Yeni Üyelik
9.
Bölüm

🦷 Sekiz

@yarenbayan_

^ Hoş geldiniz sefalar getirdiniz canikomlar. ^

^ Bu yorum yapmama işini biz ne yapacağız sevgili yorum yapmayan şirin okurlarım. Gece evinize baskına mı geleyim? ^

🎶: Tuğba Özerk / Patron

Bölüm için bir tane beyaz kalp bırakır mısınız?

---
03.03.2008

"Ben daha ne yapayım?" Bulut isyan bayraklarını çekmişti artık. Kendini yüz üstü yatağa bıraktığında elleri ve ayakları yatağın üstüne vurmaya başladı. Diğer yandan da garip garip sesler çıkartıyordu.

"Abi de diyoruz amca diyor! Ya amca demek bir bebek için daha zor iken bu nasıl bir bebekte gidip abi demiyor da amca diyor."

"Çıldıracağım! Saçımı başımı yolacağım artık!" Sinirden gözleri dolan Bulut için artık dayanma gücü kalmamıştı.

"Toprak beye abi var! Bulut efendiye anca amca var. Oh ne ala!"

Yatakta dikleştiğinde karşısında gözlerini büyütmüş bir şekilde ona bakan surat ile çığlık atarak geri üstü yataktan aşağıya düşmüştü.

Bulut için sinir krizinin üstüne bir de bu can yakıcı olay gerçekleşince artık bütün devreleri kopmuştu.

Yerden kalktığı gibi yatağın üstünde ona şirin şirin bakan Dilrüba'ya yöneldi.

"Demek bana abi demek yok. Bir daha odama girmeyeceksin." diyerek Dilrüba'nın at kuyruğu saçından tuttuğu gibi onu sürüklemeye başladı.

Neye uğradığını şaşıran Dilrüba Çığlığını ortaya saldığında Bulut çoktan ufak kardeşini kapı dışarı etmişti.

Dilrüba hissettiği acıdan dolayı dolan gözlerini abisine diktiğinde Bulut bunun karşılığında dil çıkardı ve kapıyı suratına pat diye kapattı.

Ani kapı kapatması ile Dilrüba olduğu yerde dudak büzüp ağlamaya hazırlanacağı an dudaklarının titremesi durdu ve sinsice gülmeye başladı. Sessiz bir gülüştü.

O sırada koşarak üst kata çıkan abilerine döndü.

"Dilrüba ne oldu abicim?"

Toprak kardeşine koştuğunda dolan gözlerini parmak uçları ile silmeye başladı.

"Bulut abi, yazık değil mi bu kıza?"

Cevap gecikmedi, "Dua etsin saçını yolmadım!"

Bu cevaba karşılık abi takımı yüzlerini buruşturduğunda Dilrüba onları umursamadan emeklemeye başladı.

"Yine emeklemeye başladı. Bir işler çevirecek." Deniz kardeşlerini uyardığında diğerleri de başları ile onay verdi.

"Takip etsek mi?" Diyen Kardeşlerden Utku'ydu.

"Canına mı susadın Utku? Ne yapacaksa yapsın. Bulut bu hak etmiştir."

"DUYDUM!" Bulut bağırdığında yüzleri yeniden ekşidi. Bu evde düzgün sesi hafif olan insan yoktu.

"Gidelim hadi." Deniz önden gittiğinde diğerleri de onu takip etti. Salona televizyonun karşısına kuruldular.

Dilrüba adımlarını odasının önünde bitirdiğinde ayaklarının üstüne kalktı. Boya kalemlerinin yanına geçti.

Abisinin ne kadar titiz olduğunu biliyordu. Bulut'u yine krize sokacaktı biliyordu ama bunu yapmaktan acayip keyif alıyordu.

Toprak abisi de Bulut abisinin en sevdiği yorganı makasla parçalara ayırmıştı. Yani Toprak abisi yaptıysa kendisi de yapabilirdi.

Abisini örnek alan bir kardeşti, Dilrüba.

Renkli pastel boyalarını eline aldığı gibi odasının kapısına doğru yürüdü. Kafasını dışarıya doğru uzattığında abilerinden ses soluk yoktu.

Etraf temiz.

Koşarak Bulut abisinin odasının önüne geldi.

Suratına sertçe kapanan bembeyaz kapıya dişlerini göstererek baktı. Elinde ki pastel boya kutusunun kapağını açıp yere koydu.

"Boyama yapma zamanı!" Kısık ama şeytani sesi sadece kendine ulaştığında eline aldığı ilk renk mavi oldu.

Sonra yeşil.

kırmızı.

siyah.

mor.

kahverengi.

ve en son da lacivert!

Kapının her tarafında gezdirdiği boya kalemleri ile kıkırdadı. Kapı çok güzel olmuştu.

Rengarenk!

Elinde ki boyaları paketine dizdiğinde arkadan kilitlenen kapının kilidi açıldığında Dilrüba'nın gözleri büyüdü ve kucağına hapsettiği boyaları ile kapının önünden koşarak uzaklaştı.

Tek kelimeyle toz oldu.

Dilrüba odasına giriş yaptığı gibi Bulut abisinden büyük bir bağırtı koptu. Bağırtının ama teması da belliydi.

"DİLRÜBA!"

Dilrüba bundan korkacağı yere yere sırt üstü yatıp havaya kaldırdığı ellerini sallamaya başlamıştı.

Bana ters yapana haddini bildiririm adlı hayatı yaşıyordu, Dilrüba.

Bulut gördüğü kapının hali ile elini kalbine koydu. Bunu yapmış olamazdı.

Abiler takımı yine aynı tempoda merdivenleri tırmandığında gördükleri manzara ile gülmemek için kendilerini zor tuttular.

"Oğlum hıza ne hainlik yaptın da sana ceza verdi?" Diyen Bulut abisi ile kafasını duvarlara gömesi vardı.

"Saçından tutup kapının önüne koydum."

"Sen kızın saçlarını yol. Bizimki de seni serbest bıraksın. Sen buna inandın mı?" Diyen Utku ile Bulut oflaya oflaya bir hal olmuştu.

"Bu kızı evlatlık veremiyor muyuz?" Diyerek karşısında ki abilerine ve Toprak'a sorduğunda aynı anca hepsinin kaşları çatılmıştı.

"Anladık o sizin kardeşiniz." dediğinde arkasını dönüp kapısı ile göz göze gelmemeye çalışarak odasına giriyordu ki arkasından Deniz konuştu.

"Bizim kardeşimiz Bulut."

"Bizim olsaydı eğer bende onun abisi olurdum. Ola ola anca amca oldum." Diyerek kapıyı bu seferde abilerinin yüzüne kapattı. Yatağına çıktığında sızlayan gözlerini yastığına bastırdı.

Kardeşine ne kötülük kapıştı da bunları yaşıyordu ki?

Biberonunu mu kırmıştı?

Hayır.

Emziğini mi saklamıştı?

Hayır.

En sevdiği oyuncağını mı elinden almıştı?

Şuan için hayır.

Kendine bir tane bile neden bulamıyordu.

Nedeni olmayan bir şey için kardeşinden bu kadar her türlü şiddeti görmesi çok saçmaydı.

Bulut o gün anne ve babası eve gelene kadar odadan çıkmadı. Durmadan ağladı.

Dilrüba ise resim çalışmasının devamını odasında geçiriyordu.

Çalışmasını gerçekleştiği malzeme de Utku abisinin en sevdiği tişörtüydü.

Utku'yu da krize sokmuştu ama şuan için Utku'nun haberi yoktu.

Dilrüba uslu uslu iş üzerinde çalışıyordu.

Utku, Deniz ve Toprak da yeniden salona inmiş yarıda bıraktıkları araba yarışını izliyorlardı.

"Dilrüba fazla sessiz değil mi?"

Deniz konuştuğunda Utku sıkıntıyla kardeşin edöndü.

"Lütfen kötüyü çağırma. Odasında uslu uslu duruyor işte."

"Kesin bir işini bitirmeye çalışıyor." Toprak kardeşini tanıyordu. Bu sessizlik normal değildi. Dilrüba sadece yaramazlık yaptığı anlarda sessiz olurdu.

Şuan da olan şey de buydu.

Dilrüba odada içlerinden birinin hiç hoşuna gitmeyecek bir şey yapıyordu.

"İçimizden birinin kuyruğuna basacak. Bakalım şanslı olanımız hangimiz?"

Utku ve Deniz aynı anda koltuktan kalktığında merdivenlere doğru koşmaya başladılar.

Toprak ise keyifle sırıttı.

Kardeşini çok seviyordu çünkü kendisine örnek aldığı abisi kendisiydi.

Bununla gurur duyuyordu.

Abilerinin arkasından gitmek için koltuktan kalktığında daha merdivenlere ulaşamadan yukarıdan gelen Utku'nun can yakan sesini duyduğunda gülüşü büyüdü.

Belli olmuştu.

Kuyruğuna basılan kişi Utku abisiydi.

Dilrüba ona yapılan şeyi karşılıksız bırakmazdı. Demek ki Utku abisi iyilik haricinde ufak kardeşlerini sinirlendirmişti.

Yukarıya çıkmasına gerek olduğunu sanmadan koltuğa döndü ve keyifle oturdu.

Bu evde kardeşinden doğru dürüst çekmeyen tek abi oydu.

Toprak iki canı yanan abisi hatırına dudaklarını büktüğünde araba filmini devam ettirdi.

Küçük sürümü ile gurur duyuyordu. Kardeşi çok canlar yakıyordu.

Büyüdüğünde de bu anlarına şahit olmak için günleri iple çekiyordu. Daha ki o dönüm noktası olan güne kadar.

---
Şimdiki zaman

"Kafayı yemiş olmalısın? Bir DNA testi için o kadar para verilir mi?"

"Benim sonuçların çıkmasını bir hafta bekleyecek tahammülüm yok."

"Yahu sadece bir hafta. Ölmezdik ya. Hem zaten yine negatif çıkacak. Boşuna para." Diyerek hastane yatağına biraz daha kuruldum.

"Negatif deyip durma benim de sinir tabakamla oynama kızım."

"Kardeşin değilim Deniz bey. Bunu hepimiz biliyoruz ama siz inanmak istemiyorsunuz."

Yanımda ki koltukta oturan Deniz'in gözleri beni bulduğunda, " Hiç mi bir ihtimal vermiyorsun?"

"Ne?" Dediğimde oturduğu yerden kalktı. Yanıma gelip boşluk bulunan yere kuruldu. Benim gibi sırtını yatak başlığa verdi. Yan yana oturuyorduk şuan.

"Bu benzerliğimize şaşırmıyor musun? Aslında aklıma yatmayan çok şey varken sana sadece benzerliğimizi soruyorum. Beş yaşında kayboldun Dilrüba bizi nasıl hatırlamazsın?"

Deniz'in sorusu ile öylece ona bakakaldım. Beş yaşında ki bir çocuk ailesini tanırdı.

Bende tanıyordum. Annemi ve babamı biliyordum. Sonra ise yetimhaneye verilmem geliyor tabii.

"Küçüklüğümde siz yoksunuz."

"Küfür etmemek için sakin kalmaya çalışıyorum." Dediğinde gülesim geldi.

"Et. Ben duymamış gibi yaparım."

Deniz de güldüğünde bende tebessüm ettim.

"Benden ilk ümitlenen kardeşin Utku olmuştu. Şimdi umurunda değilim. Neden biliyor musun?"

"DNA denen bozuntu şey negatif çıkarmış."

" Bana kalırsa bende DNA nın doğru olduğu taraftarıyım."

" Dilrüba dört yaşında olan anılarına dair hiç mi bir şey hatırlamıyorsun?"

Geçmişi sorgulamaya çalıştım ama hayır.

" Hayır. Nasıl hatırlayabilirim ki zaten o zamanlar küçücüktüm."

"Kafan zehir gibiydi ama."

"O çocuk ben değilim göreceksin. Yani zehir gibi bir aklım olsa şuan diş protez değil diş hekimliği okurdum."

"Zeki demedim yalnız. Zehir dedim. Senin kafa sadece bizi delirtmek için programlanmıştı."

Buna karşı kıkırdadığımda, "Küçük Dilrüba'dan çok çekmişsiniz. Üzüldüm."

Deniz kafasını sağ omzuna doğru yatırdığında yüzünde ki düşünceli ifade ile beni izlemeye devam etti.

"Bana böyle bakma. Kendimi sizi kandırıyormuş gibi hissediyorum."

"Yanılıyorsun. Burada kendini kandıran varsa o kişi ben olurdum." Haklıydı şimdi.

"Birazdan sonuçlar elimizde olacak." dediğimde derin bir nefes verdi.

"Sana söyledim. O sonuç ne gelirse gelsin senden vazgeçmeyeceğim."

Gözlerimi gözlerinden çekmedim. Kendimi gördüğüm o gözlere dalıp gittiğinde tam dudaklarımı aralayıp kendi söylediğim şeyi diyecektim ki odanın kapısı açıldı.

İkimizin de dikkati dağılıp kapıya döndü.

Sonuçlar çıkmıştı.

"Sonuçlarınız çıktı. Bu ikinci test olduğu için gelmeden önce sonuçlara baktım."

Doktorun şuan bizim kardeş olup olmadığımızı biliyor olması daha da heyecanlanmamı sağladı.

Yatakta dikleştiğimde Deniz yataktan kalkmıştı. Doktorun yanına gittiğinde bende parmaklarım ile oynamaya başladım.

Pozitif çıkmasını istiyor muydum? Belki.

Negatif çıksa üzülür müydüm? Hayır. İlk yaşadığım hayal kırıklığı gibi olmazdı.

"Sonuç ne?" Diye ben sorduğumda Deniz kısa bir an arkasına dönüp bana baktı.

"Sonuçlarda değişen bir şey yok. Gençler kardeş değilsiniz." Diyen doktor bey ile yanılmadığımın şerefine dudaklarım iki yana kıvrıldı.

"Biliyordum." Dediğimde ayaklarımı yataktan aşağıya sallandırdım. Ayakkabılarımı giymeye başladım.

"Doktor bey sonuçlar da hata olmasın?" Deniz son şanslarını kullanıyordu.

"Üzgünüm sonuçlar doğru."

" Bir hata var. Biliyorum lanet olası testlerde bir hata var!"

Deniz sinirlendiğinde ayakkabılarımı giyip yanına gittim. Elimi omzuna koydum.

"Bana kalırsa boşu boşuna sinir krizi geçirme. Yanlışın peşinden gidiyorsun. Bunu sende biliyorsun ama inat ediyorsun. İnsan insana benzer Deniz bey. Ben en baştan sonuç negatif çıkarsa ne olacağını söylemiştim. Ve görünen köy kılavuz istemez ki ben gidiyorum."

Dediğimde doktor beye döndüm.

" Üçüncü defa da gelecek mişiz gibi hissediyorum ama neyse. İyi günler."

Yanlarından çekildiğim an kolumdan tutup yeniden eski yerime geçmem aynı anda olmuştu.

" Hafıza kaybı geçirmiş. Beş yaşında yaşadıklarını hatırlamıyor."

Şaşkınlık içinde Deniz'e döndüğümde kolumu elinin arasından çektim.

" Bu kadarı da fazla ama! İstemiyorum artık senden hiçbir şey! Bugün olanlar sondu. Numaranı da engelleyeceğim. Bir daha karşıma çıkma."

Odadan çıktığımda seri adımlarla hastaneden çıktım. Gece'nin bilmem kaçıydı. Üstümde sadece şortum ve kısa kollu tişörtüm vardı. Aman ne hoş.

Kollarımı göğsümde birleştirip yürümeye başladım.

Başıma gelmeyen şey kalmadı şu Güngör denen aile yüzünden. Ne benzerlikmiş arkadaş! Bıktım.

Ama yola çıktığımda yüzümü buruşturdum. Bir daha ara sokaklara girersem ne olayım.

Arabalar vızır vızır yanımdan geçerken onları izlemeye başladım.

Hem yürüdüm hem de arabaları izledim. Geçen araba renklerini saymaya çalıştım. Birazda üşüdüm.

Aslında baya bir üşüdüm.

"Delireceğim! Ölmeyi bekleyen gariban bir kız olan ben şimdi gerçek ailem hikayesinin içinde baş karakter olmuştum. Cidden şaka gibi!"

Kendi kendime konuştuğumu gören yaşlı bir çift kendi aralarında fısıldaşmaya başladığında bayık gözlerle onlara baktım.

Sanırım deli sandılar.

Normaldir.

Kafa mı bıraktılar insanda!

Adımlarımı biraz daha hızlandırdığımda bir anda esen rüzgar ile tir tir titremeye başladım.

"Bende ki şansın da!"

Dişlerim birbirine çarpmaya başladığında geriye doğru uçuşan saçlarımı düzene sokmaya çalışmadım bile.

O an yanımda duran lüks bir araç ile gözlerimi araca çevirdim.

"Deniz bey ben bıktım! Siz bıkmadınız! Yeter ama!"

Arabanın sahibi Deniz denen adamdan başkası olamazdı!

Arabanın siyah camları açıldığında gördüğüm yüz ile kaşlarım havalandı.

Tanımıyordum.

"Siz kimsiniz?" Dediğimde dudakları kıvrıldı.

" Manevi abine merhaba demeyecek misin Dilrüba?"

Ha siktir!

Gerçek miydi la bu manevi abi hikayesi?

Şaka la şaka gül diye gibi bir şey sanmıştım ben.

"Kafa mı buluyorsun benimle? Eğer öyle isen o dayın olacak adama git de. Dilrüba donarak ölmüş!"

Arabadan gözlerimi çekip yürümeye başladım.

Biri biter biri başlar!

Arkamda ki arabanın kapısı açılıp kapandığında adımlarımı daha da hızlandırdım.

O an kolumdan tutulmam ile geriye doğru çekildim.

Kolumdan tutula tutula kolum lastik oldu! Bu erkek milleti ne meraklı şu kızları kolundan tutmaya!

" O elini kolumdan çek lan!"

"Baya da hırçınız."

" Dimi sana bakılırsa da baya bir yüzsüzsün."

Lafı lap diye suratına yapıştırdığımda dilini dudakları üstünde gezdirdi.

" Dayım olan adam umurumda değil. Onun gelip sana dediği şeyler de öyle. Ne dedi sana? Kesin senin nerede olduğunu falan benden haber almıştır. "

" öyle dedi. " dediğimde hemen arkasından hapşırdım.

Gözleri üzerimde gezdiğinde kolumu bıraktı.

"Arabaya geç istersen? Donarak ölmeni istemem."

" Arabana binecek kadar salak mıyım ben?"

"Değilsin ama donmaman için binmen lazım yani şuan otomatik olarak salak olacaksın."

Mıy mıy Mıy!

Salak!

"Şimdi sen benim abimsin öyle mi? Manevi abim?"

"Öz abinim şuan için."

What?

"Ne ne ne?"

"Arabaya bin anlatacağım."

Bunj kaçıramam işte! Koşar adım arabayanın önüne geldiğimde ön yolcu koltuğuna oturdum. Arabanın içinde sıcacık ha.

"Evet, Seni dinliyorum."

" Kalpten gitmezsin öyle değil mi?"

"Sen beni ne sandın? Ölüm kolik mi?"

"Evet."

"Sağ ol. Şimdi anlat."

"Dayım olan adam senin dayın falan değil. O adama da sakın güvenme. Beni de elinde tutuyor sanıyor ama yanılıyor şerefsiz."

"Bu da ne demek oluyor şimdi?"

"Annen olan kadın yani benim annem. Dilrüba sen benim öz kardeşim değilsin. Bizim ailenin kızı bile değilsin. Her şey yalan. Yalandan ibaret bir hayat yaşıyorsun."

Duyduklarım karşısında kulaklarım uğuldamaya başladığında ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. Bu gerçek olabilir miydi?

" Ama bu çok saçma. Annemin oğlu olsaydın seni görürdüm. Sen yoktun."

"Çünkü sende yoktun. Annem seni eve getirdiği gibi yetimhane götürdü. Bizimle beraber yaşamadın bile."

Boğazım düğümlendiğinde kalbim sıkışmaya başladı.

"Saçmalık! İnanmıyorum sana."

Cebine uzanıp cüzdanını çıkardı. İçinden annem ve babamın resmini çıkardı. Hemen ardından da kimliğini.

"Al bak."

Kimlik elimin arasında sanki küçülüyormuş gibiydi.

Soyadı Sungur'du.

Aras Efe Sungur.

Gözlerimi karşımda ki adama çevirdim. Elimdeki fotografta ki adamın kopyasıydı. Baba dediğim adamın kopyasıydı.

Ben ise hiç birine benzemiyordum.

Titreyen ellerimin üstüne konan el ile göz yaşları yanaklarımdan süzülmeye başladı.

"İnanmak istemiyorum. Ben hatırlamıyorum. Lanet olsun hatırlamıyorum. Nasıl olur?"

Hıçkırarak ağlamaya başaldığımda adam aban uzanıp sarıldı. Saçlarımı okşamaya başladı.

" Hepsi geçecek Dilrüba. Sana artık hak ettiğin hayatı geri vereceğim. Yıllardır seni takip ediyorum. Artık yeter dedim. Bunu sana yapmalarına izin veremezdim. "

" Yapmalarına mı?"

"Dilrüba, sana bunu yapan öz deden. Kadir Güngör. Kız torun istemediği için bütün herşey."

Kafamı geriye çektiğimde öğrendiğim ikinci gerçek ile donakaldım.

Güngör.

Güngör dedi.

Sonuçların negatif çıktığı o aile.

Ne oluyordu bu lanet yerde! Üzerime ne tür bir oyun oynanıyordu?

" Aras, kaç yaşındasın sen? "

Sadece sormak istediğim buydu. Çünkü diğer sorularımın cevaplarını kaldıramazdım. Hatırlamadığım şeylerin altından kalkamazdım. O aile benim için yoktu.

Aslına bakarsak bu aile de benim için hiç olmamıştı.

" 27 yaşındayım, Minik kardeşim. " dediğinde gülmek ile ağlamak arasında gidip gelmeye başladım.

"Manevi kardeş bile değiliz yani. Vay be." dediğimde hıçkırmaya başladım.

Aras yüzüme yapışan saçları geriye çektiğinde, "Ağlama ufaklık. Seni koruyacağım." dedi.

O an ona da inanmak istedim.

Sürücü koltuğunun olduğu cam bir an da kırıldığında çığlık attım.

Aras arkasını dönmeden kafasına aldığı sert sopa darbesiyle bayıldığında kafası önünde ki direksiyona düştü. Kafasından akan kan beyaz gömleğini kekelemeye başladığında gözlerim irice açıldı.

"ARAS!" Diye ona uzandığımda tepki vermiyordu.

Lütfen bir şey olmasın. Hayır.

Benim tarafımda ki kapı açıldığı an arkamı döndüm. Onu gördüm. Dayım olduğunu söyleyen yalancı adamı.

Kollarımdan tuttuğunda çığlık atmaya başladım. Debelenmeye çalıştım. " Bırak beni! Bırak! ARAS!"

"Demek çok değerli Aras ile tanıştın ha. Afferim size iyi halt ettiniz."diyerek beni arabadan çıkardığında saçlarıma yapıştı. Kendine doğru çektiği saçlarım ile beni sürüklemeye başladı.

Deminden beri vızır vızır geçen arabalardan ses seda yoktu!

Arkaya park ettiği siyah arabasına doğru beni çekiştirmeye başladığında bağırmaktan geri kalmadım. Elinden kurtulmaya çalıştım.

" Bıraksana be! Piç kurusu!"

Küfür ettiğim an saçlarıma daha fazla asıldı. Canımın acısıyla gözlerim sulandı ama pes etmedim. Saçlarımı tutan eline tırnaklarımı geçirmeye çalıştım.

Arabanın arka kapısını açtığında tırnaklarımı daha sert batırdım. Acıyla inlediğinde beni arabanın içine attı. Kendisi de yanıma geçtiğinde şöför koltuğunda başka bir adam vardı.

" Ne istiyorsun benden?"

"Canını istiyorum! Sus artık!" dediği an yüzüne tükürdüm. O an araba çalıştı.

Eyüp, yüzüne gelen tükürükleden dolayı elini yüzüne attığında camı açmaya çalıştım ama ben camdan dışarıya uzanamadan saçımdan geriye çekilmem aynı anda gerçekleşti.

"Bana ne haddine tükürürsün sen? Geberteyim mi seni şimdi?" yüzüme karşı kısık sesle beni tehdit ettiğinde ona cevap dahi vermedim.

"Umurumda bile değilsin şerefiz! Her şeyi biliyorum!" dediğim an dudakları arasından bir küfür firar etti.

Saçlarımdan tutuğu gibi kafamı bir anda cama geçirdiğinde şakağımdan aşağıya süzülen kanı hissettim.

elleri saçımdan geriye çekilmedi.

Kararan gözlerim ile son kez dışarıyı gördüğümde de kafamı geriye çekip bir kere daha kapıya çarptı. Elleri saçlarımdan ayrıldı.

O an bilincim kapanırken hissettiğim acının Yanı sıra karanlık görüntümün önü renklendi.

Başıma artıdan bir ağrı girdiğinde kafamı cama yasladım.

Gözlerimin önünden geçen yüz simaları ve anılarla acıyla inledim. Her şey bir anda kafamın içinde var olduğunda gözlerimi aralamaya çalıştım.

Kan göz pınarlarıma dolarken yanımda duran adama baktım.

"Sensin. O gün beni kaçıran adam sensin. Şöför koltuğunda olan piç sensin!" dediğimde yüzüme yediğim tokatla zaten kapanmak üzere olan bilincim karanlığa büründü.

Kafam boşluğa düştü.

Ve ben geçmişime dair olan herşeyi hatırlıyorum.

Ben Dilrüba.

Güngörlerin en küçük ve tek kızı olan, Dilrüba Güngör.

-

Sekizinci bölüm huzurlarınızda sunar.

Böyle yerde bitirilir mi ama yazar!!! Dediğinizi duyar gibiyim.

Bitiriliyormuş demek ki.

Artık yorum yapmayında göreyim sizi. Bölüm falan yazmam öyle kalırsınız maazallah.

🙂💅

-

Bölüm hakkında genel düşünceleriniz?

Deniz?

Utku?

Bulut?

Toprak?

Dilrüba?

Eyüp?

Aras Efe?

¬ Favorim dediğiniz o sahne?

-

İnstagram / Tiktok :yarenbayan_

Gelecek bölümde görüşürüz aşkilatişkomlarrr ❤️

 

Loading...
0%