor her düşündüğümde."

Dudaklarımı büzdüğümde çenemden tutup kafamı biraz daha kaldırdı. "Büzme o dudaklarını. Benim ne yaptığınız umurumda değil. Bunu da seninle konuşacak kişi abilerin değil. Annemizle konuşman en doğrusu. Biz sadece iyiliğini istiyoruz. Mutlu ol biz de mutlu olalım." dediğinde kollarımı sıkıca beline doladım.

"Mutlu olacağım. Söz veriyorum."

sırtıma yavaşça iki kere pat pat vurduğunda geri çekildim. İkimiz yan yana aşağıya indik. Ve burada yaşananlar sadece ikimizin arasında kaldı.

"Ooo Dilrüba hanım hiç gelmeyeceksiniz sandım." Bulut abim sözde beni bekleyeceğini söylerken kahvaltısını yarılamıştı bile.

"Gelmesem de bir şey fark etmeyecekmiş zaten abi." dediğimde kötü kötü ona baktım. Bana hiç beklemediğim bir şekilde karşılık verdi. Göz devirdi.

" Eh yani. Ben karnımı doyurdum. Şimdi gidip film izleyeceğim." dediğinde masadan kalkışını izledim.

Salona kıvırta kıvırta gittiğini gördüğümde ise ister istemez kıkırdadım.

"Sen bak ona yakında alışacaksın. Bulut hep aynı bulut. Arada kararıyor arada açıyor arada da yağıyor." Utku abim konuştuğunda sofrada ki onun varlığıyla karşı karşıya kaldım.

"Günaydın abi."

"Günaydın Meleğim." dediğinde gülümsedim.

"Günaydın annesinin bir tanesi." diyen anneme doğru yürüdüm ve kollarımı boynuna doladım.

"Günaydın anneciğim." dediğimde bana sıkıca sarıldı.

"Hadi bakalım otur da kahvaltını yap sonrada ilaçlarını al ve Dilrüba bir daha alkol tükettiğini duymayacağım. İlaç kullanan bir kızsın sen. Kalbin var senin yavrum. Yapma böyle şeyler." Annem beni yanına oturturken saçlarımı da sevmeyi unutmuyordu.

"Haklısın anneciğim. Bir daha olmayacak." O da zaten Göktuğ'a olan tavrım yüzünden olmuştu.

Abimler söze dahil olmadan kahvaltılarına başladığında annem ve bende kahvaltımızı etmeye başladık.

Hafif şişen karnım ile kendimi masadan kaldırdığımda masayı toplamak için anneme yardım ettim. Sofra kalktığında ve mutfak toplandığında koşarak odama çıktım. Boyama kalemlerimi ve resim kağıtlarını elime alıp odadan çıktım. Salona indiğimde eşyaları yere dizdim.

Toprak abim tek gözünü açmış ne yaptığımı incelerken ben elimle gel işareti yapıyordum.

"Resim mi çizeceğiz?" dediğinde şirince gülümsedim, "Evet. En güzel kim çizecek yarışması yapacağız. Hadi kardeşine katıl. Yoksa bu kalemleri senin üzerinde denemekten büyük keyif alacağım." dediğimde Bulut abim güldü.

"Dilrüba ve şaşırtmayan tehditleri." dediğinde ölümcül bakışlarım ona döndü ve hemen arkasından beyaz tişörtüne.

Nereye baktığımı fark ettiğinde yutkundu ve ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı.

"Tamam patron sustum." dediğinde gözlerim şirince Toprak abime geri döndü.

Gülerek yere yanıma indi ve yüz üstü yere uzandık. Ben karnımdan dolayı altıma yastık koydum.

"Ne çiziyoruz?"

"Bizi." dediğimde Toprak abimin gözleri bende takılı kaldı.

"Bizi derken?" dediğinde uzandım ve yanağını sıktım. "İkimizi şapşal." dediğimde yüzünde oluşan ifadeyi görmeniz lazımdı.

"Şapşal mı?" diye gülmekten yere yapışan Bulut abimi umursamadım.

Utku ve Deniz abim ile koltuklardan bizi izliyorlardı.

"Abi bizi resme dökemez misin?" dediğimde kafasını olumluca salladı.

"Elimden gelenin en güzelini yaparım." dediğinde önüme döndüm.

"Hadi o halde. Bir iki üç başla!" dediğimde kalemler ele alındı ve biz yarışa başladık. Sonunda ikimizin de kazanacağı o yarışa başlamıştık.

Resimler bittiğinde yerden dikleştim. yerde duran yaptığım resme baktım.

Toprak abim ve ben kol kolaydık ve birbirimize bakarak gülümsüyorduk.

Gözlerim bu sefer de yerden dikleşen Toprak abimin çizimine dokundu.

Bugün ki uyuduğumuz hal önümdeki kağıda çizilmişti. Benim kafam Toprak abimin göğsünde, elimin biri gözükmezken diğeri göğsünün üstünde duruyordu. Abimin yüzü saçlarıma dönük gözleri kapalı. Üstümüzde ki örtü belimize kadar kapatıyor. O kadar huzurlu gözüküyorduk ki.

"Beğendin mi?" diyen abim ile kafamı olumluca salladım.

"Beğenmemek ne kelime abi. Bu çok güzel." dediğimde ona doğru kaydım ve boynuna sarıldım.

"Bizi çiz desem beni döverken ki halimizi çizer. Abilik işte arada insan sorguluyor." diyen Bulut abimi duyduğumda kıkırdadım.

Toprak abimden uzaklaştığım gibi ayağa kalktım ve ellerimi iki yandan belime koydum.

"Ee ne yaparsın abiş. Ben kız kardeşim. Tabii ki de beni ballı ballı çizecek." diyerek saçlarımı savurduğumda bir anda yüzüme yediğim yastık ile feleğim şaştı.

"Lan!" diye Utku abim ortaya atıldığında yastığın nereden geldiğini temin ettiğim an üstüne yattığımı yastığı aldım ve Bulut abimin yüzüne fırlattım. Gülmekle meşgul olan abim yüzüne yediği yastık ile sesini kestiğinde başka bir yastığa uzanmıştım. O benden önce uzandığında ortaya büyük bir kargaşa çıktı.

Bütün yastıklar havada uçuşmaya başladı.

Kavgamız oyuna döndü ve biz iki küçük çocuk gibi kahkahalar eşliğinde yastıkları birbirimize atmaya devam ettik.

Arada diğer abiler de yastıklarımıza hedef olmuştu ama hiç sorun etmemiştik çünkü bir kaç defa onlardan gelen yastıklara da hedef olmuştuk.

"Siz ne yapıyorsunuz! Bu evin hali ne?" diyerek salona giren annem ile yastıklar ellerimizde kaldı. Ter içinde kalmış bir şekilde arkamı döndüğümde annem büyütmüş gözleri ile bize bakakaldı.

"Koca çocuklar oldunuz şu yaptığınıza bakın." diyen annem elini anlına koyduğunda bir anda gülmeye başladı ve öylece gülmeye devam etti.

Bu sefer de annem güldü biz şaşkınlıkla karşımızda ki kadını izlemeye başladık.

Annemin gülüşü solmadan saniyeler önce abimlerle beraber bizde gülüşmeye başladığımızda annem bize doğru geldi. Toprak abim yerden kalktı.

Bulut ve ben bir araya geldik. Utku ve Deniz abim de koltuklardan kalktığında annem kollarını iki yana açtı.

Yüzümüzde ki gülümseme ile annemin kolunun altına girdiğimde Bulut abim de diğer kolunun altına girdi. Toprak abim ikimizi kapladığında Utku ve Deniz abimde hepimizi kollarının arasına aldı.

En dipte olmanın verdiği nefessizlik hissi ile korkacağım yere kıkırdadığım burnumu dışarı çıkarmaya çalıştım. Bunu yaparken bile sırıtıyordum. Çünkü Bulut abimde kafasını çıkarmaya çalışıyordu. Onunda astımı vardı o yüzden ikimizde bu genç yaşta mutlu aile tablosunun içinde ölmek istemiyorduk.

"Dilrüba şimdi bu soruyu sormanın tam zamanı yavrum." diyen Utku abim ile dikkatim saniyeler içinde dağıldı ve nefes alma çabamı bir kenara bırakarak dikkatimi abime verdim.

"Gerçek bir Güngör olarak Güngör kimliğine kavuşmaya hazır mısın?"

-

On sekizinci bölüm huzurlarınızda sunar.

Bölüm hakkında genel düşünceleriniz nelerdir?

- En sevdiğiniz bölüm?

- Gelecek bölümlerde görmek istediğiniz sahneler?

Dilrüba?

Göktuğ Mert barkın?

Dicle?

Dede bey?

Utku?

Deniz?

Bulut?

Toprak?

İshak?

Anne hanım?

-

İnstagram : Yarenbayan_

​​​​

Loading...
0%