Yeni Üyelik
20.
Bölüm

🦷 On Yedi

@yarenbayan_

^ Hoş geldiniz sefalar getirdiniz canikomlar. ^

-Ben güzel yorumlarınızı okuyup keyiflenmek istiyorum. 🤍

°Tatlı Tatlı Okuyun°

-

22.02.2024

'Zaman su gibi akar.' sözüne inanmazdım daha ki şu ana kadar.

Hiçbir zaman uzun yaşamak istememiştim. Ne annem vardı ne de babam. Onları dört yaşında kaybetmiştim. Onları kaybetmem yetmemiş hafızamı da onlarla beraber bırakmıştım.

Hayatımı bu bildiklerimle on dört yıl boyunca ilerlettim daha ki gerçekleri öğrenene kadar.

Annem ve babam bildiğim insanlar daha doğrusu biliyor sandığım kişiler hiçbir şeyim değillermiş. Annem yaşıyordu babam ise bundan bir kaç yıl önce kronik kalp rahatsızlığından dolayı hayatını kaybetmişti. Babamı tanımayı o kadar çok isterdim ki.

Aynı saçlara ve gözlere sahipmişiz. Annem babamın resim albümünü göstermişti. Babamın kucağında elinde ki çikolatayı yemeye çalışan bir kız çocuğu vardı ve o kız bendim. Babamla olan resimlerim benim için en değerli olanlardı.

O albümü annemden istemiştim. Odamda kalsın demiştim. Babamın varlığını odamda hissetmek istemiştim ama yeterli gelmemişti. Kaç gece albümün sayfalarını çevirerek uyumuştum. Ağlamalarım yatağımın içinde sele dönmüştü ben yine de babamın yokluğuna alışamamıştım. Bu kadar gerçeğin içinde onun yokluğu fazlasıyla yoruyordu.

Babacığım keşke yaşasaydın. Kızını özlemedin mi güzel gözlüm?

O günden sonra benim halimin hiçte iyiye gitmediğini gören Deniz abim kolumdan tuttuğu gibi sabahın ilk ışıklarında beni mezarlığa getirmişti.

Mezarın başına yaklaşmak için attığım her adımda boğazıma bir düğüm daha atılıyordu. Mezar taşının üstünde gördüğüm isim ile nutkum tutulmuştu. Benimde adım vardı Mezar taşında.

Şöyle yazıyordu mezar taşının üstünde ; Dilrüba'nın yanına giden Fatih Güngör.

Yanıma gitmemişti. Ben orada değildim. Babacığım çok erken gitmedin mi benden?

O gün o mezarlığın başında akşama kadar konuştum, Onsuz geçirdiğim yıllarda mutlu olduğumu düşündüğüm anları anlattım. Babamda beni hiç bölmeden dinledi. Güldüm, ağladım, sustum ama o hep kalbimde beni izledim, dinledi ama konuşmadı.

Babamın sesini duymaya ihtiyacım vardı.

Hava kararıp soğuduğunda Deniz abim mezar başında bitkin düşen bedenimi kucağına almış arabaya taşımıştı. Arabadan sonra eve nasıl geldiğimi de zaten hatırlamıyordum. Uyuya kalmışım.

Mezar ziyaretinden bu yana da bir buçuk ay geçmişti.

Yaşadığım onda berbat olaydan sonra adam akıllı geçen kocaman bir, bir buçuk ay.

Zaman su gibi akmıştı işte. Ben mutluydum. Ailemin mutluydu. Başka ne isteyebilirim ki Allah'tan. Sevdiğim herkes yanımdaydı.

Tek bir kişi hariç...

Aras Efe Sungur.

Benim abilerin baş tacı aramızda yoktu.

Yirmi dört gün önce görev haberi gelmişti. O günden beri de hala yoktu. Aramıyordu, yazmıyordu. Hiçbir haber gelmiyordu. Ulaşamıyorduk da.

Görevden ne zaman dönebilirsin diye sorduğumda ise "bilmiyorum yavrum" cevabını almıştım.

Bilmiyorduk.

Aras abimi özlüyordum ama vatan için gittiğini her aklıma getirdiğimde ise gurur duyuyordum. Benim abim bir askerdi ve kardeşi onunla fazlasıyla gurur duyuyordu.

"Bu ne biçim bir şeye dönüştü böyle?" Bulut abim sızlanmaya başladığında düşüncelerimden uzaklaştım.

"Oğlum o ne öyle? Varyemez gibi ağzını açmış." diyerek kahkaha atmaya başlayan Toprak abime baktım.

Ben ise elimde öylece spatula ve sabun ile kaldığımı fark ettim. Uzun ise düşüncelerimin arasında kaybolduğumu bile fark edemiyordum.

"Gülmesene lan! İlk defa yapıyoruz herhalde." Bulut abim savunma mekanizmasını açtığında sırıttım. Elinde oyduğu sabun cidden de varyemezi andırıyordu.

"O nasıl bir azı dişidir abicim?" bunu tabi ki de Bulut abime sormadım. Alınmasını istemiyordum. Burada ki amacım kesinlikle onlarla eğlenmekti. Eğleniyordum da.

"Benim ki nasıl oldu kız?" diyerek omzuma değen omuz ile yanımda ciddi bir işle uğraştığını belli eden Deniz abime döndüm. Elinde ki sabuna göz attığımda gözlerim hayretle büyüdü.

"Vay canına! Abimi bu şahane. Kesinlikle not almaya bunu götüreceğim." diyerek elinde ki sabuna saldırmıştım ki sabun benden baya bir uzaklaştı.

Deniz abim gülüşünün arasından, "Kendi el emeğin olması gerekiyor meleğim. Hadi bakalım bizi izlemek yerine o elinde ki malzemeleri kullanmaya başla."

"Ama abi sen yapmışsın işte neden bana iş çıkarıyorsun ki?" diye ona yavru kedi bakışları atmaya başladım.

Deniz abim ise uzanıp anlımdan öptü. Bana o sabunu verecekti. Hissediyordum.

Dudakları geri çekildiğinde oturduğu yerden ayaklandı. "Ellerimde hep sabun oldu. Gidip ellerimi güzelce yıkıyayım." dediğinde gülüşüm büyüdü. İşte verecekti.

"Hadi abicim ver." ellerimi ona doğru kaldırdığımda elinde ki sabuna döndü. "Bunu mu?" dediğinde yüzümü astım. Benimle eğlenen kesinlikle oydu.

"Abi?" diye oturduğum yerden kalktığımda Deniz abim sırıttı. "Ben bununla ellerimi yıkayacağım minik teknisyen." dediği gibi arkasını dönüp koşmaya başladığında gözlerim irice açıldı ama peşinden koşmak gibi bir salaklık yapmadım. Çünkü ne olursa olsun bana o sabunu vermeyecekti. Uyuz bir abim vardı. Bir de beni çok seviyor beyimiz aynen.

Yenilgiyle koltuğa oturduğumda karşımda yan yana oturmuş hala birbiriyle atışan Toprak ve Bulut abime baktım. Birinin elinde dişi gram andırmayan varyemez vardı. Diğerinin elinde ise diş yapımından fazlasıyla uzaklaşmış ve onun yerine sabundan lale yapmaya çalışılan bir şey vardı.

En azından birinin elinden güzel bir şey çıkarda onu not almak için götürürüm demiştim. Deniz abim hainlik yapmasaydı kesinlikle istediğime sahip olacaktım.

"Keşke Utku abim burada olsaydı. Şimdi bana dakikalar içinde muhteşem bir diş çıkarırdı." diyerek isyanlara başladığımda karşımda ki abi ikilisi kaşlarını çattı hemen.

"Biz neciyiz burada?" diyerek işaret parmağı ile Toprak ve kendini gösteren Bulut abime dudak bükerek baktım.

"Biriniz Bilgisayar mühendisi ." diyerek parmağı ile kendisini gösteren Bulut abime söylendim. "Yani senin el becerin yok abiciğim." dediğimde gözleri irice açıldı. İşaret parmağı ile kendini daha fazla göstermeye başladı. İnanamazcasına.

"Küçümsendim." dediğinde sesinde ki şaşkınlığı hissediyordum.

"Öyle bir şey demedim." dediğimde el emeğin yok dediğimde belki de azıcık yapmış olabilirdim.

"Diğerinize gelirse, Sen mimarsın abi! Ne demek el becerim yok ya! Diş yapman lazım diş. Lale değil." diyerek elinde ki sanat eserine baktım. Adam diş yapacağına cidden de lale yapmıştı ya.

"Mimik şeytanım sen bana sabun verdin ve hadi yap dedin. Bende lale yaptım." diyerek masum ayağına yattığında gözlerimi kıstım.

"Abi ben sana sabun ve spatula verdiysem diş yap diyedir. Benim mesleğim ne?"

"Diş."

"Eee?" diyerek cevap almaya çalışmıştım ki gözümün önüne doğru uzatılan şahane azı dişi yapımı ile gözlerim onu buldu.

Ellerini yıkamamıştı. Yani bu şaheser ile yıkamamıştı!

Elinde ki sabunu aldığım gibi koltuktan fırladım. Arkamı döndüğüm dişi Deniz abimi gördüm ve koltuğun arkasında olmasını önemsemeden koltuğun üstüne çıkıp kucağına atıldım.

"Biz burada kan ter içinde kardeşimiz mutlu olsun diye uğraşalım yine Deniz abim bey kapsın kucaklaşmayı. Aman en güzel." Toprak abim arkada ağzının içinde konuştuğunu sanarak laf etmeye başladığında ben kollarımı daha da sıkı şekilde abimin boynuna bağladım. Ayaklarım ise hala koltuğun üstündeydi.

"Abi çok teşekkür ederim! yeniden yapmaya o kadar üşenmiştim ki." diyerek sağa sola doğru sevinçle birbirimizi sallamaya başladım. Deniz abimin kolları belimi sıkıca sardığında ayaklarım koltuktan uzaklaştı. Koltuğun arkasına çekildim.

"Senin üzülmeni ister miyim ben hiç? El yıkamak neymiş hem de meleğimin sevdiği, beğendiği bir sabun ile?"

"yani." diyerek şımarıkça kıkırdadığımda boynumdan kocaman öpüldüm.

" Karşımda birbirlerini seviyorlar. Biz burada kahroluyoruz. Anlasana abi!" diye isyanlara bağlamaya devam eden Toprak abime gülmek için Deniz abimden ayrıldım. Ayaklarım yere bastı.

Elimde ki dişim ile onlara döndüm.

"Niye Bihter'e bağladınız ki? Abim bana yaptığı dişi veriyor. Tabii mutlu olacağım."

"Biz kıskanıyoruz." diyen Bulut abim ile şirince gülümseyip ona döndüm.

"O zaman ortanızı açın bakayım." yanlarına gittiğim gibi ikisinin de kucağına denk geleceğim şekilde zıpladım.

Altımdan gelen iki acı inilti ile alt dudağımı dişledim. Tamam sanırım biraz sert olmuştu.

"Dilrüba çocuğum olmayacak!" Toprak abim beni bacaklarımdan tutup koltuğun dışına fırlattığında ellerim yere gelecek şekilde yere toslamıştım.

Sevgi göstermekte suç arkadaş.

Deniz abim bana elini uzattığında önüme gelen saçlarımı geriye savurdum, elini tutup ayağa kalktım.

"Size sevgi göstermekte yaramıyor." diye söylene söylene kendi yerime oturdum.

"Utku abim beni vahşice yere attığını görseydi kellen giderdi, oğlum. Sen hayırdır?" dediğimde evin kapısı açıldı. Gözlerim kapıya döndüğünde eve giriş yapan Utku abim ile gözlerim parıldadı.

Toprak abimin gözleri saniyeler içinde bana döndüğünde kötü kötü sırıttım. Her şeyi şimdi anlatacaktım. Sonra Toprak abimin acıdan feryat edişlerini dinleyecektim.

Yaşasın kötülük.

Toprak abim ise hemen telefonuna gömülmüştü. Oturduğum yerden kalktığım gibi kapıya yönelecektim ki telefonuma bildirim geldi. Pantolonumun arka cebinde titreyen telefonumu elime aldım ve ekrana düşüne mesajı gözlerimi kısarak okudum.

Büyük Şeytan : Eğer gidip beni şikayet edersen gider o Göktuğ bey'ciğimi de ben dökerim ortaya minik şeytan.

Hadi canım! Sen unutmadın mı o meseleyi ya?

Kıstığım gözlerimi Toprak abime yönelttiğimde bacak bacak üstüne atmış üstten üstten bana bakıyordu. ŞEYTAN!

"Dilrüba, yavrum sesini duydum. Kime kızıyordun yine?" Utku abimin kulakları şaka mı?

"Yok abiciğim. Kimseye kızmıyordum. Seni özledim de onun stresini atıyordum." Telefonu cebime attım.

Utku abim yanıma gelip koltuğa oturdu. Belime sardığı kolu ile beni kendine çekti. Saçlarımdan öptü.

"Diş yapımına mı başladın, hangisi?"

" PROMOLAR diş abim. Ama Deniz abim bana bir tane yaptı o yüzden bende tatil yapıyordum." dediğimde burnumu sıktı.

"Hazıra konuyorsun yani?"

"Ayıp ediyorsun. Hiç öyle bir yapmıyorum. Abim iyilik etmiş bende kırmadım aldım."

Utku abim güldüğünde bende gülümsedim.

"Öyle olsun bakalım." diyerek abi takımının diğer üyelerine döndü.

"Toprak, Dilrüba'yı çıldırtan sen misin yoksa?"

Nasıl da biliyor ama.

"Yok abi. Ben niye benim minik şeytanımı kızdırayım." Beyimiz verdi tehdit maddesini ortaya rahat tabii.

"İyi madem. Annem nerede?"

"Çarşıya gitti. Bende geleyim dedim ama istemedi. Ödevim olduğu için."

"Demek çarşıya gitti. Seni yanına almadığına göre bir işler karıştırıyor." söylendiğinde omuz silktim. Annem en fazla ne yapabilirdi ki?

"Aman abi annem ne karıştırabilir ki en fazla?" dediğimde düşünceli yapısından uzaklaşmadı ama bir şeyde söylemedi. Beni serbest bıraktığında ayaklandı.

"Üstümü değiştireyim. Geri çıkacağım. Bir kaç işim var. Akşam yemeğe gelirim yavrum." dediğinde kafamı olumluca salladım. Merdivenlere yöneldi.

Deniz abimin çalan telefonu ile herkes kendi işine yöneldi. Bulut abim yeniden elindeki sabuna bir şeyler yapmaya başladı.

Toprak abim ise kaşlarını çatmış bana bakıyordu.

Göktuğ meselesini hala düşünüyor olmalıydı. Neyini düşünüyorsa?

"Efendim Göktuğ?" Göktuğ ismini duymam ile kafam hemen arkaya döndü. Deniz abim ile göz göze geldik. Göktuğ benim korumamdı. Bunu herkes böyle biliyordu ama ikimiz arasında bu iş biraz yoldan sapmıştı.

Göktuğ beni koruması gereken kızdan fazlası olarak görüyordu. Bunu en başta anlamıştım zaten.

Bunu neden yaptığını ise bilmiyordum. Bana neden bu kadar yakın davrandığını sorduğumda ise beni beklediğini söylüyordu.

Benim neyimi bekliyor olabilirdi ki?

Bana gelecek olursak Göktuğ Mert Bey kalbimin ayarları ile oynuyordu ama sadece o kadar. Daha fazlası yoktu. Göktuğ benim abim yaşındaydı. Aras abim en ise oda oydu ama o olamıyordu işte. Aras abim ile arasında aynı olmayan tek şey Göktuğ beni delirtiyordu.

"Tamam akşam saat kaçta?" Saat mi?

"Bizim içinde değişiklik olur kardeşim. Tamam sen bize konumu da gönder akşama orada olacağız. Haberleşiriz." kısa süre sonra da telefon kapandı.

"Nereye gidiyoruz?" Soru benden çıkmıştı.

"Göktuğ'un arkadaşları küçük bir eğlence düzenliyormuş. Bizi de davet ediyor. Gideriz öyle değil mi?" Deniz abim şuan onayladı bir şeyi yeniden bize onaylatmaya çalışıyordu.

"Gideriz abi. Yeni ortamlar bizim içinde iyi olur." Toprak abim için ortam olsun da ne olursa olsun. Eğlence adamı olmak bunu gerektiriyor.

"Bulut?" Deniz abim Bulut abime yönelik sorduğunda Bulut abim elinde ki sabundan gözlerini çekmeden olumlu mırıltılar çıkardı.

"Dilrüba canım sende ister misin?"

"Olur abi gelirim bende." Yeni insanlar tanımak iyi olabilirdi. "Peki ya eğlencenin amacı neymiş?"

"Onu sana Göktuğ kendisi söylemek istiyor." Göktuğ işler karıştırıyordu. Bunu söylerken de Deniz abimin kaşları çatılmıştı.

Hadi, hayırdır inşaALLAH.

Gözlerim duvarda ki saate dokunduğunda saatin 17.45 olduğunu gördüm. Abim akşam dediğine göre 20.00 gibi orada olacaktık.

"Ne giysem acaba?" diye sesli düşündüğümde abimlerin gözleri beni buldu.

"Eşofman takımı giysen de olur." diyen Bulut abim ile yüzümü buruşturdum.

"Eğlenceye gidiyoruz ne eşofmanı abi ya. Elbise giymem lazım. Ben odama çıkıyorum, Görüşürüz." Oturduğum yerden kalktığım gibi merdivenlere koştum. Merdivenleri ikişerli çıkmaya başladığımda arkadan onların memnun olmayan seslerini işitmeye başladım.

"Elbise de bildiğimiz elbiselerden olsun!" Toprak abim arkadan kükrediğinde galeye bile almadım.

"Ben bir giyineyim de görün siz." diye kendime söylediğimde üst kata çıkmıştım.

Utku abimin kapısı açıldığında karşı karşıya geldik. Abim ile odalarımız yan yanaydı.

"Hayırdır güzelim ne bu heyecan?"

"Akşama bir eğlenceye davetliyiz abi onun için elbise bakacağım ama Toprak abim karışıyor." dediğimde gözleri yüzümün her karışını denetledikten sonra bana yaklaştı. Anlımdan öpüp geri çekildi. "Abilerin ne işe yarıyor yavrum. Sen istediğini giy onlarda yanında olsun." dediğinde benden uzaklaştı ve merdivenleri inmeye başladı.

Utku abim abiler de Aras abimle yarışıyordu ama küçüklüğümün kahramanı daima Utku Saltuk'tur.

Odama giriş yaptığımda dolabıma yöneldim. Elbise dolabımın kapaklarını açtığımda karşıma dizilen elbiselerime göz atmaya başladım.

Hiç biri doğru düzgün gece elbisesi değildi. Ben ne giyecektim ki şimdi?

Elbiselerimin arasında duran siyah elbiseyi elime aldım. Baldırlarımda biden vücuda yapılan ip askılıydı.

"Yani sende fazla iddialısın. Abimleri geç orada seni giyemem." Elbiseyi geri dolabımın içine attım.

Yaklaşık bir saattir odamın içinde bütün elbiselerimi puanlama devam ettim. Ve bütün elbiselerime bir kulp buldum.

"Of! ben ne giyeceğim be?" kendimi sırt üstü yatağa attığımda cebimde ki telefonum çalmaya başladı.

Telefonu cebimden çıkardığımda arayan isim ile aramayı hemen cevapladım.

"Göktuğ?" diye açtığım telefon ile karşıdan rahat bir nefes sesi duyuldu.

"Abi demediğin için içim ne kadar rahatladı bilemezsin." dediğinde sırıttım ama ona belli etmedim.

"Abi dememi çok istiyorsan derim."

"İstemiyorum güzelim. Cama çıksana." dediğinde yatağımdan kalktım.

"Cama neden çıkıyorum." dememe kalmadan camdan aşağıya baktım ve elinde büyük bir kutu ile bana bakan Göktuğ'u gördüm.

"Ne yapıyorsun sen orada? Eve girsene."

"Elimde ki kutu ile mi?"

"Evet."

"İçinde ne olduğunu merak etmiyor musun?"

"Yani hayır? Ne var ki?"

"Bu gece için giymeni istediğim o elbise var." Kalbimin can yakıcı ritmi yeniden değiştiğinde yutkundum.

"Ama neden aldın?"

"Koruması olduğum güzelliğin daima güzel olduğundan emin olmam lazım. O da anca benim aldığım elbiseyle gerçekleşebilir."

"Fazla romantiksin. Abilerime söylersem kellen uçar."

"Elbiseyi içeri nasıl sokacağız Dilrüba." dediğinde alt dudağımı dişledim sonra ileriden elinde poşetlerle gelen annemi gördüm.

Aklıma gelen biraz iyi birazda kötü olan fikir ile başka çarem olmadığını fark ettim.

"Kutuyu anneme ver. Annem bana almış gibi eve sokabilir."

"Benim aldığım bir elbiseyi? Dilrüba ha annen ha abilerin." dediğinde az da olsa haklı olabilirdi ama en azından o annemdi.

"Dediğimi yap. Annem seni sorgulamayacaktır."

"Tamam, nasıl istersen." dedikten sonra telefonu kapattı ve cebine koydu. Arkasını dönüp annemin önüne doğru yürümeye başladı.

Annem Göktuğ'u gördüğünde gülümsedi. Birbirlerine selam verdiler. Sonra annemin bakışları benim camıma döndü. Kısa bir an göz göze geldik sonra annem kutuyu kendi ellerine aldı.

İşte bu be!

Göktuğ'a gülümsedikten sonra Göktuğ aracına yöneldi. Annemde eve doğru gelmeye başladı. Bende hemen camdan uzaklaştım. Annem odaya gelene kadar dağıttığım elbiseleri yerlerine asmaya başladım.

Aniden telefonuma gelen bildirim ile telefona uzandım. Mesaj gelmişti.

Göktuğ Bey'ciğim : Elbiseyi üzerinde görmek için sabırsızlanıyorum.

Dilrüba : Sen bana yürüyorsun adeta ama görmezlikten geleceğim Göktuğ abiciğim.

Attığım mesajdan sonra görüldü yediğimde yüzümü astım. Aman hemen bir abi dedim diye trip yiyoruz.

Dilrüba : Eğlence ne için düzenleniyor?

Göktuğ Bey'ciğim : Geldiğinde söyleyeceğim.

Dilrüba : Göktuğ burnuma hiç hoş kokular gelmiyor.

Göktuğ Bey'ciğim : Sabırlı ol Dilrüba.

Çevrimdışı oldu ve bende telefonu yatağın üstüne attım. Uyuz herif!

Okula gitmediğim günlerde Göktuğ'u göremiyordum. Okula gittiğim günlerde de sadece eve getir götür yapıyordu. Konuşmalarımızda ise daha çok kalbim ile oynuyordu.

Bana güzelim demesi beni delirtiyordu.

Bana neden elbise almıştı? Amaç neydi?

Bir buçuk ayda aramızda farklı hiçbir şey olmamıştı. Benim açımdan olmamıştı. Göktuğ hala aynı Göktuğ'ydu.

Giriş kapısının açılıp kapanma sesini duydum. Annem gelmişti. Bakışlarım yeniden duvar saatini buldu. Geceye az kalmıştı.

saat 19.45 idi.

Odamda ne kadar da fazla oyalanmıştım öyle.

Odamın kapısı tıklandığında açtım. Karşıma elinde büyük kutu ile annem duruyordu. Annem etrafa göz gezdirdikten sonra içeri girdi. Kutuyu kucağıma verdiği gibi kapıyı kapatıp kilitledi.

"Anne?" dediğimde bana döndü.

"Bırak bakayım şu kutuyu yatağın üstüne."

Dediğini yapıp yatağın üstüne bıraktım.

"Otur bakayım sende hemen şuraya." yatağın üstüne oturduğumda annemde gelip yanıma oturdu.

"Göktuğ oğlum sana neden elbise alıyor Dilrüba?"

"Bilmiyorum anne. Bana da sürpriz oldu."

"Bilmiyorsun demek? Bu gece onun evine partiye gidiyormuşsun hem de bu aldığı elbise ile." dediğinde sorma tarzı beni stresin içine atıyordu.

"Onun evi olduğunu bilmiyordum. Abimler ile gideceğiz." dediğinde annemin bakışları kutuya döndü.

"Bu çocuk seni seviyor mu?"

Annem bu soru böyle bir anda sorulur mu ya?

"Bilmiyorum."

"Dilrüba sen ne biliyorsun kızım?"

"Anne gerçekten bilmiyorum. Hem Göktuğ benden büyük. Nasıl sevsin."

"Yavrum. Güzel kızım aşkın yaşı olmaz. Sevebilir. Sende sevebilirsin sadece benden gizli iş çevirme istiyorum."

Dudaklarım dışa doğru büküldü. Annemin avucu yanağıma dokundu. "Göktuğ oğlum seni seviyor olmalı. Sevmeyen bir adam gidip korumalığını yaptığı kıza elbise almaz."

Kafamı olumluca salladım. "Anne ben duygularımdan emin değilim. Daha bir buçuk ay ha oldu ha olmadı. Hep yanımda oldu. Varlığına alıştım ama yokluğu nasıl olur bilmiyorum. Sevdiğimden emin değilim ama kalbim." dediğimde kuracağım cümleyi bilemedim.

"Kalbin o her sana baktığında veya temas ettiğinde belki de konuştuğunda çarpıyor öyle mi?" Annem beni şuan kalpten götürecekti.

"Anne abilerim ne der? Onların yanında Göktuğ'a abi diyorum ben."

"Abilerin senin mutluluğundan başka bir şey istemezler yavrum. Sen mutlu olacağın yeri bul ve orada kal. Onlar da daima senin arkanda olacaklar." annem ile sevgili konusunu konuşacağım hiç aklıma gelmedi ama bu durum çok hoşuma gitmişti.

Annem bana akıl veriyordu.

"Ne almış bakalım. Aç kutuyu kız." Annem de benim kadar meraklıydı.

Kutunun üstünde ki bağcığı açtığımda kutunun kapağını kaldırıp yana koydum. Bir tane elbise ve yanında ona uygun olacak topuklu ayakkabılar vardı.

Bunlar çok güzellerdi.

"Damadımın zevkini beğendim." Annemin kurduğu cümle ile dudaklarım iki yana kıvrıldı ama sonra hemen eski haline geri getirdim.

"Abinler hazırlanmak için odalarına girdi. Bende çıkayım. Güzelce hazırlan ve gel."

Annem yataktan kalktıktan sonra bende kalktım. Annem kapıyı açıp odadan çıktı. bende buna uygun olacağını düşündüğüm takılarımı ve çantamı ayarladım. Saçlarımı salık bırakacaktım.

Yeniden kutuya döndüğümde elbiseyi içinden çıkardım boydan baktım. Kısaydı ama dar değildi.

Ucuş Ucuş olması ise ayrı bir hoşuma gitmişti.

Elbiseyi yatağımın üstüne bıraktığım gibi telefonuma sarıldım. Ona yazacaktım.

"Hayır yazmayacağım. Gittiğimde üstümde görmesi ve benim o şekilde teşekkür etmem daha güzel olacaktır." Evet evet kesinlikle.

Telefonu yeniden yatağın attığımda iç çamaşırı çekmeceme yöneldim. Beyaz takım aldım.

Giyinme işimi hallettiğimde açık saçlarımı arkaya doğru taradım. Aynanın önünde kendime bakmaya başladım.

Elbisenin salaş olması o kadar güzeldi ki gün boyu bunun hakkında övgüler dağıtabilirdim. Bacaklarımın çoğu açıktaydı ama bu sorun teşhir etmiyordu.

Sonuçta annemin damadı almıştı.

Ayaklarıma da aldığı topukluları geçirdiğim artık hazırdım. Makyajımı da en başında yapmıştım.

Tam olarak efsane olmuştum!

Odamın kapısı tıklandığında bakışlarım kapıya döndü. "Girebilirsin." dediğimde kapı yavaşça açıldı ve Salaş gömleği ve siyah pantolonu ile içeri giren Toprak abim ile dudaklarım aralandı.

"Cidden bu kadar güzel olman gerekiyor mu? Elbise zevki kesinlikle anneme ait değil. iddiasına girerim." Zaten sen her şeyi bil.

"Fazla düşünmek insanda stres yapıyor abicim. Çok düşünme sen."

"O dudakların ne öyle senin?" Diye bana yaklaştığında ellerimle dudaklarımı kapattım. Onlara dokunamazdı.

"Bu elbiseye kırmızı ruj mu cidden? Zevksiz." dediğinde göz devirdim.

"Kırmızı ruj her elbiseye yakışır bir kere. Sensin zevksiz."

"Kavga etmeyi bırakın da gelin hadi." Bulut abim bize bakmadan odanın kapısının önünden geçip gitmişti ki geri gelip kapıdan bana bakması uzun sürmedi.

"Bu hatun kim? Tanıyamadım." Bulut abime kocaman gülümseyerek baktığımda etrafımda hafifçe döndüm. Altımda kısa şort vardı. o yüzden rahattım. İç çamaşırı ile kalmak fazla sorun teşkil ederdi. Rahatta edemezdim.

"Cidden güzel miyim?"

"Çok güzelsin biriciğim." dediğinde yanıma gelip yanağımdan makas aldı.

"Rujum kötü mü?" dediğimde gözleri dudaklarıma kaydı. Omuz silkti. "Gayet canlı durmuş. Beğendim." dediğinde gülüşüm daha da büyüdü.

Bulut abim odadan çıktığında Toprak şeytanına döndüm. "Yalancı! Bir de bana zevksiz diyor. Kıskançsın işte."

"Abiyim ben tabii kıskanç olacağım. O Göktuğ beye hazırlandığını da çok iyi biliyorum. Kaç yaşında adam cık cık cık." dediğinde boydan aynama döndü. Gömleğinin zaten düzgün olan yakasını düzeltmeye başladı.

"Abi o gün gördüğün şey hakkında ne diyeceğimi bilmiyorum, gerçekten." dediğimde Toprak abimin gözleri beni buldu. Bana döndü ve kollarımdan tuttu. Nazik tutuşu karşısında mavi gözlerine tutundum.

"Küçük şeytanım benim. Ben kıskanç bir adam olabilirim ama kardeşimin seçimlerine de saygılıyım. Göktuğ iyi adam. Benim bir lafım yok ama senden fazla büyük değil mi be yavrum." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Büyük ama kalbim onun için atıyor sanırım." dediğimde Toprak abimin gözlerinde değişim olduğunda dudakları iki yana hafifçe kıvrıldı.

"Sen söyleyince kıskançlık damarım daha da daraldı şimdi." dediğinde tebessüm ettim.

"Sen hep mutlu ol yeter ki. Ben kıskansam da daima yanındayım. Toprak abin hem kıskanır hem korur." dediğinde kıkırdadım.

"Teşekkür ederim abi."

Uzanıp başımın üstünden öptü. " Bu duygularından o beyefendinin haberi var mı?"

"Ona hala abi diyorum." dediğimde Toprak abim gür bir kahkaha attı. "hadi canım, şaka? İşte benim kardeşim be. Ne uyuz oluyordur o şimdi." dediğinde keyfi yüzünden okunuyordu.

"Oluyor." dediğimde sırıttı.

"Sana karşı duyguları var mı peki? Hiç belli etti mi bizim hain koruma." dediğinde üstümde ki elbiseyi işaret ettim. Gözleri elbiseye takıldı sonra yeniden bana baktı. Dudakları aralandı ve geri kapandı.

"Annemin zevki olmadığı zaten belliydi ama onun alması." Toprak abim derin bir nefes alıp verdi. "Evet ben kıskanç bir adamım. Daha fazlasını kaldıramıyorum. Hadi aşağı inelim."

Ve konu şimdilik kapandı.

Annem biliyordu.

Toprak abim öğrenmişti.

Diğerleri nasıl tepki verecekti. Onların hiç bir fikirleri yok. Ne de olsa ben Göktuğ'a hala abi diyordum.

Toprak abim önden çıktığında bende peşinden yatağın üstünden çantamı alıp çıktım. Odamın kapısını kapattım.

Merdivenlere yöneldiğimizde Toprak abim kolunu uzattı. Koluna girdim. Merdivenleri inmeye başladık.

"Gittiğimiz ortamda fazla içeyim deme. Bozuşuruz." dediğinde kafamı ona doğru çevirdim.

"Ne?"

"Ortamda içki olacaktır. İçersen eğer yanımızdan ayrılma zaten ayrılmayacaksın da ben önlemimi alayım." dediğinde ben cevap vermeden abimlerin yanına inmiştik.

Hepsinde beyaz gömlek siyah pantolon vardı. Bende de mavi elbise. Çok iyi dörtlü olmuştuk.

Utku abim aramızda yoktu. Dediği gibi kendi işlerini halletmeye gitmişti.

"Yavrum bu ne güzellik." Deniz abim elimden tuttuğu gibi beni etrafımda bir kaç tur döndürdü. En sonunda gülerek durdum.

"Sizde çok yakışıklı olmuşsunuz. Bayıldım." dediğimde Deniz abim elimin üstünden öptü. Sıkıca tuttu elimi.

"Hadi çıkalım o halde. Geç kalmayalım." Bulut abim söz ettikten sonra evden çıkmak için kapıya yöneldi.

"Çocuklar kardeşinize dikkat edin. Size emanet." annem yanıma geldiği gibi bana sıkıca sarıldı. "Güzelce eğlen tamam mı tatlı kızım."

"Tamam anneciğim." dediğimde geri çekildi. Yüzüme uzun uzun baktı.

"Hadi şimdi gidebilirsiniz." Abi takımı mırıltılar eşliğinden evden çıkmaya başladığında Deniz abimle birlikte benden evden çıkmış oldum. Garaja indiğimizde Deniz abimin arabasının farları yanıp kapandı.

Deniz abimin Mercedes'i vardı hangi modeldi acaba? kendime de bir tane alırdım.

Uçak gibi mübarek!

"Ön koltuğa geç bakalım prenses." Deniz abim benim için kapıyı açtığında eteklerimi tutup koltuğa oturdum.

"Biz zaten fasulye çöpü." Toprak abim yine lafını etmiş arka koltuğa kurulmuştu. Bulut abimde aynı şekilde yanına geçti ama Bulut abim hiç Toprak abim gibi buralı olmadı. Elinde telefonu başka alemlerdeydi.

Deniz abim sürücü koltuğuna geçtiğinde kısa süre sonra aracı çalıştırdı ve yola koyulduk.

Yaklaşık on dakika sonra yan tarafında havuz bulunan villanın önünde durduk.

"Burası kimin?" dediğimde Toprak abim, "Bilmiyoruz." dediğinde kafamı olumluca salladım. Ama ben biliyordum. Göktuğ beyin eviydi burası.

"Hadi inin bakalım." Deniz abim kapısını açtığında bende kendi kapımı açıp arabadan indim. Bacaklarıma ve kollarıma çarpan serin hava ile tüylerim diken diken olduğunda Toprak abim kolunu bana uzattı. Koluna girdim. Biz önde Deniz ve Bulut abim de arkamızdan gelmeye başladı.

Kapı girişine girdiğimizde kapıyı çalmak için öne uzandım. Kapının ziline dokunduğumda kısa süre sonra kapı açıldı ve bizi karşılayan yirmi ve üstü yaşlarında olduğunu düşündüğüm mini kırmızı elbisesiyle kapıyı açan kız ile göz göze geldik. Gülümsediğinde bende tebessüm ettim.

"Hoş geldiniz. Geçin lütfen." Kız yana çekildiğinde içeri girdik. Toprak abim beni sıkıca tuttuğunda gülmek istedim ama kendimi tuttum.

"İleriden sağa dönün lütfen. Boş bir masaya geçebilirsiniz." kız arkamızdan seslendiğinde dediği yere geçtik. Boş bulduğumuz masalardan birinin etrafına toplandı.

"Bizi davete den Göktuğ nerede?" diyen Deniz abim ile Bulut abim hiç hoşuma gitmeyecek lafı bir bir ortaya dökmüştü.

"Manitasının yanındadır. Koca adam gelir şimdi." benim gözlerim Bulut abimde takılı kaldığında göğsüme baskı yapan şeyi atmak istedim.

Manitası mı?

"Sevgilisi mi varmış?" Deniz abim ortaya konuştuğunda Bulut abim kafasını bilmiyorum dercesine salladı.

"O zaman ne diye manitası diyorsun lan." Toprak abim Bulut abime haklı bir karşılık verdiğinde Bulut abim etrafa bakındı. Gözleriyle gösterdiği yere döndüm.

"İşte. Kız bizi buraya gönderdikten sonra bizim korumanın yanına gitti. Bunun başka bir nedeni ne olabilir?"

"Fazla ön yargılısın." Toprak abim bana bakarak konuştuğunda sözlerinin bana olduğu belliydi. Yanlış anlamamı ve fevri davranmamı istemiyordu.

Aslına bakarsak yanlış anlamıyordum. Yani olabilirdi. Hayatım boyunca hiç erkek arkadaşım olmamıştı. Göktuğ'un bana karşı olan tutumunu ben yanlış anlamış olabilirdim. Ya da sadece arkadaşıdır. Bana karşı olan tutumunda gerçekçidir.

Bulut abim cevap vermedi ve bu konuda böylelikle kapandı. Kuruyan boğazımı ıslatmak için masada olan bardağı elime alıp bir anda dudaklarıma yasladım. Boğazımdan aşağıya inen yakıcı his ile yüzümü buruşturdum ama bardağı geri çekmedim. İçinde içki olduğunu tahmin etmiştim.

"Bizim kız bizden hızlı çıktı." Toprak abim dudaklarımın üstünde tuttuğum bitmiş bardağı aşağı indirdiğinde nefeslendim. İlk defa tattığım bir şeydi ve akşam eve gittiğimde tövbe çekeceğime emindim. İçki haramdı ve ben haramlara dikkat eden biriydim, şu ana dek.

Neden içtin diye sorsalar dahi cevap veremezdim. Bu gece haddinden fazla içeceğime ise emindim.

Deniz abimin önünde ki bardağı alıp dudaklarıma yasladım.

"Dilrüba hanım o bardak son. Seni bir bardak bile kolaylıkla çarpar ne bu hiddet." Deniz abim sözünü noktaladığında masanın yanında beliren başka bir beden ile biten bardağı dudaklarımdan çektim. Rujumun izi kalan bardağı masanın ortasına bıraktım.

Karşımda gözlerime değen gözleri tanıyordum.

"Hoş geldiniz." diyerek bizi selamladığında abimlerle tokalaştı.

"Hoş bulduk Göktuğ." Deniz abim Göktuğ'ya cevap verdiğinde ben oralı bile olmadım.

Elbise için falan teşekkür edecektim bir de rüyasında görür.

İçtiğim şeyde ne kadar iğrençti öyle. Hala boğazımı yakıyordu.

"Abi ben bir lavaboya gideyim." dediğimde çantamı masanın üstüne bıraktım.

"Yanında geleyim mi?" Deniz abim omzuma dokunduğunda onu reddettim.

"Kendim giderim." diyerek onun yüzüne bile bakmadan yanlarından ayrıldım. Abimin dediği gibi içtiğim şey beni çarpmış olmalıydı. Kendimi olduğumdan daha rahat hissediyordum.

"Bende yeni gelen konuklarla ilgileneyim. Keyfinize bakın." Göktuğ'da abimlerin yanından uzaklaşmıştı.

Evin tuvaletini bulduğumda kendi içeri attım. Kapıyı da içeriden kilitledim.

Tuvaletim falan yoktu sadece tek kalmak ve boynuma falan su vurmak istemiştim. O kız meselesi fazlasıyla midemi kaldırmıştı. İnanmasam bile düşüncesi bile göğsümü sıkıştırıyordu.

Çeşmeyi kapattıktan sonra elimi kurulayıp kilitli kapıyı açtım. Dışarı çıktığımda abimlerin olduğu masaya yönelmiştim. Garson olduğunu düşündüğüm çocuğun elindeki tepsiye uzandım ve bir tane daha kadeh aldım. Bu gece içecektim. Yataklara düşene kadar. Tabii ki de masum biçimde kendi yatağıma düşmekten bahsediyorum.

Adımlarımı yeniden abimlerin olduğu masaya yönlendirmiştim ki önüme dikilen beden ile adımladım sekteye uğradı. Kafamı kaldırıp yolumu kesen kişiyi gördüğümde kalbim yine aynı tepkiyi vermeye başladı.

Deli gibi çarpıyordu.

"Benimle gel." beni kolumdan tuttuğu gibi mutfak olan yere götürdü. İçerisi boştu. Arkamızda ikili kapıdan oluşan mutfağın kapılarını kapattı ve kilitledi.

Ben ise kaşlarımı çatmış arkasına bakıyordum. Yüzü dönük olsa yüzüne bakardım.

Kapıları kilitlediğini gibi bana döndüğünde arkamda bulunan tezgaha yaslandım. Elimde ki bardağı dudaklarıma yasladım.

Ama daha ben içemeden bardak dudaklarımdan çekildi. Elimde olan bardağı aldı ve arkamda ki tezgaha koydu.

"Ne istiyorsun?" dememin üstüne gözleri hayretle üstümde dolaştı.

"Ne mi istiyorum?"

"Evet, benden ne istiyorsun? Madem konuştuğun kızlar var benimle neden eğleniyorsun? Küçüğüm diye mi yapıyorsun bunu bana? Benimde bir kalbim var hem de hasta."

"Dilrüba sen ne saçmalıyorsun? Ne kızı, kiminle konuşmuşum ben?"

"Gördüm. O kırmızı elbiseli kızla çok samimiydin. Tamam sana deli gibi aşık değilim veya hiç aşık değilim. Belki de hoşlanmıyorumdur da ama yani bana böyle davranıp dışarıda ki ahh!"

Belimden tutup tezgahın üzerine oturtturulmam ile sözlerim yarım kaldı. Yanımda ki bardağı yeniden elime aldım.

Ona üşenmeden bardağı elimden alıp tezgaha bıraktı.

"O kız benim kuzenim. Benim gözüm ise senden başkasını görmüyor."

"Görmüyor mu?" Cidden Deniz abimi dinlemem lazımdı. Ben fazla rahattım.

"Elbise yakışmış." dediğinde yanaklarımın yandığını hissettim.

"Teşekkür ederim. Ben de çok beğendim." dediğimde gülümsedi. "Beğeneceğini biliyorum. En sevdiğin renk mavi ne de olsa." dediğinde dudaklarımı iki yana kıvırdım.

Elleri bacaklarıma indiğinde iki yana ayırdı. Bacaklarımın arasına girdi. Elbise ise yukarıya doğru katlandı.

"Göktuğ ne yapıyo--"

"Şşş sadece beni dinle." sözleri ile yutkunup sustum.

Her an biri kapıyı açmak için zorlayabilirdi.

Bacaklarımı kavrayıp beline dolamamı sağladığında istediğini yaptım. Bacaklarımı beline doladım. Bana daha fazla yaslanmasına sebep oldum.

Üstten bana bakan gözlerine bakmaya devam etmeye başladım.

"Fazla içiyorsun? Çarpar." dediğinde dudak büzdüm.

"Çarpan çarptı zaten." dediğimde gülümsedi. Dişleri ortaya çıktı.

"Dilrüba kollarını boynuma dola." kollarımı iki yandan boynuna sardım. Bana daha da yaklaştı. Burun buruna geldik.

" Göktuğ bunları neden yaptırıyorsun? Ben ne tepki vereceğimi bilmiyorum."

"Hatırlaman için her şeyi zamana bıraktım Dilrüba ama zaman kavramı benim için çok tehlikeli."

"O da ne demek oluyor? Hatırlayacağımı söyledim sana. Ne hatırlamam gerekiyorsa." diye üstelediğimde parmakları çenemi kavradı. Kafamı yukarı kaldırdı. Koyulaşan gözlerine daha sıkı tutundum.

"Bu eğlencenin sebebini sormuştun." dediğinde kafamı usulca olumlu şekilde salladım.

"Görev çıktı. Arkadaşlarım her görevim çıktığında gitmeden önce eğlence hazırlarlar."

"Ne görevi bu?" dediğimde boynunda ki kollarımı çözecektim ki diğer eli boynuna doladığım koluma dokundu.

"Çekme. Bana temas etmene ihtiyacım var." kollarımı çekmedim.

" Uzun bir süre buralarda olamayacağım. Görev süresi ne kadar olur bilmiyorum. Geri gelir miyim ondan da emin değilim." sözleri balyoz etkisi yaratırken gözlerimin sulandığını hissettim.

"Göktuğ, Aras abim daha yeni gitti. Hani yanımda kalacaktın? Uzun bir süre gitmeyecektin? Neden gidiyorsun? Ben ne yapacağım?" Bir damla yaş yanağımdan aşağıya süzüldüğünde çenemde ki eli yanağıma uzandı. Büyük avcu yanağımı içine hapsetti. Başımı avucuna daha fazla yasladım.

Anneme demiştim, varlığına alıştım ama yokluğunu düşünemiyorum.

Düşünmek istemiyorum.

"Benim içinde ani oldu yavrum." dediğinde hıçkırmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım.

" Göktuğ beni seviyor musun? Bunun cevabını bilmem lazım." dediğimde Göktuğ'un gözleri gözlerimden dudaklarıma kaydı.

" Aşığım sana ben." itirafı karşısında nutkum tutulduğunda kalbim maratona çıkmış gibiydi.

Bana aşıktı.

"Bu kadar kısa sürede mi?" dediğimde yüzü bana doğru yaklaştı. Gözlerim kırpıştırarak kapattım. Dudağımın yanına değdi sıcak dudakları.

"Kısa süre mi? Senin için bir ay benim için sayamadığım kadar fazla ay var, Dilrüba." dediğinde dudaklarımı araladım. Dudağımın yanında olan dudakları boynuma yöneldi.

İzin verdiğim şeyi istemesem dur derdim ama istiyordum. Göktuğ'u istiyordum ama yine de bu yaptığımız ne kadar doğruydu.

Dudakları boynumda tenim ile buluştuğunda dudaklarımı sıkıca birbirine yasladım. Bacaklarımı beline daha sıkı doladım. Kollarımı da aynı şekilde.

"On yıl önce yetimhane de sana dokunmak isteyen çocuğun ellerinden almıştım seni. İşte o zamandan sonra hep seni aradım. Ve aradığımı buldum. Seni buldum güzelim."

Geçmiş hafızam gözlerimin önünden film şeridi gibi geçtiğinde o günü hatırladım. Bana dokunmak isteyen çocuğu, çığlıklarımı ve onu. Kahramanım olan o erkek çocuğunu hatırlıyordum.

Adı, Göktuğ Mert'd.

O çocuk şuan kollarımın arasında olan adamdı.

"Hatırlıyorum." dememin arkasından mutfak kapısı zorlandığında Göktuğ kafasını boynumdan çekti. Gözlerimiz birbirine karıştı. Kapıya bile bakma gereksinimi duymadı.

"Hatırlıyorsun." dediğinde kafamı olumluca salladım.

Dudakları uzandı dudaklarımın yanına dokundu yine bedenim titredi. Kapı biraz daha zorlandı.

"Göktuğ bu yaptığımız yanlış. Ben ve sen olabilir mi?"

"Yanlış olan tek bir şey görmüyorum ben Dilrüba. Sen ve ben çok güzel oluruz." dediğinde alt dudağımı ağzımın içine çektim ve alkolün tadını yeniden hissettim.

"Çok güzel oluruz." dediğimde gülümsedim. Dişlerim gözükecek şekilde gülümsedim. "Göktuğ öpsene beni." Gözlerim dolgun dudaklarına kaydığında onun gözleri gözlerimde oyalanıyordu. "Madem dönemeyeceğini düşünüyorsun. İstediğimi ver bana. Öp beni."

"Senin için döneceğim." demesinin arkasından benden cevap alamadı. Ya da almak istemedi.

Ellerinden biri sertçe belimi kavradı ve beni kendine çekip bastırdı. Dudaklarım arasından kaçan iniltimi ise yıllardır bu an için yanıp tutuşan dudaklar susturdu.

Dudaklarımın üstüne kapanan dudaklara karşılık vermem ne kadar zor olsa da Göktuğ ikimizi de idare ediyordu. Dudaklarımı ağzının içine kabul ettiğinde boğukça inledim. Ona biraz daha yaslandım.

Bedenlerimiz de dudaklarımız gibi bir bütün oldu.

Bu ilkti belki de son olacaktı.

Ben belki de daha yeni filizlenmeye başlayan aşk tohumumun mezarını kazıyordum ama mutluydum. Bulmuştum ve sevecektim. Belki de kalbimin ritmine göre çoktan sevmiştim.

Ne arkamızda ki kapının zorlanmasını umursadık ne de kapının arasından Toprak abimin bağırışlarını. Biz sadece ana odaklandık ve bu an bile ateşimizi çıkarmaya yetmişti.

Ve benim için sayma anı başlıyordu.

Göktuğ gidecekti ve onun olmadığı gün sayısı yarından itibaren bir olacaktı.

-

On yedinci bölüm huzurlarınızla sunar.

~ 5 bin kelime ~

Kitabın en uzun bölümüdür.

Bölüm hakkında genel düşünceleriniz nelerdir? ( lütfen yazın.)

-

Dilrüba?

Göktuğ Mert?

Toprak?

Deniz?

Bulut?

Aras?

Annemiz?

- Sabundan diş yapım anı?

-

Bu bölüm sizin içindi. Tek kötü bir şey yazmadım ha. Mutlu olun.

-

​​​​​​​Gelecek bölümde görüşürüz!

Loading...
0%