@yarenbayan_
|
Hoş geldiniz sefalar getirdiniz canikomlar, tekrardan.
Uzun bir aradan sonra size bomba gibi bir bölüm ile geldim. Tiktan'tan gelenler ayrı bir heyecanlı. Keyifli okumalar dilerim.
Yorum yapın bolll bolll
Dilrüba --- “Ben size anlatmaya çalışıyorum siz beni kaleye bile almıyorsunuz.” Diyerek kollarımı göğsümde bağladım. Tip bir bakış takınarak abime bakmaya başladım. “Adam gibi anlatsan bende seni kaleye alırım.” Diyerek üste çıkmaya çalışsan Toprak abime gözlerimi kısarak baktım. Uyanığa bak! “Göktuğ bu Toprak denen şahsiyet Neray’dan gram hoşlanmıyordu. Bir anda ne oldu bende çözemedim aslında bakarsak. Sonra bir de baktım bunlar,” elimi hava da sallamaya başladım. Oho mercimeği fırına vermiş.” Demem ile kafama yediğim şamar ile çığlık attım. “Düzgün konuş kırdırtma bana dişlerini.” Diyen Toprak abim ile bende hızlıca ona geçirdim bir tane şaplak. Tam da kafasına. “Düzgün konuşuyorum ben zaten! Sen adam akıllı anlattığım şeyleri kabul etmezsen bende gerçek olan adam akıllı konulara geçerim.” Diyerek ona yandan bir bakış attım ve Göktuğ’un yanına adım adım geçtim. Göktuğ beni kolumdan tutup tamamen yanına yerleştirdi. Aşk adam ya. “Siz şimdi berabersiniz yani? Ben doğru anladım.” Diyen Göktuğ ile ilk onaylayan ben olmuştum. Ne de olsa Göktuğ bilmese bile onların arasını ben yapmaya çalışmıştım. “E, abi ona bakılırsa bizim aramızı da Dilrüba yapmaya çalıştı. Onun yüzünden biz bu haldeyiz.” Diyerek saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştıran Neray’a suçlarcasına baktım. Hemen de sat zaten. “Yani? Ben yakıştırdım diye hemen öpüşüp koklaşmanız mı lazımdı? Üstüme iyilik sağlık yani.” Diyerek rahat bir konum sağladığımda Neray bana inanamaz şekilde baktı. Bu işler böyle Neray Hanım. “Dilrüba benim bu durumdan neden haberim yok?” Göktuğ bana döndüğünde şirince bir surat ifadesine büründüm ve elimle iki suçlu aşığı gösterdim. “Onlar senden saklamamı istedi.” Diyerek şirin bir yalan uydurdum. “Yalana bak. Sen bile bilmiyordun küçük bebek.” Diyen Toprak abim topuğuma hayali bir kurşun sıktığında yutkundum ve Göktuğ’un inanmayan suratında ki kaşları havalandı. “Yani şey kim ister ki abisinin öğrenmesini dimi canım.” Diyerek olayı yumuşatmaya çalıştım. “Yani sen o parti de Göktuğ ile öpüşüp rujunu yok etmeseydin ve biz fark etmeseydin söylemeyecek miydin?” diyerek boş kaleme bir gol yedim. Toprak abim dişli bir rakipti. “Ya hu onun üzerinden kaç ay geçmiş. Sen hala orada mısın? Bak gündem ne kadar değişmişte size gelmişiz.” Diyerek gözlerimi devirdim. “Yeter!” diyerek Göktuğ olaya el koyduğunda derin bir nefes aldım. Toprak abime karşı kaybettiğime hala inanamıyordum. Paslanmış olmalıydım. Kurşuna dizecektim onu. Ama benimkiler hakiki kurşun olacaktı! “Mutluysanız lafım yok sadece bana anlatmaman daha doğrusu ikinizin de saklaması beni sinirlendirdi. Yoksa ne haliniz varsa görün.” Diyerek en rahat konuma geçtiğinde gözlerim irice açıldı. Bu kadar mıydı yani? Toprak abime yumruk falan atmayacak mıydı? Bende o yumruğu görünce çığlık atmayacak mıydım? Bu ne biçim iştir be! Oynamıyorum ben. “Bu tepki az kalmadı mı Göktuğ.” Diyerek yandan ona sokulduğumda bu defa ters bakışları beni buldu. Aman Allah korusun. “Ne yapmamı istersin? Toprak’ı hastanelik mi edeyim?” dediğinde gözlerim Toprak abime döndü. Hiçte fena olmazdı aslında. “Olabilirdi. Bu biraz hafif kaldı.” Dediğimde Toprak abimin elini omzumda hissettim. Elinin baskısı ile omzum sola doğru çökmeye başladı. “Biz neden öğrendiğimiz zaman Göktuğ’u dövmedik? O halde bende onu mu dövmeliyim. Ya da biz mi demeliyim.” Diyerek bana bütün abilerimin Göktuğ’u hırpaladıkları bir hayal kurmama sebep oldu ve her şey başımdan aşağı döküldü. “Vazgeçtim Göktuğ. Sevenleri üzmemek ve dövmemek lazımmış. Hadi gel biz çifte kumruları yalnız bırakalım. Bulut abim dışarı da tek kaldı.” Kolundan tutarak onu dışarı kapısına çekiştirmeye başladım. “Ama hadi!” diye en sonunda pes ettiğimde yerinden oynamadığını fark ettim. “Onalar da bizimle geliyor.” Diyerek iki salak aşığı gösterdi. “Onları ne yapacaksın Göktuğ Allah aşkına! Sen benimle yalnız kalmak istesen ve onlarda gelmek istese ne yaparsın?” “Onların.” Devamına gerek yoktu. “Bence de canım hadi biz gidelim.” Diyerek omzunda elimi gezdirdim. Toprak abim bana alttan alttan bakarken ona karşı omuz silktim. Eğer Neray ile yalnız kalmak istiyorsa benim Göktuğ’a yaptığım cilvelere ses çıkarmayacaktı. Göktuğ arkasını döndüğünde zafer gülümsemesi ile peşine katıldım ve Toprak ve Neray’ın söz hapsinden çıktık. Tam bahçe kapısına yönelmişti ki elinden tutup geri çevirdim. “Yine ne karıştırıyorsun yavrum sen?” diyerek bana döndüğünde kocaman gülümsedim ve uzanıp dudaklarına dudaklarımı dokundurdum. “Bunu yapmak istemiştim.” Dediğimde ufak temasımızdan bile nasıl etkilendiğini gözlerimle gördüm. Aman Allah’ım bana yandan yandan geliyorlar. “Daha iyisini yapabiliriz.” Dediğinde kıkırdadım ve koluna ahtapot gibi dolandım. “Belki daha sonra neden olmasın.” Diyerek onu Bahçe kapısından geçirdim ve güneşin kavurucu sıcağına mahsur kaldık. “Evde işler nasıldı?” diye soran Bulut abime elimle boş ver işareti yaptım. Hemen olayları kaptı ve kafasını onayladı. Dilrüba’nın içinde olduğu bir olay kötü sonlana bilir miydi hiç? “Kardeşim sevdiğim kızın abisini sevmiş onu da benden saklamış olay bu.” Diyen Göktuğ ile dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim. Evet dişlerim gözükmeden de gülebiliyordum. Daha çok tebessüm gibi ama benim ki şirin gülüş olarak geçiyordu. “Bak sen şu işe,” diyerek arkadan sesini duyduğum Aras abim ile oturduğum yerden hemen fırladım. Üstünde ki üniforma şaka mı abim! O boş pos endam! Allah’ım sana geliyorum. “Benim de kardeşim kendi timimden olan birine aşık oluyor ve ben sonradan öğreniyorum. Ne kadar da benzer.” Diyerek sözünü bitirdi. “Her dediğinde de mi haklı olur bir insan.” Diyerek çoktan abimin göğsüne sokulmuştum. Saçlarımın üstünden öptü. “Nasılmış benim minik Dilrüba’m?” dediğinde geri çekildim. Uzandım ve yanaklarından öptüm. “Sen geldin daha iyi oldum abim.” Diyerek kocaman gülümsedim. “Deniz ve Utku’dan bir haberin var mı?” diyen Bulut abim ile dikkatimi abime verdim. “Utku abim cidden nerede?” dediğimde Aras abim beni kendinden ayırdı ama bu sefer de elimi tutup beni abimlerin yanına çimene yöneltti. Yere yeniden oturduğumda Aras abim dikkatini bana verdi. “Birazdan Utku gelecek ve sana bir konu hakkında bazı gerçekleri anlatacak.” Dediğinde gözlerim kapıya kaydı. “Abime bir şey olmadı dimi? Dedem olan o adam zarar falan vermedi? Deniz abim nerede peki?” “Deniz de Utku da gayet iyiler güzelim sadece Utku sana bazı kendi hakkında gerçeklerden bahsedecek.” Dediğinde kafamı olumluca salladım ve evin bahçe kapısından giren Neray ve Toprak abime takıldı gözlerim. Eğer Aras abim Utku abimin konusunu açmasaydım onlara bulaşabilirdim ama kafam şimdi çok farklı yerlerdeydi. “Peki bu gerçekleri sadece ben mi bilmiyorum? Yoksa hepimiz mi yeni öğreneceğiz?” diye sorduğumda abimlere tek tek baktım. Sadece Göktuğ ve Neray’a bakmadım. Onların zaten bir zamanlar benden bile haberi yoktu. “Sen öğreneceksin Dilrüba.” Diyen Aras abim ile bakışlarım donuklaştı. Sır mı vardı yani? Sadece benden saklanan bir gerçek. “Yani şu an hepiniz biliyorsunuz?” diyerek bu sefer bakışlarım Bulut abime döndü. Büyük ihtimalle Aras abimin ne konu da konuştuğunu fark etmişti ve gözlerini benden kaçırıyordu. “Aman ne hoş. İyi bekliyorum.” Diyerek dizlerimi kendime çektim ve kollarımı bacaklarımın etrafına sardım. Çenemi de dizlerimin üstüne koydum öylece oturmaya başladım. Neyse öğrenelim şu gerçeği. Zaten şu aileye geldiğim anda sırlar içinde kalan tek kişi Utku abim olmuştu oda bana yaklaşık bir yıl sonra kendini açma kararı almıştı. Çok erken karar vermiş. “Dilrüba Utku anlattığında ona ters bir tepki verme.” Diyerek Aras abim uyarmaya devam etti. “Abi, sende neden böyle tepki veriyorsun abimi dövecek değilim ya.” Diyerek güldüğümde hiçbiri bana karşılık vermedi. Cidden çok net ve tepkisizlerdi. İçime bir sıkıntı düştü ama belli etmemeye çalıştım. Utku abim bana en kötü ne anlatabilirdi? Beni kıracak bir şey olduğunu düşünmüyordum. Utku abim bir damla göz yaşıma kıyamıyordu. Kesinlikle önemsiz bir konuydu ve abimler abartıyordu. Acaba şu an da bu kadar kıvrandıkları konuyu annem biliyor muydu? Ya da dedem olacak o mendebur? Kafamda deli sorular. Kısa süre sonra evin bahçe kapısından Utku abim ve Deniz abim girdi ve bütün gözler ona döndü. Kendimi o an da gerilim filminin içinde gibi hissettim. “Dilrüba ile yalnız konuşmak istiyorum.” Diyerek Utku abim selamlaşmadan dan diye konuya giriş yaptı. Deniz abim ise anlayacağım bir şekilde sıkıntılı bir nefes alıp verdi. Toprak ve Bulut abim ayaklandı. Göktuğ ve Neray’da yanımızdan kalktı. Aras abim ise arada kalmış gibiydi. “Aras sende kardeşim. Dilrüba ile cidden yalnız konuşsam daha iyi olacak.” Deyince yutkundum. Utku abime bu anlattığı konuda kızacak mıydım acaba? Kafama bin bir türkü kötü senaryo geliyordu ve ben bunların hiçbirini yaşamak istemiyordum. Ama takıldığım konu Utku abimin Aras abime ilk defa kardeşim diyerek hitap etmesiydi. Buda dikkatimi daha fazla üstlerine yığmama neden oldu. Bu aşağılık yerde ne oluyordu? Bir günümde başından sonuna kadar huzurlu geçemez miydi? Ne güzel dedikodu vermiştim, abimlerle aram iyiydi. Deniz abim bile gelmişti. Oda tabii hala Utku abimin yanında ayakta dikiliyordu. Abimlere sarılamamıştım. “Tamam uzatmayalım.” Diyerek konuştuğumda kaşlarım merakla havalandı ve ayağa kalktım. Şimdi herkes ayakta ve karşı karşıyaydı. Utku abim ve ben karşı karşıyaydık. Abimler Utku abimin yanında dikilirken benim yan tarafımda sanki anlaşmışlar gibi Göktuğ ve Neray vardı. İçimde ki kötü his her ne ise hiç gerçekleşmesin istiyordum. “Abi bana ne söylemek istiyorsun? Neden yalnız konuşuyoruz. Ben hariç herkes zaten biliyor olayı. Bileyenlerde benimle öğrensin.” Diyerek gözlerimi abimlerde gezdirdim. “Abilerin sana anlatacağım olayı daha dün gece öğrendiler.” Diyen Utku abime karşı gözlerimi kıstım. Onlara bile daha yeni mi söylemişti. Neden bu bilgiyi önden veriyordu peki? Onları neden korumaya almıştı hemen? “Aras abim peki?” diye sorduğumda Utku abim sıkıntıyla gözlerini yumdu ve dudaklarını ıslattı. Utku abim konuşmadan Aras abim benimle sözlü konuşmaya geçti. “En başından beri biliyordum.”Diyen Aras abim ile dudaklarım iki yana kıvrıldı.“ Eskiye dayanan bir konu yani.” Dediğimde kollarımı göğsümün üstünde bağladım. Beni ne bekliyordu. “Çocuklarım siz mi geldiniz? Eve geçseydiniz ya dışarı da kalmışsınız.” Diyen annem dışarıdan yeni gelmiş olmalıydı. “Anne?” diyerek anneme döndüğümde Utku abimin tereddütlü bakışları benden anneme ulaştı. “Efendim yavrum.” Diyerek bahçe kapısı pervasının yanında durdu. Güler yüzü hiç düşmedi. “Aras ve Utku abim bana eskiye dayalı bir gerçekten bahsedeceklermiş ve anladığım kadarıyla bu gerçek benimle alakalı. Bir bilgin var mı? Utku abim önden abimleri bilgilendirmiş seni de bilgilendirdi mi? Yoksa eskiden bilenlerden misin?” diye sorduğumda annemin yüzünde ki gülücük soldu ve yerini merak ve endişe aldı. Bilmiyordu. “Tamam anneciğim sende bilmiyorsun anlaşıldı. En azından tek kalmayacağım.” Dediğimde Utku abime doğru yaklaştım. Aşağıdan doğru yüzüne baktım. “Seni dinliyorum, abi.” Dediğimde yutkundu ama bu işin geri dönüşü olmayacaktı. “Bana kızabilirsin belki hayatın boyunca bir daha görmek istemezsin bilemiyorum ama bunu senden saklayamam yavrum.” Dediğinde kesik bir nefes aldım. Bu kadar önemli olan neydi abi? Seni ve beni birbirimizden ayıracak kadar dehşet durum neydi? “Neyi?” dediğimde artık bunalıyordum. Çünkü Utku abim ve benim sesimden başka kimseden ses çıkmıyordu. Bu da beni fazlasıyla geriyordu. “Aras ile çok eskiye kalan bir dostluğumuz var.” Dediğinde gözlerim irice açıldı. İlk tanıştıklarında birbirlerinin yüzlerine bile bakmayan bu iki adam mı yakın dosttu yani? “Birbirinizin yüzüne bakmıyordunuz siz? Nasıl yakın dost oluyorsunuz?” “Seni takip ettiğini ve seni koruduğunu biliyordum.” Dediğinde istem dışı bir şekilde bir adım geri çekildim. Gözlerinin içine bakmaktan şüphe duydum. Ne? “Anladım.” Dediğimde zorla yutkundum. “Mesleğimi hep merak etmiştin.” Dediğinde kafamı varla yok arasında salladım. “Özel dedektiftim. Mesleği yaklaşık 3 yıl önce bıraktım.” Diyerek yanıtladı. “Buradan ne çıkarmam lazım? Tamam yakın arkadaştınız. Tamam mesleğini şimdi söylemeye karar verdin. Buna da tamam. Ama neden arkadaş olduğunuzu benden sakladınız?” “Aras seni yurda bırakıldığın andan beri takip ediyordu. Daha ki sen Liseye geçene kadar Aras da doğu görevine verilene kadar. “Dedi ve sustu. Gözlerimi kırpıştırdım ve inanamayarak yüzüne baktım. “Hah, Bir de şey de de tam olsun. O andan sonra seni izlemeye ve takip etmeye ben devam ettim.” Dediğimde konuşmadı veya ters bir cevap vermedi sadece sustu ve bu sessizlik canımı yaktı. Ellerimi yüzüme kapattım ve sıkıntıyla, korkuyla yüzümü ovuşturdum. “Bir dakika bir dakika.” Diyerek ellerimi yüzümden çektim ve sağ elimin işaret parmağını Utku abime doğru salladım. “Sen ciddisin. Deniz abime benzerliğimi o an anladın sen. Ve şüphe de ettin. Dimi ettin?” dediğimde gözlerini ilk kaçıran Utku abim oldu. Lanet olsun! Küfür etmek istemiyordum ama cidden lanet olsun! “Aras’tan DNA testini ilk o zaman istedim ve öğrendim. Kardeşimizdin.” Dediğinde başımdan kaynar sular döküldü ve ben ne tepki vereceğimi şaşırdım. İlk önce dudaklarım titredi. Sırtıma kramp girdi gibi hissettim. Öylece Utku abime bakakaldım. Zorla yutkundum ve dudaklarımı aralayarak ağzımdan nefes alıp vermeye başladım. Ağlamamak için kendimi sıktım ama bunda da başarılı olamadım. “Abi sen ne diyorsun ALLAH aşkına?” dediğimde gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. “Sen liseye başladığım an on üç yaşımdan beri kardeşin olduğumu biliyordun.” Dedim ama cevap alamadım. Gözlerim yanında ki Aras abime dokundu ve onun gözleri zaten benim üzerimdeydi. Utku geldiğinde söyleyecekleri var ama üzerine gitme sadece dinle demişti. Ben bu durumun nesini sadece dinleyecektim! Hayatımın içine etmişlerdi. Bunlar beni mi korumuştu! Hangi birinden korumuştu. “Ben kimsesizdim.” Diyerek konuşmaya devam ettim. Diğer abimleri görmezden geldim. Onlarda bana hemen olayı yetiştiremezdi. Bu konuyu bana Utku ve Aras abim anlatmalıydı. Onlara kızamazdım ama karşımda duran bu iki adam beni kaç parçaya ayırmışlardı haberleri var mıydı? “Siz beni korudunuz ama ben kimseniz kalmaya devam ettim!” diyerek sonda sesimi yükselttim. “Okulda kimsesiz kaldım ben! İçeri de ne yaşadıysam kimseniz olarak yaşadım! Yurtta kimsesiz olarak yaşadım! Ben zorbalık görürken de kimsesizdim. Siz yoktunuz! Lanet olsun sizin korumalığınıza.” Diye bağırdığımda adımlarım bu sefer Utku abime doğru yöneldi ve ağlamam şiddetlendi. Ben en çok Utku abimi severmişim. Ve beni en çok Utku abim yaraladı. Ben hep Utku abimle Rüyalar görürmüşüm. Ve şimdi onun sayesinde bir Rüyadan uyandım. Sinirle üzerine yürüdüğümde Aras abim beni tutmaya çalıştı ama kendimi ondan uzaklaştırdım. “Dokunma bana!” diye ona baktığımda elleri hava da asılı kaldı. Utku abime ulaştığımda sıktığım yumrukları göğsüne sertçe vurmaya başladım. “Biliyordun?” dedim inanamaz gibi. Çünkü inanmak istemiyordum. İstemiyordum. Yumruklarıma karşılık vermedi. Sessizliği zaten en büyük cevaptı. DNA testi bile olsa bana içi o zamanlar bile ısınmamıştı. “Sende biliyordun.” Diyerek bir yumruk daha attım. Aras abim gibi oda biliyordu. Biliyordu işte. En başından beri biliyordu. Beni bile bile iğrenç bir hayatın içinde büyümeye mahkum etmişti. “Benimle oynadın değil mi?” dedim. “Ailenize girmek için kardeşiniz olduğumu hissettiğim her an ama DNA’nın hep yanlış çıktığını görmekle eğlendin değil mi?” yumruklarım güçsüzleşti ama durmadım. Oda durdurmadı. “Yüzüme baka baka benimle eğlendin!” diye çığlık attığımda annemin hıçkırarak ağlaması kulaklarıma doldu. Ellerim güçleşti. Bacaklarım dermansız kaldı. Kendimi dizlerimin üstüne yere bıraktım. Omuzlarıma dolanan ellerle öylece kaldım. Göktuğ yanıma çökmüştü. Diğer yanıma çöken beden ise daima tanıdıktı. Toprak abim. Onun yanına Bulut abim çöktü. Göktuğ’un yanına Deniz abim eğildi. Utku ve Aras abim ayakta kaldılar. “Ben sadece aile istemiştim. Hiç sesli söyleyememiştim. İçten içe çok dilemiştim. Sizi bulmuştum ama ben çok geç bulmuştum. Aslında bulunmuşum ama bulunmamazlıktan gelinmişim. Ben bile bile ailemden ayrı bırakılmışım.” Diyerek kendi kendime konuşmaya başladım. Kimse bana hitaben konuşmadı. “On dört yaşında bir çocuk tarafından sözlü tacize uğradım. O zamanlar o sözlerin de olduğunu bilmezdim ama öğrenmem çokta zor olmadı.” Dediğimde yutkundum. “O anı yaşadıktan sonra yanımda arkadaşım olmayan bir kız vardı. Yaşadığım o iğrenç durumu görünce şey demişti. ‘Benim abim var o beni hep böyle durumlarda koruyor.’ O an bir abim olsun çok istemiştim.” Diyerek dudaklarımı ıslattım ve ellerimi yere koydum kendimi ayağa kalkmak için zorladım. Ayağa kalkarken Göktuğ beni belimden tuttu dik kalmamı sağladı. Dur veya sus demedi. Hadi gidelim demedi. Bana sessizce tek bir şey söyledi. Yüzleş. Gözlerimi yeniden Utku abimin gözlerine diktim. Ben bitik bir haldeydim ama düştüğüm yerden kalkmasını da öğrenmiştim. Hayat bana bir kız çocuğu olarak hayatta kalmayı öğretmişti. O ise fazlasıyla bitikti ama ben olmadan ayağa kalkamayacak kadar acizdi. Ve ben ona bir daha elimi uzatmayacaktım. Kafamı olumsuzca iki yana salladım. “Benim öz abim bile değildin dimi?” dediğimde göz bebekleri titredi. O kalp kırabiliyorsa bende kırabilirdim. Şu anda kalp kırma sırası bendeyse bunu yapardım. “Dilrüba yapma.” Dediğini işittim ve ilk sesini duyduğumda duygusuzca gülümsedim. O an yanağımdan bir damla yaş daha süzüldü. “Sen her şeyi yapmışsın. Ben bir şey yapacağım senin kinin yanında ne ki.” Dediğimde bakışlarım Aras abime takıldı. Başımı sağ omzuma doğru yatıldım. Yeniden Utku abime döndüm. “Süt kardeş oluyor muşuz.” Diyerek sözlerime devam ettim. “Ama inan bana aynı kandan olsaydık bile seni silmem çok kolay olurdu.” Diyerek sözlerimi sonlandırmaya karar verdim. “Artık benim yalanlarla yaşayacak yaşım kalmadı. Artık ne Aras diye bir abim var ne de Utku adında bir tanıdığım.” Diyerek sözlerimi tamamladım. O an gözlerinde yıkılışı gördüm. “Yalvarırım.” Dediğinde gözlerim koluma sarılı parmaklarına döndü ve kolumu kendime doğru sertçe çektim. “Bende çocukken, o hastane odasında DNA sonucunu beklerken Allah’a çok yalvardım.” Dedim ve arkamı yeniden döndüm. Annem duvara yaslanmış ellerini ağzına kapattım göz yaşı döküyordu. Bekledim veya görmezden gelemedim. Hızlı adımlarla anneme yürüdüm ve onu sıkıca kollarımın arasına aldım. Bana kollarını sıkıca doladı. Kendimi orada bırakacağım sandım ama olmadı. Anneme destek oldum. “Ağlama anne. Sana ağlamak yakışmıyor. Sakın ağlama. Ben bu günleri de atlatırım. Senin kızın tanımağı babasına çok benziyor sanırım.” Diyerek hafifçe tebessüm ettim. Annemde burukça gülümsedi. Annemi orada bıraktım ve eve girdim. Odama çıkmaya gerek duymadım. Dış kapıya yöneldim. Arkamdan gelen adım seslerini duyduğumda dönüp bakmadım. Bana alınan Motor’a yöneldim. Arkasında ki kaskı elime aldığım an elimin üstüne konan el ile öylece kaldım ve yanımda duran Göktuğ’a baktım. “Bu halde kullanamazsın. Arabama geç Dilrüba.” Dediğinde haklı olduğunu biliyordum. Arabasına doğru yürüdüğüm sırada Toprak ve Bulut abimi yan yana bana bakarken yakaladım. Neray çoktan arabaya binmişti. Onları çok seviyordum. Yemin ederim çok seviyordum. “Eve geri dön.” Diyen Bulut abim oldu. Cevap veremedim. “Bize geri dön.” Diyen Toprak abim oldu. Ne cevap vereceğimi bilemedim. “Siz bana gelin.” Diyebildim. Ben buraya gelemezdim. Annem vardı ama… Aması vardı. Gözlerimin yeniden dolduğunu hissettim ama şu an da yine ağlamak istemedim. Düşüncelere dalmak istemedim. Eskiyi hatırlamak istemedim. Abimlerden ayrıldığımda kapıdan çıkmış hızlıca bana doğru gelen Utku abimi gördüm. Hemen arkasından da Aras abimi. “Evini bırakıp nereye gidiyorsun?” diye sesini yükselttiğinde artık kesinlikle delirdiğini hissetmiştim. “Bana hesap soramazsın artık!” dediğimde sinirden dişlerini sıktı. “Dilrüba çok pişman oldum. Bunu sana söylemeye bilirdim.” Dediğinde kan beynime sıçradı. “O halde içinde tutsaydın ve hayatımız boyunca yüzüme baka baka hatırlamaya devam ederdin!” dediğimde bana doğru gelmeye devam etti ama yarı yolunda bende arabaya doğru yöneldim. Araba kolunu tuttuğum an ona doğru döndüm ve bakışlarımla olduğu yerde durdu. “Beni durdurmaya kalkma. Benimle göz teması bile artık kurma. Bana seslenme. Adımı söyleme. Eskisi gibi ol varmışım ama yokmuşum gibi davran. Sen çok iyi yaparsın. Alışıksın ne de olsa.” Dediğim gibi kapıyı açtım ve arabanın ön koltuğuna oturdum. Göktuğ zaten arabanın içindeydi. Göktuğ gaza yüklendiğinde Son kez bakacağımı bildiğim gibi gözlerimi Utku abimin gözlerine dokundurdum. İçimde parçalanan şeyin tuzla buz olduğunu hissettim. Canım yandı. Utku abim beni yaralamıştı. Ve bu yara hayatım boyunca kabuk bağlamayacaktı. Eğer ki yaram kabuk bağlamaya çalışırsa acımadan kabuğu deşerdim. Bu artık öyle bir vazgeçişti. ---
Yirmi Altıncı bölümün sonu
Umarım bölümü delirerek okumuşsunuzdur. Çünkü ben Dilrüba'nın yaşadıklarını yaşayarak yazdım.
Utku hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dilrüba hakkında peki?
Oy ve yorum unutmayalım.
Tiktok : yarebookstagram
Beklerim <3
|
0% |