Yeni Üyelik
24.
Bölüm

🦷 Yirmi Bir

@yarenbayan_

^Hoş geldiniz sefalar getirdiniz canikomlar. ^

Bu bölüm herhalde en favori bölümüm oldu. 😆

Satır araları neden boş! Güzel turtalarım lütfen ağlayayım mı ben?

Yorum dolsun lütfennnnnnn!

-

6 Ay Sonra

Ellerimin arasında ki kalemden çektiğim gözlerimi evimizin büyük salonuna çevirdim. Herkes kendi hallerinde eğlenirken benim onları izlediğimden habersizlerdi. Salonda ki hallerini elimden geldikçe karakalem şeklinde kağıda döküyordum.

Gelecekte ne olacağı belli olmazdı. Anı kalsın istiyordum. Benden onlara ufakta olsa bir anı kalsın.

Toprak abim Bulut abimin tepesinde kahkahalar eşliğinde zıplıyordu. Bulut abim ise koltukla bir olmanın talihsizliğini yaşıyordu.

Annem elinde ki bir leğen patatesi soyuyordu. Geçenlerde çok stresliyim diyerek doktora gitmişti. Doktor beyde anneme soyabildiğin kadar boş anlarında patates soy demişti. Annemde her boş anında Utku abime kilo kilo aldırdığı patatesleri soyup doğruyordu.

Utku abim kendi halinde yorgunluktan bitkin bir halde tekli koltukta kafayı geriye yaslamış gözleri kapalı bir şekilde oturuyordu. Bir ay önce mezun olmuş. Artık sevilen bir diş hekimi olmuştu. Abimle gurur duyuyordum.

Deniz abim ise yaklaşık dört gün önce görevden gelmişti. Eve ilk geldiğinde gözüme o kadar farklı gelmişti ki. Üstünde şahane bir üniforma ile gelmişti. Deniz abim, abim olmasaydı aşık olabilirdim. Çünkü aşık olunmayacak değildi. Taş gibi adamdı. Göreve geri dönmesi ise onun için dönüm noktası olmuştu. Abim iyi yönden değişmişti. Oda daha demin gelen bir aramayla odasına geçmişti.

Oysa hemen yanımda çizdiğim resmi izliyordu.

Deniz abimle ev içinde yapışık ikizler gibiydik. Uyurken bile arada gizlice ya o yada ben odalarımıza dalıyorduk.

Uyuma sırasına arada Bulut abimi de ekliyordum. Ne de olsa kendisi uyku arkadaşımdı. Bu uyku düzenime Toprak abim arada bodoslama dalsa da biz iyi anlaşıyorduk.

Salonda ki hareketlilik alışılmışın dışına çıkarken yanımda çalan telefonuma döndüm. Benden başka kimsenin umurunda olmamıştı.

Ekranı kendi yönüme çevirdiğimde arayan kişi ile yüzümde bir gülüş belirdi.

İshak bey arıyordu.

Aramayı cevapladığımda benim konuşmama kalmadan İshak'ın neşeli sesi hattın diğer ucundan bana ulaştı.

"Kanki ne yapıyorsun bakalım?"

Bu geçen altı ayda çok şey değişmişti. Bizim ilk yılımız bitmişti ve şuan tatildeydik. yirmi günlük stajımızı da bitirmiştik.

İshak ile de aynı yerde staj yapmıştık. Staj yapacağımız yeri de Utku abim ayarlamıştı. Tanıdık yerde olursam aklı kalmazmış.

İshak ile de orada samimi olmuştuk. Beraber gülüp beraber ağlayacak hale gelmiştik.

İshak A dese ben gülüyordum. O derece halimiz haraptı.

"Evdeyim. Yere serilmiş bir halde evdekileri çiziyorum."

"Teknisyenliği bırakıp ressamlığa dönmelisin." dediğinde kıkırdadım.

"Bunu bir hobi olarak yapıyorum İshak efendi. Bunu da bildiğin halde hala söylemeye devam etmen sinir bozucu."

"Kankiler bu zamanlar için vardır." dediğinde o görmese bile kafamı olumluca salladım ve uzandığım yerden dikleştim.

"Bir sorun mu var?" dediğimde sessizleşti ama ben anlamıştım. İshak geveze bir çocuktu. Bir sıkıntısı olduğuna emindim.

"Yani sanırım büyük bir sorun var Dilrüba. Yardım etmen lazım. Yoksa ben elime yüzüme bulaştıracağım. Ama ben değiştim biliyor musun fazla içmeyelim diye. Dinletemedim!" diye hırçın bir rüzgar gibi esmeye başladı.

"İshak ne içtin? Kiminle içtin? Anlamıyorum ki ben seni." dediğim an Bulut ve Toprak abimin dikkati bana yöneldi ama onlara daha açık vermek istemediğim için yerden kalktım. İshak dökülmeden önce kendimi evden dışarı attım.

Arkadan da kapıyı kapattım. Hemen evin bahçesine yürümeye başladım.

"Bir kızı öptüm. Ve sen bu kızı tanıyorsun? Aslında bakarsak öpmekle de kalmadım. Ya Dilrüba aslında bende öpmedim. O beni öptü ama bende kendimi tutamadım işte!" diyerek yine sinirle soluduğunda derin bir nefes alıp verdim.

"İshak kim bu kız? Ve tam olarak ne yaptınız?" Ne yaptın dememiştim. Çünkü her ne olduysa ikisi de bir halt yemişti.

"Bizim staj gördüğümüz yer vardı ya hani." dediğinde kafamı o görmese de olumluca salladım. "Eee?" dediğimde kısa bir sessizlik oldu. "Yıldız vardı ya hani?" dediğinde bu sefer sabır çektim. "Yıldız ile mi öpüştün İshak?" dediğimde arkada garip bir ses çıkardı.

"Bir anda bodoslama niye söylüyorsun kızım? Ben alıştıra alıştıra söylüyorum."

"Kendine mi alıştırarak söylüyorsun İshak?"

"EVET!" diye savunmaya geçtiğinde gözlerimi devirdim.

"Tamam, Öpmekten zarar gelmez herhalde. Kız pişman mı oldu?"

"Dilrüba diyorum işte iş sadece öpüşmekle kalmamış" dediğinde bir an iki tarafta da sessizlik oldu.

Benim de kafamın içinde ampul sinyaller vermeye başladığında saniyeler geçtikçe gözlerim irileşmeye başladı. "Lan siz yattığınız mı!?" diye ani bir tepkiyle bağırdığımda hemen elimle ağzımı kapattım. Korkuyla etrafıma bakındım. Kimse yoktu.

İshak'tan cevap gelmeyince soluklarımı düzene sokmaya çalıştım.

"Yatmadık. Beraber olduk. "dediğinde işte bu dediğini anlamamıştım.

"İshak benimle kafa mı buluyorsun lan sen? Ne halt yedin!"

"Ya bağırmasana? Senden yardım istemekte suç."

"Sen benden yardım istemiyorsun yalnız şuan. Yaptığın haltı anlatıyorsun." dediğimde yine sessizleşti. Bu haklısın demekti. "Neyse tamam yatmadıysanız sorun yok."

"Şey yatmadık derken. Olay yatakta olmadı." sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim.

"İshak," dememe kalmadan İshak susmak bilmeyen bir hararetle konuşmaya başladı.

"Ya bu bara gitmiş. Sonra beni aradı boş musun diye? Bende boşum dedim. Beni yanına çağırdı. E arkadaşım yani bende gittim. Yalnız kalmasın orada diye. Keşke yalnız kalsaymış Dilrüba. " dediğinde laf etmedim. Devam etmesini istedim. Bende o sırada kendimi çimenlere bıraktım. " Sonra yanına gittim. İçiyordu. Bende ona eşlik ettim ama sonra daha fazla içme diye de uyardım ama takmadı. O andan sonra da biz tam takır sarhoş olana kadar içmişiz." dediğinde susma hakkımı kullanmaya devam ettim. Konuşursam küfür ederdim. " Sonrada bu beni tutup kendine çekti. Öptü. Bende o öpücüğün üstüne onu öptüm. Biz öpüştük." dedi. Kısa bir süre yine sustu. " Sonrası çok vahim Dilrüba." diye sızlandığında gözlerimi sıkıntıyla yumdum. Sanırım beni bekleyen senaryoya hazırlıklıydım.

"Söyle gitsin İshak. Ne kaybedebiliriz ki?"

"Bakireliğimi." dediğinde boşluğuma geldi. Güldüm. Yemin ederim kahkaha ata ata güldüm.

"Ayıp oluyor yalnız." dediğinde gülüşü zar zor durdurmaya çalıştım ama gülüşümün arasından da ona cevap verdim.

"O haltı yemeden önce düşünecektin o ayıbı." dediğimde yine oflayıp sessizleşti.

"Bu ben kusacağım sanırım diyerek tuvalete gitti. Bende de merak hissi uyandı. Lanet gelsin tabii o merak hissine. O his yüzünden başıma geldi bunlar. Arkasından gittim bende. Kusmadı. Klozetin başında ayaklandı. Bana doğru döndü."

Aniden susturdum onu. Devamını duymak istemiyordum. "Tamam sus. Anladım tamam." Gözümün önüne gelen manzaralar hiç hoşuma gitmemişti.

"Kızın bir sorunu var mı İshak? Korundunuz mu İshak? Daha küçüksünüz siz?" dediğimde İshak sıkıntıyla ofladı.

"O an sence onu mu düşündük biz. İş olup bittikten sonra aklım başıma geldi. Zaten Yıldızda o halde kucağımda sızmıştı." dediğinde sıkıntım daha da arttı.

"Kız ne halt yediğinizi hatırlamıyor de de bende seni benzeteyim." dediğimde ağlamaklı sesi doldu kulağıma. "Hatırlamıyor Dilrüba. Hiçbir şey hatırlamıyor. Ya düşündüğüm şey olursa. Hem de hatırlamazken. Dilrüba ya başımıza o durum gelirse?" Sesinde ki korku bana da yansımıştı.

" Yıldız'a anlatman lazım. Kızın bilmesi lazım İshak. Eğer öyle bir durum olursa da İnşaALLAH olmaz. Ailelere danışmanız lazım. Çocuk oyuncağı değil bu." dediğimde düşüncesi bile korkunçtu. Daha on sekiz yaşındalardı. Tamam on dokuzlarından gün almış olabilirlerdi ama küçüklerdi. Okuyordu ikisi de. Hamilelik korkunçtu. Onlar için ise çok korkunçtu.

"Ben zaten evinin önündeyim. Kapatıyorum Dilrüba. Ben anlatmaya gidiyorum." dediğinde alt dudağımı dişledim. Bir şey dememe gerek kalmadan telefonu kapattı.

İshak başına büyük iş almıştı.

Telefonun ekranını da kapatıp çimenlerin üstüne koydum. Bugün hava oldukça güzeldi. Temiz hava ciğerlerime dolmaya başladı.

İlaç kullanımını bitirmiştim. Tedavim de olumlu sonuç almıştık. Kalp rahatsızlığım beni terk etmişti. Ailem sayesinde artık koşabiliyordum. Motor bile kullanabiliyordum. Aras abim bunun şerefine bana son model bir yarış motoru almıştı.

Canım abim.

Bulut abim ise tam beni anlatan siyah üstünde de beyaz ve mavi karışımı bulutlar vardı. Belki de onlar pamuktu.

Ve ben artık on dokuz yaşındaydım. Bu Mayıs yeni yaşıma girmiştim. Abilerim ve arkadaşlarımın olduğu güzel bir doğum günü geçirmiştim. Sevdiğim adamın olmadığı ve bir yanımın eksik olduğu bir doğum günü olmuştu.

Göktuğ hala görevden gelmemişti.

Aras abim bile gidip gelmişti. Deniz abim de gitmişti ama bir aya kalmadan geri gelmişti. Göktuğ neden gelmiyordu?

Başına bir şey gelmiş olma düşüncesi bile beni korkutuyordu. Bana sağ salim gelmesi lazımdı.

Onu çok özlemiştim. Özlememekte de kalmamıştım. Ölüp bitmiştim. Aileme belli etmemek ise benim için çok zordu. Kavuştuğumuz gün ayrılmıştık.

On sekiz yaşındaydım. Onu öğrendiğimde. Şimdi ise On dokuz yaşındaydım. Ondan haber alamıyordum. Aras ve Deniz abimden bile rica etmiştim. ondan haber alın demiştim. Denemişlerdi ama onlarda ulaşamamıştı. Gizli görev demişlerdi.

Sadece kendisi isterse anca kendi olduğu yeri belli edermiş. Göktuğ'dan ise böyle bir tepki beklenilmiyordu.

Kafamı geriye attım. Bulutları izlemeye başladım. " Özledim seni." dediğimde sol gözümden yanağıma doğru süzülen göz yaşımı gülümseyerek uğurladım.

"Ağlıyor musun sen?" diyen Utku abim ile dikkatim dağıldı. Hemen dikleştim.

Utku abim de sessizliğimi cevap olarak almış yanıma oturmuştu.

Gözlerimi abime çevirdim. Ağlamamak için birbirine bastırdığım dudaklarıma dokundu bakışları. Sıkıntılı bir nefes alıp verdi. Göktuğ konusu onu sıkıyordu. Erkek arkadaşım olduğunu öğrendiği zaman da zaten pek sıcak basmamıştı. Aras abimin çakması olmuştu.

Ama bu Altı ayda benim çektiğim ızdırabın karşılığını iyi veriyorlardı. Beni anlıyorlardı.

Utku abim benden tarafta olan kolunu bana uzattı. Belime kolunu sarıp beni kendine çekti. Kafamı göğsüne koydum. " Ağlama güzelim. Eminim ki iyidir. Asker o adam. Kolay değil yaptığı iş." dediğinde kafamı olumluca salladım. Burnumu çektim.

"Abi ben çok özledim." dediğimde gözlerim doldu. Abimin beline kollarımı doladım. Sıkıca sarıldım. "Çok özledim abi. Rüyalarıma giriyor artık. Rüyam kabusa dönüşüyor. Canım yanıyor artık. Gelsin istiyorum. Lütfen gelsin artık." diye son noktaya gelmişim gibi ağlamaya başladım. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.

Çenesini başımın üstüne koydu. Sıkılaştırdı kollarını. Bende daha fazla sığındım göğsüne.

"Gelecek. Göktuğ da sağ salim aramıza gelecek. Kötü düşünme."

"Altı aydan fazla oldu abi." dediğimde dilimin ucunda ki acı düşünceyi dışa vuramadım.

"Pişt kardeşler bensiz mi oturuyorsunuz?" diyerek aramıza katılan Deniz abim gözyaşlarımı silmeye çalıştım ama geç kalmıştım.

"Neden ağlıyorsun yavrum?" endişeli sesiyle birleşen çatık kaşları ile yanımıza oturdu. Utku abimin kollarının arasından çıkıp kollarımı Deniz abimin boynuna doladım.

"Asker olduğunuz için arada üzülüyorum abi. Sizsiz olmuyor ki. İçimde ki korkuyla yaşamak çok zor abi. Olmuyor diyorum arada. Olmuyor işte." dediğimde Deniz abim bir kolunu belime doladı. Diğer elini de uzun saçlarımda dolaştırmaya başladı.

"Gurur duy yavrum. Sakın öyle düşünme. Senin abilerin ve Göktuğ vatanımız için kan döküyor. Sizin mutlu olmanız için. Bunu unutma." dediğinde kafamı olumluca salladım. Daha sıkı kavradım boynunu. Bu bir ayda daha da kaslanmıştı. Abime askerlik yaramıştı.

"Biliyorum abi. Sizinle çok gurur duyuyorum." dediğimde geri çekilip yanağımdan kocaman öptü. Gülümsedim. Sulu gözlerimle beraber kocaman gülümsedim.

Şuan burada Aras abimin de olmasını isterdim. Şuan neredeydi acaba?

Aras abim görevden döneli baya olmuştu. Kafaya annesini takmıştı. Yani beni kaçıran kadını. Ölmediği öğrendiği günden beri onu arıyordu ama kadın sanki yer yarılmıştı da içine girmişti.

Benim bıçaklandığım günden sonra kadını bir daha hiç göremedik.

Onun gibi ne o Eyüp denen adamı ne de dede bozuntusu olan Kadir bey bize gözüküyordu. Geçen altı ay gayet huzurlu geçmişti ama yine de onlardan bir tepki bekliyordum. Dede bozuntusu boş duracak bir adam değildi.

Dicle ise bebeği doğurmaya karar vermişti. Tatile çıktığımız gün onu karnı şişik bir şekilde okul bahçesinde görmüştüm. Yedi aylık hamileydi. Duyduğuma göre ikizleri olacaktı. İkisi de kızdı.

O kızlara şimdiden Allah'tan yardım diliyordum. Yanlış bir babaya sahip olacaklardı. O çocuklar için çok korkuyordum.

"Selam." diyen kalın ses ile Deniz abimin boynundan ayrılmam saniyelerimi aldı. Karşımda gördüğüm esmer heybetli beden ile yutkundum. Bütün ağlama hislerim ortadan toz olup uçtu, gitti.

Aras Efe Sungur bir markadır.

"Abi!" diye çığlık atarak kollarına koştuğumda yüzünde ki kocaman gülümseme ile kollarını bana açtı. Kendimi bodoslama kollarının arasına bıraktım. Beni yakaladığı gibi kucağına aldı. Bacaklarımı ve kollarımı ona doladım.

"Benim güzelim ağlamış sanki? Hangi sırık ağlattı. Söyle de biz de bir onu ağlatalım." dediğinde kıkırdadım. Ağlatan şahıs ortalarda yoktu ne yazık ki abi. Hem olsa bile onu size bir kere ben yar etmezdim.

"Ağlatan kişi Göktuğ ne yazık ki." diyen Deniz abim ile Aras abimde hemen çimenlere kendini bıraktı. Bende kucağından kalkıp hemen yanına kuruldum.

"O heriften hala haber yok öyle mi?" dediğinde kafamı olumsuzca salladım.

"Görevi ne kadar da uzun sürdü. Sorunlu bir durum olmalı yoksa kesinlikle bir yerden ulaşırdı." dediğinde en azından yaşıyor olacağını düşünen abime gülümseyerek baktım.

"Sen ağlama güzel gözlüm." diyerek gözlerimden sırayla öptü. Gülüşüm büyüdü. Bende uzanıp onu gözlerinden öptüm. Sonrada da artı olarak yanaklarından öptüm.

"Kıskanıyoruz." diyen Utku abim ile sırıttım.

Hepsini sırayla uzun uzun öptüm. Hepsinin yüzünde güller açmaya başladığında bende kıkırdadım.

"İnsanın kız kardeşi olması ayrı bir olay lan." diyen Utku abim ile sarı saçlarımı savurdum. Hepsi beraber güldüler.

"Bende size sahip olduğum için çok mutluyum abilerim. Sizi çok ama çok seviyorum. Toprak abim duymasın ama siz benim gözdemsiniz." dediğimde arkadan gelen ani terlik ile Aras abim kafamı tutup eğmişti. Terlik ise boşa gitmişti.

İrice açtığım gözlerim ile arkamı döndüğümde ellerini beline koymuş. Bir ayağını öne doğru kırmış. Tip tip bana bakan Toprak ve Bulut abimi gördüm. Terliğin diğer eşi ise Bulut abimin elindeydi. Oda tam atmaya hazırlanıyordu ki Deniz abimin bağırması ise terliği hemen yere attı. Kanıtlar ortadan kalktı patron. Dercesine bir hali vardı. Komiktiler.

"Gözden bendim hani? Yalancı şeytan!" diye bağırdığında oturduğum yerden kalktım. Ani bir hareketle terliği de aldım ve tam on ikiden anlının artasından vurdum.

"Terlik öyle değil böyle atılır deccal seni!" diye bağırdığımda çimenlerde oturana abi takımı gülmeye başladı. Bulut abim bile sinek girecek olan ağzını eliyle kapatmış. Gülmemek için kendini tutuyordu. Çünkü Toprak abim beklenmedik bir anda vurulmuştu. Kardeşi tarafından!

Sonra ise hızımı alamadan ona koşmaya başladım. Şuan beni tutamazsa ikimizde yere yığılırdık ama önemli olan benim ona mutluluk ile koşmamdı.

"Dikkat iki deccal çarpışması var!" diye bağıran Bulut abim ile gülmeye başladığımda kendimi Toprak abimin üstüne attım.

Toprak abim ise üstüne sıçrayan benimle dengesini kaybetmiş. O altta ben üstte olacak şekilde yere düşmüştük. Yanlarımdan salınan saçlarımın arasından mavi gözleri benim kızaran yeşillerimi buldu. Donuk bakışları ciddileşti.

"Yine mi ağladın?" dediğinde yutkundum. Beni ağlarken gören tek kişiydi.

"Ağlamak zorundaymış gibi hissediyorum." dediğimde elleri saçlarıma dokundu. Kulağımın arkasında doğru taramaya başladı. Parmakları tarak işlerimi görüyordu.

"Ağlamak çözüm değil Dilrüba." dediğinde dudaklarımı haklısın dercesine büzdüm.

"Hadi kalkalım bakalım." dediğinde üstünde dikleştim. Ona da elimi uzattım. Ayağa kalktı. Hepsinin de benden uzun olması hoşuma gidiyordu. Yerim ben sizin boyunuzu pozunuzu lan!

"Bulut bey'ciğim ne habersiniz?" dediğimde beni kolunun altına çekip saçlarımı karıştırdı. Kıkırdamaya ve arada da itirazlar etmeye başladım. Saçlarım düzdü ve taranması cidden zordu.

"Mızmızlanma minik!" dediğinde surat astım ama bu üzgünlük değildi. Bu kadar abinin içinde mutluluk somurtmasıydı. Ben şanslı bir kız çocuğuydum. İstediğim gibi hepsine şımarabiliyordum. Onlar beni anlıyordu ve canlarından daha çok seviyordu.

 

"Çocuklar hadi eve gelin artık! Size tatlı yaptım. Koşun!" diyen annem ile Bulut abimin beni kollarının arasından ayırması ve eve ışınlanması saniyelerini almıştı.

Tatlı deyince Bulut abim için ben sıfır, tatlı bir oluyordu.

Tatlıya karşı kaybediyordum. Hayat sen nelere kadirsin.

Toprak abimde uzanıp anlımdan öptüğü gibi eve girmişti.

"Hadi yavrum içeri geçelim. Birazdan senin yapışık namı değer ikizinde gelir."

"Yapışık ikiz diyerek çocuğu benimle ikiz yerine koydun abi? Akif benden büyük!" dediğimde güldü ve saçlarımın üstünden öptü.

"Oda senin bir abin sayılır ufaklık." dediğinde yüzümü ekşittim. Evet bu aralar Akif efendi ona abi demem için etrafımda pervane olmuştu.

Benim bu abilerden çektiğim neydi ya? Allah'tan İshak ile aynı yaştaydım.

"He abi aynen. Bu gidişle abiler ordusu kuracağım. Seni de komutan olarak başlarına dikeceğim." dediğimde benimle gurur duyuyormuş gibi baktı.

"İşte benim güzel kardeşim. Zeki hallerine bayılıyorum." dediği gibi beni bırakıp Deniz abimle içeri geçmişti.

Geriye kalan Utku abim ile kaldığımda yüzümü şirince ona çevirdim.

"Dilrüba içeri geçsene kızım sen." dediğinde kafamı olumsuzca salladım.

"Akif efendi gelecekmiş. Onu bekliyim. Sen içeri geç abi."

"Geç kalma. Annem yolar saçlarını." dediğinde dudaklarımı iki yana büktüm. Gülmekten dudaklarım esneyip aşağı sarkacaktı artık. Utku abimde içeri geçtiğinde giriş kapısına yöneldim. Akif efendiyi kapıda karşılamak lazımdı.

Aras abim benim bıçaklanma olayımdan sonra ve tabii ki gizli motor kullanmamdan dolayı evini taşımıştı. Hem de hemen yan villaya. Oda yetmemiş gibi Akif'i de yanına almıştı.

Aras abim ve Akif yan villamızda yaşıyordu artık. Ve ben her kaçamakta onlara gidiyordum. Arada kapı kullanmak yerine duvardan da atladığım oluyordu. Macera kız havası katalım istiyordum.

Kapıya yürümeye başladıktan dakikalar sonra whatsApp dan gelen bildirimler ile durdum.

"Neray yine ne istiyorsun?" dediğim gibi mesajları açtım.

Neray Hanım : Bugün size geleceğim. Seninle aynı kombin yapmak istiyorum. Bana şuan da üstünde ne varsa çekip atsana. Hadi acele et.

Neray Hanım : Toprak evde mi?

Bunu sormasaydın bir sorun var sanacaktım Neray. Abime abayı yakan bir arkadaşım vardı ama abim için aynı şeyler geçerli değildi.

İlk önce ikinci yazdığı sorunun cevabını verdim.

Dilrüba : Abilerim evde.

Dilrüba : Kombini atıyorum hemen.

Telefonu duvarlardan birine yasladığım gibi sayaç açtım. Hemen geriledim ve resmi çektim. Resimde güzel çıktığımı fark edip hemen instagrama gidip resmi duruma koydum.

WhatsAppa girdiğim gibi de Neray'a resmi gönderdim.

Dilrüba : Buyur Cano <3

Dilrüba : *görsel*

Neray : Cidden mi? Bembeyaz mı? Götünün Yanı yeşil olmuş! Çimene mi oturdun bir de!??? Allah'ım bu kuluna biraz akıl.

Dilrüba : Gider misin artık. İşim var.

Neray : 👍

Neray Çevrimdışı

Bu kızı seviyordum ama saf salak olduğu da bir gerçekti.

WhatsApp'ın genel sayfasına girdiğimde üstten düşen arama ile gözlerimi devirdim. Bana bir huzur yoktu. Ben huzuru anca geberince bulacaktım. Ama şimdi hakkını yemiyim. Uyuyunca da güzel bir huzura eriyordum. Ne de olsa uyku da ölümün yarısıdır.

Arayan kişi ile hemen aramayı cevapladım.

İshak aramıştı.

 

"Ala Dilrüba." dediğinde sıkıntılı hale geri döndüm.

 

"Efendim İshak?"

"Dilrüba Yıldız hamile!" dediğinde ani gelen haber ile dengem şaştı ve ben geri çimene oturdum.

"Ne diyorsun İshak sen? Ne ara hamile kaldı? Nasıl kaldı lan?" diye sorular yönelttiğimde İshak arkada sessizliğe gömüldü. "Başlayacağım senin sessizliğine de sana da!"

"Bir - bir buçuk ay oluyor biz birlikle olalı." dediğinde başımdan aşağı kaynar sular dökülmeye başladı.

"Ve bana daha bugün mü anlatıyorsun? Yıldız bile bugün öğrendi yani? Yıldız ne tepki verdi İshak? Ailesi biliyor mu?"

"Yıldıza anlattığım gibi test almaya gitti işte. Sonra beraber hamile olduğunu öğrendik. Dilrüba Yıldız çok kötü durumda. Ailesine de anlatamıyor. Kendini odasına kapattı. Aramalarımı da açmıyor. Korkuyorum lan ben!" dediğinde onunda endişelendiğini anlıyordum. Yıldız için korkuyordu.

"Tamam sen endişelenme. Oralarda da gözükme. Eve geç. Ben Yıldız ile konuşacağım. Sen de sakin ol İshak. Çözeceğiz bu konuyu tamam mı? Hepiniz iyi olacaksınız." dediğimde telefonu kapattı. Sinirlerinin bozulduğunu anlayabiliyordum ama İshak olgun bir çocuktu. Ne de olsa Göktuğ'un kuzeniydi. Yıldız artık onun gözünde değerli bir taştı. Bunu hissediyordum. Yaptıkları şeyi savunmuyordu ama boşta vermiyordu. Ortada var olan can onlara aitti.

Telefonu kulağımdan çektiğimde ekrana WhatsApp ana sayfası açıldı ve o anda bir şey fark ettim.

WhatsApp mesajlarının başına tutturulan Göktuğ bey'ciğimde oluşan bir hareketlilik.

Göğsüm sıkışmaya başladı.

Göktuğ altı ay sonra ilk defa çevrimiçi olmuştu. Sevdiğim adam ilk defa yazıyor olarak gözüküyordu. Gördüğüm yazıyor uyarısı ile ellerim titremeye başladı. Yazacağı şeyi heyeca ve endişeyle beklemeye başladım.

Göktuğ Bey'ciğim : Mühür Gözlüm, Bil ki seni çok seviyorum. O yetimhane odasından beri sadece senin için attı bu kalp. Bu kalbin içinde sen varsın. İçinde sen varken duymaya da razı. Şuan sadece şunu bilmeni istiyorum Dilrüba'm. Eğer olurda dönmezsem kalbini yorma, yorgun gönüllü güzel yavrum. Durmayan bu kalbim durursa da seninle duracak. Seni bilip seni sayacak. Mutlu ol Dilrüba'm. Allah'a emanet ol yavrum. Sana çok aşığım.

Çevrimdışı...

Gözlerimin mesajların üstünde dolaşırken boşta olan elim dudaklarımın üstünde duruyordu. Sanki gelmekte olan bir fırtınayı engellemeye çalışır gibi ama sanırım başarısınız olacaktı. Dudaklarımın üstündeki elim titremeye başladığında bende cevap yazmak istedim ama yazsam bile okuyamayacağını biliyordum. Yazmıştı ve hemen geri çıkmıştı.

Dudaklarımın arasından firar eden hıçkırık ile elimdeki telefonu göğsüme yasladım. Sıkıca tuttum. Gitsin istemiyordum. Bıraksın istemiyordum.

"İstemiyorum!" diye bağırdığımda titreyen ellerimi göğsümde telefonumda birleştirdim. "Göktuğ bunu bize yapma, yalvarırım." diyerek olduğum yerde iki büklüm sallanarak ağlamaya, sayıklamaya başladım.

"Dilrüba!?" diyerek Bahçeye çıkan Aras abimin sesini duydum ama tepki verecek durumda değildim. sadece böyle kalmak istiyordum.

Hepsinin hepsinin sesini duyduğumda Aras abim kollarımdan sarstı beni.

" Bizi duymuyor!" diyen Utku abimle daha fazla gözyaşı dökmeye başladım.

"Göktuğ bırakmasın." dediğimde elimdeki telefon avucumun içinden kayıp düştü.

"İçeri götürelim. Aras Dilrüba'yı kucağına al." diyen Deniz abimi duydum.

Telefonuma uzanacağım an kol altlarımdan tutuldum ve oturduğum yerden kaldırıldım. Aras abimin kucağının içinde küçülürken bile tir tir titriyordum.

"Siktir lan!" diyen Toprak abimin sesini duyduğumda devamı varsa yok arası kulağıma geldi. Benim duymak istemediğim gerçeği Toprak abim acımadan dile getirdi.

"Göktuğ bildiğin veda etmiş!" dedi

Ben ise duyduklarım ve okuduklarım karşısında beklenmedik bir krizin eşiğine yaklaştım. Göktuğ'u kaybediyordum. Yanımda yoktu. Uzaktaydı ama ben onu uzaktayken bile kaybediyordum. Benim için zaten kayıp olan adamı ölüm denen illet ile kaybediyordum.

Ben onu, sevdiğim adamı kaybetmek istemiyordum.

"Dilrüba bana bak yavrum. Tepki ver Dilrüba!" diyerek beni sarsan abimle bile göz teması kuramıyordum. Gördüğüm tek şey evin beyaz tavanıydı ve duyduğum tek seste benim feryatlarımdan başta bir şey değildi.

-

Yirmi birinci bölüm huzurlarınızda sunar.

LAN GÖKTUĞ!!!!

İSHAK SEN NE HALT YEDİN OĞLUM????

Bölüm hakkında genel düşünceleriniz nelerdir?

- En sevdiğiniz bölüm?

- Gelecek bölümlerde görmek istediğiniz sahneler?

Dilrüba?

Utku? 

Bulut?

Toprak?

Neray?

Deniz?

Aras? 

Göktuğ?

İshak?

-

İnstagram : Yarenbayan_

 

Loading...
0%