@yarenbayan_
|
^ Hoş geldiniz sefalar getirdiniz canikomlar. ^ Yorumlar çok azaldı. Neden oldu böyle bir şey kine??? - Toprak Güngör Dilrüba'nın bulunduğu evin önünde durdurduğum arabadan bir hışımla indim. Kapıları bile kilitlemeden evin kapısına koşmaya başladım. Kapının önüne geldiğimde gözlerim kapı yanında ki zile takıldı. Zili çaldığımda hızlı soluklarımla kapımın açılmasını beklemeye koyuldum. Dilrüba'yı aradığımda telefonda onu beklerken başka bir kızım sesini duymam bile kötü bir durum aklıma düşürürken bir de ondan Dilrüba'nın fenalaştığı haberini almam tamamen delirtti beni. Telefonu kapattığım gibi evden çıktığımda bile arkamdan seslenen abimleri bile duymamıştım. Duymak istememiştim. Bir de onlara anlatmakla uğraşamazdım. Kardeşime bir defa geç kalmıştım. Bir defa daha aynı hatayı yapamazdım. Kapı kısa süre içinde açıldığında koyu kumral dalgalı saçlı bir kız açtı. Kızı görmekle görmemek arasında dururken kızı yana hafifçe itip içeri koştum. Evin düzenini geldiğimiz günden bildiğim için ortak alana salona geçtim. Dilrüba'nın etrafına dolanmış kızları kenara çekip aralarından geçtim. Koltuğun önünde eğildim. Koltukla uyuyan Dilrüba'nın yanağına dokundum. Ateşi falan yoktu. Terlememişti. Nefesi de gayet düzenliydi. Cidden uyuyor olmalıydı. "Dilrüba, abicim ben geldim. Uyan bir tanem." diyerek yanağını sevmeye devam ettim ama kaşlarını bile oynatmadan uyumaya devam eden Dilrüba ile göğsüm sıkışmaya başladı. Uyuyor olsaydı uyanırdı. Ben buraya gelene kadar ayılması lazımdı. Neden tepki vermiyordu? "Neden bu hale geldi?" diye sorduğumda telefonda konuşan kız konuşmaya başladı. "Motor kullandı." dediğinde gözlerim irice açılmış bir halde ona döndüm ama tepki veremeden geri önüme döndüm. Kalbine zarar gelmişti. Dilrüba bayılmamıştı. Ayağa kalktığım gibi belinden ve bacaklarından tuttum. Kardeşimi kucağıma aldım. Kafası göğsüme düştüğünde göğsüm sıkıştı. Zarar gelmesine izin veremezdim. "Kapıyı aç" dediğimde dış kapıya seri bir şekilde yürüdüm. Telefonda konuştuğum kız peşimizde pervane olduğunda kapıyı açtı. Kapıdan çıktığım gibi arabaya yürümeye başladım. Arabanın kapısının kapandığını gördüğümde nefesimi sertçe dışarı verdiğimde arabaya yaklaştım. Benim arabaya yaklaşmamla beraber yanımdan koşarak geçen kız arka kapıyı açtığında arabaya ilk önce o bindi. Kenara kadar kaydığında ne yaptığını sorgularcasına ona baktım. "Ne bekliyorsun? Kızın kafasını bana doğru çevir. Ben tutarım. Başını bir taraflara vurmasın. Ve evet tabii ki de bende geliyorum." dediğinde kaşlarım havalandı. "Kızı motora bindir sonra bende geliyorum." diyerek dediğini yaptım ve Dilrüba'yı yavaşça arka koltuğa yerleştirdim. Kapıyı üstlerine kapattığımda kendi kapımı açtım ve arabaya bindim. Aracı çalıştırırken arkama döndüm. Gözleri kapalı olan kardeşime baktım. Geri önüme döndüğümde arabayı evin bahçesinden çıkardım. "Hem kızın motor kullanmasında ne sorun var? Kullanmayı biliyor." diyen kız ile sabır çektim. "Kardeşim kalp hastası." dediğimde sessizleşti. "Bilseydim sürdürmezdim herhalde. Bilmediğime göre bana tan tana yapamazsın." dediğinde hayret edercesine arkamı döndüm. Bu dönüş çok kısa sürdü. Yeniden yola döndüğümde daha fazla çene çalmak istemiyordum. Daha sonra merak ettiğim şeyler olduğu için konuşmama isteğimi bastırdım. "Dilrüba'nın yanında bir çocuk olması lazımdı." dediğimde cevabı netti. "Tekti." "Ne demek tekti lan!" diye bir anda yükseldiğimde arkadan tiz sesi yükseldi. "Bağırmasana!" diye o da bağırdığında sesimi hafiflettim. "Neyse şimdi öğreniriz." diyerek telefondan Akif'in numarasına tıkladım ve arabaya bağladım. Bir kaç çalıştan sonra telefon açıldığında ilk konuşan ben oldum. "Akif sen bu kızı ne diye tek başına bırakıyorsun?" dediğimde aracı sağa kırdım. "Neyi tek bırakmışım?" dediğinde bende sinir kat kat artmaya başladı. "Dilrüba'yı kafenin önünde niye yalnız bıraktın oğlum? Normalde olsa evin önüne kadar getirirsin." dediğimde arkada kısa bir sessizlik oldu. "Ne oldu? Başına bir şey mi geldi?" Bu sefer sesinde endişe tohumları ekildiğinde sakinleştim. "Motor kullanmış. Uyanmıyor." dediğimde tek bir cevap istedi." "Hangi hastane?" "Medipol." dediğimde geliyorum dedi ve telefonu kapattı. Bende arabayı acilden soktuğumda aracı hemen durdurdum. Arabadan indiğim gibi arka kapıyı açtım. Kız Dilrüba'nın başını hafifçe tutuyor incinmemesini sağlıyordu. Arabanın içine uzandım. Dilrüba'yı kendime çektiğimde kucağıma aldım. Dilrüba'yı hastanenin içine taşıdığımda gören hemşireler hemen sedye ile önüme geldi. Kardeşimi yavaşça sedyeye yatırdığımda yanımda beliren kıza döndüm. Endişeyle Dilrüba'ya bakıyordu. "Hastanın neyi var?" diye soran hemşireye karşılık durumu anlatmaya başladım. "Kalp hastası olduğu halde motor kullanmış. Sonra da yorgun düştüğünü söyleyerek bayılmış ama uyandıramıyoruz." dediğimde hemşire kafasını olumluca salladı. "Gerisi bizde siz merak etmeyin." dedi ve sedye ile beraber acilin içinde seri adımlarla yürümeye başladık. Kapıları kapanan yerde ben ve yanımda ki kız kapının arkasında kaldığımızda adımlarım kesildi. Öylece önümde ki kapalı kapıya bakmaya başladığımda ellerimi saçlarıma geçirdim. "Hangi akılla o motora bindin be kızım?" diye söylendiğimde yanımda duran kız omzuma dokunduğunda başımı ondan tarafa çevirdim ve neredeyse omzuma gelen kıza üstten bakmaya başladım. "Elbet bir sebebi vardır. Kendini suçlamaya başlama." dediğinde gözlerimi çektim ondan yeniden kapıya baktım. Kırık buz olan hastane kapısında kendi gölgemi bile göremiyordum. "O sebebi elbette dinlemek istiyorum ama önce uyanması lazım." dediğimde hafif gülümsedi bunu yandan doğru gördüm. Kafasını olumluca salladı. "Uyanacak. İnan seni anlıyorum. Ben de az beklemedim bu hastane kapılarının önünde ama eninde sonunda abim gözlerini açtı." dediğinde gözlerimi yeniden ona çevirdim. Göktuğ hakkında konuşuyordu. "Göktuğ kuzenindi diye biliyordum. Telefonda öyle söylemiştin." dediğimde elini omzumdan çekti. Kollarını göğsünde bağladı. "Evet Göktuğ benim en büyük kuzenim. Hem de abim olur. Annem ve babamdan çok bana o baktı." "Annen ve baban hayatta mı?" dediğimde yüzünde ki kırık gülümseme ile kafasını hafifçe olumsuz şekilde salladı. "Annem ben bebekten ölmüş. Ölüm sebebini ise bilmiyorum. O zamanlar doktorlar nedenini bulamamış. Babam da ben on üç yaşındayken şehit oldu. Göktuğ abim gibi askerdi. Yüzbaşıydı." dediğinde yüzünde hüzünden çok gurur vardı. Babasıyla gurur duyuyordu. Gurur duyulması gereken bir adamdı. "Başın sağ olsun." "Vatan sağ olsun." dediğinde başımı eğdim. "Bizde babamızı iki yıl önce kaybettik. Kalp krizi." dediğimde aynı tepkiyi aldım. "Başınız sağ olsun." "Sağ ol." dediğimde dudaklarını içe doğru büktü. "Kaç yaşındasın?" dediğimde duvara doğru yürüdü. Sırtını duvara yasladı. Ben ise olduğum yerden ayrılmadım. Kapıya ne kadar yakınsam kardeşime o kadar hızlı ulaşabilirdim. Bir daha geç kalmayı göze alamazdım. " Yirmi olmama azıcık kaldı." dediğinde istemeden güldüm. " Peki yan sen?" dediğinde kafamı çevirip ona baktım. "Yirmi üç olmama azıcık kaldı." dediğimde gülümsedi. Kafasını olumluca salladı. " Abimle aynı yaştasınız." dediğinde yüzümü ister istemez astım. "Şu konu açılmasın diye ne yapmam lazım. Göktuğ denen herif bizle neredeyse aynı yaşta ise biz ne yapabiliriz. Kimlikle o bizimle aynı yaşta diye yaşımızı mı büyütelim? dediğimde kıkırdadı. Gözlerim kısa bir an gülüşüne takıldı ama sonra yeniden gözlerine odaklandım. Açık kahve gözlerinde oyalanmaya başladım. "Hayır, sadece abileriyle yaşıt biri ile ne biyelim ilginç geldi ama normal de karşılanır. Çoğunlukla." dediğinde damarıma bastı. Yani şimdi bunu dedi diye onu dört farklı yerinden parçalasam ne olurdu ki? "Kardeşimin gönlü konmuş ne yapayım? Yaş farkı az yada çok olması aşka engel değildir. Ben kardeşimin arkasındayım." dediğimde kafasını onaylarcasına salladı. "İşte böyle abi herkese lazım." dedikten sonra devam etti. "Adını öğrenemedim." "Toprak." dediğimde derin bir nefes aldım. İçeri de bu kadar uzun ne yapıyorlardı? "Memnun oldum Toprak." dediğinde ona ismini sormadığımı fark ettim. İçte içe kendimi ayıplarken kardeşimde kalan aklımla ona aynı soruyu yönelttim. "Senin adın ne?" "Neray." dedi. "İlk defa duyuyorum. İsminin bir anlamı var mı?" dediğimde dudaklarını büzdü. "Annemin isminin tersten söylenişi. Annem çok istemiş bu ismi almamı." Dediğinde derin bir nefes verdim. "Adını beğendim." dediğimde kocaman gülümsedi. "Teşekkür ederim." dediğinde bende, "Rica ederim dedim" ama devamını getiremedik. Önümde ki büyük kapı iki yana açıldığında kapıya doğru bir adım attım. Neray'da yanıma geldiğinde içimde ki endişe ve huzursuzlukla doktorun çıkmasını çekmedim. Doktor görüş açısına girdiğinde güzel bir haber gelmesini bekledim. "Dilrüba Sungur'un yakınları mısınız?" "Evet, ben abisiyim." dediğimde doktor bana dönük konuşmaya başladı. "Dilrüba buraya getirildiğinde bilinci kapalıydı. nabzı çok düşüktü kalp ritimleri ise oldukça düşük. Motor kullanması onun için ölümcül sonuçlanabilirdi ama kullandığı ilaçlar ona köprü görevi görmüş. İlaç tedavisi iyiye gittiğini söyleyebilirim." dediğinde sevinsem mi üzülsem mi diye ikilemde kaldım. Ölümle sonuçlana bileceğinden bahsediyordu. "Şuan da durumu nasıl?" "Şuan da gayet iyi uyuyor. Uyandığı zaman çıkabilirsiniz. Geçmiş olsun." dediğinde sağ olun dedik ve yanımızdan ayrıldı. "Bak demiştim sana Dilrüba da aynı abim gibi güçlü çıktı." diyen Neray'a döndüğümde kocaman bir gülümseme ile bana baktığını gördüm. "Güçlüdür benim küçük kardeşim." dediğimde doktorun çıktığı kapı yeniden açıldı. "Hastanın yanına girebilirsiniz buyurun." diyen hemşire hanım ile ikimizde içeriye geçtik. Dilrüba'nın bulunduğu alana girdiğimizde iki tarafında bulunan yatakta boştu. bu alanda tek Dilrüba tedavi görüyordu. "Birazdan uyanır. Geçmiş olsun." diyen hemşireyi onayladığımızda güler yüzle yanımızdan ayrıldı. Bizim için ayrılan oturma yerlerine oturduk. Neray ile yan yana oturduğumuzda Dilrüba'nın uyanmasını beklemeye başladık. Yaklaşık on dakika sonra Dilrüba uyanmaya başladığında oturduğum yerden kalktım. Baş ucuna geçtim. Uyandığında ilk gördüğü kişi olmak istiyordum. Yalnız olduğunu hissetmemesi gerekiyordu. Burada abisi vardı. Toprak abisi vardı. Daha diğerlerine bile haber vermemiştim. Allah'tan kötü bir haber almamıştık. Kardeşim gözlerini açmıştı. Gözlerini araladığı an göz göze geldiğimizde gülümsedim. Elim saçlarına dokundu. Hafifçe okşadım. "Abi." dediğinde uzandım. Anlından öptüm. "Abim, iyisin. Hiçbir şeyin yok. Korkma abiciğim." dediğim dudakları kıvrıldı. "Ben Toprak Güngör'ün kardeşiyim. Bana ne olabilir ki?" dediğinde gülüşüm büyüdü. "Tabii ki öylesin küçük şeytan." dediğimde tamamen gözleri aralandığında kıkırdadı. Kollarını kaldırıp boynuma doladığında yatağa doğru eğildim. Rahat sarılmasına yardımcı oldum. "Seni korkuttuğum için özür dilerim." dediğinde saçlarının üstüne dudaklarımı bastırdım. Kokusunu derince soludum. "Korkutacak şeylerde bulunma Dilrüba." dediğimde sessizleşti. Kollarını koynumdan ayırdığında dikleştim. Oda yatakta oturur hale geldi. Arkamdan Neray görüş açısına girdiğinde Dilrüba bir bana bir Neray'a baktı. "Neray?" Neray elini saçlarına geçirdi. "Geçmiş olsun Dilrüba. Ben bilseydim sana teklif etmezdim." dediğinde bir de teklif edenin o olduğunu öğrendim. "Bir de sen teklif ettin? Vay be." dediğimde Neray ortamdan soyutlanmaya başlamıştı. "Bilmiyordum dedim ya! Daha ne diye sorguluyorsun?" diyerek arkasını döndü ve odadan çıktı. Kapıyı da arkasından kapattı. Kapıdan çıktığı gibi kapı arkasından gelen gürültüyle kaşlarım çatıldığında Neray'in iniltiye benzer sesi duyuldu. "Bir şey oldu?" diyen Dilrüba ile kapıya yürüdüm ve açtım. Karşımda gördüğüm görüntü ile gözlerimi kıstım. Yere hafifçe eğildim. Yerde ki cam parçalarını toplamaya çalışan Neray'ı kolundan tutup ayağa kaldırdım. "Ben toplamayın dedim ama inat etti." diyen hemşireye sorun yok dercesine baktım. Neray'ın avucunun içinde ki cam parçalarını yere savurduğumda gözleri bana döndü. Sinirlendiğini anladığımda gözlerini benden çekti. "Ben gidiyorum. Tekrardan geçmiş olsun, Toprak." dediği gibi kolunu elimin arasından çekti. Arkasını dönüp yüksek topuklarının üstünde seri adımlarla yürümeye başladı. "Benim arabamla geldik! Nereye gidiyorsun?" diye arkasından bağırdığımda arkasını dönmeden arkaya doğru orta parmağını kaldırdığında gözlerim hayretle büyüdü. "Terbiyesiz." diye söylendiğimde hastanenin içinde gözden kayboldu. Dilrüba'nın yanın geçmek için arkamı döndüğümde aklım giden terbiyesizde kalmıştı. Yanında neyi vardı da eve gidecekti? "Abi?" diye içeriden seslenen Dilrüba ile dikkatimi kardeşime verdim ve içeri adımladım. Yatakta bağdaş kurmuş şekilde oturan güzelime baktım. Yanına geçip bende hemen yanına oturdum. "Kızın üstüne gittin. Sana söylemiş işte ne diye üsteliyorsun?" "Bana orta parmak çekti." diye şikayet ettiğimde güldü ama hemen kendini düzeltti. "Hak etmişsin." dediğinde gözlerimi devirdim. "Dilrüba koşmak yok. Motor kullanmak yok. Seni tehlikeye atacak şeylere bulaşmak yok." dediğimde kafasını seri şekilde olumluca sallamaya başladı. "Ve küçük hanım şimdi abine yalan söyleme." dediğimde başı durdu ve gözleri bende durdu. " Bugün Akif ile buluşmadığını biliyorum. Kiminleydin?" dediğimde göz bebekleri büyüdü. Telaş etmişti. "Abi ben-" diyerek yalanları sıralayacağını hissettiğimde susturdum. "Doğrular Dilrüba." Gözlerini kaçırdı ama sonra yeniden bana odaklandığında derin bir nefes aldı. "Dicle ile buluştum." dediğinde sadece bakmakla yetindim. Benim küçükken sevdiğim masum olan Dicle'mle mi? Yoksa artık masumluktan çıkan dedemin bebeğini taşıyan Dicle ile mi? "Neden?" dediğimde ellerini ellerime uzattı. Sıkıca tuttu. "Abi seni kandıracaktı. Buna izin veremezdim. Seni sevdiğini söyleyecekti. Bunun olmasını istemiyorum. Abi sana zarar verecekti. Her şey o dedemiz olacak adamın planı. Abi seni elde etmek istediğini söyledi. Buna izin veremezdim. Biliyorsun sen benim biricik abimsin. Senin kötülüğünü ister miyim?" "İstemezsin." dediğimde dolan gözleri ile kafasını salladı. " İstemem abi yemin ederim." dediğinde onu omuzlarından tutup kendime çektim. Sıkıca sardım. "Oraya tek gitmemeliydin yavrum. Ya sana zarar verseydi. O zaman kendimi nasıl affederdim. Henüz tamamen affetmemişken." dediğimde zorla yutkundum. Benim yüzümden kaçırılmıştı. Şimdi de benim yüzümden o kızla buluşmuştu. "Abi artık buluşmayacağım. Sende ondan uzak dur olur mu? Onlar kötü insanlar." dediğinde saçlarını sevdim. " Abisinin bir tanesi sen ne dersen o. Artık Dicle hayatımda yok. Zaten yoktu. Aklımda yaşıyordu. Oradan da çıkması kolay oldu. Çünkü sen geldin. Bana sen yetersin minik şeytanım." "Başka biri bana şeytan dese ağzı ile burnu yer değiştirirdi." dediğinde güldüm. "İşte benim kardeşim." dediğimde kollarını belimde sıkılaştırdı. "Abimlerin haberi var mı başıma böyle bir iş getirdiğimden? "Söyleseydim de Deniz abim kafanı mı ütüleseydi?" "Yani ama merak etmişlerdir." dediğimde gülümsedi. "Seni aramızda en çok merak eden başka biri. Onu da eve gittiğimizde görürsün." dediğimde gözleri ışıldadı. "Kim?" dediğinde dudak büzdüm ama o görmedi. Ondan ayrıldığımda yataktan kalktım. "Hadi bakalım. Eve gittiğimizde görürsün." dediğimde gözlerinde oluşan ani duygu değişimi ile tek kaşım havalandı. "Ne oldu güzelim?" "Dicle artık hayatımıza girmeyecek değil mi?" dediğinde dudaklarım özgüvenle kıvrıldı. "Sen girmesini istemiyorsan girmeyecek. Benim hakkımda öyle konuşan kadını ben niye hayatımda isteyeyim." "Çok haklısın abiciğim. Sen daha iyilerine laiksin." dediğinde yataktan indi. Yerde ki ayakkabılarını giymeye koyuldu. "Hazırım." diye dikleştiğinde elimi uzattım. Elimi tuttuğu gibi hastane odasından çıktık. Koridorda yürürken bana yandan yandan bakan Dilrüba'ya döndüm. "Neden öyle yapıyorsun?" "Neray nasıl kız sence?" dediğinde sırıttım. "Hayırdır Dilrüba hanım bana kız mı ayarlamaya çalışıyorsun?" Kaşları çatıldı. Boş olan eliyle koluma vurdu. Sızlayan kolum ile sırıtışım büyüdü. "Ne alaka be! Ben sana niye kız ayarlayayım. Yok size kız mız! Sadece merak ettim. Ne de olsa Göktuğ'un kuzeni." dediğinde önüme döndüm. Hastane bahçesine adım attık. "Neray iyi kıza benziyor. Onunla arkadaş olmanda bir sakınca yok. Motoruna binmediğin taktirde." "O zaman sende bana araba al. Her yere yürüme gidemem ya." diye isyan ettiğinde göz devirdim. "Bizi zengin mi sanıyorsun sen?" dediğimde güldüm. "Evet, senin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar zenginiz." dediğimde yanımda ki ufaklıkta kıkırdadı. "İşte abi gibi abi." dediğinde arabanın anahtarlarını cebimden çıkardım ama Dilrüba arabanın kapısını açtığında arabayı kilitlemediğim aklıma geldi. Dilrüba ön koltuğa kurulduğunda bende kendi kapımı açmıştım ki hastanenin çıkış kapısının yanında merdivende oturan Neray ile adımlarım durdu. "Bu kız neden orada oturuyor?" "Kim?" diyen Dilrüba ile ona baktım ama yeniden Neray'a döndüm. Öylece yolu izliyordu. Kollarını bacaklarına sarmış gelip geçen araçlara bakıyordu. Eve gideceğini düşünmüştüm. "Bekle beni yavrum. Geliyorum hemen." diyerek arabanın kapısını kapattım. Neray'a doğru yürümeye başladım. Yanına yaklaştığımda dikkati dağıldı ve bakışları bana döndü. Dik dik bakmaya başladığında başını ne var derecesinde salladı. "Burada ne yapıyorsun?" "Gördüğün şeyi." dediğinde ofladım. Ne zor bir kızdı lan bu böyle. "Neden gitmedin?" "Sana ne ya sen kardeşini alıp gitsene. Keyfim oturmak istedi." diye yükseldiğine gözlerim kısıldı. Çantası yoktu yanında. Kesinlikle para da yoktu. "Gel seni de eve bırakalım. Oturma burada." "Ben kendi başımın çaresine bakıyorum. Beni ayıplayan insanlarla daha fazla muhattap etmeyeceğim." "Başlayacağım senin inadına!" Uzanıp kolundan tuttuğum gibi ayağa kaldırdım. Keskin gözleri bana döndüğünde kolunu çekmeye çalıştı ama bırakmadım. "Ne yapıyorsun sen be! Zorba bıraksana kolumu." diye cırlamaya başladığında arabaya doğru yürütmeye başladım. "Sizinle gelmeyeceğim. Dilrüba'nın seni neden Şeytan diye kaydettiği belli." diyerek laf soktuğunu sandığında gözlerimi ona diktim. "Ben olsam bende iblis diye kaydederdim." dediğinde bu sefer güldüm. Yine de onu arabaya kadar sürüklediğimde arka koltuğu açıp içeri soktum. "Uslu uslu otur. Dilrüba çıkmasına izin verme." dediğim gibi kapıyı kapattım. Kendi tarafıma geçtim. Arabaya bindiğimde arkaya döndüm. Dilrüba'nın koltuğunun arkasında kollarını göğsünde toplamış tip tip bana bakıyordu. Bende hiç oralı olmadan önüme dönecektim ki diğer tip tip bakan Dilrüba ile karşılaştım. Ondan da zoraki gözlerimi aldığımda arabayı çalıştırdım. Hastane bahçesinden çıktım. [] [] [] Dilrüba Sungur Neray'ı evine bıraktıktan sonra bizde hemen evin yolunu tuttuk. Abimin Neray'ı alıp evine bırakması güzel hareketti ama neden? "Neray'ı neden evine biz bıraktık?" "Taksi tutup eve gidecek parası yoktu." "Evine vardığı zaman taksiciye öderdi." dediğimde ise mantıklı konuşmama karşı kafasını hafifçe olumlu şekilde salladı. "Evet, bunu yapabilirdi ama o an demek ki o ihtimal aklına gelmemiş." dediğinde dudaklarımı birbirine yasladım. "Olabilir tabii ama yanında telefonu vardı. Elinde görmüştüm. Birini de mi arayamadı yani?" dediğimde ise bana ters ters bakmaya başladı. "Neden öyle bakıyorsun ki mantık yürütüyorum." "Yürütme Dilrüba sen mantık falan. Kız evine gidememiş biz de yardım ettik. Olan bu. Sen kendin için mantık yürüt. Evdekiler seni kıtır kıtır kesecek." dediğinde somurttum. Bazı konularda çok az haklı olması beni bozuyordu. Her konuda haklı çıksa ne yapardım acaba? "Söylemeyeceğiz ki." dediğimde güldü. Bu gülüş tam dalga geçercesine bir gülüştü. "Şaka yapmıyorum. Gayet ciddiyim. Abimlere bugün olanları anlatmayacağız." dediğimde Toprak abim bana öyle bir baktı ki içim ürperdi. "Ya abi onlar senin gibi sakin karşılamaz ki beni kıyma yapar yerler." dediğimde dudaklarımı büzdüm. "Bir kere bulut seni tınlamaz bile. İkincisi Utku abim içinden biraz geçer. Üçüncüsü Deniz abim sadece endişesini belli eder ama." dediğinde sustu. Arabanın içini ölüm sessizliği kapladı. Araba bizim evin bahçesine girdiğinde farklı olan araba ile ilgimi arabayı incelemeye verdim. "Bu araba kimin?" "Demin ki kurduğum cümlenin devamında bulunan şahsın arabası küçük hanım." dediğinde arabayı kapının önüne çekti ve bana dönüp eğlenceli bir şey varmış gibi gülüp göz kırptı. Ben dudaklarım aralık şekilde eğlencenin sebebini düşünürken abim arabadan indi. Bende peşinden arabadan indiğimde arabanın kapıları kilitlendi. Kapıyı çaldığında koşar adım yanına geçtim. Kapı kısa süre içinde annem tarafından açıldı. "Annem nerelerdesin sen bebeğim?" diyerek annem beni kolumdan tutup eve çektiğinde kollarını belime dolayıp bana sıkıca sarıldı. Annem ile sarılırken Toprak abim yanımızdan geçip salona geçti ve salondan sesler yükselmeye başladı. Abimler Toprak abimi sorguya çekiyor olmalıydı. "Sana büyük bir sürprizimiz var anneciğim." Annem beni kollarının arasından çekerken, "Hadi bakalım salona geç de kendin gör." dediğinde içimde artan merak duygusuyla adımlarımı sana çevirdim. Duvarı dönmem ile sırtı bana dönük şekilde oturan adam ile kalakaldım. O beni görmüyordu ama şuan burada durup ona baktığımı biliyordu. Gözlerim karşı koltukta oturan abilerime değdiğinde hepsi merak ve endişeyle beni süzüyordu. Çünkü onları bile bulanık görmeye başlamıştım. Adımlarım arkası dönük olan adama doğru ilerlemeye başladı. Önümde ki yüksekliği görmeyip fazla adım attığımda tökezledim ama düşmedim. Koltuğun yanında durduğumda gözleri beni buldu. Yüzünde ki endişeyle birleşen mutluluk tohumlarıyla beraber ayağa kalktı. Dev gibi olan bedeni tam karşında durduğunda hıçkırdım. Bu kadar erken beklemiyordum. "Yavrum, Güzel kızım." dediğinde bende halatlar yerlerinden çıktı. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığımda beni sıkıca tutup kendine çekti. Kafam koca göğsüne yaslandığında huzurla nefesimi verdim. "Abi." dediğimde tutuşu sıkılaştı. Saçlarımın üstünden arka arkaya öpücükler kondurmaya başladı. " Çok özledim seni. İyi ki geldin ama neden erken geldin." dediğimde hala inanamıyordum. Aras abimin göğüs kafesinin içindeydim. Gelmişti. Göktuğ yoktu ama abim artık buradaydı. Geç yada erken nasıl geldiği şuan umurumda değildi. "İşim erken bitti. Erken gelsem de suç mu oldu?" dediğinde ağlamamın arasında güldüm. Abimin kollarının arasından çıktığımda kocaman açtığım gözlerimle onu incelemeye devam ettim. Bir kaç aydır yoktu ama hala taş gibiydi. "Hala çok yakışıklısınız aşk adam." dediğimde arkadan kafama yediğim yastık ile dengem şaştı. "Sen bence abine o yokken neler neler yaptığını anlat." diyen Toprak abimle beraber güzelim anı böldüğü için ona ateş saçan gözlerimle bakmaya başladım. "Neler neler yaptın bakalım ben yokken?" diyen Aras abim ile yutkundum. Yani şimdi abiciğim ben sana neyi anlatsam? İçin ucu nereden tutarsam tutayım kaçıyor. "Bence ilk önce oturalım. Bilirsin ki can güvenliği önemli." dediğimde Aras abim şüphe etmelere başlamıştı bile. İşim yaştı benim. Bu işin sonunda canlı kalırsam Göktuğ'a mektup yazacaktım. Kavuşamayanların aşkı adlı bir mektup olacaktı. Aras abim koltuğa oturduğunda diğer kalan aile fertlerimde koltuklara kuruldu. Şimdi hepsi nasıl ecel terleri döktüğümü görüyordu. "Dinliyorum." diyen abim ile nereden başlayacağıma karar veremiyordum ama bir yerden başlamam lazımdı. En can acıtmayandan başlasam çok iyi olurdu. "Bugün motor kullandım." dediğimde Toprak abimin keyifle havalanan kaşlarını gördüm. Deniz abimin çatılan kaşları. Utku abimin yerinde dikleştiğini. Bulut abimin bir şey söylemek için ağzını açtığını ama sonra diyeceği şeyi yuttuğunu fark ettim. En sonda Aras abime döndüm. "Yorgun kalbine yüklenecek kadar canını yakan nedir?" diye sorduğunda böyle bir tepki beklemediğim için bir an da bocaladım. "Ben." dedim ama o an ne için o motoru kullanmak istediğimi düşündüm. Kafam dağılsın istedim. Dicle'nin ihanetini unutmak istedim. Abime bir zarar gelecek düşüncesini sindirmek istedim. Bunların hiç birini dile vuramadım. "Bilmiyorum." demek düştü bana da. "Abim. Bizler senin aileniz. Bizden bir şey saklama." " Dilrüba bugün Dicle ile buluşmuş. Akif sadece bir piyon görevindeymiş." dediğinde gözlerimi yumdum. "Bize yalan mı söyledin?" diyen Utku abim ile ona baktım. "Dicle ile buluşacağımı söyleseydim izin verecek miydiniz?" "Vermeyecektik. O kadına güvenmiyorum Dilrüba. Uzak duracaksın." diyen Utku abim ile ellerimi yumruk yaptım. Bu tepkileri almaya hazırdım ama hazır olmak yeterli değilmiş. "Sana inanamıyorum cidden. Yalan söylemekle kalmayıp hem de kendine zarar mı verdin?" diyen Bulut abim ile gözlerim ona dokundu. Tek gördüğüm şey sinirdi. Bana sinirliydi. Onları anlıyordum ama beni de anlamaları lazımdı. En azından Toprak abim kadar anlayışlı olabilirlerdi. "Dicle beni elde etmek istediğini söyleyince Dilrüba da korumacı tavrini ortaya koymuş ama bize söyleseydi her şey daha iyi olabilirdi." diyen Toprak abime döndüğümde ne kadar yediğim haltları ortaya dökse de olaya yumuşak yaklaşması iyi oluyordu. "Dilrüba yanlış bir şey yapmaz. O an mantıklı olan şey buydu ki bunu uygun görmüş." diyen Aras abim ile derin bir nefes verdim. En büyük tepkiyi andan beklerken hata yapıyor muşum. "Güzelim yine de bize danışman lazımdı. Ya o Kadir denen adamda orada olsaydı. Ne yapardık biz?" diyen Deniz abim ile kafamı aşağı eğdim. Haklıydı. Bana veya abime tuzak kurulmuş olabilirdi. Abime düzenlenmiş bir tuzağa düşebilirdim. "Özür dilerim abi. Ben onu düşünemedim ama konu siz olunca dayanamadım." dediğimde Aras abim yumruk yaptığım elimi avuç içine aldı. "Sen kendi sağlığına iyi bak. Bize o yeter küçük hanım." dediğinde gülümseyip kafamı olumluca salladım. "Sen motoru kimden buldun?" diyen Bulut abim ile ona baktım. "Göktuğ'un kuzeni Neray rica etti kullanmam için." dediğimde Aras abim elimi hafif uyarı şeklinde sıktı. "Göktuğ derken?" dediğinde asıl konunun açıldığını hissettim. "Senin arkadaşın olan Göktuğ." dediğimde kafasını salağa yatma dercesine sağ omzuna yatırdı. "Göktuğ abi demek nerede Dilrüba." dediğinde sesinin sertleştiğini anlamamak elde değildi. "Abi biz." "Siz diye bir şey olamaz Dilrüba. Abin yaşında adam Göktuğ." dediğinde söyleyeceklerim boğazıma dizildi. Göktuğ yokken ilişkimizi açıklamak bir hata olmuştu. Aras abimin anlayışlı olmayacağı tek konu buydu ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. "Sıkma kızı." diyen Deniz abim ile Aras abimin sert bakışları ona döndü. Elimin üzerinde duran elini çekti. "Deniz bu kızın dediklerini tek ben mi duyuyorum? Ne demek Göktuğ? Kaç yaş var aralarında. Abisi olacak yaşta. Siz hangi kafayı yaşıyorsunuz?" dediğinde olduğum yerde yok olmak istedim. "Birbirlerini seviyorlar. Engel olacak halimiz yok. İkisi de aklı başında insanlar." diyen Utku abim ile gülümsemek istedim ama Aras abimin gergin kasları hiç hayra alamet değildi. Gözleri hayretler içinde bana döndü. "Bir de ilişkiye mi başladınız siz?" dediğinde tepki verecek halde değildim. Ne dersem aleyhime olacakmış gibi hissediyordum. "Dilrüba cevap ver." dediğinde daha fazla sessiz kalmamam gerektiğini anladım. Anlatmalıydım. "Göktuğ ile ben sekiz yaşındayken tanıştık. Bir yetimhane yurdun da. Okul gezisine gelmişlerdi. O da beni orada bir çocuğun elinden kurtardı. Zor durumdaydım!" dediğimde eski defterleri açtığımı sözüm bittiğinde fark ettim. Lanet olsun! Bu kısmı es geçmeliydim. "Zor durumdaydım derken?" diyen Toprak abim ile dudaklarımı dişlemeye başladım. "Okul gezisinde olan çocuklardan biri bana dokunmaya çalıştı ve Göktuğ kurtardı beni. Önemli değil. Üzerinden on yıl geçti." dediğimde bile hepsinin gözlerinde gördüğüm şey katliamdı. En azından o çocuğu artık bulamazlardı. "O zaman tanıştık ama bir daha karşıma çıkmadı. Birbirimizi en son sen onu benimle tanıştırdığın zaman gördüm." dediğimde Aras abim kısık sesli bir küfür etti. "Aklıma sıçayım." dediğinde hiç oralı olmadım. "Ben tanımadım. Unutmuştum. Daha doğrusu küçüklük halini hatırlıyordum. Bana kendini hatırlattı. Göreve gitmeden hemen önce." Burayı da fazla anlatmama gerek yoktu. Zaten olayı tam takır bilen abi takımı tam karşımdaydı. "Göreve gitti demek. Elbet gelir o." diyen Aras abimi yine takmadım. " Biz yana yana durdukça birbirimizi sevmeye başladık. Daha doğrusu ben ona aşık oldum. Göktuğ en başından beri bana karşı boş değilmiş. Ben fazla geç anladım." dediğimde abilerime karşı bu kadar açık olduğuma şaşırıyordum ama onlar benim abilerimdi. Eğer her şeyi bilmek istiyorlarsa buna da sabır göstereceklerdi. "Dilrüba sen ciddi misin? Bu ilişki yanlış." dediğinde gözlerimi net olduğumu belli olacak şekilde abime çevirdim. "Ben Göktuğ'u çok seviyorum. Ona karşı iyi olmanı istiyorum. Aramızda ki yaş farkı da umurumuzda değil." Ortaya bir anda annem atladığında dikkatler kısa bir süreliğine dağıldı. "İşte benim kızım!" diyen annem ile hafifçe gülümsedim. "Onaylamıyorum." diyen Aras abim ile yüzüm asıldığında saç tutamlarımda gezen eli ile yumuşadığını az da olsa fark ettim. "Ama seni üzerse onu asfaltla bir yaparım." dediğinde gülümsedim. "Teşekkür ederim abi." diyerek ona uzandım ve kollarımı boynuna doladım. "Mutlu olmak senin de hakkın güzelim ama bu kişinin Göktuğ olmaması lazımdı. Yine de saygı duyarım." dediğinde boynundan şap şap öptüm. Güldü. Beni geri çekti. "O kadar laf et. Sonra saygı duyarım. Aman ne hoş." diyen Toprak abim ile kıkırdadım. "Seni de fayansla bir yapmamı istemiyorsan eğer kapa çeneni küçük abi." Aras abimin lafı ile Toprak abim göz devirdiğinde kıkırdadım. Abilerimi çok seviyordum. Onları iyi ki bulmuştum. "Bu arada, " diyen Deniz abim ile dikkatler ona döndü. "tedavim sonuçlandı. tedavi olumlu yönde tamamlandı." demesi ile Toprak abim ayaklandı. Öyle bir bağırdı ki yerimde sıçradım. Annemin gözleri sulandı. Ellerini kalbine koydu. Bulut abimde oturduğu yerden Deniz abimin kucağına zıpladığında ortama tek Fransız kalan bendim. "Bu ne demek oluyor ki?" dediğimde hepsi bana gülümseyerek döndü. "Deniz abim artık göreve dönüyor demek oluyor minik şeytan." diyen Toprak abime ters ters baktım. "Ne görevi bu?" dediğimde Aras abim yanımdan omzuma hafifçe dokundu. Ona döndüğümde gözleriyle karşımda kocaman gülümseyerek kardeşleriyle şakalaşan Deniz abimi gösterdi. "Karşında oturan adam bir savaş pilotu." Gözlerim büyüdü, ağzım şaşkınlıkla aralandı. Vay ananı avradını lan! - Yirminci bölüm huzurlarınızda sunar. DENİZ GÜNGÖR BİR SAVAŞ PİLOTU!!!! AĞAĞAĞ Bölüm hakkında genel düşünceleriniz nelerdir? - En sevdiğiniz bölüm? - Gelecek bölümlerde görmek istediğiniz sahneler? Dilrüba? Utku? Bulut? Toprak? Anne hanım? Neray? Deniz? Aras? - İnstagram : Yarenbayan_
|
0% |